1261.

el değmemiş ormanlarında gezinen
kan işleyen kanaviçesi ömrümün
sarı sarmaşıkların ışıklı gölgesi
ve sensin hüznün yüzgörümlüğü
rüzgarların beyazdan yelesi sen.
devamını gör...
1262.
kuzeydeki pencere

kokladığın gülün kokusu kalmış sende
bıraktığın denizin tuzu
geçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstüne
kuzeydeki pencere açık
göçebe bin bir gece

sözcükler sökülmüş bir anıyı
ne kadar tamamlayabilirse
bir andır eski defterlerin
güneşinden vurur yüzüne
yazsam olmaz dersin
kimi zaman sırf bunun için
yazmaya değerse de
kuzeydeki pencereyi açarken
yere düşen defterden görünür:
eksik kule, yırtık nehir
sımsıkı kapatmış olsak da
bizi ürperten anıları hayatımızın
eski defter ya da kuzeydeki pencere

-murathan mungan
devamını gör...
1263.
bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.

yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
bu şehir arkandan gelecektir.
sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
başka bir şey umma-
ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

konstantinos kavafis
çeviri:cevat çapan
devamını gör...
1264.
başka birisi nasıl sevilir bilmiyorum
hangi şehre gidilir yalnız başına,
hangi şarkı dinlenir senle olmayınca.
kimle çay içilir ?
en güzel sözlerin altı kim için çizilir
kimin kokusu saklanır…
hangi hayal hediye edilir,
hangi gözle bakılır o çiçek yaprağı kirpiklerine
nasıl anlatılır gülüşünün sesi
adının güzelliğine hangi alfabe de rastlanır
senin bakışın hangi şiire benzer
kime dokunur, sarılır, uyur bu kalp
hangi insanda rastlanır sana…
gel de anlat…
senden başkası nasıl sevilir ?
bilmiyorum ben…(bkz: ilhan berk)
devamını gör...
1265.
nerdesin?

geceleyin bir ses böler uykumu,
içim ürpermeyle dolar: -nerdesin?
arıyorum yıllar var ki ben onu,
aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

gün olur sürüyüp beni derbeder,
bu ses rüzgarlara karışır gider.
gün olur peşimden yürür beraber,
ansızın haykırır bana: -nerdesin?

bütün sevgileri atıp içimden,
varlığımı yalnız ona verdim ben,
elverir ki bir gün bana derinden,
ta derinden bir gün bana “gel” desin.

-ahmet kutsi tecer.
devamını gör...
1266.
"hiç benzemez güneşe sevgilimin gözleri
mercan daha kırmızıdır dudaklarından
kar beyaz iken niye göğsü külrengi
tel ise saçlar, fışkırır kara teller başından
asya gülleri gördüm, kimi kırmızı kimi ak
o güllerden iz yoktur yanaklarında
ve bazı kokular daha çok haz verir
sevgilimin nefesinde yükselen buğudan
severim dinlemeyi sesini, ama iyi bilirim
kulağa daha hoş gelen tınısını müziğin
bir tanrıça nasıl yürür inanın hiç görmedim
toprağa basar ayakları benim sevgilimin
bir eşi yoktur aşkımın yeryüzünde
ve tarif edilemez yapmacık benzetmelerle."

130. sone - william shakespeare
devamını gör...
1267.
yanarken--
ellerim zaman dokunabilir mi acaba?
duman içinde tüterken.
ve ağır bir yalnızlık
öyle ki , tanrı kadar
öyle ki , kafam kadar !
kendi şiirim. saygılar sevgiler arz ederim.
devamını gör...
1268.
anladım

bulutları düşünüyorum kuşları ve aşkı
tarihleri var da onların hatta anıları
vatanları olmadı hiç bir zaman ki onlar
ayışığına karıştılar yeryüzünden göçerek

ve bırakarak metal bir uygarlığı geride

anladım ayaklarımın altındaki dünya değil
çocuk sevinçleri ipinden koparılmış uçurtmalar
bulutu ve suyu izliyor soluk bir sonsuzluk
anladım yüreğimdeki rüzgarla sürükleniyorum

üşüdüğümü unutuyorum yalnızlığımı da
yasaksa artık bu ülkeden çıkmamız
vatansız olduğumuzu bilelim diyedir
mayınlayarak ömrümüzün kalan kısmını

anladım vatansızlıktır bir şaire yakışan.

-ahmet telli.
devamını gör...
1269.
elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git...
bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı
andırıyor ışıksız evinde pencereler.
biraz yeşermek için beklesin artık kışı
çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler.

bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
benim kadar titremez hiçbir yiğit oğluna,
hiçbir ana kızına bu kadar düşkün olmaz.

bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim.
değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
kimlerin rüyasına girdiğini bilirim.

gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü
daha candan görürüm senden uzaklaşınca.
sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:
bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca.

elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git.
bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!
devamını gör...
1270.
sana tanık bulunur
şehre salınmış gövde
kaldır artık şu göğsünden lekesizliği
soyunup başımız önde şehri çıkalım!
dünya beni acıtacak kadar büyükmüş, demek için
küçük yalnızlığını dünyaya bağışlayan!
bakışlara kalplere kurulmuş aynalarda
herkes öyle yalnız ki yalnızlığı bilen yok
ve insanın insana uzun cehenneminde
kendi yüzüne bakacak kadar güzel değil hiç kimse...
........
haydar ergülen
devamını gör...
1271.
bağlanmayacaksın
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.

ve zaten genellikle o daha az sever seni,
senin onu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.
mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
mesela turuncuya, ya da pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak...
can yücel
devamını gör...
1272.

asla kurtulamayacağım bundan! şimdi benden iki tane var:
bu yeni büsbütün beyaz kişi ve o eski sarı olanı,
ve beyaz kişi kesinlikle daha üstün olandır.
yiyeceğe gereksinim duymaz, gerçek azizelerden biridir.
başlangıçta nefret etmiştim o’ndan, kişiliği yoktu –
ölü bir beden gibi benimle yatmıştı yatakta
ve korkuyordum, çünkü biçimi tıpkı benim gibiydi.

sadece daha fazla beyaz ve kırılamaz ve şikayetsiz.
bir hafta uyuyamamıştım, kendisi öyle sakindi ki.
her şeyle suçladım kendisini, fakat cevap vermedi o.
anlayamamıştım o’nun aptalca davranışını!
o'na vurduğumda sessiz durmuştu, gerçek bir barışsever misali.
sonra farkına vardım ki istediği şey sevilmekti:
canlanmaya başladı, ve o’nun faydalarını gördüm.

bensiz var olamazdı, yani tabii ki bana minnettardı.
o’na bir ruh verdim, çiçeklendirdim o’nu
çok değerli olmayan bir porselendeki gülün açması misali,
ve bendim herkesin ilgisini çeken,
başta sandığım gibi o’nun beyazlığı ve güzelliği değildi.
biraz himaye ettim o’nu, ve yalayarak içti bunu –
handiyse hemencecik bir köle zihniyeti taşıdığı söylenebilir.

beni beklemesine bir itirazım yok, ve o çılgınca seviyordu bunu.
sabahları erken kaldırırdı beni, yansıtarak güneşi
şaşırtıcı derecedeki beyaz gövdesiyle, ve ben fark ediyordum
o’nun paklığını ve dinginliğini ve sabrını:
en iyi hemşireler gibi huyuna suyuna gidiyordu zayıflığımın,
doğru dürüst iyileşsin diye, kemiklerimi yerinde tutarak.
zamanla ilişkimiz daha bir gerginleşti.

bana aldırmaz olmaya başladı ve soğuk görünüyordu.
içten içe beni kınadığını hissettim,
sanki alışkanlıklarım bir şekilde o’nunkileri gocunduruyordu.
akışına bıraktı her şeyi ve giderek daha dalgın oldu.
ve derim kaşınıyordu ve yumuşak parçalar halinde dökülüyordu
bakımımı oldukça kötü yapmasıydı sadece bunun nedeni.
sonra anladım sorunun ne olduğunu: ölümsüz olduğunu düşünüyordu.

beni terk etmek istiyordu, daha üstün olduğunu düşünüyordu,
ve kendisini bilgilendirmiyordum, ve kızgındı –
günlerini heba ediyordu yarı bir cesedin üstünde!
ve benim ölmüş olmamı umuyordu içten içe.
o vakit ağzımı ve gözlerimi örtebilirdi, beni tümüyle örtebilirdi,
ve boyalı yüzümü taşıyabilirdi tıpkı bir mumya tabutunun
taşıdığı gibi bir firavunun yüzünü, çamur ve sudan yapılmış olsa bile.

o'ndan kurtulabilecek bir konumda değildim.
uzun bir zamandır beni desteklediğinden handiyse felç olmuştum –
nasıl yüründüğünü ve oturulduğunu unutmuştum,
yani o’nu herhangi bir şekilde kızdırmamak için dikkatliydim
ya da zamanından önce o’ndan nasıl öç alacağımı göstermemeliydim.
o’nunla birlikte yaşamak tabutumla birlikte yaşamak gibiydi:
gene de bağımlıydım o’na, bu durumdan pişmanlık duysam bile.

birlikte mutlu bir çift olacağımızı düşünmüştüm başlangıçta –
fakat sonuçta, bir çeşit evlilikti bizimkisi, böylesine yakın olmak.
şimdi anlıyorum ya birimiz ya da öbürümüz olacak.
biz azize olabilir o, ve ben çirkin ve kıllı olabilirim,
fakat yakında anlayacak bunların önemli olmadığını.
gücümü toparlıyorum; bir gün o’nsuz yapabileceğim,
ve o vakit telef olacak o yoklukla, ve beni özlemeye başlayacak.


ah sylvia, ah.
devamını gör...
1273.
kelimeler...
yarıda kalmış aşklarının hesapları içinde
denizlere açıldı içimizden biri
niçin gittiğini söylemeden.
doyulmamış arzularla doluydu yelkenleri.
yıpranmış kelimelerin verdiği güvenden.
bulacak sanıyordu yenilikleri.
her an bir yeni su vardı,
her yeni suda bir yeni an.
deniz, dalgalarıyla gösteriyordu dışından
yaşananla düşünülenler arasındaki farkı.
bitmiyordu köpüklerle renkler
bir başka damlada, bir başka ışıkta başlamadan.
gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
dışında ne varsa yeni, ne varsa gerçek.
yeni manzaralarla gelen yeni duygular
hani, eski kelimelerle olmasa
insanın ömrünce devam edecek.
gözlerinin önünde bir oyun, ardında bir oyun.
anladı,ölmekle yaşamanın birleştiği noktada
yeni rüzgarlarla esen yeni korkulara
yeniliklerini bağışlamayan kelimelerin
nasıl düşman sığınaklar halinde direndiğini.
anladı, bütün olmuşlarla olanların
ve bütün olacakların
o kelimelerin içinde
kendisine varmadan eskidiğini.

özdemir asaf
devamını gör...
1274.
ey peri
ben hayatımda hiç peri görmedim.
ama eğer birgün biri bana
periyi tarif et deseydi,
hiç düşünmeden seni tarif ederdim..
devamını gör...
1275.
ağlasam sesimi duyar mısınız
mısralarımda
dokunabilir misiniz
gözyaşlarıma ellerinizle
bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
bu derde düşmeden önce
bir yer var biliyorum
her şeyi söylemek mümkün
epeyce yaklaşmışım duyuyorum
anlatamıyorum
devamını gör...
1276.
birazdan akşam olacak sevgilim
bütün heybetiyle akşam olacak
sevgilim, diyorum, oysa kimsecikler yok yanımda
bilmiyorum kime sevgilim dediğimi
bildiğim bir şey varsa
o kadar yeni bir anlamda söylüyorum ki bu kelimeyi
unutup birden zamanı ve yeri
onunla bir günü kutluyorum coşarak
onunla bir günü kutluyoruz sanki.”
devamını gör...
1277.

"çalışsa ne iş var, ne cepte para
dağ oldu içinde büyüyen yara
dikti gözlerini karşı duvara

takvim “bayram” dedi, silindi yazı
adam “öyle” dedi, bağrında sızı..."
devamını gör...
1278.
hangi zaman aralığına düşse gözü,
bir dur ister dayandığı bacaklara...

güçtür elbet,
dalı yeşilden ayırmak
ve güç olmalıydı mecalsiz dudaklarını gözlerinle savaştırmak.
gününün akması artık,
yarınının damarlarında.
bir dinleyip,
bir susmak gibi birşey bu.

bir bir ölüp..yaşayabilmenin ta kendisi bu..
d.b
devamını gör...
1279.
siirden hic anlamam, hatta siir seven bir insan degilim.

lisede edebiyat dersinde hocaya 'bir seyi duzgun cumlelerle ifade etmek dururken, devrik cumlelerle karmakarisik etmek niye?' diye sormuslugum ve 'sen bu bakis acisiyla nasil oluyor da edebiyattan hep 10 alabiliyorsun benden?' demisligi var.

bu ezbere bildigim tek siir. (istiklal marsi haric)

denize yakin

okyanusun gurultuleri su anda
kumsallar uzerine yuvarlanmakta gulle gibi
geciciligin bayraktari denen o kisi
bu kiyiya ulasmis
bu kumlara uzanmisti

yersiz yurtsuz bir kraldi o
sadece bir gun surdu onderligi


ha pardon, bir tane daha var bildigim. basligin formati disinda ama sadece iki siiri ezbere bildigim icin saylanmaz bir kerem.

maggie ve milly ve molly ve may
plaja gittiler, bir gun eglenmeye

maggie sarki soyleyen bir kabuk buldu
oyle tatliydi ki dertlerini unuttu

milly kiyiya vurmus bir yildizi kurtardi
bes cansiz parmak idi isinlari

ve molly kovaladi korkunc bir sey
yaristi yaninda kopukler savurarak

ve may eve dondu bir tasla, duz ve yuvarlak
dunya kadar kucuk ve yalnizmis gibi buyuk.

cunku neyi yitirsek (mesela bir sen ya da ben)
denizde buldugumuz her zaman kendimizdir.

(siirlerin biri hary martinson, digeri e. e. cummings.)
devamını gör...
1280.
ben gözlem öykülerini az severim
gitsem gitsem,
öyküleri özlem olan
delilere giderim.

ben çiçeklileri
renklileri
delileri severim,
bir de delilikleri.

bir olay yoktur;
içiçe'dir olaylar.
bir olay; içinde adamlar..
bir adam; içinde olaylar.

öykü mü?
kendini yaşarken romanlaşır.
bir bitiki, bir fidan, bir ağaç?
kendini aşarken ormanlaşır.

doğa? kimine bir öykü, kimine bir roman..
yalına iner giriftliğinde.
bir çoban?
bin çobandır ovadan indiğinde

konu - özdemir asaf.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim