geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
841.
sana buraya bazı şeyler koyuyorum.
yol boyunca aklında olsun.
lazım olursa açar okursun.
olmazsa da olsun,
bir zararı yok burada dursun.
şuraya bir cümle koydum.
bırak, acımızı birileri duysun.
hem zaten şiir niye var?
dünyanın acısını başkaları da duysun!
acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.
ortada dursun.
olur ya biri eline alır okşar,
biri alnından öper.
az unutursun.
buraya tabiatı koydum.
ağaçları, suyu, ovayı, dağı.
onlar bizim kardeşimiz,
çok canın sıkılırsa
arada onlarla konuşursun.
buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
günlerimiz karanlık
ve çok soğuyor bazı akşamlar,
ısınırsın.
buraya, bir inanç bir inat koydum.
tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
buraya yolun yokuşunu koydum.
bildiğim için yokuşu.
zorlanırsa nefesin, unutma,
ciğer kendini en çabuk onaran organ,
valla bak, aklında bulunsun.
buraya umutlu günler koydum.
şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir,
birazdan uzanıp dokunursun.
buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
sen şahane bir okursun.
mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.
n’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
burada bir tutam sabır var.
kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur)
lazım oldukça ya sabır ya sabır,
dokunursun.
burada güzel çaylar var.
bu aralar senin için çok önemli.
bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.
demlersin, maksat midene dostluk olsun.
şuraya youtube’dan müzikler,
bach dinle filan, koydum.
ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,
koklayıp buluyorsun.
buraya bir silkintiotu koydum.
kırk dert bir arada canına yandığım,
kırkına birden deva olsun…
(bkz: birhan keskin)
yol boyunca aklında olsun.
lazım olursa açar okursun.
olmazsa da olsun,
bir zararı yok burada dursun.
şuraya bir cümle koydum.
bırak, acımızı birileri duysun.
hem zaten şiir niye var?
dünyanın acısını başkaları da duysun!
acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.
ortada dursun.
olur ya biri eline alır okşar,
biri alnından öper.
az unutursun.
buraya tabiatı koydum.
ağaçları, suyu, ovayı, dağı.
onlar bizim kardeşimiz,
çok canın sıkılırsa
arada onlarla konuşursun.
buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
günlerimiz karanlık
ve çok soğuyor bazı akşamlar,
ısınırsın.
buraya, bir inanç bir inat koydum.
tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
buraya yolun yokuşunu koydum.
bildiğim için yokuşu.
zorlanırsa nefesin, unutma,
ciğer kendini en çabuk onaran organ,
valla bak, aklında bulunsun.
buraya umutlu günler koydum.
şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir,
birazdan uzanıp dokunursun.
buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
sen şahane bir okursun.
mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.
n’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!
burada bir tutam sabır var.
kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur)
lazım oldukça ya sabır ya sabır,
dokunursun.
burada güzel çaylar var.
bu aralar senin için çok önemli.
bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.
demlersin, maksat midene dostluk olsun.
şuraya youtube’dan müzikler,
bach dinle filan, koydum.
ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,
koklayıp buluyorsun.
buraya bir silkintiotu koydum.
kırk dert bir arada canına yandığım,
kırkına birden deva olsun…
(bkz: birhan keskin)
devamını gör...
842.
sesinde ne var biliyor musun
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun
sesinde ne var biliyor musun
uykusuz türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar
sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var
sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
ikide bir elini başına götürüp
rüzgarda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun.
sesinde ne var biliyor musun
söyleyemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar
sesinde ne var biliyor musun
söylenmemiş sözcükler var...
8.10 vapuru
devamını gör...
843.
"şimdi biliyorum artık son sabahın ne zaman olacağını
— ışığın ne zaman artık ürkütemeyeceğini geceyi ve aşkı,
mahmurluğun ne zaman sonrasız olarak ve tek,
bitip tükenmez bir rüyaya dönüşeceğini."
novalis - geceye övgüler
— ışığın ne zaman artık ürkütemeyeceğini geceyi ve aşkı,
mahmurluğun ne zaman sonrasız olarak ve tek,
bitip tükenmez bir rüyaya dönüşeceğini."
novalis - geceye övgüler
devamını gör...
844.
yıldızlara olan sevdamı bilirdin
sen yakındın ama gidebilirdin
bu yüzden karanlıklar için
seni değil yıldızları seçtim
sen yakındın ama gidebilirdin
bu yüzden karanlıklar için
seni değil yıldızları seçtim
devamını gör...
845.
- ne yapmalı olric?
özür dileyin efendimiz...
onu ondan çok sevdiğiniz için,
onu ondan çok düşündüğünüz için,
yeri geldiğinde size minnettarken,
yüzünde tebessüm varken...
unuttuğu için.
kendinden korkup sizi sevmediği için,
bunca sevgiye rağmen...
hala kaçtığı için.
yabancı bakışlarla bakmayıp,
yüreğinizin en derininden gelen sevgiyle onu sevdiğiniz için,
canınızı bu kadar yaktığı için...
özür dileyin efendimiz.
- ama olric?
dileyin, dileyin!
hata sizin efendimiz...
- özür dilerim ey yar gönül tahtıma
seni sultan eylediğim için
affet beni...
diğerleri kadar basit sevmediğim için
özür dileyin efendimiz...
onu ondan çok sevdiğiniz için,
onu ondan çok düşündüğünüz için,
yeri geldiğinde size minnettarken,
yüzünde tebessüm varken...
unuttuğu için.
kendinden korkup sizi sevmediği için,
bunca sevgiye rağmen...
hala kaçtığı için.
yabancı bakışlarla bakmayıp,
yüreğinizin en derininden gelen sevgiyle onu sevdiğiniz için,
canınızı bu kadar yaktığı için...
özür dileyin efendimiz.
- ama olric?
dileyin, dileyin!
hata sizin efendimiz...
- özür dilerim ey yar gönül tahtıma
seni sultan eylediğim için
affet beni...
diğerleri kadar basit sevmediğim için
devamını gör...
846.
geceler midir tükenip giden
aylar mı yoksa ay ışığında..
ey soluğum, soluğunda sevdiğim,
sesimi sesinde dinleyip, yüreğinin rengine gönül verdiğim.
bil ki senden uzak ne kuşları avutabilir beni buranın...
(bkz: adnan yücel)
aylar mı yoksa ay ışığında..
ey soluğum, soluğunda sevdiğim,
sesimi sesinde dinleyip, yüreğinin rengine gönül verdiğim.
bil ki senden uzak ne kuşları avutabilir beni buranın...
(bkz: adnan yücel)
devamını gör...
847.
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. "o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. demeyeceksin işte. yaşarsın çünkü. öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın. ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin onu sevdiğinden. çok sevmezsen, çok acımazsın. çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. senin değillermiş gibi davranacaksın. hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. çok eşyan olmayacak mesela evinde. paldır küldür yürüyebileceksin. ille de bir şeyleri sahipleneceksen, çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. gökyüzünü sahipleneceksin, güneşi, ayı, yıldızları... mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "o benim." diyeceksin. mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin... mesela gökkuşağı senin olacak. ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. mesela turuncuya, ya da pembeye. ya da cennete ait olacaksın. çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...
•can yücel / bağlanmayacaksın.
•can yücel / bağlanmayacaksın.
devamını gör...
848.
desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
(bkz: cahit sıtkı tarancı)
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.
desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
(bkz: cahit sıtkı tarancı)
devamını gör...
849.
halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
herşey naylondandı o kadar
ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yeşil ve yabani uzak ormanlarda
güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
hepimizi vakitten kurtaracak
bir yandan toprağı sürdük
bir yandan kaybolduk
gladyatörlerden ve dişlilerden
ve büyük şehirlerden
gizleyerek yahut dövüşerek
geyikli geceyi kurtardık
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden
'geyikli gecenin arkası ağaç
ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
ister istemez aşkları hatırlatır
eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
şimdi de var biliyorum
bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...
hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka
bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.
biliyorum gemiler götüremez
neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
geyikli gecenin karanlığında..
aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
gümüş semaverleri ve eski şeyleri
salt yadsımak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı...
ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk
'geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
sultan hançerleri gibi ay ışığında
bir yanında üstüste üstüste kayalar
öbür yanında ben
ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
domino taşları ve soğuk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
gölgemiz tortop ayak ucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçları kefilleri bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
bir bardak şarabı kendim için içiyorum
'halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hışırtılı
geyikli geceye geçiyorum'
uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
geyikli gece
herşey naylondandı o kadar
ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
ama geyikli geceyi bulmadan önce
hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.
geyikli geceyi hep bilmelisiniz
yeşil ve yabani uzak ormanlarda
güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
hepimizi vakitten kurtaracak
bir yandan toprağı sürdük
bir yandan kaybolduk
gladyatörlerden ve dişlilerden
ve büyük şehirlerden
gizleyerek yahut dövüşerek
geyikli geceyi kurtardık
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza
caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
bilir bilmez geyikli gece yüzünden
'geyikli gecenin arkası ağaç
ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
ister istemez aşkları hatırlatır
eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
şimdi de var biliyorum
bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...
hiçbir şey umurumda değil diyorum
aşktan ve umuttan başka
bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.
biliyorum gemiler götüremez
neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
geyikli gecenin karanlığında..
aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
gümüş semaverleri ve eski şeyleri
salt yadsımak için sevmiyorduk
kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
ne iyiydik ne kötüydük
durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı...
ama ne varsa geyikli gecede idi
bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
büyük otellerin önünde garipsiyorduk
çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
yahut bir adam bıçaklasak
yahut sokaklara tükürsek
ama en iyisi çeker giderdik
gider geyikli gecede uyurduk
'geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
sultan hançerleri gibi ay ışığında
bir yanında üstüste üstüste kayalar
öbür yanında ben
ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
domino taşları ve soğuk ikindiler
çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
gölgemiz tortop ayak ucumuzda
sevinsek de sonunu biliyoruz
borçları kefilleri bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
bir bardak şarabı kendim için içiyorum
'halbuki geyikli gece ormanda
keskin mavi ve hışırtılı
geyikli geceye geçiyorum'
uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
geyikli gece
devamını gör...
850.
senelerce senelerce evveldi
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
ismi; annabel lee
hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
sevmekten başka beni
o çocuk ben çocuk, memleketimiz
o deniz ülkesiydi
sevdalı değil karasevdalıydık
ben ve annabel lee
göklerde uçan melekler
kıskanırlardı bizi
bir gün işte bu yüzden göze geldi
o deniz ülkesinde
üşüdü bir rüzgarından bulutun
güzelim annabel lee
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni
mezarı oradadır şimdi
o deniz ülkesinde
biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskanırdı bizi
evet! bu yüzden 'şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
bir gece rüzgarından bulutun
üşüdü gitti annabel lee
sevdadan yana kim olursa olsun
yaşca başca ileri
geçemezlerdi bizi
ne yedi kat göklerdeki melekler
ne deniz dibi cinleri
hiç biri ayıramaz beni senden
güzelim annabel lee
ay gelir ışır, hayalin erişir
güzelim annabel lee
orda gecelerim uzanır beklerim
sevgilim sevgilim hayatım gelinim
o azgın sahildeki
yattığın yerde seni...
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
ismi; annabel lee
hiç birşey düşünmezdi sevilmekten
sevmekten başka beni
o çocuk ben çocuk, memleketimiz
o deniz ülkesiydi
sevdalı değil karasevdalıydık
ben ve annabel lee
göklerde uçan melekler
kıskanırlardı bizi
bir gün işte bu yüzden göze geldi
o deniz ülkesinde
üşüdü bir rüzgarından bulutun
güzelim annabel lee
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni
mezarı oradadır şimdi
o deniz ülkesinde
biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskanırdı bizi
evet! bu yüzden 'şahidimdir herkes ve deniz ülkesi'
bir gece rüzgarından bulutun
üşüdü gitti annabel lee
sevdadan yana kim olursa olsun
yaşca başca ileri
geçemezlerdi bizi
ne yedi kat göklerdeki melekler
ne deniz dibi cinleri
hiç biri ayıramaz beni senden
güzelim annabel lee
ay gelir ışır, hayalin erişir
güzelim annabel lee
orda gecelerim uzanır beklerim
sevgilim sevgilim hayatım gelinim
o azgın sahildeki
yattığın yerde seni...
devamını gör...
851.
“sen delisin “ dedi, lelia.
“evet “ dedi, şair.
“soyum mecnundan gelir…”
devamını gör...
852.
sönmüş saçlarında son damla ışık,
bir düş'ün içinde gibi her akşam
-ve yüzleri duman kadar dağınık-
geçer bu sokaktan binlerce adam.
umut gözlerinde ölü bir bakış,
çığlık bir bükülüş dudaklarında;
bulamadıkları nedir ki, yaz kış
dolaşırlar şehrin sokaklarında?
sanki yalvaran bir duadır onlar,
belki tanrılara açık vesvese,
bir nehir. bu nehir her akşam akar.
derinden ruhları çağıran sese.
ahmet muhip dranas-adamlar
bir düş'ün içinde gibi her akşam
-ve yüzleri duman kadar dağınık-
geçer bu sokaktan binlerce adam.
umut gözlerinde ölü bir bakış,
çığlık bir bükülüş dudaklarında;
bulamadıkları nedir ki, yaz kış
dolaşırlar şehrin sokaklarında?
sanki yalvaran bir duadır onlar,
belki tanrılara açık vesvese,
bir nehir. bu nehir her akşam akar.
derinden ruhları çağıran sese.
ahmet muhip dranas-adamlar
devamını gör...
853.
ey ahali
duyduk duymadık demeyin
bir çocuk kayboldu
elinde defne dalı
parmakları tan yeli
saçları darma dağınık
dalgalanır yağmur içinde
bulup getirene
görüp haber verene
aydınlık yepyeni bir dünya verilecektir.
ey ahali bulan var mı, gören var mı
iyiye doğruya güzele selam durulacaktır…
yaşar kemal
duyduk duymadık demeyin
bir çocuk kayboldu
elinde defne dalı
parmakları tan yeli
saçları darma dağınık
dalgalanır yağmur içinde
bulup getirene
görüp haber verene
aydınlık yepyeni bir dünya verilecektir.
ey ahali bulan var mı, gören var mı
iyiye doğruya güzele selam durulacaktır…
yaşar kemal
devamını gör...
854.
canım bir şeyler karalamak istiyor
aklıma geliyor bir güvercinin yüzü
ben. o güvercinin bileğinde zarif bir ağrı oluyorum
sen. o ağrıda bir gökyüzü
devamını gör...
855.
biz olurdukta
kuslar istemedi heralde yoksa pislerdi bi taraflarimiza
ayağın takılırdı ben hemen yardıma kosardım
senin giderken rastgelir dolmuşa vazilini koymaya yardım ederdim
biz olurdukta herseyi şansa bıraktım
olsun benim mutluluk fobim var
korkarım mutlu olmaktan
telefona her baktığımdan senin mesajınla gülümsemekten
senin gözlerinde kaybomaktan korktum belki
oraya düşersem sen beni birakip gidecekmissin gibi hissettim
ben herşeyden korktum be
bu boktan hayatıma mutluluk katmanda korktum en kötü
kuslar istemedi heralde yoksa pislerdi bi taraflarimiza
ayağın takılırdı ben hemen yardıma kosardım
senin giderken rastgelir dolmuşa vazilini koymaya yardım ederdim
biz olurdukta herseyi şansa bıraktım
olsun benim mutluluk fobim var
korkarım mutlu olmaktan
telefona her baktığımdan senin mesajınla gülümsemekten
senin gözlerinde kaybomaktan korktum belki
oraya düşersem sen beni birakip gidecekmissin gibi hissettim
ben herşeyden korktum be
bu boktan hayatıma mutluluk katmanda korktum en kötü
devamını gör...
856.
yağmurun yüzünün rengini aldığı bu gecede,
döküldü avuçlarımdan bir beyaz nehir.
eril sancılardan devşirdiğim umudum
geceye kurban gitti.
besmeleyle başlayan cümleleri öğrendim önce,
sonra sevdim seni.
adından önce büyük harfle başlayan cümlelerim yoktu.
belki de ben bilemedim.
devamını gör...
857.
bende hiç tükenmez bir hayat vardı
kırlara yayılan ilkbahar gibi
kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
göğsümün içinde ateş var gibi
bazı nur içinde, bazı sisteyim
bazı beni seven bir göğüsteyim
kah el üstündeydim, kah hapisteydim
her yere sokulan bir rüzgar gibi
aşkım iki günlük iptilalardı
hayatım tükenmez maceralardı
içimde binlerce istekler vardı
bir şair, yahut bir hükümdar gibi
hissedince sana vurulduğumu
anladım ne kadar yorulduğumu
sakinleştiğimi, durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi
şimdi şiir bence senin yüzündür
şimdi benim tahtım senin dizindir
sevgilim, saadet ikimizindir
göklerden gelen bir yadigar gibi
sözün şiirlerin mükemmelidir
senden başkasını seven delidir
yüzün çiçeklerin en güzelidir
gözlerin bilinmez bir diyar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim
güzel saçlarında dolaşsın elim
bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
sevişen yaramaz çocuklar gibi”
sabahattin ali
devamını gör...
858.
yaşar kemal’in 13 yaşında yazdığı rivayet olunan şiir, yazıyla onüç..
yalnızlık
kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
su olsan kimse içmez,
yol olsan kimse geçmez,
elin adamı ne anlar senden?
çıkarsın bir dağ başına,
bir ağaç bulursun tellersin
pullarsın gelin eylersin.
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
köpürmüş gelen bulutları.
başka ne gelir elden?
çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
yalnızlık
kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin.
su olsan kimse içmez,
yol olsan kimse geçmez,
elin adamı ne anlar senden?
çıkarsın bir dağ başına,
bir ağaç bulursun tellersin
pullarsın gelin eylersin.
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün,
bir de bulutları görürsün.
köpürmüş gelen bulutları.
başka ne gelir elden?
çın çın ötüyor yüreğimin kökünde
şu dünyanın ıssızlığı.
tanrı kimsenin başına vermesin
böyle bir yalnızlığı!
devamını gör...
859.
bir cennet var;
zahmetlerin rahmete dönüştüğü
zulümlerin son bulduğu
renklerin ahengiyle
sonsuzluğun buluştuğu
1453gizem
zahmetlerin rahmete dönüştüğü
zulümlerin son bulduğu
renklerin ahengiyle
sonsuzluğun buluştuğu
1453gizem
devamını gör...
860.
sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
iki başımız var, bir tek bedenimiz.
ne kadar dönersem döneyim çevrende:
er geç baş başa verecek değil miyiz?
ömer hayyam
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162