441.
yeniden doğmuş olurdum oysa,
öldüğümü sandıklarında,
yalnızca kağıtlarda iyi koşan bir at olarak.
vasiyetimdir:
en güçlülerinden seçilsin
beni taşıyacak olanlar.
ahtım olsun,
yükleri ağırlaşsın diye iyice,
tabutumun içinde tepineceğim.

üslubuna hayran olalım be didem madak!
devamını gör...
442.
sizler okuyasınız diye bütün bu yazdıklarım,
bu kelimeleri yan yana
satırları alt alta getirmem;
geçip karşısına sonra
ya kahrolmam, ya sevinmem,
sizler için bu didinmem...
sizler, garip şiirimi okuyanlar,
duyduklarımı duyanlar;
sözüm yok ölmüşlere ama...
gülecek benim gibi, benim gibi ağlayacaklar.
benden sonra da yaşayacaklar!
sizler için her şeye sırt çevirmem,
şu evim, işim, şu fakirliğim.
yok bileklerimde altın bileziğim,
ben para kazanmasını bilmem,
yalnız parmaklarımda bir kalem,
umutlu, umutsuz, kara haber, müjde,
inilti, çığlık, ne dersen de,
yavaş yavaş, azar azar,
gücümün yettiği, dilimin döndüğü kadar,
sizler için, ettiğim bütün lâflar…

ziya osman saba
devamını gör...
443.
hiç, bir insanı unutmak,
bir insandan vazgeçmek,
bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mı hiç?
hani ölmüş gibi,
hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek,
ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana,
ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi
sen hâlâ bu kadar sevgili iken?
özlemek,
bu kadar özlemek,
etini kemiğini yakarcasına özlemek…
çok kötü değil mi?
bu kadar özleyip onu görememek,
ona dokunamamak,
onu işitememek,
artık sonunun “pi” hali değil mi? biliyorsun değil mi?
ne kadar umutsuz bir arayıştır o,
kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak
belki bir kez daha görebilmek için o yüzü,
belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,
belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek,
belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak,
ne zordur değil mi?
ne kadar eritir insanı farketmeden.
sen de biliyorsun değil mi bunları?
bir sinema koltuğunda sen de iki kişi gibi oturdun mu hiç?
hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına?
güzel bir kafe keşfettiğinde,
güzel bir film seyrettiğinde,
güzel bir şarkı dinlediğinde,
güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi
paylaşamadığın için onunla.
bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada?
hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi?
baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün oldu mu hiç?
sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
gözünün içine baka baka kolunu, bacağını kesen bir insanın yüzüne
sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç?
hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi?
onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç?
içinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
özlemini,
susuzluğunu,
açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç?
kanayan yarasını gördüğün,
ama merhem olamadığın zamanlar.
gücünün,
hani o tanrısal gücünün,
bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç?
hiç.
hiç.
hiç.
bir hiç..
devamını gör...
444.
aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın
bir âlemi hayâle dalan âb uyanmasın
âğuş'u nev-bahar'da hâbîdedir cihan
sürsün sabâh-ı haşr'e kadar, hâb uyanmasın
dursun mûsikî-i semâvî içinde saz
leyl-i tarâb'da bir dahî mızrâb uyanmasın
ey gül, sükûtâ varmayı emr-eyle bülbüle
gülşen'de mest-ü zevk olan ahbâb uyanmasın
değmez kemâl, uyanmaya ikmâl-i ömr içün
varsın bu uykudan dil-i bîtâb uyanmasın

yahya kemal beyatlı
devamını gör...
445.
-söylence

akdeniz gülüşlü bir çocuk olsaydın
ağzının kıyısında gülüşler biriktiren
yüzünde bin bir haylazlıkla sevseydin beni
yüreğinden beyaz kuşlar uçardı yüreğime
dokundukça portakal çiçekleri dökerdi
sevilmekten ürpertili dingin gövdenah çocuk ah kadın ah sevgili
sözlerin aşkı anımsatsa da
gülüşünde onulmaz acılar gizli.

-haydar ergülen
devamını gör...
446.
-bulut tamircisi

sana, türk filmlerindeki kahvaltı sahnesi kadar güzel olan sana.


adımı söyle bana bir kalbim olsun
seslenince bir şarkıyı başlatsın.
sen bir ormansın bir ağacın içinde
ben çorak tarla bir başağın içinde

o geminin ardından üzülme diye
kaybolmuş gökyüzünü avucuna getirsem
sen bir bulutsun bir yağmurun içinde
ben kuru bir çölüm bir kumun içinde

bana mektup yaz bir yurdum olsun
kapısından çıkıp kapına dayanayım
sen bir yuvasın bir odanın içinde
ben kocaman bir hiçim senin içinde

gamzeni kıskanıp yüzyıl öteden
ay gelip yanağına otursun
sen bir rüyasın bir gerçeğin içinde
ben bir yarayım bir bıçağın içinde

bütün kalemleri bir bir kırdım
sesinden resim yaptım kendime
sen bir hayatsın bir ölümün içinde
ben bir ölüyüm bir bedenin içinde

yaşamayı bilirdim eğer doğsaydım
bunca yıldır yaşadım,onca yıldır ölüyüm
sen bir cennetsin bir annenin içinde
ben bir babayım bir yetimin içinde

kime sorsam sonra ne yapsam diye
herkes bu dünyanın yabancısı çıkıyor
sen bir güneşsin pervanenin içinde
ben bir pervaneyim ibrahim’in içinde

kâhaneti unuttum, şişeyi kırdım.
bıçakları kestim avuç içimle.
sen bir züleyha’sın bir yusuf’un içinde
ben kapkara bir saray bir zindanın içinde.

—beyazıt bestami keçeli.
devamını gör...
447.


duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
o zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.



mevlana celaleddin rumi- etme
devamını gör...
448.
''neyse demek iyidir, bu da geçer demek gibidir; geçmez, herkes bilir geçmediğini, geçmiş gibi yapılır. bazen gibi yapmak da iyidir, bazen öyledir, bazen geçer; hiçbir zaman geçmez. ''
haydar ergülen
devamını gör...
449.
yağmuru seviyorum diyorsun,
yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...
güneşi seviyorum diyorsun,
güneş açınca gölgeye kaçıyorsun...
rüzgarı seviyorum diyorsun,
rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun...
işte,bunun için korkuyorum;
beni de sevdiğini söylüyorsun...

william shakespeare
devamını gör...
450.
seni saklayacağım inan
yazdıklarımda , çizdiklerimde
şarkılarımda, sözlerimde
sen kalacaksın kimse bilmeyecek
ve kimseler görmeyecek seni
yaşayacaksın gözlerimde.
özdemir asaf
devamını gör...
451.
.....
giderek insanlaşıyor, uygarlaşıyor ve insansızlaşıyoruz… ‘görgü tanıklarının ifadelerine göre’ günlerin dağınık yüzü ter ve keder içinde , zanlıları her sabah o resmi geçitlerde… işte hayatlarımız intiharların ve cesaretlerin sustuğu yerde ; hayatlarımız diğer hayatların da cesetleriyle.. hayatlarımızda kimselerin bilmediği yalnızlıklar... ama kimseler bilse de bilmese de yalnızlık var ey bütün yalnızlıklar!
y.odabaşı
devamını gör...
452.
baba bana bağırma

yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...


baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın

hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba


baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba


baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için


baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir
devamını gör...
453.
yıkılma sakın

kötü şey uzakta olmak
dostlarından, sevdiğin kadından
yasaklanmak bütün yaşantılara
seni tamamlayan, arındıran
kapatıldığın dört duvar arasında
sağlıklı, genç bir adam olarak

neler gelmez ki insanın aklına
sevinçli, özgür günlere dair
kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
onunla ilk kez öpüştüğün şehir
acı, zehir zemberek bir hüzün
kalbinden gırtlağına doğru yükselir

görüyorsun işte küçük adamları
köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
kimisi düpedüz halk düşmanı
diren öyleyse, diren, yılma
yürüt daha bir inatla kavganı

babeuf'u hatırla, nazım hikmet'i
bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
hatırla danko'nun tutuşan kalbini
karanlıklari yırtmak arzusuyla
ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri

elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
bir kaçağa çay sunan kürt kadınlarının
dağlar dilsizdir yalçındır
ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
susmazlar bir daha, söz artık onlarındır

kötü şey uzakta olmak
dostlarından, sevdiğin kadından
yasaklanmak bütün yaşantılara
seni tamamlayan, arındıran
ama bir devrimciyi hakli kılan
biraz da acılardır unutma

yıkılma sakın geçerken günler
yaralayarak gençliğini
onurlu, güzel geleceklerin
biziz habercileri düşün ki
ve halkın bağrında bir inci gibi
büyüyüp gelişmektedir zafer.
devamını gör...
454.
.........
geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor. hüznümü ölçeğe vuruyorum, yüreğine sığmıyor. her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum, yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor. yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece, öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde, biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum. gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da, kendime kendimden başka kendim yok. ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız.
...........
arkadak z. özger
devamını gör...
455.
-öleceksek ölelim

dudaklarımı okumayı bırak
kelimelerin teferruat
olduğu bir oyundur hayat
sözler anlamın ağırlığıyla çökerler
sen uçarı duyguların sana konduğu yere bak
plan yapma yorulursun
kaderi tasarlama boşuna
suya düşer planların
gözün uymaz olur kaşına
sana oyununun bilmediği bir eğimle
gövdene teslim olacak bir duruş gerek
bilme. bilirsen kovulursun
sana cehaletle unufak olacak bir savruluş gerek
bana sorma. sorarsan
sana seni unutturacak bir varoluş gerek
sakın ümidini kesme bahardan
kar erir
yaz soğur
güz kalır elbet

senin ismin gönlümde üzeri çizilmiş durur
nicedir mıhlanmış gibi çekici hatırımda yok
ölmüş bir süvarisin atın hala koşuyor
ne yapsan şablonlarla dans
ne etsen muhakemeye reverans
yazık sana
bu ormanın yüktür arslanlarına
sebepleri kobay sonuçların muamma
bu etrafı çevrili göl
bu susuzluk
bu aşılması imkansız çöl
bu bir türlü yavrulamayan döl
ey bütün kırbaçların izi hatırına
ölmek ayıp değil sevgilim
öleceksen lütfen öl

-alper gencer
devamını gör...
456.
şimdi sen gidiyorsun ya,

herkes sana benzeyecek.
bahçe kapısından sızdılar,
aralık kalmış neresi varsa hayatımın
bünyede bastırılmamış ne
kadar eşyam varsa orada
daha asitli bir yalnızlık için
dilek tutuyorum şarkılara,
sıradaki benim şansıma diyorum,
haberler başlıyor birden
benden hazin biçimde bahseden...
...

kumsalların istenmeyen

kaç kum tanesi varsa
önde gideniyim her tazyikli alkışta.
zayi makamında bestelenmiş
yazılar kaldı avluda,
gitme diye yalan bile söylerim.
yerini söylerim ne saklamışsam kal diye.
bu yazı serin tutalım diye,
çıplak tenlerde gece yarısı
tatlı bir soğukluk olsun diye.
her sevişme, aramızdaki
her üryan gelişme...

hem gidenedir bu şiir hem gelecek olana,
o da biraz oyalanıp gider nasılsa.
hep haberler başlayacak biliyorum,
hangi şarkıyı seçsem şansıma.
şimdi şifa niyetine giriyorum sulara.
mavisine değil denizin
sade tuzuna...

şimdi sen gidiyorsun ya

herkes sana benzeyecek,
her yanımdan geçenin
yüzünde seni göreceğim.
her günaydın diyen sen olacak.
her yüzüme bakanda senin
sıcaklığını hissedeceğim.
her gördüğüm resimde seni göreceğim,
her duyduğum şarkı sanki sana
yazılmış gibi gelecek bana
bakarsın belli mi olur bende
sana şarkılar yazarım…


şimdi sen gidiyorsun ya

arkana bile bakmadan, her arkasını dönüp
yoluna devam edende seni hatırlayacağım.
sadece sen olacaksın
çevremde gezen insanlar..
şimdi sen gidiyorsun ya
herkes sana benzeyecek..


yılmaz erdoğan
devamını gör...
457.
kirli eller daha temiz
temiz elli
kirli gönüllerden
ne dersiniz ?
devamını gör...
458.
hangi mahallede imam yok,
ben orada öleceğim.
kimse görmesin ne kadar güzel,
ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

ölüler namına, azade ve temiz,
meçhul denizlerde balık;
müslüman değil miyim, haşa,
fakat istemiyorum, kalabalık.
beyaz kefenler giydirmesinler,
sızlamasın karanlığım havada.
omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
ki bütün azalarım hülyada.

hiçbir dua yerine getiremez,
benim kainatlardan uzaklığımı.
yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
çılgınca seviyorum sıcaklığımı...
devamını gör...
459.
bu karanlık, bu uzun kış gecelerinde…
soğuk, buzdan bir perdeyle süslerken camı,
dolaşırken birçok siyah gölge odamı,
damarımda kurşunlaşıp donarken kanım;
yine seni düşünmekle geçer zamanım
bu kimsesiz… bu mahzun kış gecelerinde…

serpilirken pencereme avuç avuç kar…
içerimde hicranlardan bir nehir akar
karların da lambam gibi rengi sarıdır…
onlar yırtık bir mektubun parçalarıdır:
rüzgâr, sana yazdığımı geri getirdi…
pencereden dondurucu bir nefes girdi…

rüzgâr yaptı her çatıda ayrı bir makam…
yine senin hayalini gördüm bu akşam
hançeremden alev gibi çıktı bu çığlık:
git istemem!.. git istemem!.. çık odamdan çık!..
ah!.. ne dedim?. hayır gitme.. hayır gitme… gel!..
ben git dedim, dedim ama sen işitmegel!..

sensin beni en onulmaz yerimden vuran,
fakat sensin yine boş ömrü dolduran
bu çılgının senden başka muini var mı?..
gitme… beni senden başka kimse anlar mı?..
gözlerimi sen ki başka bir ufka açtın…
nerdesin ya?.. nerdesin ya?.. ah neden kaçtın?..

yapyalnızım… etrafımda yok senden bir iz…
odam sessiz… dışarlarda yağan kar sessiz
bu geceler dayanılır gibi değil ki…
ey şimdi bu satırları okuyan bil ki:
ıstıraplar yüz katlı kış gecelerinde


fakat kızgın yanardağlar çıksa bağrımda,
senin için ben her derde katlanırım da
derim ki: “bu gecelerin ızdarıbiyle,
ben ağlasam, harap olsam, çıldırsam bile;
sen ateşli vücudunla ısınan rahat,
yatağında bir rahibe saffetiyle yat…
yat ve uyu!.. bu tatlı kış gecelerinde…” * *
devamını gör...
460.
kuvayı milliye'den ;
düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
kim bilir onlar ne kadar büyük
ne kadar uzundular?
birçoğunun adini bilmiyordu
yalnız, yunan'dan önce ve seferberlikten evvel
geçerdi gediz'in sularını başı dönerek.

dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu
ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
paşalar onun arkasındaydılar.
o, saati sordu.
paşalar: "uc" dediler,
sarisin bir kurda benziyordu.
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
kocatepe'den afyon ovasına atlayacaktı...
nazım hikmet
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim