1801.
ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?
-victor hugo
devamını gör...
1802.
bir nefes üfledi, titredi içim
hissettiğim tek şey o boşluğun içi
gitme vakti için kuşluk iyi bir seçim
dilimden dökülenlerdir ecir, ya rab ecir!

ardından geleceğim, geleceğim sensin
merak ediyorum nasıl tükeneceksin?
gökyaşı ormanlarına sinecek sis
gel çünkü gelmesen de gideceksin

gözyaşlarıma dokunma, acılarım bulaşır
gittikçe kırışıyor teninin ipek kumaşı
gittikçe uzuyor kirpiklerin
gittikçe bitiyor bildiklerim

dön dünya
beni ince bir koza ipliğine ör dünya
ne çektiğimi gör dünya
benim ne çektiğimi gördün ya;
artık unutmazsın
yaşanmaz güneşli günler bulutlarsız


öyle içten varsın ki bende en içte
seni görünce bir gün öleceğim sevinçten
seviyorsun aldatma sev içten
sanırım tükenmeyecek ayrılıklar gidişler

aldırma karanlığıma zaten geceyim ben
adının geçtiği şiirlerde gizli bir heceyim ben
kırılmaya mahsus yaratılmış bencileyin
bir yağmur damlasıyım, topraksız niceyim ben

yalnızlığı neresinden tutayım?
tutup yakasından olmadığını unutayım
bozkırımın kısrak görünümlü ciğeri kuru tayı
seni çatlatacak kamçı; koşturacak komutayım!

ayak bastığın yerdeyim, toprağım
nasıl beceriyorsun böyle güzel kokmayı?
yüreğinin surları ben kılıcım, ok yayım
nasıl beceriyorsun beni seninle cenge sokmayı?

kır beni kırağı; kır ki incineyim
kır ki kinci bakışların dağılsın
kırk ikinci günündeyim gidişinin
kırk ikinci günü bugün vücuda gelişimin.
devamını gör...
1803.

sen söylemeden de biliyorum,

seziyorum ki kaçacaksın..
yalvaramam koşamam
ama sesini bırak bende
biliyorum ki kopacaksın
tutamam saçlarından
ama kokunu bırak bende
anlıyorum ki ayrılacaksın
cok yıkkınım yıkılamam
ama rengini bırak bende
duyumsuyorum ki yiteceksin
en büyük acım olacak
ama ısını bırak bende
ayrımsıyorum ki unutacaksın
acı kurşun bir okyanus
ama tadını bırak bende
nasıl olsa gideceksin
hakkım yok durdurmaya
ama kendini bırak bende.
devamını gör...
1804.
ben sonbaharım, ölüm yağarım
toprak ağırır, unutur yaprak baharı
bulut kadar ağırım, eritirim umut olup bu harı
gökyüzünden yağmur yerine hüzün sağarım

et tırnaktan kopamaz; kar kıştan
gururumu okşuyor şu sahte alkışlar
eğer aşk diye yanıyorsan, sakın!
sakın, sakın kendini yemekten şikayet etme açlıktan

bu sonbaharı alın getirin yerine yazı
saba yelini bekliyorum çayımın demi de hazır
şişti eli nasır tuttu omuzları genç ihtiyarın
hiç olmadığı kadar var bir omuza ihtiyacı

bir soluk müsaade et bir dirhem kazı
içine günah doldurduğum şu karanlık mezarı
beni kurtaramıyorsan azad et, durma
çek fişini beni ikiye bölen pirana dişli hızarın

kazdığım kuyudayım, az mıyım suyuna?
ne götürdüm senden, duyulmuyor duyular
ölüm battı doğudan yaşam doğdu batıya
beni kaybettin üstadım ne yöndeydi pusulan

demir aldın, sırtıma bindin
sen sırtıma bindin, fırtına dindi
kayboldu adım bozuldu kimlik
çözüldü düğümlerim tutmuyor ilmik

balta vurdun gövdeme ettin lime lime etimi
beni bu darağacında tutacak kalın bir ip getirin
içme şu pervasız dünya şerbetini gönül
çünkü onun umut ektiği hayr, şer getirir

herkesin bir derdi var, her kesim aynı
insanın ruhunu örten etten parkesi vardır
ardım sıra kaldı garp doğuyu önüme aldım
beni âlimlerin seni konuştuğu şark esir aldı

kalbin toplar damarı aşk atar damarı ahtır
ah olmazsa o kalp atmayacaktır.
sen gözümden gittin, gözüm senle gitti
çözümler de bitti aşk barut sen kibritsin

nefis pusuda durur, hazır da kapanı
diyor ki: kaçma benden, kaçarsan kaparım
uzanıp içine şu maneviyat boşluğunun
her ışıkta durur, her günahta saparım

bu yolun görünmüyor sonu
ben düşürdüm aşkı karnımdan haydi sen doğur
her doğum yeni bir ölüm demektir
her adım bir zaman, her zaman bir emektir.
devamını gör...
1805.

hadi yine iyisiniz muhtemelen bilmediğiniz, güzel bi şiir paylaşıyorum:

iyi olurdu buradan
ayrılmak,
gitmek artık,
nalları dikmek, bütün anıları
terketmek
filan,
ama kalmanın da
bir tadı var:
kendilerini
afet
sanıp
şimdi kirli dairelerinde
sabırsızlıkla melodram dizisinin
başlamasını bekleyen
bütün o yavrular,
ve bütün o delikanlılar,
yıllık'larda
pürüzsüz ciltleriyle
bir gün
önemli biri
olacaklarından emin emin
sırıtan,
şimdi polis onlar, daktilograf,
sosisli sandöviç satıcısı,
tımarcı,
toz
zerrecikleri,
kalıp diğerlerinin
ne olduklarını
görmek güzel - yalnız
banyoya girdiğinde
aynayı es geç
ve sifonu çektiğinde
arkana bakma.
devamını gör...
1806.

"benim aklım fikrim sende,
senin gelişinde,
seni ne zaman göreceğim de,
seni nasıl göreceğim de,
beni görür görmez ne diyeceğinde…"
devamını gör...
1807.

akşam duası

sapı eğri bir pipo gibi, ağza kurulmuş,
ya da bir melek gibi berberin ellerinde,
yaşayıp gidiyorum işte öyle oturmuş
bardaklar arasında, duman yelkenlerinde.

tatlı yaralar açar içimde binlerce düş
sıcak dışkılar gibi boş bir güvercinlikte;
bakarım ki yaramın kabukları soyulmuş,
kanıyor yüreğim altın sıvıyla birlikte.

sonra, bütün düşleri yalayıp yuttuğum an,
indirince mideye otuz kırk bardak birayı,
bir boşalma gereği sıkıştırır o zaman.

lübnan selvilerinin tanrısı gibi tatlı,
sidiğini göklere, yükseklere attıran
ben kulunuzu bağışlayın siğilotları!


rimbaud
devamını gör...
1808.

hava kurşun gibi ağır
bağır bağır bağır
bağırıyorum
koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum
o diyor ki bana
sen kendi sesinle kül olursun ey
kerem gibi yana yana
dert çok
hemdert yok
yüreklerin kulakları sağır
hava kurşun gibi ağır
ben diyorum ki ona
kül olayım kerem gibi yana yana
ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa
hava toprak gibi gebe
hava kurşun gibi ağır
bağır bağır bağır bağırıyorum
koşun kurşun eritmeye çağırıyorum.

nazım hikmet
devamını gör...
1809.

elbette yalan
aşk faslının kapandığı

bizi mutsuz kıldığı
elbette yalan

elbette yalan
bizim ağlamaklı ettiği

yarınların eşiğinde
ikimiz göz gözeyken

elbette yalan
tümünün baştan çıktığı

yokuşa tırmananları
tam iteleyeceğimiz kez de

bütün aşkların çürüdüğü
elbette yalan

gücümüzü takınıp
şöyle bir davrandığımızda

elbette yalan
aşkların kısırlaştığı

ulu bir savaşta
zaferi adımlarken

çoğu yalan çoğu yalan
aşk için denmişlerin

karasevdalıların
damarına basıldı mıydı

paylarına düşen günü donatmaları
cümbür cemaat yaşadıklarından
devamını gör...
1810.

külden bir ağzım vardı mermilerden önce
çanların saçlarıma değdiği yerde ulurdu
mori, bakırcı çarşısı, incitepe
ağzımın üniformasına sokulurdu.

bir çocuğun ağrıyan gülüşü vardı mermilerden önce
onu gizlice öperdim.
onu sürüngen yumurtaları ve mezarlarla
birbirine açılan karanlık mağaralarla öperdim.
öyle sessiz, öyle gelişmeyen bir yangına
bir insan kıvranışını bırakırmış gibi
bir acı saplanırmış gibi sol böğrüme
ellerime mori’yi eklerdim.
ağzım ağızla doluydu mermilerden önce.

mori vardı
usunu bir seccade gibi kullanan yaşamakta
mori’nin köpekleri vardı her şeyden önce
her akşam adını yıkardı mahalle çeşmesinde
ayaklarını yıkardı, tertemiz tanrılar çıkarırdı ortaya.
nasıl ki doğuran ve öldüren
köpekler gezinir herkesin şapkasında
ki herkesin şapkası mermilerden öncedir,
– elma dersem çıkma.
devamını gör...
1811.

senin dudakların pembe
ellerin beyaz,
al tut ellerimi bebek
tut biraz!

benim doğduğum köylerde
ceviz ağaçları yoktu
ben bu yüzden serinliğe hasretim
okşa biraz!

benim doğduğum köylerde
buğday tarlalari yoktu,
dagit saclarini bebek
savur biraz!

benim doğduğum köyleri
akşamları eşkiyalar basardı.
ben bu yüzden yalnizligi hic sevmem
konuş biraz!

benim doğduğum köylerde
şimal rüzgarları eserdi,
ve bu yüzden dudaklarim çatlaktır
öp biraz.

sen türkiye gibi aydinlik ve güzelsin!
benim doğduğum köyler de güzeldi,
sen de anlat doğduğun yerleri,
anlat biraz!

cahit külebi
devamını gör...
1812.
"...
geçtim!
dönüp sırtımı kalabalıklara
evim bildim seni, geçmişim ve geleceğim
oralarda bir yerdeyken sen ve en güzel ihtimalken
bir şey gelmiyor elimden
n'olur bana bir şey söyle ne yaptığımı bileyim
ne eksikse sen tamamla, son derece yorgunum
çok uykum var, öp beni, öpersen ne güzel uyurum."
devamını gör...
1813.

şemsiye yapımcıları
ıslanmaktan
tek kişiyi koruyacak genişlikte
kesince kumaşları
yağmur değil
yalnızlıktır yağan

daha da hüzünlendirir her gece
kentin sokaklarını
bekçinin nefesiyle
düdüğün içinde dönen
nohut taneciğinin
yalnızlığı

ne çok sevinirim bilseniz
bir yılan
mezarıma girerde
göğüs kafesimin kemikleri içinde
kış uykusuna
yatarsa
devamını gör...
1814.
şiire de küsebilirdim ama ben seni terkettim.
devamını gör...
1815.

şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
istanbullar
şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
çünkü iki kişiydik


biz artık buradan devam.
devamını gör...
1816.

neden yazılır bir şiir
neden okunur bunca yazı
çünkü nasıl aşılabilir başkaca
insanın karmaşıklığı


edip cansever.
devamını gör...
1817.
birini çok sevdim, onu çok üzdüm,
belki onunkine eşit değil hüznüm,
harbi kadındır, dobradır, düzdür,
ciğerlerimdeki katranı o süzdü.

yalnız hissetmemi sağladı,
o yokken yalnızım, anladım,
yalnız adımlarken dağları,
adımlarıma pişmanlıklar bağladım.

onu, beni sevdiğine pişman ettim,
bu hal, beni kendime düşman etti,
biliyorum bana çok güç sabretti,
bense bu sabrını darp ettim.

bana olan güveniyle yaptım,
aşk güneşi sonsuza dek battı,
bana verdiği emaneti sattım,
hak etmediği ihaneti tattı.

bana gerçek beni hatırlattı,
hatırladıkça da tırlattım.
sana mutluluğu çok gördüm,
çünkü çok mutlu, çok kördüm.

bencildim sarhoşken, sayende,
sarhoştum her gece himayende,
bütün güzellikler, tek bir alemde,
tabii, bu alem önce sana binayen de…

sökülmen mümkün değil içimden acısız,
ki canım, canımın en küçük yapı taşısın.
yüreğim yangın yeri, nefessiz bacasız bu hengamede,
seni canlı tutmak cabası.

kader nasıl izin verir güneş ve yaza,
biz hala ayrıyken kavuşmaya,
çok geliyor geceler gün eşken aza,
sığmıyorken dualar avuçlara.

dualar gerçek olmasa bile,
gerçekler dua olabilir yine,
gönül yolundan geçeni bile,
geçip gitmeyecekten dile.

ay yüzlüm bulutların arkasında,
gönül bir güzellik beklemiyor kasımdan,
güneş hapis yatar parkasında,
ben doymuyorum sen harikasın da.

saç tellerin peşinden koşturur yelleri,
ruhumla bedenimi kavuşturur ellerin,
ayaklarım aşar bin bir türlü engeli,
nefesin yarar göğü, bozar tüm dengemi.

seni bir kez gördüm ya, görmesem de olur,
sevdiğimi gözlerimde görmesen de olur,
sevmediğini anladıktan sonra beni,
sevdiğimi gözlerinden öpmesem de olur.

ne olur şimdi ansızın beni bulsan,
sen sussan, ben hala seni duysam,
bırakmam bir kez daha seni bulsam,
susmam, bir anlık olsun beni duysan.

ne hissettiğimi inan ben de çözemedim,
kis, kalbe büyük gelmese de göze gelir,
yedi milyar insan toplanmışız bir yerde,
yiyip bitiriyoruz şekerden bir gezegeni.

öyle bir zaman ki, şekerin bile acı,
şekerden evlerde yaşayanlar baş tacı,
akıl acı, ben şeker hastasıyım,
acı, benim ilacım.

çarpa çarpa çıkışa yürür,
terk ederim kalbini, çünkü ben hürüm,
yaramı boca eder, zaman denen külü,
kaybolurum, zamanla içimde sen çürür.

sanma ki sana meyilim, bağım var,
ölesiye kavruluyorum kendi yağımda,
ben her zaman uçmaktan yanayım da,
bir ağırlık beni her an çekiyor ayağımdan.

bu yüzden, hiç göklere kalkmadı başım,
bitiremedim tümüyle içimdeki savaşı,
şeref suyum, kan aşım,
ya şeref elden gider, ya başım.

ölmeni yeğlerim, ölmendense dönmemi,
dönmendense ölmemi, ölmektense dönmeni yeğlerim.

onlar sefalarını süremeyecekken;
öyle ağlayacağım ki, gülemeyecekler,
sen olacak, alacak civarı,
bir başka gün daha, göremeyecekler.

günler gece olacak, geceler ecel,
günleri boş verdim, gecelere gel,
yüzünü görmeme, geceler engel,
inşallah, ecel güzel bir gece seçer.

bilsem, o olurum,
hazır bulamamışken kendi yolumu.
sen ne haldeysen o durumum,
çünkü benim için en oluru bu.

en oluru senin yerine koymak beni,
senin yerine, seninle doyurmak kendimi,
ne sende ben eskidi, ne bende sen yeni,
neşemde sen yeli, kesemde sen desenleri.

öldü masumiyetim, yattığı koğuşta,
şimdi, kalbinin odalarında fuhuş var,
özgürlüğe mahkumsun doğuştan,
belki bir anahtar yaparsın bu huşla.
devamını gör...
1818.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1819.
mümkünse kalp kırmadan yaşayacağım bundan sonra.
toprağın ötesi su,herşeyin ardı hüzün ve en hassas yerinden burkulmuş içimde ne varsa. göğün ardı kara ve kirişte bekler sağanak yağmurlar. incinmişlikler içimde kalsın diye dışımda yamadır bu hırçınlıklar.
devamını gör...
1820.
bugün de bitti be arkadaş
elimizde kayboldu 24 saat
biraz uyu, biraz çalış derken
zaman akıyor, ömür bitiyor...

herkese bol gülücüklü 24 saatler dilerim...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim