1581.
sokak lambasının altında eriyor cesedim
bunu sen istedin
bedelini ben ödedim
her şeyin varken ben hiçbir şeyindim
çok sevdim
değer görmedim
ve bittim
af dileme benden
affedemem zaten
kör olsa da gözlerim
henüz aklımı yitirmedim
bana deli dedin
gördüğüm tek canavar sendin
ben hayal görmedim
sadece sen gerçeği göremedin
cehennemin dibine git sevgilim
tek rol yapan sen değildin
devamını gör...
1582.
ölüyoruz! ölüyor tanrılarımız!..
kurbanın üstünden ak tanyeri gibi
baka mermer yontular biliyor bunu
gözkapağı dolu yabancı, yıkıntılar,
ölümün kalabalığı gelip geçerken.
yorgo seferis
devamını gör...
1583.
''kimseler duymasın,
duymasın, ölürüm ha.
aymışam yarı gece,
seni bulmuşam sonra.
seni, kaburgamın altın parçası.
seni, dişlerinde elma kokusu
bir daha hangi ana doğurur bizi?
ruhum… mısra çekiyorum haberin olsun.
çarşıların en küçük meyhanesi bu,
saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
derimizin altında o ölüm namussuzu…
ve ahmed’in işi ilk rasgidiyor.
ilktir dost elinin hançersizliği…
ağlıyor yeşil.

rüya, bütün çektiğimiz.
rüya kahrım, rüya zindan.
nasıl da yılları buldu,
bir mısra boyu maceram…
bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
iki yitik hasret,
iki parça can.
çatladı yüreği çakmaktaşının,
ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde
çağlardır boğulmuş bir su…
ağıyor yeşil.''
devamını gör...
1584.
herkes gider
ne?
bilmiyor muydun sanki
sevgili kalbim!
neden hala apartman boşluğunun
gün işığı görmeyen penceresinde
kuş sesleri beklersin.
devamını gör...
1585.
sus, kimseler duymasın,
duymasın, ölürüm ha.
aymışam yarı gece,
seni bulmuşam sonra.
seni, kaburgamın altın parçası.
seni, dişlerinde elma kokusu.
bir daha hangi ana doğurur bizi?
devamını gör...
1586.
gelse de trenden

gelse de trenden ikimiz insek
camları buğulu iki tas çorba
bir kitap — çantana korkup tutunmuş
kâğıdı samandan şiiri zorba

ve o hışırdayan uykudan geçsek
sobanın ayrımsız adaletinden
çok büyük bir yağmur işte başlamış
kimse çıkmayacak bugün evinden

böyle susuyorum ben çok değiştim
sense nasıl denir – hâlâ o kızsın
dinle ağlayarak çıkrık sesini
işte şu dünyada yapayalnızsın

her neyi dilesek burada olmaz
en büyük erdemi bunun, susamak
yalar yarasını içte bir geyik
hepsi bu kadardır: adı yaşamak

süleyman çobanoğlu
devamını gör...
1587.
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
hem de o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
ınsanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yani ağır bastığından.
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, artık o beyaz masadan hiç kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
orda daha ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki de yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
biz yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
ınsanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ ölü bir bulut
yahut bir buz yığını gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden acısı çekilecek bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
"yaşadım" diyebilmen için...
için, için...
devamını gör...
1588.
herkesin bir umudu vardır.
bir savaşı, bir kaybedişi.
bir acısı, bir yalnızlığı,
bir hüznü..

çünkü herkesin bir gideni vardır,
içinden bir türlü uğurluyamadığı..
turgut uyar
devamını gör...
1589.
kibar hırsızın türküsü

anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
taksinize mülkünüze dairenize...
heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
vesairenize...
şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
aşk yokmuş sizde beş paralık!
gidiyorum ben boşçakallar
sıçmışım ortalık yerinize
kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık

can yücel
devamını gör...
1590.
bunu okuyunca lisede şiir yazdığım aklıma geldi, beş milyon tane şiirin içinden en az aşk temalı olanı sizlere sunuyorum.

"koca bir çınar yaşındayım dün,
köklerim dünyanın bir ucundan diğer ucuna.
en kurak topraklarına uzamış dallarım;
daha gür hayat ağacından,
ve daha anaç gövdem.

kurumaya yüz tutuyor tüm inandıklarım.
susuz dualar ediyorum tanrılara.
tanrılar minnet duyuyor.
dualar ediyorum, su yok.
ertesi gün, boğuluyor tüm tanrılar.
minnet duyuyorum.

iki japon balığı ile bir fanusun içinde yaşıyorum.
insanlar yadırgıyor.
bir sene dolmadan balıklar peş peşe ölüyor.
iki altın sarısı kuyruk bırakıyorlar bana.
iki çift de yüzgeç.
fakat artık balık olmak istemiyorum.
yüzgeçleri ve kuyrukları bağışlıyorum."

-liseli yamukyan
devamını gör...
1591.
aşk kalbimi yakan bir volkan gibidir
en sevdiğim tatlı kazandibidir
leyla sev beni sokma müşküle
gel kaşık atalım iki tabak keşküle
(bkz: tosun paşa)
devamını gör...
1592.
aşk dedik yemedi,
sevişelim dedik gelmedi.
başka bir fuckbuddy buldum,
ilişkimi dert etti.

ev boş dedim
liminal fobim var dedi,
alkol ve müzik dedim,
okuldan ablalara gidiyorum dedi,
takke taktım beraber kılalım dedim.
yolculuk pensilvanya dedi.
devamını gör...
1593.
kopmamış birer çığlık diyesilerdi bize
verilmemiş birer söz
daha hiç çıkılmamış
birer iskeleydi bedenlerimiz
alnımız birer sayıltı
azalarımız yerli yerine çakılmamıştı
bir çift göz,bir yumruk yürek arasında
darma dumandık..
ismet özel
devamını gör...
1594.
allahın bol
yoksulluğun kol gezdiği
babanın gurbet
ananın ağıt düzdüğü
ve öküzün örümcekle çiftleştiği yerlerin birinde
doğdum
arttı kaşık
bir eklendi
mutlu günlerin dışında
ekmek kavgasının içinde doğdum
tutsak sabahlar yaşadım masmavi özlemlere
kandım
artmadı bulgur
kavak yapraklarında sakız gibi güneşler
ve yitik bereketler ardında çırılçıplak
düşlerde savrulup gitti çalınmış
çocukluğum
gezdim
sevdim
okudum
topraktan kaldırıp ellerimi
alnıma koydum
yangın yerlerinde güneşe karşı
öfkeyle gülen gözler
yıpranmış yalın eller
ve kitaplar çekmiş perdeleri kapkara gördüm
birden bire bölündü yol
öğütler köleleşti
kargalaştı öncüler
sığmaz oldu türkülere
kanayan şaşkınlığım
ey kitaplar
ey bilgeler
benim tepetakla öğütçülerim
‘ben bu yolun kangısma gideyim.?’
acıydı sevinçti korkuydu hınçtı
kerem’di garip’ti karacaoğlan’dı
yunus’tu sinan’dı mustafa kemal’di
destanlar ortasında çalkaladım durdum
kurşunlarla delik deşik
urganlarla kan içinde
karahaber ulakları
kan lekeli tutanaklar
soğulmuş kuş gözleri
kırık kanatlar
işsizlik
itilmişlik
ve cüzzamlı yalnızlığı
yolunda ölünülen yuvada
zorlu dağlar
zorlu beller
geçitler
ve yorgun tarlalarda zorlu acılar
insan yüzlü onursuzluk
kanatılan umutlar
onların yüzlerinde gördüm ağrımın aynasını
gözbebeklerimde yaşadım
insan dedim
barış dedim
vuran demedim
bir kancık dönemeçte bir ölümlü gün
yirmiüç baharımda
kelepçe değil kollarımda
yiğitler anası memleketim.!’
devamını gör...
1595.

günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzre.
kapım ardına kadar açık bekledi seni.
niye böyle geç kaldın?

soframda yeşil biber, tuz, ekmek.
testimde sana sakladığım şarabı
içtim yarıya kadar bir başıma
seni bekleyerek.
niye böyle geç kaldın?

fakat işte ballı meyveler
dallarında olgun, diri duruyor.
koparılmadan düşeceklerdi toprağa
biraz daha gecikseydin eğer...
devamını gör...
1596.
''şimdi sen kalkıp gidiyorsun. git
gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler.
oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin...''
cemal süreya..
devamını gör...
1597.
ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum..
devamını gör...
1598.
ikide bir bana seni soruyor bulutlar
üç gün oldu özlemiş martılar
beş geçe geçer dedim buralardan
beşi beş geçe yazmış bana.

sabah görünce mesajını
birden farkettim
bu ilk sabahtı seninle uyandığım.
devamını gör...
1599.
bulutlar yağmuru getiriyor, toprağın kokusunu sana ulaştırmak için
ben ise gün sayıyorum bir kahvenin kırk yıllık hatrı için.
devamını gör...
1600.
"sonra içime ve hatta dışıma kapandım.
küsmek gibi bir şey.
bir çeşit gölge fesleğeni.
bir çeşit olmayan hayat.
zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak gibi bir sorunum var benim.
epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu.
bir yığın insan tanıdım.
ama hep yalnızdım."

didem madak
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim