geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
3221.
elimden gelen bu ben iki kişiyim
ikisi birden çıkmaya uğraşıyor
bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
birisi yeni baştan serüvene başlamış
öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
çoğalmak neyse ne azalmak zor
atilla ilhan - elimden gelen bu
ikisi birden çıkmaya uğraşıyor
bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
birisi yeni baştan serüvene başlamış
öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
çoğalmak neyse ne azalmak zor
atilla ilhan - elimden gelen bu
devamını gör...
3222.
ihtiyar marıa - che guevara
*
bir ayağın çukurda, ihtiyar maria,
geldim seninle gerçekleri konuşmaya:
bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan.
geldim seninle umudundan konuşmaya,
kızının nasıl olduğunu bilmeden
kuzuladığı o üç ayrı umuttan da.
sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
dinle, emekçi büyükanne,
inan gelen insana,
göremeyecek olsan da geleceğe inan.
tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran
acımasız tanrıya da dua etme.
yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için
ölümden acımasını isteme;
gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,
her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,
huzur içinde öl yaşlı mücadeleci.
bir ayağın çukurda ihtiyar maria,
o gideceğin günlerden biri
otuz kefen tasarımı
bakışlarıyla selamlayacaklar seni.
bir ayağın çukurda, ihtiyar maria,
suskun kalacak odanın duvarları
birleşince ölüm astımla
ve sevdaların boğazına dizilince.
bronzdan dökülmüş üç okşama
(geceni hafifleten tek ışık)
açlıkla kuşanmış üç torun
her zaman bir gülümseme buldukları
yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler.
hepsi bu olacak, ihtiyar maria.
bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan,
geçti keder içinde hayatın, ihtiyar maria.
bulandırdığında gözbebeklerinin acısını
sonsuz dinlenmenin buyruğu,
ömür boyu angaryadaki ellerin
son şefkatli okşayışı içine çektiğinde
onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın,
zavallı ihtiyar maria.
hayır, hayır yapma
bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran
umursamaz tanrı'ya kendini teslim etme,
ölümden aman dileme,
korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın,
sonunda kuşandı astımla.
fakat bildirmek istiyorum ki sana
umutların kısık ve yiğit sesiyle
intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla,
ideallerimin en doğru boyutuyla
yemin etmek istiyorum.
sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
huzur içinde yat, ihtiyar maria,
huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi.
yemin ediyorum ki...
çeviren : adnan özer
*
bir ayağın çukurda, ihtiyar maria,
geldim seninle gerçekleri konuşmaya:
bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan.
geldim seninle umudundan konuşmaya,
kızının nasıl olduğunu bilmeden
kuzuladığı o üç ayrı umuttan da.
sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
dinle, emekçi büyükanne,
inan gelen insana,
göremeyecek olsan da geleceğe inan.
tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran
acımasız tanrıya da dua etme.
yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için
ölümden acımasını isteme;
gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,
her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,
huzur içinde öl yaşlı mücadeleci.
bir ayağın çukurda ihtiyar maria,
o gideceğin günlerden biri
otuz kefen tasarımı
bakışlarıyla selamlayacaklar seni.
bir ayağın çukurda, ihtiyar maria,
suskun kalacak odanın duvarları
birleşince ölüm astımla
ve sevdaların boğazına dizilince.
bronzdan dökülmüş üç okşama
(geceni hafifleten tek ışık)
açlıkla kuşanmış üç torun
her zaman bir gülümseme buldukları
yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler.
hepsi bu olacak, ihtiyar maria.
bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın
ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,
ancak açlık vardı paylaşılan,
geçti keder içinde hayatın, ihtiyar maria.
bulandırdığında gözbebeklerinin acısını
sonsuz dinlenmenin buyruğu,
ömür boyu angaryadaki ellerin
son şefkatli okşayışı içine çektiğinde
onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın,
zavallı ihtiyar maria.
hayır, hayır yapma
bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran
umursamaz tanrı'ya kendini teslim etme,
ölümden aman dileme,
korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın,
sonunda kuşandı astımla.
fakat bildirmek istiyorum ki sana
umutların kısık ve yiğit sesiyle
intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla,
ideallerimin en doğru boyutuyla
yemin etmek istiyorum.
sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al
bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,
sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını
doktor ellerimin yumuşak utancında ov.
huzur içinde yat, ihtiyar maria,
huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci,
şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi.
yemin ediyorum ki...
çeviren : adnan özer
devamını gör...
3223.
"(...)
onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
-çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...
(...)"
nazım hikmet - piraye için yazılmış: saat 21-22 şiirleri
onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
-çürüyen diş, dökülen et-,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.
ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...
(...)"
nazım hikmet - piraye için yazılmış: saat 21-22 şiirleri
devamını gör...
3224.
ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım..
çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk
her gün her gece eğer adasında,
gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar
sarmış bedenini çığlıklarken bunu
su içinde...
karada, hançer suratlı abinin rüzgarında
uçar adımları.
geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu
içinden karanlık, tekrar ve ilenç
sızdıran hayret taşında.
soruyor hatırasında, "sırtımda ve
sırtında gezinen bu ürperti kim,
bir damla süt yerine bu ağu kim?"
ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara
-boy atmış da salgıları,
cücelmiş sezgileri-
bir yanılgı rehavetinde debelenenlere...
ey, yüzleri
bir babakuş gölgesine
çakılmış olanlar,
üzgün adım, ileri marş!
nilgün marmara
çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk
her gün her gece eğer adasında,
gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar
sarmış bedenini çığlıklarken bunu
su içinde...
karada, hançer suratlı abinin rüzgarında
uçar adımları.
geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu
içinden karanlık, tekrar ve ilenç
sızdıran hayret taşında.
soruyor hatırasında, "sırtımda ve
sırtında gezinen bu ürperti kim,
bir damla süt yerine bu ağu kim?"
ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara
-boy atmış da salgıları,
cücelmiş sezgileri-
bir yanılgı rehavetinde debelenenlere...
ey, yüzleri
bir babakuş gölgesine
çakılmış olanlar,
üzgün adım, ileri marş!
nilgün marmara
devamını gör...
3225.
git gide daha vuruluyorum sana
ekmek sensin
su sensin
bir bebeğin mahmur uykusu sensin
gerçek sensin
düş sensin
bir çingene çocuğunun yüzündeki o muhteşem
o mutlu gülüş sensin
seninle tanıdım sahra çölünü
seninle tanıdım aral gölünü
ah seninle sevdim japon gülünü
umut sensin
sevgi sensin
aşk sensin...
ekmek sensin
su sensin
bir bebeğin mahmur uykusu sensin
gerçek sensin
düş sensin
bir çingene çocuğunun yüzündeki o muhteşem
o mutlu gülüş sensin
seninle tanıdım sahra çölünü
seninle tanıdım aral gölünü
ah seninle sevdim japon gülünü
umut sensin
sevgi sensin
aşk sensin...
devamını gör...
3226.
o kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.
dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
ıssız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!
- (bkz: can yücel)
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.
dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
o kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.
su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
o büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
o kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
ıssız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde "onca ayrılığın birinci dereceden failidir" denmeseydi eğer.
gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
ıssızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
evet sevgili,
kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!
- (bkz: can yücel)
devamını gör...
3227.
o esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.
bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
yurdundan mahrum edip dolaştırdın cem gibi.
ruhumla söndü alev, sonra ruhum da yandı.
kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
böylesi bir yangını görmedi nemrut bile.
kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
bir damla su ver bana ey çöl! bari sen küsme.
kalmadı hiçbir şeyim bak, günahım da yandı.
yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
ülkem yıkıldı heyhat!
ordugâhım da yandı.
köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
ilk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
o'ndan başka ne varsa yandı,
yandık sen ve ben.
o'nu göreyim diye, kıblegâhım da yandı.
nurullah genç
sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.
bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
yurdundan mahrum edip dolaştırdın cem gibi.
ruhumla söndü alev, sonra ruhum da yandı.
kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
böylesi bir yangını görmedi nemrut bile.
kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
bir damla su ver bana ey çöl! bari sen küsme.
kalmadı hiçbir şeyim bak, günahım da yandı.
yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
ülkem yıkıldı heyhat!
ordugâhım da yandı.
köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
ilk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
o'ndan başka ne varsa yandı,
yandık sen ve ben.
o'nu göreyim diye, kıblegâhım da yandı.
nurullah genç
devamını gör...
3228.
nereden geliyorsun?
sessizliğin başkentinden geliyorum
durgun göller ülkesinden
pınarın büyüsünden
hışırtısından geliyorum yaylanın
bir dağın bir ağaca söylediği şarkıdan
ovadaki tek çiçekten
bir tayın yelesinden geliyorum
yer altında koşuşan kökler arasından
açılmamış bir kitaptan geliyorum
yalın bir şiirin güzelliğinden
güzellikten geliyorum, güzelliklerden
yürekten kuş tüyünden, balkondan
camın buğusundan
çarşafın ütüsünden
tabağın beyazından
bir ihtiyarın gülümseyişinden geliyorum
bir annenin dalgınlığından
kedilerin gözlerinde okunan
tarihinden geliyorum kuyumculuğun
karın arkasındaki maviliğe
gökyüzüne boydan boya kazınmış
bir mühürden geliyorum
uzak bir yıldızdan geliyorum
geceleri geliyorum, sabahları
gündüzün ortasında ikindinin içinde
savrularak geliyorum fırtınayla
elinden tutup bir kasırganın,
onu da getiriyorum.
ülkü tamer
sessizliğin başkentinden geliyorum
durgun göller ülkesinden
pınarın büyüsünden
hışırtısından geliyorum yaylanın
bir dağın bir ağaca söylediği şarkıdan
ovadaki tek çiçekten
bir tayın yelesinden geliyorum
yer altında koşuşan kökler arasından
açılmamış bir kitaptan geliyorum
yalın bir şiirin güzelliğinden
güzellikten geliyorum, güzelliklerden
yürekten kuş tüyünden, balkondan
camın buğusundan
çarşafın ütüsünden
tabağın beyazından
bir ihtiyarın gülümseyişinden geliyorum
bir annenin dalgınlığından
kedilerin gözlerinde okunan
tarihinden geliyorum kuyumculuğun
karın arkasındaki maviliğe
gökyüzüne boydan boya kazınmış
bir mühürden geliyorum
uzak bir yıldızdan geliyorum
geceleri geliyorum, sabahları
gündüzün ortasında ikindinin içinde
savrularak geliyorum fırtınayla
elinden tutup bir kasırganın,
onu da getiriyorum.
ülkü tamer
devamını gör...
3229.
kalbimin krallığı
kurşun kalemden
kuralsız kelimeler koşar kağıda
körelmiş kuytuların karanlığında
keskin kafiyeler kurar kıvançla
kolay mı kaçmak
kadim kederlerin korkularından
kaderin kilitli kapılarından
kasırgasından kendimin
kurtulup korsan kılıçlarından
kavuşmak kabil mi kumsalına kalbinin
kalbinin kıyısında kimsesizdir küskünlük
ketumlaşır korkular konuşmaz karanlığım
küheylan kanatlanır kafdağından kanıma
kalbinin kalesinde kurulur krallığım
.
devamını gör...
3230.
ifşa
istemem inciten iyiliğini
istemem
ikircikli ikiyüzlü inceliğini
ihsanın ilzam içinse içimdeki insanı
istemem
icbardan ibaret insanlığını
istemem inciten iyiliğini
istemem
ikircikli ikiyüzlü inceliğini
ihsanın ilzam içinse içimdeki insanı
istemem
icbardan ibaret insanlığını
devamını gör...
3231.
ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil .
devamını gör...
3232.
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye
ahmet abi
edip cansever
devamını gör...
3233.
tune tunnehhu
yete yete zerzerune
zır zırıl tiyyetün
ınnehu kaaal.
yete yete zerzerune
zır zırıl tiyyetün
ınnehu kaaal.
devamını gör...
3234.
evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
ve zehir - zıkkım cıgaram.
gene bir cehennem var yastığımda,
gel artık!
(bkz: ahmed arif)
hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
ve zehir - zıkkım cıgaram.
gene bir cehennem var yastığımda,
gel artık!
(bkz: ahmed arif)
devamını gör...
3235.
(bkz: sevgilerde) (bkz: bahçet necatigil)
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telâşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vaktiniz olmadı.
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı.
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telâşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vaktiniz olmadı.
devamını gör...
3236.
trenim öldü
akşamdan kalma bir yabancıyım
artık beni bu çağdan topla kalbim
kimsenin beklediği devrim değilim,
ne sevebildim yerimi
ne dirlik yapabildim.
kolay bitmedi gecem
şarkısını yitirmiş çingene bir çocukla
ağır yaralı iki bacak gibi yanyana
sabaha kadar devrildim,
bir göç imgesine saplanıp kaldı ayaklarım
ah yollar, görmediler ki beni gidebileyim.
geceleri altını ıslatan bir bulut muydu o çocuk
kaç damla yağmur yedim de böyle şişmanladım
ki düşlerin kanatlarına bile ağır geldi
bir zamanlar leyleklerin getirdiği bedenim.
ah kalbim, ben asaleti bozuk
tanrılar çağına mı düştüm,
bunca yıldır gezerim
hiç böyle dünya görmedim.
trenim öldü
durdu zaman makinem
öyle çok sonlar buldum ki artık
bilmiyorum nereden başlamalıyım.
hiç bulamadığı kapağıyım tencerenin
bir buluşmalar yabancısıyım,
koskoca yıllar yanlışı...
artık beni bu çağdan topla kalbim
bir şiire binip gideyim.
devamını gör...
3237.
bir gece habersiz bize gel
merdivenler gıcırdamasın
öyle yorgunum ki hiç sorma
sen halimden anlarsın
sabahlara kadar oturup konuşalım
kimse duymasın
mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
öyle halsizim ki hiç sorma
anlarsın.
merdivenler gıcırdamasın
öyle yorgunum ki hiç sorma
sen halimden anlarsın
sabahlara kadar oturup konuşalım
kimse duymasın
mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
dokunarak uçalım.
insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
öyle halsizim ki hiç sorma
anlarsın.
devamını gör...
3238.
çalıkuşu'nun z raporu
kedi ve kasımpatı kokuyor bütün sokaklar
dilinin dönmediği duaları sayıklıyor
zeyniler köyünde çalıkuşu şimdi artık zaman
yağmur yağıyor durmadan
ağlıyorum kaşarlanmış bir masumiyet olarak
bir çılgının
kedilerin ruhlarımızı okuduğuna inandırmaya çalışan herkesi
bir elimde tabanca
bütün dualarım delik deşik.
.....
mahalle kavgalarına karışmadan
kocaman bir kabakla boğuşuyorum bazen
doğruyor ve kızartıyorum onu
günler külkedisi, akşamları kömür yakıyoruz.
hikâyeme bir hayat yazmak istiyorum
pek inandırıcı olmayan
ruhuma ıhlamur yollamak istiyorum yün eldivenler
hikâyeme bir ölüm yazmak istiyorum
beni masalların ortasında bırakıp giden ruhuma
romantik radyo dinleyen o eski arkadaşıma
son bir kere daha limon ağaçlarından bahsetmek istiyorum
otobüs duraklarında yağmurlar bekliyor beni
yağmurla beraberliğimden doğan
birinci ve yüzbininci hayaletim
ucu ısırılmış bir simidin acısını durmadan
o kadar çok, o kadar çok hissediyorum.
fareler yeraltından fırlatılan havai fişeklerdi
haberler getiriyorlardı, hep kötü haberler
akşamları günahkâr yazar kasalar kadar
z raporları kadar uzun şiirlerim
elinde bir paket çubuk krakerle geçmişim
o eski arkadaşım yıkanmış midesiyle
iskambil kağıtları kusan,
zarlar maça kızı ve pis yedili sayesinde
kaç kere ölümle randevulaştı.
plastik çiçeklerle ziyaretine geldi hayat
semt pazarından alınma hırkasıyla,
ayolu, yanisi bol konuşmalarıyla
her bastığında gıcırdayan tahtalarıyla
öyle çok sevdim, öyle çok sevdim
binlerce kapıcı karısından birinin ismiydi sanki kader.
delirdiğim altyazı şimdi bütün aynalarda
vazgeçtim sonunda hep tura gelen uğur paramdan.
hikâyem ucuz, romanım basmakalıp
pembe kağıtlar aldım
hayatıma bir ölüm yazacağım
bir ölüm, pek de inandırıcı olmayan
yazık hiçbir şair bir çiy tanesi kadar bile sızmadı kâğıda
kayıp şiirlerim gül resimleridir şimdi.
yazık bir son mektup bile bırakmadan gitti
zeyniler köyünde çalıkuşu şimdi artık zaman.
didem madak
devamını gör...
3239.
günlerden öyle bir gün
günlerden öyle bir gündü;
üstüne tarih düştüğüm.
gözümün önüne geldi birden
balkıyan güzel yüzün.
ve yüreğim yandı söndü,
ter bastı avuçlarımı.
bir işlek kovan uğultusu
kapladı kulaklarımı.
uzandım usulca cigarama;
yavan ömrüme katık.
ben o gün öldüm gülüm,
bir daha ölmem artık.
metin altıok
günlerden öyle bir gündü;
üstüne tarih düştüğüm.
gözümün önüne geldi birden
balkıyan güzel yüzün.
ve yüreğim yandı söndü,
ter bastı avuçlarımı.
bir işlek kovan uğultusu
kapladı kulaklarımı.
uzandım usulca cigarama;
yavan ömrüme katık.
ben o gün öldüm gülüm,
bir daha ölmem artık.
metin altıok
devamını gör...
3240.
kimse bilmez fakat iyi bir şairdir.
eşikten bozma, kapısız yuvanın,
susuz havuzun, çürük budağın,
soğuk yazın, çiçeksiz ovanın,
kör faninin, sahipsiz mezarın,
tek renk, gri gökkuşağıyım.
odsuz şöminenin, soluksuz bedenin,
yazısız kitabın, müziksiz eserin,
ölmüş ruhun, olmayan umudun,
karsız havada zemheri yüreğin,
tepesiz meydanda saç ayağıyım.
leş artıklarıyla dolu katran kazanında,
içilmeyen suysan,
varlığının senin,
yoktur manası bu dünyada.
kazan dolarken dökülensen,
aş pişerken atılansan,
hiçsizliğe yarım adımda katılansan,
varlığının senin,
yoktur manası bu dünyada.
eşikten bozma, kapısız yuvanın,
susuz havuzun, çürük budağın,
soğuk yazın, çiçeksiz ovanın,
kör faninin, sahipsiz mezarın,
tek renk, gri gökkuşağıyım.
odsuz şöminenin, soluksuz bedenin,
yazısız kitabın, müziksiz eserin,
ölmüş ruhun, olmayan umudun,
karsız havada zemheri yüreğin,
tepesiz meydanda saç ayağıyım.
leş artıklarıyla dolu katran kazanında,
içilmeyen suysan,
varlığının senin,
yoktur manası bu dünyada.
kazan dolarken dökülensen,
aş pişerken atılansan,
hiçsizliğe yarım adımda katılansan,
varlığının senin,
yoktur manası bu dünyada.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165