2701.

kim nasıl tanıyorsa beni,
öyleydim işte.
sağ tarafımda deniz,
solumda rüzgar…

turgut uyar
devamını gör...
2702.
ağlamak meselesi



nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misâli?

neylersin alışkanlık,
için kan ağlarken yüzün güler,
dikilitaş gibi dinelirsin yine.
yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?




nazım hikmet ran
devamını gör...
2703.
bir karanlık geliyor yokluğunun ardından
ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından yetişir bunca keder, bunca elem diyorum
her şey sağır içimde ne şiir ne musiki
dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki
bune bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum
beni çağırdığını bir defa duyabilsem
avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem aşarak denizleri bir gün kapına gelsem
başımı duvarlara vurup ölsem diyorum
devamını gör...
2704.
naçizane kendi şiirimi bırakıyorum şöyle..

kafein

uyku bir zehir
ağır ağır işler vücuduma
eğer içmezsem etki eder
hoşgeldin ters dünyama
balinalar yaşıyor şimdi
yorgun göz kapaklarımda
göz kapaklarımdan da yorgun
yatağım ve yastığımda
artık işlemiyor güzel akşamında ne kafein
ne de bir kedi uyandırır beni sabahleyin
ne açar kafamı kafa açan müzikler
ne de kurtulur düşlerimde ezikler
düşlerde doğdum düşlerde öleceğim
kim hayal kim gerçek ne zaman bileceğim
bir ağacın gerçekleri dost olur mu kaldırımlara
bir insanın yalanı yön verir mi yıldırımlara
benim güzel meleğim ne zaman oynayacak
bir kelebek ya da bir yarasa rolü yapacak
sahne onu bekliyor, bu zehiri akıttım
buyursun gelsin, verdiği gülleri yaktım
kara bulutlar hiç ağlar mı gülmekten
kurtarırlar mı bir balığı ölmekten
ben her gündoğumunda zehirlenirim
gökteki yapraklarla dans eder eğlenirim
bu şehrin isyanları rüzgarlarında saklı
hiçbir güzel kızın ermez buna aklı
saçları bozulmasın, aynalar kırılmasın
makyajları ve gülüşleri hiç silinmesin
düşlerimde yazıyorum ben bu satırları
içime akıta akıta tüm hatıraları
bir işe başlamak zor olduğu kadar
son vermek de öyle, ebedi fıkralar
yine içmedim zehirimi uyuyorum
sonsuz düşlerimde ben kayboluyorum

sueda çetin
devamını gör...
2705.
ali lidar

adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde
yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu
otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime
anne dedim, hadi çay koy da içelim..
devamını gör...
2706.
yusuf hayaloğlu denince aklıma ilk gelen, bir zamanlar sürekli okuduğum şiir. uzunluğuna aldanmayın, hemen bitiveriyor.



bazen acı dinmez, bazen de yağmur
sevgilim gülümse, her şey unutulur
suskunuz bu akşam üstü
hasrete yanmışız, neylersin

bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
kalırsa, sadece o hüzün kalır..
sen de anladın ki yapa-yalnızız...
buluşmamız yasak,
görüşmemiz uzak...
devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
neylersin...

ah güzelim,
incinmiş bir sesi vardır yağmurun;
yanaklarına vurduğunda hissedersin.
ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
bir film sahnesi gibi
akar gider ayrılık,
neylersin...

biz zaten hiçbir romanda
kendi hayatımıza rastlamadık.
bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı.
tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
oysa, tuttuğumuz balıkları bile
yeniden denize bağışlamıştık.
biz, hayata dair
hiçbir yanlış yapmamıştık...
neylersin...

biz bu sonucu hak etmedik,
hayır etmedik...
ömrümüz bu talana lâyık değildi.

bazen acı vurdu, bazen de yağmur
hiç gülmedi yüzümüz,
hiç büyümedi gülümüz...
bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
biliyorsun,
sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...

bir gün, bu öykünün sonuna gelince
ansızın desem ki: hoşça kal canım!
unutursun,
mecburen unutursun...
yıldızlar söner, bu aşk da biter!
bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
neylersin...

ah bebeğim, ah.. .
kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
dudaklarına sızınca fark edersin.
içindeki vurgun aşklar mezarlığında,
ayrılık, ölümden üste yazılınca,
gideni durdurmaya yetişmez sesin...
bir inme gibi
dolanır bedeninde pişmanlıklar,
neylersin...

biz zaten hiçbir sinemaya
tam vaktinde yetişemedik.
bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
oysa nuh'un gemisinde bile
bize yer kalmamıştı.
ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
neylersin...

biz bu aşkı sürdüremezdik,
inan, sürdüremezdik...
kalbimiz bu heyecana müsait değildi.

bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
unutmasan bile artık
unutur gibi yapacaksın.
ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
hiç bitiremediğim
bir şiir olarak kalacaksın...
devamını gör...
2707.
istasyon şefi ramazan, bozkırın tek üniforması...
devamını gör...
2708.

nasıl iş bu
her yanına çiçek yağmış
erik ağacının
ışık içinde yüzüyor
neresinden baksan
gözlerin kamaşır

oysa ben akşam olmuşum
yapraklarım dökülüyor
usul usul

adım sonbahar


*attila ilhan
devamını gör...
2709.
can yücel'in bir şiiri


"yaşadıklarını kâr sayma, yaşadığın kadar yakınsın sonuna
ne kadar yaşarsan yaşa, sevdiğin kadardır ömrün"
devamını gör...
2710.
bırak tutuşmuş beremi
yanacagım diye vaatte bulunan
42'lik subay ceketimi
bilirsin ılık beyinliyim
sabahları uyuz
ileri saatlerde varoş
bırak tutuşmuş beremi
cilalı taş

devamı için hicbirsey yapmaya gerek yok
devamını gör...
2711.

neden öldüğümü anlamayacaklar, çünkü güneşler doğar çarşılar üzerine,
getirip develerini yıkmışlar, gümüş çadırlarını kurmuşlar, zencefil satıyorlar hatta,
ateş yakıyorlar geceleri, bazan namaz kılıyorlar, sevişiyorlar boş vakitlerinde;
çünkü öldüğümü anlamayacaklar neden, büyüse bile mezarımdan ormanlar;
ama kur’an okuyacaklar, şerbet dağıtacaklar ve terleyecekler ara sıra,
çünkü beni bilmemişlerdi zaten ve zencefil satacaklar,
ve durmadan, ama durmadan çoğalacaklar.

kuyuların yanından geçerdik, esmer köyler bırakırdık gerimizde ve atlar;
ipekli toplardık unuttum şimdi nerelerden, kokular, yağlar, biraz yorgunluk;
gece oldu mu uyurlardı, karıları vardı bazılarının; bir testiye dokunurdum elimle,
öylece sabahı bulurdum, sonra güneşler doğardı çarşılar üzerine;
bırakıp gidemezdim o tenteleri, nereye gitsem gelirlerdi arkamdan,
nereye gitsem susamak vardı, pişmanlık vardı, o testiyi özlerdim belki;
belki yatağımı arardım, tabanlarım çatlardı kumdan, sıcak üşütürdü beni;
hiç bilmeseydim testileri, yatakları, develeri, çekip giderdim gelmemeye,
o en eski yalnızlığım çekip gitmiş, gelmez artık, nedendir anlamadım,
kendi ülkeme yıldızlar değmez, sular akmaz, yağmur işlemez ağaçlarıma;
bırakmaz beni kalabalık, çünkü çarşılardan geçtim!
neden öldüğümü anlamayacaklar, doğururken de bilmediler bunu,
minareler gösterdiler yalnız, hep elimden tuttular.
üstelik üzüldüler benimle, oldukça ağladılar,
kimbilir nerelerden düştüm, nerelerim kanadı, hiç anlamadılar;
baksam sevişirler şimdi ve salıncak kurarlar.
hatırlamak en büyük düşmanıdır yalnızlığın, ucunda yaşamak var;
bütün yolları denedim akşamları testilere, testilere dokundukça;
gölgelere sığındıkça gördüm kuran okuduklarını, namaz kıldıklarını,
“gün gelir inanırsın,” dedi en yaşlıları, “yaşlanınca görürüm seni.”
sakalım ağarmamışken öldüm ve ölünce sevindi, zencefil sattı çarşıda;
her şeyi unuttum, hiç hatırlamadım, gün geldi hepsi silindi ama
neden öldüğümü anlamadılar, çünkü güneşler doğdu çarşılar üzerine,
uzaklardan bir deniz büyüdü uykularına, elleri karılarına değdi,
çocukları ağladı birden, kum tanecikleri büyüdü, gözlerine kaçtı çünkü;
birer birer uyandılar gecikmiş bir alevle ışıyınca sokaklar.
zencefillerini çıkarıp eskitilmiş bir çarşıya başladılar.


ülkü tamer-çünkü çarşılardan geçtim
devamını gör...
2712.
son

her şeyin bir sonu var
her sonun defalarca daha sonu
her sonda biraz daha dibe yakın
her dipte bir gaflet var
her gaflette yeni bir uyanış
her uyanışın bir ölümü var
her ölüm biraz daha ölüm getirir
yaşasın ölüm!

01.11.2020

dinlemek için
devamını gör...
2713.
dinlemiyorlar beni, hep boş sanıyorlar
halbuki ben nerelerden, kimlerden doluyum
kalbi karanlık olan aydınlığı sevmezmiş
ben aydınlatmaya çalışmıyorum, kendi ışığım kendime
zaten susmam gereken zamanda konuştum, daha da konuşmam
kimsede bilmesin, dinlemesin beni.
devamını gör...
2714.

yarayla alay eder yaralanmış olan.
bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden.
sen çok daha parlaksın çünkü…
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki,
sen aydınlatırsın geceyi.


william shakespeare
(bkz: onur ünlü-sen aydınlatırsın geceyi)
devamını gör...
2715.

değişmeye başladı
çayın yanında unuttuğun bakışların.
biliyor musun kaç gün kaldın orada?
bir yanda ölümler, bir yanda sen.
hanginiz uzak, hanginiz yakın?



süreyya berfe-terazi
devamını gör...
2716.

çok yaşlanmadan,
henüz sana dokunabiliyorken, elim ayağım tutuyor,
titremiyorken,
seninle saatlerce yürüyebiliyor, yorulmadan konuşuyorken,
hala seni kucaklayıp kaldırabiliyorken,
içim hala soğumadan,
toprağa karışmadan,
sesim yok olmadan.
hala varken, henüz gitmemişken sarıl bana..
sıkı sarıl, olur mu?
gerçekten özlediğinde, bunları istediğinde, farkına vardığında,
yanında olamayabilirim...!

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
2717.

kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

insan balıklama dalmalı içine hayatın
bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

"yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var şiirinden"
devamını gör...
2718.

bir şey kaldı gecelerden birinde
senden.
öncesinde bilinmemiş birşey,
silinmez bir ses gibi giden..
kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
bir şey kaldı senden
yaşamalar'ın arasında kaçamaklı.

veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
söylemeye vakit kalmadan
dudakların altına bırakılmış bir şey.
karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.

bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
bulundukça aramaklı.

(bkz: özdemir asaf)
devamını gör...
2719.

böyleyim diye ayıplama beni
bir gün kendimi
sonsuzluğun koynuna bırakırsam
yaralı ve yenik bir asker gibi
darılma
unutma ki
her seven isimsiz bir kahramandır
unutma ki
insan; sevebildiği kadar insandır.


ümit yaşar oğuzcan-unutma ki
devamını gör...
2720.

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
seksen yaşında ve parkinson hastası
altını değiştirirken onun, minnet ediyor bana
ve “beni bırakma” diyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
oysa ben sekiz yaşından beri biliyorum bunu
gözlerimin az gördüğünü unutup
bana kayan bir yıldızı gösteriyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
ayaklarımdaki şişliklere dokunup
ve vücudumdaki morlukları okşayarak
“iyi ki oğlumsun” diye ağlıyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
“bir kadın varmış, kekemeymiş
yatılı tedavi görüyormuş
al bir kolonya, git” diye akıl veriyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
benden bir masal anlatmamı isteyip
ona o an aklımdan geçen bir şeyler anlattığımda
la fontene selam gönderiyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
onu yıkadığım zamanlar
“ben seni daha uzun ve daha güzel yıkardım” deyip
bana on beş dakika kadar küsüyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
öldüğünde ona nasıl davranmam gerektiğimi açıklayıp
“kırkımdı, elli ikimdi ve yılımdı
mezarıma gel ve şarkılar söyle” diye fısıldıyor

annem, benim üvey oğlu olduğumu bildiğimden habersiz
“seni iyi ki doğurmuşum” diye gülümsüyor
“anne, ben evsiz çocuklarla dolduracağım evi “dediğimde
elinde değil, mahzunlaşıyor...


ergür altan
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim