geceye bir şiir bırak
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
başlık "delirmiş_psikolog" tarafından 07.11.2020 20:02 tarihinde açılmıştır.
3201.
3202.
“elimden tutmuş
sevecen gençliğim,
buzdan bir yolda
düşe kalka
yürümeyi öğretiyor
yeniden bana.
geçmiş deyince
sen geliyorsun aklıma.”
sevecen gençliğim,
buzdan bir yolda
düşe kalka
yürümeyi öğretiyor
yeniden bana.
geçmiş deyince
sen geliyorsun aklıma.”
devamını gör...
3203.
(bkz: çocuksun sen)
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan…
kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan…
devamını gör...
3204.
3205.
yaşamak bu yangın yerinde
her gün yeniden ölerek
zalimin elinde tutsak
cahile kurban olarak
yalanla kirli havada
güçlükle soluk alarak
savunmak gerçeği, çoğu kez
yalnızlığını bilerek
korkağı, döneği, suskunu
görüp de öfkeyle dolarak
toplanıyor ölü arkadaşlar
her biri bir yerden gelerek
kiminin boynunda ilmeği
kimi kanını silerek
kucaklıyor beni metin altıok
"aldırma" diyor gülerek
"yaşamak görevdir bu yangın yerinde
yaşamak, insan kalarak"
-ataol behramoğlu
her gün yeniden ölerek
zalimin elinde tutsak
cahile kurban olarak
yalanla kirli havada
güçlükle soluk alarak
savunmak gerçeği, çoğu kez
yalnızlığını bilerek
korkağı, döneği, suskunu
görüp de öfkeyle dolarak
toplanıyor ölü arkadaşlar
her biri bir yerden gelerek
kiminin boynunda ilmeği
kimi kanını silerek
kucaklıyor beni metin altıok
"aldırma" diyor gülerek
"yaşamak görevdir bu yangın yerinde
yaşamak, insan kalarak"
-ataol behramoğlu
devamını gör...
3206.
dağ başında bir avcı kulübesi,
yerler diz boyu kar.
ocakta ateş,
dışarda rüzgar...
hadi gel!
önce sevişmeliyiz, uzun uzun.
yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız.
bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp,
birer birer öpmeliyim!
ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana...
böylece ölmeliyiz!
aradan yıllar geçip,
bizi buldukları zaman,
etlerimiz çürümüş olsa da,
kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden...
hadi gel!
nefes almak hüner değil,
seninle ölmek istiyorum...
ümit yaşar oğuzcan
yerler diz boyu kar.
ocakta ateş,
dışarda rüzgar...
hadi gel!
önce sevişmeliyiz, uzun uzun.
yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız.
bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp,
birer birer öpmeliyim!
ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana...
böylece ölmeliyiz!
aradan yıllar geçip,
bizi buldukları zaman,
etlerimiz çürümüş olsa da,
kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden...
hadi gel!
nefes almak hüner değil,
seninle ölmek istiyorum...
ümit yaşar oğuzcan
devamını gör...
3207.
yoruldum
değiştirmekten kanını yüreğimin
ne zaman bitecek
bu hüzün.
değiştirmekten kanını yüreğimin
ne zaman bitecek
bu hüzün.
devamını gör...
3208.
o kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum.
saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum.
devamını gör...
3209.
karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin
yumulu göz kapaklarının içindesin sevdiceğim
yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
şimdi orada her şey seninle başlıyor
şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
ve sana ait olmayan.
yumulu göz kapaklarının içindesin sevdiceğim
yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
şimdi orada her şey seninle başlıyor
şimdi orada hiçbir şey yok senden önceme ait
ve sana ait olmayan.
devamını gör...
3210.
görüyorum sen yine o gölgede ben derin ormanda yürüyorum.
belki de o son hece düştüğünden beri arıyorum.
gel dokun yine ben geri gelmezsen gidiyorum.
gel otur yere toprağın olgusu bekliyordu.
belki de o son hece düştüğünden beri arıyorum.
gel dokun yine ben geri gelmezsen gidiyorum.
gel otur yere toprağın olgusu bekliyordu.
devamını gör...
3211.
ne zamandır beyaz çarşafların mürekkeple olan dansını izliyorum
kahve duvarlarında iskambil kağıtları
kadife saçlı bir yağmurun rahminden çıkardığım
gül artıklarını
ne kadar yıkasam da
-şiir bu değil-
diyor tanrı
içimden dışarıya açılan acı
zürafaların su aygırı
olma telaşına benziyor
kentte yaşayan çakalları
kimsesizliğe boyarken bal arıları
çatlayan ellerimle tezgahta ruj ve ispirto kırıkları ile oynadım
hayata yavaş tutunan kaplumbağayı
gömdüğüm
bir yerdi dünya
dar ve çok geçitli
zamansa suya karışan bir yara
atlasta yazanla, akvaryumda uçan
bir olmuyor ki, güvercinim
savaslar çok acımasız
ve insanların keskinliği dişlerinde
fakirlikse tezgahtarlar adına
müsait bir yer
ve bugün, uç kuruş için beş yaşında
olduğum bir
yarasayı kopardım
göbeğimden
kuşlar da uçmuyorsa
bu bir bozgundur
ve bu şiir değil
bir şairin kırılma anı..
kahve duvarlarında iskambil kağıtları
kadife saçlı bir yağmurun rahminden çıkardığım
gül artıklarını
ne kadar yıkasam da
-şiir bu değil-
diyor tanrı
içimden dışarıya açılan acı
zürafaların su aygırı
olma telaşına benziyor
kentte yaşayan çakalları
kimsesizliğe boyarken bal arıları
çatlayan ellerimle tezgahta ruj ve ispirto kırıkları ile oynadım
hayata yavaş tutunan kaplumbağayı
gömdüğüm
bir yerdi dünya
dar ve çok geçitli
zamansa suya karışan bir yara
atlasta yazanla, akvaryumda uçan
bir olmuyor ki, güvercinim
savaslar çok acımasız
ve insanların keskinliği dişlerinde
fakirlikse tezgahtarlar adına
müsait bir yer
ve bugün, uç kuruş için beş yaşında
olduğum bir
yarasayı kopardım
göbeğimden
kuşlar da uçmuyorsa
bu bir bozgundur
ve bu şiir değil
bir şairin kırılma anı..
devamını gör...
3212.
boynuna o yeşil fuları sarma çocuk
gece trenlerine binme
kaybolursun
sokaklarda mızıka çalma çocuk
vurulursun
gece trenlerine binme
kaybolursun
sokaklarda mızıka çalma çocuk
vurulursun
devamını gör...
3213.
ruhumuzdaki sarhoş atların dizinlerini asla kaybetmedik...
mahmuzladık her zaman ruhumuzu kaybolacağımızı hesap etmeden ummanı sevda-i vefaya...
hep en önce koştu kalbimiz ; yar ve yarene...
yar ve yarenki ; her dem,
hem yaradır hem şifadır ömrümüze ; ölümüne...
bak bu parmaklar sahipsiz; tut...
bak bu bakışların cesareti kaybolmuş; yerden kaldır...
bu kollar ve omuzlar üşüyor sevgisizlikten; sarıl...
en son öyle bir duvara çarpıp o kadar şaşırmıştı ki bu kalp ;
pamuklara sarıp sarmalasan bile , kanamaktan korkar...
konar göçer bir kabiledenim ben,
kaybolduğu yollarda veyahut bilmediği coğrafyalarda iz sürmeyi bilen...
yoldayım,
kim bilir; belki de aradığım sensin...
yürüyorum,
yolculukların sonunda; senin de,
varmak istediğin son durak heidi gülüşlü fakat kekeme sevinçli,
sevgisinde bonkör ama insanların kötülüğünden korkmuş,
varlığını bilince;
içinde güneşler açan bir yeni dönem dervişi ise
bu kötüğü ve çirkinliği ile bize saldıran dünya içinde,
kalbinden iz sür; gel bana...
mahmuzladık her zaman ruhumuzu kaybolacağımızı hesap etmeden ummanı sevda-i vefaya...
hep en önce koştu kalbimiz ; yar ve yarene...
yar ve yarenki ; her dem,
hem yaradır hem şifadır ömrümüze ; ölümüne...
bak bu parmaklar sahipsiz; tut...
bak bu bakışların cesareti kaybolmuş; yerden kaldır...
bu kollar ve omuzlar üşüyor sevgisizlikten; sarıl...
en son öyle bir duvara çarpıp o kadar şaşırmıştı ki bu kalp ;
pamuklara sarıp sarmalasan bile , kanamaktan korkar...
konar göçer bir kabiledenim ben,
kaybolduğu yollarda veyahut bilmediği coğrafyalarda iz sürmeyi bilen...
yoldayım,
kim bilir; belki de aradığım sensin...
yürüyorum,
yolculukların sonunda; senin de,
varmak istediğin son durak heidi gülüşlü fakat kekeme sevinçli,
sevgisinde bonkör ama insanların kötülüğünden korkmuş,
varlığını bilince;
içinde güneşler açan bir yeni dönem dervişi ise
bu kötüğü ve çirkinliği ile bize saldıran dünya içinde,
kalbinden iz sür; gel bana...
devamını gör...
3214.
kırka yakın
ayakı vardır
kırkayakın
ayakı vardır
kırkayakın
devamını gör...
3215.
"1.
bir kente, bir insana nasıl başlanır,
takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye,
taraçalarda -gaz tenekelerine yerleştirilmiş-
mor karanfillere, taş basamaklara...
yeşil bir su akıyor gecenin içinden.
asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin
yaralı. saat kaç olursa olsun.
umutsuz bir ilişki değildir gökyüzü.
bir güvercin kadar hafif kelimelerle konuşalım isterseniz,
kıyasıya mutluluklar dileyelim birbirimize.
ama sonra herkes, döksün kimliklerini ve sıfatlarını ortaya.
çünkü hayatı temizleyeceğiz.
anlatacaklarım hepinizi ilgilendiriyor;
hiçbiriniz kaçamazsınız söyleyeceklerimden,
ben yanan bir bulut parçası olayım, siz de yıldızlar,
ışıldatın yeryüzünü. rüzgârları yıkayalım.
hızla akıyor yaşamım güneşe doğru.
avrupa’nın en ünlü katedrallerinin önünden geçiyorum.
duvar yazıları, duvar resimleri, hayatın en çıplak şiiri.
çırılçıplak bir kentin içinde çırılçıplak yüzler.
bir bakışta tanırsınız onları;
toprağından sökülüp atılmış ağaçlar gibi,
cıgaradan düşen bir kül gibidir onlar;
ama bir bıçak kadar keskindir gözleri.
bir davulun derisi kadar gergin yaşamımız. ve
karlar altında kalan bir mücevher kadar soğuk belki kalbin.
rüzgârlara ve acıya hükümlüsün.
ama biliyorsun. acısız ve sevdasız gidilecek bir yol yok.
saat kaç olursa olsun. umut vardır.
dikkat! hazin bir aşkın başlangıcıdır belki de bugün.
hazin de olsa bu aşk, karanlıkta da olsa umut, inan bana,
kesindir! hayatı yıkayacağız.
2.
kanal boyunca yürüyorum amsterdam’da.
dudaklarımda lâcivert bir tango.
akşam mı oluyor? ben mi yüzüyorum hüzünler
denizinde?
gece ılık. ve kalbim kanıyor galiba.
küçük bir çocuğun oyuncak torbasına doldurulmuş evler.
kocaman camlı pencereleri merakla bakıyorlar bana.
bulutları kesen bir terziyim ben.
– peki ama, yıldızların nerede amsterdam?
bir ton yıldızla geleceğim sana gene,
takacağım yıldızları bir bir saçlarına.
unutma! sarı tramvayların, lalelerin kenti amsterdam,
– sevgilim oldun!
tanıdık bir yüz elimi sıkıyor;
kırmızı sakallı, kulağı kesik dostum van gogh.
günaydın! tablolarını rüzgâr ve ateşle boyayan adam,
tanrının ikiz kardeşi, renklerin şeytanı.
ah! lâcivert bir yağmur yağıyor paris’e.
ve lâcivert bir tango dudaklarımda.
sein nehri, hüzünlü kızım benim.
tül bir perde sermişler toprağa. paris olmuş.
mavi bir mektup yazmak istiyorum memleketime.
mavi bir şiir... tarçın koksun her kelimesi.
imbat rüzgârları uçursun a’ları; a’sız bir şiir olsun.
ama tuzlu serseriliğim benim, eksik olmasın"
– bir kadeh de rakım.
amsterdam/1985
bir kente, bir insana nasıl başlanır,
takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye,
taraçalarda -gaz tenekelerine yerleştirilmiş-
mor karanfillere, taş basamaklara...
yeşil bir su akıyor gecenin içinden.
asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin
yaralı. saat kaç olursa olsun.
umutsuz bir ilişki değildir gökyüzü.
bir güvercin kadar hafif kelimelerle konuşalım isterseniz,
kıyasıya mutluluklar dileyelim birbirimize.
ama sonra herkes, döksün kimliklerini ve sıfatlarını ortaya.
çünkü hayatı temizleyeceğiz.
anlatacaklarım hepinizi ilgilendiriyor;
hiçbiriniz kaçamazsınız söyleyeceklerimden,
ben yanan bir bulut parçası olayım, siz de yıldızlar,
ışıldatın yeryüzünü. rüzgârları yıkayalım.
hızla akıyor yaşamım güneşe doğru.
avrupa’nın en ünlü katedrallerinin önünden geçiyorum.
duvar yazıları, duvar resimleri, hayatın en çıplak şiiri.
çırılçıplak bir kentin içinde çırılçıplak yüzler.
bir bakışta tanırsınız onları;
toprağından sökülüp atılmış ağaçlar gibi,
cıgaradan düşen bir kül gibidir onlar;
ama bir bıçak kadar keskindir gözleri.
bir davulun derisi kadar gergin yaşamımız. ve
karlar altında kalan bir mücevher kadar soğuk belki kalbin.
rüzgârlara ve acıya hükümlüsün.
ama biliyorsun. acısız ve sevdasız gidilecek bir yol yok.
saat kaç olursa olsun. umut vardır.
dikkat! hazin bir aşkın başlangıcıdır belki de bugün.
hazin de olsa bu aşk, karanlıkta da olsa umut, inan bana,
kesindir! hayatı yıkayacağız.
2.
kanal boyunca yürüyorum amsterdam’da.
dudaklarımda lâcivert bir tango.
akşam mı oluyor? ben mi yüzüyorum hüzünler
denizinde?
gece ılık. ve kalbim kanıyor galiba.
küçük bir çocuğun oyuncak torbasına doldurulmuş evler.
kocaman camlı pencereleri merakla bakıyorlar bana.
bulutları kesen bir terziyim ben.
– peki ama, yıldızların nerede amsterdam?
bir ton yıldızla geleceğim sana gene,
takacağım yıldızları bir bir saçlarına.
unutma! sarı tramvayların, lalelerin kenti amsterdam,
– sevgilim oldun!
tanıdık bir yüz elimi sıkıyor;
kırmızı sakallı, kulağı kesik dostum van gogh.
günaydın! tablolarını rüzgâr ve ateşle boyayan adam,
tanrının ikiz kardeşi, renklerin şeytanı.
ah! lâcivert bir yağmur yağıyor paris’e.
ve lâcivert bir tango dudaklarımda.
sein nehri, hüzünlü kızım benim.
tül bir perde sermişler toprağa. paris olmuş.
mavi bir mektup yazmak istiyorum memleketime.
mavi bir şiir... tarçın koksun her kelimesi.
imbat rüzgârları uçursun a’ları; a’sız bir şiir olsun.
ama tuzlu serseriliğim benim, eksik olmasın"
– bir kadeh de rakım.
amsterdam/1985
devamını gör...
3216.
yarın çiftçi çocuklar bu hilkat garibesini bulduklarında, bedenini gazeteyle saracak ve onu müzeye taşıyacaklar.
fakat bu akşam, yaşıyor ve kuzey otlağında annesiyle birlikte. kusursuz bir yaz akşamı bu: meyve bahçesinin üzerinde yükselen ay, çayırlarda rüzgar. ve o gökyüzüne baktığında, her zamankinin iki katı kadar yıldız var.
fakat bu akşam, yaşıyor ve kuzey otlağında annesiyle birlikte. kusursuz bir yaz akşamı bu: meyve bahçesinin üzerinde yükselen ay, çayırlarda rüzgar. ve o gökyüzüne baktığında, her zamankinin iki katı kadar yıldız var.
devamını gör...
3217.
denize yakın mağaralarda
bir susuzluk duyarsın, bir aşk,
bir coşku
deniz kabukları gibi sert
alır avucuna tutabilirsin.
denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım,
ne ben seni tanıdım, ne de sen beni.
yorgo seferis
yürrrüüü be urlalı!
bir susuzluk duyarsın, bir aşk,
bir coşku
deniz kabukları gibi sert
alır avucuna tutabilirsin.
denize yakın mağaralarda
günlerce gözlerinin içine baktım,
ne ben seni tanıdım, ne de sen beni.
yorgo seferis
yürrrüüü be urlalı!
devamını gör...
3218.
gelmeye fırsatın yok biliyorum.
peki ya ben
ben var mıyım?
ya da hakkımda bildiklerini sırala
gelmiyor mu hiç bir şey aklına?
anladım.
konuşan gözler meselesi,
belkide konuşuyordur gözlerin ama ben gözce bilmiyorum ki;
sessizce biliyorum
usulca biliyorum
masumca biliyorum
yapabildiğini bildiğin tek bir şey var ama nolur bu sefer ağlatma yüklemi.
peki ya sen
sen var mıydın?
hakkımda bilmediklerine ağlarken.
yoktun
gözlerinin konuştuklarını neden anlamıyorum merak ediyor musun?
çünkü;
onlar da yoklar.
cemal süreya
peki ya ben
ben var mıyım?
ya da hakkımda bildiklerini sırala
gelmiyor mu hiç bir şey aklına?
anladım.
konuşan gözler meselesi,
belkide konuşuyordur gözlerin ama ben gözce bilmiyorum ki;
sessizce biliyorum
usulca biliyorum
masumca biliyorum
yapabildiğini bildiğin tek bir şey var ama nolur bu sefer ağlatma yüklemi.
peki ya sen
sen var mıydın?
hakkımda bilmediklerine ağlarken.
yoktun
gözlerinin konuştuklarını neden anlamıyorum merak ediyor musun?
çünkü;
onlar da yoklar.
cemal süreya
devamını gör...
3219.
sen çok daha parlaksın çünkü
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
sen aydınlatırsın geceyi
*
sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
sen aydınlatırsın geceyi
*
devamını gör...
3220.
sen öyle kaş
sen öyle göz
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır.
sen öyle göz
sen teninde cennet kayganlığı iken
sana şiir yazmak ahmaklıktır.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164