geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
2061.
bana yakın geldin dedi,
sevdi.
bana yakın geldin dedi,
vurdu.
adlarını sordum
insan dediler.
sevdi.
bana yakın geldin dedi,
vurdu.
adlarını sordum
insan dediler.
devamını gör...
2062.
yüzümde cinayetler işleniyordu her gece
kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir
sen baksan görürdün
her gözüme bir düşeş oturmuştu
sen görsen anlardın
titanyum beyazı yalnızlığımı(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir
sen baksan görürdün
her gözüme bir düşeş oturmuştu
sen görsen anlardın
titanyum beyazı yalnızlığımı(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
devamını gör...
2063.
önümde sokaklar, elde sigara,
inceden bir yağmur, anla despina…
gecenin koynunda kabuksuz yara,
kanayıp da durur; anla despina…
şiirle tutuşup meş’um kavgaya
diz çöktürdün bana gökteki aya.
iblis’i kovdurup atan dünyaya,
nefsindeki gurur, anla despina…
şimdiden geçmişe bir yol gider mi?
yüzyıllar buluşup bir an eder mi?
tetiğe dokunup sıktığın mermi
kendini de vurur anla despina…
bahçeye diktiğim beyaz karanfil
sensiz boynu bükük çaresiz sefil
yalnızca ağaçlar çiçekler değil
insanlar da kurur anla despina…
m.sürübaşı
inceden bir yağmur, anla despina…
gecenin koynunda kabuksuz yara,
kanayıp da durur; anla despina…
şiirle tutuşup meş’um kavgaya
diz çöktürdün bana gökteki aya.
iblis’i kovdurup atan dünyaya,
nefsindeki gurur, anla despina…
şimdiden geçmişe bir yol gider mi?
yüzyıllar buluşup bir an eder mi?
tetiğe dokunup sıktığın mermi
kendini de vurur anla despina…
bahçeye diktiğim beyaz karanfil
sensiz boynu bükük çaresiz sefil
yalnızca ağaçlar çiçekler değil
insanlar da kurur anla despina…
m.sürübaşı
devamını gör...
2064.
birhan keskin.
o günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
dünya için. rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
içimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
bıraktın, unuttum, unutuldum.
seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
o günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
dünya için. rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
içimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
bıraktın, unuttum, unutuldum.
seni kırdığım yerden beni de kırdılar,
ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
devamını gör...
2065.
"yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz?
elimi suya uzatıyorum, siz misiniz?
siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum.
belki de kim diye sorsalar beni
güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
belki de alıp başımı gideceğim
biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
nereye, ama nereye olursa gitmenin
hüzünle karışık bir ağrısı."
(bkz: edip cansever)
elimi suya uzatıyorum, siz misiniz?
siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum.
belki de kim diye sorsalar beni
güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
belki de alıp başımı gideceğim
biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
nereye, ama nereye olursa gitmenin
hüzünle karışık bir ağrısı."
(bkz: edip cansever)
devamını gör...
2066.
iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
merdivenlerin oraya koşuyorum,
beklemek gövde gösterisi zamanın;
çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
bir şeyin provası yapılıyor sanki.
kuşlar toplanmış göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
eşdeğeriyle yanyana yürürken
cehennem sokağında birey olmak,
ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.
saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar,
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka.
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
yaban ördekleri donmasın diye,
suya nöbetleşe kanat vururlar.
ve işte şamandırasıyla beşiktaş’ınız,
çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
tanrım siz şu uzun anadolu’yu
çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ilkokulu bitirdiği gün cumhuriyet şairi,
saçında kurdalası lozan gibi;
sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
hemeninden göğe huthutler çizildi.
gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
ırmak aşağı inen güz parçası…
çok süslü bir halkın arasından,
benimsin!
iyi anlarında sesin kalınlaşıyor,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
varto depremini düşün, yardım olarak batı’dan
gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
tanrım, gerçekten, çocukluk günlerinizde mi?
eşiklere oturmuş bir dolu insan,
keşke,yalnız bunun için sevseydim seni.
daha ben ilk kazmayı vurmadan
elime gelen karabitki’li testi,
nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
terimler, eşekarıları sözcüklerin,
acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
önlerine katarak insan ve hayvan listelerini,
sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
küçük anne, kelepir kız,
bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
onbinlerce görüntü anlatamasın.
genceli nizami’nin dediği gibi,
taşı,onunla yıkasalar
üzerinde akik biter…
bakışların ki,
ikinci bir parıltı var senin bakışlarında..
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
18 aralık 1985’te, o salonda,
kişi, nasıl kestirebilirdi ileriyi?
siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
geçsin yıllar, geçsin seneler gibi…
olur mu anımsamamak onaltıncı louis’i?
14 temmuz 1789 akşamı louis,
şöyle yazmamış mıydı defterine:
“bugün kayda değer bir şey yok…”
“kehanet” adlı kısacık bir şiir buldum.
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
mutsuzluk, gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir ;
banliyo treninde rastladığımız,
sınav saatini kaçırmış liseli kız.
hep,hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
ey otobüssever, ey troya yolcusu!
anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk,
o ipek böceği sesli kadını.
birinin grönland’ı olmaya hazırlanıyordu.
iki çay söylemiştik orda,biri açık,
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
bir, çiçek duruyordu orda, bir yerde,
bir yanlışı düzeltircesine açmış.
gelmiş ta ağzımın ortasında konuşur durur.
bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda ,
güverteleri uçtan uca orman,
aldım çiçeğimi,
şurama bastım.
bastım ki yalnızlığımmış.
bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni.
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
atı’lar, deltalara gömülen atı’lar,
saçı’lar, fiyortları öpen saçı’lar,
kutu’lar, haliçlerden susmuş kutu’lar,
takı’lar, eski aşkları imler takı’lar.
bol dökümlü gömleğinin arasında, sırtını ve karnını dolanan,
ve sonunda sincap olan o kuş.
seni ,o kadar yakından görünce,
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni…
cemal süreya
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
merdivenlerin oraya koşuyorum,
beklemek gövde gösterisi zamanın;
çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
bir şeyin provası yapılıyor sanki.
kuşlar toplanmış göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
eşdeğeriyle yanyana yürürken
cehennem sokağında birey olmak,
ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.
saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar,
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka.
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
sülünün yüzü bir atmosfer olayıdır.
rasgele yazarı avcıdan öğrendim:
yaban ördekleri donmasın diye,
suya nöbetleşe kanat vururlar.
ve işte şamandırasıyla beşiktaş’ınız,
çapraşık bir yüzyılı geriye atar;
tanrım siz şu uzun anadolu’yu
çocukluk günlerinizde mi yarattınız?
senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
ilkokulu bitirdiği gün cumhuriyet şairi,
saçında kurdalası lozan gibi;
sonra her yıl öldürüldü, öldürüldükçe de
hemeninden göğe huthutler çizildi.
gelecek zaman oldu şimdiki zaman;
ırmak aşağı inen güz parçası…
çok süslü bir halkın arasından,
benimsin!
iyi anlarında sesin kalınlaşıyor,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,
trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;
varto depremini düşün, yardım olarak batı’dan
gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.
adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,
karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,
kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;
tanrım, gerçekten, çocukluk günlerinizde mi?
eşiklere oturmuş bir dolu insan,
keşke,yalnız bunun için sevseydim seni.
daha ben ilk kazmayı vurmadan
elime gelen karabitki’li testi,
nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
terimler, eşekarıları sözcüklerin,
acımasızdırlar, adsız ve sueldirler,
önlerine katarak insan ve hayvan listelerini,
sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
fazıl hüsnü diyor ki, ne diyor fazıl hüsnü?
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
küçük anne, kelepir kız,
bir şey söyle bana,
bana bir laf et ki binlerce,
onbinlerce görüntü anlatamasın.
genceli nizami’nin dediği gibi,
taşı,onunla yıkasalar
üzerinde akik biter…
bakışların ki,
ikinci bir parıltı var senin bakışlarında..
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
18 aralık 1985’te, o salonda,
kişi, nasıl kestirebilirdi ileriyi?
siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,
geçsin yıllar, geçsin seneler gibi…
olur mu anımsamamak onaltıncı louis’i?
14 temmuz 1789 akşamı louis,
şöyle yazmamış mıydı defterine:
“bugün kayda değer bir şey yok…”
“kehanet” adlı kısacık bir şiir buldum.
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
mutsuzluk, gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir ;
banliyo treninde rastladığımız,
sınav saatini kaçırmış liseli kız.
hep,hep kazanırsın ey çözümsüzlük!
ey otobüssever, ey troya yolcusu!
anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk,
o ipek böceği sesli kadını.
birinin grönland’ı olmaya hazırlanıyordu.
iki çay söylemiştik orda,biri açık,
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
bir, çiçek duruyordu orda, bir yerde,
bir yanlışı düzeltircesine açmış.
gelmiş ta ağzımın ortasında konuşur durur.
bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda ,
güverteleri uçtan uca orman,
aldım çiçeğimi,
şurama bastım.
bastım ki yalnızlığımmış.
bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni.
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni.
atı’lar, deltalara gömülen atı’lar,
saçı’lar, fiyortları öpen saçı’lar,
kutu’lar, haliçlerden susmuş kutu’lar,
takı’lar, eski aşkları imler takı’lar.
bol dökümlü gömleğinin arasında, sırtını ve karnını dolanan,
ve sonunda sincap olan o kuş.
seni ,o kadar yakından görünce,
keşke, yalnız bunun için sevseydim seni…
cemal süreya
devamını gör...
2067.
seni düşünmek
seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
nazım hikmet
seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum...
nazım hikmet
devamını gör...
2068.
ve bir gün birisi gelir,
yeniden şekillendirir,
hayatını, aklını, yüreğini….
bir daha hissedemem dediğin ne varsa,
hisseder ve yaşarsın…
öyle bir an gelir ki,
sonsuzluğun oluverir…
yeniden şekillendirir,
hayatını, aklını, yüreğini….
bir daha hissedemem dediğin ne varsa,
hisseder ve yaşarsın…
öyle bir an gelir ki,
sonsuzluğun oluverir…
devamını gör...
2069.
kabulleniş
yalnızlık;
kimisi için bir bıçak gibi
kimi için kemik gibi
birileri için zehir gibi
onlar için ben gibi
sizler için kabus gibi
benim içinse sadece ben gibi.
yalnızlık bana benzer.
güneşin doğamadığı her gün biraz ben
gözlerin parçalı bulutu da ben.
hiç ayrılık olmaz tekil ruh haliyle bedenim arasında
şuracıkta gibi’ler diyarında
ben gibi
yanlızlık gibi
sizler gibi değil
bildiğiniz gibi de değil.
yalnızlık;
kimisi için bir bıçak gibi
kimi için kemik gibi
birileri için zehir gibi
onlar için ben gibi
sizler için kabus gibi
benim içinse sadece ben gibi.
yalnızlık bana benzer.
güneşin doğamadığı her gün biraz ben
gözlerin parçalı bulutu da ben.
hiç ayrılık olmaz tekil ruh haliyle bedenim arasında
şuracıkta gibi’ler diyarında
ben gibi
yanlızlık gibi
sizler gibi değil
bildiğiniz gibi de değil.
devamını gör...
2070.
büyük bir ihtimalle ölmüştük
şehir kan kıyametti ayaklarımızda
gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk
yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün
hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü
yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını
hamza son şarkıyı kırka bölmüştü
doğrusu iyi idare etmiştik
doğrusu iyi haltetmiştik
yaşayanlar unutmuştu bizi
biz öldüğümüzle kalmıştık.
şehir kan kıyametti ayaklarımızda
gökyüzünü katlayıp bir köşeye koymuştuk
yıldızlar kaldırımlara dökülmüştü bütün
hamza bütün parmaklarını ortaya dökmüştü
yirmi yıldır cebinde biriktirdiği parmaklarını
hamza son şarkıyı kırka bölmüştü
doğrusu iyi idare etmiştik
doğrusu iyi haltetmiştik
yaşayanlar unutmuştu bizi
biz öldüğümüzle kalmıştık.
devamını gör...
2071.
eskiden kar yağardı
kar sendin..
kar bendim..kar bizdik.
eskiden,
kar yağardı..
henüz ayrılmamıştık..
henüz bölünmemiştik..
aynı mahalledeydik..
zengini..fakiri..esnafı..
yoksulu bir arada.. birliktik..
omuz omuza sımsıcak yaşardık ve kar yağardı bembeyaz..
lapa lapa..
henüz bölünmemiştik..
henüz ayrılmamıştık..
henüz icat olmamıştı kooperatifler..siteler..dubleksler.. tripleksler....
olmaz olası kartonpiyerler..
gariban sıkışınca kime gidebileceğini bilirdi..
zengin kimi gözeteceğini bilirdi..
esnafla memur gül gibi geçinip giderdi..
ve kar yağardı bembeyaz lapa lapa..
henüz ayrılmamıştık..
henüz bölünmemiştik…
fakir zengini hırsızlıkla,
zengin fakiri tembellikle suçlamazdı..
çünkü kar yağardı lapa lapa..
çünkü kar yağardı bembeyaz..
çünkü kar'ın temizliği yüreklerimize vurmuştu.
kar rahmetti.. çünkü kar bereketti..
adam boyu adamlar da adamdı o zamanlar..
ne onun bunun namusuna kötü gözle bakılırdı. ne de laf atılırdı..
çünkü senin namusun benim,
benim namusum senindi..
bir idik..biz idik..
ve kar yağardı..
adam boyu..
ve adamlar adamdılar o zamanlar..
kar sendin..kar bendim..
kar bizdik..
şimdi..;
eridik..eridik..eridik..eridik...

kar sendin..
kar bendim..kar bizdik.
eskiden,
kar yağardı..
henüz ayrılmamıştık..
henüz bölünmemiştik..
aynı mahalledeydik..
zengini..fakiri..esnafı..
yoksulu bir arada.. birliktik..
omuz omuza sımsıcak yaşardık ve kar yağardı bembeyaz..
lapa lapa..
henüz bölünmemiştik..
henüz ayrılmamıştık..
henüz icat olmamıştı kooperatifler..siteler..dubleksler.. tripleksler....
olmaz olası kartonpiyerler..
gariban sıkışınca kime gidebileceğini bilirdi..
zengin kimi gözeteceğini bilirdi..
esnafla memur gül gibi geçinip giderdi..
ve kar yağardı bembeyaz lapa lapa..
henüz ayrılmamıştık..
henüz bölünmemiştik…
fakir zengini hırsızlıkla,
zengin fakiri tembellikle suçlamazdı..
çünkü kar yağardı lapa lapa..
çünkü kar yağardı bembeyaz..
çünkü kar'ın temizliği yüreklerimize vurmuştu.
kar rahmetti.. çünkü kar bereketti..
adam boyu adamlar da adamdı o zamanlar..
ne onun bunun namusuna kötü gözle bakılırdı. ne de laf atılırdı..
çünkü senin namusun benim,
benim namusum senindi..
bir idik..biz idik..
ve kar yağardı..
adam boyu..
ve adamlar adamdılar o zamanlar..
kar sendin..kar bendim..
kar bizdik..
şimdi..;
eridik..eridik..eridik..eridik...

devamını gör...
2072.
2073.
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
devamını gör...
2074.
"yıllar var ki şu ülkede
şöyle sıcak şöyle mutlu
şöyle yürek soğutan
tek bir haber değmedi kulağıma
tek bir haber yaşamadım
hep kan gölü hep göz yaşı hep kargış
sanki yunus yaşamamış bu topraklarda
hacıbektaş diye biri geçmemiş buralardan."
(bkz: hasan hüseyin korkmazgil)
şöyle sıcak şöyle mutlu
şöyle yürek soğutan
tek bir haber değmedi kulağıma
tek bir haber yaşamadım
hep kan gölü hep göz yaşı hep kargış
sanki yunus yaşamamış bu topraklarda
hacıbektaş diye biri geçmemiş buralardan."
(bkz: hasan hüseyin korkmazgil)
devamını gör...
2075.
"dışarıyı dinleme, içerdeyim
kımıldayan perdenin şimdi az berisinde.
insan kimi geceler niçin uğrar dışarı?
bir gerçeğin içinde kendini dinlediyse.
yaşlanmak, o her şeyin biraz biraz yettiği...
anılar yerini tutuyor.
ben bu oyunu küçükken de görmüştüm:
çoklarını kovalıyor, birini tutuyor.
yaşlanmak, bir korkunun hep uzağa ittiği...
içerdeyim.
yangın duvarlarının yıkıldığı geceler
ama nasıl geleyim?
insan kimi gemileri ne de çabuk unutuyor
binmiştik sözde,
bir çocukluk yatıyor
battığı yerde.
sağım solum doldu. zil çaldı. bu kaçıncı?
bir telaştı geçti, oturdu hepsi."
(bkz: behçet necatigil)
kımıldayan perdenin şimdi az berisinde.
insan kimi geceler niçin uğrar dışarı?
bir gerçeğin içinde kendini dinlediyse.
yaşlanmak, o her şeyin biraz biraz yettiği...
anılar yerini tutuyor.
ben bu oyunu küçükken de görmüştüm:
çoklarını kovalıyor, birini tutuyor.
yaşlanmak, bir korkunun hep uzağa ittiği...
içerdeyim.
yangın duvarlarının yıkıldığı geceler
ama nasıl geleyim?
insan kimi gemileri ne de çabuk unutuyor
binmiştik sözde,
bir çocukluk yatıyor
battığı yerde.
sağım solum doldu. zil çaldı. bu kaçıncı?
bir telaştı geçti, oturdu hepsi."
(bkz: behçet necatigil)
devamını gör...
2076.
çok yorgunum
beni bekleme kaptan
seyir defterini başkası yazsın
çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
beni o limana
çıkaramazsın.
beni bekleme kaptan
seyir defterini başkası yazsın
çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
beni o limana
çıkaramazsın.
devamını gör...
2077.
benim hayranlığımdan inlerdi şehir ben atlara ve uzaklar hayrandım kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar ansızın patlak verirdi baharda. dudaklarımda çürükler vardı dağ çiçeklerinden ötürü.
ırmaklara salardım kendimi ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya bana hain sevgilimdi.
yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
yürüsem rahmet boşanacak. ve sana bir karşılık vereceğim...
ırmaklara salardım kendimi ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya bana hain sevgilimdi.
yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
yürüsem rahmet boşanacak. ve sana bir karşılık vereceğim...
devamını gör...
2078.
bir arabaya çarparız araba ölür belki
olanın olduğu o sokakta
o minik balkonlu şirin dediğin ev vardı
şenkal gıda mı ne yaptılar orayı bakmadım daha da
şen kal
önca sağa sonra sola sonra tekrar sağa
en tutarlı aşıklar dikkatsiz yayalardır
düşün bak ölür müyüz beraber?
ki bu ölüm ancak düşük bütçeli sevdalar için cüzzi bir eshamdır
sen ben gibi değil
ilişki uzun soluklu olacak, çok eşya alın dediler romantizmi cebimizden harcadık
sen beni öyle severdin ki öpüşürken ellerime kan giderdi
irili ufaklı kavgalarla geldik ve yan masalar bizi anlamadılar
bizi çalan bizden değildir
bizden çalan bizden değil
olanı da olamadığı daha incelikli noktalar vardı elbet
olan da olmayan da pek tabi ikimiz
yan masalar bizden değil
bir kahve içer miyiz bir gün?
kahve içmiş olmak için değil
hem sen beni çok seviyordun hani yoksun?
zaten o kadar kavgamız var ki içeride
kafeine direnç kazandı vücutlarımız...
olanın olduğu o sokakta
o minik balkonlu şirin dediğin ev vardı
şenkal gıda mı ne yaptılar orayı bakmadım daha da
şen kal
önca sağa sonra sola sonra tekrar sağa
en tutarlı aşıklar dikkatsiz yayalardır
düşün bak ölür müyüz beraber?
ki bu ölüm ancak düşük bütçeli sevdalar için cüzzi bir eshamdır
sen ben gibi değil
ilişki uzun soluklu olacak, çok eşya alın dediler romantizmi cebimizden harcadık
sen beni öyle severdin ki öpüşürken ellerime kan giderdi
irili ufaklı kavgalarla geldik ve yan masalar bizi anlamadılar
bizi çalan bizden değildir
bizden çalan bizden değil
olanı da olamadığı daha incelikli noktalar vardı elbet
olan da olmayan da pek tabi ikimiz
yan masalar bizden değil
bir kahve içer miyiz bir gün?
kahve içmiş olmak için değil
hem sen beni çok seviyordun hani yoksun?
zaten o kadar kavgamız var ki içeride
kafeine direnç kazandı vücutlarımız...
devamını gör...
2079.
sen benim hiçbir şeyimsin
yazdıklarımdan çok daha az
hiç kimse misin bilmem ki nesin
lüzumundan fazla beyaz
sen benim hiçbir şeyimsin
varlığın yokluğun anlaşılmaz
galiba eski liman üzerindesin
nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
dudaklarınla cama çizdiğin
en fazla sonbahar otellerinde
üniversiteli bir kız uykusu bulmak
yalnızlığı öldüresiye çirkin
sabaha karşı öldüresiye korkak
kulağı çabucak telefon zillerinde
sen benim hiçbir şeyimsin
hiçbir sevişmek yaşamışlığım
henüz boş bir roman sahifesinde
hiç kimse misin bilmem ki nesin
ne çok çığlıkların silemediği
zaten yok bir tren penceresinde
sen benim hiçbir şeyimsin
yabancı bir şarkı gibi yarım
yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
hiç kimse misin bilmem ki nesin
uykumun arasında çağırdığım
çocukluk sesimle ağlayarak
sen benim hiçbir şeyimsin
attila ilhan
yazdıklarımdan çok daha az
hiç kimse misin bilmem ki nesin
lüzumundan fazla beyaz
sen benim hiçbir şeyimsin
varlığın yokluğun anlaşılmaz
galiba eski liman üzerindesin
nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
dudaklarınla cama çizdiğin
en fazla sonbahar otellerinde
üniversiteli bir kız uykusu bulmak
yalnızlığı öldüresiye çirkin
sabaha karşı öldüresiye korkak
kulağı çabucak telefon zillerinde
sen benim hiçbir şeyimsin
hiçbir sevişmek yaşamışlığım
henüz boş bir roman sahifesinde
hiç kimse misin bilmem ki nesin
ne çok çığlıkların silemediği
zaten yok bir tren penceresinde
sen benim hiçbir şeyimsin
yabancı bir şarkı gibi yarım
yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
hiç kimse misin bilmem ki nesin
uykumun arasında çağırdığım
çocukluk sesimle ağlayarak
sen benim hiçbir şeyimsin
attila ilhan
devamını gör...
2080.
dolunayın türküsü
yaşım yirmi altı,
sana kırk senedir aşığım.
hayat kadar berrak,
ölüm kadar karmaşığım.
yüreğim kirli bir gökyüzü,
sense dolunay...
ruhunu esir alan sarmaşığım!
titreşirken kalplerimiz ankara soğuğunda
nice umut yeşerir gecenin soluğunda.
biz o bankta oturmuşuz
kalu bela'dan beri.
kaç bahar görmüşüz kim bilir
kaç zemheri...
ilk kez ayın halesine sırnaşığım;
yaşım yirmi altı,
sana kırk senedir aşığım.
şimdi başka gökyüzü.
yüz, göğü gözlüyor; gök, yüzü...
hazırlan mahbube;
çünkü hazır yeryüzü!
şu yollar, şu kaldırım, şu kedi...
kuşlar bile 'hazırız' dedi.
bu saatler artık tehlikesiz,
mahbube uyan!
varsın olmasın cihanda sesimizi duyan.
dinleseler sükûnetin vaveylasını
her mecnun bulur elbet leylasını.
şimdi tumturaklı hayaller peşimize takılır.
bu dolunay hatrına bin yıldız yakılır!
bıkmadan, usanmadan
bakılır da bakılır...
şimdi başka gökyüzü.
yüz, göğü gözlüyor; gök, yüzü...
hazırlan mahbube;
çünkü hazır yeryüzü!
elveda ey benim yüce yalnızlığım!
her bakışta ışık ışık eriyen kederim.
elveda ey sonsuz boşluk, elveda!
artık yerim bellidir benim...
ey uluyan kurtların yoldaşı bedir!
bin yıllık yurtların sırdaşı bedir!
bil ki bu aşk bir hicrete gebedir...
elveda ey benim rengarenk karanlığım!
her nefeste dalga dalga çürüyen viranlığım.
bilir misiniz vuslat,
deniz ile göğündür...
yârin gülümsemesi sanki bize düğündür.
ah o mahfuz saçların,
ah o deniz gözlerin...
biri sonsuz uzundur, biri sonsuz derin!
gör ve işit mahbube, işte senin eserin:
çarpıldı aşk denen güce, yalnızlığım.
elveda ey benim yüce yalnızlığım!
“bleda yaman”
yaşım yirmi altı,
sana kırk senedir aşığım.
hayat kadar berrak,
ölüm kadar karmaşığım.
yüreğim kirli bir gökyüzü,
sense dolunay...
ruhunu esir alan sarmaşığım!
titreşirken kalplerimiz ankara soğuğunda
nice umut yeşerir gecenin soluğunda.
biz o bankta oturmuşuz
kalu bela'dan beri.
kaç bahar görmüşüz kim bilir
kaç zemheri...
ilk kez ayın halesine sırnaşığım;
yaşım yirmi altı,
sana kırk senedir aşığım.
şimdi başka gökyüzü.
yüz, göğü gözlüyor; gök, yüzü...
hazırlan mahbube;
çünkü hazır yeryüzü!
şu yollar, şu kaldırım, şu kedi...
kuşlar bile 'hazırız' dedi.
bu saatler artık tehlikesiz,
mahbube uyan!
varsın olmasın cihanda sesimizi duyan.
dinleseler sükûnetin vaveylasını
her mecnun bulur elbet leylasını.
şimdi tumturaklı hayaller peşimize takılır.
bu dolunay hatrına bin yıldız yakılır!
bıkmadan, usanmadan
bakılır da bakılır...
şimdi başka gökyüzü.
yüz, göğü gözlüyor; gök, yüzü...
hazırlan mahbube;
çünkü hazır yeryüzü!
elveda ey benim yüce yalnızlığım!
her bakışta ışık ışık eriyen kederim.
elveda ey sonsuz boşluk, elveda!
artık yerim bellidir benim...
ey uluyan kurtların yoldaşı bedir!
bin yıllık yurtların sırdaşı bedir!
bil ki bu aşk bir hicrete gebedir...
elveda ey benim rengarenk karanlığım!
her nefeste dalga dalga çürüyen viranlığım.
bilir misiniz vuslat,
deniz ile göğündür...
yârin gülümsemesi sanki bize düğündür.
ah o mahfuz saçların,
ah o deniz gözlerin...
biri sonsuz uzundur, biri sonsuz derin!
gör ve işit mahbube, işte senin eserin:
çarpıldı aşk denen güce, yalnızlığım.
elveda ey benim yüce yalnızlığım!
“bleda yaman”
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162