5021.
kafamı çok fena çarptım, fabrika ayarlarıma döndüm resmen.
devamını gör...
5022.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
5023.
kuralları da insan evladı koyduysa; yargı, adalet, hukuk gibi kelimeler kurulu düzeni korumaya veya iyileştirmeye yönelikse neye göre yaşıyoruz? yani bir kişinin koyduğu kuralı diğer bir kişi yıkabiliyorsa bütün bu çaba niye? her alanda, her mecliste bir karar veren varsa ve bu karar verici mercii bir insansa saf bir adaletten veya realizmden bahsetmek mümkün müdür? ya da verilen kararın yüzde yüz doğru olduğundan?
devamını gör...
5024.
kendimizle aynı fikirde olmayan; aslında bize bir zararı da dokunmayan insanlara saygı duymayı ne zaman öğrenicez acaba toplum olarak.
aynı düşüncede olmadığınız hiçbir insana hakaret edemezsiniz. onu kıramaz, aşağılayamaz veya incitemezsiniz vs.
sadece karşı fikrinizi belirtebilir ve tartışabilirsiniz ama haddinizi aşmadan.
devamını gör...
5025.
geçen x kişisine markette çalışırken sinirlenmiştim... aynı market farklı şubeler. o benim evime yakın markette çalışıyor ben de bir tık daha uzaktakinde... o yüzden günlük geçiyorum zaten oradan.
yağmur yağıyormus, evde çok yağmıyor zannetmiştim.
neyse, geliyorum sallana sallana.
kulaklığımı taktım falan. baktım karşıdan çöpleri atmaya geliyor.
nereye dedi? işe dedim.
yürüyecek misin dedi evet dedim
saçmalama bu havada yürünür mü? bıraksınlar seni dedi.
bende hâlâ küsüm kendi içimde güya sessiz sedasız geçecektim oradan...
neyse yok giderim dedim..
bekle bir dedi.
bende çöp atmasını bekledim
sonra çok yağmıyor dedim
çok mu yağmıyor dedi evet dedim.
gitti bir abiye söyledi.
*********'yu götür bu yağmurda yürüyecem diyor. bir de çok yağmıyormuş öyle diyor dedii...
abi diyor hayırdır yağmurda gidip büyüyecek misin.
bekle ben seni bırakırım dedi.
sonra tamam dedimmm bende.
bütün sinirim geçti gitti..
neyse, affedildin x kişisi...
affettirdin kendini beni düşünerek...
yoksa seninle konuşmayacaktımmm öyle bir karar almıştım kendi kendime...
devamını gör...
5026.
gerçeğin ne olduğunu bilmeme rağmen bilmiyormuş gibi yapmak zorunda kalmak artık midemi bulandırıyor.

bir de türk telefoma geçtiğimiz günün sabahını..
iki dertlenicez şarkıyı dinleyemiyorum bile doğru düzgün.
devamını gör...
5027.
hayat bize borçlu değildir.
devamını gör...
5028.
aranızda şuraya gelip iki satır çiziktirip, kafa dağıtıp, eğlenip deşarj olmak yerine gitar teli gibi gerim gerim gerilen arkadaşlar görüyorum. üzülüyorum. cidden.

olum dışarıda yeterince gerginlik yok mu zaten? az mı geliyor nedir, deli misiniz siz? :)
devamını gör...
5029.
hayat bize mutlu bir gelecek borçlu değil. çektiğimiz onca sıkıntı bize ileride muhteşem günler sunmayabilir. o sıkıntıları, gelecek olan günlere kefaret sanmayın. her şey daha da kötü olabilir.
devamını gör...
5030.
muhatabımız mı var, kime ne anlatıyoruz farkındalığı geldikten sonra sarmayan başlık.

hadi bu haftada hepinizi allah'a havale edeyim. ondan sonraki haftada bi başka havale ederiz *
devamını gör...
5031.
hayat bana 128 milyar dolar borclu
devamını gör...
5032.
ayrıntıda kaybolmasam şu anda başka gündem konularım olabilirdi. kendimi detayda boğuyorum.
devamını gör...
5033.
ölümden korkmuyorum.
devamını gör...
5034.
çok sıkılıyorum bugünlerde. sebebini bilmiyorum. hani beden kayıt tutuyor diyorlar ya onun etkisi mi diye düşünüyorum. ne bileyim ben yaaa.

ama bir şey var yani yok diyemem. iyi hissettiğim yerden kalmaya keyif almaya çalışıyorum farkındayım. ama biri dokunsa ağlayacağım galiba.

neyyyssssee.

noktayı koyduğum an çalan şarkı vay aww

tanrım ne demek istiyorsun anladığımdan emin değilim.
devamını gör...
5035.
uçsuz bucaksız bir köknar denizi içindeki köyümüze yılın ilk karı düştüğünde, doğa ölümün soğuk uykusuna yattığında, tüm yılanlar soğuk inlerinde birbirine sokulup gözlerini yumduğunda, kurbağalar donduğunda, mutlu insanlar tahtadan evlerinde teneke sobadan tavana vuran alev yalazlarını izlerken uyumayan bir canavar vardı.

kürdevanın kurtları.

kurnaz, güçlü ve güzeldiler. buzdan gözleri, kül rengi yeleleriyle ayaz değmiş berfi savura savura koşarlardı.

ama tehlikeliydilerdi de, ağıllarımızda koyunlarımızı boğazlardılar.

her evden nöbetleşe korucu dururduk, o gün ben ve kore gazisi muhabere eri dedem.

1950’de türk tugayı kore’ye ayak bastığında türkçe bilmeyen erler muhabere eri olarak vazifelendirildi. hepsi sırtlarında 40 kiloluk seyyar röleyi taşıyacak kadar güçlü, esir düştüklerinde tek kelime türkçe cevap veremeyecek kadar dilsizdiler.

rüzgarı önümüze alıp pusuya yattık, altımızda post, başımızda kıl papak kar örtülü, yılanlar kadar ölü, kurbağalar kadar donuk. kar altında nefes almayan ama yaşayan bir yaşlı diğeri çocuk iki kişi sahara geçidini gözlüyorduk.

dedem katarakt çökmüş dumanlı gözleriyle kürdevan’ı seçemiyordu bile. boyum kadar bir moskof mavzerinin üzerine yatmış, tento dürbününden karşı yamaçları seyrediyordum.

işte bir karga karakaya’da topçam’ın üstünden havalandı, dal üstünde birikmiş berf kristal bir yağmur gibi dalgalanarak yere döküldü.

bir kırmızı tilki dilini dışarı atmış arkasını kolaçan ede ede patileriyle buzunu kıracağı donmuş bir su birikintisi arıyor.

ben ağzımdaki armut kurusunu emiyorum, soluksuz bekliyorum, saatlerdir bekliyorum.

sonra sürü görünüyor. 3 taneler, havada uçan kuşlar gibi v düzeninde ilerliyorlar, havayı soluyorlar, birbirlerini gözleyerek, temkinli.

tetiğin boşluğunu alıyorum, hissediyor dedem.

-taledo ço, taledo diye fısıldıyor soluk verir gibi.

bekliyorum, şartul köprüsünden belli belirsiz bir rüzgar esiyor, insan teniyle hissedilmeyecek kadar hafif ama yapraksız kavakları tatlı tatlı eğecek kadar güçlü.

mesafe kuş uçuşu 300 metre kadar,

hava, durgun suyun yüzeyini cam kalınlığında donduracak derecede soğuk.

dürbünde artıkılın 4 yanında pas değmiş ince çizgiler var.

öğretildiği gibi, her 200 metrede bir, bir çizgi yukarı, hava don olduğu için iki çizgi kabul edilebilir.

bir çizgi de rüzgar payı için köprüye doğru.

fısıldıyor dedem;

-erti

-oriiii

-tetshvli, ço, tetshvliiii

son kelimeyi söylerken boşluğu alınmış tetik düşüyor, kürdevan yankılanıyor, tilki arka ayakları üzerinde sıçrıyor, elektrik tellerindeki kargalar yaylanarak uçuşuyor. teller bir gitardan akort alıyormuşçasına ritmik cıvlıyor.

en öndeki kurt karların üzerinde yuvarlanıyor.

kar kurdun kanıyla pembeye dönüyor. eğer sonunda ölümün korkunç gerçekliği olmasa, hoş bile sayılabilir bu pembe renk, sanki güzel bir çiçeğin yaprakları gibi.

bir canlının ömrü tükeniyor, başka canlıların yaşaması için.

kimin ölüp kimin yaşayacağına tanrıdan başka kim karar veriyor?

bu evrensel düzeni niye bozuyoruz düzen sağlamak adıyla, anlamıyorum, bilmiyorum!
devamını gör...
5036.
cahit zarifoğlu nun "herkes kendi işine baksın değil, herkes kendi içine baksın daha güzel." cümlesinin haklılığının olduğu günlerdeyiz.
devamını gör...
5037.
herhangi bi sıkıntınla ilgili sustukça ve kimseden hiçbir şey beklemedikçe sen hariç herkes tarafından konuşuluyor. ama hani konuşcak konu olsun, ağzı boş kalmasın ve kendine has bir “seni düşündüğümden” kılıfında tahakkümle aslında “akıl” versin. yoksa derde derman olmak değil niyet. fiilen derman olmak değil bu bahsettiğim bu arada -ki zaten kim kaybetmiş de bulcan onu- öyle çözüm üretmek adına bi fikir alışverişi falan hiç değil. sadece bazen söylenen bi cümle bile bi ağırlık alır, yılgınlığına bi omuz verir ve bu o an için bile olsa iyi gelir ya hani, bu kadarlık bir derman olmaktan bahsediyorum. yok ama olur mu, bi adım ötesine geçmeden, üstünde tepinmeden, ağzına sıçmadan durur mu hiç? asla. üstelik senin dertleşmek üzere bi hamlen yokken oluyo bu ama nasıl oluyosa kendini çaresizce yere bakıp kafa sallarken buluyosun. hele bi de “boşver, takma” vs serpeleniyosa aralara komple sıçtın çünkü onun devamı “seninki de dert mi!!” şeklinde bir siktir edişle kendininkine geçip kitlemek oluyo… hiç istemeyeceğin iki şey aynı anda çullanıyo üstüne; hem yüzüne yüzüne parmak sallandı durduk yere, hem de seninki sana ağırken asla umrunda olmayan başka bir dertle boğuldun. ve bu ikisinden de alabileceğin sana kalcak hiçbir halt yokkk.
sonuç olarak hem bu esir alınmanın hem de sana çökülmesinin önüne geçecek bizzat kendim bulduğum, deneyerek geliştirdiğim ve çalıştığından emin olduğum tek bir yol var; zincirleme dert anlatmak. öyle bir alcaksın ki ele o tam ahkam kescek gibi olurken “dur ya bunlar ne ki sen asil şeyi bilmiyosun” deyip bambaşka bi sıkıntını anlatmaya başlıcaksın, o tam o konuya hakim olmaya başladığı anda “yaa laf lafı çok açcak ama şimdi anlatcağım şeyi kısa bi geçmezsem bunu da anlamıcaksın” diyip çok ayrı bi olaylar silsilesine geçceksin ama en başına… o kafası olcak elli altı. bi daha değil geviş getire getire parmak sallamak “nasılsın” demeye korkcak. çok çok havadan sudan, gündelik işten güçten, yok nolcak bu memleketin hali, havalar da bozdu esmese iyi aslında seviyesinde kalcak muhabbet. saldırının dozuna göre kafa selamı verip yoluna da bakabilir gördüğü yerde o tercihe kalmış artık.

not: bahsi geçen kişiler sizi önemseyen, seven en yakınlarınız değil elbette, niyetsiz tanışıklar sadece. gerçi bilemiyorum akraba falan da olabilir belki bu kısmı biraz kişisel.
devamını gör...
5038.
bugün bu kadar sıkıcı olmak zorunda değildi ama oldu.
devamını gör...
5039.
söylemek istediğim çok fazla şey olduğunu söylemek istiyorum
devamını gör...
5040.
korku filminde gibiyiz. çatılar uçuyor, fransız balkonların camı patlıyor fırtınadan.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"sözlük yazarlarının söylemek istedikleri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim