geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
161.
.......
bulvar kahvelerinde arabesk bir duman.sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere.bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere,hiç bilmez miyim.
sokul yanıma sen,ellerin sımsıcak kalsın.devriyeler basıyor karartılmış evleri yine... gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde...
ahmet telli
bulvar kahvelerinde arabesk bir duman.sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere.bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere,hiç bilmez miyim.
sokul yanıma sen,ellerin sımsıcak kalsın.devriyeler basıyor karartılmış evleri yine... gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde...
ahmet telli
devamını gör...
162.
ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.
sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.
ülkü tamer
ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.
sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.
ülkü tamer
devamını gör...
163.
aysel git başımdan
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın
hiçbir dakikamı yaşayamazsın
aysel git başımdan ben sana göre değilim
benim için kirletme aydınlığını
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
ıslığımı denesen hemen düşürürsün
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim
ya ölmek ustalığını kazanırsın
ya korku biriktirmek yetisini
acılarım iyice bol gelir sana
sevincim bir türlü tutmaz sevincini
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
sevindiğim anda sen üzülürsün
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş
uzak yalnızlık limanlarına
aykırı bir yolcuyum dünya geniş
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
sakın başka bir şey getirme aklına
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan seni seviyorum
attila ilhan
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın
hiçbir dakikamı yaşayamazsın
aysel git başımdan ben sana göre değilim
benim için kirletme aydınlığını
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
ıslığımı denesen hemen düşürürsün
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim
ya ölmek ustalığını kazanırsın
ya korku biriktirmek yetisini
acılarım iyice bol gelir sana
sevincim bir türlü tutmaz sevincini
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
sevindiğim anda sen üzülürsün
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş
uzak yalnızlık limanlarına
aykırı bir yolcuyum dünya geniş
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
sakın başka bir şey getirme aklına
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan seni seviyorum
attila ilhan
devamını gör...
164.
esmer gülüşünde uçurdum
milyon kere kuşlarımı
yaban çicekleri açtı saçlarında
buz tutmuş yüzünde
ay şavkı hasretler kırıldı
vuslat sevdi seni
de hele esmer gülüşüm
sende sevdinmi?
dayrul zefaran
milyon kere kuşlarımı
yaban çicekleri açtı saçlarında
buz tutmuş yüzünde
ay şavkı hasretler kırıldı
vuslat sevdi seni
de hele esmer gülüşüm
sende sevdinmi?
dayrul zefaran
devamını gör...
165.
bir kadının hatırası yarım yamalak artık
bir kitabı son sayfada bırakmışım kalkıp
geri dönüp de baksam bile sayfaları yırtık
yazarı kimdi acaba belli değil öyle bakıp kaldık.
bir kitabı son sayfada bırakmışım kalkıp
geri dönüp de baksam bile sayfaları yırtık
yazarı kimdi acaba belli değil öyle bakıp kaldık.
devamını gör...
166.
"mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim
ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
başakları devşirip otları ezeceğim,
yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar.
ne bir söz, ne düşünce
yalnız bitmeyen düş
ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu
çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
doğada-bir kadınla birlikte gibi- mutlu."
semih kaplanoğlu'nun yusuf üçlemesi sayesinde öğrendiğim bir şiir. çeviri şiiri olmasına rağmen tadını bozmamış bir şiirdir.
(bkz: süt bal yumurta)
ayaklarımın altında nemli, serin kırlar;
başakları devşirip otları ezeceğim,
yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar.
ne bir söz, ne düşünce
yalnız bitmeyen düş
ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu
çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
doğada-bir kadınla birlikte gibi- mutlu."
semih kaplanoğlu'nun yusuf üçlemesi sayesinde öğrendiğim bir şiir. çeviri şiiri olmasına rağmen tadını bozmamış bir şiirdir.
(bkz: süt bal yumurta)
devamını gör...
167.
açlık
iştahımız var diyelim
hep taş toprak mı yiyelim.
soframda her zaman hava,
demir, kömür ve de kaya!
dönün açlıklarım, kemirin
seslerin çimenini,
kahkaha çiçeklerinin
emin şen şakrak zehrini.
yiyin, kırık çakıl bunlar,
bunlar kilise taşları,
eski tufanların çakılı şunlar,
gri vadilere saçılmıs somunlar.
yemiş tavukları, yapraklar altında tükürüyor güzelim telekleri,
tükürüyor ve haykırıyordu kurt:
ben de perişanım tıpkı kurt gibi.
yeşillikler, meyveler
devşirilip toplanmayı bekliyor;
ama çitler üstündeki örümcek
yalnızca mor menekşeleri yiyor.
süleyman'ın sunaklarında ben de
uzanıp uyusam! kaynasam n'olur!
koşuyor damlalar pasın üstünde
cédron'a karışıyor.
ve sonra, ey mutluluk, ey us,
gökyüzünden laciverdi ayırdım,
çünkü lacivert karaya girer
ve yaşadım katkısız ışığın altın kıvılcımını. seve seve, soytarı
ve olabildiğince şaşkın bir kalıba giriyordum.
bulundu yeni baştan!
ne? sonsuz olan
denizdir karışan
güneşe.
gönlüne kulak ver
sonsuz ruhum sen
yalnız geceye ve
ateşli güne rağmen.
seçim meçimmis,
dayanışma falan!..
boş ver bunları
haydi havalan...
yok orda umut
kurtuluş bir tek;
bekle bilimi,
ceza gelecek.
yarını unutunuz
atlastan korlar.
görev olmalı
bütün arzunuz.
bulundu yeni baştan!
ne? - sonsuz olan.
denizdir karışan
güneşe.
arthur rimbaud
iştahımız var diyelim
hep taş toprak mı yiyelim.
soframda her zaman hava,
demir, kömür ve de kaya!
dönün açlıklarım, kemirin
seslerin çimenini,
kahkaha çiçeklerinin
emin şen şakrak zehrini.
yiyin, kırık çakıl bunlar,
bunlar kilise taşları,
eski tufanların çakılı şunlar,
gri vadilere saçılmıs somunlar.
yemiş tavukları, yapraklar altında tükürüyor güzelim telekleri,
tükürüyor ve haykırıyordu kurt:
ben de perişanım tıpkı kurt gibi.
yeşillikler, meyveler
devşirilip toplanmayı bekliyor;
ama çitler üstündeki örümcek
yalnızca mor menekşeleri yiyor.
süleyman'ın sunaklarında ben de
uzanıp uyusam! kaynasam n'olur!
koşuyor damlalar pasın üstünde
cédron'a karışıyor.
ve sonra, ey mutluluk, ey us,
gökyüzünden laciverdi ayırdım,
çünkü lacivert karaya girer
ve yaşadım katkısız ışığın altın kıvılcımını. seve seve, soytarı
ve olabildiğince şaşkın bir kalıba giriyordum.
bulundu yeni baştan!
ne? sonsuz olan
denizdir karışan
güneşe.
gönlüne kulak ver
sonsuz ruhum sen
yalnız geceye ve
ateşli güne rağmen.
seçim meçimmis,
dayanışma falan!..
boş ver bunları
haydi havalan...
yok orda umut
kurtuluş bir tek;
bekle bilimi,
ceza gelecek.
yarını unutunuz
atlastan korlar.
görev olmalı
bütün arzunuz.
bulundu yeni baştan!
ne? - sonsuz olan.
denizdir karışan
güneşe.
arthur rimbaud
devamını gör...
168.
susmak yalnızlığın ana dilidir,
ömür hanım, şiiridir,
beni konuşmaya zorlama ne olur.
sözün sularını tükettim ben,
kaynağını kuruttum.
geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde,
kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre,
öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...
sularım toprağa sızıyor bak.
yüzümü geceler örtüyor.
binlerce taş saklanıyor içimde.
kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
(bkz: şükrü erbaş)
benden dinlemek için
ömür hanım, şiiridir,
beni konuşmaya zorlama ne olur.
sözün sularını tükettim ben,
kaynağını kuruttum.
geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde,
kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...
yalnızım ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre,
öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...
sularım toprağa sızıyor bak.
yüzümü geceler örtüyor.
binlerce taş saklanıyor içimde.
kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
(bkz: şükrü erbaş)
benden dinlemek için
devamını gör...
169.
"hayır hayır hayır hayır
gökyüzünde bir çapak gibi duruyorken güneş
evlerde oturmak bana göre değil
elimde pergeller, gönyeler, iletkiler
bir gülün hacmini ölçmeye kalktım
yanıldığım kesin
yenildiğim belli değil
hayır hayır hayır hayır
bütün şiirlerimi odanın duvarına astım
ağzım kurudu tükürmekten
ömrümü cm2’lere böldüm de bir türlü anılarımı yazamadım
sarı peruka takmış bir acı
sokaklarda sürtüyor boyuna, barlarda benim adıma beş tek bir duble konuşuyor
ancak ölümle diyor, ancak ölümle sağalır yara
cebimde jeton var, uluslararası
sylvia plath’ı arıyorum, mezarında buluyorum konyağını yudumlarken
bana daha bir incelmiş, ne bileyim daha bir güzelleşmiş gibi geliyor
thank you very much! diyorum ve jetonumun soluğu tükeniyor
cüzdanımda mor bir biletten başka bir şey yok
gecenin son otobüsü çoktan gitti
durdum ardından baktım
güneşi sabah sabah burnunu karıştırırken yakaladım
ay ağlıyordu ve bilmem kaç milyonuncu kez öldüğünü sanıyordu
parkta çükünden su fışkıran o tuhaf melek heykelinin önünde yüzümü yıkadım
kar yağıyordu usul usul
hayır hayır hayır hayır
paltomun yakasını bir daha kaldırdım, atgözlüğü gibi
yalnızca önümü görmek istiyorum artık
kızılay’dan ulus’a doğru yürürken yolda pink floyd için üç şarkı sözü yazdım
küllerini suyla yoğurup bir hamur yapmak istedimse de boşuna
doymadı karnım
radikal takılıyorum son günlerde
ultra-yalnızlık sokağından geçtiğimden beri
dün annemin aynasına bir boyunbağı astım
ve üstüne yapıştırdım on yıl önceki resmimi
bu kadar bendeki nostalji
hayır hayır hayır hayır
ipsizin biriyim, doğru
kendime oniki formalık kara bir defter aldım
oturdum sarı şiirler yazdım
artık bana kim inanır
güneş ve ay yerli yerinde duruyorken
ve ben sonsuza dek kova burcunun çocuğu
sanki bir yağmur yağsa oluklardan gök boşanır
yüzüme öyle dönüp dönüp bakma
bana artık herşey yakışır
terzim dünya çünkü, o ki kimlere neleri yakıştırdı
günlerini ölüme teğelledi
ölümlerini unutuşa kopçaladı
hayır hayır hayır hayır
duymak istemiyorum artık tek sözcük bile
niye ben, neden, böyle mi olmalıydı
aklımı her hafta temizleyiciye vermek
aç karnına yuvarlamak binlerce birayı
niye ellerim ceplerimde hala
niye bir yumruk durumunda değil
dünyada bir tek insanın bile
kuracağı bir şeyler vardır
hayır yaşam hayır ölüm hayır su hayır toprak
hayır hayır hayır hayır
çok mürekkep yaladım
ama tükürüyorum burada hepsini
bütün sözcüklerini
okuduğum kitapların
yazdıklarımınsa arasından bilmem ne kalır
aynalarda her sabah her sabah
o cam kırıklarından oluşmuş yüzü görmekten bıktım
hiç değilse elişi kağıtlarım olsaydı
ipsiz uçurtmalarım
göğe fırlatılan bir naylon tabak gibiyim
ve kendi kollarıma atılıyorum her keresinde
hayır yalnızlık hayır kimsesizlik hayır sıla hayır gurbet
hayır hayır hayır hayır
gezinip dururum yıllardır
koltuğumun altında
radarlardan kurtulmuş üç beş kitap
iyi demlenmemiş bir çay gibi kaldım
kırdım dolduğum tüm fincanları
bana iyilik edenlerin yüzüne tükürdüm
ve sevdim düşmanlarımı
(atılan güller solar, geride hep taşlar kalır)
hayır hayır hayır hayır
ne saptan yanayım şimdi ne de baltadan
kırdığım ceviz sayısı kırkı geçmedi daha
ama hiç değilse az kaldı
hele bir geçsin
olurum iyi bir aile babası
hayır akşam hayır yol hayır otobüs hayır ev
hayır hayır hayır hayır
ölüm ki ancak bir başka ölümle yıkanır
teneşirler bu yüzden hep beyaz kalır
kandan, pıhtılaşmış kandan bir anıt yükseliyor önümde
gece artık bütün günü içeriyor
ve ben umutsuzluk hakkımı elimde tutmak için
bir sürü saçmalık yapıyorum
bay garson, sizden özür diliyorum
demek saat 0.2, demek ki servis çoktan kapandı
bahşişin güneş olsun iyi mi
hayır hayır hayır hayır
toprakta yaralar açıyor her damla yağmur
kovulacak bir kapı daha bulmak için
yangın merdivenlerine tırmanıyorum ben
annem niye böyle uzakta oturuyor
ve otobüsler niye bu kadar erken
geçip gidiyorlar ufkumdan
şöförleri ölü, yolcuları uykusuz
her gece oniki kilometre yürüyorum
köstekli saatimi rehin bıraktığım için
hayır hayır hayır hayır
kardeşler, bu dünya bana göre değil
kötü basılmış bir kitap gibiyim
çamur duygusu veriyorum okuyana
elimde bir gümüş zincir
alnımda bir derin leke
kar mı yağmur mu ne yağdığını bilmediğim bir gecede
ey hayat, seni sevdiğim için özür diliyorum
duruyorum önünde, düğmelerim ilikli, aklımın ipleri çözük
hayır hayır hayır hayır
yazmak umurumda bile değil
okumak da bir rastlantıdır artık
annem üzümlü kek yapıyor mutfağında
karım akvaryumdaki balıklarla oynuyor
okul-aile birliğinden gelen bir yazıyı okuyorum bense
çiçekler bile sulanmaktan bıktılar
ellerim titriyor, neden bilmem
belanı mı arıyorsun be adam!
böyle diyor kimi görsem
ne yapsam yağmurdan kaçırılmış bir şemsiye kadar saçma kalıyorum şu dünyada
bütün insanlar tutuklanır sanıyorum
ellerimi göğsümde kavştursam
güneşi masturbasyon yaparken yakalıyorum o an
hayır hayır hayır hayır
ey hayat
başımda lacivert berem
önümde konyak durur
beni oğlum, beni oğlum diye
saracaksın ne zaman
radikal bir çiçeğim ancak kendi saksısında açan
annesini seven
oğlunun okul taksitlerini ödemeye hazırlanan
karısını ancak barışırken görebilen
böyleyim, sulak toprakta gövermeyen tek ekin
bilmem bir yerde durur muyum, durulur muyum
alnıma dövülürse kara bir yalnızlık gibi ölüm
arkamdan üç kulfallahi bir enam okunsun
sonra naaşım tekel kibritiyle yakılsın
nasılsa gözyaşları söndürür
hayır hayır hayır hayır
bırakmayın, beni ölüm götürür..."
hayır hayır hayır - ahmet erhan
gökyüzünde bir çapak gibi duruyorken güneş
evlerde oturmak bana göre değil
elimde pergeller, gönyeler, iletkiler
bir gülün hacmini ölçmeye kalktım
yanıldığım kesin
yenildiğim belli değil
hayır hayır hayır hayır
bütün şiirlerimi odanın duvarına astım
ağzım kurudu tükürmekten
ömrümü cm2’lere böldüm de bir türlü anılarımı yazamadım
sarı peruka takmış bir acı
sokaklarda sürtüyor boyuna, barlarda benim adıma beş tek bir duble konuşuyor
ancak ölümle diyor, ancak ölümle sağalır yara
cebimde jeton var, uluslararası
sylvia plath’ı arıyorum, mezarında buluyorum konyağını yudumlarken
bana daha bir incelmiş, ne bileyim daha bir güzelleşmiş gibi geliyor
thank you very much! diyorum ve jetonumun soluğu tükeniyor
cüzdanımda mor bir biletten başka bir şey yok
gecenin son otobüsü çoktan gitti
durdum ardından baktım
güneşi sabah sabah burnunu karıştırırken yakaladım
ay ağlıyordu ve bilmem kaç milyonuncu kez öldüğünü sanıyordu
parkta çükünden su fışkıran o tuhaf melek heykelinin önünde yüzümü yıkadım
kar yağıyordu usul usul
hayır hayır hayır hayır
paltomun yakasını bir daha kaldırdım, atgözlüğü gibi
yalnızca önümü görmek istiyorum artık
kızılay’dan ulus’a doğru yürürken yolda pink floyd için üç şarkı sözü yazdım
küllerini suyla yoğurup bir hamur yapmak istedimse de boşuna
doymadı karnım
radikal takılıyorum son günlerde
ultra-yalnızlık sokağından geçtiğimden beri
dün annemin aynasına bir boyunbağı astım
ve üstüne yapıştırdım on yıl önceki resmimi
bu kadar bendeki nostalji
hayır hayır hayır hayır
ipsizin biriyim, doğru
kendime oniki formalık kara bir defter aldım
oturdum sarı şiirler yazdım
artık bana kim inanır
güneş ve ay yerli yerinde duruyorken
ve ben sonsuza dek kova burcunun çocuğu
sanki bir yağmur yağsa oluklardan gök boşanır
yüzüme öyle dönüp dönüp bakma
bana artık herşey yakışır
terzim dünya çünkü, o ki kimlere neleri yakıştırdı
günlerini ölüme teğelledi
ölümlerini unutuşa kopçaladı
hayır hayır hayır hayır
duymak istemiyorum artık tek sözcük bile
niye ben, neden, böyle mi olmalıydı
aklımı her hafta temizleyiciye vermek
aç karnına yuvarlamak binlerce birayı
niye ellerim ceplerimde hala
niye bir yumruk durumunda değil
dünyada bir tek insanın bile
kuracağı bir şeyler vardır
hayır yaşam hayır ölüm hayır su hayır toprak
hayır hayır hayır hayır
çok mürekkep yaladım
ama tükürüyorum burada hepsini
bütün sözcüklerini
okuduğum kitapların
yazdıklarımınsa arasından bilmem ne kalır
aynalarda her sabah her sabah
o cam kırıklarından oluşmuş yüzü görmekten bıktım
hiç değilse elişi kağıtlarım olsaydı
ipsiz uçurtmalarım
göğe fırlatılan bir naylon tabak gibiyim
ve kendi kollarıma atılıyorum her keresinde
hayır yalnızlık hayır kimsesizlik hayır sıla hayır gurbet
hayır hayır hayır hayır
gezinip dururum yıllardır
koltuğumun altında
radarlardan kurtulmuş üç beş kitap
iyi demlenmemiş bir çay gibi kaldım
kırdım dolduğum tüm fincanları
bana iyilik edenlerin yüzüne tükürdüm
ve sevdim düşmanlarımı
(atılan güller solar, geride hep taşlar kalır)
hayır hayır hayır hayır
ne saptan yanayım şimdi ne de baltadan
kırdığım ceviz sayısı kırkı geçmedi daha
ama hiç değilse az kaldı
hele bir geçsin
olurum iyi bir aile babası
hayır akşam hayır yol hayır otobüs hayır ev
hayır hayır hayır hayır
ölüm ki ancak bir başka ölümle yıkanır
teneşirler bu yüzden hep beyaz kalır
kandan, pıhtılaşmış kandan bir anıt yükseliyor önümde
gece artık bütün günü içeriyor
ve ben umutsuzluk hakkımı elimde tutmak için
bir sürü saçmalık yapıyorum
bay garson, sizden özür diliyorum
demek saat 0.2, demek ki servis çoktan kapandı
bahşişin güneş olsun iyi mi
hayır hayır hayır hayır
toprakta yaralar açıyor her damla yağmur
kovulacak bir kapı daha bulmak için
yangın merdivenlerine tırmanıyorum ben
annem niye böyle uzakta oturuyor
ve otobüsler niye bu kadar erken
geçip gidiyorlar ufkumdan
şöförleri ölü, yolcuları uykusuz
her gece oniki kilometre yürüyorum
köstekli saatimi rehin bıraktığım için
hayır hayır hayır hayır
kardeşler, bu dünya bana göre değil
kötü basılmış bir kitap gibiyim
çamur duygusu veriyorum okuyana
elimde bir gümüş zincir
alnımda bir derin leke
kar mı yağmur mu ne yağdığını bilmediğim bir gecede
ey hayat, seni sevdiğim için özür diliyorum
duruyorum önünde, düğmelerim ilikli, aklımın ipleri çözük
hayır hayır hayır hayır
yazmak umurumda bile değil
okumak da bir rastlantıdır artık
annem üzümlü kek yapıyor mutfağında
karım akvaryumdaki balıklarla oynuyor
okul-aile birliğinden gelen bir yazıyı okuyorum bense
çiçekler bile sulanmaktan bıktılar
ellerim titriyor, neden bilmem
belanı mı arıyorsun be adam!
böyle diyor kimi görsem
ne yapsam yağmurdan kaçırılmış bir şemsiye kadar saçma kalıyorum şu dünyada
bütün insanlar tutuklanır sanıyorum
ellerimi göğsümde kavştursam
güneşi masturbasyon yaparken yakalıyorum o an
hayır hayır hayır hayır
ey hayat
başımda lacivert berem
önümde konyak durur
beni oğlum, beni oğlum diye
saracaksın ne zaman
radikal bir çiçeğim ancak kendi saksısında açan
annesini seven
oğlunun okul taksitlerini ödemeye hazırlanan
karısını ancak barışırken görebilen
böyleyim, sulak toprakta gövermeyen tek ekin
bilmem bir yerde durur muyum, durulur muyum
alnıma dövülürse kara bir yalnızlık gibi ölüm
arkamdan üç kulfallahi bir enam okunsun
sonra naaşım tekel kibritiyle yakılsın
nasılsa gözyaşları söndürür
hayır hayır hayır hayır
bırakmayın, beni ölüm götürür..."
hayır hayır hayır - ahmet erhan
devamını gör...
170.
hele bir ışıklar sönsün
hele bir kapansın kapılar
sular durulsun
bıçak atacağım daha 12′den
kısa devre yapsın kalbim
ellerim inatla dökülsün cigaraya
dağlarda ay büyüsün
sular köpürsün
sen beni o zaman gör
hele küssün meydanlar
dehşetin oğlu gülsün
ağır bir köpek karanlığı
ve tüm mayınlar patlasın
sen beni o zaman gör
kaldırımlara yağmur dökülsün
dağılsın dişlerimde gülüşler
kaybettiklerim bir dönsün
sen beni o zaman gör
yalnızlık ne demek
kül olsun uykular
kuşlar silinsin gözlerimden
sen beni o zaman gör
saçlarımda kırılsın kar
baştan çizilsin uçurumlar
kırılsın camlar
sen beni o zaman gör.
hele bir kapansın kapılar
sular durulsun
bıçak atacağım daha 12′den
kısa devre yapsın kalbim
ellerim inatla dökülsün cigaraya
dağlarda ay büyüsün
sular köpürsün
sen beni o zaman gör
hele küssün meydanlar
dehşetin oğlu gülsün
ağır bir köpek karanlığı
ve tüm mayınlar patlasın
sen beni o zaman gör
kaldırımlara yağmur dökülsün
dağılsın dişlerimde gülüşler
kaybettiklerim bir dönsün
sen beni o zaman gör
yalnızlık ne demek
kül olsun uykular
kuşlar silinsin gözlerimden
sen beni o zaman gör
saçlarımda kırılsın kar
baştan çizilsin uçurumlar
kırılsın camlar
sen beni o zaman gör.
devamını gör...
171.
saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşeler de açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
adnan yücel
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşeler de açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...
adnan yücel
devamını gör...
172.
gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken
gidersen kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca
sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
bir de seni ekliyorum susuşlarıma
selamsız saygısız yürüyelim sokakları
belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
yüreğimize alırız onları, ısıtırız
gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
gidersen kar yağar avuçlarıma
bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde
ahmet telli.
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken
gidersen kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca
sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
bir de seni ekliyorum susuşlarıma
selamsız saygısız yürüyelim sokakları
belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
yüreğimize alırız onları, ısıtırız
gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akşam
gidersen kar yağar avuçlarıma
bir ceylan sessizliği olur burada aşklar
fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
isyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
devriyeler basıyor karartılmış evleri yine
gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde
ahmet telli.
devamını gör...
173.
temmuz bitti,
ağustos'da bitecek.
eylül'de ellerin üşüyecek,
ısınmak için geleceksin...
biliyorum...
turgut uyar
ağustos'da bitecek.
eylül'de ellerin üşüyecek,
ısınmak için geleceksin...
biliyorum...
turgut uyar
devamını gör...
174.
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki;
dişlerimle kanatıp benbeyaz gerdanını
o teninin üstüne yayılan al kanını
etrafları çürüyen gözlerime sürseydim;
çıldıran âsâbımı bu renkle öldürseydim;
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki…
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki;
çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim,
ömrümü bir yudumda ellerinden içerim;
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki…
nazım hikmet
dişlerimle kanatıp benbeyaz gerdanını
o teninin üstüne yayılan al kanını
etrafları çürüyen gözlerime sürseydim;
çıldıran âsâbımı bu renkle öldürseydim;
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki…
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki;
çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim,
ömrümü bir yudumda ellerinden içerim;
gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki…
nazım hikmet
devamını gör...
175.
tek yasak
özgürlüğün geldiği gün
o gün ölmek yasak!
cemal süreya
özgürlüğün geldiği gün
o gün ölmek yasak!
cemal süreya
devamını gör...
176.
yüreğim gövdeme sığmıyor
gövdem odama
odam evime sığmıyor
evim dünyaya
dünyam evrene sığmıyor
patlayacağım
acımın acısından susmuşum
ki suskunluğum göklere sığmıyor
böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
gönül dar geliyor sevgime
kafam beynime
ah şakaklarım
çatlayacağım
anladım artık anladım
kimselere anlatamayacağım
- aziz nesin
gövdem odama
odam evime sığmıyor
evim dünyaya
dünyam evrene sığmıyor
patlayacağım
acımın acısından susmuşum
ki suskunluğum göklere sığmıyor
böyle bir acıyı kimlere nasıl anlatacağım
gönül dar geliyor sevgime
kafam beynime
ah şakaklarım
çatlayacağım
anladım artık anladım
kimselere anlatamayacağım
- aziz nesin
devamını gör...
177.
"kuşkonmaz dallarına astım kendimi
sedir ağaçlarına gül yapraklarına
başımı taşlara vurdum
göz bebeklerimde büyük camlar parçalandı
tanrısal duygular içindeydim
bütün tanrısızlığımdan uzakta
bir kemiklerinin sertliğini aldım
bir teninin aklığını
sonra sıcaklığını dudaklarının
gel bak
sana bir tanrı getirdim
gel bak
bir tanrı yarattım senden."
ümit yaşar oğuzcan
sedir ağaçlarına gül yapraklarına
başımı taşlara vurdum
göz bebeklerimde büyük camlar parçalandı
tanrısal duygular içindeydim
bütün tanrısızlığımdan uzakta
bir kemiklerinin sertliğini aldım
bir teninin aklığını
sonra sıcaklığını dudaklarının
gel bak
sana bir tanrı getirdim
gel bak
bir tanrı yarattım senden."
ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...
178.
ben sana kürk alamam doğrusu
güzel bileklerine bilezik alamam
bir kap yemek, bir elbise.
öyle bir tad var ki fakirliğimizde
başka hiçbir şeyde bulamam..
sokağımız arnavut kaldırımı,
evimiz ahşap iki oda.
daha iyisi de olabilirdi ya,
şükür buna da.
– ama hamdi beylerin..
– hamdi beylere bakma sen,
tencere maltızda, fasulye tencerede
çocuklar kapının önünde oynuyor mu?
ona bak sen..
– perdemiz kadife olmalıydı..
– basma da güzel olur, sevince.
biliyorsun ancak boğazımıza,
olmuyor ha deyince.
– kimbilir bir gün belki..
– adam sen de, aldırma,
bunlar düşünmeye değmez
hem hayat dediğin ne ki?..
turgut uyar
güzel bileklerine bilezik alamam
bir kap yemek, bir elbise.
öyle bir tad var ki fakirliğimizde
başka hiçbir şeyde bulamam..
sokağımız arnavut kaldırımı,
evimiz ahşap iki oda.
daha iyisi de olabilirdi ya,
şükür buna da.
– ama hamdi beylerin..
– hamdi beylere bakma sen,
tencere maltızda, fasulye tencerede
çocuklar kapının önünde oynuyor mu?
ona bak sen..
– perdemiz kadife olmalıydı..
– basma da güzel olur, sevince.
biliyorsun ancak boğazımıza,
olmuyor ha deyince.
– kimbilir bir gün belki..
– adam sen de, aldırma,
bunlar düşünmeye değmez
hem hayat dediğin ne ki?..
turgut uyar
devamını gör...
179.
önceleyin
önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda
sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
sonra her şey çıkıp geldi
bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
sen çıkardın utancını duvara astın
ben masanın üstüne kodum kuralları
her şey işte böyle oldu önce.
önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda
sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların
sonra her şey çıkıp geldi
bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
sen çıkardın utancını duvara astın
ben masanın üstüne kodum kuralları
her şey işte böyle oldu önce.
devamını gör...
180.
stam!
aklım firarda.
gözbebeklerimde müebbet hüzün,
dilimde ay kesiği bir yara,
düşüm kırık dökük,
umudumun boynu bükük,
bir öksüzün omuzlarında sukut.
yüreğim sana emanet sıkı tut.
tut ki; kancık pusulara düşmesin.
bir hain kurşunu gelip deşmesin.
ustam,
ne zaman o senin bildiğin zaman,
ne sevda gördüğün masallardaki.
eskiden,
halı tezgahında dokunurdu aşklar,
nakış nakış, körpe kız ellerinde.
mendillere yazılırdı isimler,
yüreklere kazılırdı gizlice.
sevdalılar asil ve de yürekli
sevdalar, kavgalar iki kişilik.
oysa şimdi;
çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
meşru sevdalardan,
gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
günahkar gecelerden.
beni herkes sevdaya asi sanır,
oysa aşk, beni nerde görse tanır,
hasret tanır,
zulüm tanır,
ölüm tanır,
yüzüm yüzümden utanır.
yorgunum ustam;
ne katıksız somun isterim senden,
ne bir tas su,
ne taş yastıkta bir gece uykusu.
var gücünle asıl sükunetime,
çığlığım kopsun,
uzat ellerini güneşe dokun,
uyandır uykusundan,
tut yüreğimden ustam tut,
tut beni, sür güne...
-serkan uçar
aklım firarda.
gözbebeklerimde müebbet hüzün,
dilimde ay kesiği bir yara,
düşüm kırık dökük,
umudumun boynu bükük,
bir öksüzün omuzlarında sukut.
yüreğim sana emanet sıkı tut.
tut ki; kancık pusulara düşmesin.
bir hain kurşunu gelip deşmesin.
ustam,
ne zaman o senin bildiğin zaman,
ne sevda gördüğün masallardaki.
eskiden,
halı tezgahında dokunurdu aşklar,
nakış nakış, körpe kız ellerinde.
mendillere yazılırdı isimler,
yüreklere kazılırdı gizlice.
sevdalılar asil ve de yürekli
sevdalar, kavgalar iki kişilik.
oysa şimdi;
çorak gönüllere ekiliyor sevdalar seher vakitlerinde.
meşru sevdalardan,
gayrı meşru acılar doğuyor kundaklara,
günahkar gecelerden.
beni herkes sevdaya asi sanır,
oysa aşk, beni nerde görse tanır,
hasret tanır,
zulüm tanır,
ölüm tanır,
yüzüm yüzümden utanır.
yorgunum ustam;
ne katıksız somun isterim senden,
ne bir tas su,
ne taş yastıkta bir gece uykusu.
var gücünle asıl sükunetime,
çığlığım kopsun,
uzat ellerini güneşe dokun,
uyandır uykusundan,
tut yüreğimden ustam tut,
tut beni, sür güne...
-serkan uçar
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162