geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
2861.
hiç anlamıyacakları şey,
buzların bizi yakabildiği
buzların bizi yakabildiği
devamını gör...
2862.
kaybettiğim arkadaşlarımın tanidiklarimin 50 binden fazla insanin sesi hâlâ kulaklarımda nur içinde uyusunlar. soruyorum nerde kaldı o her günkü sesleri?
kar / ahmet muhip dıranas
kardır yağan üstümüze geceden,
yağmurlu, karanllık bir düşünceden,
ormanın uğultusuyla birlikte
ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
kar yağıyor üstümüze inceden
sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
unutulmuş güzel şarkılar için
bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
rüzgâr gibi tâ eski anadolu'dan
sesin nerde kaldı? kar içindesin!
ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
uyandırmayın beni uyanamam.
kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
allah aşkına, gök, deniz aşkına
yağsın kar üstümüze buram buram
buğulandıkça yüzü her aynanın
beyaz dokusunda bu saf rüyanın
göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
sırf unutmak için, unutmak ey kış!
büyük yalnızlığını dünyanın.
kar / ahmet muhip dıranas
kardır yağan üstümüze geceden,
yağmurlu, karanllık bir düşünceden,
ormanın uğultusuyla birlikte
ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
kar yağıyor üstümüze inceden
sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
unutulmuş güzel şarkılar için
bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
rüzgâr gibi tâ eski anadolu'dan
sesin nerde kaldı? kar içindesin!
ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
uyandırmayın beni uyanamam.
kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
allah aşkına, gök, deniz aşkına
yağsın kar üstümüze buram buram
buğulandıkça yüzü her aynanın
beyaz dokusunda bu saf rüyanın
göğe uzanır -tek, tenha- bir kamış
sırf unutmak için, unutmak ey kış!
büyük yalnızlığını dünyanın.
devamını gör...
2863.
koçaklama, gülten akın
[...]
kaygısız yaşamanın ormanlarında
sen avcı olsan avlanamazsın
devamını gör...
2864.
çekmece
büyüklerle ben yapamıyorum
çocuklar da almıyor beni oyunlarına
devlet dairesinde
yangından kurtarılmayacak
sıkışmış bir çekmece gibiyim
açılamıyorum sana
kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken
öpüşme sahnesinin tam ortasında
içeri girdiğin yazlık sinemanın
yer göstericisiyim
yürüyorsun fenerimin ışığında
yer:kız kulesi
ve sonu ayrılıkla bitecek
hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
beyaz duvarında
bir kez olsun çıkmazken ağzından
seni sevdiğimi
her gün söylememi yadırgama
bil ki bu şehirde
iskelenin verilmesini
beklemeden atlarım vapurlara
son karesi gibi red kit'in
batan güneşe doğru
sürerken atımı
gitme kal demeni bekliyorum
ama yalnızca
rüzgar çekiştiriyor atkımı
sunay akın
devamını gör...
2865.
gerçi daha önce kendi adıyla anılan bir başlık altında paylaşılmış bir şiir olsa da oruç mevsiminde büyük şâir ve mütefekkir yahya kemal beyatlı'nın bu güzel şiiri daha bir anlam kazanacaktır, diye düşünüyor ve şiir severlerin nazarına tekrar sunmak istiyorum:
''atik valde'den inen sokakta
iftardan önce gittim atik-valde semtine,
kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
sessizdiler. fakat ramazan mâneviyyeti
bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür." yahya kemal beyatlı
şâir, bu şiiri yazdığında istanbul'un ''moda'' semtinde oturmaktadır ve üsküdar'ı ''müslüman diyarı'' olarak nitelendirmektedir. atik-valde câmii, ıı. selim'in hanımı nurbanu sultan tarafından mimar sinan'a yaptırılmış, üsküdar'ın toptaşı semtinde bir câmidir. câmi ile birlikte çoğu harap hâlde ise de medresesi, bîmarhânesi, mektebi, dârü'ş-şifâsı, hamamı, kervansarayı ve imârethânesi bir mimârî bütünlük arz etmektedir. câmi'in arkasında mezarlık bulunmaktadır. işte bu câmiin bulunduğu sokak, o dönemde (1930'lu yıllarda) halkın hâlen geleneklerini en doğal şekliyle yaşatmaya devam ettiği insan manzaraları sunmaktadır. moda semti, halkın değerlerine yabancılaşmış ve bu değerlerle bağlarını kopartmış bürokrasi, yönetici ve üst zümre kesimin adresidir. yahya kemal, halkın bu değerleriyle bağlarını kesmiş olmanın hüznünü yaşayarak bu şiiri kaleme almıştır. kendisi oruçlu olmasa da moda semtindeki batının tüm inanç ve değer yargılarını benimsemiş ve islâmî olan her kültürel ögeyi hakir gören bu zihniyet sahipleri gibi oruca ve oruçluya, ramazan'ın mânevî iklimine alıcılarını kapatmış değildir ve her şeye rağmen o mânevî esintilerden hisse almak arzusundadır. şâiri, bir ramazan gecesi paylaştığım şiiri vesilesiyle rahmetle anıyorum.
''atik valde'den inen sokakta
iftardan önce gittim atik-valde semtine,
kaç def'a geçtiğim bu sokaklar, bugün yine,
sessizdiler. fakat ramazan mâneviyyeti
bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;
semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;
bakkalda bekleşen fıkarâ kızcağızları
az çok yakından sezdiriyor top ve iftarı.
meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;
bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.
top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,
bir nurlu neş'e kapladı kerpiçten evleri.
yârab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!
tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş'esiz.
yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı
hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.
bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime;
az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:
"onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;
madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür." yahya kemal beyatlı
şâir, bu şiiri yazdığında istanbul'un ''moda'' semtinde oturmaktadır ve üsküdar'ı ''müslüman diyarı'' olarak nitelendirmektedir. atik-valde câmii, ıı. selim'in hanımı nurbanu sultan tarafından mimar sinan'a yaptırılmış, üsküdar'ın toptaşı semtinde bir câmidir. câmi ile birlikte çoğu harap hâlde ise de medresesi, bîmarhânesi, mektebi, dârü'ş-şifâsı, hamamı, kervansarayı ve imârethânesi bir mimârî bütünlük arz etmektedir. câmi'in arkasında mezarlık bulunmaktadır. işte bu câmiin bulunduğu sokak, o dönemde (1930'lu yıllarda) halkın hâlen geleneklerini en doğal şekliyle yaşatmaya devam ettiği insan manzaraları sunmaktadır. moda semti, halkın değerlerine yabancılaşmış ve bu değerlerle bağlarını kopartmış bürokrasi, yönetici ve üst zümre kesimin adresidir. yahya kemal, halkın bu değerleriyle bağlarını kesmiş olmanın hüznünü yaşayarak bu şiiri kaleme almıştır. kendisi oruçlu olmasa da moda semtindeki batının tüm inanç ve değer yargılarını benimsemiş ve islâmî olan her kültürel ögeyi hakir gören bu zihniyet sahipleri gibi oruca ve oruçluya, ramazan'ın mânevî iklimine alıcılarını kapatmış değildir ve her şeye rağmen o mânevî esintilerden hisse almak arzusundadır. şâiri, bir ramazan gecesi paylaştığım şiiri vesilesiyle rahmetle anıyorum.
devamını gör...
2866.
ağır hasta
üfleme bana anneciğim korkuyorum
dua edip edip, geceleri.
haytayım ama ne kadar güzel
gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
niçin böyle örtmüşler üstümü
çok muntazam, ki bana hüzün verir.
ağarırken uzak rüzgarlar içinde
oyuncaklar gibi şehir.
gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
ağlıyorsun, nur gibi.
beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
duvardaki resimlerle, nasibi.
anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
büyüyor göllerde kamış.
fakat değnekten atım nerde
kardeşim su versin ona, susamış.
fazıl hüsnü dağlarca
üfleme bana anneciğim korkuyorum
dua edip edip, geceleri.
haytayım ama ne kadar güzel
gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
niçin böyle örtmüşler üstümü
çok muntazam, ki bana hüzün verir.
ağarırken uzak rüzgarlar içinde
oyuncaklar gibi şehir.
gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum
ağlıyorsun, nur gibi.
beraber duyuyoruz yavaş ve tenha
duvardaki resimlerle, nasibi.
anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
büyüyor göllerde kamış.
fakat değnekten atım nerde
kardeşim su versin ona, susamış.
fazıl hüsnü dağlarca
devamını gör...
2867.
2868.
[...]
sorulardır sana bütün verebildiğim
ve gelen yanıtları kabullenmeliyim
yorgunsan, uzatamam sana elimi.
ya da açsan seni besleyemem
sanki bu dünyada hiç yokmuşum
unutmuşum gibi seni.
bertolt brecht, sorular
devamını gör...
2869.
biliyorum
bir istisnayım
çabalıyorum
fakat kaideyi bozamıyorum
suat kızıl
bir istisnayım
çabalıyorum
fakat kaideyi bozamıyorum
suat kızıl
devamını gör...
2870.
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan...
çöllere bir türlü yağamıyorum
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyası
bir kalp yangınından geriye kalan...
devamını gör...
2871.
"bir gün baksam ki gelmişsin..
ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var." *
ne yüzünde bir gölge, ne dilinde sitem var." *
devamını gör...
2872.
dün seni sevdim,
bugün de seviyorum,
öbür gün borcum olsun,
yaşarsam söz,
yine seni seveceğim.
nazım hikmet
bugün de seviyorum,
öbür gün borcum olsun,
yaşarsam söz,
yine seni seveceğim.
nazım hikmet
devamını gör...
2873.
bi hasreti çekiyorum tesbih gibi
iki lanet gün var biri pazar hiç sevmem
üç kere okudum duasını gömdüm ölüyü
dört koldan kestiler yolu ben görmeden
beş vakit kırıktır hava havvadan beri
altı üstü dünya işte derim
yedi kere oburca yemiş oldun ömrümü
sekiz kusuru müdafa ederim hiç yılmadan
dokuz doğurur aklım fikrim gebe
on emiri musaya veren ilah beni de yarattı işgüzarlığından.
f.t.
iki lanet gün var biri pazar hiç sevmem
üç kere okudum duasını gömdüm ölüyü
dört koldan kestiler yolu ben görmeden
beş vakit kırıktır hava havvadan beri
altı üstü dünya işte derim
yedi kere oburca yemiş oldun ömrümü
sekiz kusuru müdafa ederim hiç yılmadan
dokuz doğurur aklım fikrim gebe
on emiri musaya veren ilah beni de yarattı işgüzarlığından.
f.t.
devamını gör...
2874.
“şimdi açsam pencereyi beklesem
sen gelsen
olmaz ya hani geliversen
hiçbir şey sormasan
hiçbir şey söylemesen
sussam
sussan
sussak.
susuşların anlattığını dinlesek
sırt sırta otursak
katılasıya ağlasak
sormasak birbirimize sebebini
sarılsam
sarılsan
sarılsak.
ve yine hiç bir şey konuşmasak
ama anlasak
ne vardı sahi
olmaz ya
hayal ya
hani diyorum olsa ne vardı.”
sen gelsen
olmaz ya hani geliversen
hiçbir şey sormasan
hiçbir şey söylemesen
sussam
sussan
sussak.
susuşların anlattığını dinlesek
sırt sırta otursak
katılasıya ağlasak
sormasak birbirimize sebebini
sarılsam
sarılsan
sarılsak.
ve yine hiç bir şey konuşmasak
ama anlasak
ne vardı sahi
olmaz ya
hayal ya
hani diyorum olsa ne vardı.”
devamını gör...
2875.
"bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden.
dağbaşı yalnızlığı ölümden beter." *
dağbaşı yalnızlığı ölümden beter." *
devamını gör...
2876.
beni
sensiz
bıraktığın her 'geceye bir şiir bırak' tım.
sensiz
bıraktığın her 'geceye bir şiir bırak' tım.
devamını gör...
2877.
olmaz
devamını gör...
2878.
bilemezsin sana verecek bir armağanı ne çok aradığımı,
hiçbir şey içime sinmedi.
altın madenine altın sunmanın ne anlamı var,
ya da okyanusa su
kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok.
çünkü sen zaten bunlara sahipsin,
o yüzden sana bir ayna getirdim.
kendine bak ve beni hat...
hiçbir şey içime sinmedi.
altın madenine altın sunmanın ne anlamı var,
ya da okyanusa su
kalbimi ve ruhumu vermemin bir yararı yok.
çünkü sen zaten bunlara sahipsin,
o yüzden sana bir ayna getirdim.
kendine bak ve beni hat...
devamını gör...
2879.
kimsin sen
hangi diyarın güzelisin?
şarkılar neden hep seni söylüyor?
kuşlar, kuşlar neden mırıldanıyor seni
kanat çırpışlarında neden saklı esintin
kimsin sen?
kimsin sen
hangi şairin aşkı, hangi ferhat'ın şirinisin?
şairler neden yazıyor seni, neden neden?
kokun neden tüm çiçeklerde
ağacın yeşili neden gözlerinde, ellerin neden ezberimde
neden, neden?
kimsin sen?
hangi diyarın güzelisin?
şarkılar neden hep seni söylüyor?
kuşlar, kuşlar neden mırıldanıyor seni
kanat çırpışlarında neden saklı esintin
kimsin sen?
kimsin sen
hangi şairin aşkı, hangi ferhat'ın şirinisin?
şairler neden yazıyor seni, neden neden?
kokun neden tüm çiçeklerde
ağacın yeşili neden gözlerinde, ellerin neden ezberimde
neden, neden?
kimsin sen?
devamını gör...
2880.
sana geldiğimde
kanatlarını,
siyah taşlarla örülmüş
o ıssız şehrin üzerinde açacak,
bulduğum bir ağacın dallarına tüneyecek
ve acıyla bağıracaktım.
her kadın kendi ağacını tanır.
uçtum o gece.
karanlığın girmeye korktuğu şehri geçtim.
gölge olmayınca ruh yalnızdı. uludum.
bejan matur
kanatlarını,
siyah taşlarla örülmüş
o ıssız şehrin üzerinde açacak,
bulduğum bir ağacın dallarına tüneyecek
ve acıyla bağıracaktım.
her kadın kendi ağacını tanır.
uçtum o gece.
karanlığın girmeye korktuğu şehri geçtim.
gölge olmayınca ruh yalnızdı. uludum.
bejan matur
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162