geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
1981.
yolumuz düşmeden serviliklere
gülüşün işlesin ta iliklere
hayranım sendeki beyazlıklara
hayranım sudaki maviliklere
geçeceğin yola gönül döşemek
kırk yıllık belalım aklı boşlamak
artık ne bir kaygı ne yazı ne söz
yaşamak istiyor gönlüm yaşamak
behçet kemal çağlar
gülüşün işlesin ta iliklere
hayranım sendeki beyazlıklara
hayranım sudaki maviliklere
geçeceğin yola gönül döşemek
kırk yıllık belalım aklı boşlamak
artık ne bir kaygı ne yazı ne söz
yaşamak istiyor gönlüm yaşamak
behçet kemal çağlar
devamını gör...
1982.
şu oğlan çocuğuna bak
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dört yüz bin tekliğinden
on kuruş verecek
seni satmam çocuğum
dört yüz bin tekliğe
ne güzel kaşların var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var, ne ellerin
sait faik abasıyanık
fırça sallıyor
kokmuş manifaturacının ayağına
dört yüz bin tekliğinden
on kuruş verecek
seni satmam çocuğum
dört yüz bin tekliğe
ne güzel kaşların var
ne güzel bileklerin
hele ne ellerin var, ne ellerin
sait faik abasıyanık
devamını gör...
1983.
baktım gülüşünden güzel şiir olur
sevdim gitti…
sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
madem sevmiyorsun
o zaman sahip çık gözlerine…
dönüp,
dolaşıp,
değmesinler gözlerime.
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki…
sessizce biliyorum,
usulca biliyorum,
masumca biliyorum…
sahi sarkıntılığa girer mi acaba
ayrılırken gözlerimin sana sulanması?
dökmeye niyetim yok içimi…
zor sığdırdım zaten.
özledim.
söyleyeceklerim bu kadar…
kısa ve derin.
bu arada
” kimse benimle oynamıyor ” diye ağlayan çocuk
sen büyü hele
ne oyunlar oynayacaklar seninle
ve bugün bir kez daha anladım
adamlığı kadınlardan öğrenecek erkek çok…
sevdim gitti…
sen yüzüne sürgün olduğum kadın,
madem sevmiyorsun
o zaman sahip çık gözlerine…
dönüp,
dolaşıp,
değmesinler gözlerime.
belki de konuşuyordur gözlerin,
ama ben gözce bilmiyorum ki…
sessizce biliyorum,
usulca biliyorum,
masumca biliyorum…
sahi sarkıntılığa girer mi acaba
ayrılırken gözlerimin sana sulanması?
dökmeye niyetim yok içimi…
zor sığdırdım zaten.
özledim.
söyleyeceklerim bu kadar…
kısa ve derin.
bu arada
” kimse benimle oynamıyor ” diye ağlayan çocuk
sen büyü hele
ne oyunlar oynayacaklar seninle
ve bugün bir kez daha anladım
adamlığı kadınlardan öğrenecek erkek çok…
devamını gör...
1984.
ben, kendi ruhumda durgunlaşıyorum!
düşü gerçek yerine koymaktan,
kendi düşlerimi fazlasıyla derin yaşamaktan ötürü,en sonunda düşsel
hayatımın gerçek olmayan gülünde bir diken çıktı!
acı çekiyorum,
ama bunu hak edip etmediğimi bilmiyorum.
kendimi arıyorum, bulamıyorum!
hissetmek ne büyük bir ağırlık!
hissetmek zorunda olmak ne büyük bir ağırlık!
soğuk bir el boğazımı sıkıyor, hayatı solumamı engelliyor.
içimde ki her şey ölüyor;
hatta düş kurabildiğime olan güvenim bile!
ne yaparsam yapayım,
fiziksel olarak kendimi iyi hissedemiyorum.
gönlümün kaydığı bütün
dinginliklerin, ruhumu parçalayan sivri köşeleri var!
kendim için kimim ben?
hissettiğim şeylerden biriyim sadece.
yüreğim çaresizce,delik bir kova gibi boşalıyor!
gerçekten ıstırap çekenler böyle sürüler halinde dolaşmaz,
gruplar kurmazlar.
acı denen şey, yalnız başına çekilir.
içimiz gibi dışımız da ‘oyuk’ ve ‘boştur!”
ölümden yapılmışız biz.
hayat diye kabul ettiğimiz şey,
gerçek hayatın uykusu varlığımızın gerçek halinin ölümüdür.
ölüler doğar, ölmezler.
iki dünyayı ters sırayla biliriz biz.
yaşadığımızı sanırken ölüyüzdür.
ölümle pençeleşirken yaşamaya başlarız!
sıkıntıdan ve kendimi başka hissetmekten dolayı parçalanırım.
hayatım kavruk kaldı,
çünkü düşlerdeki halinde bile cazibeden yoksun gibiydi.
sonunda düşlerin verdiği
yorgunluk beni ele geçirdi…
bunu hissedince, dışımdan gelen sahte bir duyguya kapıldım.
sonsuz bir yolun sonuna mı gelmiştim yoksa…
kendimden taşıp kim bilir nereye düştüm.
ve hiç kıpırdamadan, boş yere kaldım orada.
daha önce olduğum bir şeyim.
var olduğumu hissettiğim yerde değilim;
kendimi ararken, beni arayanın kim olduğunu bilemiyorum.
her şeyden sıkılarak gevşiyorum.
ruhumdan kovulmuşum sanki.
kendime bakıyorum.
kendi kendimin seyircisiyim ben.
duygularım, içimdeki bilmediğim bir gözün önünden,
dışarıya ait şeylermiş gibi dizi dizi geçiyor.
kendimden sıkılıyorum.
her şey, hatta gizemden yapılmış kökleri bile,
sıkıntımın rengine bürünmüş!
özlediğim hiçbir şey yok. hayatım acıyor.
bulunduğum yer acıyor, kendimi
bulabileceğimi düşündüğüm yer çoktandır acıyor!
fernando pessoa
düşü gerçek yerine koymaktan,
kendi düşlerimi fazlasıyla derin yaşamaktan ötürü,en sonunda düşsel
hayatımın gerçek olmayan gülünde bir diken çıktı!
acı çekiyorum,
ama bunu hak edip etmediğimi bilmiyorum.
kendimi arıyorum, bulamıyorum!
hissetmek ne büyük bir ağırlık!
hissetmek zorunda olmak ne büyük bir ağırlık!
soğuk bir el boğazımı sıkıyor, hayatı solumamı engelliyor.
içimde ki her şey ölüyor;
hatta düş kurabildiğime olan güvenim bile!
ne yaparsam yapayım,
fiziksel olarak kendimi iyi hissedemiyorum.
gönlümün kaydığı bütün
dinginliklerin, ruhumu parçalayan sivri köşeleri var!
kendim için kimim ben?
hissettiğim şeylerden biriyim sadece.
yüreğim çaresizce,delik bir kova gibi boşalıyor!
gerçekten ıstırap çekenler böyle sürüler halinde dolaşmaz,
gruplar kurmazlar.
acı denen şey, yalnız başına çekilir.
içimiz gibi dışımız da ‘oyuk’ ve ‘boştur!”
ölümden yapılmışız biz.
hayat diye kabul ettiğimiz şey,
gerçek hayatın uykusu varlığımızın gerçek halinin ölümüdür.
ölüler doğar, ölmezler.
iki dünyayı ters sırayla biliriz biz.
yaşadığımızı sanırken ölüyüzdür.
ölümle pençeleşirken yaşamaya başlarız!
sıkıntıdan ve kendimi başka hissetmekten dolayı parçalanırım.
hayatım kavruk kaldı,
çünkü düşlerdeki halinde bile cazibeden yoksun gibiydi.
sonunda düşlerin verdiği
yorgunluk beni ele geçirdi…
bunu hissedince, dışımdan gelen sahte bir duyguya kapıldım.
sonsuz bir yolun sonuna mı gelmiştim yoksa…
kendimden taşıp kim bilir nereye düştüm.
ve hiç kıpırdamadan, boş yere kaldım orada.
daha önce olduğum bir şeyim.
var olduğumu hissettiğim yerde değilim;
kendimi ararken, beni arayanın kim olduğunu bilemiyorum.
her şeyden sıkılarak gevşiyorum.
ruhumdan kovulmuşum sanki.
kendime bakıyorum.
kendi kendimin seyircisiyim ben.
duygularım, içimdeki bilmediğim bir gözün önünden,
dışarıya ait şeylermiş gibi dizi dizi geçiyor.
kendimden sıkılıyorum.
her şey, hatta gizemden yapılmış kökleri bile,
sıkıntımın rengine bürünmüş!
özlediğim hiçbir şey yok. hayatım acıyor.
bulunduğum yer acıyor, kendimi
bulabileceğimi düşündüğüm yer çoktandır acıyor!
fernando pessoa
devamını gör...
1985.
bir yol
bir yola,
yollar insana ulaşıyorsa
bizim...
göz,
gördüğünü yüreğe,
el,
tuttuğunu emeğe
yazıyorsa, bizim...
kayıp değil sevdalarımız.
düşmeyin kaygıya!
saklıyoruz zulamızda...
can tenden çıkmadıkça
biz,
bizdeyiz...
bir yola,
yollar insana ulaşıyorsa
bizim...
göz,
gördüğünü yüreğe,
el,
tuttuğunu emeğe
yazıyorsa, bizim...
kayıp değil sevdalarımız.
düşmeyin kaygıya!
saklıyoruz zulamızda...
can tenden çıkmadıkça
biz,
bizdeyiz...
devamını gör...
1986.
mutsuzum
mutsuzum
verandaya çıkıyorum ve hissediyorum parmaklarımla
gergin cildini gecenin
kimse takdim etmeyecek beni
güneşe
kimse götürmeyecek beni kırlangıçların şölenine
uçmayı hayal eden kuş
ölmek üzere.
füruğ ferruhzad.
mutsuzum
verandaya çıkıyorum ve hissediyorum parmaklarımla
gergin cildini gecenin
kimse takdim etmeyecek beni
güneşe
kimse götürmeyecek beni kırlangıçların şölenine
uçmayı hayal eden kuş
ölmek üzere.
füruğ ferruhzad.
devamını gör...
1987.
1988.
ne kaldı ki anlatacak
geride kalan bozulmuş bir kalp
atmıyor eskisi gibi
kaybetmiş heyecanını
kapılmış bir rüzgara gidiyorum
sürükleniyorum anlamsız bir derinliğe
geride kalan bozulmuş bir kalp
atmıyor eskisi gibi
kaybetmiş heyecanını
kapılmış bir rüzgara gidiyorum
sürükleniyorum anlamsız bir derinliğe
devamını gör...
1989.
hangi mahallede imam yok,
ben orada öleceğim.
kimse görmesin ne kadar güzel,
ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.
ölüler namına, azade ve temiz,
meçhul denizlerde balık;
müslüman değil miyim, haşa,
fakat istemiyorum, kalabalık.
beyaz kefenler giydirmesinler,
sızlamasın karanlığım havada.
omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
ki bütün azalarım hülyada.
hiçbir dua yerine getiremez,
benim kainatlardan uzaklığımı.
yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
çılgınca seviyorum sıcaklığımı...
devamını gör...
1990.
korkarak vinç
n'olur bir bebek alalım oyuncakçıdan
karnına bastıkça “bi dakka” desin,
şeye gidelim, içaçan‘a, ordan dönünce
ikinci ev çıksın karşımıza, soldan.
amerika aile dramlarını işleyen filmler vardır,
taşra illerinde geçer, falan;
bir sürü de ev vardır seyrek seyrek
öyle bir evin kapısından girelim:
kader sokak, 13/2
adresim oldun benim,
biliyorsun bunu değil mi?
alınyazım oldun
(n'olur alalım)
korka korka çaldım kapını
(bir bebek alalım)
ne yapayım sevdim seni
(“bi dakka” desin)
eline ayağına düştüm
(karnına basınca desin)
sensin artık ne varsa:
aşktı, kavgaydı, uzak yerler özlemiydi
(alalım, n'olur, bir bebek
gözlerinde bizim bakışımız olsun)
kan-revan sevişelim
s. hanım, n'olur, gelmesin
tutarsızlık deme bir daha
bizim sigaralarımız birbirini tutmuyor
bir bebek alalım çarşıdan
çay kahve içsin
çay dedim de aklıma geldi
şeker eksiği giderilsin;
sigara dedim de aklıma geldi
sigara bas parmağıma
yansın parmağım cızz! desin
benim ceketim askıda
böyle yıllarca beklesin
gömleğin eteğinin içinde
yüzyıllarca…
çamaşırlarımız tutkuyla çıkarılmış
aşkla sıyrılmış çamaşırlarımız
dört kat çimenin üstünde
ve çarpınan bedenlerimizin altında
ve yaşlı, hoşgörülü aynanın karşısında
ve saatimi mutlaka çıkarmalıyım bundan böyle
ne diyordum, işte çamaşırlarımız
dalgalanan etimizin altında
ezilsin böyle binyıllarca
bir kokun var senin: iksirdir
yaptığın çay iksirdir
içindeyken senin, ne içindeyim
birtakım yapraklar içindeyim
(n'olur al bir bebek çarşıdan
maltepe desin
kahverengi desin
yumurta desin
bir sınır hediyesi desin)
geldim işte vurdum kapıyı
birdenbire seni!
sessizce
güvenli ama hüzünlü
hüzünlüyse de güvenli
bir orman perisi gibi
bir ağaç gibi, dalını
nereye uzatacağını bilen.
sonra iki yudum konyak
koltuklar sadakat dolu
sehpanın sarılışı ise
sanma ki başka şeyden
sevinçten, yavrum,
sevinçten sevinçten
vinç! diye öter sevinç kuşu
n'olur al bir bebek
karnına basınca vinç! desin
basmayınca da vinç! desin
ben böyle düşünüyorum,
senden ne haber?
cemal süreya
n'olur bir bebek alalım oyuncakçıdan
karnına bastıkça “bi dakka” desin,
şeye gidelim, içaçan‘a, ordan dönünce
ikinci ev çıksın karşımıza, soldan.
amerika aile dramlarını işleyen filmler vardır,
taşra illerinde geçer, falan;
bir sürü de ev vardır seyrek seyrek
öyle bir evin kapısından girelim:
kader sokak, 13/2
adresim oldun benim,
biliyorsun bunu değil mi?
alınyazım oldun
(n'olur alalım)
korka korka çaldım kapını
(bir bebek alalım)
ne yapayım sevdim seni
(“bi dakka” desin)
eline ayağına düştüm
(karnına basınca desin)
sensin artık ne varsa:
aşktı, kavgaydı, uzak yerler özlemiydi
(alalım, n'olur, bir bebek
gözlerinde bizim bakışımız olsun)
kan-revan sevişelim
s. hanım, n'olur, gelmesin
tutarsızlık deme bir daha
bizim sigaralarımız birbirini tutmuyor
bir bebek alalım çarşıdan
çay kahve içsin
çay dedim de aklıma geldi
şeker eksiği giderilsin;
sigara dedim de aklıma geldi
sigara bas parmağıma
yansın parmağım cızz! desin
benim ceketim askıda
böyle yıllarca beklesin
gömleğin eteğinin içinde
yüzyıllarca…
çamaşırlarımız tutkuyla çıkarılmış
aşkla sıyrılmış çamaşırlarımız
dört kat çimenin üstünde
ve çarpınan bedenlerimizin altında
ve yaşlı, hoşgörülü aynanın karşısında
ve saatimi mutlaka çıkarmalıyım bundan böyle
ne diyordum, işte çamaşırlarımız
dalgalanan etimizin altında
ezilsin böyle binyıllarca
bir kokun var senin: iksirdir
yaptığın çay iksirdir
içindeyken senin, ne içindeyim
birtakım yapraklar içindeyim
(n'olur al bir bebek çarşıdan
maltepe desin
kahverengi desin
yumurta desin
bir sınır hediyesi desin)
geldim işte vurdum kapıyı
birdenbire seni!
sessizce
güvenli ama hüzünlü
hüzünlüyse de güvenli
bir orman perisi gibi
bir ağaç gibi, dalını
nereye uzatacağını bilen.
sonra iki yudum konyak
koltuklar sadakat dolu
sehpanın sarılışı ise
sanma ki başka şeyden
sevinçten, yavrum,
sevinçten sevinçten
vinç! diye öter sevinç kuşu
n'olur al bir bebek
karnına basınca vinç! desin
basmayınca da vinç! desin
ben böyle düşünüyorum,
senden ne haber?
cemal süreya
devamını gör...
1991.
bir gülüş müdür seni kalbime yerleştiren
bir ses midir seni kalbime yerleştiren
bir koku mudur özlemini körükleyen
bir ses midir hasretini körükleyen
bir aşk mıdır buu bir hasret mi.
bir ses midir seni kalbime yerleştiren
bir koku mudur özlemini körükleyen
bir ses midir hasretini körükleyen
bir aşk mıdır buu bir hasret mi.
devamını gör...
1992.
bir gece,
gecede bir uyku...
uykunun içinde ben...
uyuyorum,
uykudayım,
yanımda sen.
uykunun içinde bir rüya,
rüyamda bir gece,
gecede ben...
bir yere gidiyorum,
delice...
aklımda sen.
özlem - özdemir asaf
devamını gör...
1993.
şafak vaktidir
terket beni hatıra
bundan böyle ben artık
dağılıp boydan boya mısralarıma
esirler açlar ve mağluplarla
hürriyet ekmek ve zafer türküsünü
gücümün yettiği kadar söyleyeceğim
sonra bu dehşet ve sefalet içinde
mesut günler vaat eden
bir silah sesi gibi titreyeceğim
arif damar, şafak vakti
terket beni hatıra
bundan böyle ben artık
dağılıp boydan boya mısralarıma
esirler açlar ve mağluplarla
hürriyet ekmek ve zafer türküsünü
gücümün yettiği kadar söyleyeceğim
sonra bu dehşet ve sefalet içinde
mesut günler vaat eden
bir silah sesi gibi titreyeceğim
arif damar, şafak vakti
devamını gör...
1994.
kıştan üşüyen virgül
defterin birçok sayfasını koparmışlar,
örtünemez artık virgül bazı sayfalarla,
kış gelir, virgül üşür,
kış insanı üşütür,
üşenen hayvanlar da
girip toprağın altına
uyurlar,
toprağın sayfalarını koparmamışlar,
çocukların sayfaları her kış koparılır.
kar toplarıyla voleybol oynayan
ağaçlarla,
her çocuğun defterinde
birçok sayfası olmayan
birçok güzel virgül vardır,
virgül kıştan üşür,
çünkü kış gelince koparılır
artık kalmayan öğrenciliğin,
artık kalmayan tembelliğin sayfaları,
ülkü tamer
en sevdiğim şiirdir, bu şiirin hissettirdikleri ile bir şiir de yazmıştım. bana bunu yaptıran tek şiirdir.
defterin birçok sayfasını koparmışlar,
örtünemez artık virgül bazı sayfalarla,
kış gelir, virgül üşür,
kış insanı üşütür,
üşenen hayvanlar da
girip toprağın altına
uyurlar,
toprağın sayfalarını koparmamışlar,
çocukların sayfaları her kış koparılır.
kar toplarıyla voleybol oynayan
ağaçlarla,
her çocuğun defterinde
birçok sayfası olmayan
birçok güzel virgül vardır,
virgül kıştan üşür,
çünkü kış gelince koparılır
artık kalmayan öğrenciliğin,
artık kalmayan tembelliğin sayfaları,
ülkü tamer
en sevdiğim şiirdir, bu şiirin hissettirdikleri ile bir şiir de yazmıştım. bana bunu yaptıran tek şiirdir.
devamını gör...
1995.
ben senin en çok sesini sevdim
buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
bana her zaman dost, her zaman sevgili
ben senin en çok ellerini sevdim
bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
nice güzellikler gördüm yeryüzünde
en güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
ben senin en çok gözlerini sevdim
kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
ben senin en çok gülüşünü sevdim
sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
unutturur bana birden acıları, güçlükleri
dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
ben senin en çok davranışlarını sevdim
güçsüze merhametini, zalime direnişini
haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
tüm çocuklara kanat geren anneliğini
nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini
ben senin en çok bana yansımanı sevdim
bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
ümit yaşar oğuzcan - sevi
buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
bana her zaman dost, her zaman sevgili
ben senin en çok ellerini sevdim
bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
nice güzellikler gördüm yeryüzünde
en güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
ben senin en çok gözlerini sevdim
kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
ben senin en çok gülüşünü sevdim
sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
unutturur bana birden acıları, güçlükleri
dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
ben senin en çok davranışlarını sevdim
güçsüze merhametini, zalime direnişini
haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini
ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
tüm çocuklara kanat geren anneliğini
nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini
ben senin en çok bana yansımanı sevdim
bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
ümit yaşar oğuzcan - sevi
devamını gör...
1996.
trenler de gecikir
insan sessizlikte ve asansörlerde yaşlanmıyor
bizim için cennetten yer ayırtacak diye uğurluyorsun ölüleri
insan haksızlığı ve atların titreyişini sevmiyor
çünkü tatlı tatlı yaşlanmanın da keyfi yok
kimsenin kimseye aşkı
ortadoğu’da planları altüst etmiyor
mermisini evde unutmuş avcının şaşkınlığı
namlunun ucundaki kuşun hakikatine kader
üzülme sen en güzel yarının bir öncesisin
sen en kötü günün ta kendisisin
en güzel gün gelmeden
asla şiir sevmemelisin
sen şiir seversen uçaklar hakikate düşer
sen hepimizin yağmuru olsan seni sevmezdik
kimsenin yağmuru kimsenin sevgisine göre değil zaten
annen çaya tek şeker atardı
çayın bile çığlığını öpsün diye
yüzü yere bakan dağları gösterirdi sana
incinmiş iki çirkin haydut olurduk
misafire çam kokulu ve süslü yorganlar çıkartan
taşra kadınlarını anlatmak istemek, şiirdir
sus ve en kırgın ismini sakla herkeslerden
daha büyümeye niyetlenmemişsin
tali yolları kullanıyorsun, iyi
sana suyu hıfzetmek
bana apansız, bana gücenik belalar kaldı
yer yatağındaki tarağı erkeğin akrep sanılır
sen ki kayıp kafiyeyi arama
hasan’la hüseyin’e devam et
vefadır adı bunun
trenler gecikirse, görüşürüz
mustafa akar
insan sessizlikte ve asansörlerde yaşlanmıyor
bizim için cennetten yer ayırtacak diye uğurluyorsun ölüleri
insan haksızlığı ve atların titreyişini sevmiyor
çünkü tatlı tatlı yaşlanmanın da keyfi yok
kimsenin kimseye aşkı
ortadoğu’da planları altüst etmiyor
mermisini evde unutmuş avcının şaşkınlığı
namlunun ucundaki kuşun hakikatine kader
üzülme sen en güzel yarının bir öncesisin
sen en kötü günün ta kendisisin
en güzel gün gelmeden
asla şiir sevmemelisin
sen şiir seversen uçaklar hakikate düşer
sen hepimizin yağmuru olsan seni sevmezdik
kimsenin yağmuru kimsenin sevgisine göre değil zaten
annen çaya tek şeker atardı
çayın bile çığlığını öpsün diye
yüzü yere bakan dağları gösterirdi sana
incinmiş iki çirkin haydut olurduk
misafire çam kokulu ve süslü yorganlar çıkartan
taşra kadınlarını anlatmak istemek, şiirdir
sus ve en kırgın ismini sakla herkeslerden
daha büyümeye niyetlenmemişsin
tali yolları kullanıyorsun, iyi
sana suyu hıfzetmek
bana apansız, bana gücenik belalar kaldı
yer yatağındaki tarağı erkeğin akrep sanılır
sen ki kayıp kafiyeyi arama
hasan’la hüseyin’e devam et
vefadır adı bunun
trenler gecikirse, görüşürüz
mustafa akar
devamını gör...
1997.
bütün saadetler mümkündür..
şu kapının açılması,
içeri girivermen,
bahar, kuşlar, gündüz.
ve bütün dünya
bir an içinde gürültüsüz.
bütün saadetler mümkündür...
bahtsızların biraz gülümsemesi...
körlerin gün görmesi,
mümkündür bütün mucizeler...
ana, baba, evlat, bütün kaybolanlar...
ebedi bir sabahta buluşmamız bir daha.
ölüler! hepimiz için yalvarın allah'a...
şu kapının açılması,
içeri girivermen,
bahar, kuşlar, gündüz.
ve bütün dünya
bir an içinde gürültüsüz.
bütün saadetler mümkündür...
bahtsızların biraz gülümsemesi...
körlerin gün görmesi,
mümkündür bütün mucizeler...
ana, baba, evlat, bütün kaybolanlar...
ebedi bir sabahta buluşmamız bir daha.
ölüler! hepimiz için yalvarın allah'a...
devamını gör...
1998.
hiç olmadık bir anda karşılaşırız belki seninle.
belki bir şiir'de rastlaşırız.
ya da bir şair'in dinlemeye korktuğu şarkının sözlerin de buluruz birbirimizi.
kim bilir,
belki bir filmin en acıklı sahnesinde dökeriz yaşlarımızı, beraber izleyemediğimiz...
belki aynı otobüste yolculuğa çıkarız, birbirimizden haberimiz olmadan.
sen cam kenarında,
ben canının kenarında bitiririz yolu...
bilmiyoruz, belki de aynı türkülere kulak verdik,
aynı kaldırımlara bastık,
aynı saatlerde ıslandık.
ya aynı sokak lambasının altından geçtiysek?
bilmiyoruz...
belki de hep aynı acılara ağlamışızdır seninle.
ama bilmiyoruz işte.
kim bilir, belki aynı sokak kedisinin başını okşadık,
aynı köpekten korktuk,
aynı kuşun kanatlarına takıldı aklımız, aynı gökyüzüne uçtu. belki hep aynı masal'ın sonunu sevdik,
aynı saatler de uyuduk,
aynı saatler de uyandık.
belki birbirimizi farkı yerler de ama, hep aynı anlarda bekledik.
sen galata'da,
ben kadıköy rıhtım' da...
bekledik de,
hiç gelmedik işte.
hep aynıları yaşamışsak da,
hiç yan yana yazılmadık seninle.
yapamadık işte, olduramadık bizi.
aynı hayatta, ayrı yaşıyoruz şimdi.
belki bir şiir'de rastlaşırız.
ya da bir şair'in dinlemeye korktuğu şarkının sözlerin de buluruz birbirimizi.
kim bilir,
belki bir filmin en acıklı sahnesinde dökeriz yaşlarımızı, beraber izleyemediğimiz...
belki aynı otobüste yolculuğa çıkarız, birbirimizden haberimiz olmadan.
sen cam kenarında,
ben canının kenarında bitiririz yolu...
bilmiyoruz, belki de aynı türkülere kulak verdik,
aynı kaldırımlara bastık,
aynı saatlerde ıslandık.
ya aynı sokak lambasının altından geçtiysek?
bilmiyoruz...
belki de hep aynı acılara ağlamışızdır seninle.
ama bilmiyoruz işte.
kim bilir, belki aynı sokak kedisinin başını okşadık,
aynı köpekten korktuk,
aynı kuşun kanatlarına takıldı aklımız, aynı gökyüzüne uçtu. belki hep aynı masal'ın sonunu sevdik,
aynı saatler de uyuduk,
aynı saatler de uyandık.
belki birbirimizi farkı yerler de ama, hep aynı anlarda bekledik.
sen galata'da,
ben kadıköy rıhtım' da...
bekledik de,
hiç gelmedik işte.
hep aynıları yaşamışsak da,
hiç yan yana yazılmadık seninle.
yapamadık işte, olduramadık bizi.
aynı hayatta, ayrı yaşıyoruz şimdi.
devamını gör...
1999.
ben anadolu çocuğuyum
ben anadolu çocuğuyum,
biraz da deli dolu.
kızdı mı, dünyaya yakarca bakan,
sevdi mi, içinde ormanlar yanan.
tek tabanca, yalansız çıkmış yıllardan,
yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar.
benim bu aleme aklım ermiyor.
ben anadolu çocuğuyum,
benim de senin gibi, onun gibi arzularım var
tırnakları kısa,
katıksız kadın, katıksız ana
gözleri güleç, yüreği insan birini istiyorum.
ben anadolu çocuğuyum,
bildiğin gibi..
yüzümde derin siyah çizgiler,
gözümde diken ve yaban otları.
yayla rüzgarları geçer içimden,
dikenli tellere takılır gönlüm,
kan ağlar,
anlatamam ağlayamam..
ben anadolu çocuğuyum,
böyle geldim dünyaya,
pişman da değilim.
başakları ellerimle büyütürüm ben,
başaklar eğilir, ben eğilmem.
ben anadolu çocuğuyum,
yolum sevgiden geçer.
kimsenin hakkını yemedim ki ben..
ben anadolu çocuğuyum,
bildiğin gibi.
kızdı mı, dünyaya yakarca bakan,
sevdi mi, içinde ormanlar yanan.
tek tabanca, yalansız çıkmış yıllardan,
yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar.
benim bu aleme aklım ermiyor...
kayahan açar
( 1949 - 2015 )
ben anadolu çocuğuyum,
biraz da deli dolu.
kızdı mı, dünyaya yakarca bakan,
sevdi mi, içinde ormanlar yanan.
tek tabanca, yalansız çıkmış yıllardan,
yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar.
benim bu aleme aklım ermiyor.
ben anadolu çocuğuyum,
benim de senin gibi, onun gibi arzularım var
tırnakları kısa,
katıksız kadın, katıksız ana
gözleri güleç, yüreği insan birini istiyorum.
ben anadolu çocuğuyum,
bildiğin gibi..
yüzümde derin siyah çizgiler,
gözümde diken ve yaban otları.
yayla rüzgarları geçer içimden,
dikenli tellere takılır gönlüm,
kan ağlar,
anlatamam ağlayamam..
ben anadolu çocuğuyum,
böyle geldim dünyaya,
pişman da değilim.
başakları ellerimle büyütürüm ben,
başaklar eğilir, ben eğilmem.
ben anadolu çocuğuyum,
yolum sevgiden geçer.
kimsenin hakkını yemedim ki ben..
ben anadolu çocuğuyum,
bildiğin gibi.
kızdı mı, dünyaya yakarca bakan,
sevdi mi, içinde ormanlar yanan.
tek tabanca, yalansız çıkmış yıllardan,
yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar.
benim bu aleme aklım ermiyor...
kayahan açar
( 1949 - 2015 )
devamını gör...
2000.
ey aklımın tarihi ey su geçirmez gücüm
unutmadın unutmadın silah tutan elleri
seni bu mazgalın nöbetine koyuyorum
sen bir akşamsefası olarak gözetle saatleri
bana hüzün* ver beni kucakla beni hep tazele
ey üzünç artık nasılsa bir seni almışlar içeri
- içeri giren’e
- divan
- turgut uyar
unutmadın unutmadın silah tutan elleri
seni bu mazgalın nöbetine koyuyorum
sen bir akşamsefası olarak gözetle saatleri
bana hüzün* ver beni kucakla beni hep tazele
ey üzünç artık nasılsa bir seni almışlar içeri
- içeri giren’e
- divan
- turgut uyar
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162