yazarların itiraf köşesi
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281
başlık "mırmır" tarafından 14.11.2020 21:09 tarihinde açılmıştır.
5521.
ben evlenmek istiyorum. tanrım lütfen bu isteği içimden al.
devamını gör...
5522.
son dokuz seneden kazımak istiyorum kendimi, o derece nefret ettim.
devamını gör...
5523.
espressolab'in genel mudur yardimcisiyim. evet.
devamını gör...
5524.
mod 11 benim.
devamını gör...
5525.
çok sıkılıyorum sırf o yüzden sözlükten saracak insan arıyorum. hastane masrafları tarafımdan karşılanacaktır.
devamını gör...
5526.
5527.
gözlerim yok...
görmüyorum. görme isteğime bile körüm. görmek istedığımı bilmiyorum. gözlerim yok. ne renklerden haberim var, ne şekilleri tahmin edebilirim. sen bana gözlerimi verdin. görmek istediklerimi de sen verdin. görme isteğini gördün ben görmek istiyor bile değilken, beni gördün. gözümün göreceklerini gördün. gözümü verdin, gözümün göreceklerini verdin. işığı ve gölgeyi, her şeyi, her şekli, her rengi sen gördün, sen verdin.
gözlerim yoktu, gözlerimin olmadığını bir sen gördün.
elim yok...
elimden tutan yok.
tutunacak bir dal da bilmem. ellerim yok. parmaklarımın arasından kayıp giden bir şey ler bile yok. serçe parmağım yitik, işaret parmağımdan haber yok, avuçlarım ezik.. elim yok; elim olsa bile boş.. tutamam, kavrayamam.
ne avucumda avunacak bir şeyim, ne elde tutmak istediğim. ellerim yok. ellerim elim de değil.
elim yoktu, sen elimden tuttun.
sağırım...
bir haber yok, kötüsü bile. sesler uzak, müzik yabancı, ahenk dargın.
işitemiyorum. kulaklarım yok. bana sen kulak verdin.
ben müziği bilmezken, ben rüzgârın ve denizin sesini işitmezken, ben sağır iken, beni sen işittin, arzularıma sen kulak verdin, iç çekişlerimi sen duydun.
sağırdım bana bir sen kulak verdin.
görmüyorum. görme isteğime bile körüm. görmek istedığımı bilmiyorum. gözlerim yok. ne renklerden haberim var, ne şekilleri tahmin edebilirim. sen bana gözlerimi verdin. görmek istediklerimi de sen verdin. görme isteğini gördün ben görmek istiyor bile değilken, beni gördün. gözümün göreceklerini gördün. gözümü verdin, gözümün göreceklerini verdin. işığı ve gölgeyi, her şeyi, her şekli, her rengi sen gördün, sen verdin.
gözlerim yoktu, gözlerimin olmadığını bir sen gördün.
elim yok...
elimden tutan yok.
tutunacak bir dal da bilmem. ellerim yok. parmaklarımın arasından kayıp giden bir şey ler bile yok. serçe parmağım yitik, işaret parmağımdan haber yok, avuçlarım ezik.. elim yok; elim olsa bile boş.. tutamam, kavrayamam.
ne avucumda avunacak bir şeyim, ne elde tutmak istediğim. ellerim yok. ellerim elim de değil.
elim yoktu, sen elimden tuttun.
sağırım...
bir haber yok, kötüsü bile. sesler uzak, müzik yabancı, ahenk dargın.
işitemiyorum. kulaklarım yok. bana sen kulak verdin.
ben müziği bilmezken, ben rüzgârın ve denizin sesini işitmezken, ben sağır iken, beni sen işittin, arzularıma sen kulak verdin, iç çekişlerimi sen duydun.
sağırdım bana bir sen kulak verdin.
devamını gör...
5528.
nicki kedili ve epi bir şey bir şey diye olan tüm yazarları aynı yazar sanıyorum.
daha doğrusu farklarını anlamıyorum.
daha doğrusu farklarını anlamıyorum.
devamını gör...
5529.
en yakın arkadaşım (27) düzenli aralıklarla evden kaçıyor ya da kaçtığını sanıyor. evden kaçtığını da annesinin her seferinde beni aramasından öğreniyorum ve yine her seferinde "hayır yine ve yeniden benim yanımda değil, evet nerde olduğu hakkında en ufak bir bilgim yok bla bla teyze" diyerek telefonu kapatıyorum. ucu bucağı olmayan sonsuz bir döngü bu. ne arkadaşım evden kaçmaktan vazgeçiyor ne de annesi benim yanımda olmadığını bildiği halde beni aramaktan vazgeçiyor. iş çocuk oyuncağına döndü. işin tek iyi yanı polisi de arayıp meşgul etmiyorlar. çünkü neden? polis de benim! müge anlı'da benim! güzin abla da! hatta o gidilmemesi gereken mervelerde benim!
artık ana-kızın kasıtlı olarak bunu yaptığını düşünmeye başladım. önce kendi aralarında kavga ediyorlar, sonra kız evden kaçıyor ya da anne evden kızı kovuyor ve kız kaçıran anne, egosunu tatmin etmek için kızını arıyor. ikisi de bu durumu tüm ilgi ve alakayı üstüne çekebilmek için kullanıyor. bu kaçma eyleminin ilk amatör aşamasında olduğum zamanlar (2022) ikisi için endişelenmemden keyif alıyorlardı. "3k" yani kaçakçılık, kaypakçılık ve kayıpçılık şube birliğinin çömezleri arasında ustalığıma yalnız 5 başarısız kaçma eylemi kalmışken, sağ olsun arkadaşım ve çok güzide anası sayesinde terfi etmem 1 senemi aldı.
onca başarısız kaçma olayında monkey okaaağğğn'ı zıplatsan gözü açılırdı, benim gözüm de açılmıyordu. ana-kızın arasında maşa olmuştum. hangisi eline alırsa ona şıklıyordum.
bazen müfettiş gadget edasıyla taştaş geçip "nereye gitmiş olabilir bu kız? annesi kızını kaçırmış ola. olamaz tabi gerizekalı aynı evde yaşıyor bunlar"... derken buluyordum kendimi. 2 sokak ötede çıkacağına bu sefer şaşırtıp ilçe değiştirmiş olsa ya gerizekalı diyordum kendi kendime... delilerin arasında kalmış dehanın son çırpınışları bunlar siz anlamazsınız.
sonra fark ettim ki ikisini de pohpohlamam, tatmin etmem hoşlarına gidiyordu. "evet kanka bu sefer kaçmanda haklısın ben olsam ben de evden kaçardım. evet bla bla teyze sen de haklısın, bu kaçma eylemi tatsız bir duruma evrildi bir dahakine hem döv hem kov..."
en güzel yeri ise en büyük sınavımın ortaya çıktığı sürede aramızda geçen diyaloglardı.
- yine mi kaçtın lan sen?
+ evet kanka da bu sefer teraviye gittim, namaz kıldım. sonra da caminin yanındaki parkta oturup sigara içtim.
- sen teraviye gideceğim diyerek mi evden kaçtın yoksa spontane mi gelişti tüm bunlar?
+ spontane kanka. planlarım arasında yoktu.
- he bir kaçış planın vardı yani
+ yok öyle hava almak istedim iyi geldi
- neredesin şimdi?
+ evde
- annenle konuştun mu?
+ evet kanka barıştık, sorun yok.
- iyisin değil mi lan
+ iyiyim kanka ne oldu ki
la havle diyerek koca bir sabır çekiyorum o ara.
bla bla teyze, daha apartmandan çıkmamış olan kızının kayıp haberini bana verebilmek için şimdilik telefonunu komidinin üstüne koyuyor...
büyük sınavımın ise yeni rotası hesaplanıyor...
artık ana-kızın kasıtlı olarak bunu yaptığını düşünmeye başladım. önce kendi aralarında kavga ediyorlar, sonra kız evden kaçıyor ya da anne evden kızı kovuyor ve kız kaçıran anne, egosunu tatmin etmek için kızını arıyor. ikisi de bu durumu tüm ilgi ve alakayı üstüne çekebilmek için kullanıyor. bu kaçma eyleminin ilk amatör aşamasında olduğum zamanlar (2022) ikisi için endişelenmemden keyif alıyorlardı. "3k" yani kaçakçılık, kaypakçılık ve kayıpçılık şube birliğinin çömezleri arasında ustalığıma yalnız 5 başarısız kaçma eylemi kalmışken, sağ olsun arkadaşım ve çok güzide anası sayesinde terfi etmem 1 senemi aldı.
onca başarısız kaçma olayında monkey okaaağğğn'ı zıplatsan gözü açılırdı, benim gözüm de açılmıyordu. ana-kızın arasında maşa olmuştum. hangisi eline alırsa ona şıklıyordum.
bazen müfettiş gadget edasıyla taştaş geçip "nereye gitmiş olabilir bu kız? annesi kızını kaçırmış ola. olamaz tabi gerizekalı aynı evde yaşıyor bunlar"... derken buluyordum kendimi. 2 sokak ötede çıkacağına bu sefer şaşırtıp ilçe değiştirmiş olsa ya gerizekalı diyordum kendi kendime... delilerin arasında kalmış dehanın son çırpınışları bunlar siz anlamazsınız.
sonra fark ettim ki ikisini de pohpohlamam, tatmin etmem hoşlarına gidiyordu. "evet kanka bu sefer kaçmanda haklısın ben olsam ben de evden kaçardım. evet bla bla teyze sen de haklısın, bu kaçma eylemi tatsız bir duruma evrildi bir dahakine hem döv hem kov..."
en güzel yeri ise en büyük sınavımın ortaya çıktığı sürede aramızda geçen diyaloglardı.
- yine mi kaçtın lan sen?
+ evet kanka da bu sefer teraviye gittim, namaz kıldım. sonra da caminin yanındaki parkta oturup sigara içtim.
- sen teraviye gideceğim diyerek mi evden kaçtın yoksa spontane mi gelişti tüm bunlar?
+ spontane kanka. planlarım arasında yoktu.
- he bir kaçış planın vardı yani
+ yok öyle hava almak istedim iyi geldi
- neredesin şimdi?
+ evde
- annenle konuştun mu?
+ evet kanka barıştık, sorun yok.
- iyisin değil mi lan
+ iyiyim kanka ne oldu ki
la havle diyerek koca bir sabır çekiyorum o ara.
bla bla teyze, daha apartmandan çıkmamış olan kızının kayıp haberini bana verebilmek için şimdilik telefonunu komidinin üstüne koyuyor...
büyük sınavımın ise yeni rotası hesaplanıyor...
devamını gör...
5530.
çok puanım olsaydı bakkaldan tüm özellikleri kullanırdım. önce kitap alırdım bi tane, sonra kendimi yeşile boyardım, sonra son görülmemi kapardım, sonra başka ne vardı yaa işte kendime habere madalya takardım. baş ucu eserleri dizerdim ve bir sürü rozet koyup korkunçlu bir profil çizerdim. ama önce entry kasmam lazım sanırım ama bende dr ne o istek heves ne de sabır var. kafama göre takılıcam artık. kişisel iletiye bile puan harcayıp onu doğru dürüst kullanamayan insanım netekim. kitap alsam kütüphanemdeki kaçıncı kitap olacak okunacak ona sıra gelene kadar...
neyse işte böyle benim de itirazım normal sözlük üzerine bayram bayram...
ayrıca ses doldurdum 4.40 dk yazarların ses tonlarında giremedim ama entry. sürekli hata verdi acaba neden ki?
neyse işte böyle benim de itirazım normal sözlük üzerine bayram bayram...
ayrıca ses doldurdum 4.40 dk yazarların ses tonlarında giremedim ama entry. sürekli hata verdi acaba neden ki?
devamını gör...
5531.
çok uzun süredir yaşamın anlamını düşünüyorum. bir tanrı inancım yok, hayatımın her döneminde git gellerim oldu ve şuan hiçbir şeye zerre kadar inanmıyorum. temelde inanmama sebebim tamamen kadınları aşağılaması ve köleleştirmesi. bu insan onuruna aykırı. ama böyle de düşününce evren nasıl oluştu nasıl yaratıldı biz ne olacağız diyorum. bazen de s*kerler yak bi camel yürümeye başla diyorum. bilmiyorum , inandığım idealler çok sert ve katı bunu çok seviyorum çünkü dava uğruna yaşamak kadar güzel bir şey yok lakin çok yorucu.
devamını gör...
5532.
tanim: bir protescunun mektubunu paylasacagim baslik. buyursunlar:
``merhaba, bugün bir çok ülkede hâlâ yaşanmakta olan protestolar hakkında yazmak istiyorum. bu ilhamı bana yabancı bir arkadaşım verdi. ülkemde yaşanan protestolar hakkında kendi halkının nasıl düşündüğünü paylaştı. şöyle diyordu: “people in the us are asking why they don’t protest like the türkçe do. they aren’t angry or brave enough to resist yet! the us people were asking, ‘why are we not protesting against our government more? the turkish people are protesting, ı wish we were like that.’” bu yorum beni samimi olarak mutlu etti. sebebi ise şu an ülkemde yaşanan protestoların ruhunun, dışarıdan nasıl göründüğüne dair bir fikir sunmuş olmasıydı. bu protestoların içinde olan biri olarak kendi gözlem, düşünce ve duygularımı yazmak istiyorum. daha çok görünmek, daha çok anlaşılmak ve eğer mümkünse bu ilhamı daha çok yayabilmek için. protestolarımızda bir çok slogan atılıyor. hepsinin özündeki ana fikir ve tema: “hak! hukuk! adalet!”
benim ülkem bir demokrasi ülkesidir. 1923’te cumhuriyet ile kuruldu (102 yaşında bir ülke). ülkem henüz genç olabilir ama tarihimiz milattan önce 3000’li yıllara kadar uzanıyor. bu köklü tarihi paylaşan her bireyin içinde bir öz vardır. bu da özgürlüğe, adalete ve hakka düşkün oluşumuzdur. cumhuriyetin ilanıyla birlikte ata babamız (mustafa kemal atatürk) her bireye eşit haklar getirdi: kadınlara seçme ve seçilme hakkı, eğitim hakkı gibi insani haklar. ayrıca yaptığı en büyük devrimlerden biri ise din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak oldu. çünkü din (inanç) her ne olursa olsun, bu bireyin kendisi ile vicdanı arasında kalmalıydı. kendinden farklı inançlara sahip olan diğer insanların dışlanmasının, aşağılanmasının, hor görülmesinin, hatta canına ve malına kast edilmesinin önüne geçmek istedi. işte bizim için laik olmanın özü bu oldu: kendinden olmayanı sevme. din adı altında sen-ben ayrımı yapmak yerine, biz olabilme ilkesiydi.
geçtiğimiz bu son çeyrek asırda, bu değerlerimiz yozlaştırıldı. bunu yapanlar, halkın dini inançlarını kullanıyorlardı. özellikle halkı korkutan algı operasyonları yönetiyorlardı. bu algı manipülasyonlarının temelde iki teması vardı: “din ve vatan elden gidiyor!” ülkemin son yüz yıllık geçmişinde bu manipülasyon teknikleri ile halkı korkutup kontrollü ayrışmaya sebep olan bir çok yöntem kullandılar. bunlardan bazıları mezhepler oldu, bazıları ise siyasal farklılıklar oldu. ama ana fikir hep aynıydı: biz olmak yoktu, biz ve onlar vardı. bizden olmayanı sevmemek, dışlamak sistematik olarak empoze ediliyordu. soru sormanın önemi unutturuluyor, televizyonda ve sosyal medyalarda aslı olmayan, hap şeklinde asparagas haberler yayılıyordu. bugün halkımın karşı durduğu, protesto ettiği şeylerin temeli buralardan gelmekte. buna karşı ayaklandık! bizler -aydınlar- ayrımcılığın değil, birleştiriciliğin peşindeyiz. çünkü bu bizim örfümüz, ananemiz ve kültürümüz; bu bizim ruhumuz.
sokaklarda, meydanlarda, sosyal medyada, yerel forumlarda, gazetelerde bunu istediğini söyleyen herkesi ya fişlediler ya da hapishanelere attılar ya da işten ettiler. işten olma korkusu yaşayan insanların konuşma, fikrini söyleme özgürlüklerini korku salarak ellerinden aldılar. bugün benim ülkemdeki hapishaneler, dünyanın bir çok yerindeki hapishanelerinden daha güvenlidir. bunu söylememin sebebi: gazetecilerin, araştırmacıların, öğrencilerin, oyuncuların, fenomen ve influencerların hukuksuz (anayasal çerçevede olmayan) bir şekilde içeri atılmasıdır. maddi gücü olan insanlarımız yurtdışına göç ettiler ve online destek vermeye devam ettiler. çünkü bunu kendi vatanlarında yapacak güvenli ortamları yoktu.
bu protestolar ülkemizde yeni yeni yapılmaya başlamadı. en yakın geçmiş örneği gezi parkı olaylarıydı. parktaki ağaçların kesilme kararına karşı çıkmasıyla başlayan eylemler, yurt genelinde yine “hak, hukuk, adalet” arayışına dönüştü. bizim cumhuriyet anlayışımız: halkın, kendi kendini yönetmesidir. halkın iradesine karşı çıkan yönetimlere karşı duruşumuz, cumhuriyet aşkımızdan gelmektedir. gezi parkı protestolarında, bir grup hükümet polisinin 19 yaşında bir genci defalarca tekmeleyerek ve joplayarak öldürmesi, 14 yaşında akşam yemeği için ekmek almaya giden bir çocuğun başına biber gazı fişeği çarparak ölmesinden örnekler verilebilir.
bakın; bizim polislerimiz mesleğe atılmadan önce ettikleri yemini paylaşmak istiyorum: “türkiye cumhuriyeti anayasası’na, atatürk ilke ve inkılapları’na, anayasa’da ifadesi bulunan türk milliyetçiliği’ne sadakatle bağlı kalacağıma; türkiye cumhuriyeti kanunları’nı milletin hizmetinde olarak, tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; türk milleti’nin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve anayasa’nın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan türkiye cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” polisimiz 2013’teki protestolarda da bugünkü protestolarda da yemine aykırı davranmıştır. bizler oysaki bu yemindeki değerleri savunmak için sesimizi çıkarıyorduk. sesimizi çıkarırken, şiddete şiddetle karşılık vermedik asla! sokaklarda sloganlar attık, oturma eylemleri yaptık, dans ettik, kitap okuduk, polise çiçekler uzattık, zıpladık ve bazen sadece orada öylece durduk. karşılığında biber gazı, plastik mermiler, joplar, tehditler, gözaltılar ve tacizlerle karşılaştık.
meydanları bırakmamakla birlikte, ağırlığımızı alışveriş yapmama özgürlüğümüzden yana kullanmak istedik. bilinen adıyla 1 günlük boykota gittik. 1 gün boyunca alışveriş yapılmaması çağrısında bulunduk. bu çağrı, sadece haksızlık ve adaletsizliği destekleyen zihnin dükkânları içindi. bu çağrı bizim anayasal hakkımızdı. karşılığında: cumhuriyet başsavcılığı, boykota çağrı yapanlar hakkında soruşturma yapılacağı resmen yayımlandı. bizim duruşumuz, haklarımızın elimizden alınmasına karşı olan bir duruştur.
bu yazdıklarımı yayımlayacağım. içimde bir ürperti var yine: “beni de fişleyecekler, beni de içeri atacaklar” diye korkuyorum ama yine de bunu yazmam gerekiyor. çünkü bizim ulusal marşımızın ilk kelimesi “korkma” ile başlıyor. cesaret ise korktuğun halde inandığın değerler uğruna dik durabilmektir. bu cesaretimi kırmaya çalışacaklardır, belki dövüleceğim ya da tecavüz edileceğim, belki içeriden hayatım boyunca çıkmayacağım, belki içeride öldürecekler. bedenim işkenceler görebilir ama fikirler baki kalacaktır. korktuğum halde yazıyorum. çünkü 2 yaşındaki kız bebeklerinin tecavüzcüleri dışarıda, politik figürlerin çocukları tarafından öldürülen öksüz vatandaşım mezarda. atam’ın sözleri ruhumda ve zihnimde: “benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama davam yaşayacaktır.
yazımın son sözlerine geçerken, kendi davaları için protestolar ve eylemlerde bulunan dava insanlarına hitaben: biz, karşısında durduğumuz zihniyetin yaptıklarını yapmıyoruz. şiddete, ayrıştırıcılığa, liyakatsizliğe karşıdır bizim savaşımız. onlar bu savaşa tomalarını, silahlarını getirmiş olabilirler; bizler, kitaplarımız ve çiçeklerimizle gidiyoruz. ne bir insana, ne kamu malına, ne de özel mülklere zarar vermiyoruz. rumi’nin de dediği gibi: “ne olursan ol yine gel” diyerek, herkesi kucaklayan eşitlikçi ve adil bir vatana tekrar kavuşmanın ateşini taşıyoruz. mustafa kemal atatürk’ün bir sözüyle sonlandırmak istiyorum bu yazıyı: “yurtta sulh! cihanda sulh!”
teşekkürler.``
seklinde bir paylasim yapmışlar.
tanim2: yüreğimi burkan mektup.
``merhaba, bugün bir çok ülkede hâlâ yaşanmakta olan protestolar hakkında yazmak istiyorum. bu ilhamı bana yabancı bir arkadaşım verdi. ülkemde yaşanan protestolar hakkında kendi halkının nasıl düşündüğünü paylaştı. şöyle diyordu: “people in the us are asking why they don’t protest like the türkçe do. they aren’t angry or brave enough to resist yet! the us people were asking, ‘why are we not protesting against our government more? the turkish people are protesting, ı wish we were like that.’” bu yorum beni samimi olarak mutlu etti. sebebi ise şu an ülkemde yaşanan protestoların ruhunun, dışarıdan nasıl göründüğüne dair bir fikir sunmuş olmasıydı. bu protestoların içinde olan biri olarak kendi gözlem, düşünce ve duygularımı yazmak istiyorum. daha çok görünmek, daha çok anlaşılmak ve eğer mümkünse bu ilhamı daha çok yayabilmek için. protestolarımızda bir çok slogan atılıyor. hepsinin özündeki ana fikir ve tema: “hak! hukuk! adalet!”
benim ülkem bir demokrasi ülkesidir. 1923’te cumhuriyet ile kuruldu (102 yaşında bir ülke). ülkem henüz genç olabilir ama tarihimiz milattan önce 3000’li yıllara kadar uzanıyor. bu köklü tarihi paylaşan her bireyin içinde bir öz vardır. bu da özgürlüğe, adalete ve hakka düşkün oluşumuzdur. cumhuriyetin ilanıyla birlikte ata babamız (mustafa kemal atatürk) her bireye eşit haklar getirdi: kadınlara seçme ve seçilme hakkı, eğitim hakkı gibi insani haklar. ayrıca yaptığı en büyük devrimlerden biri ise din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak oldu. çünkü din (inanç) her ne olursa olsun, bu bireyin kendisi ile vicdanı arasında kalmalıydı. kendinden farklı inançlara sahip olan diğer insanların dışlanmasının, aşağılanmasının, hor görülmesinin, hatta canına ve malına kast edilmesinin önüne geçmek istedi. işte bizim için laik olmanın özü bu oldu: kendinden olmayanı sevme. din adı altında sen-ben ayrımı yapmak yerine, biz olabilme ilkesiydi.
geçtiğimiz bu son çeyrek asırda, bu değerlerimiz yozlaştırıldı. bunu yapanlar, halkın dini inançlarını kullanıyorlardı. özellikle halkı korkutan algı operasyonları yönetiyorlardı. bu algı manipülasyonlarının temelde iki teması vardı: “din ve vatan elden gidiyor!” ülkemin son yüz yıllık geçmişinde bu manipülasyon teknikleri ile halkı korkutup kontrollü ayrışmaya sebep olan bir çok yöntem kullandılar. bunlardan bazıları mezhepler oldu, bazıları ise siyasal farklılıklar oldu. ama ana fikir hep aynıydı: biz olmak yoktu, biz ve onlar vardı. bizden olmayanı sevmemek, dışlamak sistematik olarak empoze ediliyordu. soru sormanın önemi unutturuluyor, televizyonda ve sosyal medyalarda aslı olmayan, hap şeklinde asparagas haberler yayılıyordu. bugün halkımın karşı durduğu, protesto ettiği şeylerin temeli buralardan gelmekte. buna karşı ayaklandık! bizler -aydınlar- ayrımcılığın değil, birleştiriciliğin peşindeyiz. çünkü bu bizim örfümüz, ananemiz ve kültürümüz; bu bizim ruhumuz.
sokaklarda, meydanlarda, sosyal medyada, yerel forumlarda, gazetelerde bunu istediğini söyleyen herkesi ya fişlediler ya da hapishanelere attılar ya da işten ettiler. işten olma korkusu yaşayan insanların konuşma, fikrini söyleme özgürlüklerini korku salarak ellerinden aldılar. bugün benim ülkemdeki hapishaneler, dünyanın bir çok yerindeki hapishanelerinden daha güvenlidir. bunu söylememin sebebi: gazetecilerin, araştırmacıların, öğrencilerin, oyuncuların, fenomen ve influencerların hukuksuz (anayasal çerçevede olmayan) bir şekilde içeri atılmasıdır. maddi gücü olan insanlarımız yurtdışına göç ettiler ve online destek vermeye devam ettiler. çünkü bunu kendi vatanlarında yapacak güvenli ortamları yoktu.
bu protestolar ülkemizde yeni yeni yapılmaya başlamadı. en yakın geçmiş örneği gezi parkı olaylarıydı. parktaki ağaçların kesilme kararına karşı çıkmasıyla başlayan eylemler, yurt genelinde yine “hak, hukuk, adalet” arayışına dönüştü. bizim cumhuriyet anlayışımız: halkın, kendi kendini yönetmesidir. halkın iradesine karşı çıkan yönetimlere karşı duruşumuz, cumhuriyet aşkımızdan gelmektedir. gezi parkı protestolarında, bir grup hükümet polisinin 19 yaşında bir genci defalarca tekmeleyerek ve joplayarak öldürmesi, 14 yaşında akşam yemeği için ekmek almaya giden bir çocuğun başına biber gazı fişeği çarparak ölmesinden örnekler verilebilir.
bakın; bizim polislerimiz mesleğe atılmadan önce ettikleri yemini paylaşmak istiyorum: “türkiye cumhuriyeti anayasası’na, atatürk ilke ve inkılapları’na, anayasa’da ifadesi bulunan türk milliyetçiliği’ne sadakatle bağlı kalacağıma; türkiye cumhuriyeti kanunları’nı milletin hizmetinde olarak, tarafsız ve eşitlik ilkelerine bağlı kalarak uygulayacağıma; türk milleti’nin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyip, koruyup, bunları geliştirmek için çalışacağıma; insan haklarına ve anayasa’nın temel ilkelerine dayanan milli, demokratik, laik bir hukuk devleti olan türkiye cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarımı bilerek, bunları davranış halinde göstereceğime namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” polisimiz 2013’teki protestolarda da bugünkü protestolarda da yemine aykırı davranmıştır. bizler oysaki bu yemindeki değerleri savunmak için sesimizi çıkarıyorduk. sesimizi çıkarırken, şiddete şiddetle karşılık vermedik asla! sokaklarda sloganlar attık, oturma eylemleri yaptık, dans ettik, kitap okuduk, polise çiçekler uzattık, zıpladık ve bazen sadece orada öylece durduk. karşılığında biber gazı, plastik mermiler, joplar, tehditler, gözaltılar ve tacizlerle karşılaştık.
meydanları bırakmamakla birlikte, ağırlığımızı alışveriş yapmama özgürlüğümüzden yana kullanmak istedik. bilinen adıyla 1 günlük boykota gittik. 1 gün boyunca alışveriş yapılmaması çağrısında bulunduk. bu çağrı, sadece haksızlık ve adaletsizliği destekleyen zihnin dükkânları içindi. bu çağrı bizim anayasal hakkımızdı. karşılığında: cumhuriyet başsavcılığı, boykota çağrı yapanlar hakkında soruşturma yapılacağı resmen yayımlandı. bizim duruşumuz, haklarımızın elimizden alınmasına karşı olan bir duruştur.
bu yazdıklarımı yayımlayacağım. içimde bir ürperti var yine: “beni de fişleyecekler, beni de içeri atacaklar” diye korkuyorum ama yine de bunu yazmam gerekiyor. çünkü bizim ulusal marşımızın ilk kelimesi “korkma” ile başlıyor. cesaret ise korktuğun halde inandığın değerler uğruna dik durabilmektir. bu cesaretimi kırmaya çalışacaklardır, belki dövüleceğim ya da tecavüz edileceğim, belki içeriden hayatım boyunca çıkmayacağım, belki içeride öldürecekler. bedenim işkenceler görebilir ama fikirler baki kalacaktır. korktuğum halde yazıyorum. çünkü 2 yaşındaki kız bebeklerinin tecavüzcüleri dışarıda, politik figürlerin çocukları tarafından öldürülen öksüz vatandaşım mezarda. atam’ın sözleri ruhumda ve zihnimde: “benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama davam yaşayacaktır.
yazımın son sözlerine geçerken, kendi davaları için protestolar ve eylemlerde bulunan dava insanlarına hitaben: biz, karşısında durduğumuz zihniyetin yaptıklarını yapmıyoruz. şiddete, ayrıştırıcılığa, liyakatsizliğe karşıdır bizim savaşımız. onlar bu savaşa tomalarını, silahlarını getirmiş olabilirler; bizler, kitaplarımız ve çiçeklerimizle gidiyoruz. ne bir insana, ne kamu malına, ne de özel mülklere zarar vermiyoruz. rumi’nin de dediği gibi: “ne olursan ol yine gel” diyerek, herkesi kucaklayan eşitlikçi ve adil bir vatana tekrar kavuşmanın ateşini taşıyoruz. mustafa kemal atatürk’ün bir sözüyle sonlandırmak istiyorum bu yazıyı: “yurtta sulh! cihanda sulh!”
teşekkürler.``
seklinde bir paylasim yapmışlar.
tanim2: yüreğimi burkan mektup.
devamını gör...
5533.
on kisiyle ayni anda flort edebilecek potansiyele sahip birinden bana baglanmasini bekleyecek kadar aptalim.
devamını gör...
5534.
başka birisinin beni kıramaması için ben kendimi kırıyorum.
alıştırma yapıyorum bir nevi.
başkasının beni kırdığını düşündüğüm her an o kişiye bu izni kendimin vermiş olduğunu fark ediyorum mesela, benim ona verdiğim güç sayesinde oluşan bir şey. sonucu bildiğim hâlde farklı bir sonuç beklediğimden değil, nereye kadar ileriye gidilebileceğini görmek için.
işin sonunda kimse beni benden daha fazla kıramamış oluyor. hem iyi hem kötü.
şu an iyi tarafından bakasım var.
kendimi sadece kendim üzebiliyor olabilmek ve her seferinde bu seviyeyi arşa çıkartmak şu an o kadar mükemmel geliyor ki..
*
alıştırma yapıyorum bir nevi.
başkasının beni kırdığını düşündüğüm her an o kişiye bu izni kendimin vermiş olduğunu fark ediyorum mesela, benim ona verdiğim güç sayesinde oluşan bir şey. sonucu bildiğim hâlde farklı bir sonuç beklediğimden değil, nereye kadar ileriye gidilebileceğini görmek için.
işin sonunda kimse beni benden daha fazla kıramamış oluyor. hem iyi hem kötü.
şu an iyi tarafından bakasım var.
kendimi sadece kendim üzebiliyor olabilmek ve her seferinde bu seviyeyi arşa çıkartmak şu an o kadar mükemmel geliyor ki..
*
devamını gör...
5535.
çikolataya zaafım var.
devamını gör...
5536.
itiraf ediyorum: "bu ender görülen filozofik kimliğimi hiç kitap okumamaya borçluyum."
devamını gör...
5537.
konuşmayan halimi daha çok seviyorum
devamını gör...
5538.
yapacağım yemeğe göre kettle'da kaç lt su ısıtmam gerektiğini hala bilmiyorum, öğrenemiyorum. her seferinde ağzına kadar doldurup dakikalarca ısınmasını bekliyorum.
devamını gör...
5539.
severek ve isteyerek uzak sehir izliyorum. fragmanlarini merakla bekliyorum. maalesef buyum
devamını gör...
5540.
son 10 yıldır böyle.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
273
274
275
276
277
278
279
280
281