1341.
biz bu şafak vaktinin...

biz bu şafak vaktinin neresindeyiz
öyle bir umut gibi gelip geçecek
yalnızım, yalnızsın, bize kim gülümseyecek.

ve onlar sevdasını söylemeden bir sokağa sapanlar
içlerinde nane olan bir yerlerden geçecek
bir soğuk yüreğe oyarak soğukluğu
ya da onlar mı ki akşamlara dek bir bilardo oyuncusu
biri bir zincirle ya da bir şapka kenarıyla özdeşleşerek
birdenbire kaldırabilir ki eğik boynunu
ne çabuk
evet, ne çabuk, akşam oldu mu.

arklardan yüze yüze geçen anılar
toplasak, toplasak, neye benzetsek
kilosu on liradan elmalar tam sıfıra düşecek.

bir yanda yokluk içinde, bir yanda
ey sonbahar, ey o büyük çiçek.

edip cansever
devamını gör...
1342.
hasretinden prangalar eskittim

seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,
namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.

ard-arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarına kan gülleri takayım,
bir o yana
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamdan,
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...

ahmed arif
devamını gör...
1343.
sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...
anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
bak emrediyor:daldığın alemden uyan ki,
mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

hüseyin nihal atsız - mutlak seveceksin
devamını gör...
1344.
yaşamak güzel şey doğrusu
üstelik hava da güzelse
hele gücün kuvvetin yerindeyse
elin ekmek tutmuşsa bir de
hele tertemizse gönlün
hele kar gibiyse alnın
yani kendinden korkmuyorsan
kimseden korkmuyorsan dünyada
dostuna güveniyorsan
iyi günler bekliyorsan hele
iyi günlere inanıyorsan
üstelik hava da güzelse
yaşamak güzel şey
çok güzel şey doğrusu

melih cevdet anday'dan
çok güzel şey
devamını gör...
1345.
rüveyda'ya ağıt şiiri

ben bir aziz değilim
hele gündüz değilim
attığı her adımda siyah bir iz bırakan
bir yanında ürküten bir baldıran gövdesi
bir yanımda kederi özümleyen bir lale
merhamet sahrasının uyuyan gecesiyim
bırakta böyle bitsin bu günahkar serüven
bırakta kurtarayım bu emanet sarayı
yeter intiharınla oyduğun yüreğimi
umutsuz şarkılarla avutulduğun yeter

göğsümde bir yanardağ kıvranıyor rüveyda
yaraları kapandıkça kanıyor rüveyda
duman çöktü güneşin sitem aynalarına
aralandı perdeler şimdi sensiz değilim
dertliyim, viraneyim, ben bir aziz değilim
azizler tohum eker sevgi tarlalarına
devamını gör...
1346.
sana büyük bir sır söyleyeceğim
zaman sensin

sana büyük bir sır söyleyeceğim zaman sensin
zaman kadındır gönlü çelinsin ister zaman
oturulsun ister eteklerinin dibinde
sökülmeye hazır bir giysi gibidir zaman
upuzun bir saç gibi
taralı
sanki solukla buğulandırılıp silinen bir ayna
zaman sensin tan sökerken uyuyan
ve ben yanı başında ayakta.

bir bıçağa benziyorsun sen sanki gırtlağıma saplanan
ah dile getiremediğim geçmek bilmez bu zaman azabı
pıhtılaşmış bir kan gibi
mavi damarlarda duran ve artık dolaşmayan
ne beter bir şey bu sonu gelmez doyumsuz arzu
seyrederken seni odada
daha beter bir şey yok sana susamaktan
ama biliyorum bu büyüyü bozmamak gerek
daha beter çünkü
seni içimde bir yabancı gibi hissetmek
sana erişememek
düşüncelerim başıboş
yüreğim başka yüzyıllarda çoktandır
tanrım sözcükler ne kadar yüklü böyle işin aslı da bu
aşkım hazzın ötesine taşınmış
dokunmakla da erişilmez bugün ona
vuruyorsun bir saat gibi şakaklarımda
duraksayarak gelir ve tenime dokunur ayak seslerin
boğulmuyorsam eğer bil ki nefesindendir.

sana büyük bir sır söyleyeceğim her söz
dilenci bir kadına benziyor dudaklarımın arasında
acınacak her şey ellerine yaraşmaz
kararan bir şey bakışlarının altında
işte bundandır sık sık seni seviyorum deyişim
takamayışımdandır yeterince parlak
bir kristal cümleyi boynuna
bu kaba konuşmam kırmasın seni
bir basit sudur o
ateşin içinde tatsız bir gürültü çıkaran.

sana büyük bir sır söyleyeceğim bilemiyorum
sana benzeyen zamanlardan söz açmayı
bilemiyorum senden dem vurmayı
öykünüyorum yalnızca
hani bir tren garında o uzunca el sallayanlara
trenler çekip gittikten sonra
hani akan gözyaşlarının ağırlığından
bilekleri çaresiz kalanlara.



sana büyük bir sır söyleyeceğim
korkuyorum senden
korkuyorum akşamüstleri
seni pencereye yönelten şeylerden
jestlerden korkuyorum söylenilmedik şeylerden
çabuk geçen zamandan,
yavaş geçen zamandan, senden korkuyorum
ölmek daha kolaydır sevmekten
ben de bu yüzden yaşamak için yırtınıyorum
sevgilim.

louis aragon
devamını gör...
1347.
ağlasam sesimi duyar mısınız,
mısralarımda;
dokunabilir misiniz,
gözyaşlarıma, ellerinizle?

bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce.

bir yer var, biliyorum;
her şeyi söylemek mümkün;
epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
anlatamıyorum.
devamını gör...
1348.
geceye değil sana bırakıyorum.

teknenin ölümü

kara yakındı önce, hem çok yakın,
elimi uzatsam tutardı.
yıldızsız teknemdi inip çıkan gece,
kurumuş gece, kum, kömür, arduvaz...
kara yakındı önce, hem çok yakın,
denizleyin inip çıkan önümde
bir tanrının atardamarı.

açtım, yorgundum ama uykum yoktu.
günlerce yekesiz yelkensiz
ne de çok kuş takılmıştı ardımıza,
ne çok harman gördüm köpükten beyaz...
açtım, yorgundum ama uykum yoktu.
güneşler hala sağımda solumda,
sürer gibiydi açık deniz.

deniz en ince hayvanı belleğin
nerden kalktım, o rıhtım, o çan...
bilmiyorum o gök kıyı nereye gitti!
bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz.
deniz en ince hayvanı belleğin
bir kuşluk vakti tanrının sevdiği
görünür zaman yaratan.

canlı mıydım? o uğursuz kıyıda
öldüğüm gün de bilemedim.
hep o sallantı, o devinim, o avcıl
bayrak, bir aş tenceresi, bir az
küfür, karı kız öyküleri, sonra
dipteki ölülerin fısıl fısıl
konuşmalarını dinledim.

doğdum mu? nasıl? belki bir tezlik
yeli kımıldadı, kan gibi.
ağaç ve kızak, demir, yağ, halat, katran,
boya kutuları, sünger, tel ve gaz...
derken gün kokulu yüreğimdi ilk
yapının boş gömütünde dikili
sabırsız kaburgama çarpan.

ruh, şarabı gördü üzümden önce
süt, kan olmak için devinir
tohum bildi herkesten önce ekmeği
gün, denizi salıvermeden batmaz.
ruh, şarabı gördü üzümden önce
ağaç ne diye kalktı çiçeklendi,
denize inmesi nedendir?

ah yalnızlığın gömük kapıları,
aysız ayışığı gibiydim,
geceleyin gece, gündüzleyin gün
gibi suyun altınavuran yalaz.
ah yalnızlığın gömük kapıları
bir yağmuru dinlercesine bütün
anları iç içe bilirim.

bir tekne her zaman düşüncelidir.
bizimle demirledi gece.
karaya çıktı tayfalarım uykulu.
pruvamda çok acayip bir yıldız
konmak istercesine gider gelir,
suları budanmış bir yolculuğu
sürdürmek isterdi kendince.

kara yakındı önce, ödağacı
kokusu sarmıştı geceyi.
ve bir kuş bağırdı çağırdı tepemde,
fosforlu sesi kabarık ve ıssız.
lale rengindeydi şimşeğin dalı,
ve güneydoğunun yangını pembe
nakışlı bir çanak gibiydi.

unutmak istemiyorum bunları,
göğün damarlarını gördüm,
fırtına kırının yaban keçisini,
koşar küpeşteme saçsız sakalsız...
ağaç gibi yırtılan karanlığı,
koca kulaklı lodosu, o fili,
ah yay biçimdeydi ölüm.

yalnızlıktır denizin tek yasası,
aşkın altın yasasıdır o.
bir gün kum uaynır, ay gıcırdarsa
çalınırsa bir gün gömük kapımız
kalamazsın sabaha inen suda,
kalk kürek, yola düşmenin sırası
aşkın altın yasasıdır o.

kükürt rengindeki ağzı gecenin
üfürdü huysuz karanlıkta
sintineme düşçül bir ateşböceği
kömürdüm, tahtaydım, kurumuş anız,
o böcek oldu yangımı teknemin,
anladım kuşun, yıldızın gizini,
başladım usuldan yanmaya.

söndüremezdi kimse bu ateşi,
kıyıdan kesilmiş sularda,
kara hem yakındı şimdi, hem çok uzak
bir yanyanaydım onunla, bir yalnız.
devirdim bütün yüklediklerimi
ve demiri uykuda bırakarak
bindirdim eskil kayalara.

parçalanıyordum kimse bilmeden,
ateştim cevizin içinde,
ve bir gece içinde bilmeden öldüm.
ey gece, nereden yol bulacağız,
ey yaralı göğsüme düşen yelken,
ya sen kürek, solmuş rüzgar gülüm,
ya sen ne diyeceksin, söyle!

deniz durdu, mumyası yıldızların
erir gün görmüş kayalıkta,
ve yürüdü sabah, denizin ineği.
ölünce ne yapsak sabah oluruz...
ah kara yakındı ve darmadağın
kuşları durmuş zaman kadar eski,
taşları hüzün olan kara.

kopmuş uykunun iskeletiyim ben,
artık yelin göğsü olamam.
gördün mü ölümün gözündeki mor rengi,
söyle, ölüp dirilen tanrı, temmuz,
ay yapraklarının indiği bu dam,
eski düşleri taşır mı yeniden,
koca karınlı kuşlar gibi.

bir yanda parçalanmış teknem durur,
sert tütünüyle gün bir yanda.
kara yakındı önce, hem çok yakındı,
elimi uzatsam tutardı ama
yalnızlıktır denizin tek yasası,
bütün ölüler unutulur,
yaşayanlar kalır tek başlarına.

akşamleyin kaptan, birkaç gemici
gelip dizildiler kıyıya.
tutunacak bir tekne arar gibiydi
ayağı kayan meltem ve cigara
içerek konuştular gizli gizli,
bense dalgın bakıyordum, boşuna
koparılmış süsendim sanki.

çalıştılar bir hafta, ağustosun
altısında bütün iş bitti.
kesik baş çapa, iplerim, küreklerim
kumsalda şaşkın bir yığındır şimdi.
tüter el ayak, tüter ıslak odun,
denizin uzaklardan getirdiği
yabancı, anlamsız bir şeyim.


melih cevdet anday
devamını gör...
1349.
bu vatana nasıl kıydılar


insan olan vatanını satar mı?
suyun içip ekmeğini yediniz.
dünyada vatandan aziz şey var mı?
beyler bu vatana nasıl kıydınız?

onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : «buyur...» dediler.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?

eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
oturmuş göğsüne teksaslı çavuş.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?

günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
günü gelir sualiniz sorulur :
beyler bu vatana nasıl kıydınız?
devamını gör...
1350.
bir kere susabilsem
bir daha çıkamayacak sanki sesim
kalakacam içimdeki
haykırışlarla, kavgalarla.
dilim söylemese birseyler
gözlerim anlatacak kalbimdekileri
salıverecek kendini
ben lal olsam
ahraz olsam
yeni şeyler duymasam hatta
öyle lafazan ki beynimdeki kargaşa
gözyaşı olur
işaret olur
sana bana keder olur
sessizlikte çınlar adeta
umudaakin
devamını gör...
1351.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1352.
ben artık küstüm

beni de kırdılar içimde kırdılar
karanlık camlardan sular akıyordu
şimşekli bir boşlukta saat vurdu
beni de kırdılar belki yalnızdılar
belki onların da çocukluğu yoktu
bütün şarkılara kapalıydılar
bir genç kız değmemişti saçlarına

beni de kırdılar ben artık küsüm
yağmurları yağmıyor ağaçlarıma
sularından içmiyorum susadım ama
beni de kırdılar soğuk bir ölüm
çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma
oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm
bütün şarkılara kapalıydılar

atilla ilhan
devamını gör...
1353.
ben bir şey anlatacaktım kime anlatacaktım
ben bir yere gidecektim nereye gidecektim
biri vardı yanımdaydı, kimdi o
bana bir şeyler söylemişti neler demişti.

- özdemir asaf
devamını gör...
1354.
"sen ki talihin suikastına kurban giden bir yabancısın
içinde papatya alkışları ve perde
ve içinde eskiyen bir yoruluşa doğru
yaşanmışlıkların ertelenmesi"
devamını gör...
1355.
sana gitme demeyeceğim.
üşüyorsun ceketimi al.
günün en güzel saatleri bunlar.
yanımda kal.
sana gitme demeyeceğim.
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
incinirsin.
sana gitme demeyeceğim,
ama gitme, lavinia.
adını gizleyeceğim
sen de bilme, lavinia.”

özdemir asaf.
devamını gör...
1356.
tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;

gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

n.f.k.
devamını gör...
1357.
ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni bekledigim kadar.
n.f.k
devamını gör...
1358.
ödül değilsin ceza değilsin
sen hep benimsin yalnızlık
günah değilsin ayıp değilsin
yasak değilsin ayrılık
uzak değilsin yakın değilsin
neredesin ey mutluluk
her şeyine vuruldum
aşk beni ben aşkı unuttum

mabel'in ip atlanılası sesinden dinleyiniz..
devamını gör...
1359.
“seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum…”
nazım hikmet.
devamını gör...
1360.
yaz bitti

bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz temiz yastıkları
ahşap panjurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride
yaz bitti
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiç bir şey hiç bir şey
hiç bir şey
yalnızca üşüyorum şimdi…

-mungan
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim