561.
şiirimden iki satır bırakıyorum, devamı bana kalsın.

bir bana kış bu mevsim,
bir bana küs heveslerim.
devamını gör...
562.
elimi uzatsam tutamasam
olanca sevgimi yalnızlığımı
düşünsem hayır düşünmesem
senin hiç haberin olmasa
senin hiç haberin olmaz ki
başlar biter kendi kendine o türkü.

deli kızın türküsü - gülten akın.
devamını gör...
563.
artık seninle biz,
düşman bile değiliz..

nazım hikmet
devamını gör...
564.
acıyor

mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
sevgim acıyor

biz giz dolu bir şey yaşadık
onlarda orada yaşadılar
bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

en başta mutsuzluk elbet
kasaba meyhanesi gibi
kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
öbürünün bir kadından aldığı verem
bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

yazık sevgime diyor birisi
güzel gözlü bir çocuğun bile
o kadar korunmuş bir yazı yoktu
ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
gemiler gene gelip gidiyor
dağlar kararıp aydınlanacaklar
ve o kadar

tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
sonbahar geldi hüzün
ilkbahar geldi kara hüzün
ey en akıllı kişisi dünyanın
bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse

eylül toparlandı gitti işte
ekim filan da gider bu gidişle
tarihe gömülen koca koca atlar
tarihe gömülür o kadar

turgut uyar
devamını gör...
565.
yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
bu şehir arkandan gelecektir.
sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
başka bir şey umma
ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
(bkz: fulvio roiter)
devamını gör...
566.
diyecekler ki arkamdan
ben öldükten sonra
o, yalnız şiir yazardı
ve yağmurlu gecelerde
elleri cebinde gezerdi
yazık diyecek
hatıra defterimi okuyan
ne talihsiz adammış
imanı gevremiş parasızlıktan.
devamını gör...
567.
okan bayülgen'in rahmetli boran kaya için yazdığı ağıt şiiri. hala kendisini çok sevdiğim, küslüğümüz bir kıymık yarası gibi acıtan eski bir arkadaşımı hatırlatıyor bana. okan bayülgen'in kendi sesinden dinlemek ise bambaşka.



"oğlum sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum
bir yaşıma daha gireceğim neredeyse
tabii bundan haberin yok senin
kronometreye erken bastığın için
beni hep yakışıklı hatırlayacaksın
bizi bırakıp gittiğin yerde
eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın

ama dur!

sen hatırlıyor musun beni?
peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?
ben yirmiydim tanıştığımızda
sen beni en son otuzbeşimde gördün istanbul'da
sonra sen kaş'ta öldün
o akşam aynı anda geldik antalya'ya
sen beni görmedin, ben sana bakıyorken
ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken
sen iyi ki görmedin beni

yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi

olmadık bir yerde gülerdik ya hani?
öyle olurdu yine
gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için
hani sahnede olduğu gibi.
sen ağlarken bakamazdım sana
sinirimi bozardın, gülerdim
çünkü sen her b*ktan şikayet ederdin oğlum
öyle çok şikayet ederdin ki
sonunda sıkılır gülerdim
sonra sen de sıkılırdın kendinden
başkası gibi olmak isterdin
mutlu olan bir başkası gibi
dert etmeyen biri
hani, benim gibi biri

birşey diyeyim mi sana oğlum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
herneyse...
ama kadınları çok dert ederdin sen
ama onlar seni severdi oğlum
ama sen çok ağlardın onlar için
sevemezdin kendini bir türlü
onlar seni çok sevse de
senin gibi olmak istemezdim o zaman

daha çok sevin beni!
daha çok gülün bana!
beni daha çok isteyin!
daha çok!
ama seni en çok ben...

birşey diyeyim mi sana oğlum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
ne de sabaha kadar konuşarak sana vaadettiklerim

kandırdım seni oğlum
parayı dert etme diye
yok öyle bir şey, başarısızlık diye
illa da başkası olmaya çalışma salak
bir kadın için ölme diye

kandırdım

artık umrunda değil mi bunlar?
artık bozulmuyor musun bu işlere?
aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?
o kadın için ölmez misin bir daha?
ne var, bir kere daha ölsen?
değmez mi o kadın buna?

hani, hani değerdi?

çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde
keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında?
öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi
çıplak ayaklı kıza

bıraktın değil mi oğlum?
bıraktın, gittin
peki!
ama ben buradayım hala
ben devam ediyorum
peki sen bakıyor musun bana oradan?
gülüyor musun bana?
sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?

beni daha çok sevin!
bana daha çok gülün!
daha da çok isteyin beni!
beni daha çok özleyin!
ama seni...
seni en çok ben, ben!

hayır ben çok değiştim oğlum
bir başkası değilim artık
vazgeçtim maymunların dünyasından
bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak

işte belki de bu yüzden
seni en çok ben...
en çok ben özlüyorum!
benim
ölü
arkadaşım"
devamını gör...
568.
siz beni bu şehirden alıp götürün
tükenmez yağmurlarda ıslatın
elime iki kulaç ip verin
düğümleyip düğümleyip çözeyim
şehrin bütün ışıklarını söndürün
kapatın bütün kapılarını
beni bu şehirden alın götürün
bir elim sağ cebimde
bir elim sol cebimde
bu hüznü siz de bilirsiniz
anlat deseniz anlatamam
enine boyuna yaşarım ancak
devamını gör...
569.
o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer

belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine derince bakmasalardı eğer
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer

düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman
meydan savaşlarında korkular aşkı ağır yaralamasaydı eğer
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden de onlar payını almasaydı eğer
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer

sen gittikten sonra yalnız kalacağım
yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse!

evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer?
devamını gör...
570.
"adımı seslendiklerinde
biri daha dönüyor yalnızlığa
topal bir atın adımlarıyla

beni vurun diye yalvarıyorum
duymuyorlar"

selahattin yolgiden
devamını gör...
571.
suyun altından mektup

dostumsan
yardım et senden uzaklaşayım
yok eğer sevgilimsem
yardım et senden şifa bulayım

bileydim aşk bu kadar tehlikelidir
sevmezdim
bileydim deniz derin bu kadar
açılmazdım
sonumu bileydim
hiç başlamazdım

özledim seni
öğret bana özlem duymamayı
öğret bana yüreğimin derinliklerinden
nasıl çekip koparırım köklerini sevginin
nasıl ölür?
öğret bana
gözlerimde gözyaşların
öğret bana bir kalp nasıl ölür?
ve nasıl ihtihar eder arzular

ermişsen
kurtar beni bu büyüden
bu inkardan
aşkın sanki reddediştir
nolur arındır beni bu inkardan

güçlüysen
çıkar beni bu ummandan
çünkü bilmiyorum ben yüzmeyi
mavi dalga gözlerinde
çekiyor beni derinliklerine
mavi..
mavi..
yok maviden başka renk
ne tecrübem var aşkta
ne de bir kayığım
değerliysem senin için gerçekten
tut elimden
aşığım sana baştan ayağa

ben suyun altında soluyorum
boğuluyorum,
boğuluyorum,
boğuluyorum...
-nizar kabbani
devamını gör...
572.
ben acılar denizinde boğulmuşum
işitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
duyarım yosunların benim için ağladıklarını

ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
yılların içimde bıraktıklarını...

ümit yaşar oğuzcan - acılar denizi
devamını gör...
573.
büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken
öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer:kız kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara
son karesi gibi red kit'in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı
devamını gör...
574.
tam yirmi bir yaşımda işittim
akıllı bir adamın dediğini:
“tacını, tahtını, malını mülkünü ver de
fakat sakla beynini kendine
incilerini dağıt, elmaslarını
fakat düşlerinden vazgeçme.”
ne yazık ki yirmi bir yaşında
kavak yelleri eser insanın başında.
tam yirmi bir yaşımda
bilgenin yine dediğini işittim
göğsünün altında çarpan kalp
boşuna verilmemeli
niceleri iç çekerek bunu ödedi
pişmanlıkla satarak yüreklerini.’
bugün tam yirmi iki yaşındayım
ah, bu sözlerin doğruluğunun şimdi farkındayım
devamını gör...
575.
durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta,
durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
durup dururken kafamda bir güneşli duman,
durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...
devamını gör...
576.
yine oturuyorum bir gece mum ışığında,
sararmış notlar dağılmış masada.
her birinin üzerine bir hayal kırıklığı iz bırakmış,
karanlık onları bile esir almış.

gece aydınlanmadan sönmez mum alevi,
kalem alır götürür kalbimdeki bütün kederi.
kaybettiklerim hiç gitmezler, baki kalır hayali,
yalnız gündüzleri dağılır sisleri.

sönmüş yıldızlardan bir ışık ararım,
ya da hiç gözükmeyen insanlardan umut isterim.
cevabını bilmeyenlere sorular sorup yolumu bulurum,
belki de sadece bir yerlere gitmek isterim.
devamını gör...
577.
" her şey bir acının bilincine varmakla başladı. bir taşı kaldırıp atmakla, bir kapıyı açmakla… bir el, hep bir şeyler yazdı, biz doğduktan bu yana kağıtlara... şimdi bütün yaşadıklarım karalama kağıtlarında kaldı. bir kalem kendi kendine yazar bu şiiri... "
..... ahmet erhan
devamını gör...
578.
ilk benim yüzüme rastladınız, en eskisiyim buranın,
karnıyım dünyanın. yeryüzünün ağrısı bendedir.
kum ve kayaç benim.

ıssızlık bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi.
dumanın ve kalmanın büyük planıyım.

her şeyi gördüm, her şeyi. suyun gidişini, ağacın çiçeklenişini.
tekrar tekrar gördüm ben daha da görürüm. büyük zaman, benim.

denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgârlar yurt bildi zirvelerimi.
kırıldım, söküldüm, ufalandım; döndüm bitiştim tekrar kendime
açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde.

taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim, dilim çok uzun bir yankı.
en eskisiyim ben buranın.

birhan keskin
-ba-
devamını gör...
579.
günler boyu üzülmüş durmuştum
bir yağmurumuz kalmadı seninle
bir penceremiz bir utancımız
bir mektubumuz bir ay sonumuz
bir kahvaltımız kalmadı kalmaz

şemsiye de unutulmaz bir köşede
ötede beride işyerinde trende
birileri gülüp açmaz onu mesela
ya da satmaya kalkmaz sağanakta
telleri kırık zaten kimse almaz

bir kedimiz doğurmadı seninle
marttır diye damdır diye kaçmadı
kedi evdir ev kedidir derler oysa
gözlerinde kaygı yanar onların da
ıslanıp dönse içerde kimse yok

bu yalnızlık azalmaz da artmaz da

(hulki aktunç - kedi yalnızlığında)
devamını gör...
580.
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin onu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.
mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, ya da pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...
can yücel - bağlanmayacaksın
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim