geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
3281.
sonra aramıza şehirler girecek , hiç karşılaşmayacağız. tesadüfler bile bir araya getirmeyecek . sonra da birimiz öleceğiz , diğerimiz hiç bilmeyecek .
devamını gör...
3282.
stephen crane - çölde
çölde
çıplak, vahşi bir yaratık gördüm
, yere çömelmiş,
yüreğini ellerinin arasına almış,
ve ondan yiyordu.
"güzel mi, dostum?" dedim.
"acı, acı," diye cevap verdi;
"ama ben onu seviyorum
" acı ama,
"o benim kalbimdir."
kabullenme duygusu. içten içe berbat olduğunuzu bilmek ve yine de bundan zevk almak ve buna boyun eğmek!
çölde
çıplak, vahşi bir yaratık gördüm
, yere çömelmiş,
yüreğini ellerinin arasına almış,
ve ondan yiyordu.
"güzel mi, dostum?" dedim.
"acı, acı," diye cevap verdi;
"ama ben onu seviyorum
" acı ama,
"o benim kalbimdir."
kabullenme duygusu. içten içe berbat olduğunuzu bilmek ve yine de bundan zevk almak ve buna boyun eğmek!
devamını gör...
3283.
sizin alınız al inandım
sizin morunuz mor inandım
tanrınız büyük amenna
şiiriniz adamakıllı şiir
dumanı da caba
bütün ağaçlarla uyuşmuşum
kalabalık ha olmuş ha olmamış
sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
ama sokaklar şöyleymiş
ağaçlar böyleymiş
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız
aşkım da değişebilir gerçeklerim de
pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
yangelmişim diz boyu sulara
hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
hiçbirinizle dövüşemem
benim bir gizli bildiğim var
sizin alınız al inandım
morunuz mor inandım
ben tam kendime göre
ben tam dünyaya göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız
devamını gör...
3284.
çürümek
her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada
hatıralar bile
o hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar
o hatıralar ki tüyden hafif
gök mavisinden duru
etten kemikten uzaktırlar
o hatıralar ki
bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar
gel demeden gelir
git demeden giderler
nur topu gibi açıldıkları olur bazan
sonra sızım sızım sızlarlar
her şey çözülüp gidiyor bu dünyada
bir biri içinde
bir biri peşi sıra
bir tad dudakta
bir ses kulakta
sen toprakta çürürsün canım kardeşim
ben ayakta
bedri rahmi eyüboğlu
her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada
hatıralar bile
o hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar
o hatıralar ki tüyden hafif
gök mavisinden duru
etten kemikten uzaktırlar
o hatıralar ki
bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar
gel demeden gelir
git demeden giderler
nur topu gibi açıldıkları olur bazan
sonra sızım sızım sızlarlar
her şey çözülüp gidiyor bu dünyada
bir biri içinde
bir biri peşi sıra
bir tad dudakta
bir ses kulakta
sen toprakta çürürsün canım kardeşim
ben ayakta
bedri rahmi eyüboğlu
devamını gör...
3285.
durakta üç kişi
adam, kadın ve cocuk.
adamın elleri ceplerinde
kadin çocuğun elini tutmuş.
adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü.
kadin guzel
güzel anılar gibi güzel.
çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel.
-cemal süreya, fotoğraf
adam, kadın ve cocuk.
adamın elleri ceplerinde
kadin çocuğun elini tutmuş.
adam hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü.
kadin guzel
güzel anılar gibi güzel.
çocuk
güzel anılar gibi hüzünlü
hüzünlü şarkılar gibi güzel.
-cemal süreya, fotoğraf
devamını gör...
3286.
iki kalp
iki kalp arasında en kısa yol
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
merdivenlerin oraya koşuyorum,
beklemek gövde gösterisi zamanın
çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
bir şeyin provası yapılıyor sanki.
kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
cemal süreya
iki kalp arasında en kısa yol
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol.
merdivenlerin oraya koşuyorum,
beklemek gövde gösterisi zamanın
çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
bir şeyin provası yapılıyor sanki.
kuşlar toplanmışlar göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni
cemal süreya
devamını gör...
3287.
devamını gör...
3288.
sun is rising
from behind the mountains
my weary body lying on the grass
as ı slowly get up
sun rises high with me
the sun shines in my eyes
reaching deep into my soul
as my gaze meets with the god
ı can feel it running down from my arms
my sword on the floor
like my weary body
ı glance behind
to see the river of red
ı left behind
ınspiration: colorful mist - naruto shippuden
from behind the mountains
my weary body lying on the grass
as ı slowly get up
sun rises high with me
the sun shines in my eyes
reaching deep into my soul
as my gaze meets with the god
ı can feel it running down from my arms
my sword on the floor
like my weary body
ı glance behind
to see the river of red
ı left behind
ınspiration: colorful mist - naruto shippuden
devamını gör...
3289.
hep bu anı beklemiş gibi hissediyorum ve şiiri bırakıyorum...
normal sözlük, yazarın evi.
her entry bir hikâye, bazen cevher, bazen sevi
böyle nick olur mu? diye sorarlar gizli
ama biz buradayız, kafa kafaya, sessiz ve gizli.
normal sözlük, yazarın evi.
her entry bir hikâye, bazen cevher, bazen sevi
böyle nick olur mu? diye sorarlar gizli
ama biz buradayız, kafa kafaya, sessiz ve gizli.
devamını gör...
3290.
okumuşsun satırları
dizeleri mektupları
bir damla göz yaşın
düşer satırlarıma
dağıtır mürekkebi
siler izlerini
anıların
dağıtır renklerini
sonbaharın
cevap vermen umuduyla bekliyorum
zaman hiç önemli değil
gözyaşlarını kendi ellerimle siler
saçını nazikçe uzaklaştırırım
gözlerinin önünden
yağmurdan sakınan kamelyanın
sığındığı söğüt ağacı misali
sen yeterki yanımda ol
solmadığın sürece
hep buradayım
içimdeki eski senle beraber
dizeleri mektupları
bir damla göz yaşın
düşer satırlarıma
dağıtır mürekkebi
siler izlerini
anıların
dağıtır renklerini
sonbaharın
cevap vermen umuduyla bekliyorum
zaman hiç önemli değil
gözyaşlarını kendi ellerimle siler
saçını nazikçe uzaklaştırırım
gözlerinin önünden
yağmurdan sakınan kamelyanın
sığındığı söğüt ağacı misali
sen yeterki yanımda ol
solmadığın sürece
hep buradayım
içimdeki eski senle beraber
devamını gör...
3291.
varoluş sancısı çivilenir bilinç tahtasına,
nietzsche fısıldar, “uçurum bakar göz yasına.”
özgür irade mi, yoksa kaderin tuzağı mı?
her adımda zincir mi, yoksa ruhun azığı mı?
kierkegaard’ın korkusu dolaşır damarımda,
seçimler titrer, mantık boğulur rüzgarımda.
her “ben” dediğimde bir başkası ölmekte,
kimliğim her sabah yeniden bölünmekte.
hegel’in diyalektiği çarpışır zihnimde,
tez ve antitez boğuşur tek bir cismimde.
bir sentez ararken yitiririm varlığımı,
hakikati bulurken kaybederim darlığımı.
camus güler uzaktan, “absürd” der bu çabaya,
sisifos taş taşır, boyun eğmez davaya.
anlam aradıkça daha da derine inerim,
hiçliğe sarıldıkça varlığımı dinlerim.
platon’un mağarasında gölgemle konuşurum,
zincirlerim çözüldü sanırım, yanılırım.
ışığa yürüdükçe gözlerim körleşiyor,
gerçeği bildikçe yalanım derinleşiyor.
freud’un bilinçaltı uyur karanlık kuytuda,
jung’un arketipleri maskelerle uykuda.
persona giydikçe ruhum soyunur çıplak,
gölgeyi bastırdıkça benliğim kalır sakat.
spinoza’nın tanrısı evrende gizli nefes,
determinist zincirde kaybolmuş bir heves.
ben mi seçiyorum, yoksa seçen mi evren?
özgürlük dediğim şey, bir yanılsama mı ben?
heidegger’in “hiç”i fısıldar kulaklarıma,
ölüm, tek hakikat, yürür damarlarıma.
zaman kum gibi akar, varlık erir avuçta,
anlam aradıkça kaybolur yol yokuşta.
her kıta bir labirent, minotauros içimde,
aklımın ipi kopar, kalırım tek biçimde.
kaçış yok kendimden, zindanımı ben ördüm,
içimdeki kaosu şiirle ben görürdüm.
sonunda anladım, varlık bir yanılsama,
bilinç denizinde kaybolmuş bir salama.
kaosla barışınca sustu içimde feryat,
ve hiçlik dediğim şey oldu bana hayat
nietzsche fısıldar, “uçurum bakar göz yasına.”
özgür irade mi, yoksa kaderin tuzağı mı?
her adımda zincir mi, yoksa ruhun azığı mı?
kierkegaard’ın korkusu dolaşır damarımda,
seçimler titrer, mantık boğulur rüzgarımda.
her “ben” dediğimde bir başkası ölmekte,
kimliğim her sabah yeniden bölünmekte.
hegel’in diyalektiği çarpışır zihnimde,
tez ve antitez boğuşur tek bir cismimde.
bir sentez ararken yitiririm varlığımı,
hakikati bulurken kaybederim darlığımı.
camus güler uzaktan, “absürd” der bu çabaya,
sisifos taş taşır, boyun eğmez davaya.
anlam aradıkça daha da derine inerim,
hiçliğe sarıldıkça varlığımı dinlerim.
platon’un mağarasında gölgemle konuşurum,
zincirlerim çözüldü sanırım, yanılırım.
ışığa yürüdükçe gözlerim körleşiyor,
gerçeği bildikçe yalanım derinleşiyor.
freud’un bilinçaltı uyur karanlık kuytuda,
jung’un arketipleri maskelerle uykuda.
persona giydikçe ruhum soyunur çıplak,
gölgeyi bastırdıkça benliğim kalır sakat.
spinoza’nın tanrısı evrende gizli nefes,
determinist zincirde kaybolmuş bir heves.
ben mi seçiyorum, yoksa seçen mi evren?
özgürlük dediğim şey, bir yanılsama mı ben?
heidegger’in “hiç”i fısıldar kulaklarıma,
ölüm, tek hakikat, yürür damarlarıma.
zaman kum gibi akar, varlık erir avuçta,
anlam aradıkça kaybolur yol yokuşta.
her kıta bir labirent, minotauros içimde,
aklımın ipi kopar, kalırım tek biçimde.
kaçış yok kendimden, zindanımı ben ördüm,
içimdeki kaosu şiirle ben görürdüm.
sonunda anladım, varlık bir yanılsama,
bilinç denizinde kaybolmuş bir salama.
kaosla barışınca sustu içimde feryat,
ve hiçlik dediğim şey oldu bana hayat
devamını gör...
3292.
fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime,
toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
dünyayı dolaşmak,
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim.
halbuki ben
yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım avrupa yolculuğumu.
mavi pulu asya'da damgalanmış
bir tek mektup bile almadım.
ben ve bizim mahalle bakkalı
ikimiz de kuvvetle meçhulüz amerika'da.
fakat ne zarar,
çin'den ispanya'ya, ümit burnu'ndan alaska'ya kadar
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.
dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
ve düşmanlar ki kanıma susamışlar
kanlarına susamışım.
benim kuvvetim :
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır.
dünya ve insanları yüreğimde sır
ilmimde muamma değildirler.
ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endişesiz
girdim safıma.
ve dışında bu safın
toprak ve sen
bana kâfi gelmiyorsunuz.
halbuki sen harikulâde güzelsin
toprak sıcak ve güzeldir.
toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum.
kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için.
dünyayı dolaşmak,
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim.
halbuki ben
yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım avrupa yolculuğumu.
mavi pulu asya'da damgalanmış
bir tek mektup bile almadım.
ben ve bizim mahalle bakkalı
ikimiz de kuvvetle meçhulüz amerika'da.
fakat ne zarar,
çin'den ispanya'ya, ümit burnu'ndan alaska'ya kadar
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var.
dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz.
ve düşmanlar ki kanıma susamışlar
kanlarına susamışım.
benim kuvvetim :
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır.
dünya ve insanları yüreğimde sır
ilmimde muamma değildirler.
ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden,
büyük kavgada
açık ve endişesiz
girdim safıma.
ve dışında bu safın
toprak ve sen
bana kâfi gelmiyorsunuz.
halbuki sen harikulâde güzelsin
toprak sıcak ve güzeldir.
devamını gör...
3293.
merak edersen test et iğğğbıne
tek ya da ekibinle
tek ya da ekibinle
devamını gör...
3294.
o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
ıssız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
can yücel
arkalarında doldurulması
mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer
yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
ıssız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde 'onca ayrılığın birinci dereceden failidir' denmeseydi eğer.
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya canım ellerini tutmak isterse...
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!
can yücel
devamını gör...
3295.
bulmak
bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerinde
kapılıp gidiyorum saçının sellerine
gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
tabiat bembeyaz bir gelinlik giymiş gibi
yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
işte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
erdem beyazıt
bir an kayboldun gibi! yaşadım kıyameti
yoruldun ama buldun ey kalbim emaneti
yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
göz çeşmem suya erdi sevda kaynaklarından
bir aydınlık denizin sonsuz derinliğinde
yüzüyorum gözünün yeşil serinliğinde
bir ışık bir kelebek biraz çiçek biraz kuş
yeni bir ülke yüzün ellerimde kaybolmuş
soluğum bir kuş gibi uçuyor ellerinde
kapılıp gidiyorum saçının sellerine
gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar
bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın
tabiat bembeyaz bir gelinlik giymiş gibi
yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi
sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım
bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
işte yeni bir dünya peygamber sözlerinden
ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm
erdem beyazıt
devamını gör...
3296.
bir daha anladım denize karşı
uzandım sandala yumdum gözlerimi,
yaşamak mademki bunca güzel
dövüşülür uğrunda ölünür.
anladım ki hürriyet aşkı barış aşkı,
yaşama sevincinden ayrı değil.
günümüz bu inançla böyle taze
mavilik bu yüzden pırıl pırıl
oktay rifat - bütün şiirler
uzandım sandala yumdum gözlerimi,
yaşamak mademki bunca güzel
dövüşülür uğrunda ölünür.
anladım ki hürriyet aşkı barış aşkı,
yaşama sevincinden ayrı değil.
günümüz bu inançla böyle taze
mavilik bu yüzden pırıl pırıl
oktay rifat - bütün şiirler
devamını gör...
3297.
bilsem ki sana varmak içindi
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine *
bütün mola sancıları
bütün stabilize arkadaşlıklar
daha hızlı koşardım
severadım gelirdim
gözlerinin mercan maviliğine *
devamını gör...
3298.
3299.
ben şiir miir sevmem ama şu dizeler zihnimde yer etti:
ve biz, milyarlarca aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz! iki müthiş hasret, iki parça can.
ahmed arif
ve biz, milyarlarca aşkın, yalanın, alçaklığın, kahramanlığın; kapıları, kapakları, kuş uçurmaz uzaklıkları ve ayrılıklarıyla, kahrolası yasaklarıyla, bu acayip kaos karanlığında, biz ikimiz! iki müthiş hasret, iki parça can.
ahmed arif
devamını gör...
3300.
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166