2641.
şimdi saat sensizin ertesi
yıldız dolmuş gökyüzü ayaydın
avutulmuş çocuklar çoktan sustu
bir ben kaldım bir ben kaldım
tenhasında gecenin avutulmamış ben
şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun

bu da benim sana bu da benim sana ayrılırken hediyem olsun

soytarılık etmeden güldürebilmek seni
ekmek çalmadan
doyurabilmek ve haksızlık etmeden doğan güneşe bütün
aydınlıları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu
arasıra biliyorsun
şimdi iyi niyetlerimi bir bir
yargılayıp asıyorum
bu son olsun bu son olsun

şimdi saat yokluğun belası
sensiz gelen sabaha günaydın
işi gücü olanlar çoktan gittiler
bir ben kaldım bir ben kaldım
voltasında gecenin hiç uyumamış ben
şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar
utangaç boynunun kolyesi olsun
buda benim sana buda benim sana ayrılırken hediyem olsun

kafamı duvara vurmadan tanıyabilmek seni
beyninin içindekileri anlayabilmek ve yitirmeden yüzündeki
anlık
tebessümü
bütün saatleri öylece dondurabilmek için
çıldırasıya parladım kendimi lanet olsun
artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
olsun güzelim olsun ne olacaksa olsun

buradan
devamını gör...
2642.
behçet necatigil.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
2643.
fahişe yüzyıl, üç nesli emzirdin
çoktan şiirden nesre göçtü adamlar
elinden hiç değilse oğlumu kaçırdım
sütübozuk yüzyıl, saat onikide donunu çıkar donan
göndere çek, rüzgarlar bütün gece kussun
geride boğulan bir ahmet erhan kalsın

-ahmet erhan
devamını gör...
2644.
ben seni sevdim ,
belki anlamak zordur sessizliğimden ..
oysa ben, yana yana sevdim seni ,
bile bile sevdim. aklımdan zorun var gibi, mecburmuş gibi.
ve başka çarem yokmuş gibi..!
devamını gör...
2645.
sen bana
sen desen de, demesen de olur
ama ben sana sen diyeceğim
düşün dur..

özdemir asaf
devamını gör...
2646.
sabah şiyiri
her kim ki bir kimesneye gönül verende
başında yeller eser, dizsin taşları üst üste
görür uzaklarda bir adam, koca bir mübaşir,
yazıyor kara tahtaya elinde renkli tebeşir
devamını gör...
2647.
nazım hikmet vatan haini
devamını gör...
2648.
ey ölü, az daha yaşatmak isterdim seni,
habersiz bırakıp gittiğin evde.
giysen hazır duran terliklerini,
odalarda dolaşsan, öksürsen
toplasan bu yaz da bahçende yemişleri,
az daha ömür sürsen.
gözlerimin önünde hep boyun bosun,
nasıl girerdin şu kapıdan, memnun
şu iskemleye otururdun.
avuçlarımda, ılık, el sıkışın,
bana bakışın...
nasıl uzatırdın bana şu sürahiyi?
seyrederdik uçan bulutları, geçen gemileri.
nasıl son defa konuştun, son defa güldün?
nasıl öldün?..
nasıl öldü, yarabbim, nasil öleceğiz?
hangi sonsuz geceler, iklimler geçeceğiz,
bundan sonra da bir gün aynı sofrada
oturacak mıyız bir daha!..

ziya osman saba - bir ölünün arkasından
devamını gör...
2649.
iki güneş geçti bir gece,
biraz yağmur yağdı bana,
biraz ben yağmura...
sevdiğim bir şarkı çıktı radyoda,
yarısına ben eşlik ettim.
yarısına gözlerim...
anlatmak istemiyorum ama,
ben seni burada çok özledim...
güzel günler olacak.
yağmur da yağsa, ıslaklık paylaşılacak.
kendinden başkasını düşünmeyenlerin dünyasında,
seni düşünmek;
ödül kalbime...
buradan
devamını gör...
2650.
gelseler.
karşımda dursalar.
gülümseseler.
onlara, mutluyum desem
desem, bir daha kederli göremezsiniz beni!
bu denizin kıyısındaki çakıltaşlarını
maviye boyamakla geçecek ömrüm
martılara ekmek atmakla,
ve şiir yazmakla bir de…

(bkz: ahmet erhan)
devamını gör...
2651.
kötü biri olduğumu söyleyenlerin hepsi,
sahip olduğum iyilerin katilleriydi hep.ve katiller gitti,
ben ağladım,
ellerime bir kalem bir kağıt alıp,
şiir şiir ağıt yaktım.
katiller gitti,
ben acımı yazdım.
bir zamanlar omuzlarıma yasladıklarım,
şimdiler en büyük yasım.
ben yas tuttum,
katiller gitti,
geride çürümeye mahkum edilmiş bir ceset
bir hayat
ve ağır bir suçluluk duygusu kaldı bize yadigar.gidenlerde hep bir bahtiyarlık yanılgısı oldu,
kalanların yaşlı gözlerinde vesikalık bir ihtiyarlık vardı
ve intiharlık duygular yalnızlığımı sarardı.katiller gitti,
gitme diyemedim hiçbirine,
oysa yüreğim hala sıcaktı,
yüreğimde aşk vardı.
aşk kan ağladı,
gönül gözüm karardı.
geride bir sessizlik
bir de yalnızlık kaldı.
katiller gitti,
ben ağladım.ve anladım ki
yaşamak başlı başına bir intihardı,
banimkisi bir başına oldu
ve defalarca tekrarlandı...
çünkü her yeni güne
yüzümü asarak başlardım ben.
yar yoktu,
canan yoktu,
katil yoktu,
çoktan gitmişti,
ben ağladım,
elime bir kağıt aldım,
şiir şiir ağıt yaktım.yaralandım her satırda,
şiir yüreğime saplandığında,
can verdim,
can borcuydu tüm sevmelerim,
ölmüyordum fakat
defalarca öldürülüyordum,
katiller gidiyordu,
ben kalakalıyordum.ağlıyordum...
o gidenler,
sen iyi bir insansın diyordu,
ve hiç biri de aslında iyi insan sevmiyordu,
öldürüp öyle gidiyorlardı çünkü,
katil oluyorlardı,
katlediyorlardı iyi niyetlerimi,
yargısız,
infaz ediyorlardı yüreğimi...ardın sıra
gözlerim yaşlanırdı,
ben ağladıkça,
saniyeler yıllanırdı.
pekte gençtim aslında,
gözlerim,
sanki bin yıl yaşamış kadar çöktü
hüzün dolu çukurlarına
annem de hep buna yanardı,
o da pek hayır görmedi oğullarından.bilmiyordu,
devir değişmişti,
devrik cümleler şiirleşmeye devam etse de
romantizm yatak odalarına doğru yönelmişti.
devrimler dahi devrilmişti,
tekdüze ölümler çoğaldı duygularımızda.
insansı fabrikalar katil üretiyordu
ve öldürme sahneleri artık çok tutuluyordu.
katiller gidiyordu,
biz artık ağlamıyorduk üstelik,
çünkü gidenler, rolunu iyi oynuyordu...sevgililer gidiyordu,
dost dediklerimiz
sırtımızda bıçağı esirgemeyenler gidiyordu,
yabancılar gidiyordu,
kalabalıklar gidiyordu,
yol gidiyordu
ve katiller gidiyordu
şehir gidiyordu...ve nedense,
kötü biri olduğumu söylüyorlardı hepsi,
oysa
bilmiyorlardı,
iyi niyetlerimin katli vacip haliydi zamansız gidişleri...

bayram karakeçili
devamını gör...
2652.
ben sana mecburum sen yoksun...
ben sana mecburum bilemezsin..
-atilla ilhan-
devamını gör...
2653.
sana bakmak
suya bakmaktır
sana bakmak bir mucizeyi anlamaktır
sağa sola bakmadan yürüdüğüm yollar tanıktır
aşk sorgusunda şahanem yalnız kelepçeler sanıktır ne yazsam olmuyor
çünkü bilenler hatırlar
hem yapılmış hem yapma çiçek satanlar
bahçıvanlar değil tüccarlardır
sen öyle göz sen öyle toprak ve güneş ortaklığı sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır.

yılmaz erdoğan
devamını gör...
2654.

feride memlekette susarken

ölüm var kalım var, hakkını helal et feride
her şeyi senden daha az severim zannediyordum
ilk şubatta gözümü açınca bayrağı gördüm ve secde ettim
memleket yolu bir adımlık
ben bin yıl yürüdüm
rüzgar esti, hudud göğsüm kadar genişledi
önce hilali memleketi, sonra seni feride

esasen bu yeni dişli düşlerimi süslüyordu
biliyorsun feride
omzumda bayrak taşımak
bayraklara sarılıp taşınmak
döndüğüm bütün köşelere ve sana bunu anlattım
anlatmayı severim
anlatmayı allah sever sen de seversin
her sabah kafamı bir marşa vurarak kalkıyorum
yat borusunu cenneti diler gibi diliyorum feride
beni görmemen gerek
ben yüzümü kaç kere yere düşürdüğümü unuttum
ama kaçamak bir vakit aklıma girince
yüzüme çektiğim paslı kurşunları kaldırdım
sana kendimi gösteriyorum
senin yüzüne efsunlu peçe çekmişler
ben de eski bir, eski iki, eski üç, eski yara
önce hilali memleketi çok sevdim sonra seni feride

şimdi bu boğazımdaki jilet seslerine
sus demem için çok zamanım var
akrep gibi takılıp kaldığım zamanları yenemiyorum
düşer kalırım yerinden oynamaz bir taş gibi
fakat fırat’a, eren’e sözüm var yine allah şahit feride
bu kış akşamı
iran hududunda yazılmış mektubu aldım çok yıldızlı bir dosttan
parmaklarım da yetmiyor günleri hesaplamaya
eskiye dönük hatırlamalar yapıyorum
seni karşıma, memleketi göğsüme yakın tutuyorum
önce bayrağa and içiyorum sonra sana and içiyorum
neyi yarı yolda bırakmamam gerektiğini,
her sabah ikinize sevdalı uyanarak yeniden büyütüyorum
önce hilali memleketi çok sevdim sonra seni feride

her kuşun eti yenmez dedikleri bir yol tutturdular bana
sağım erzurum, tunceli, solum ankara
nasıl yapacağımı bilmediğim bir sürü şey koydular sırtıma
bir adını söylüyorum feride
bir allah’ın benimle olduğu dua
artık ne sayılar nasıl toplanıyor biliyorum
ne günler nasıl geçer biliyorum
sırtımı sıvasız duvarlara verdim
sizin evin yokuşunu
sizin evin çıkmazını
senin yüzünü
senin benden çaldığın benini hatırlıyorum
sonra senden memleket sevdasına varıyorum
seni seviyorum çünkü ırkımdansın
ırkımı seviyorum çünkü saraylar basmak için sayıların önemi yok
yirmi altı yaşımda bana ateş ettin
on altı kişiye beni siper ettiler
dağılmamız için on beş dakika
toplanmak için saniyeler verdiler
bayrak dalgalanıyor feride
bu cümleler sallana sallana gitse de bayrak dimdik dalgalanıyor
önce hilali memleketi çok sevdim sonra seni feride

baş parmağım ve serçe parmağım arasında kurt büyütüyorum şu günlerde
beni küfür geçirmez gömleklerin ağırlığı altında var eden ülkünün kurdu feride
bütün evler ve dönüşler üzerine bin kere düşünüyorum artık
evden kaçıyordum içim sarsılıyordu
eve dönüyordum dizlerim sarsılıyordu
nereye döneceğimi bu mektubu öpersen belki bilirim
dokuzdan sonra duruyorum
seksen birden sonrasına sancak dikiyorum
düşümde on altı bayrak dalgalanıyor
söyledim
hepsine birer kere sarılıp ölmek gibi bir huy da edindim
ayağım aksayınca timur
yetmiş birde alparslan
and içerken mustafa kemal
her gün yeniden kürşad
yürüdüğün yolda bu yanlarımı bırakınca
vurulmamış kapıyım feride
bir dağdayım, bin fişeğin ağzında
bir haritadayım, bin yanında
ince bir çizgi üstündeyim
adın, memleketim, anam, plak çalarken dalmışlığım, bröveler, cüzdanımki vesikalığın
önce hilali memleketi çok sevdim sonra seni feride

anlıyorsun biliyorum, anlıyorsun
benim kötü şöhretimi sen sarmalıyorsun
toprak için yapacaklarım palazlıyor
cebeci’ye de yetişemedim hala feride
mavi ranzalar konuşuyor
çöller omuz omuza yürüyor
terime göz yaşım karışıyor
ağzımdaki kan tadı sadakları dolduruyor
bazen gözüm kararıyor
atlılar gülerek hedefi gösteriyor feride
beni göğsümden kaz, bahçeye dokunma
beni öteye it, gerimde durma
bana bakarak yaşa, vatan için öl,
geçmişteki kadar güçlü değilim
cesurum çünkü gideceğim yeri biliyorum
hep hazırdım çünkü seni buldum
senden sonra da vurulacağım
çünkü
önce hilali memleketi çok sevdim, sonra seni feride

ben bin yıl yaşasam
bin yıl adınla seslenirler bana feride
ya senin adın ya bozkırlardan bir türk’ün adı
belki radyolarda kırk beş saniye adım


a. alperen gözen.
devamını gör...
2655.
"o mavi gözlü bir devdi.
minnacık bir kadın sevdi.
kadının hayali minnacık bir evdi
bahçesinde ebruliii
hanımeli
açan bir ev..."

-nazım hikmet ran
devamını gör...
2656.
etrafı dikenli tellerle çevrili
bakımsız bir bahçede
bir incir ağacıyım
bütün meyvelerim
yere dökülür
benim.
pe_ya
devamını gör...
2657.
sevme beni göze güzel gözüken görkemim için
sevindiren gözüm ya da yüzüm için,

ne de dışarıdan görünen hiçbir şeyim için :
hayır, bir kalp için de değil, değişmeyen!
çünkü bunlar bozulabilir, hastalanabilir :
ayrılırsak biz ikimiz.

sakla, bir gerçek kadın gözünü, onun için,
ve beni hala sev, neden olduğunu bilmeden!
sebebin böylece yine aynı kalır
hep benim üzerime düşmek için.
devamını gör...
2658.
sen ey kendine bölünen, gel beni dinle;
kurtulmak için benliğini saran kederden,
bir terminal büfesi ol yüreğinle
ve açık tut gece gündüz demeden.
hesaplaş yüzyüze karşılıklı ölümle,
vakitli vakitsiz seyret gelip gidenleri.
gurbetle sılayı birbirine düğümle,
bir gözün ağlarken varsın gülsün diğeri.
sen ki banarsın altın suyuna,
yıllardır bir ziynet gibi kendini;
bırak lağım karışsın bundan sonra kuyuna,
biraz da pislikle sına erdemini.
hasrete, açlığa, yokluğa dokun;
bakalım o zaman neye benzeyecek kokun.

metin altıok
devamını gör...
2659.
sen, her gün köşe başlarında
yırtık urbanla kirli ellerinle
avuç açan, sefil insan.

inan yok farkımız birbirimizden.
sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
ötekinden isteyeceksin.

ama ben, tüm yaşamım boyunca
tek bir kez dilendim,
bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.
devamını gör...
2660.
aslında daha önce paylaşılmış bu şiir. ancak bu çevirisi daha güzeldir.

mutlu aşk yok ki dünyada

aslında hiçbir şey kâr değil insana
ne gücü ne zayıf yanları ne de yüreği
gölgesi bir haç gölgesidir kollarını açsa
ve kırar göğsüne bastırırken sevdiği şeyi
tuhaf bir ayrılıktır hayatı kapkara
mutlu aşk yok ki dünyada

hani giydirilmiş erler bir başka yazgıya
işte o silahsız askerlere benzer hayatı
sabahları o yazgı için uyanmış olsalar da
tükenmiştirler ve kararsızdırlar akşamları
söyle yavrum şu sözleri ve sakın ağlama
mutlu aşk yok ki dünyada

güzel aşkım, tatlı aşkım, çıbanım, derdim
yaralı bir kuş gibi taşırım seni şuramda
ve görmeden bakanlar şu halimize bizim
süzdüğüm sözleri söylerler benden sonra
ve her şey der demez ölür iri gözlerin uğruna
mutlu aşk yok ki dünyada

yaşamayı öğrenmek bizim için geçti çoktan
ağlasın gece içinde kalplerimiz yan yana
en küçük şarkıyı mutsuzluktur kurtaran
her ürperiş borçlu baştan bir hayıflanmaya
ve her kitar havası beslenir hıçkırıkla
mutlu aşk yok ki dünyada

acılara batmamış bir aşk söyle bana
yıkmamış, kıymamış olsun bir aşk söyle
bir aşk söyle sarartıp soldurmamış ama
inan ki senden artık değil yurt sevgisi de
bir aşk yok ki paydos demiş gözyaşlarına
mutlu aşk yok ki dünyada
ama şu aşk ikimizin öyle de olsa.

louis aragon

çeviren: cemal süreya
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim