geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
1101.
oktay rifat'ın en güzel şiirlerinden birini bırakmak istedim bu gece;
(bkz: elleri var özgürlüğün)
1
köpürerek koşuyordu atlarımız
durgun denize doğru.
2
bu uçuş, güvercindeki,
özgürlük sevinci mi ne!
3
öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
düşünmek yasak,
işgücünü savunmak yasak!
4
ürünü ayırmışlar ağacından,
tutturabildiğine,
satıyorlar pazarda;
emeğin dalları kırılmış, yerde.
5
ışık kör edicidir, diyorlar,
özgürlük patlayıcı.
lambamızı bozan da,
özgürlüğe kundak sokan da onlar.
uzandık mı patlasın istiyorlar,
yaktık mı tutuşalım.
mayın tarlaları var,
karanlıkta duruyor ekmekle su.
6
elleri var özgürlüğün,
gözleri, ayakları;
silmek için kanlı teri,
bakmak için yarınlara,
eşitliğe doğru giden.
7
ben kafes, sen sarmaşık;
dolan dolanabildiğin kadar!
8
özgürlük sevgisi bu,
insan kapılmaya görsün bir kez;
bir urba ki eskimez,
bir düş ki gerçekten daha doğru.
9
yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
işçiler, evren kovanının arıları;
bir kara somunun çevresinde döndükçe
dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
o somunla doğrulur uykusundan akıl,
ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
o güneşle bağımsızlığa erer kişi.
10
bu umut özgür olmanın kapısı;
mutlu günlere insanca aralık.
bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
vurur üstümüze usulca ürkek.
gel yurdumun insanı görün artık,
özgürlüğün kapısında dal gibi;
ardında gökyüzü kardeşçe mavi!
(bkz: elleri var özgürlüğün)
1
köpürerek koşuyordu atlarımız
durgun denize doğru.
2
bu uçuş, güvercindeki,
özgürlük sevinci mi ne!
3
öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
düşünmek yasak,
işgücünü savunmak yasak!
4
ürünü ayırmışlar ağacından,
tutturabildiğine,
satıyorlar pazarda;
emeğin dalları kırılmış, yerde.
5
ışık kör edicidir, diyorlar,
özgürlük patlayıcı.
lambamızı bozan da,
özgürlüğe kundak sokan da onlar.
uzandık mı patlasın istiyorlar,
yaktık mı tutuşalım.
mayın tarlaları var,
karanlıkta duruyor ekmekle su.
6
elleri var özgürlüğün,
gözleri, ayakları;
silmek için kanlı teri,
bakmak için yarınlara,
eşitliğe doğru giden.
7
ben kafes, sen sarmaşık;
dolan dolanabildiğin kadar!
8
özgürlük sevgisi bu,
insan kapılmaya görsün bir kez;
bir urba ki eskimez,
bir düş ki gerçekten daha doğru.
9
yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
işçiler, evren kovanının arıları;
bir kara somunun çevresinde döndükçe
dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
o somunla doğrulur uykusundan akıl,
ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
o güneşle bağımsızlığa erer kişi.
10
bu umut özgür olmanın kapısı;
mutlu günlere insanca aralık.
bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
vurur üstümüze usulca ürkek.
gel yurdumun insanı görün artık,
özgürlüğün kapısında dal gibi;
ardında gökyüzü kardeşçe mavi!
devamını gör...
1102.
gecesi benden, mehtabı senden
bir bahçesi var ki aşkımızın,
mevsimlerdir dolaşırız, bitmez.
kim demiş ki zamanla gül solar?
bülbül hiç yorulur mu türküden?
dilbersin işte, delikanlıyım.
ne hikmettir bu yarab, ne güzel!
herhalde yeryüzünde değiliz;
sahiden biz nerdeyiz sevgilim?
devamını gör...
1103.
göründü memleketin iç yüzü, çöktüyse temel.
şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi
yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın.
tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi.
neyzen tevfik
şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi
yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın.
tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi.
neyzen tevfik
devamını gör...
1104.
normalde şiir hiç sevmem ama birkaç tane istisna var. birini paylaşayım madem tam da şarkısını dinliyordum.
“bende hiç tükenmez bir hayat vardı
kırlara yayılan ilkbahar gibi
kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
göğsümün içinde ateş var gibi
bazı nur içinde, bazı sisteyim
bazı beni seven bir göğüsteyim
kah el üstündeydim, kah hapisteydim
her yere sokulan bir rüzgar gibi
aşkım iki günlük iptilalardı
hayatım tükenmez maceralardı
içimde binlerce istekler vardı
bir şair, yahut bir hükümdar gibi
hissedince sana vurulduğumu
anladım ne kadar yorulduğumu
sakinleştiğimi, durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi
şimdi şiir bence senin yüzündür
şimdi benim tahtım senin dizindir
sevgilim, saadet ikimizindir
göklerden gelen bir yadigar gibi
sözün şiirlerin mükemmelidir
senden başkasını seven delidir
yüzün çiçeklerin en güzelidir
gözlerin bilinmez bir diyar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim
güzel saçlarında dolaşsın elim
bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
sevişen yaramaz çocuklar gibi”
sabahattin ali- çocuklar gibi.
“bende hiç tükenmez bir hayat vardı
kırlara yayılan ilkbahar gibi
kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
göğsümün içinde ateş var gibi
bazı nur içinde, bazı sisteyim
bazı beni seven bir göğüsteyim
kah el üstündeydim, kah hapisteydim
her yere sokulan bir rüzgar gibi
aşkım iki günlük iptilalardı
hayatım tükenmez maceralardı
içimde binlerce istekler vardı
bir şair, yahut bir hükümdar gibi
hissedince sana vurulduğumu
anladım ne kadar yorulduğumu
sakinleştiğimi, durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi
şimdi şiir bence senin yüzündür
şimdi benim tahtım senin dizindir
sevgilim, saadet ikimizindir
göklerden gelen bir yadigar gibi
sözün şiirlerin mükemmelidir
senden başkasını seven delidir
yüzün çiçeklerin en güzelidir
gözlerin bilinmez bir diyar gibi
başını göğsüme sakla sevgilim
güzel saçlarında dolaşsın elim
bir gün ağlayalım, bir gün gülelim
sevişen yaramaz çocuklar gibi”
sabahattin ali- çocuklar gibi.
devamını gör...
1105.
ı came to buy a smile-today
but just a single smile
the smallest one upon your face will suit me just as well
the one that no one else would miss ıt shone so very small
ı'm pleading at the "counter"-sir
could you afford to sell
ı've diamonds-on my fingers
you know what diamonds are?
ı've rubies-live the evening blood
and topaz-like the star!
"twould be "a bargain" for a jew!
say-may ı have it-sir?
but just a single smile
the smallest one upon your face will suit me just as well
the one that no one else would miss ıt shone so very small
ı'm pleading at the "counter"-sir
could you afford to sell
ı've diamonds-on my fingers
you know what diamonds are?
ı've rubies-live the evening blood
and topaz-like the star!
"twould be "a bargain" for a jew!
say-may ı have it-sir?
devamını gör...
1106.
harold norse abimizin şöyle bir şiiri geldi aklıma direkt
ben erkek değilim.
aile geçindiremem, yeni şeyler alamam onlara.
sivilcelerim ve küçük bir de çüküm var.
ben erkek değilim.
futbolu, boksu ve arabaları sevmem.
duygularımı ifade etmeyi severim.
hatta kollarımı arkadaşımın boynuna dolamayı.
ben erkek değilim.
bana verilen rolü oynamayacağım – madison avenue, playboy, hollywood ve oliver cromwell’in yarattığı o rolü.
televizyon bana nasıl davranacağımı söyleyemez.
ben erkek değilim.
bir sincabı öldürdüğüm gün bir daha öldürmeyeceğime yemin ettim.
et yemeyi bıraktım.
kan midemi bulandırır.
çiçekleri severim.
ben erkek değilim. askere alınmaya karşı çıktığımdan hapse düştüm. gerçek erkekler beni dövüp bana ibne dediklerinde kavgaya karışmam. şiddetten hoşlanmam.
ben erkek değilim. bir kadına tecavüz etmedim hiç. siyahlardan nefret etmiyorum. bayrak dalgalandığında duygusallaşmıyorum. amerika’yı sevmem ya da terk etmem gerektiğini düşünmüyorum. bunun gülünç bir şey olduğunu düşünüyorum.
ben erkek değilim. hiç frengi olmadım
ben erkek değilim. en sevdiğim dergi playboy değil.
ben erkek değilim. mutsuz olduğum zaman ağlarım.
ben erkek değilim. kendimi kadınlardan üstün görmem.
ben erkek değilim. kasık-desteği giymiyorum.
ben erkek değilim. şiir yazıyorum.
ben erkek değilim. barış ve sevgi için meditasyon yapıyorum.
ben erkek değilim. seni yok etmek istemiyorum.
ben erkek değilim.
aile geçindiremem, yeni şeyler alamam onlara.
sivilcelerim ve küçük bir de çüküm var.
ben erkek değilim.
futbolu, boksu ve arabaları sevmem.
duygularımı ifade etmeyi severim.
hatta kollarımı arkadaşımın boynuna dolamayı.
ben erkek değilim.
bana verilen rolü oynamayacağım – madison avenue, playboy, hollywood ve oliver cromwell’in yarattığı o rolü.
televizyon bana nasıl davranacağımı söyleyemez.
ben erkek değilim.
bir sincabı öldürdüğüm gün bir daha öldürmeyeceğime yemin ettim.
et yemeyi bıraktım.
kan midemi bulandırır.
çiçekleri severim.
ben erkek değilim. askere alınmaya karşı çıktığımdan hapse düştüm. gerçek erkekler beni dövüp bana ibne dediklerinde kavgaya karışmam. şiddetten hoşlanmam.
ben erkek değilim. bir kadına tecavüz etmedim hiç. siyahlardan nefret etmiyorum. bayrak dalgalandığında duygusallaşmıyorum. amerika’yı sevmem ya da terk etmem gerektiğini düşünmüyorum. bunun gülünç bir şey olduğunu düşünüyorum.
ben erkek değilim. hiç frengi olmadım
ben erkek değilim. en sevdiğim dergi playboy değil.
ben erkek değilim. mutsuz olduğum zaman ağlarım.
ben erkek değilim. kendimi kadınlardan üstün görmem.
ben erkek değilim. kasık-desteği giymiyorum.
ben erkek değilim. şiir yazıyorum.
ben erkek değilim. barış ve sevgi için meditasyon yapıyorum.
ben erkek değilim. seni yok etmek istemiyorum.
devamını gör...
1107.
ben bir ayna idim
baktılar, baktım
gördüler, baktım,
baktılar gördüm.
ne düğünler, ne doğumlar,
ne ölümler gördüm.
en çok yalanlara oldum.
kırdılar,
kırıldım artık.
ben bir ağaçtım
baltalandım.
yonga yonga yongalandım,
yongalarda yandım,
mangallarda, sobalarda,
yangınlarda yandım.
budaklarla budaklandım,
cilalandım, boyalandım.
yaktım, yandım,
yaktılar.
yandım artık
ben bir çağlayandım
bir ırmağa aktım,
ırmak oldum
bir dereye vardım
dere oldum
bir nehire vardım,
nehir oldum
bir denize vardım.
hep baktılar..
aktım artık.
özdemir asaf -imiş
baktılar, baktım
gördüler, baktım,
baktılar gördüm.
ne düğünler, ne doğumlar,
ne ölümler gördüm.
en çok yalanlara oldum.
kırdılar,
kırıldım artık.
ben bir ağaçtım
baltalandım.
yonga yonga yongalandım,
yongalarda yandım,
mangallarda, sobalarda,
yangınlarda yandım.
budaklarla budaklandım,
cilalandım, boyalandım.
yaktım, yandım,
yaktılar.
yandım artık
ben bir çağlayandım
bir ırmağa aktım,
ırmak oldum
bir dereye vardım
dere oldum
bir nehire vardım,
nehir oldum
bir denize vardım.
hep baktılar..
aktım artık.
özdemir asaf -imiş
devamını gör...
1108.
sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...
"bir insanı sevmekle başlıyordu her şey"
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu!
yılmaz erdoğan
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...
"bir insanı sevmekle başlıyordu her şey"
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu!
yılmaz erdoğan
devamını gör...
1109.
ellerim
perdelerini açıyor varlığının
bir başka çıplaklıkla giydiriyor seni
gövdelerini soyuyor gövdenin
ellerim
bir başka gövde yaratıyor gövdene
devamını gör...
1110.
kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
| kaldırımlar, necip fazıl kısakürek
evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
| kaldırımlar, necip fazıl kısakürek
devamını gör...
1111.
“gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.
hele martılar, hele martılar,
her bir tüylerinde ayrı telaş!…
gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi…”
> orhan veli kanık - gün olur. <
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.
hele martılar, hele martılar,
her bir tüylerinde ayrı telaş!…
gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi…”
> orhan veli kanık - gün olur. <
devamını gör...
1112.
bebek suite’i
sekiz parçadan müteşekkildir.
yol
yol düzdür.
üzerinden tramvay geçer.
adamlar geçer,
kadınlar geçer.
kadınlar
kadınlar…
akşam, sabah
tramvayı beklerler
rejinin önünde…
yeşil
sevdikleri renk
yeşildir.
ellerinde
yemek çıkınları.
vatman
hep karşıya bakar
cıgara içmez
vatman
ömür adamdır.
peyzaj
evler, dükkânlar, duvarlar;
kömür depoları,
deniz;
çatanalar, mavnalar, kayıklar.
deniz
denizi kim sevmez
üstünde ve kenarlarında
balık
tutulduktan sonra.
balıkçılar
bizim balıkçılar
kitaplardaki balıkçılar gibi
şarkıyı
bir ağızdan söylemezler
senin evin
bütün bu yollardan.
tramvayla geçilir.
halbuki senin evin
daha ötededir.
orhan veli kanık
sekiz parçadan müteşekkildir.
yol
yol düzdür.
üzerinden tramvay geçer.
adamlar geçer,
kadınlar geçer.
kadınlar
kadınlar…
akşam, sabah
tramvayı beklerler
rejinin önünde…
yeşil
sevdikleri renk
yeşildir.
ellerinde
yemek çıkınları.
vatman
hep karşıya bakar
cıgara içmez
vatman
ömür adamdır.
peyzaj
evler, dükkânlar, duvarlar;
kömür depoları,
deniz;
çatanalar, mavnalar, kayıklar.
deniz
denizi kim sevmez
üstünde ve kenarlarında
balık
tutulduktan sonra.
balıkçılar
bizim balıkçılar
kitaplardaki balıkçılar gibi
şarkıyı
bir ağızdan söylemezler
senin evin
bütün bu yollardan.
tramvayla geçilir.
halbuki senin evin
daha ötededir.
orhan veli kanık
devamını gör...
1113.
"tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil."
nazım hikmet ran/tahir ile zühre meselesi
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.
meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil."
nazım hikmet ran/tahir ile zühre meselesi
devamını gör...
1114.
sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal” nazım hikmet _aşk mönüsü
sen ülkemin yaz geceleri gibisin
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma
ah! saklı gülüm
sen hem zor hem güzelsin
şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal” nazım hikmet _aşk mönüsü
devamını gör...
1115.
aynı yalınlıkla ölmek isterim
kırda bir çiçek gibi, sakin, gösterişsiz.
mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
yeryüzü uzansın altımda sessiz.
ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
devamını gör...
1116.
yarın gece gideceğim bu kentten
bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
sözüm yok işte yüzüm işte akşam
sesimde anıların sessizliği
içimde acıyla yürüyorum yolları
çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten
yorulsam da bir daha binmem o trenlere
kimse karşılamasın istasyonlarda beni
kuşsuz bir kent gizli uzayan saçlarımda
aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi
ardımda usulca akan küçücük sular
bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa
sözüm yok işte yüzüm işte akşam
sesimde anıların sessizliği
sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı
haydar ergülen
bir ırmağa yolcuyum sular çekiyor beni
yüreğimden başka taşıyacak yüküm yok
sayılmazsa göğsümden düşen kuş ölüleri
sözüm yok işte yüzüm işte akşam
sesimde anıların sessizliği
içimde acıyla yürüyorum yolları
çoktandır yolumu ayırdığım bu kentten
yorulsam da bir daha binmem o trenlere
kimse karşılamasın istasyonlarda beni
kuşsuz bir kent gizli uzayan saçlarımda
aşktan ve anılardan bir avuç külüm şimdi
ardımda usulca akan küçücük sular
bir onlar uğurluyor varacağım ırmağa
sözüm yok işte yüzüm işte akşam
sesimde anıların sessizliği
sonunda bir soru gibi kaldım yine kendimle
kentin kırık aynasında eksildikçe düşlerim
söyle benim ömrüm bu kente uğradı mı
sahi ben hiç ömrümü kendime yaşadım mı
haydar ergülen
devamını gör...
1117.
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabildi o korkunç simetrini?
hangi uzak derinlerde, göklerde
yandı senin ateşin gözlerinde?
o hangi kanatla yükselebilir?
hangi el ateşi kavrayabilir?
ve hangi omuz ve hangi beceri
kalbinin kaslarını bükebildi?
ve kalbin çarpmaya başladığında,
hangi dehşetli el? ayaklar ya da
neydi çekiç? ya zincir neydi?
beynin nasıl bir fırın içindeydi?
neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
ölümcül korkularını alabilir avcuna?
yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
güldü mü o, görünce eserini?
kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabilir o korkunç simetrini?
william blake
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabildi o korkunç simetrini?
hangi uzak derinlerde, göklerde
yandı senin ateşin gözlerinde?
o hangi kanatla yükselebilir?
hangi el ateşi kavrayabilir?
ve hangi omuz ve hangi beceri
kalbinin kaslarını bükebildi?
ve kalbin çarpmaya başladığında,
hangi dehşetli el? ayaklar ya da
neydi çekiç? ya zincir neydi?
beynin nasıl bir fırın içindeydi?
neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
ölümcül korkularını alabilir avcuna?
yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
güldü mü o, görünce eserini?
kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
kaplan! kaplan! gecenin ormanında
ışıl ışıl yanan parlak yalaza,
hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
kurabilir o korkunç simetrini?
william blake
devamını gör...
1118.
yedi kapılı teb sehrini kuran kim?
kitaplar yalnız kralların adını yazar.
yoksa kayaları tasıyan krallar mı?
bir de babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmıs babil’i her seferinde?
yapı iscileri hangi evinde oturmuslar
altınlar icinde yüzen lima’nın?
ne oldular dersin duvarcılar
cin seddi bitince?
yüce roma’da zafer anıtı ne kadar cok!
kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmus koca bizans’ta?
atlantik’te, o masallar ülkesinde bile,
bogulurken insanlar
uluyan denizde bir gece yarısı,
bagırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz iskender?
tek basına mı aldıydı orayı?
nasıl yendiydi galyalılar’ı sezar?
e bir ascı olsun yok muydu yanında?
ispanyalı filip agladı derler
batınca tekmil filosu.
ondan başkası aglamadı mı?
yediyıl savası’nı 2. frederik kazanmıs?
yok muydu ondan baska kazanan?
kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
ama pisiren kim zafer asını?
her adımda fırt demis fırlamıs bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?
iste bir sürü olay sana
ve bir sürü soru.
okumus bir isci soruyor / bertolt brecht
kitaplar yalnız kralların adını yazar.
yoksa kayaları tasıyan krallar mı?
bir de babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmıs babil’i her seferinde?
yapı iscileri hangi evinde oturmuslar
altınlar icinde yüzen lima’nın?
ne oldular dersin duvarcılar
cin seddi bitince?
yüce roma’da zafer anıtı ne kadar cok!
kimlerdir acaba bu anıtları dikenler?
sezar kimleri yendi de kazandı bu zaferleri?
yok muydu saraylardan başka oturacak yer
dillere destan olmus koca bizans’ta?
atlantik’te, o masallar ülkesinde bile,
bogulurken insanlar
uluyan denizde bir gece yarısı,
bagırıp imdat istedilerdi kölelerinden.
hindistan’ı nasıl aldıydı tüysüz iskender?
tek basına mı aldıydı orayı?
nasıl yendiydi galyalılar’ı sezar?
e bir ascı olsun yok muydu yanında?
ispanyalı filip agladı derler
batınca tekmil filosu.
ondan başkası aglamadı mı?
yediyıl savası’nı 2. frederik kazanmıs?
yok muydu ondan baska kazanan?
kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.
ama pisiren kim zafer asını?
her adımda fırt demis fırlamıs bir büyük adam.
ama ödeyen kimler harcanan paraları?
iste bir sürü olay sana
ve bir sürü soru.
okumus bir isci soruyor / bertolt brecht
devamını gör...
1119.
neyi bekliyoruz böyle toplanmış pazar yerine?
bugün barbarlar geliyormuş buraya.
neden hiç kıpırtı yok senatoda?
senatörler neden yasa yapmadan oturuyorlar?
çünkü barbarlar geliyormuş bugün.
senatörler neden yasa yapsınlar?
barbarlar geldi mi bir kez, yasaları onlar yapacaklar.
neden öyle erken kalkmış imparatorumuz,
şehrin en büyük kapısında neden kurulmuş tahtına,
başında tacı, törene hazır?
çünkü barbarlar geliyormuş bugün,
onların başbuğunu karşılamaya çıkmış imparatorumuz.
bir de koca ferman hazırlatmış
ona rütbeler, unvanlar bağışlayan.
iki konsülümüzle yargıçlarımız neden böyle
işlemeli, kırmızı kaftanlar giyinip gelmişler?
neden böyle yakut bilezikler, parlak,
görkemli zümrüt yüzükler takınmışlar?
ellerinde neden böyle altın,
gümüş kakmalı asalar var?
çünkü barbarlar geliyormuş bugün,
onların gözlerini kamaştırırmış böyle takılar.
ünlü konuşmacılarımız nerde peki,
neden herzamanki gibi söylev çekmiyorlar?
çünkü barbarlar geliyormuş bugün,
onlar pek aldırmazlarmış güzel sözlere.
neden bu beklenmedik şaşkınlık, bu kargaşa?
(nasıl da asıldı yüzü herkesin!)
neden böyle hızla boşalıyor sokaklarla alanlar,
neden herkes dalgın dönüyor evine?
çünkü hava karardı, barbarlar gelmedi.
ve sınır boyundan dönen habercilere göre,
barbarlar diye kimseler yokmuş artık.
peki, biz ne yapacağız şimdi barbarlar olmadan?
bir çeşit çözümdü onlar sorunlarımıza.
devamını gör...
1120.
anlayınca sana vurulduğumu
fark ettim ne kadarr yorulduğumu
sakinleştiğimi durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi
fark ettim ne kadarr yorulduğumu
sakinleştiğimi durulduğumu
denize dökülen bir pınar gibi
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162