sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
başlık "peripetya" tarafından 03.01.2021 03:48 tarihinde açılmıştır.
561.
öyle bunaldım ki, bu bunaltı beni delirtecek gibi hissediyorum. attığım her adım, söylediğim her söz anlamsızlaşıyor, tutunup çıkabileceğim tek bir şey bulamıyorum etrafımda. çok fazla gürültü var, insanların bağırdığı yetmiyormuş gibi kafamın içini de susturamıyorum. hareket etmek çok zor, bir şeylere ulaşmak, bir işi bitirmek gözümde o kadar büyüyor ki daha işi yapmadan düşüncesinin altında eziliyorum. kafam çok dolu, bu yüzden hep bir şeyleri unutuyorum. tek tesellim her duygunun insan için olduğu. umarım aylar sonra bu yazıyı okuduğumda, "ya neler hissediyormuşum öyle" diyerek bu duygulara yabancı kalabilirim.
devamını gör...
562.
eyyy uyku düzenim.....*
devamını gör...
563.
"artık anlatmak istemiyorum,
anlaşılmak da istemiyorum.
bir avlu istiyorum bir de kıyı,
sessiz sakin bir balkon istiyorum."*
anlaşılmak da istemiyorum.
bir avlu istiyorum bir de kıyı,
sessiz sakin bir balkon istiyorum."*
devamını gör...
564.
otorite, sertlik, kabadayılık, taşkınlık, saldırganlık kısaca hört zört hareket etmek insanları fazlasıyla pusturuyor. galiba insanımız da bunu seviyor, içten içe arıyor. bunları tercih etmeyip insan gibi iletişim kurarak sorunları çözmeye çalıştığınızda ise sizi ciddiye almıyorlar. illa ağzınızdan salyalar aka aka hönkürmeniz lazım.
sessiz sakin bi tipim, kavgayla gürültüyle alakam olmaz ama ne zaman (ayda yılda) birine bağırsam diğer insanların tavırlarının değiştiğini sezebiliyorum.
marifet kabalık değil, saldırganlık hiç değil; marifet tüm öfkeye rağmen tane tane konuşup derdimizi anlatabilmek. ilki yerine ikincisinden etkilenmeye başladığımızda esas o zaman çoğu şey değişecek.
sessiz sakin bi tipim, kavgayla gürültüyle alakam olmaz ama ne zaman (ayda yılda) birine bağırsam diğer insanların tavırlarının değiştiğini sezebiliyorum.
marifet kabalık değil, saldırganlık hiç değil; marifet tüm öfkeye rağmen tane tane konuşup derdimizi anlatabilmek. ilki yerine ikincisinden etkilenmeye başladığımızda esas o zaman çoğu şey değişecek.
devamını gör...
565.
sanki her gün adımdan bir harf atıyor hayat. ben siliniyorum, kal bugün canım ağrıyor... kalbimde bir çocuk yaralı var, kayboldum bulunmam gerek. sen korkma, yeniden doğar güneş...
devamını gör...
566.
o kadar çok şey var ki şairin dediği gibi
dökmeye niyetim yok içimi zaten zor sığdırdım
hani anlatsan neyi anlatacaksın çocukların kadınların ölmesini mi sokak hayvanlarının aç kalmasını mı donarak ölmesini mi parasızlık mı işsizlipimi kötü eğitimi mi kötü sistemimi evi aileyi aşkı arkadaşlığı mı hangisini anlayatacaksın zaten bir halt değişmiyor konuşunca yorulduğunla kalıyorsun öylece o yüzden sus gitsin
dökmeye niyetim yok içimi zaten zor sığdırdım
hani anlatsan neyi anlatacaksın çocukların kadınların ölmesini mi sokak hayvanlarının aç kalmasını mı donarak ölmesini mi parasızlık mı işsizlipimi kötü eğitimi mi kötü sistemimi evi aileyi aşkı arkadaşlığı mı hangisini anlayatacaksın zaten bir halt değişmiyor konuşunca yorulduğunla kalıyorsun öylece o yüzden sus gitsin
devamını gör...
567.
hayatımda hiç karamsar birisi olmaktan haz etmedim, olmadım da ama son birkaç ay hariç. her geçen gün daha dibe battığımı hissediyorum. yakın çevre, arkadaşlar, aile ilişkileri, maddiyat, eğitim vs hiçbir şey yolunda gitmemeye başladı. yaşama sevinci ile dolu olan insanları çok sorgulamaya, sorgulamaktan ziyade imrenmeye başladım bu yüzden. kıskanıyorum sizi çünkü sizin gibi hissedemiyorum. ileriye doğru atmaya çalıştığım her adımda dibe doğru çekilme hissiyatı geliyor, kıpırdayamıyorum. ne zamana kadar sürecek bu bilmiyorum lakin mücadele etmeye çalışıyorum. umarım üstesinden geleceğim
devamını gör...
568.
öncelikle ailemi ve herkesi mutlu görmek istiyorum kendimi de değil onlar mutlu olsa yeter. küçükken bir hikaye okumuştum çok zengin bir adamın her şeyi varmış fakat neşesi yokmuş bunun farkına vardığında korkunç kötü biri olmuştu kimsenin mutlu olmasına izin vermiyordu. ne demek olduğunu şu an daha iyi anlıyorum. ne kendimiz mutluyuz ne başkasını mutlu edebiliyoruz. herkes kendi derdini dinleyecek adam arıyor
devamını gör...
569.
uyku düzenimin iğreçliğinden bahsetmiştim bir entryde.saat 03.30 ben niye gözlerim açık şekilde tavana bakıyorum?
neden mi ?
aslında insanları düşünüp kendimi yoruyorum ama insanları, yaptıkları saçmalıkları düşünmemem lazım.bazen size dost gibi görünen insanların söylediği bir sözde başka şeyler bulabiliyorsunuz.
anlam veremiyorsunuz.çok anlam vermeye çalışmamak lazım aslında.
ınsanoğlu özünde kötü ve nankör varlık.bu varlığı abartmak,çözmeye çalışmak abesle iştigaldir. rahat uyumak için insan denen mahlukata çok anlam yüklemeyin.
zaten dünya kötü,kollayın *ötü.
neden mi ?
aslında insanları düşünüp kendimi yoruyorum ama insanları, yaptıkları saçmalıkları düşünmemem lazım.bazen size dost gibi görünen insanların söylediği bir sözde başka şeyler bulabiliyorsunuz.
anlam veremiyorsunuz.çok anlam vermeye çalışmamak lazım aslında.
ınsanoğlu özünde kötü ve nankör varlık.bu varlığı abartmak,çözmeye çalışmak abesle iştigaldir. rahat uyumak için insan denen mahlukata çok anlam yüklemeyin.
zaten dünya kötü,kollayın *ötü.
devamını gör...
570.
sözlükte zaman zaman bazı tespitlerine katıldığım, bazılarını ise benimsemediğim bir yazar arkadaşım, sözlükteki bir tanımında aslında müslümanlıkla kendini târif eden insanların ortak bir kaygısını dile getirmiş. yazıda bu kaygının, günümüzde islâm adına söylenen, yapılan yanlışlıkların bir gün toptan tüm müslümanlara fatura edilmesi ihtimâlinden doğduğu anlatılıyor. yazıyı okuyunca bir takım düşüncelerle ister istemez meşgûl olduğumu fark ettim. bunları sözlük müdâvimleri ile de paylaşmayı istedim. çünkü, dijital ortamlarda hiçbir şey kaybolmuyor. ben de bir mü’min bakışıyla günümüz müslümanları hakkında içine kendimi de katarak bir şeyler söyleyip târihe kendi adıma mütevâzi bir not düşeyim, dedim. bununla acaba kendimi sorumluluktan kurtarabilir miyim? sanmam… ama, belki birileri için ve kendim için şimdi öngöremediğim hayırlara vesile olur.
alışılmış bir sözdür; beğenmediğimiz, doğru bulmadığımız ahlâkî bir çürümüşlükle karşılaştığımızda çoğu kez ağzımızı doldura doldura konuşuruz: ‘‘bu ne rezilliktir böyle!... nüfusunun %98’i müslüman olan bir ülkede olur mu bu?!..’’ gibi sözlerle kendi kendimizi teselli etmeye çalışırız. hiç düşünmeyiz ki; yâ hû! nerede bu %98 müslüman çoğunluğu? ülkemizde gerçek anlamıyla bırak %98’i, %10 oranında müslümanlığı yaşayan insanımız olsaydı, bu durumda mı olurduk? mehmet âkif’i duyar gibiyim. o, yaşadığı devirde temiz vicdânın, doğruluğun âdeta tecessüm etmiş hâliydi. allah, o’na ganî ganî rahmet eylesin!
‘‘müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile
âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile!’’
dizeleriyle hepimize bir serzenişte bulunmuştu. mehmet âkif hakkında edebiyatlar parçalayan bizler, şiirlerini ezberleyip heyecanlı heyecanlı okuyarak bediî zevklerimizi tatmin eden bizler, âkif’in bu serzenişini hiç duymak istedik mi? o’na hiç kulak kabarttık mı? ne gezer!... varsa yoksa, birilerine cevaplar yetiştirsek, bolca tartışsak, bağrışıp çağrışsak!... başka bir mârifetimiz yok. varsa söyleyin arkadaşlar, lütfen söyleyin! hangi yanlışın önüne çıkıp set olmaya niyetlendik? hangi zulüm karşısında gözlerimiz nemlendi? kadınlarımız her gün vahşice katledilirken, sabîlere yurtlarda tecavüz edilirken, hangi kötülüğe alıcılarımızı açıp sorgulayıcı olduk, hangi kötülüğe elimizle, dilimizle engel olma niyetiyle müdahale eder olduk, hangi kötülüğe kalbimizle gerçekten buğzettik? cemaat ayağına çocuk ve gençlerimizin hayatını heder edip darbeye kalkışanların esas sorumluları yurt içinde yurt dışında parası pulu var diye, makâmı mevkii var diye serbestçe dolaşıp herhangi bir tâkibata uğramazken, garibanları ceza hukukunun çarkları altında ezen hukuksuzluklara, ütülü elbiseleriyle televizyon kanallarında boy gösteren din ulemâmız, siyasetçilerimiz, insaf sahibi insanlarımız neden korkularından bir şey söyleyemediler de hep siyâsi güce râm olma yolunu tuttular? birileri çıkıp; ‘‘dindâr nesil, kindâr nesil istiyorum?’ dediğinde, ‘‘istediğin müslümanlık adına yanlıştır; dindâr olan kindâr olamaz; kindâr olan da dindâr olamaz’’ şeklinde sesimizi ve inancımızı duyurmak yerine alkışlamadık mı? alkışlamasak bile kafamızın üzerine yorganı çekip, bu hezeyânları duymazlıktan gelmedik mi? birileri, allah, din, peygamber edebiyâtı ile kendilerine menfaat sağlarken, bizim değerlerimiz üzerinden tepemizde tepinirlerken, inandığımız kutsallarımızla dalga geçerlerken şimdi mi aklımız başımıza geldi? cebimizdeki paralar suyunu çekince değil mi? artık yetmiyor paramız, şişirdiğimiz karınlarımızı doyurmaya? evimizin ekonomisi batmasa zâten aynı eyyâmcılığa devam… ne gâm?! yirmi yaşında bir genç, dinsizlik cereyânına kapılıp önce mânevîyatı çürümüş, sonra hayâtının bahârında gençliği solmuş gitmiş, ne gâm?! kendimizde kusur arayacağımıza, ‘‘müslümanlıkları öve öve bitirilemeyen bir cemaat yurdunda bu genci nasıl oldu da dinsizlik ele geçirdi, nasıl oldu da bu yavrumuzu mânevî anlamda koruyamadık? neden o’na iyiliği, doğruluğu, hakkı, huzuru temsil eder rol modeller olamadık? neden islâmiyet adına hep geçmişteki kıssa ve hikâyelerle hamâset edebiyâtına sığındık? günümüz müslümanlarının sosyal ve ekonomik dert ve buhranlarına, mürekkep yalamışlarımız, aydın- münevver geçinenlerimiz neden kafa yormayıp, ekseriyetle bir partinin davulunu çalar oldular?’’ diye hayıflanacak yerde kabahati yine başkalarında bulduk. ‘‘arkadaşları ateistmiş, çocuğun kanına onlar girmiş. yok, efendim babasındaymış; çocuğa değer verip onu hiç dinlememiş. ne alâkası var, beyler! tarikatlar, cemaatler baskı yapmışlar, görmüyor musunuz? hayır, ayol, ne ilgisi var?! doktorların çalışma şartlarına takmış çocuk, yeterli maaş alamayacağını, çalışma şartlarının ağırlığını düşünmüş; bundan gözü korkmuş yavrucağın da ondan canına kıymış.’’ gibi birbiri ardına sebepler ürettik. ama hiç kendimize, insanlığımıza, müslümanlığımıza toz kondurmadık. herkes, bir şey dedi, ben de bir şey diyeyim: bu gencin ateist olmasından da intihar etmesinden de mânevî anlamda müslümanlar olarak sorumluluğumuz vardır ve bunun hesâbını allah, anasından, babasından ve müslümanlardan soracaktır.
‘‘elhamdülillah müslümanız!’’ diyoruz. pekiyi, şimdiye dek inancımızla ilgili hangi yıpratıcı sınavlarla, hangi akabelerle, güçlüklerle sınandık? şüphesiz, belâ ve musibet istenmez; hele ki inanç konusunu teşkil eden alanlarda, takâtimizin üzerindeki tekliflerden allah’a sığınırız. ama, böyle imtihanlar olmayınca da müslümanlığın değeri, kalitesi nasıl anlaşılır? müslümanlar olarak, imânımızı hz.peygamber’in ifadesiyle; ‘‘avucunda kor ateş tutma’’ pahasına yaşadık mı? imân selâmetimiz için hangi şüpheli işten kendimizi uzak tuttuk? ‘‘evimiz yok’’ dedik, hocalarımız sağ olsun: ‘‘şu kadar faizle kredi çekip ev alabilirsin.’’ deyince havalara uçtuk. ‘‘türk lirası eriyor, cebimiz delindi, karnımızı doyuramıyoruz’’ dedik, hocalarımız, sağ olsun ona da çözüm buldular: ‘‘devletin kur korumalı altın, döviz hesaplarına paralarınızı yatırın. merak etmeyin, faiz değil, hibe, hibe!...’’ diyerek bizleri rahatlattılar. ‘‘efendim, kalbimden rahatsızım; görevini yapmıyor, domuz kalbi insana uyumluymuş, ama dinen uygun mu bakalım!’’ deyû mümtaz din adamlarımıza kulak verdiğimizde, meğer başka çare olmadığı halde bir mahzuru yokmuş. maşâallah!... bundan güzel din mi olur canım! sana ruhsatın kapılarını ardına kadar açmış. ‘‘azimet’’ ruhundan bana ne? ben alırım faizimi, taktırırım domuz kalbini yoluma devam ederim. arslanlar gibi namazlarımı da kılarım, oruçlarımı da tutarım. ekonomi, faiz sarmalına girdiyse bundan ben mi sorumluyum sanki? sağlığım bozulmuş, belki öleceğim, domuz kalbi bana yararlı ise allah da bunu boşa yaratmadı ya, taktıracağım elbet!’’ eee, nerde kaldı, sahâbelerin çektiği açlık, sıkıntı, mücâdele? nerde kaldı kur’ân’ın yasaklarına karşı, haksızlıklara, zulümlere karşı gösterilmesi gereken hassâsiyet ve mü’min tavrı?! böyle mi cennete gideceğiz? böyle mi rahmeti intizâr edeceğiz? söylenecek çok şey var; ama biraz da siz söyleyin dostlar. sözlerimiz artık ruhunu kaybetti. mermer gibi olduk. kelimeler, suratlarımıza, benliklerimize çarpıp yerlere düşüyor. kendi içimizde bahârı yaşamadıktan sonra enesler’i binbir tehlikeden nasıl koruyabiliriz? bizim önce dünyevîleşmekten, yıkıcı siyâsetin belâsından kendimizi kurtarmamız, korumamız lâzım. bizim önce ve hemen yüce kitâbımız ile inancımızı anlamamız ve yaşamamız lâzım. allah, bize acısın, bizleri ıslah eylesin. allah’ın gazâbından yine o’nun rahmetine sığınıyoruz. allah, bizlerden peygamberimiz’in anlattığı müslüman ferâsetini, basiretini esirgemesin. âmin!... (sözlerimin muhâtabı, geçim derdiyle rızkını temin etmeye çalışan, müslümanlığı anadan babadan gördüğü gibi taklid üzere anlayıp yaşayan, eğitim-öğrenim imkânından mahrum kalmış insanlar değildir. muhâtab, bilenlerdir. ‘‘…de ki; ‘‘hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu! doğrusu ancak akıl iz’an sahipleri bunu anlar’’ (zümer sûresi 9.âyetinden)
alışılmış bir sözdür; beğenmediğimiz, doğru bulmadığımız ahlâkî bir çürümüşlükle karşılaştığımızda çoğu kez ağzımızı doldura doldura konuşuruz: ‘‘bu ne rezilliktir böyle!... nüfusunun %98’i müslüman olan bir ülkede olur mu bu?!..’’ gibi sözlerle kendi kendimizi teselli etmeye çalışırız. hiç düşünmeyiz ki; yâ hû! nerede bu %98 müslüman çoğunluğu? ülkemizde gerçek anlamıyla bırak %98’i, %10 oranında müslümanlığı yaşayan insanımız olsaydı, bu durumda mı olurduk? mehmet âkif’i duyar gibiyim. o, yaşadığı devirde temiz vicdânın, doğruluğun âdeta tecessüm etmiş hâliydi. allah, o’na ganî ganî rahmet eylesin!
‘‘müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile
âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile!’’
dizeleriyle hepimize bir serzenişte bulunmuştu. mehmet âkif hakkında edebiyatlar parçalayan bizler, şiirlerini ezberleyip heyecanlı heyecanlı okuyarak bediî zevklerimizi tatmin eden bizler, âkif’in bu serzenişini hiç duymak istedik mi? o’na hiç kulak kabarttık mı? ne gezer!... varsa yoksa, birilerine cevaplar yetiştirsek, bolca tartışsak, bağrışıp çağrışsak!... başka bir mârifetimiz yok. varsa söyleyin arkadaşlar, lütfen söyleyin! hangi yanlışın önüne çıkıp set olmaya niyetlendik? hangi zulüm karşısında gözlerimiz nemlendi? kadınlarımız her gün vahşice katledilirken, sabîlere yurtlarda tecavüz edilirken, hangi kötülüğe alıcılarımızı açıp sorgulayıcı olduk, hangi kötülüğe elimizle, dilimizle engel olma niyetiyle müdahale eder olduk, hangi kötülüğe kalbimizle gerçekten buğzettik? cemaat ayağına çocuk ve gençlerimizin hayatını heder edip darbeye kalkışanların esas sorumluları yurt içinde yurt dışında parası pulu var diye, makâmı mevkii var diye serbestçe dolaşıp herhangi bir tâkibata uğramazken, garibanları ceza hukukunun çarkları altında ezen hukuksuzluklara, ütülü elbiseleriyle televizyon kanallarında boy gösteren din ulemâmız, siyasetçilerimiz, insaf sahibi insanlarımız neden korkularından bir şey söyleyemediler de hep siyâsi güce râm olma yolunu tuttular? birileri çıkıp; ‘‘dindâr nesil, kindâr nesil istiyorum?’ dediğinde, ‘‘istediğin müslümanlık adına yanlıştır; dindâr olan kindâr olamaz; kindâr olan da dindâr olamaz’’ şeklinde sesimizi ve inancımızı duyurmak yerine alkışlamadık mı? alkışlamasak bile kafamızın üzerine yorganı çekip, bu hezeyânları duymazlıktan gelmedik mi? birileri, allah, din, peygamber edebiyâtı ile kendilerine menfaat sağlarken, bizim değerlerimiz üzerinden tepemizde tepinirlerken, inandığımız kutsallarımızla dalga geçerlerken şimdi mi aklımız başımıza geldi? cebimizdeki paralar suyunu çekince değil mi? artık yetmiyor paramız, şişirdiğimiz karınlarımızı doyurmaya? evimizin ekonomisi batmasa zâten aynı eyyâmcılığa devam… ne gâm?! yirmi yaşında bir genç, dinsizlik cereyânına kapılıp önce mânevîyatı çürümüş, sonra hayâtının bahârında gençliği solmuş gitmiş, ne gâm?! kendimizde kusur arayacağımıza, ‘‘müslümanlıkları öve öve bitirilemeyen bir cemaat yurdunda bu genci nasıl oldu da dinsizlik ele geçirdi, nasıl oldu da bu yavrumuzu mânevî anlamda koruyamadık? neden o’na iyiliği, doğruluğu, hakkı, huzuru temsil eder rol modeller olamadık? neden islâmiyet adına hep geçmişteki kıssa ve hikâyelerle hamâset edebiyâtına sığındık? günümüz müslümanlarının sosyal ve ekonomik dert ve buhranlarına, mürekkep yalamışlarımız, aydın- münevver geçinenlerimiz neden kafa yormayıp, ekseriyetle bir partinin davulunu çalar oldular?’’ diye hayıflanacak yerde kabahati yine başkalarında bulduk. ‘‘arkadaşları ateistmiş, çocuğun kanına onlar girmiş. yok, efendim babasındaymış; çocuğa değer verip onu hiç dinlememiş. ne alâkası var, beyler! tarikatlar, cemaatler baskı yapmışlar, görmüyor musunuz? hayır, ayol, ne ilgisi var?! doktorların çalışma şartlarına takmış çocuk, yeterli maaş alamayacağını, çalışma şartlarının ağırlığını düşünmüş; bundan gözü korkmuş yavrucağın da ondan canına kıymış.’’ gibi birbiri ardına sebepler ürettik. ama hiç kendimize, insanlığımıza, müslümanlığımıza toz kondurmadık. herkes, bir şey dedi, ben de bir şey diyeyim: bu gencin ateist olmasından da intihar etmesinden de mânevî anlamda müslümanlar olarak sorumluluğumuz vardır ve bunun hesâbını allah, anasından, babasından ve müslümanlardan soracaktır.
‘‘elhamdülillah müslümanız!’’ diyoruz. pekiyi, şimdiye dek inancımızla ilgili hangi yıpratıcı sınavlarla, hangi akabelerle, güçlüklerle sınandık? şüphesiz, belâ ve musibet istenmez; hele ki inanç konusunu teşkil eden alanlarda, takâtimizin üzerindeki tekliflerden allah’a sığınırız. ama, böyle imtihanlar olmayınca da müslümanlığın değeri, kalitesi nasıl anlaşılır? müslümanlar olarak, imânımızı hz.peygamber’in ifadesiyle; ‘‘avucunda kor ateş tutma’’ pahasına yaşadık mı? imân selâmetimiz için hangi şüpheli işten kendimizi uzak tuttuk? ‘‘evimiz yok’’ dedik, hocalarımız sağ olsun: ‘‘şu kadar faizle kredi çekip ev alabilirsin.’’ deyince havalara uçtuk. ‘‘türk lirası eriyor, cebimiz delindi, karnımızı doyuramıyoruz’’ dedik, hocalarımız, sağ olsun ona da çözüm buldular: ‘‘devletin kur korumalı altın, döviz hesaplarına paralarınızı yatırın. merak etmeyin, faiz değil, hibe, hibe!...’’ diyerek bizleri rahatlattılar. ‘‘efendim, kalbimden rahatsızım; görevini yapmıyor, domuz kalbi insana uyumluymuş, ama dinen uygun mu bakalım!’’ deyû mümtaz din adamlarımıza kulak verdiğimizde, meğer başka çare olmadığı halde bir mahzuru yokmuş. maşâallah!... bundan güzel din mi olur canım! sana ruhsatın kapılarını ardına kadar açmış. ‘‘azimet’’ ruhundan bana ne? ben alırım faizimi, taktırırım domuz kalbini yoluma devam ederim. arslanlar gibi namazlarımı da kılarım, oruçlarımı da tutarım. ekonomi, faiz sarmalına girdiyse bundan ben mi sorumluyum sanki? sağlığım bozulmuş, belki öleceğim, domuz kalbi bana yararlı ise allah da bunu boşa yaratmadı ya, taktıracağım elbet!’’ eee, nerde kaldı, sahâbelerin çektiği açlık, sıkıntı, mücâdele? nerde kaldı kur’ân’ın yasaklarına karşı, haksızlıklara, zulümlere karşı gösterilmesi gereken hassâsiyet ve mü’min tavrı?! böyle mi cennete gideceğiz? böyle mi rahmeti intizâr edeceğiz? söylenecek çok şey var; ama biraz da siz söyleyin dostlar. sözlerimiz artık ruhunu kaybetti. mermer gibi olduk. kelimeler, suratlarımıza, benliklerimize çarpıp yerlere düşüyor. kendi içimizde bahârı yaşamadıktan sonra enesler’i binbir tehlikeden nasıl koruyabiliriz? bizim önce dünyevîleşmekten, yıkıcı siyâsetin belâsından kendimizi kurtarmamız, korumamız lâzım. bizim önce ve hemen yüce kitâbımız ile inancımızı anlamamız ve yaşamamız lâzım. allah, bize acısın, bizleri ıslah eylesin. allah’ın gazâbından yine o’nun rahmetine sığınıyoruz. allah, bizlerden peygamberimiz’in anlattığı müslüman ferâsetini, basiretini esirgemesin. âmin!... (sözlerimin muhâtabı, geçim derdiyle rızkını temin etmeye çalışan, müslümanlığı anadan babadan gördüğü gibi taklid üzere anlayıp yaşayan, eğitim-öğrenim imkânından mahrum kalmış insanlar değildir. muhâtab, bilenlerdir. ‘‘…de ki; ‘‘hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu! doğrusu ancak akıl iz’an sahipleri bunu anlar’’ (zümer sûresi 9.âyetinden)
devamını gör...
571.
geçenler de birinden dinledim:
-kendinizi sevmeniz için bir şey yapmanıza gerek yok, siz siz olduğunuz için sevilmeyi hakkediyorsunuz.
bazen insan çok yük bindiriyor kendi üzerine, sorumluluk alıyor, onu da yapıyor, buna da ama unutuyor kendini. çok hor kullanıyoruz kendimizi. en azından ben öyle yapıyorum nefes almaya, durup dinlenmeye ihtiyacım var. akıntıya ters yönde yüzmeye çalışmaktan bıktım.
-kendinizi sevmeniz için bir şey yapmanıza gerek yok, siz siz olduğunuz için sevilmeyi hakkediyorsunuz.
bazen insan çok yük bindiriyor kendi üzerine, sorumluluk alıyor, onu da yapıyor, buna da ama unutuyor kendini. çok hor kullanıyoruz kendimizi. en azından ben öyle yapıyorum nefes almaya, durup dinlenmeye ihtiyacım var. akıntıya ters yönde yüzmeye çalışmaktan bıktım.
devamını gör...
572.
şu anda havada acayip bir sessizlik hakim. kar yağıyor. karın getirdiği bir sessislik bu.
ölüm gibi sessiz sedasız, kimseye belli etmeden...
ölüm gibi sessiz sedasız, kimseye belli etmeden...
devamını gör...
573.
istanbul iyice kafayı yedi; gündüz hava güneşliydi diye çıkıp parkta kahve içtim, şimdi kar yağıyor.
devamını gör...
574.
ülkeye ve kendime gram güvenim yok, hayatım sıkıcı, hafiften mutsuzum, yks stresi bünyemi sardı
devamını gör...
575.
fok balıkları çok yalnız
devamını gör...
576.
o kadar soğuk ki, entry girmeye üşeniyorum.
devamını gör...
577.
r harfi
devamını gör...
578.
beynen yorulunca daha steril düşünüyormuşum. yeni özelliğim açıldı..
devamını gör...
579.
bu ülkeyi şeyh e siyha vahhabi ve selefi itlerine yedirmeyecegiz.
devamını gör...
580.
bugün çayını şekersiz içen bir arkadaşımla otururken çayına pat diye şeker attım.* başta biraz bozuldu, sonra sorun değil falan dedi ama çok utandım. dikkatsiz ve düşüncesiz davranmıştım. yerin dibine girip yok olmak istedim.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247