geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
781.
şiirler yazarım
basılmaz
basılacaklar ama
bir mektup beklerim müjdeli
belki de öldüğüm gün gelir
mutlaka gelir ama
ne devlet ne para
insanın emrinde dünya
belki yüz yıl sonra
olsun
mutlaka bu böyle olacak ama
devamını gör...
782.
behçet necatigil’in doğum yıldönümü bugün. şükrü erbaş’ın kendisine bir başka dokunduğunu ifade ettiği bir necatigil şiiri bırakalım:
fuzûlî gibi-
mum olmalıydı da
mum yakmalıydım
gam gecesinde.
elektrik ışığı –kabul
fakat çok çiğ düşüyor.
karanlıkta otursam-
bilinen şey,
karanlıkta keder artar.
fuzûlî gibi-
mum olmalıydı da
mum yakmalıydım
gam gecesinde.
elektrik ışığı –kabul
fakat çok çiğ düşüyor.
karanlıkta otursam-
bilinen şey,
karanlıkta keder artar.
devamını gör...
783.
gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belkide
aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de, köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur, cellat olur her gece
her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece
gün biter gülüşün kalır bende
gün biter gülüşün, gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belkide
aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de, köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur, cellat olur her gece
her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece
gün biter gülüşün kalır bende
gün biter gülüşün, gülüşün kalır bende
devamını gör...
784.
bir gülüş almaya geldim - bugün - ama sadece tek bir gülüş
en küçüğünü, yüzündeki
bana da çok yakışacaktır
öyle ki, başkasının özlemeyeceği
küçücük parlıyordu
satmaya gücünüz yeter mi?
tezgahta yalvarıyorum efendim
elmaslarım var - parmaklarımda -
elmas nedir bilir misiniz?
yakutlarım var - akşam kanı gibi -
ve topazım - yıldız gibi!
alabilir miyim efendim?
en küçüğünü, yüzündeki
bana da çok yakışacaktır
öyle ki, başkasının özlemeyeceği
küçücük parlıyordu
satmaya gücünüz yeter mi?
tezgahta yalvarıyorum efendim
elmaslarım var - parmaklarımda -
elmas nedir bilir misiniz?
yakutlarım var - akşam kanı gibi -
ve topazım - yıldız gibi!
alabilir miyim efendim?
devamını gör...
785.
-sitare
çeşmek be-zen sitare
ezmen mekon kenâre”
nerden çıktın karşıma böyle sitare
efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
kirpiklerin yüreğime batıyor
telaşlı bir kalabalığın ortasında
ayaküstü konuşuyoruz
nedimin nigehban nergisleri gibi
üstümüzde bütün nazarlar
çok utanıyorum sitare
dün oturup hesap ettim
sen doğduğun zaman
ben bir askeri mektepte talebeymişim
sen bilmezsin sitare
burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
her akşam dokuzda yat borusu çalardı
yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
bir derin uykuya atardım kendimi
siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
bende onu alır anamın düşlerine kaçardım
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
seninle konuşurken sitare
aklıma yıldızlar dökülüyor
bir çaresiz zühre oluyorsun babil caddelerinde
ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
gökyüzü salkım salkım
zigguratlar tıklım tıklım
dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
gözlerine baktığım zaman sitare
bütün çöllere ay doğuyor
yoldaş ediyorum kendime imrül kays’ı antere’yi a’şa’yı
en kuytu vahaları dolaşıyorum
hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş sitare
çadırla su arasında bir cılga var
o cılgada narin ayak izlerin var
durgun suya düşüp kalmış gözlerin var
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
biliyorum içinde bir sızı var
bıçak ağzı gibi bir sızı var
bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
züheyr’in suad’ı gibi keremsiz kılan
kuzeyden güneye
güneyden kuzeye
heyy! gidip geliyorum bu çöllerde
kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
hiç aldırmadan benim esmer sevdama
geviş getiriyorlar ufka bakarak
ben kaçıp yesrib’e sığınıyorum
yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
elif diyorum sitare, sineme elif çekiyorum
“ah minel aşk-ı ve halatihi..”
çok eski bir gerçektir bu biliyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorumsinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
ve ikimizde ıslanıyoruz
ben ne yağmurlar gördüm sitare
ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
o şehirde sırılsıklam gezerdim
bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
tapınaklar insanları safra gibi atardı
sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
gidip bir uygur çadırında göğü dinledim
kara bulutlar kükrerken bir kaşkar sabahında
oturup aprunçur tigin ile seni konuştuk
bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
kaşı karam, gözü karam, saçı karam
umay gibi yumuşak huylum
nerden çıktın karşıma böyle
sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare
adam akıllı yorulmuşum
ellerin böyle olmamalıydı
ellerine acıyorum
ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
daha çok işimiz var” diyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
-dilaver cebeci
sitare’nin hikayesi
çeşmek be-zen sitare
ezmen mekon kenâre”
nerden çıktın karşıma böyle sitare
efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
kirpiklerin yüreğime batıyor
telaşlı bir kalabalığın ortasında
ayaküstü konuşuyoruz
nedimin nigehban nergisleri gibi
üstümüzde bütün nazarlar
çok utanıyorum sitare
dün oturup hesap ettim
sen doğduğun zaman
ben bir askeri mektepte talebeymişim
sen bilmezsin sitare
burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
her akşam dokuzda yat borusu çalardı
yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
bir derin uykuya atardım kendimi
siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
bende onu alır anamın düşlerine kaçardım
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
seninle konuşurken sitare
aklıma yıldızlar dökülüyor
bir çaresiz zühre oluyorsun babil caddelerinde
ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
gökyüzü salkım salkım
zigguratlar tıklım tıklım
dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
gözlerine baktığım zaman sitare
bütün çöllere ay doğuyor
yoldaş ediyorum kendime imrül kays’ı antere’yi a’şa’yı
en kuytu vahaları dolaşıyorum
hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş sitare
çadırla su arasında bir cılga var
o cılgada narin ayak izlerin var
durgun suya düşüp kalmış gözlerin var
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
biliyorum içinde bir sızı var
bıçak ağzı gibi bir sızı var
bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
züheyr’in suad’ı gibi keremsiz kılan
kuzeyden güneye
güneyden kuzeye
heyy! gidip geliyorum bu çöllerde
kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
hiç aldırmadan benim esmer sevdama
geviş getiriyorlar ufka bakarak
ben kaçıp yesrib’e sığınıyorum
yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
elif diyorum sitare, sineme elif çekiyorum
“ah minel aşk-ı ve halatihi..”
çok eski bir gerçektir bu biliyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorumsinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
ve ikimizde ıslanıyoruz
ben ne yağmurlar gördüm sitare
ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
o şehirde sırılsıklam gezerdim
bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
tapınaklar insanları safra gibi atardı
sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
gidip bir uygur çadırında göğü dinledim
kara bulutlar kükrerken bir kaşkar sabahında
oturup aprunçur tigin ile seni konuştuk
bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
kaşı karam, gözü karam, saçı karam
umay gibi yumuşak huylum
nerden çıktın karşıma böyle
sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
yığılıp kalmışım bu anadolu toprağına sitare
adam akıllı yorulmuşum
ellerin böyle olmamalıydı
ellerine acıyorum
ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
daha çok işimiz var” diyorum
bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
gözlerin mi daha sıcak gülüyor
yoksa dudakların mı anlayamıyorum
-dilaver cebeci
sitare’nin hikayesi
devamını gör...
786.
baktım gülüşünden güzel şiir olur
sevdim gitti...
sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
madem sevmiyorsun
o zaman sahip çık gözlerine...
dönüp,
dolaşıp,
değmesinler gözlerime.
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki...
sessizce biliyorum,
usulca biliyorum,
masumca biliyorum...
sahi sarkıntılığa girer mi acaba
ayrılırken gözlerimin sana sulanması?
dökmeye niyetim yok içimi...
zor sığdırdım zaten.
özledim.
söyleyeceklerim bu kadar...
kısa ve derin.
bu arada
" kimse benimle oynamıyor " diye ağlayan çocuk
sen büyü hele,
ne oyunlar oynayacaklar seninle,
ve bugün bir kez daha anladım.
adamlığı kadınlardan öğrenecek erkek çok...
cemal süreya *
sevdim gitti...
sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
madem sevmiyorsun
o zaman sahip çık gözlerine...
dönüp,
dolaşıp,
değmesinler gözlerime.
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki...
sessizce biliyorum,
usulca biliyorum,
masumca biliyorum...
sahi sarkıntılığa girer mi acaba
ayrılırken gözlerimin sana sulanması?
dökmeye niyetim yok içimi...
zor sığdırdım zaten.
özledim.
söyleyeceklerim bu kadar...
kısa ve derin.
bu arada
" kimse benimle oynamıyor " diye ağlayan çocuk
sen büyü hele,
ne oyunlar oynayacaklar seninle,
ve bugün bir kez daha anladım.
adamlığı kadınlardan öğrenecek erkek çok...
cemal süreya *
devamını gör...
787.
"acı ve utançla doluyken içim,
ne büyük şans kapanması kulaklarımın ve gözlerimin,
bu yüzden, fısıltıyla konuşun,
huzurumu bozmayın benim."-michelangelo
ne büyük şans kapanması kulaklarımın ve gözlerimin,
bu yüzden, fısıltıyla konuşun,
huzurumu bozmayın benim."-michelangelo
devamını gör...
788.
...
"onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
dinledikçe susması, düşündükçe susması...
tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
heykelini yontuyor yalnızlığın ustası."
ö.asaf
"onu kırmış olmalı yaşamında birisi.
dinledikçe susması, düşündükçe susması...
tek başına iki kişi olmuş kendisiyle gölgesi,
heykelini yontuyor yalnızlığın ustası."
ö.asaf
devamını gör...
789.
ömer lütfi mete - gülce
uçurumun kenarındayım hızır
ulu dilber kalesinin burcunda
muhteşem belaya nazır
topuklarım boşluğun avcunda
derin yar adımı çağırır
dikildim parmaklarımın ucunda
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
uçurumun kenarındayım hızır
civan hazır
divan hazır
ferman hazır
kurban hazır
uçurumun kenarındayım hızır
güzelliğin zulme çaldığı sınır
başım döner, beynim bulanır
el etmez
gel etmez
gülce'm uzaktan dolanır
uçurumun kenarındayım hızır
gülce bir davet
mecaz değil
maraz değil
gülce bir afet
peri değil
huri değil
gülce beyaz sihir
gülce ölümcül naz
buram buram zehir
yar yüzünde infaz
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
güzelliğin zulme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım hızır
ben fakir
en hakir
bin taksir
ateşten
kalleşten
mızrakla gürzden
dabbetülarz'dan
deccal’dan, yedi düvelden
korku nedir bilmeyen ben
tir tir titriyorum gülce’den
ödüm patlıyor gülce’ye bakmaktan
nutkum tutuluyor, ürperiyorum
saniyeler gözlerimde birer can
her saniyede bir can veriyorum
uçurumun kenarındayım hızır
ulu dilber kalesinin burcunda
muhteşem belaya nazır
topuklarım boşluğun avcunda
derin yar adımı çağırır
dikildim parmaklarımın ucunda
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
uçurumun kenarındayım hızır
civan hazır
divan hazır
ferman hazır
kurban hazır
uçurumun kenarındayım hızır
güzelliğin zulme çaldığı sınır
başım döner, beynim bulanır
el etmez
gel etmez
gülce'm uzaktan dolanır
uçurumun kenarındayım hızır
gülce bir davet
mecaz değil
maraz değil
gülce bir afet
peri değil
huri değil
gülce beyaz sihir
gülce ölümcül naz
buram buram zehir
yar yüzünde infaz
bir gamzelik rüzgâr yetecek
ha itti beni, ha itecek
güzelliğin zulme çaldığı sınır
uçurumun kenarındayım hızır
ben fakir
en hakir
bin taksir
ateşten
kalleşten
mızrakla gürzden
dabbetülarz'dan
deccal’dan, yedi düvelden
korku nedir bilmeyen ben
tir tir titriyorum gülce’den
ödüm patlıyor gülce’ye bakmaktan
nutkum tutuluyor, ürperiyorum
saniyeler gözlerimde birer can
her saniyede bir can veriyorum
devamını gör...
790.
büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken
öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer:kız kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara
son karesi gibi red kit'in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı
devamını gör...
791.
elli dirhem kaşarım,
kız aklına şaşarım,
kaç senedir eminem,
ben peşinden koşarım
ayna attım tarlaya,
tarla yüzün parlaya,
ne zaman gireceğiz, ikimiz bir yatağa
be allah’ın kerizi,
kırdı çürük cevizi,
hem emine’yi istiyor,
hem taşıyor çeyizi
çıkın komşular çıkın, salak oğlana bakın
emine’yi kaçırmış, yiğide selam çakın
ağa dövdü o sustu, sonra evini bastı
kaçırdı emine’yi dağda bağrına bastı
kız aklına şaşarım,
kaç senedir eminem,
ben peşinden koşarım
ayna attım tarlaya,
tarla yüzün parlaya,
ne zaman gireceğiz, ikimiz bir yatağa
be allah’ın kerizi,
kırdı çürük cevizi,
hem emine’yi istiyor,
hem taşıyor çeyizi
çıkın komşular çıkın, salak oğlana bakın
emine’yi kaçırmış, yiğide selam çakın
ağa dövdü o sustu, sonra evini bastı
kaçırdı emine’yi dağda bağrına bastı
devamını gör...
792.
bir gün gelir de unuturmuş insan
en sevdiği hatıraları bile
bari sen her gece yorgun sesiyle
saat on ikiyi vurduğu zaman
beni unutma
çünkü ben her gece o saatlerde
seni yaşar ve seni düşünürüm
hayal içinde perişan yürürüm
sen de karanlığın sustuğu yerde
beni unutma
o saatlerde serpilir gülüşün
bir avuç su gibi içime, ey yar
senin de başında o çılgın rüzgar
deli deli esiverirse bir gün
beni unutma
ben ayağımda çarık, elimde asa
senin için şu yollara düşmüşüm
senelerce sonra sana dönüşüm
bir mahşer gününe de rastlasa
beni unutma
halâ duruyorsa yeşil elbisen
onu bir gün benim için giy
saksıdaki pembe karanfilde çiğ
ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
beni unutma
büyük acılara tutuştuğum gün
çok uzaklarda da olsan yine gel
bu ölürcesine sevdiğine gel
ne olur tanrıya kavuştuğum gün
beni unutma
- ümit yaşar oğuzcan
en sevdiği hatıraları bile
bari sen her gece yorgun sesiyle
saat on ikiyi vurduğu zaman
beni unutma
çünkü ben her gece o saatlerde
seni yaşar ve seni düşünürüm
hayal içinde perişan yürürüm
sen de karanlığın sustuğu yerde
beni unutma
o saatlerde serpilir gülüşün
bir avuç su gibi içime, ey yar
senin de başında o çılgın rüzgar
deli deli esiverirse bir gün
beni unutma
ben ayağımda çarık, elimde asa
senin için şu yollara düşmüşüm
senelerce sonra sana dönüşüm
bir mahşer gününe de rastlasa
beni unutma
halâ duruyorsa yeşil elbisen
onu bir gün benim için giy
saksıdaki pembe karanfilde çiğ
ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
beni unutma
büyük acılara tutuştuğum gün
çok uzaklarda da olsan yine gel
bu ölürcesine sevdiğine gel
ne olur tanrıya kavuştuğum gün
beni unutma
- ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...
793.
bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların
su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
itti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
kaybetti kumarda gözlerim
kaybetti kumarda gözleri.
bir koru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
yani her soluk alıp verişimizde bizim
bir mekik gibi kalbin
bir mekiği gibi kalbim
işleyip durdu bu yitikliği yeniden.
ne kaldı
farkında mısın bilmem
gündüzler..
gündüzler biraz azaldı.
- edip cansever
su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti
itti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği
kaybetti kumarda gözlerim
kaybetti kumarda gözleri.
bir koru rüzgarlandı göğüs boşluğumuzda sanki
uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden
yakınlaştı ağaçlar birbirlerine
yani her soluk alıp verişimizde bizim
bir mekik gibi kalbin
bir mekiği gibi kalbim
işleyip durdu bu yitikliği yeniden.
ne kaldı
farkında mısın bilmem
gündüzler..
gündüzler biraz azaldı.
- edip cansever
devamını gör...
794.
yatarım yatarım,
sahura kalkarım.
üç saat sonra kalkar,
oruç tutarım.
sahura kalkarım.
üç saat sonra kalkar,
oruç tutarım.
devamını gör...
795.
ismet özel- içimden şu zalim şüpheyi kaldır
ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
dünya. çıplak omuzlar üzerinde duran.
herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya
benimse dar
çünkü dargın havsalamın
gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah
sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu
sakın styks sularının heyulası sanmayın
er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,
biraz üzgün ve ömer öfkesinde biraz
öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
ne ellerin hırsla yaban tutuşu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
yetmez karşılamaya.
insanlar
hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
o ferah ve delişmen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
şakaklarıma dayanınca güneş
can çekişen bir sansar edasıyla
uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
kadınların sahiden doğurduğuna
toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
ağzının bir kıvrımından cesaret bularak
ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldım
kalmışsa tomurcuklar önünde sendeleyen çocuklar
kalmışsa bir kaç ısrar ölümle yarışacak
onların yardımıyla dünyamıza acıdım.
dünya. çıplak omuzlar üzerinde duran.
herkes alışkın dölyatağı bersalarla ağulanmış bir dünyaya
benimse dar
çünkü dargın havsalamın
gücü yok bazı şeyleri taşımaya.
önce kalbim lanete çarpa çarpa gümrah
sonra kalbim gümrah ırmakları tanımaktan kaygulu
sakın styks sularının heyulası sanmayın
er gövdesinde dolaşan bulutun simyası bu,
biraz üzgün ve ömer öfkesinde biraz
öyle hisab katındayım ki katlim savcılardan sorulmaz
ne kireç badanalı evlerde doğmuş olmak
ne ellerin hırsla yaban tutuşu
ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
yetmez karşılamaya.
insanlar
hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır
o ferah ve delişmen birçok alınlarda
betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır
çelik teller ve baruttan çatılınca iskeletim
şakaklarıma dayanınca güneş
can çekişen bir sansar edasıyla
uğultudan farkedilmez olunca konuştuğum
kadınların sahiden doğurduğuna
toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum
nicedir kavrayamam haller içinde halim
demiri bir hecenin sıcağında eriyor iken gördüm
bir somunu bölünce silkinen gökyüzünü
su içtiğim tas bana merhaba dedi, duydum
duydum yağmurların gövdemden ağdığını.
sen ol küçük bir kıvrımdan, bir heceden
aşk için bir vaha değil aşka otağ yaratan
sen ol zihnimde yüzen dağınık şarkıları
bir harfin başlattığı yangın ile söndür
beni bir ses sahibi kıl, kefarete hazırım
öyle mahzun
ki hüzün ciltlerinde adına rastlanmasın.
devamını gör...
796.
ve bu dünya yılan yuvasına benziyor
ve bu dünya
öyle insanların ayak sesleriyle doludur ki
seni öpüyorken
kafalarında seni asacakları urganı örüyorlar.
ve bu dünya
öyle insanların ayak sesleriyle doludur ki
seni öpüyorken
kafalarında seni asacakları urganı örüyorlar.
devamını gör...
797.
şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
bkz:
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
bkz:
devamını gör...
798.
gel zaman
senin onlardan eksik olan her şeyin
bilsen bana dünyalar bağışlıyor
kur'an'a geçen çocuk gibi sevinçli
yaz giriyor araya, öperek ilerliyor.
olsaydım unutkan, olmasaydım minnettar
titremeseydi bu gökyüzü üstüme
kır çiçekleri, mevsimlik işçileri dünyanın
gibi yüzseydim yokluk içinde.
böyle diyorum. geçmiş gelecek şu bu
bir taş nasıl zaman geçirir, öyleyim
beni göresin diye yaşıyorum ey ölüm
sabır, diyen kim.
dalıp gidiyorum su gibi derin
gittikçe geçiyorum üşengeç bir iklimden
seviyorum dünyayı yüzer metre arayla
bir şaşkınlık ki bağışladılar bana.
vardır cenneti görmüşlüğüm:
yağmur yağar, tefeciler üzülür
sevinirim ben çiçeğe durmuş gibi
acımak olurum öylesine gür.
hatrım sayılır bir şeye dokunmazsam
örtmezsem dünyanın diş izlerini
saraylar vitrinler bey konakları
hatrım sayılır almazsa selamımı.
nilüfer gördüm, çiçek açmış sandım su
toprağı dinledim, kendimi
benim iyi tarafım neredesin ey
bir taş atsam suya, tanır mı beni
tanımaz. çünkü neşenin
canını sıktım ben bu dünyada
ters giyilmiş bir şeydim, bilmedim
beni bir sır gibi taşıyan rüya
bitti. bu can kimindi
gel zaman, gel de gideyim
mahşerde, görüş gününde yani
yanına gideyim, yanağımda düş izi.
ibrahim tenekeci
senin onlardan eksik olan her şeyin
bilsen bana dünyalar bağışlıyor
kur'an'a geçen çocuk gibi sevinçli
yaz giriyor araya, öperek ilerliyor.
olsaydım unutkan, olmasaydım minnettar
titremeseydi bu gökyüzü üstüme
kır çiçekleri, mevsimlik işçileri dünyanın
gibi yüzseydim yokluk içinde.
böyle diyorum. geçmiş gelecek şu bu
bir taş nasıl zaman geçirir, öyleyim
beni göresin diye yaşıyorum ey ölüm
sabır, diyen kim.
dalıp gidiyorum su gibi derin
gittikçe geçiyorum üşengeç bir iklimden
seviyorum dünyayı yüzer metre arayla
bir şaşkınlık ki bağışladılar bana.
vardır cenneti görmüşlüğüm:
yağmur yağar, tefeciler üzülür
sevinirim ben çiçeğe durmuş gibi
acımak olurum öylesine gür.
hatrım sayılır bir şeye dokunmazsam
örtmezsem dünyanın diş izlerini
saraylar vitrinler bey konakları
hatrım sayılır almazsa selamımı.
nilüfer gördüm, çiçek açmış sandım su
toprağı dinledim, kendimi
benim iyi tarafım neredesin ey
bir taş atsam suya, tanır mı beni
tanımaz. çünkü neşenin
canını sıktım ben bu dünyada
ters giyilmiş bir şeydim, bilmedim
beni bir sır gibi taşıyan rüya
bitti. bu can kimindi
gel zaman, gel de gideyim
mahşerde, görüş gününde yani
yanına gideyim, yanağımda düş izi.
ibrahim tenekeci
devamını gör...
799.
ölüler ki bir gün gömülür
içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
insan yaşıyorken özgürdür
insan
yaşıyorken
özgürdür.
-edip cansever
içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
insan yaşıyorken özgürdür
insan
yaşıyorken
özgürdür.
-edip cansever
devamını gör...
800.
üryan geldim gene üryan giderim
ölmemeğe elde fermanım mı var
azrail gelmiş de can talep eder
benim can vermeğe dermanım mı var
dirilirler dirilirler gelirler
huzur-ı mahşerde divan dururlar
harami var diye korku verirler
benim ipek yüklü kervanım mı var
er isen erliğin meydana getir
kadir mevlâ'm noksanımı sen yetir
bana derler gam yükünü sen götür
benim yük götürür dermanım mı var
karac'oğlan der ki, ismim öğerler
ağı oldu yediğimiz şekerler
güzel sever diye isnad ederler
benim hak'tan özge sevdiğim mi var
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162