sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272
başlık "peripetya" tarafından 03.01.2021 03:48 tarihinde açılmıştır.
2341.
yalan dünya sana sesleniyorum
artık hiç bir şeyinden zevk almıyorum
dolaştıkça bağrımda bulamıyorum
al bu dünyadan ya rab, yalvarıyorum
dert sayarım, derdim artar, eksilmez
sabır, teselliden müjde getirmez
bir kaderim var, belli, değişmez
al bu dünyadan ya rab, yalvarıyorum
artık hiç bir şeyinden zevk almıyorum
dolaştıkça bağrımda bulamıyorum
al bu dünyadan ya rab, yalvarıyorum
dert sayarım, derdim artar, eksilmez
sabır, teselliden müjde getirmez
bir kaderim var, belli, değişmez
al bu dünyadan ya rab, yalvarıyorum
devamını gör...
2342.
geçici olarak çalışacağım yerin fotoğrafını paylaşıp yeni başlangıçlar yazdım bir kenarına.
en son aylar önce konuştuğum kişiler bile mesaj attı yoksa istifa mı ettin, hayırlı olsun, neler oluyor diye.
yani ben bakıp çat çat kaydırıyorsunuz zannediyordum paylaşımları, resmen gözetlenip merak ediliyormuşuz altan, bu kadar hakim olamazsınız olaylara bildirimi gitmesi lazım insanlara.
03 imera karar anı için kırmızı odaya lütfen.
*
en son aylar önce konuştuğum kişiler bile mesaj attı yoksa istifa mı ettin, hayırlı olsun, neler oluyor diye.
yani ben bakıp çat çat kaydırıyorsunuz zannediyordum paylaşımları, resmen gözetlenip merak ediliyormuşuz altan, bu kadar hakim olamazsınız olaylara bildirimi gitmesi lazım insanlara.
03 imera karar anı için kırmızı odaya lütfen.
*
devamını gör...
2343.
sabah olması icin bi seyler olması lazım ama ne dedigim bi gecenin köründeyim. bu seferse bekledigim hic bi sey yokken tek dilegim mutlu oldugumu görebilmekti. saclarımı kacıncı kesisim ve saclarımı kestikten sonra farklı hissetmeyi dilediğim kacıncı makas kullanısım bilmesem de hala deniyorum. en azından hayattayım ve hala deniyorum diyebildigim kıvamdayken yazayım dedim bari en fazla napabilirim baska diye düsünmekten kafayı yerken. nefret ettigim benligime actıgım yaraların sahibi de benim evet ama neden. neden diye sordugum soruların sahibi de benim sonucuda benim ama hala neden ? bitiremedigim kronik mutsuzlugumun bana vaadettigi dogurdugu sonucsuzluklar canıma yetti artık. uyandıgımda neyle mesgul olsam acaba diye düsünmenin cözümü iş hayatına atılmak degildi kesinlikle. cünkü bununda bi sonu var ve ben sonu biliyorum. dövme yaptırsam gecer mi düsüncelerimle artık kandıramıyorum kendimi. kredide cekemedim zatwn yeni dert eklenemezken bile eklendi öyle düsün. bi de artık birilerini ikna etme ya da üzülmesin duygularım yok oldu birden. hakkımdaki düsüncelerine dikkat et derim. etmesende benim icin farketmez gerci de neyse. uyuyamıyorum düsünmekten ve hic bü seyi düsünemiuorym bile aslında. yiyip bitirdim kendimi denemekten ve hic denemwdim sanki bugüne dek. onu affetmekten vazgectim ilk kez digerineyse yaranmaktan bu bi ilerleme aslında özüme döndügüm tekrar bi yinelenişken. sene 24 olucak ve 18ime girdigim bi yıldayız. tesadüf gibi ama degil. cırpınıs gibi ama gibi. seni dinlemiyorum artık cünkü konuşmuyosun zaten konuşsanda fayda etmeyen kelimelerin beni temenni de teselli de etmiyo. en uzun geceymis cok sikimdeydi dedim bi getirisi yok diye. hep bi getirisi mi olmak zprunda bi seylerin yoksa ben mi doyumsuzum ? yetişemediğimden mi yoksa hala yakalayamadım mı hic bi şeyi. elimden mı kacıyor yoksa elime alamadım mı bile daha ? bilmiyorum ama yoruldum.
devamını gör...
2344.
eskisi gibi hissetmmeyi özledim. seni değil. bizi degil. eski beni değil. ilk ya da sonrasında deneyimlediğimdeki duyguyu değil. eskisi gibi, her zamanki gibi bi şeyleri faaliyete gecirirken hâla hissediyo oolabilmeyi özledim. o kadar cok eksiğim ki simdi. neyin bana iyii gelebilecegini ya da neyin iyi gibi hissettirebilecegini bulamıyorum. ben söyledikten sonra umursuyo oluşuna bile kırgın değilim artık. her gün istemsiz uyanıp her gece de zorla uyumaktan vücudumun verdiği alarm gittikce yükseliyo. uyumaktan uykudaan nefret ediyorum artık cünkü uyandıgımda yasadıgım o sikik boşluk ve yine mi aynı seyler farkındalıgı farkındalık bile degil caresizlikten ibaretken. önceden sadece şüphe duyardım şimdiyse hic oralı değilim. yapayalnız bi insanken zamanında oluşturmaya calıstıgım kalabalıklar topladıgım insanların hayatından birer birer kayboluşum ve sürüklenişimin izleri var kafamda kalan. bu bi motor kazasında sürüklenmekten farksız acıya eşdeğer. ve inan bana isterdim ki hiç var olmayayım.
devamını gör...
2345.
yanlış insanlar zaman kaybı değildir, doğru insanı algılamak için bir öğretmendir.
devamını gör...
2346.
basit insanlar beni cok korkutmaya basladı, aslında hep korktugum tiplerdi sadece sürekli aşağılamakla meşgul olup yaklaşmadığım için şu an ayırt etmekte zorlanıyorum. bana karşı her şeyi yapabilir her şeyi söyler cünkü önem vermiyor bunlara. önüme halılarda serse onun için klasik bi durum ya da oturup ağlasa benim için yine onun daha önce defalarca kez yaptığı bi şey ve bunun üstesinden bi başkasına ağladığında geçirebilir acısını. kendimi kopardığım iplerden geri dönüş kolay olsun diye ipin ucunu sakladıgım yerlerde buluyorum. beni anlıyor musun. hiç bi şey umrumda değil ama her şey beni kahrediyor. hissedemiyorum aynı anda yaşadığım için tüm hisleri hissedemiyorum artık. karar veremiyodum zaten hic bi zaman şimdiyse gerek duymakta zorlanıyorum. ihtiyacım olup olmamasına karar veremiyorum. sürekli dediğim şey değişmekten korktuğumdu benim. şimdi anlıyorum ki insanlar büyüdükçe değişmiyor insanlar büyüdükçe hissizleşiyor her şey normal geliyor olaylarda takılamıyor istesede hatırlayamıyor istesede umursayamıyor olan biteni. vakit geçiyor belki uzun belki kısa etkisi de aynı şekilde ve sen değişmiş oluyosun. bunu hala istemiyorum ama. ama?
devamını gör...
2347.
islam sanatına olan nefretim her geçen gün artıyor. tarih çalışıyorum. konum, mısır'da kurulan ilk türk islam devletleri. allahın belası ders nasıl 6 sene travmam olup içime işlemişse tekrar tekrar çalışmama rağmen zihnim türklükle islamiyeti bir arada kabul etmiyor. beynim için eyyubiler yok, emeviler var. akşitler yok, abbasiler var. evin içinde tolunoğulları, akşitler, eyyubiler, memlükler diye gezmekten yoruldum. ey yüce türk milleti... sen neden islamı kabul ettin?! güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız yaşar giderdik ya... sanki çok matah milletmiş gibi ne diye koruduk bu arapları biz? geberip gitselerdi. kurban olduğum yollayacaksa islamı yine yollardı.
devamını gör...
2348.
kendime boş ver, umursama demek istiyorum
devamını gör...
2349.
deli dehşet sıkılıyorum.
devamını gör...
2350.
tam işte ulaştım dediğim anda kayboluyor. ben sana bir türlü ulaşamıyorum bari sen bana ulaş. şansımdan bahsediyorum yanlış anlaşılmasın.
devamını gör...
2351.
bir sürü şey söylemek istiyor içim ama dil dönmek istemiyor artık.
devamını gör...
2352.
tekerlerin üzerinde kan izi yoktu.
havanın güneşli olması bir şeyi değiştirmiyordu.
tekerlerin üzerinde kan izi var mı yok mu diye kontrol etmeyi düşünmemse uzun sürdü
yolun üzerindeki kuşlar çekilmeyi biliyordu ama o bir kuş değildi.
kan izi olması işleri kolaylaştıracak mıydı?
belki de fark etmiyordu.
dönüş yolunda asfaltın üzerinde aradım.
buldum da.
havanın bulutlu olması yardımcı olmuyordu.
havanın herhangi bir şekle bürünmesinin insanoğlunun tek başına yolculuğunda destek olmasını beklemek anlamsızdı.
mabedim dediğim mekanik cihazdan korkuyorum şimdi.
ve çok geliştiğimizi sandığımız için kendimden korkacağım.
abartma sanatını layıkıyla yerine getirirken, dramın, acının ve ölümün saniyeler süren titremesinde gözümün önünden gitmeyecek can çekişmenin izini tekerlerin üzerinde kan şeklinde görmediğim için umudumu yerine de koyamayacağım.
tekerlerin üzerinde kan izi yoktu.
bu gerçek, kafasının parçalandığı görüntüyü zihnimden atmamda işe yaramıyor.
havanın güneşli olması bir şeyi değiştirmiyordu.
tekerlerin üzerinde kan izi var mı yok mu diye kontrol etmeyi düşünmemse uzun sürdü
yolun üzerindeki kuşlar çekilmeyi biliyordu ama o bir kuş değildi.
kan izi olması işleri kolaylaştıracak mıydı?
belki de fark etmiyordu.
dönüş yolunda asfaltın üzerinde aradım.
buldum da.
havanın bulutlu olması yardımcı olmuyordu.
havanın herhangi bir şekle bürünmesinin insanoğlunun tek başına yolculuğunda destek olmasını beklemek anlamsızdı.
mabedim dediğim mekanik cihazdan korkuyorum şimdi.
ve çok geliştiğimizi sandığımız için kendimden korkacağım.
abartma sanatını layıkıyla yerine getirirken, dramın, acının ve ölümün saniyeler süren titremesinde gözümün önünden gitmeyecek can çekişmenin izini tekerlerin üzerinde kan şeklinde görmediğim için umudumu yerine de koyamayacağım.
tekerlerin üzerinde kan izi yoktu.
bu gerçek, kafasının parçalandığı görüntüyü zihnimden atmamda işe yaramıyor.
devamını gör...
2353.
türkiye'de ,kendilerini köşeleştiren zihniyete aşık 2 kesim var.
1. layikçiler.
2. ehlisunniler.
yalan mı?
1. layikçiler.
2. ehlisunniler.
yalan mı?
devamını gör...
2354.
eskiden de güzeldi eskiler de..
devamını gör...
2355.
bir bilmecem var çocuklar.
devamını gör...
2356.
terörist senin babandır!!
devamını gör...
2357.
sakın dürtmeyin bu kuşu, bölmeyin gülüşü, yolmayın kanatları, yakmayın ateşi, tersine çevirmeyin dik yokuşu; kana susamayın, yormayın şu düşü.
devamını gör...
2358.
metrobüs ve tramvay duraklarında valizle dolaşan insanların artışının sebebini merak ediyorum.
devamını gör...
2359.
sözlük yazarlarının fotoğrafları başlığına herkes fotoğraf koymasın. o kadar güzel insanların içinde kötü duruyor.
devamını gör...
2360.
yaklaşık 1 haftalık zaman diliminde sözlüğe girdiğimde daha çok rahatsız ettiğini hissettiğim, gittikçe artan ve sebebini anlayamadığım içsel bir sıkıntımın olduğunu profilimin giriş panelinde anlatmış ve artık sözlükte yazmayacağımı açıklamıştım. ancak, bunu yazarken neredeyse 2,5-3 yıldır yazdığım, düşüncelerimi ifade etme fırsatı veren sözlük yönetimi ve moderasyonuna teşekkür etmeyi unuttuğumu gördüm. hatta, başka bir sözlükteki hesabımı da aynı nedenle kapattığımdan, oranın değerli sözlük yöneticisine de teşekkür etmeyi ihmal ettiğimi gördüm ve üzüldüm. bir de ekşi sözlük hesabım olsa da henüz çaylaklıktan bir terfi alamadığım için orada şimdiye dek yazarlık yaptığım söylenemez. şu halde 3 ayrı sözlükteki yazarlık serüvenimi aksi bir karar almadığım sürece sonlandırıyorum. bu sözlükler içinde en çok normal sözlükte yazılarım olduğundan üye olduğum ilk günden itibaren kibarlık ve nezâketle beni karşılayan, sözlük formatına ilişkin sorduğum sorulara yüksünmeden cevaplar veren, bana karşı saygı duyduklarını samimi söz ve hitablarıyla hissettiren hanımefendi-beyefendi tüm değerli sözlük yönetici ve moderasyonuna içten teşekkürlerimi sunuyorum. bu içten teşekkürlerime, aceleyle terkettiğim
daha önce burada da yazarlık yaptığını bildiğim kirpi sözlük'ün değerli yöneticisi de dâhildir. aynı şekilde sözlüğünde saygısını ve sevgisini dile getiren ve sözlüğü ile ilgili çözüm odaklı yaklaşımlarıyla kolaylıklar gösteren kirpi sözlük yöneticisine de çok teşekkür ediyor ve alelacele üyeliğimi sonlandırdığım için üzüldüğümü belirtmek istiyorum. eğer burada üyeliği mevcutsa, bu teşekkürümü ve özrümü haber alacaktır, diye ümit ediyorum.
sözlükte teşekkür etmek istediğim bir başka grup, bana değer verip yazdıklarımı ve paylaşımlarımı okuyan, onları olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerine almayı esirgemeyen değerli takipçilerimdir. bu takipçilerim için de ''bot'' tâbir edilen hesaplar var mıdır bilmem. ama ben, hiçbirisini ayırmadan hepsine ayrı ayrı saygı ve sevgilerimi sunmak istiyorum. saygıdeğer takipçilerim ve takipçim olmasalar da yine de sayfama uğrayıp düşünce ve yüreklerinde paylaşımlarımı tartıp değerlendiren sözlük okuyucuları! bu sözlükte benim de doldurduğum bir yerin olduğunu, sözlüğün bir değeri olduğumu bana hissettirdğiniz için hepinizi tüm içtenliğimle sevdiğimi bilmenizi diliyorum, yürek dolusu teşekkürlerimle ancak bu minnetimi anlatabiliyorum.
şimdi de sözlükten ayrılma zamanımın geldiğini sanki bana hatırlatan yaratıcı'nın buna vesile kıldığı can sıkıntıma neden olan gerçek fâil ve sebeplerini hâlen kavrayamadığım huzursuzluğuma bilerek, isteyerek (kasten) neden olan kişiler varsa, onların benden doğrudan doğruya özür dilemelerini istemiyorum. eğer vicdanlarında bana karşı yanlış bir düşünce, yanlış bir niyet, yanlış bir söz ya da yanlış bir takım girişim ve hareketlerde bulunduklarını düşünüp değerlendiriyorlarsa, allah'a tövbe etmelerini diliyorum. can sıkıntımın bana hissettirdiği tehevvürle profil giriş sayfamda her ne kadar ''onlara hakkımı helâl etmiyorum'' demişsem de bundan vazgeçiyor ve sizlere de hakkımı helâl ettiğimi bildiriyorum. çünkü, buraya üye olduğum günkü gibi taze ve iyi niyetlerle ayrılmak istiyorum. buna rağmen beni sevmeyenler, değer ve düşünceleriyle bağdaştıramayanlar olacaktır ki bu pek tâbidir. aslında olması gereken budur. ben, ''herkes beni sevsin'' demiyorum ki ''ben sevmediklerimin, düşüncelerini beğenmediklerimin şahsına nasıl saygı duyuyorsam bana da saygı duyulsun'' istiyorum. yine de insana mahsus bu kişilik değerinden mahrum varlıklar varsa, onların da bu kişilik değerinin kendilerindeki eksikliğini tez vakitte fark etmelerini diliyorum. burada hiçbir sözlük yazarı ile polemiğe girmeyeceğimi, beni tanıyanlar bilir. ben, yıkıcı tartışmayı sevmem. çünkü, yıkıcı tartışmada sevgi yoktur, pekiyi ne vardır? olumsuz olan ve sizi, bizi aşağılara çeken her ne duygu varsa vardır.
''paylaşımlarım, düşüncelerim yüzde yüz doğrudur, yüzde yüz herkesi kapsayıcıdır'' diye kim öne sürebilir? bu büyük iddianın altında ezilmeyecek kişioğlu var mıdır? anlaşılsın, diye söylüyorum. burada biricik gerçeği ben söylüyorum, demiyorum. anladınız mı? söylediklerim, düşüncelerim, tanımlarım bana göre gerçektir, bana göre ilkeseldir diyorum ve ''ya hu! ne yapalım, bu adamın görüşü de buymuş'' demenizi istiyorum. haa, bu görüşü beğenirsin, beğenmezsin, doğru bulursun, bulmazsın, kendinden bir parça görür sahiplenirsin ya da belki nefret edersin. işin burasına ben karışmıyorum; insanlara da ''sen niye benim sözümü beğenmedin, sen niye benim sözüme uymadın?'' demiyorum. eeee zâten bunu demek, en büyük zulüm değil mi? kişinin özgürlüğüne müdahale etmek değil mi? elbette ki zulümdür, özgürlüğü kısıtlamaktır. bu yolla bir insana bir şeyler anlatmak allah'ın nazarında doğru da değildir. allah (celle celâlühü), özgür seçimlerimizin sonuçlarıyla ilgilenir. ama, beyler, hanımlar! şunu da bilin: beni tanımlarımla, duygu ve düşüncelerimle, yorum ve değerlendirmelerimle de hiç biriniz yargılayamazınız. kimsenin haddine değil, ''ama sen de şöylesin, böylesin'' demek. ben, allah'ın kuluyum, hatası, unutması olan bir insanım. fakat kendimi ben bile yargılayamam. beni yargılayacak olan allah'tır. ben, allah'ın nezdinde iyi bir insanım. bunu nerden biliyorum, derseniz; beni yarattıktan sonra burada sahipsiz ve bir başıma bırakmamış; yaratıcım birtakım hikmetli işleriyle beni bir şekilde uyarıyor, alışılmadık yollarla haber verip, hissettiriyor. bu yüzden ben kendime değer verip, kendim için bir şeyleri güzelleştirmek isterim ya da istemeliyim. sonuçta bunu yaptığımda irademin meyvesini yemiş olacağım. kendim için güzel bir şey yapmış olacağım. işte bütün mesele budur.
bugün buraya uzun bir yazı yazıyorum. çünkü yazarı olmakla sevindiğim bir sözlükte vedâ yazısı yazıyorum. bu yüzden içimde bir şey kalmasın istiyorum. bakın, burada bir sözlük yazarı vardı. herkes onu bilir, saygı duyulan bir insandı...''ateist kaplumbağa'' ... ben, onun müstear ismi nedeniyle gerçekten ateist olduğunu düşünüyorum bu arada. çünkü, inanç durumunu vurgulamak istemiş. ''müslüman kaplumbağa'' da diyebilirdi kendine, dememiş. her neyse şakayı bırakalım. yazdığı yorum ve tanımlarda ateist olduğunu ya da olmadığını belirttiyse ben karşılaşmadığım için bilmiyorum. şimdilerde, hatta şimdilerde değil, bayağı uzun bir süredir yazmıyor. bu adamdaki ruh güzelliğini, kimi zaman çevremdeki bazı inançlı olduğunu belirten insanlarda göremedim ben ve üzüldüm. hâlen, bu insanın eğer inançsız ise ebedî bir kurtuluşa erişmesi için duâlar ediyorum. ama, ''imân, inanç'' dediğimiz şey, gıyâbımızda birilerinin güzel duâlarıyla tek başına parlayacak bir değer değil ki; bunun için özgür bir seçim yaparak adım atmak beklenir insandan. işte ondan sonra allah, onun motivasyonuna göre, kendini değiştirme, yenileme aşkına, şevkine göre yardım eder ona; onun önüne başka başka vesileler çıkarır, birinin duâsı da zaten olgunlaşmış bir sürecin tamamlanması adına son aşamadır belki, bunu bilemeyiz.
sözlükte çaylaklığı sırasında dikkatimi çeken bir yazar vardı. nitekim, çaylaklığı sona erer ermez sözlük yazarı olarak sözlükte bir yıldız gibi parlamaya başladı. maşallah, öyle remizler, öyle imgelerle yazıyordu ki bazı yazılarını okuyup anlayabilmek için dönüp dönüp 3-4 kez okuduğumu bilirim. belli ki bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu; ama onda ''herkes beni anlasın'' endişesi yoktu. bir gün cesâretimi topladım. dedim; ''şuna bir mesaj göndereyim de bir değerlendirmemi söyleyeyim'', ama ''darılır mı, gücenir mi?'' diye de korkmadım değil. yine de mesajı yazma kararı verdim, çünkü yazıp göndermesem patlayacağım, biliyorum, sonra bu duygu beni rahatsız eder. ''keşke söyleseydin, niye söylemedin?'' gibi gibi... neyse efendim! ben buna mesajı gönderdim, dedim ki; ''değerli yazar arkadaşım merhaba, ya hu iyi yazıyorsunuz, hoş yazıyorsunuz ama ben bazı yazılarınızı hiç anlayamıyorum ki! öyle birbiri ardına rumuzlar, simgeler, imgeler, mazmunlar sıralanıyor ki ''burada ne demek istemiş olabilir'', ''şurada ne söylemek istemiş olabilir'' diye bir mücadeleye giriyor insan.'' anlamına gelebilecek şekilde düşüncelerimi paylaştım. şimdi o da yazmıyor bildiğim, gâliba ayrıldı. dolayısıyla sözlük adını söylemekte bir sakınca olmadığını düşünüyorum. ben bu ''kestane'' arkadaşın, ''ya hu, kusura bakmayın, hiç dikkat etmemişim, bir dahakine düzeltirim, daha anlaşılır yazarım'' filan demesini beklemişim ki baktım, burnundan kıl aldırmıyor, kafasında kurguladığı düşünceleri, hikâyeleri birtakım metaforlarla anlatma üslubunu benimsediği, anlayamıyorsam yapacak bir şeyin olmadığı'' anlamına gelecek açıklamalar yaptı. işte o zaman, karşımda gerçek bir yazarla muhâtab olduğum düşüncesiyle heyecanlandım ve bu arkadaşımızın yazılarını daha bir dikkatle ve onun yazılarını hazırlama hassasiyetine eş oranda bir anlama cehdiyle okudum ve okuduklarımdan bediî zevkler aldım. gerçekten bu arkadaşın farklı bir yönü vardı, edebî zenginliğine hayran kaldığım nâdir yazarlardandır, hatta tektir. niye, uzun uzun bu örnek üzerinde durdum, belki merak edersiniz; sözlükte böyle dolu yazarlar var; aslında sözlük ortamı bu yönleriyle yararlanmasını bilenlere iyi bir imkândır. ama, işte biliyorsunuz; târif etmeyeyim, boş, mâlâyâni hatta zararlı, bir faydası olmayan zamanı kemiren farelikler de var. düşünceme göre bunlara itibar etmemek gerekir. itibar ediliyorsa, bu türlü paylaşımların kendine değer verenler için zararlı olduğu bilincine ulaşmak gerekir. bu farkındalık, sözlükte ne kadar çoğalırsa nitelik de kendiliğinden artacak; niteliğin artması tüm sözlük üye ve okuyucuları için karşılıklı bir fayda sağlama dönüşümünü gerçekleştirecektir. niteliğin azalıp, pespâyeliğin artması da aynı oranda kendine ve zamanına değer veren sözlük üye ve okuyucuları için olumsuz bir ivmeyle sözlük ortamını çekilmez kılacak ve sözlük yazar ve okuyucuları için sözlük, onları mutlu eden, öğreten, öğrettikçe olumlu anlamda değiştirip geliştiren bir mecrâ olmaktan çıkacaktır.
son olarak, sözlük okumalarımda, hâricen roman, hikâye gibi edebî ya da deneme nitelikli kitaplarda hep yazarlarının konuştuğu, hikâye kurgusu içinde oluşturdukları kahramanları konuşturdukları bir serencâmla karşılaşırız. hep düşünürüm: acaba, bir roman yazarı, bir öykü, hikâye yazarı, kurgusal bir eser verdiğini düşünürken kendi romanını, kendi öykü ve hikâyesini de bilerek yahut bilmeyerek yazabilir mi? bazı yazarlarda bu hassâsiyet vardır; hikâye ve romanlardaki kurguyu bir şekilde senarize ederek aslında kendi yaşamına ışık tuttuğunu röportajlarında anlatan yazarların var olduğunu biliyoruz. ben bunu çok hoş buluyorum. hem kendin için yazıyorsun, kendin ondan dersler çıkartıyorsun, hem de kim bilir nerelerde, tanımadığın, bilmediğin köşelerde, kimlerin zihin ve kalblerinde hangi değerlerin taşlarını döşüyorsun? aslında böyle bir niyetle yazdığında, ilhâmı serbest bırakmış gibi oluyorsun. doğru, iyi, güzel şeyler sana, sen fark etmesen bile güvenli bir yerlerden akıyor; bilmesen de hissedersin; sen de bir vesile oluyor, anlatıyorsun. ama herkes sana bakıyor. halbuki, ona değil de o ilhâmın kaynağına, arka planına bakmak gerekmiyor mu? güzel sözdür; ''söyleyene değil, söyletene bak'' derler. ancak, bu durum yazılanların, emek verilenlerin evrensel anlamda da doğruya, iyiye, güzele olumlu şekilde katkıda bulunması hâlinde geçerlidir. öte yandan, kalbine akan nuru değil de şeytan vesvese ve vehimlerini esas alarak bir yazma stili geliştirmek de mümkündür. insanları kırıp, geçirirsin, sonra geçici bir sevince gark olursun; ardından da pişmanlığını yaşarsın. bu, düşünceme göre yazarlık değildir, insanın kendi kendine, belki bilmeden yaptığı ciddi bir kötülüktür. bunun ayırdına varmamız gerekir. roman, hikâye, öykü, deneme, fıkra her neyse, neyi yazmak istiyorsak yazabiliriz. çünkü tercih, bizim için bir hak olduğu kadar aynı zamanda bir sorumluluktur. zira, böyle düşündüğümde, bizim hayat hikâyemizi dokuyan bir yaratıcı olduğu inancı daha fazla kendini gösteriyor. var olan inanç daha da artıyor yâni. bâzen gaflet hâlinde bâzen de bilincin yön verdiği şekilde yaşayıp gidiyoruz. günün sonunda hayat hikâyemizi elimizde okuyacağız. orada hata ve kusurların mı daha çok, yoksa iyi ve doğru yaklaşımların mı daha çok bir renk hâlinde yer etmesini isterdik? elbette ikincisidir. sözlerimiz ufuk mu açmalı, içimizi mi karartmalı, ümit mi vermeli, ümitsizlik mi aşılamalı, çözüm mü üretmeli, yoksa var olan çözümsüzlüklere yenisini mi eklemeli?... bu soruları artırmak mümkündür. gâliba, anlatmak istediğimi anlatabildim diye düşünüyorum. daha fazla da başınızı ağrıtmayayım.
eveeet! sözü tamamlamaya sıra geldi. yukarıda dedim ya bu defa bayağı bir uzun yazacağım, isterse kimse okumasın. kimse okumasa bile ben okurum ya! ya da ben okuyorum ya!... bu da yeter. haa şu da var, sizi sevmesem deli gibi bunları niye yazayım ki? bırakır, çeker giderim. ama o zaman burada geçirdiğim zamanımı, duygu ve düşünce mâceramı, doğrularımı, yanlışlarımı, hatalarımı, sevaplarımı, yâni kısacası kendimi inkâr etmiş olurum. işte ben buna gelemem. normalde yazdıklarıma gelen övgü ve beğeniler, kimden gelirse gelsin beni sevindirirdi. bu sevinç, hem duygu ve düşüncelerimde yalnız olmadığım fikrini bana gösterdiğinden beni mutlu ederdi, hem de duygu ve düşünce ortaklığı içinde bulunduğum kitleyi gösterirdi. yanlış anlaşılmasın, burada övgü ve beğenilere göre şekil alan veya bunları esas tutan bir anlayıştan bahsetmiyorum, bu yanlıştır, bilinmesini isterim. bu defa son yazıma övgü ve beğeni beklemiyorum, sadece okunmasını umuyorum. yazdıklarımı sonuna kadar güzel bir sabır ve tahammülle okuyup değerlendirenlere şimdiden teşekkür ediyorum. okumayanların, okumaya tenezzül etmeyenlerin de canları sağ olsun.
bu sözlükte tanıdığım, tanımadığım, bir şekilde tanım ve yorumunu görüp beğendiğim, tanımlarını okuyup mutlu olduğum, bana güzel duyguları hissettiren, yeri geldiğinde oturduğum yerden kahkalarla güldüren, yeri geldiğinde de bir üzüntüsüne, derdine ortak edip paylaşan siz değerli sözlük ahâlisi! hayatta size başarılar, sağlık, âfiyet ve mutluluklar dilerim. eğer, tanım ve yorumlarımla bilmeden zülfüyâre dokunduklarım olduysa onlardan da özür dilerim, beni affetsinler. affetmek istemezlerse de affetmesinler ne yapayım? kendiniz bilirsiniz. ama bu sözlükte bir kısmını bildiğim bana karşı çok yanlış, beni denemek ister gibi manipülatif çok davranış bozukluklarıyla karşılaştım ben. onların yüzlerine vurmadım kabahatlerini, ''belki yaptıklarının yanlış olduğunu allah bir gün bunlara bildirir'' dedim. üzüldüm mü? üzüldüm tabi; ama ne yapacaksın? yapılanlara karşı ahmak rolü oynadım mı? oynadım. niye oynadım? niye bilmezlikten, duymazlıktan geldim? karşındaki kof bir ruha sahip, ona bir elinde terazi bir elinde topuzla yaklaşırsan onun da eli boş değil, sana ağza alınmayacak her türlü küfür ve sövgüde bulunur; ama terazisini kaybettiğinden hem yanlış davranışıyla hem de üste çıkma girişimiyle beni kırardı. yanlış yaptığını da anlamazdı. neyse, bırakalım artık bu mevzuları....
nihâyetinde, bildiğim-bilmediğim, tanıdığım-tanımadığım kalbimi kıran ne kadar sözlük insanı varsa hepsine hakkımı helâl ediyorum. evet, şu an bu noktadayım ve gâyet mutluyum. sözlükte az miktardaki tanımımı bırakıp bırakmama konusunu ayrıca değerlendireceğim. hepinizi saygı ve sevgiyle selâmlıyorum. hoşça kalın!...
daha önce burada da yazarlık yaptığını bildiğim kirpi sözlük'ün değerli yöneticisi de dâhildir. aynı şekilde sözlüğünde saygısını ve sevgisini dile getiren ve sözlüğü ile ilgili çözüm odaklı yaklaşımlarıyla kolaylıklar gösteren kirpi sözlük yöneticisine de çok teşekkür ediyor ve alelacele üyeliğimi sonlandırdığım için üzüldüğümü belirtmek istiyorum. eğer burada üyeliği mevcutsa, bu teşekkürümü ve özrümü haber alacaktır, diye ümit ediyorum.
sözlükte teşekkür etmek istediğim bir başka grup, bana değer verip yazdıklarımı ve paylaşımlarımı okuyan, onları olumlu ya da olumsuz değerlendirmelerine almayı esirgemeyen değerli takipçilerimdir. bu takipçilerim için de ''bot'' tâbir edilen hesaplar var mıdır bilmem. ama ben, hiçbirisini ayırmadan hepsine ayrı ayrı saygı ve sevgilerimi sunmak istiyorum. saygıdeğer takipçilerim ve takipçim olmasalar da yine de sayfama uğrayıp düşünce ve yüreklerinde paylaşımlarımı tartıp değerlendiren sözlük okuyucuları! bu sözlükte benim de doldurduğum bir yerin olduğunu, sözlüğün bir değeri olduğumu bana hissettirdğiniz için hepinizi tüm içtenliğimle sevdiğimi bilmenizi diliyorum, yürek dolusu teşekkürlerimle ancak bu minnetimi anlatabiliyorum.
şimdi de sözlükten ayrılma zamanımın geldiğini sanki bana hatırlatan yaratıcı'nın buna vesile kıldığı can sıkıntıma neden olan gerçek fâil ve sebeplerini hâlen kavrayamadığım huzursuzluğuma bilerek, isteyerek (kasten) neden olan kişiler varsa, onların benden doğrudan doğruya özür dilemelerini istemiyorum. eğer vicdanlarında bana karşı yanlış bir düşünce, yanlış bir niyet, yanlış bir söz ya da yanlış bir takım girişim ve hareketlerde bulunduklarını düşünüp değerlendiriyorlarsa, allah'a tövbe etmelerini diliyorum. can sıkıntımın bana hissettirdiği tehevvürle profil giriş sayfamda her ne kadar ''onlara hakkımı helâl etmiyorum'' demişsem de bundan vazgeçiyor ve sizlere de hakkımı helâl ettiğimi bildiriyorum. çünkü, buraya üye olduğum günkü gibi taze ve iyi niyetlerle ayrılmak istiyorum. buna rağmen beni sevmeyenler, değer ve düşünceleriyle bağdaştıramayanlar olacaktır ki bu pek tâbidir. aslında olması gereken budur. ben, ''herkes beni sevsin'' demiyorum ki ''ben sevmediklerimin, düşüncelerini beğenmediklerimin şahsına nasıl saygı duyuyorsam bana da saygı duyulsun'' istiyorum. yine de insana mahsus bu kişilik değerinden mahrum varlıklar varsa, onların da bu kişilik değerinin kendilerindeki eksikliğini tez vakitte fark etmelerini diliyorum. burada hiçbir sözlük yazarı ile polemiğe girmeyeceğimi, beni tanıyanlar bilir. ben, yıkıcı tartışmayı sevmem. çünkü, yıkıcı tartışmada sevgi yoktur, pekiyi ne vardır? olumsuz olan ve sizi, bizi aşağılara çeken her ne duygu varsa vardır.
''paylaşımlarım, düşüncelerim yüzde yüz doğrudur, yüzde yüz herkesi kapsayıcıdır'' diye kim öne sürebilir? bu büyük iddianın altında ezilmeyecek kişioğlu var mıdır? anlaşılsın, diye söylüyorum. burada biricik gerçeği ben söylüyorum, demiyorum. anladınız mı? söylediklerim, düşüncelerim, tanımlarım bana göre gerçektir, bana göre ilkeseldir diyorum ve ''ya hu! ne yapalım, bu adamın görüşü de buymuş'' demenizi istiyorum. haa, bu görüşü beğenirsin, beğenmezsin, doğru bulursun, bulmazsın, kendinden bir parça görür sahiplenirsin ya da belki nefret edersin. işin burasına ben karışmıyorum; insanlara da ''sen niye benim sözümü beğenmedin, sen niye benim sözüme uymadın?'' demiyorum. eeee zâten bunu demek, en büyük zulüm değil mi? kişinin özgürlüğüne müdahale etmek değil mi? elbette ki zulümdür, özgürlüğü kısıtlamaktır. bu yolla bir insana bir şeyler anlatmak allah'ın nazarında doğru da değildir. allah (celle celâlühü), özgür seçimlerimizin sonuçlarıyla ilgilenir. ama, beyler, hanımlar! şunu da bilin: beni tanımlarımla, duygu ve düşüncelerimle, yorum ve değerlendirmelerimle de hiç biriniz yargılayamazınız. kimsenin haddine değil, ''ama sen de şöylesin, böylesin'' demek. ben, allah'ın kuluyum, hatası, unutması olan bir insanım. fakat kendimi ben bile yargılayamam. beni yargılayacak olan allah'tır. ben, allah'ın nezdinde iyi bir insanım. bunu nerden biliyorum, derseniz; beni yarattıktan sonra burada sahipsiz ve bir başıma bırakmamış; yaratıcım birtakım hikmetli işleriyle beni bir şekilde uyarıyor, alışılmadık yollarla haber verip, hissettiriyor. bu yüzden ben kendime değer verip, kendim için bir şeyleri güzelleştirmek isterim ya da istemeliyim. sonuçta bunu yaptığımda irademin meyvesini yemiş olacağım. kendim için güzel bir şey yapmış olacağım. işte bütün mesele budur.
bugün buraya uzun bir yazı yazıyorum. çünkü yazarı olmakla sevindiğim bir sözlükte vedâ yazısı yazıyorum. bu yüzden içimde bir şey kalmasın istiyorum. bakın, burada bir sözlük yazarı vardı. herkes onu bilir, saygı duyulan bir insandı...''ateist kaplumbağa'' ... ben, onun müstear ismi nedeniyle gerçekten ateist olduğunu düşünüyorum bu arada. çünkü, inanç durumunu vurgulamak istemiş. ''müslüman kaplumbağa'' da diyebilirdi kendine, dememiş. her neyse şakayı bırakalım. yazdığı yorum ve tanımlarda ateist olduğunu ya da olmadığını belirttiyse ben karşılaşmadığım için bilmiyorum. şimdilerde, hatta şimdilerde değil, bayağı uzun bir süredir yazmıyor. bu adamdaki ruh güzelliğini, kimi zaman çevremdeki bazı inançlı olduğunu belirten insanlarda göremedim ben ve üzüldüm. hâlen, bu insanın eğer inançsız ise ebedî bir kurtuluşa erişmesi için duâlar ediyorum. ama, ''imân, inanç'' dediğimiz şey, gıyâbımızda birilerinin güzel duâlarıyla tek başına parlayacak bir değer değil ki; bunun için özgür bir seçim yaparak adım atmak beklenir insandan. işte ondan sonra allah, onun motivasyonuna göre, kendini değiştirme, yenileme aşkına, şevkine göre yardım eder ona; onun önüne başka başka vesileler çıkarır, birinin duâsı da zaten olgunlaşmış bir sürecin tamamlanması adına son aşamadır belki, bunu bilemeyiz.
sözlükte çaylaklığı sırasında dikkatimi çeken bir yazar vardı. nitekim, çaylaklığı sona erer ermez sözlük yazarı olarak sözlükte bir yıldız gibi parlamaya başladı. maşallah, öyle remizler, öyle imgelerle yazıyordu ki bazı yazılarını okuyup anlayabilmek için dönüp dönüp 3-4 kez okuduğumu bilirim. belli ki bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu; ama onda ''herkes beni anlasın'' endişesi yoktu. bir gün cesâretimi topladım. dedim; ''şuna bir mesaj göndereyim de bir değerlendirmemi söyleyeyim'', ama ''darılır mı, gücenir mi?'' diye de korkmadım değil. yine de mesajı yazma kararı verdim, çünkü yazıp göndermesem patlayacağım, biliyorum, sonra bu duygu beni rahatsız eder. ''keşke söyleseydin, niye söylemedin?'' gibi gibi... neyse efendim! ben buna mesajı gönderdim, dedim ki; ''değerli yazar arkadaşım merhaba, ya hu iyi yazıyorsunuz, hoş yazıyorsunuz ama ben bazı yazılarınızı hiç anlayamıyorum ki! öyle birbiri ardına rumuzlar, simgeler, imgeler, mazmunlar sıralanıyor ki ''burada ne demek istemiş olabilir'', ''şurada ne söylemek istemiş olabilir'' diye bir mücadeleye giriyor insan.'' anlamına gelebilecek şekilde düşüncelerimi paylaştım. şimdi o da yazmıyor bildiğim, gâliba ayrıldı. dolayısıyla sözlük adını söylemekte bir sakınca olmadığını düşünüyorum. ben bu ''kestane'' arkadaşın, ''ya hu, kusura bakmayın, hiç dikkat etmemişim, bir dahakine düzeltirim, daha anlaşılır yazarım'' filan demesini beklemişim ki baktım, burnundan kıl aldırmıyor, kafasında kurguladığı düşünceleri, hikâyeleri birtakım metaforlarla anlatma üslubunu benimsediği, anlayamıyorsam yapacak bir şeyin olmadığı'' anlamına gelecek açıklamalar yaptı. işte o zaman, karşımda gerçek bir yazarla muhâtab olduğum düşüncesiyle heyecanlandım ve bu arkadaşımızın yazılarını daha bir dikkatle ve onun yazılarını hazırlama hassasiyetine eş oranda bir anlama cehdiyle okudum ve okuduklarımdan bediî zevkler aldım. gerçekten bu arkadaşın farklı bir yönü vardı, edebî zenginliğine hayran kaldığım nâdir yazarlardandır, hatta tektir. niye, uzun uzun bu örnek üzerinde durdum, belki merak edersiniz; sözlükte böyle dolu yazarlar var; aslında sözlük ortamı bu yönleriyle yararlanmasını bilenlere iyi bir imkândır. ama, işte biliyorsunuz; târif etmeyeyim, boş, mâlâyâni hatta zararlı, bir faydası olmayan zamanı kemiren farelikler de var. düşünceme göre bunlara itibar etmemek gerekir. itibar ediliyorsa, bu türlü paylaşımların kendine değer verenler için zararlı olduğu bilincine ulaşmak gerekir. bu farkındalık, sözlükte ne kadar çoğalırsa nitelik de kendiliğinden artacak; niteliğin artması tüm sözlük üye ve okuyucuları için karşılıklı bir fayda sağlama dönüşümünü gerçekleştirecektir. niteliğin azalıp, pespâyeliğin artması da aynı oranda kendine ve zamanına değer veren sözlük üye ve okuyucuları için olumsuz bir ivmeyle sözlük ortamını çekilmez kılacak ve sözlük yazar ve okuyucuları için sözlük, onları mutlu eden, öğreten, öğrettikçe olumlu anlamda değiştirip geliştiren bir mecrâ olmaktan çıkacaktır.
son olarak, sözlük okumalarımda, hâricen roman, hikâye gibi edebî ya da deneme nitelikli kitaplarda hep yazarlarının konuştuğu, hikâye kurgusu içinde oluşturdukları kahramanları konuşturdukları bir serencâmla karşılaşırız. hep düşünürüm: acaba, bir roman yazarı, bir öykü, hikâye yazarı, kurgusal bir eser verdiğini düşünürken kendi romanını, kendi öykü ve hikâyesini de bilerek yahut bilmeyerek yazabilir mi? bazı yazarlarda bu hassâsiyet vardır; hikâye ve romanlardaki kurguyu bir şekilde senarize ederek aslında kendi yaşamına ışık tuttuğunu röportajlarında anlatan yazarların var olduğunu biliyoruz. ben bunu çok hoş buluyorum. hem kendin için yazıyorsun, kendin ondan dersler çıkartıyorsun, hem de kim bilir nerelerde, tanımadığın, bilmediğin köşelerde, kimlerin zihin ve kalblerinde hangi değerlerin taşlarını döşüyorsun? aslında böyle bir niyetle yazdığında, ilhâmı serbest bırakmış gibi oluyorsun. doğru, iyi, güzel şeyler sana, sen fark etmesen bile güvenli bir yerlerden akıyor; bilmesen de hissedersin; sen de bir vesile oluyor, anlatıyorsun. ama herkes sana bakıyor. halbuki, ona değil de o ilhâmın kaynağına, arka planına bakmak gerekmiyor mu? güzel sözdür; ''söyleyene değil, söyletene bak'' derler. ancak, bu durum yazılanların, emek verilenlerin evrensel anlamda da doğruya, iyiye, güzele olumlu şekilde katkıda bulunması hâlinde geçerlidir. öte yandan, kalbine akan nuru değil de şeytan vesvese ve vehimlerini esas alarak bir yazma stili geliştirmek de mümkündür. insanları kırıp, geçirirsin, sonra geçici bir sevince gark olursun; ardından da pişmanlığını yaşarsın. bu, düşünceme göre yazarlık değildir, insanın kendi kendine, belki bilmeden yaptığı ciddi bir kötülüktür. bunun ayırdına varmamız gerekir. roman, hikâye, öykü, deneme, fıkra her neyse, neyi yazmak istiyorsak yazabiliriz. çünkü tercih, bizim için bir hak olduğu kadar aynı zamanda bir sorumluluktur. zira, böyle düşündüğümde, bizim hayat hikâyemizi dokuyan bir yaratıcı olduğu inancı daha fazla kendini gösteriyor. var olan inanç daha da artıyor yâni. bâzen gaflet hâlinde bâzen de bilincin yön verdiği şekilde yaşayıp gidiyoruz. günün sonunda hayat hikâyemizi elimizde okuyacağız. orada hata ve kusurların mı daha çok, yoksa iyi ve doğru yaklaşımların mı daha çok bir renk hâlinde yer etmesini isterdik? elbette ikincisidir. sözlerimiz ufuk mu açmalı, içimizi mi karartmalı, ümit mi vermeli, ümitsizlik mi aşılamalı, çözüm mü üretmeli, yoksa var olan çözümsüzlüklere yenisini mi eklemeli?... bu soruları artırmak mümkündür. gâliba, anlatmak istediğimi anlatabildim diye düşünüyorum. daha fazla da başınızı ağrıtmayayım.
eveeet! sözü tamamlamaya sıra geldi. yukarıda dedim ya bu defa bayağı bir uzun yazacağım, isterse kimse okumasın. kimse okumasa bile ben okurum ya! ya da ben okuyorum ya!... bu da yeter. haa şu da var, sizi sevmesem deli gibi bunları niye yazayım ki? bırakır, çeker giderim. ama o zaman burada geçirdiğim zamanımı, duygu ve düşünce mâceramı, doğrularımı, yanlışlarımı, hatalarımı, sevaplarımı, yâni kısacası kendimi inkâr etmiş olurum. işte ben buna gelemem. normalde yazdıklarıma gelen övgü ve beğeniler, kimden gelirse gelsin beni sevindirirdi. bu sevinç, hem duygu ve düşüncelerimde yalnız olmadığım fikrini bana gösterdiğinden beni mutlu ederdi, hem de duygu ve düşünce ortaklığı içinde bulunduğum kitleyi gösterirdi. yanlış anlaşılmasın, burada övgü ve beğenilere göre şekil alan veya bunları esas tutan bir anlayıştan bahsetmiyorum, bu yanlıştır, bilinmesini isterim. bu defa son yazıma övgü ve beğeni beklemiyorum, sadece okunmasını umuyorum. yazdıklarımı sonuna kadar güzel bir sabır ve tahammülle okuyup değerlendirenlere şimdiden teşekkür ediyorum. okumayanların, okumaya tenezzül etmeyenlerin de canları sağ olsun.
bu sözlükte tanıdığım, tanımadığım, bir şekilde tanım ve yorumunu görüp beğendiğim, tanımlarını okuyup mutlu olduğum, bana güzel duyguları hissettiren, yeri geldiğinde oturduğum yerden kahkalarla güldüren, yeri geldiğinde de bir üzüntüsüne, derdine ortak edip paylaşan siz değerli sözlük ahâlisi! hayatta size başarılar, sağlık, âfiyet ve mutluluklar dilerim. eğer, tanım ve yorumlarımla bilmeden zülfüyâre dokunduklarım olduysa onlardan da özür dilerim, beni affetsinler. affetmek istemezlerse de affetmesinler ne yapayım? kendiniz bilirsiniz. ama bu sözlükte bir kısmını bildiğim bana karşı çok yanlış, beni denemek ister gibi manipülatif çok davranış bozukluklarıyla karşılaştım ben. onların yüzlerine vurmadım kabahatlerini, ''belki yaptıklarının yanlış olduğunu allah bir gün bunlara bildirir'' dedim. üzüldüm mü? üzüldüm tabi; ama ne yapacaksın? yapılanlara karşı ahmak rolü oynadım mı? oynadım. niye oynadım? niye bilmezlikten, duymazlıktan geldim? karşındaki kof bir ruha sahip, ona bir elinde terazi bir elinde topuzla yaklaşırsan onun da eli boş değil, sana ağza alınmayacak her türlü küfür ve sövgüde bulunur; ama terazisini kaybettiğinden hem yanlış davranışıyla hem de üste çıkma girişimiyle beni kırardı. yanlış yaptığını da anlamazdı. neyse, bırakalım artık bu mevzuları....
nihâyetinde, bildiğim-bilmediğim, tanıdığım-tanımadığım kalbimi kıran ne kadar sözlük insanı varsa hepsine hakkımı helâl ediyorum. evet, şu an bu noktadayım ve gâyet mutluyum. sözlükte az miktardaki tanımımı bırakıp bırakmama konusunu ayrıca değerlendireceğim. hepinizi saygı ve sevgiyle selâmlıyorum. hoşça kalın!...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
269
270
271
272