geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
401.
"şimdi hangi odalarda
geziniyor gölgen
ben omuzumda başını düşlerken
nereye yasladın hüznünü
bilirim uyumazsın bu saatlerde
içinde özlem geçen şarkılar mırıldanıyorsundur, vaktidir..."
geziniyor gölgen
ben omuzumda başını düşlerken
nereye yasladın hüznünü
bilirim uyumazsın bu saatlerde
içinde özlem geçen şarkılar mırıldanıyorsundur, vaktidir..."
devamını gör...
402.
"o birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet
çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;
zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,
otuz üç yıl devâm etsin, başından gitmesin nekbet...
bu bir ibrettir amma olmayaydık böyle biz ibret!
semâ-peymâ iken râyâtımız tuttun zelîl ettin;
mefâhir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin;
ne ’âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefîl ettin;
bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin;
rezîl olduk... sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!
hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,
«bu bir cânî! » dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.
müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse,
düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye’se...
ne mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-i iblîs’e!"
"ortalık şöyle fena, böyle müzebzeb işler,
ah o yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer,
âkıbet çok kötü…”
çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;
zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,
otuz üç yıl devâm etsin, başından gitmesin nekbet...
bu bir ibrettir amma olmayaydık böyle biz ibret!
semâ-peymâ iken râyâtımız tuttun zelîl ettin;
mefâhir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin;
ne ’âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefîl ettin;
bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin;
rezîl olduk... sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!
hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,
«bu bir cânî! » dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.
müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse,
düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye’se...
ne mel’unsun ki rahmetler okuttun rûh-i iblîs’e!"
"ortalık şöyle fena, böyle müzebzeb işler,
ah o yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer,
âkıbet çok kötü…”
devamını gör...
403.
bir insanın ölümü, güçlü bir ulusun düşmesi gibidir:
geçmişte kalmıştır yiğit orduları, kaptanları,
yalvaçları, görkemli limanları, denizlerde egemen gemileri, ama artık o ulus, kuşatılmış kentleri kurtaramaz, antlaşma yapamaz başka uluslarla; kentleri boşalmıştır, halkı darmadağın, devedikeni kaplamıştır eskiden ekin dolu topraklarını, ülküsü unutulmuş, dili yitip gitmiştir: bir köy ağzı kalmıştır ta yükseklerde, dağ başlarında...
czeslaw milosz
geçmişte kalmıştır yiğit orduları, kaptanları,
yalvaçları, görkemli limanları, denizlerde egemen gemileri, ama artık o ulus, kuşatılmış kentleri kurtaramaz, antlaşma yapamaz başka uluslarla; kentleri boşalmıştır, halkı darmadağın, devedikeni kaplamıştır eskiden ekin dolu topraklarını, ülküsü unutulmuş, dili yitip gitmiştir: bir köy ağzı kalmıştır ta yükseklerde, dağ başlarında...
czeslaw milosz
devamını gör...
404.
yetim bir kalbin haykırışı bu,
büsbütün yalnızlığın içtiması.
rengi eskimiş, solmuş,
sönmüş yıldızları gökyüzünün.
canı bir hırpa olmuş,
yurdu kanlı öksüzünün.
tuzak dökülüyor ihtilalin.
titriyor kahveyi saran kupa.
demsiz, acıtır hayalin.
suikast,uykusuz bu yara.
nakarat pis tıkanıyor bestemde.
hain şarkılar kesiyor etimi.
gözlerim çiğ mevsiminde,
idam ediyor dilimi, sesimi...
yonga bir kalbin haykırışı bu,
büsbütün umutların içtiması.
- sek
büsbütün yalnızlığın içtiması.
rengi eskimiş, solmuş,
sönmüş yıldızları gökyüzünün.
canı bir hırpa olmuş,
yurdu kanlı öksüzünün.
tuzak dökülüyor ihtilalin.
titriyor kahveyi saran kupa.
demsiz, acıtır hayalin.
suikast,uykusuz bu yara.
nakarat pis tıkanıyor bestemde.
hain şarkılar kesiyor etimi.
gözlerim çiğ mevsiminde,
idam ediyor dilimi, sesimi...
yonga bir kalbin haykırışı bu,
büsbütün umutların içtiması.
- sek
devamını gör...
405.
''sana rastlamasam çiçek sevmezdim
yolu anlatmasan attan inmezdim"
yolu anlatmasan attan inmezdim"
devamını gör...
406.
dayanan dayanır, yağsız bulgular ve ahlat,
gençleri alır ölüm ilk ağızda,
sabah yıldızının uğrağı.
böğürtlensiz mezarlığa vardığımızda,
bir melek lale sümbül dikiyordu,
lalelerden birini aldı adam,
girdi kızının mezarına,
sarıldı, öptü, bıraktı laleyi sonra,
kefenin üstüne, uykusuz.
yedi çocuğu gömülüymüş, söylediler,
bizi aç bırakan bu toprak
açlıktan ölenlerle beslenir, dediler. °°
gelinlik kızın ölümü | melih cevdet anday
gençleri alır ölüm ilk ağızda,
sabah yıldızının uğrağı.
böğürtlensiz mezarlığa vardığımızda,
bir melek lale sümbül dikiyordu,
lalelerden birini aldı adam,
girdi kızının mezarına,
sarıldı, öptü, bıraktı laleyi sonra,
kefenin üstüne, uykusuz.
yedi çocuğu gömülüymüş, söylediler,
bizi aç bırakan bu toprak
açlıktan ölenlerle beslenir, dediler. °°
gelinlik kızın ölümü | melih cevdet anday
devamını gör...
407.
hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili,
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
yaşamak ne güzeldir be sevgili...
sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
(bkz: yılmaz güney)
(bkz: çirkin kral)
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü.
dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı bile içimizi parçaladı.
kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk...
yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili...
ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
yaşamak ne güzeldir be sevgili...
sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek...
ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın...
(bkz: yılmaz güney)
(bkz: çirkin kral)
devamını gör...
408.
“ölürüz diye mi üzülüyoruz?
ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
kötülükten gayrı?
ölünce kirlerimizden temizlenir,
ölünce biz de iyi adam oluruz;
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
hepsini unuturuz.”
orhan veli kanık - ölüme yakın.
devamını gör...
409.
“adamın söz ile bağrın ezerler
aheste aheste raha dizerler
elden ele kaptan kaba süzerler
yuğururlar sonra insan ederler”
aşık sümmani
aheste aheste raha dizerler
elden ele kaptan kaba süzerler
yuğururlar sonra insan ederler”
aşık sümmani
devamını gör...
410.
insanın başına ne gelirse
merakından gelir demiş eskiler
baktım olmuyor, ben seni merak edeyim,
sen de geliver
merakından gelir demiş eskiler
baktım olmuyor, ben seni merak edeyim,
sen de geliver
devamını gör...
411.
"güzel kadınları severim,
işçi kadınları severim,
güzel işçi kadınları
daha çok severim."
orhan veli, quantitatif
işçi kadınları severim,
güzel işçi kadınları
daha çok severim."
orhan veli, quantitatif
devamını gör...
412.
dünya soğur, akşam serinlerken,
benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
ve işte en gümüş cümlem:
içimi açtım sana.
içini açmak için.
(bkz: birhan keskin)
benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
ve işte en gümüş cümlem:
içimi açtım sana.
içini açmak için.
(bkz: birhan keskin)
devamını gör...
413.
bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır.
edip cansever - umuş.
devamını gör...
414.
onur da ağlar
gözlerinin pınarında
bir bulut,
boşandı boşanacak
nerdeyse.
aklımdan geçenleri
okuyorsun su gibi.
dünya gördü
bizi boğazladılar...
tutma gözyaşlarını
onur da ağlar...
bırak yıkansın gökyüzü,
lacivert, yeşil, altın
ışıkları günbatının.
işte şafaktayız gene
çırılçıplak
ve mavi.
işte sanki dağ yeli
ve işte sanki meltem...
kimse toz konduramaz
kesip attığımız tırnağa bile.
sen en güzel kızısın
bütün galaksilerin
bense tözüyüm artık
akkor tözüyüm
prometheus'u yakan
kara sevdanın...
ne alnımızda bir ayıp
ne koltuk altında
saklı haçımız
biz bu halkı sevdik
ve bu ülkeyi.
işte bağışlanmaz
korkunç suçumuz...
ahmed arif
devamını gör...
415.
dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
kum taneleri var ya onlardan birindeyim
yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
çocuksun sen / ıı
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
dursam ölürüm paramparça olur dünya
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(soluğunun elma kokması bundandı belki)
bir elma kokusuna tutundum düşerken
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
çocuksun sen, çocuğumsun
(bkz: ahmet telli)
ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
kum taneleri var ya onlardan birindeyim
yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
çocuksun sen / ıı
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
dursam ölürüm paramparça olur dünya
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(soluğunun elma kokması bundandı belki)
bir elma kokusuna tutundum düşerken
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
çocuksun sen, çocuğumsun
(bkz: ahmet telli)
devamını gör...
416.
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
-nazım hikmet-
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
-nazım hikmet-
devamını gör...
417.
“gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.
hele martılar, hele martılar,
her bir tüylerinde ayrı telaş!…
gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi…”
-orhan veli-
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.
hele martılar, hele martılar,
her bir tüylerinde ayrı telaş!…
gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi…”
-orhan veli-
devamını gör...
418.
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabildi o korkunç simetrini?
hangi uzak derinlerde, göklerde
yandı senin ateşin gözlerinde?
o hangi kanatla yükselebilir?
hangi el ateşi kavrayabilir?
ve hangi omuz ve hangi beceri
kalbinin kaslarını bükebildi?
ve kalbin çarpmaya başladığında,
hangi dehşetli el? ayaklar ya da
neydi çekiç? ya zincir neydi?
beynin nasıl bir fırın içindeydi?
neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
ölümcül korkularını alabilir avcuna?
yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
güldü mü o, görünce eserini?
kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabilir o korkunç simetrini?
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabildi o korkunç simetrini?
hangi uzak derinlerde, göklerde
yandı senin ateşin gözlerinde?
o hangi kanatla yükselebilir?
hangi el ateşi kavrayabilir?
ve hangi omuz ve hangi beceri
kalbinin kaslarını bükebildi?
ve kalbin çarpmaya başladığında,
hangi dehşetli el? ayaklar ya da
neydi çekiç? ya zincir neydi?
beynin nasıl bir fırın içindeydi?
neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
ölümcül korkularını alabilir avcuna?
yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
güldü mü o, görünce eserini?
kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabilir o korkunç simetrini?
devamını gör...
419.
çözemediğim bir şeyler var hayatımda
sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen
dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık
nereye kadar gidebilirim, gitsem?
aradığım nedir, o kentten bu kente?
adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir
gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler
yüreğimdeki denizin suları birden çekilir.
özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum
ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu
bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?
yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.
taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların
uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık
koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar
kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük.
oysa acı diye bir şey var bu dünyada
ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur.
yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım
gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?
çözemediğim bir şeyler var hayatımda
sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular
sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?
ahmet erhan
sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen
dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık
nereye kadar gidebilirim, gitsem?
aradığım nedir, o kentten bu kente?
adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir
gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler
yüreğimdeki denizin suları birden çekilir.
özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum
ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu
bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?
yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.
taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların
uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık
koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar
kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük.
oysa acı diye bir şey var bu dünyada
ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur.
yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım
gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?
çözemediğim bir şeyler var hayatımda
sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular
sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?
ahmet erhan
devamını gör...
420.
göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana.
arkadaş z özger
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana.
arkadaş z özger
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162