2861.
tembelliği en yakıştıramadığım kişinin tembel olduğunu öğrendim.

meğerse siparişimi geç getiren garson, gereksiz yere korna kullanan adam ya da toplantıya 10 dakika gelen kişi benim canımı hiç sıkmıyormuş. ben, kontrol edebileceğim problemlerimle ilgilenmek yerine kontrol edemeyeceğim problemler yaratıyormuşum. aslında sorun belli, üzerinde çalışılmalı, ancak çalışmak zor geldiği için kontrolünde olmadığım şeylerin canımı sıkmasını tercih ediyormuşum. çünkü onlar hakkında istediğim kadar veryansın edebilirim ve haklı olabiliyorum. bu sırada çözebileceğim ve yıllardır sırtımda taşıdığım sorunlar canımı sıkmaya devam ediyor, ancak ben algımı haklı olabileceğim durumlara odaklıyorum.

çok saçma lan.
devamını gör...
2862.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
2863.
şu son günlerde küçük şeylerden keyif almaya başladım. üzerimden öyle bir yük düştü ki. sanki kanatlarım var uçuyorum... demek ki, bu kadar kolaymış mutlu olmak. kendini bırakabilmek bile mutluluk kaynağıymış.

herkes özgürlüğünde boğulsun bence. evet. boğulun sizi mutlu eden şeylerin içerisinde, arkadaşlar.

siz çünkü bir tanesiniz. bir tanecik.
devamını gör...
2864.
idol bu kadın*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
2865.
ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum
devamını gör...
2866.
uykumu gören gelmesini istediğimi söyleyebilir mi?
mersi
devamını gör...
2867.
olması gerektiği gibi aslında. gerçekler ortadayken ve ışık gibi görünüyorken, bu kabul edememe durumuna bir anlam veremiyorum. şükür diyorum sonra, bir sürü şükredecek şey sıralıyorum. sonra boğazıma götürüyorum ellerimi, o hayali dikenleri sökmek için parmaklarımı geçiriyorum. boğazım daha da sıkılıyor. dikenli tel daha bir sarmalıyor tenimi. parmaklarım kanıyor, içim kanıyor. çıkış yolu bulmak için etrafımda o an ne varsa bakıyorum. gökyüzünü yakalamaya çalışıyorum. birkaç bulut süzülüyor bana doğru. öngöremediğim bir sakinlik sarıyor bünyemi. dikenli tel hala boğazımda ama demin acıttığı gibi acıtmıyor. parmaklarımın ucundaki kanama ince, konuşuyorum bulutlarla.
derdi büyüyünce insanın konuşmak başkasına zül geliyor. bulutlar iyi bir dinleyici bu yüzden. kağıt kalem de öyle. modern zamanlarda klavyem, renkli mor klavyem de iyi bir dost. şu satırları yazmasaydım herhalde gözlerimden süzülen yaşları durduramayacaktım. ama işte buradayım. kurudu bak gözlerim. ağlamıyorum.
devamını gör...
2868.
galiba aşık olmaya başlıyorum sözlük. öyle-böyle değil, bildiğin sırıl sıklam oldum, bağlandım kaç haftadır. aradaki problem denizaşırı mesafeler, dağlar, dereler değil. onun için dünyanın öbür ucuna da giderim, ama ne zaman böyle duygu hissetsem işimi karşıma alıp motivasyonumu sıfırlayıp, zorla kendimi oturduğun yerde kalmaya zorluyorum

düşünüyorum, acilen en az 2 haftamı meşgul edecek, günlük 16-18 saatlik hackathon challenge kafamı yerine toparlaya bilir. bilgisayar başından kalkmak istemiyorum, sıçıp, işemek, yemek hariç. tüm gün beynimi meşgul eden bu tümörden kurtulmam lazım
devamını gör...
2869.
kendimize roller yaratıyor ve bunları çok fazla ciddiye alıyoruz.
devamını gör...
2870.
bir şeylerden keyif almak ve umutlu olmaya çalışmak gittikçe zorlaşıyor. ben de çareyi kendimi kandırmakta buluyorum.
işin kötüsü kendimi kandırdığımı fark ettiğimden bu yana artık kendimi kandırmakta zorlanıyorum. kendim hakkımda fark etmek istemediğim şeylerden biri olarak kalacak bu 'kendini kandırma' konusu.
bunun gibi bazı şeyleri düşünerek dibine kadar deşmesem her şey daha iyi olabilirdi ama düşüncelerimi kontrol etmekte iyi değilim.
devamını gör...
2871.
ölümle yaşam arasında, bir kalem ucundan çıkan çizginin kalınlığı kadar mesafe varmış,
dün bunu öğrendim, öleceğimi zannettim.
devamını gör...
2872.
gözümü bi kapattım. karşımda dünyalar tatlısı bi kız, şans eseri gittiğimiz tatil yerinde tanışmışız. hatun alexis bledel'ın yan şubesi. o bana soruyor neler yapıyorsun diye ben ona. gülüp eğleniyoruz. kızın aurası çok iyi. üstelik benimle yaşıt. diyorum ki kendi kendime yıllarca sürecek bi dost edindin, bu kız çok tatlı sakın bununla iletişimi kesme. bakarsın tek yakın kız arkadaşın bu olur whis.

gidiyoruz bi kafeye oturuyoruz. muhabbet baya derin olacak ki muhabbetin en koyu yerinde 40'lı yaşlarda çakma sarışın, hafif göbekli bi kadın "tırıt fılı bıktırmık ıstır mısınız?" diye giriyor devreye. kızıyorum ve kıskanıyorum kız arkadaşımı. "yok mok istemiyoruz yaaa giiitt giiit!" diyorum önce ama benim best friend başlıyor tarot falı baktırmaya. falcıyla ne konuşuyorlar zerre duymuyorum. "ben de mi baktırsam"? acaba falan diyorum yüzsüz yüzsüz ama kimse oralı olmuyor. bizim çakma sarışın ablamız tam masadan kalkıp gidecekken, "alooo ben de ben de hanımabla ben de " diyorum ama yine duyan eden, s*kleyen yok. kız arkadaşıma çeviriyorum kafayı kız yok olmuş. gündüz tv kuşağından fırlamış falcı ablaya döndürüyorum kafayı o da yok oluyor rüyamda birden. sabaha alarm kurmuştum. o çaldı o an. o kadar üzgün uyandım ki. rica etsem rüyamdaki ahiretliğimi bulmam da*

ulan insan rüyasının içinde dışlanıp soyutlanır mı? daha da kötüsü ben çok sevmiştim rüyamdaki dostumu. gösterip niye vermediniz kızı bana? neyse rüyamda o kadar şey yiyip içtik en azından hesap ödemedik. falcı ablanın parası da yalan oldu. ooooğhhh oğhhhhh astrolog meral çatla.

benim rüyalarımın saçmalık seviyesi > sözlükteki saçma sapan başlıklar
devamını gör...
2873.
başım ağrıdı lan. dişlerimi sıkmaktan kulaklarım ağrıyor.
devamını gör...
2874.
günü birlik işlere ihtiyacım var demek istediğim, yardımcı olabileceklerin iletişime geçmesini umduğum başlık.
devamını gör...
2875.
o kadar mutlu olacağım ki sana dair tek bir zerre kalmayacak hayatımda, unutulmanın ve pişmanlığının ızdırabıyla bi ömür yaşa. nasıl yaktıysan beni, nasıl lime lime ettiysen öyle yan. birinin, her şeye rağmen sana olan aşkını, sevgisini nasıl heba ettiğini unutama. canımın canı, sen çiçeğini ne yaşatabildin ne öldürebildin. başka bahçelerde açmaya mahkum ettin. madem öyle nasıl güzel yaşanırmış seyret. vedalardan bir demet.
the end..
devamını gör...
2876.
her şey başa sarıp duruyor ve bu salak saçma döngüden çok sıkıldım. daha ne kadar kaybedebilirim dedikçe her gün daha da dibe gitmek çok yorucu.
devamını gör...
2877.
bu saatlerde oraya bir serinlik ve uçsuz bucaksız bir dinginlik çökmüş olurdu.
arada düzenli olarak üstüne basılan mıcır sesi geldiğinden birilerinin yürüdüğünü anlardım.
mıcır sesi daha büyükse kesin bir araba geçiyor olurdu.
tamircilerin prefabriğinin oradan bütün ilçe ve marmara denizi görünür,
bazen istanbul'un ışıkları paha biçilmez bir kolye gibi parlar ve sönerdi.
bizim prefabriğin oradan meydana bakardım bu saatlerde
saatte bir eski püskü minibüslerin geldiği ve içinden türlü insanların indiği
sonra aynı sayıda insanın minibüse binip aşağıya gittiği.
gelenler hızlı adımlarla evlerine giderler,
kimisi meydanın ortasındaki bakkala uğrardı.
herkesin birbirini tanıdığı, yalıtılmış, unutulmuş bir tatil köyü gibiydi.
dağın başında, her gün dağın etrafındaki çiftlik ve mandıralardan hayvan sürülerinin indiği
bazen bahçemizdeki domatesleri semirmiş büyük bir inek yiyor olurdu
bazen koyunların oluşturduğu barikatlara takılıverirdik.
etrafta henüz beton salgını yok idi.
tek tük binalarda insanlar karşılarına dikilen betonları değil,
doğayı teneffüs eder ve yalnızlığın doruklarına çıkardı.
kütükten elektrik direkleri ve üstüne bağlanmış kimi lambalar
bu dağbaşındaki küçük yerleşkeye hayat veren nice teknolojiden biriydi sadece.
evimiz güzeldi, aşağısı denize, yukarısı mıcırlarla açılan küçük tepe ve katlara bakardı.
kimi zaman geçen tanıdıklar huzurla birer selam verirler ve ağır adımlarla evlerine doğru kaybolurlardı.
ben o zamanlar hep bu insanları göreceğimi düşünürdüm ama çoğunu sonra hiç görmedim.
hayaller kurardım, o yaşta, o zihinde, hayatın hep buradaki gibi olacağına dair,
bilemezdim orada geçirdiğim topu topu iki seneyi hiçbir zaman unutmayacağımı.
hayat hep öyle gidecek sanıyordum.
bazen yürüyüşler yapardım, büyük kahve prefabriğinin oraya. oradan deniz daha iyi görünürdü.
top oynardı çocuklar bu sırada meydanda, küfür kıyamet, tekme tokat
sarmazdı beni onların köylü ve kaba dünyaları.
onların sahip olmadığı her şeye sahiptim ben o günlerde,
sonrasında hiçbir zaman bulamadığım şeylerin.
hayat o günlerde güzeldi,
hayat öyle güzeldi,
belki hep o yerleşkeyi aradığımdan,
bulduğum şeylere ısınamadım hiç.
ısınamadıkça, arayışlarım arttı,
derken bulamayacağımı kanıksadım ve mutsuzluğa alıştım.
bugün yok orası.
hem de uzun zamandır yok.
çeşit, çeşit hayatların yaşandığı, ilk aşklara, ilk flörtlere sahne olan,
nice kahkahaların işitildiği anıların yaşandığı yer silindi gitti.
toprak dökülmüş, bomboş bir arazi artık orası.
aşağısındaki tek tük evler önce sokakları oluşturmuş,
sonrasında cadde ve mahalleleri,
her yapılan binadan sonra eller alelacele paraları saymış,
derken böyle böyle yok etmişler huzur dolu alanı.
yine de dağların hiç dokunulmamış zirveleri gibidir orası.
sıkça, belki hep görülen, ama hiç dokunulamayan ve gidilemeyen.
devamını gör...
2878.
canlı kanlı ferdi özbeğen konserine gidip dinleyememiş olmak beni 32 yerimden bıçaklıyor.
devamını gör...
2879.
hep bir şey eksik gibi o eksiklikten dolayı geri kalan tam olan şeyler mutlu etmiyor . hani şair diyor ya yüz derdim var sen gelsen doksan dokuzu biter diye tam anlamıyla öyle bir hayat yaşıyorum.
devamını gör...
2880.
kendimi kuş gibi hissediyorum.
kanatları açık...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sözlük yazarlarının söylemek istedikleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim