241.
gömdüm hepsini geliyorum
insan yaşıyorken özgürdür
yaklaştım iyice geliyorum
her insan biraz ölüdür
biz de biraz ölüyüz
ölüler ki bir gün gömülür
içimizdeki ölüler
dışımızdaki ölüler
insan yaşıyorken özgürdür
insan yaşıyorken özgürdür
insan yaşıyorken özgürdür
devamını gör...
242.
ı was angry with my friend;
ı told my wrath, my wrath did end.
ı was angry with my foe:
ı told it not, my wrath did grow.

and ı waterd it in fears,
night & morning with my tears:
and ı sunned it with smiles,
and with soft deceitful wiles.

and it grew both day and night.
till it bore an apple bright.
and my foe beheld it shine,
and he knew that it was mine.

and into my garden stole,
when the night had veild the pole;
ın the morning glad ı see;
my foe outstretched beneath the tree. (bkz: william blake)
devamını gör...
243.
sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyeceğim
sen de bilme, lavinia.
devamını gör...
244.
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat.
(bkz: turgut uyar)
devamını gör...
245.
aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci…
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
(bkz: ülkü tamer)
devamını gör...
246.
"bu yaşa geldim içimde bir çocuk hala
sevgiler bekliyor sürekli senden
insanın bir yarısı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken
var olan aşınıyor zamanla

anamın bıraktığı yerden sarıl bana

anılarım kar topluyor inceden
bir yaşam gibi geçmişin üstüne
ama yine de bir unutuş değil bu
sızlatıyor sensizliği tersine
senin kim olduğunu bile bilmezken

sevgiden caydığım yerde darıl bana" *
devamını gör...
247.
kalbim, bu sessiz sonbaharda
bugünkü atlaslara inanma sakın
düz bir tepsidir dünya
yolun sonuna ulaştın artık
güzel bir durum kıyısındasın.

bir kırmızı fenersin bir hayli dokunaklı
uzayan kar tipisi altında
kalbim, dağların kaybolmuş senin
kurtlar falan inmiştir bembeyaz ovalara
bir ağlayışı sustuğun belli
şarkılarını söylerken

kalbim, göller bölgesindesin
ne olur gölgeli yollardan yürü
başında bir şapka güneşten sakın
gözlerinden okuyorum acını
bir aile yangınında testilerin kırılmış
kavrulmuş gitmiş sanki çocukların

kalbim benden hatırlısın bilgeler arasında
avcısın, çünkü bir orman içindesin
sulardan içiyorsun, meyvelerden yiyorsun
tırmanmak istiyorsun bir tepe daha
güleçsin nedense bir çocuk gibi
köpeğine gençliğini anlatıyorsun

güneş bir portakal çığlığıyla battı
tutukluk yapıyor kırma tüfeğin
derme çatma kulübenden uzaksın
kalbim bir telgraf çek kendi kendine
seni bekliyor son yolculuğun
tenha bir istasyonda

ilk karakola teslim ol ya da
köpeği bir dostuna emanet bırak
ormanda bir köşeye göm fişeklerini
anıları bir müzeye gönder istersen
bunca yıl yaşadın yakalanmadın
güzel suçlar işledin bir tarih oldun artık
eğer bana sorulacak olursa.

her hüznü her sevgiyi ayakta alkışladın
gül kökünden bir pipo
bir yasemin ağızlık
yadigar kalsın bezirganbaşı
tüm avcılara yadigâr kalsın.

(bkz: ergin günçe)(bkz: avcı)
devamını gör...
248.
iyi geceler bayım, hiç yittiniz mi?
en az bir defa yitmeli insan!
nasıl geçti yıllar, telefon beklerken mi?
şarkılar bitti, şarkılar bitti
bir şey söylemedin kadınlar için
devrimler için bir şey söylemedin
yıldızlar için...
iyi geceler bayım.
(bkz: mevlana idris)
devamını gör...
249.
şükrü erbaş-ömür hanımla güz konuşmaları
mutlaka tamamını okuyun, ben en sevdiğim yeri buraya bırakıyorum. “ oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde...bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım? “
devamını gör...
250.
aralıksız burnunu sokması vardır tanrının
büyüde,
bir tin ya da bir varlık olarak değil de
yüreğin
daha çürümüş olduğu bir halde.
çünkü nedir ki yürek?
bir çürüme,
eti delen bir çürümenin
yürek sızısı ki
bu çarpan yıvışık kan organizmasını,
bu aralıksız depremi,
bu yaşama baygınlığını yaratır.
nedir bir yürek atışı?
ansızın akışı, orada taşması
duran bir yaşam,
ve yeniden yola koyulan.
neyin itelediği?
bilinmiyor.
şimdiden siyah bir gerekirlik,
buyurgan bir beyin elisıkılığı,
kırmızı etin dışkısını kaldırır
ve onu içindekini vermeye iter,
istediğini ve içindekini söylemeye.
dernek ki bu çürümedir tanrı,
bu kırmızı dışkı,
bu elisıkılık.
çünkü, bir hastalıktır tanrı.
yaratıcı değil, yaratılan ile
yaratılmayan arasındaki gayya
kuyusudur o.
hiçbir zaman yeri doldurulamayan ve
doldurulmayan uçurum,
ama insanın her kan çekici düşüncesinde,
her buyrukçu bunaltıda burgulanan,
sıkıntılı ve tedirgin, önüne
bir başka bunaltı daha koymak için:
ne'den yapıldığını bilmeyen hoşnutsuz varlığınkini,

oysa insan, o bilir bunu,
tek sağlığı yerinde olsun.


antonin artaud
devamını gör...
251.
babaannem derdi ki: insan kısadır oğlum
ve bilmezden gelir kısalığını, bilseydi
yarışmazdı yollarla, göğe evler yükseltmezdi,
nazlı babaannem sözü de uzatmazdı ısrarı da
az söyler, usul söyler, pir söylerdi bir de
adamın kötüsünü piyade, sözün fazlasını şiir
yaparlar derdi, piyade olduğumu da gördü şiir yazdığımı da,
küçücük bir büyükanneydi, onu yitirince anladım
kısacıkmış her şey, insan kısaymış ağaçtan, ikindiden,
elmadan, güneşten, kardan, yağmurdan,
gölgemiz bile bizden uzunmuş, ya çocukluk,
o da rüyasından kısaymış meğer, sanki altı kardeş
nöbetleşe rüya görsek hepimizden bir çocukluk belki
çıkarmış, “bu dünya bir pencere” türküsünü söylerdi de
anlamazdık, bu dünyaya alıştık, şimdi zor geliyor
dünyadan gitmek, bazen rüyama geliyor, kısacık
kalıyor, bir gülümseme kadar, “çok uzatma” diyor
“şiiri, kimse anlamaz ve ömrün de uzamaz bundan,”
insan yanlışlarıyla büyür, aşkı uzun boylu sanırdım
anladım ama, ne zaman, harflerinden de kısaymış aşk,
bazen yazıncaya kadar geçiyor, bazen zaman alıyor
aşkı içimizdeki ormandan kurtarmak, aşk kısa, şiir uzun,
sözgelimi bir ağaç kaybolsa da orman yine orman,
ya bir harfi kaybolsa, zaten kaç harf ki insan?
devamını gör...
252.
seneler,seneler evveldi;
bir deniz ülkesinde
yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz
ismi annabel lee;
hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
sevmekden başka beni.

o çocuk ben çocuk,memleketimiz
o deniz ülkesiydi,
sevdalı değil karasevdalıydık
ben ve annabel lee;
göklerde uçan melekler bile
kıskanırdı bizi.

bir gün işte bu yüzden göze geldi,
o deniz ülkesinde,
üşüdü rüzgarından bir bulutun
güzelim annabel lee;
götürdüler el üstünde
koyup gittiler beni,
mezarı ordadır şimdi,
o deniz ülkesinde.

biz daha bahtiyardık meleklerden
onlar kıskandı bizi,_
evet!_bu yüzden (şahidimdir herkes
ve o deniz ülkesi)
bir gece bulutun rüzgarından
üşüdü gitti annabel lee.

sevdadan yana ,kim olursa olsun,
yaşça başca ileri
geçemezlerdi bizi;
ne yedi kat gökdeki melekler,
ne deniz dibi cinleri,
hiçbiri ayıramaz beni senden
güzelim annabel lee.

ay gelip ışır hayalin eşirir
güzelim annabel lee;
bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
güzelim annabel lee;
orda gecelerim,uzanır beklerim
sevgilim,sevgilim,hayatım,gelinim
o azgın sahildeki,
yattığın yerde seni .

edgar allan poe
devamını gör...
253.
küçük iskender- bir nedeni yok yalnızca öptüm.
sacrifice.
devamını gör...
254.
baktım rüzgarsın sen
baktım çamaşır ipini zorluyorsun
hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun
ayağına terlik giy
bildiğimiz şeylerin taşında yalınayak geziyorsun

biz satranç oyuncusuyuz sevgilim
üzerimizde kara bir leke biz satranç oyuncusuyuz
inanmıyoruz ceketlere düğmelere
inanmıyoruz takvimleri savurarak gelen geleceğe
işte yitirdik bütün taşlarımızı darmadağınık oyun tahtası
bir tek şahımız duruyor sevgilim, o da evli, iki çocuk babası

kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
uykumuzu bölüyor buradan çocukluğumuza kadar
buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
içi boş kuşları kovalıyoruz ve bir sebep arıyoruz
herkese küsmek için
hemen o cumartesi buluyoruz, hemen o pazar

yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim, biraz da kekik toplayalım
kıymetini bilmediğimiz şeyler var

yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman

ama baktım sen rüzgârsın sevgilim
kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
başucunda bir bardak su
beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun



(bkz: barış bıçakçı)
devamını gör...
255.
göğe bakma durağı
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
şu aranıp duran korkak ellerimi tut
bu evleri atla bu evleri de bunları da
göğe bakalım

falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
beni bırak göğe bakalım

senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
seni aldım bu sunturlu yere getirdim
sayısız penceren vardı bir bir kapattım
bana dönesin diye bir bir kapattım
şimdi otobüs gelir biner gideriz
dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
durma kendini hatırlat.
turgut uyar -
devamını gör...
256.
gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.

dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.

hele martılar, hele martılar,
her bir tüylerinde ayrı telaş!...

gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi...

o.v.k
devamını gör...
257.
benim doğduğum köyleri
akşamları eşkıyalar basardı.
ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
konuş biraz!

benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgârları eserdi,
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!

sen türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
benim doğduğum köyler de güzeldi,
sen de anlat doğduğun yerleri,
anlat biraz!

canım külebi*
devamını gör...
258.
dostuna yarasını gösterir gibi...


diğer mısralara gerek duymadım ahmed agabey...
devamını gör...
259.
yunus emre der hoca
gerekse bin var hacca
hepisinden iyice
bir gönüle girmektir.
devamını gör...
260.
şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni.
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.
(bkz: bertolt brecht)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim