4301.
hiç bir şey yok boş bir yaşam yaşıyorum
devamını gör...
4302.
bana rahat verdirmeyen, huzurumu kaçıran ve bunalımlara sürükleyen ; olabileceğim o öteki kişiye duyduğum bu özlem herhalde . ihtimaller boğuyor beni belki şu an daha iyi bir geleceğe ve maaşa sahip olmamı sağlayacak başka bir işe sahip olabilirdim , başka bir ülkede yaşayabilirdim , arzuladığım ama sahip olamadığım şeyler benim olabilirdi , kendime benzeyen bir ruh ile bütünleşebilirdim , sevebilirdim , sevilebilirdim , daha fazla anlaşılabilirdim , kendimi ; yazgımı gerçekleştirdiğim için daha az hiç hissedebilirdim oysa bir aptal gibi seyrediyorum ... lobide bir tek ben varım , onur konuğu benim . onlar ise aşağıda kendilerini bana sergiliyorlar . bu gösteriyi binlerce kez izledim ancak hala gözlerimi kırpmadan ,ilk günkü gibi onları izliyorum . coşkuyla doluyorum ,gururlanıyorum , onlarca duygu beni esir alıyor . gösteri bitiyor ve utanmadan alkışlıyorum . ışıklar birbir kapanıyor , benden daha vasat olan benler bile evlerine gidiyor ama ben kalkmıyorum .bir sonraki gösteriyi bekleyeceğim ...
devamını gör...
4303.
çalıştığı bankaya gittiğimde kendisine belli etmiyor ve efendiliğimi bozmuyorum ama kafamın içerisinde o çalışma masasında ona neler neler yapıyorum, bir ben bilirim.
devamını gör...
4304.
yanımda eğilenlerin çatallına bakmadan duramıyorum. sonra gelen o düşünceleri kovmak için bir yığın mücadele. tam kepazelik yanee.
devamını gör...
4305.
söyle cici yazar.

seni benden, beni de senden farklı kılan ne olabilir.

it's not your fault.

sonunda ünlem yok. bir güç işareti yok. cümle kendi başına o kadar güçlü ki, ne başka cümlelerle şişirilmeye ihtiyaç duyuyor ne de bir vurgulayıcıya ihtiyaç duyuyoır.

''senin hatan değildi'' hepsi bu.
devamını gör...
4306.
enerji vs işlerine pek inanmasam da benzettiğim insanlarla aramda garip iletişimler olduğuna inanıyorum. artık nasıl bakıp nasıl bir telepatik sinyal gönderiyorsam fazla fazla dönüş alıyorum. benzettiğim insan için, ay o mu yok yok o olmasın diye düşünceler geçirip kaçma enerjisine girdiğim için gördüğüm tipte sanırım merak uyandırıyor. içinden kim bu salak niye böyle hareket etti ki dediğine yemin edebilirim. sonra bir bakıyorum o değil gözlerim bozuk herhalde diye düşünürken bana bakarken benimle konuşmaya çalışırken yakalanıyorum. hayır ben benzettim sadece, tanışmak istemiyorum durumuna giriyorum. tanıdığımı düşünerek verdiğim enerji ve hissiyat saçma herhalde. enerji işinde bile yanlış anlaşılmaya kurban gidiyorum.
devamını gör...
4307.
global bir şirkette çalışıp etrafımda gerek türkiye'nin gerek japonya'nın önde gelen isimleri varken hiçbiri kıraathane işleten esnafla içilen çay kadar mutlu edemiyor..
devamını gör...
4308.
yine toparlamam gereken bir kafayla kendi kendime uğraşmak zorundayım.bitmeyen lanet bir döngü gibi.
devamını gör...
4309.

ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar. ne de şeytan, bir günahı, seni beklediğim kadar.geçti istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni gelme, artık neye yarar?

ben bu gece senden vazgeçtim.
devamını gör...
4310.
- küçükken kağıt 5 lirayı bozuk para kumbarama sokmak isterken tam ortasından yırtmıştım. o zamanlar 5 lira önemli sayılabilecek bir harçlık olduğundan o kadar içime oturmuştu ki uzun süre (bir hafta falan) tlc yaşam öykülerindeki fantastik cimri karakterler gibi yaşamıştım. tam da baharın en önemli cemresi olan okul kantinine dondurmanın geldiği zamanlardı. teneffüslerde arkadaşlarım kantine koşup dondurma alırken cama ekmek banan kemal sunal gibi izlemiştim onları. enflasyonun bozduğu bir çocukluk anısı daha işte. şimdi 5 lira ne lan, yere düşse eğilip almam. (sen ne kadar havalı olduğumu düşünürken hızlıca alırım)

- lisede dönemin en güzel kızlarından biri bizim sınıftaydı. ilk iki sene erkekler arasında kimin cesaret edip de açılacağına dair sayısız muhabbet döndükten sonra nihayet üçüncü sene civarı bir arkadaşımız kendisi ile çıkmaya başladı. genel olarak sevilen bir çocuk olduğu için de hasetten ziyade takdir hisleri ile ilişkilerini takip etmek düştü bizlere de. bir gün, kravatımı gevşetip elimdeki tavuk döner ve şeftali suyuyla yalnız ve derbeder takılmak istediğim bir öğle teneffüsünde, boş sınıfta telefondan açacağım müzik eşliğinde öğretmenler masasına oturup bahçeyi izlemeye karar verdim. tam moda girmeye başlamıştım ki sınıfın kapısı çat diye açıldı ve bahsettiğim çift paldır küldür girdi. büyük bir ihtimalle sınıfın boş olduğu varsayımı ile “hoşça zaman geçirmek” üzere gelmişlerdi ve derbeder eğilimlerimle gençlik heveslerini baltalamıştım. bugün bile anlam veremediğim bir şekilde sınıftan çıkıp başka bir “uygun” yer bulmaya gitmek yerine sınıfın diğer köşesine geçtiler ve niyetlendikleri vakti, benim yüzümden biraz daha pg-13 bir şekilde geçirmeye karar verdiler. tadım kaçtığı için kalkıp gitmeye niyetlenirken arkadaş tuvalete gitmek üzere benden hızlı davrandı ve yarı şaka yarı ciddi gülerek “kanka bak * duygu sana emanet, bişi olmasın” diyip gitti. o gittikten sonra, kızla da pek muhabbetim olmadığından, hayatımın en garip, en saçma sessizliklerinden birine dahil oldum. kız kafasına esip camdan atlasa eleman benden bilecekmiş gibi hissetmeye başladım. o aptal psikoloji, görev aşkı, bilişsel çelişkiyi arşa çıkaran ergenlik hormonları derken kızın telefonu çalsa elinden alıp “buyur birader kime baktın” falan derim diye korktuğumdan ben de kalkıp sınıftan çıktım ama kapıyı kapatmadan ne hikmetse kıza “ben de bi tuvalete gitcem” demeyi ihmal etmedim. anaaa… olm niye bunu söyleme gereği duyuyosun? sanki gizli gizli elemanla buluşmaya gidecekmişim, kızın arkasından ahlaksız ve aşk kokan bir iş çeviriyormuşuz gibi hissetirmek mi istedim ne bok yemeye dedim bunu bilmiyorum. kız anlam veremez bi şekilde “tamam?” derken kapıyı kapatıp koşmaya başladım. o günden beri her gece yatmadan “bir daha bana hiç kimse, hiçbir şey emanet edilmesin” diye dua ediyorum.

- üniversite sınavına hazırlandığım sene, bir kış gecesi dersanede ek ders olmuştu. saat 22 civarı ders bitti, korkunç soğuk havada otobüs durağına yürümeye başladım. sınıfta muhabbetinden nefret ettiğim ve şans eseri aynı otobüse bindiğim bir çocuk vardı. hızlı çıkarsam bana yetişemez diyerek neredeyse koşar adımlarla gidiyordum. durağa bi 50 metre falan kalmıştı ki arkamdan nefes nefese adımı bağırdı, durdum. “bekle de beraber binelim” dedi. hava -20 derece falan olmasına rağmen çocukla bi yarım saat daha muhatap olma ihtimalinden nefret ettiğimden “ben bugün başka bi otobüse bincem, eve gitmiyorum” dedim, el salladım ve karşıya geçip rastgele yürümeye başladım. bir yandan da içim içimi yiyor çünkü bu otobüs eve gidebileceğim tek vasıta ve sondan bir önceki seferi. son sefer de 45 dakika sonra falan. biraz uzaklaşıp üst geçide çıktım, durağa bakıyorum. çocuk otobüse bindi ve gözden kayboldu. normalde o kadar geç bir saat değil ama havanın soğukluğundan o dakikalarda dışarıda olan çok insan yok, ben ve birkaç tekinsiz birey. üst geçitte yalnızım. aşağı indim, durak civarına yürüdüm. dersane zaten ek dersler biter bitmez kapanıyor, içeri girebileceğim bir yer yok. 40 dakika buz gibi havada tehdit edici birkaç tiple arama düzenli mesafe koymalı bi hapishane voltası atarak bekledim. otobüs gelip de bindiğimde adeta üstümdeki buzlar erimeye başlamıştı. ilk kez o gün fark ettim sevmediğim insanlardan uzak durmak için sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi.

- kendimi eğlenen insanların ortasında fazlalık olarak hissettiğim anlarda, sonrasında keyif alabilmek ümidiyle acı çekiyorum. o anın içindeyken korkunç bir his. elim karıncalanıyor, kalbim şakaklarımda atıyor, geriliyorum. benimle konuşan insanlara bakarken yüzümde o kadar yapmacık bir sırıtış beliriyor ki çevrede bir aynada kendimi görsem sohbete ara verip tyler durden gibi kendimi yumruklamaya başlarım. tebessümün sahteliğini çene kaslarım da fark edip erkenden ağrımaya başlıyor zaten. o dakikalar sahiden geçmiyor. fakat... “eğlenme baskısının” ortadan kalktığı bir an geliyor, imkanım olursa mekanı terk ediyorum ve işte o ilk dakika. o ilk nefes. acıdan keyif alma hissi. var olmayan bir trajediden acı çıkarıp, suda seyrelterek içiyorum hemen. arkamda hala birbirine bakıp kahkaha atan insanlar var ve ben hızlı hızlı, bir yere yetişmem gerekiyormuş gibi yürürken, onlara ait olamadığıma üzülmekten keyif alıyorum. içime sıcacık, nefrete çok benzeyen ama onun dikenlerinden arınmış bir his yayılıyor; plastik ördek oyuncaklarıyla dolu şirin bir küveti dolduran katranmışçasına. kafamda, şömine başında deri koltuklarda oturmuşum, karşımdaki yine benim. benden daha yakışıklı, benden daha cesur, benden daha girişken. bana bakıp pis pis gülüyor. “nasıl da giremedin aralarına? aptal aptal sırıttın öyle, sanki cidden kastediyormuşsun gibi. onların o an ne hissettiğini anlıyormuşsun gibi. bu anın hayaliyle yanlarından kaçmamışsın gibi.” susturamıyorum. boyuna konuşuyor. o konuştukça daha da heyecanlanıyorum.

- hissettiğim bazı basit şeyleri olduğundan çooook daha havalıymış gibi yazmak hoşuma gidiyor. kim demişti o “düşündüklerin yazdıkça gerçek olur” diye. temenni herhalde.

- hemen yukarıda bi çooook yazdım ya, oradaki “o” sayısı rastgele değil. sebebini söylemem ama bunu bil. her şey planlı. her şey beklendiği gibi. ne alarmlar var ne sürprizler.
devamını gör...
4311.
uykum açılsın diye 3,5 saattir serdar ortaç dinliyorum
devamını gör...
4312.
uğraşmam, düşünmem, yapmam gereken bir sürü şey var. ben ise hiçbirini yapmıyorum. yapacak gücü kendimde bulamıyorum. her şey şaka gibi geliyor. kabuslar görüyorum. dualar ediyorum ama nafile.
bir an önce 3-5 yıl sonraya gitmek istiyorum.
devamını gör...
4313.
iyileşmek mi istemiyoruz acaba diye düşünüyorum. sızlayan yaralarımız, sevdiklerimizden kalan son hatıralar olduğu için mi böyle yerimizde çakılı kalıyoruz? ama eğer şimdi buradan ayrılmazsak, yarın kavuşacağımız bir şey de kalmaz. nereden biliyorsun diye sorma, kendimden bilirim...
devamını gör...
4314.
erkek kardeşim 13 sene önce bir sms ile ben başka birini seviyorum kusura bakma deyip terk ettiği eski sevgilisi ile evlenmek üzere.

kadere inanan biri olarak içimde çok yersiz yere bir umut yeşerdi. bu umudu baskilamaya çalışıp lan oğlum saçmalama ona oldu diye sana da mı olacak çürütme kendini desem de engel olamıyorum.

bu umudun en büyük sebebi de benim takıldıklarım onun da sevgilisi olmasına rağmen hala zora düşünce ya da birbirimiz hakkında endişelenecek bir durum oluştuğunda konuşuyor olmamız.

iç dünyam çok s**ko bir ortam. mazot almam lazım da şu sıralar seçim muhabbetleri yüzünden kişiliğim fazlasıyla siyasallastigi için haftaya kafa dağıtıp defalarca ektiğim biriyle sevişmeyi planlıyorum. hayırlısı keşke ölsem.
devamını gör...
4315.
nefret ettiğim bir özelliğim var. bana söylenen tek bir lafı kafaya çok takarım ve uzattıkça uzatırım. bir lafla bir inkar ile hayatımdaki insanlara samimiyet derecem anında değişir. anında o lafı edeni arkamda bırakırım. özür dilerler ama özür dilensin istemem. herkesin ağzının ayarının olması gerektiğini düşünürüm. ben de çok şey söylemek isteyip susuyorsam bunu karşımdakinden de beklerim. soğuduğum ve sevgisizliğim de belli olur. beni seven önemseyen dikkatli konuşur. ne dediğine dikkat eder. çünkü ben takılırım ve asla unutmam. biri telefonunu açmadığım için havalanmışsın tarzında bir tarafın kalkmış dedi. şimdi onu uzattıkça uzatıyorum. aradığımda aç diyor hala usanmadan. bir tarafım kalkmış ya açamam diyorum. daha da kalkacak hiç dönüş bile yapmam diyorum. öyle düşünüyorsa oyle davranırım. biri bana inatla sen kötüsün derse kötü davranırım. benim kendime saygım var her şeyden önce. bana güvenilmezmişim gibi davranıyorsa tamam öyle düşünüyorsan öyle davranırım der geçerim. kimseyi ikna etme veya açıklama yapma çabası içinde kendimi yoramam. kötü düşünen birini niye iyi davranarak yanıltmaya çalışayım ki. burnum düşse almam mı diye düşünüyorsun. iyi oyle düşünmeye devam et almam der geçerim. hakkımda iyi düşünen vakti olsa dönüş yapardı diyen insana kapım açık. veya dönüş yapmak isterse arar zorlamayalım diyen insana kapım açık. ama hakkımda kötü düşüneni istesem de affedemiyorum. sayfayı çeviriyorum. arkada kalıyorlar.
devamını gör...
4316.
ennn altta kalmış başlığa girdim. bir şeyler yazıyorum uzun uzun. hop tanımı gönderiyorum bir bakıyorum ki birileri bir şey yazmış. ee şaşırıyorum haliyle.
devamını gör...
4317.
yarın işteyken içmeyi planlıyorum.

şu anda da kafam iyi oldu. bu ara böyle işte.
devamını gör...
4318.
bu gece biraz duygusalım. bu hissi unutmuştum.

aklımda biri ve içimde 2 ayrı his var; biri meleğin, biri şeytanın fısıldadığı. onunla ilgili hislerimde ikisinin sesini de aynı netlikte duyuyorum.

mesela melek istiyor ki bu adam başını göğsüme koyduğunda dış dünyadaki her zorluğu, iç dünyasındaki her savaşı unutsun. o dinginlikte bir süreliğine kaybolsun ve dinlenebilsin. hayata karşı kuyruğu dik tutmak adına takındığı maskeyi hiç değilse o anlarda bir kenara bıraksın. sabah uyandığında balkonda, hiç konuşmadan gün doğumunu birlikte izleyeceği kadın olayım. şeytansa istiyor ki onu balkondan itivereyim ve bitsin, bir daha hatırlanmamak üzere.

melek "öyle bir sevgiyle sar ki onu" diyor "sevginin beş para etmeyen lüzumsuz bir şey olduğunu sanarak geçirdiği bomboş yaşamına lanet etsin ve bir daha o günlere dönmesin." şeytansa "ilk fırsatta aldat!" diyor. "aldat ki senin duygularını hiçe sayıp kafasına göre yaşadığı her bir günün açabildiği yaraların neye benzediğini anlasın. başarısızlığı yaşasın. yenilgiyi tatsın. ölümüne kanasın yaraları."

melek sürekli bir huzur, başarı, tatmin ve sıcaklık sağlamam için baskı yaparken şeytan tam tersini istiyor, başkalarına tattırdıklarının tadına biraz da kendisi baksın diye çünkü dünya sadece galibiyetten ibaret bir yer değil. yenilgiyi o da tatsın istiyor.

yıllarca başarı olarak görüp yaşadığın hayat en sonunda en büyük yenilgin olarak çıkıyor karşına. hayatı boyunca kendisine iyilik, başkalarına kötülük eden adam, iyiliğe ihtiyaç duyduğunda etrafında kimseyi bulamadığında hayata, diğer insanlara ve iyiliğe aslında yenildiğini anlıyor. hayatı boyunca yalnızlığı kendisi isteyerek seçen adam, konuşacak, sevecek birilerini aradığında görüyor seçtiği ve böbürlendiği yalnızlığın onun en büyük yenilgisi olduğunu.

senin bana diğerlerini unutturmuş olman bile onlar için bir yenilgi değil mi aslında? bir gün bir başkası seni unutturduğunda sen de yenilmiş olacaksın. bir ilişkiye ya da duygulara yenilgi ya da zafer gözüyle bakmak ne derece anlamlı? sen öyle baktığın için hayata, bunları da öyle görüyorsun. oysa uzaktan yakından ilgisi yok bunların birbiriyle. çok değil, yarın sabaha ben bu duygusallıktan kurtulacağım her zaman olduğu gibi ama sen? sen hayata böyle bakmaktan kurtulabilecek misin? yere düşecek burnunu oradan almayacak kadar gururlu biri için fazla büyük bir beklenti...

gençlik güzel. hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor insana yahut yaşlanmadan ölüp gideceğini umuyorsun ki gençken küçümsediğin duygulara ve insanlara muhtaç olmayasın. fakat çarklar öyle işlemiyor.

hayat devam ediyor ve şimdilik ben kaybediyorum çünkü hep meleğin dediklerini yaptım hayatımda. yapmaya da devam edeceğim. bir gün ben kazanırken, gençliği hiç bitmeyecekmiş gibi yaşayan ama yaşlanan adamlar kaybedecek. belki de şeytanı ilk kez o zaman devreye sokarım, onların acılarını sonlandırmak için, kim bilir...

bir gün bir şekilde bunu okumanı ve beni de hayatı da gerçekten anlayabilmeni isterdim.
devamını gör...
4319.
biraz daha sagopa dinlersem canıma kıyacağım sanırım. en son aralıksız anathema dinleyince böyle olmuş, arada bir opeth de tekletmişti. şimdi de sagopa geri geldi. hoşgeldin kajmeran hoşgeldin.*

al şimdi de muamma başladı al işte
devamını gör...
4320.
bazen geçmişimi özlüyorum. geçmişte yaşadığım duyguları, anları, sakarlıklarımı, saflıklarımı, hissettiklerimi özlüyorum mesela yaşadıklarımı özlüyorum. çoğu zaman bana acı, utanç, mutsuzluk verse de bu geçmiş, kıyısında köşesinde kalmış tatlı tortularını özlüyorum.
yaşadıklarımı özlüyorum. mutlu olduğum anlarımı özlüyorum. şimdi hiç ses yok.
yalnızlık davranışlarımı bozuyor fark ediyorum. günden güne daha içine kapanık, daha sessiz, daha sıkıntılı oluyorum. sosyal becerilerimi kaybediyorum sanki.
bulanık hissediyorum. amaçsız görüyorum kendimi.
korkuyorum, endişeliyim.
belki tüm bunlar yüzünden geçmişimi sık sık anımsıyorumdur.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yazarların itiraf köşesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim