701.
bak,ölüm güzü kıskanıyor
şimdi ıssızdır onun sevimli kedisi
ve herkes onun el değmedik yerleri olduğunu sanıyor,
uzayor defterine uğrayan kan lekesi

senin kuşların olurdu mevsimi yolculuklara çağıran
içli taşra kızların,gizemli eviçleri
kapıların olurdu korkudan çok denizlere açılan
o denize açılan ellerin nerde şimdi

yine bir güz büyümekte kanında gölgelerin
o üzünç orduları tarlalar çiğnemekte
bak,ölüm güzü kıskanıyor
mevsimi aşka çağıran kuşların nerde şimdi
güze el değdirmeyen ellerin nerde?

(bkz: ismetözel)
devamını gör...
702.

kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
sana dokununca mı denizleniyor masa
senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
sıkıntımın ormanında?

üç beş günümüz var şuracığında
nice oyuncağımızı kırdılar
biz de güzel çocuklardık bahçelerde
sularda alabalık

azla avunmaya alıştık
ne yapalım paramız yoksa
şarabımız bitince yağmura çıkarız
kim güzelleşmiyor öpüşünce.
devamını gör...
703.
yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
içimden

sunay akın
devamını gör...
704.
terk etmedi sevdan beni,
aç kaldım, susuz kaldım,
hayın, karanlıktı gece,
can garip, can suskun,
can paramparça...
ve ellerim, kelepçede,
tütünsüz uykusuz kaldım,
terk etmedi sevdan beni
devamını gör...
705.

gönlümle oturdum da hüzünlendim o yerde,
sen nerdesin, ey sevgili, yaz günleri nerde!
dağlar ağarırken konuşurduk tepelerde,
sen nerde o fecrin ağaran dağları nerde!

akşam, güneş artık deniz ufkunda silindi,
hulyâ gibi yalnız gezinenler köye indi,
ben kaldım, uzaklarda günün sesleri dindi,
gönlümle, hayâlet gibi, ben kaldım o yerde.
devamını gör...
706.
bekliyorum
öyle bir havada gel ki,
vazgeçmek mümkün olmasın!


orhan veli kanık
devamını gör...
707.
bir gece,
gecede bir uyku...
uykunun içinde ben...
uyuyorum,
uykudayım,
yanımda sen.
uykumun içinde bir rüya,
rüyamda bir gece,
gecede ben...
bir yere gidiyorum,
delice...
aklımda sen.
ben seni seviyorum,
gizlice...
el-pençe duruyorum,
yüzüne bakıyorum,
söylemeden,
tek hece.
seni yitiriyorum
çok karanlık bir anda...
birden uyanıyorum,
bakıyorum aydınlık;
uyuyorsun yanımda.
güzelce...

özdemir asaf-özlem
devamını gör...
708.
bana bir şey söyle, ilkbahar gibi.
çiçek aç mesela veya yağ rahmet olarak içime veya gök kuşağı ol, sar ruhumu.
bir şey söyle,
sözü aşsın, öze değsin.
bir şey söyle, yanındayım mesela.
devamını gör...
709.
“ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı.
sesin fotoğrafı.
boşluğun fotoğrafı.
parmak uçlarındaki karıncanın,
ruhtaki üşümenin fotoğrafı...
ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı.”

-sükrü erbas
devamını gör...
710.
taktım 5'e çıktım e-5' e
e-5 de bir bayan
dedi 'bana dayan'
dayandım dayandım
mahkemede uyandım
hakim dedi ne iş
ben dedim ince iş
-mahlasbulamadim
devamını gör...
711.
bir yolun varsa gidilecek sona bırakma.
bir sözün varsa dilden yüreğe hiç susma.
görmen gerekiyorsa birini git yanına.
okşaman gereken bir yürek varsa esirgeme elini.
hayat çok zalim.
an gelir,
elini, gözünü,
yolunu,
yüreğini alır senden.
o zaman istesen de;
dokunamaz,
göremez,
gidemez,
söyleyemez olursun.
devamını gör...
712.
insanın insanı sevmeye vakti olmadığı zamanlardayız.
oysa,
sevgi tüm yaratılmışların özetidir,
insan olmak sevmekle başlar.
tahsin özmen
devamını gör...
713.
yaşıyorum bilinmezliğin içinde
kanadı kırık kuş gibi
düşünemiyorum
uçamıyorum
özgür değilim artık
sadece bakıyorum
ellerimden kayıp giden
gittiği gibi de gelmecek hayatıma

petrikor
devamını gör...
714.
bu kentte sorular yasaklanmıştır
böyle diyorlar fısıldarcasına ve ürkek
ve diyorlar ki gidip anlatılsın bir kez
çare düşünsün tarih denilen bilici

gidip anlatılsın beklenen yolculara
aşklar küllenmeden ve beynimizi
büsbütün kemirmeden veba
yetişsin durmadan yolu gözlenen

bu kentin sorusunu yanıtla ey yanılmaz olan
kahret ya da ışıklandır ve de ki:
-siz ki yangın yıllarından geliyorsunuz
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak

ve sen ey bilici, de ki:
-bu masal çok anlatıldı önceleri
çocuklar da susturuldu her defa
karartıldı evlerin bütün ışıkları

-ve direnmeyi bilmiyorsanız
kül olun savrulun dağlara taşlara
belki hayat yeniden fışkıracaktır o zaman
bu kentin ışıksız varoşlarından

bir sfenksten söz ediliyor durmadan
yakınmış kahredilmesi

-ahmet telli
devamını gör...
715.
insan en az üç kişidir. kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü. en sahicisi de bu üçüncüdür. olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında, aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen. ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istediğin kişi kadar hayalidir o. yine bu yüzden iki insanın birbirine âşık olması en az altı kişi arasında geçen bir hadisedir. hangi kişiliğinin hangi kişiliğe, hangi parçanın hangi parçaya özlem duyduğunu çözemediğinde, içmeyi unuttuğun sigara parmaklarını yakana kadar karşı duvara bakarsın.

ve o zaman anlarsın hayatının uzun zamandır neden başka birinin hikâyesiymiş
gibi gözükmeye başladığını. sokak lambalarının ölgün ışıkları karanlık odalara vurduğunda, duvar saatinin tik taklarından başka ses yokken yanında, sanki bir
tek sana açıklanmayan bir sır varmış gibi beklerken anlarsın aslında boşa beklediğini. tünelde sana yol gösterecek rehberin, karanlıktan başka bir şey olmadığını anlarsın. anne diye ağlayan çocukların aradığının çoğu zaman şefkatli bir baba olduğunu anlarsın. çekip gitmek isterken görünmez bir elin seni nasıl durdurduğunu anlarsın.
kırk yaşında ama altmış gösteren adamlara daha dikkatli bakarsın o zaman. kahvelerin dışarıyı göstermeyen isli camlarına. berduşlara ve kör kedilere bakarsın. gözbebekleri kaymış esrarkeşlere. suyun üstüne çıkmış ölü balıklara.
havada asılı gibi duran yırtıcı kuşlara daha dikkatli bakarsın.

çabalarının sonuç vermediğini gören umutsuz insanların bakışlarıyla ancak
o zaman buluşur bakışların. bir yağmur çaktırmadan dindiğinde. bir gün çenesi
ağzının içine kaçmış dişsiz ihtiyarlardan birinin de sen olabileceğini bilirsin artık. bir gece ansızın, yapayalnız ölmekten korkarken, cesedimi komşular mı bulacak yoksa sayım memurlarımı diye düşünürken hissedersin göğüs kafesinde her gün biraz daha büyüyen, kimsenin kapatamayacağı o boşluğu. bir kokuya sarılma isteğini. bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri. büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri. kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını.
belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.

gözyaşların kurumadan gülmeye başlarsın o zaman.
çünkü bilirsin ki seni artık kimse kandıramaz kolay kolay.
mutsuz insanları kandırmak zordur çünkü.
hayata her zaman kuşkulu gözlerle bakan, mutsuz insanları kandırmak,
herkes bilir bunu, çok ayıptır çünkü.
devamını gör...
716.
ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
kıskandım gogen’i tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
gogen’e,
kadere,
sana,
bana,
bir de gittiğin arabanın tekerine
ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini
sırayla olurum fatih, selim, kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen christoph colomb
napolyon’ken düşünürüm elbe’de geçen günleri
timur’ken beyazıt’ı yenişimi….
bir kere aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen jan dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
eğer daha da içersem
shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…

ihsan yüce
devamını gör...
717.
dikenin
kalbime battığı bir sonbahar günüdür
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
içini kurtlar kemirir
bence malumdur
buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
senin ateşler içinde olduğun
bence malumdur
ellerin muhakkak çocuk elleridir
hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
onlar neden daima okul türküleridir
süleymancıktan bahseder
kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
süleymancıktan
ve karınca yuvalarından bahseder
ışıksız kömürsüz karınca yuvalarından
gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
sen ansızın gökyüzünde görünürsün
gözlerinin rengi
bence malumdur
elinde değildir akşam serinliğinde üşüsün
eylülden itibaren geceler hazindir uzundur
sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
sokakların üstüne bulutlar gelirler
bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
yıldızların kaybolduklari yer
bence malumdur
karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
uzaktan yabancı sesler duyulur
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
elin hayallerimi dağıtır
bilirsin
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
devamını gör...
718.
uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık

su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum
uzanıp uyumak istiyorum gölgeme
ve sarınmak o kocaman gözlerin
uğuldayan rüzgârlarına

bir acıyı yaşarım ve zehrinden
çiçekler üretirim kömür karası
uçurum kadar bir yalnızlık
yaratırım kendime, atlarım
anısı yoktur küçük rüzgârların

yapraklarım yok artık kuşlarım yok
büsbütün viran oldu dağlarım
ezberimdeki türküler de savrulup gitti
ömrümün karşılığı kalmadı sesimde
sesimde yalnız ormanların gümbürtüsü

yanlış, daha baştan yanlış
bir şiirdi bu, biliyorum
ve belki ömrümüzün yakın geçmişi
bu kadar doğruydu ancak, kimbilir
kalbim unut bu şiiri


ahmet telli
devamını gör...
719.
......
" bana bakın siz, itinizi bile vermek istemezsiniz kara yerin altına. kim vurduya gitse de yiğitlerimiz bırakmak niyetinde değiliz hiç kimseye ; ne zora, ne zorbaya, bu kara yerin üstünü... "
......
" korktunuz sevinmesinden, korktunuz mutlu olmasından onun, korktunuz daha da yüreklenip, güçlenmesinden ; hiçliğiniz dikenli teller gibi , dolaştı eteklerinize ; çekemediniz onu, kendi çamurunuza... "
.......
" evet artık yoktur o. övün onu, sevin onu, yüceltin onu... öyle çok yüceltin ki ; öyle çok övün ve de sevin ki , böyle biri yaşayamaz bu dünyada , desinler dostları, düşmanları... "
....... h. h. korkmazgil
devamını gör...
720.
kıyamadığım
hey bir zaman bakıp bakıp
seyrine doyamadığım!
şimdi gurbette bırakıp
sesini duyamadığım!

evde kapanıp kaldın mı?
seyrana çıkıp güldün mü?
başkalarının oldun mu?
'benimsin' diyemediğim!

akıtıp gözüm yaşını
hatırlarım gülüşünü;
kıvırcık saçlı başını
göğsüme koyamadığım!

dik yamaçların selisin,
sen benden daha delisin,
şimdi kimlerin kulusun?
başını eğemediğim!

nasıl vurgunum bilirdin,
niçin benden yüz çevirdin?
kimlerin koynuna girdin?
öpmeğe kıyamadığım!

-sabahattin ali.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim