2801.



dəli könül yıxılsanda sürünmə
can nədir ki yaşanmırsa dirənmə

vahid əziz bir də bədbin görünme
qəlbindəki arzulardan ayıbdır


devamını gör...
2802.
ahmed arif leyla'ya der ki "dünyanın bütün şehirleri onların olsun, tek sana yakın olayım."
devamını gör...
2803.
aynada başka güzelsin,
yatakta başka;
aldırma söz olur diye;
tak takıştır,
sür sürüştür;
inadına gel,
piyasa vakti,
muhallebiciye.
söz olurmuş.
olsun;
dostum değil misin?
devamını gör...
2804.
değişir yönü rüzgarın
solar ansızın yapraklar;
şaşırır yolunu denizde gemi
boşuna bir liman arar;
gülüşü bir yabancının
çalmıştır senden sevdiğini;
içinde biriken zehir
sadece kendini öldürecektir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk, iki kişiliktir.
bir anı bile kalmamıştır
geceler boyu sevişmelerden
binlerce yıl uzaktadır
binlerce kez dokunduğun ten;
yazabileceğin şiirler
çoktan yazılıp bitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına.
aşk, iki kişiliktir
avutmaz olur artık
seni bildiğin şarkılar;
boşanır keder zincirlerinden
sular tersin tersin akar;
bir hançer gibi çeksen de sevgini
onu ancak öldürmeye yarar:
uçarı kuşu sevdanın
alıp başını gitmiştir;
ölümdür yaşanan tek başına.
aşk, iki kişiliktir.
yitik bir ezgisin sadece
tüketilmiş ve düşmüş gözden;
düşlerinde bir çocuk hıçkırır
gece camlara sürtünürken;
çünkü hiç bir kelebek
tek başına yaşamaz sevdasını,
severken hiç bir böcek
hiç bir kuş yalnız değildir;
ölümdür yaşanan tek başına,
aşk, iki kişiliktir.
şiire gazele
devamını gör...
2805.
başka bir başlığa da bırakmıştım.
yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
-yaşama!
-ya bileydim?
yazar: mıydım
hiç: şiir.
devamını gör...
2806.
memnuniyet

benden zarar gelmez
kovanındaki arıya
yuvasındaki kuşa;
ben kendi halimde yaşarım
şapkamın altında.

sebepsiz gülüşüm caddelerde
memnuniyetimden;
ve bu çılgınlık delicesine
içimden geliyor.
dilsiz değilim susamam
öyle ölüler gibi
bu güzel dünyanın ortasında

rüştü onur
(yeni zonguldak, sayı 34, 23.09.1942)
devamını gör...
2807.
tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş tahirle zühre olabilmekte
yani yürekte.

meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
yani tahiri zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

nazım hikmet ran-tahirle zühre meselesi
devamını gör...
2808.
işgal altında sığındığım bütün şehirler
enkazlar sırtlıyorum şuncağız omuzlarımla
sırtıma hançer gibi bir çift göz saplanıyor dönüp giderken arkamı
varlığımı kimsenin bulunmadığı bir ihale ile açık arttırmaya çıkarıyorum
var mı talip?
devamını gör...
2809.
kalbim yine üzgün, seni andım da derinden
geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
yorgun ve kırılmış gibi en ince yerinden
geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
senden boşalan bağrıma gözyaşları dolmuş
gördüm ki yazın bastığımız otları solmuş
son demde bu mevsim gibi benzimde kül olmuş
geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden
~yahya kemal beyatlı
devamını gör...
2810.
kirli soru

benim oralarda hiçbir işim yoktu
şeytana uydum,
aç ahtapotlar kaynaşırken dipte
kaypak kalabalıkta sürükleniyordum.

ince yüzünüzde üzgünce bir bakış
birden sizi gördüm,
açtı arı doruklarda bir safran
durdum.

ilk sevgili güldü yitik anılardan
mutsuz, yalnız
sessiz kınamanızı, utançlarda küçülmüş
aldım, geri döndüm.

gelsem,
siz yine orada mısınız?

behçet necatigil
devamını gör...
2811.
öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna.
devamını gör...
2812.
kadın sen bana bir şey söyleme
otur şöyle bir, konuşmasan da olur
arada gözlerini kaçırıp
işaret parmağınla
kulaklarına düşen saçları topla, kıvır, parmağına dola
bir ince ucuna, bir ojeli tarafına bakayım parmaklarının
devamını gör...
2813.
"savaş bitti
kır gezmelerinde bundan böyle şüphe çekmeyeceğiz
kime kalacak kırlara çıkmanın burun sızlatan anlamı
dinlemek zorunda değiliz muhallebicide
yabancı dilden anıştırmalarla yüklü kaçış
hikâyelerini mültecilerin
memur beyler neler karıştırdıysa şehir kulübünde
buraya kadardı
bu saatten sonra
briyantin saçlılara hiç kimse
göster eşkinli beygir vesikanı diyemeyecek
kanaviçe veya goblen
kime ne
arık fitil odam loş
savaş bitti koynum boş."
devamını gör...
2814.
o kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum
içinden konuşma!
bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna
her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim
ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan
misal şimdi yan yana uyumak var
uyumamakta hayır var da
uyumakta ne mahsur var
bir güzel olsak ya senle bu anlaşmamazlıklar niye
secdelere küs alnımda bir kara bir kara
kalksak gitsek ya şimdi
belki abant olur belki porsuğun kenarı
bayram namazından sonra
ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak
ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..
devamını gör...
2815.
biri bana sakin desin ortalık fena karışık
biri beni dinlesin
anlasın biri beni
biri gözlerime baksın
ortalık fena karışık..

ayın boynu bükük, neden?
neden bulanık hep suyum?
sevmiyor işte beni, biriniz de anlayın
biriniz şarap getirin, yakarım yoksa ağaçları
su serpin, tuz dökün, bakın her yerim kanıyor
ne deseler kanıyorum, sahi ben aptal mıyım?
bütün seyyar satıcılara yanaşasım geliyor
yancı bir kederdeyim bütün imkanlarım sakat
biri bana he desin
hak versin biri bana
hak versin geberiyorum
biri tez şarap getirsin
şirintepe parkındayım
ağır ve ağrılıyım, inanmıyorsanız bakın

babaa! üşüyorum. kimse farkımda değil
birileri bir şey yapsın
ateş yaksın, çay demlesin
ne bileyim, bir şey işte
biriniz de söyleyin lan, neden beni sevmiyor?

hayata nakavt oldum, izahın tek tarifi tuş
puştun biri miyim ne hiçbir şeyi haketmeyen
veysel gelsin beni alsın şirintepe parkındayım
bira ve cin ve parlement ve yarısı yenmiş biskrem
gözlerim mi seğiriyor ben mi yanlış görüyorum?
onu mu görüyorum hayal mi görüyorum?
kalkıp gitmem lazım lakin kıçımı kaldıramıyorum
baba! beni uyutsana bir süre uyanmayayım
anneme söylesene ekmeğime salça sürsün
sen yalan söylemezsin hiç, söyle beni seviyor mu?
baba! bak ben çok ciddiyim ortalık fena karışık
devamını gör...
2816.
baba bana bağırma

yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...




baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan bakanları
çiğleri, meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
uğur mumcu'yu biz yapan bombanın

hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba


baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
buenos aires'te olsaydım diyorum içimden
eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen lenin heykelleri vardı
sovyet rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba


baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için


baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir

akgün akova
devamını gör...
2817.
kapıda misafirler
hani evin sahibi
selamımı alan yok
nerde dedemin elli yıllık yari
...
....
hep oturduğu koltukta şimdi hayali
yattığı odanın yok eski hali
bir yıl çekebildi hasretliği
nerde nenemin elli yıllık yari

özledik, fazlasıyla...
devamını gör...
2818.
bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
gurur-ı ihtişamı var, sürur-ı intikaamı var.
bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

tevfik fikret, han-ı yağma
devamını gör...
2819.
bütün pencerelerde bekleyen benim,
ve
o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da.
kabul.
bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım. adımı sesince duymaktan vazgeçtim, sesini duysam, susacağım.
yel esiyor ama değirmen dönmüyor.
kuraklık bu. adın ekmeğe dönüşmüyor...

(bkz: turgut uyar)
devamını gör...
2820.
"ırmaklarından şaraplar akacak" diyorsun,
cennet-i ala meyhane midir?
"her mümin'e iki huri vereceğim" diyorsun,
cennet-i ala kerhane midir?

(bkz: ömer hayyam)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim