4461.
yutkunurken boğazım ağrıyor. geçti geçecek derken yine başladı uyuz oldum. afrika tozu geliyormuş hava yine bok gibi olacak. iş bakıyorum ama alakasız alakasız şeyler karşıma çıkıyor. ne iş yapılır ne iş yaparım bilmiyorum. aslında her şeyi yaparım gibi geliyor ama neyse. insanlar göründüklerinden çok daha ilkel duygularla hareket ediyor. kimse sallamıyor keyfi yerinde olduğu sürece ama acayip şeyler gözlemliyorum. sanki ruhsal halin bir başka evresine geçmiş gibiyim. alakasız şeylerden keyif almaya başladım. günlük tutarken arada kendime sallama işini kaçırıyorum onu da biraz azaltsam iyi olacak. yeni nesil elektronik müzikten gına gelmiş. eskiden dinlediğim birkaç şarkıya denk geldim. bazen yavaşlamak iyi hissettiriyor. karalandı.
devamını gör...
4462.
içimde şüpheler yumağı var tanrım. içimde derin ve çetin şüpheler var. biliyorsun, ben ismailini kaybetmiş bir ibrahimim. rica ediyorum hoş gör.
devamını gör...
4463.
- herkesin bir bekleyeni var.
+ senin yok mu?
- ben bekliyorum.
devamını gör...
4464.
kendi içimdeki boşluğu doldurmaya çalışırken çukur kazıyorum. o çukurdan çıkan her zerre, doldurup taşırıyor koca yarığı. sonra içi boşalan, uçurumlaşan o çukur yutuyor tekrar ışıkları. kararsız, gizli, umutlu, karanlık, sırlarla dolu ve mahçup bir hava sarıyor boşluğumu. biraz günahkar, biraz masum… herkes gibi, kimse gibi. üstelik kimsesiz. anlaşılmak isteyen ama riyakar, bir o kadar dargın.

her hatamı aklayan bir günah keçisi var da, hala hata görmediğim, göremediğim yanılgılar beni de, onları da yaralar. ne kolay oysa dürüst olmak. iki dudağımın arasında özgürlük.

söyleyin bana, sahiden söz uçar mı, yazı kalır mı ? unutmak mı daha zor söylenenleri, silmek mi yazılanları? hangisinin izi kalır, hangisinin tozu değiştirir insanı? hangisi daha kolay çıkar, küflü, kurtlu sandıktan? mesela bir anı, bir kareye sığar mı, uzar mı boşlukta? nefes alır mı, yosun tutar mı?

korkuyorum yaşanması muhtemel her andan. en çok da bu, defalarca tanıştığım yabancıdan. kurtar beni aklım, yine odalarında sıkıştım.

devamını gör...
4465.
gündüzleri öyle manasızca ve hızla geçiyor ki e ben bugün ne yaptım derken buluyorum kendimi. ayrıca geceleri zihnen akarken gündüzleri tam bir mala bağlama durumu yaşanıyor. oto pilot takılıyorum ama uçağı da bok gibi uçuruyorum sanki. her şeyin amatörü gibiyim ama değilim de. böyle sanki durağan suya kaya atmışlar da ben o suymuşum gibi dalgalanıyorum gündüzleri. anlamıyorum. uyuyup uyanınca bir bokluklar oluyor ama neyse. geceleri kararlar alıyorum. çok daha tutarlı oluyor nedense. belki gece yalnızlığından belki anca o zamana zaman bulmaktan bilmiyorum. bir şeyleri değiştirmekle bir şeylerin değişimini sürekli kılmak arasında fark varmış.bilmiyorum tam emin de değilim sallıyor da olabilirler. gündüz doğup gece öldüğüm günlerden bir başka güne daha giderken, belki bu defa başarırım. karalandı.
devamını gör...
4466.
veyahut bir halata bağlı çiçeğin idamı verilmiş, gelinlikli kızın günü birlik el buketiydi çiçek canlı da değildi plastik bildiğin plastik süslü incili boncuklu, idamı verilen çiçeğin tasfiri zennesi içinde gelinliğin eline verilen idam edilmiş yapay çiçek, ah güzel kadın inci tenli yıldız tozu serpili zenne kır şu zinciri zenne kır.
devamını gör...
4467.
ben kimim? bu soruyu sorabilmek cesaretinde bulunmak, cevaplamak cesaretinde bulunmakla eşdeğer sanırım. ben, bence cesur biriyim, çok değil ama kendime bu dünyada bir yer edinebilecek kadar. yanımdakilere çok değer veririm, bir gün gelip de gideceklerini bildiğim halde. çok yaşadım aynı şeyi. ama bunu bir sorun olarak görmüyorum çünkü insanlar sadece fiziken gidiyor. bana kazandırdıkları deneyimler, onlar sayesinde edindiğim tecrübeler, anılarımız, bazen derin sohbetlerimiz, bazen hiç konuşmadan durmalarımız, kavgalarımız, sarılmalarımız... yani bendeki varlıkları asla gitmeyecek. çünkü ben şu an neysem, onlarla tanışmadan önceki halim bu değildi. bir kelebeğin kanat çırpışının kocaman bir fırtına yaratması gibi bütün hayatımı değiştirmiş olabilirler bile.

yaşadığım her şey için minnettarım, acı verici, ızdırap dolu, neşe içinde, huzurlu, sorunlu ya da kaos içinde olan bütün anlarım. ve ayrıca dünyaya da teşekkür borçluyum. böyle gizemli ve keşfedilmeye açık olduğun için, bütün bu yaşayan varlıkları bünyende böylesine sabırla barındırdığın için, iyi bir ev sahibi olduğun için teşekkürler. kimse dile getirmese ve çoğu kişi kıymetini bilmese de seni çok seviyoruz.
devamını gör...
4468.
depresif kadın yazarların pek sevilmediğine dair bir başlık gördüm az önce o zaman doğru yerdeyim. zira hiçbir kadın sevilmek ya da prim kasmak gibi bir niyetle depresyona girmez ki zaten sözlük sadece güzel düşüncelerin, sanatın, edebiyatın ya da birilerinin içgüdülerinin ve hormonlarının etkisiyle ortaya çıkan saçma sapan tanımların paylaşıldığı bir yer değil diye düşünüyorum. insanız neticede. insan bazen sadece içini dökmeye, hala acısını çektiği yaralarından bahsetmeye ihtiyaç duyabilir. bu durum herkesin dönüp dolaşıp düştüğü bir kuyu gibi düşünülebilir. bu kuyudan çıkmak için bir şeyler paylaşılması gerekiyorsa sizde okuyuverin bir zahmet. evet duyarımı kastım gidiyorum iyi geceler sözlük.
devamını gör...
4469.
karalamaya gerek yok.
vakit, ışıklara varmak için karalardan cayma vaktidir.
devamını gör...
4470.
doğuma yaklaşmış bir bebek gibi düşünceler beynimi tekmeliyor. doğum sancısının beynimdeki yankısı susmak bilmiyor bir türlü. rüzgara esir düşmüşlüğün esrikliğini atamıyorum tenimden. mutlu anılara kurban gittim ve ben, şimdinin karanlığında korkunç bir hiçlikte uzanıyorum. o zamanlar neysem, şu an hiçbiriyim. başkasından kaçarken kendimi kaybettim. defterlerimin arasında arıyorum benliğimin kırıntılarını. anı kutumu salladıkça hiçlikler dökülüyor arasından. bileğimdeki yaranın izi çarpıyor bazen gözüme. buruk bir gülümsemeyle mi bakıyor yüzüme yoksa nefretle mi anlamıyorum. bazı zamanlar nefretimin kurbanı olurken kimi zaman buruk gülüşün müjdelediği acı sarıyor içimi. sonra tekrar dönüp bakıyorum. iz miz yok hepsi yalan. hiçbir zaman da olmamış. bazen insan, tek bir kelimeyle hayata tutunabilir. melankolinin tadı, biranın ilk yudumu hep acı. tatlı sergüzeştliğin tadı kaldı damaklarda. intihar mektubumu yazdığım peçete ıslandığı için geri döndüm hayata. kaderden kaçamıyor insan. her şey olması gerektiği gibi oldu ve ben; olup bitmişlerin gayrimeşru peydahladıkları eksikliği büyütüyorum. yazdıklarımdan yine pişman olacağım biliyorum. ama onca pişmanlığın arasında kaybolmaktan daha fazla pişmanım.
devamını gör...
4471.
bir şeyi yapamama sebebinin o şeyi fazla ciddiye almak olduğunu ve yine, öylesine yaptığınız şeylerin hayatın içerisinde ciddiye almanız gereken şeyler ortaya çıkardığını fark ettim. sanki o anda belli belirsiz biri bana göz kırptı ama kimdi anlamadım.
devamını gör...
4472.
herkes kendini gereğinden fazla ciddiye alıyor bugünlerde. çoğunluk vasattır. büyük değişimler yaratmazlar. her insanın özel olduğu ve ayrı ayrı değerli olduğunu iddia edildiği bir çağdayız. bence ürün satmak ve pazarlamaktan başka bir amacı yok bu tarz sinyallemelerin. herkesin kendine has bir bilişsel deneyimi olduğu şüphesiz. ama sıradandan neden bu kadar nefret ediyoruz ki? bu tanımın sahibi bile içten içe sıradan olmadığını düşünüyor. halbuki kabullenmek ve kendi hayatını istediğin yönde çekip çevirmeye çalışmak yeterli. yalnızlık da bence bunla ilintili insanlar kafalarında hayatı yaşıyorlar. kişi karşındakine kafasında bir değer biçiyor. bazen karşıdakinin haberi olmadan ona kin besliyor sonra bunun anlamsız olduğunun farkına varıyor. yalnızlık tiratları da hoşuma gitmiyor artık bayık geliyor. bazen de güldürüyor. boşvermişliği özlüyorum. çünkü hayat iyisiyle kötüsüyle geçiyor. pek çok major karar üstünde de bir etkimiz yok sayılır. serin bir akşamüstünde babamın köyünde divana uzandığım zamanki hafifliği istiyorum. hayatta çok fazla seçenek olması güzel şey. fakat bunları kocaman bir anksiyete topuna dönüştürmeyi bırakmam lazım. çünkü her şey bitecek ve bu dünyada hiç yaşamamış gibi olacağım yeterince süre geçtiğinde.
devamını gör...
4473.
yaşamanın ucuna bir fitil koymuşlar çok geçmemiş, kırılgan bir kibriti çakıp ucunu tutuşturmuşlar. bir mum misali dengesizce erimiş gitmişim. mum dibine ışık vermez derler, daha kendimi görmeye ışığım yetmezken başkalarına yanmış içim. neticede birileri tutuşturmuş ve ben farkına varamadan yitip gitmişim. yanan yaşam olunca fırtına da kopsa gökteki tonlarca su damlası yeryüzüne de dökülse işe yaramazmış demek ki. ne garip. fakat öyle bir sevda ki bu, sürüp gitmekte. sorgusuz sualsiz gidiyorum ben de bu sürgüne, kaç ah kaç vah ettim kim bilir bu tutuşmuş meczuba hepsi biçare.
devamını gör...
4474.
way be eskinin sansasyon başlıklarından biri idi..
devamını gör...
4475.
bitirdiğimiz günün öğlen vakti sularında dünya için oldukça küçük ancak benim için bir tık daha büyük ebatlarda bir şey yaşandı.

duruma karşı bir butterfly effect beklentim oluştu ister istemez.
dünya üzerindeki tüm kelebeklerin dikkatine.
lütfen.
tşk.
devamını gör...
4476.
az önce öyle bir şey öğrendim ki ne uyuyabiliyorum, ne de aklıma sığdırabiliyorum. çok saçma ve bir o kadar da ağır. keşke hiç duymasaydım. resmen kamyon çarpmış gibiyim.
devamını gör...
4477.
evde canım sıkılmıştı. havaya baktım kapalı ama yerler kuruydu en azından. sonrasında bir şeyler atıştırırken internette sağanak yağış uyarısı gördüm. söylediklerine göre marmara denizinin o taraflardan sağanak yağış geliyormuş. ceryan fırtınası çıkabilirmiş. dışarı çıksam mı çıkmasam mı ikileminde kalmışken birden bire uzun süredir değişik bir şeyler yapmadığımı fark ettim. bisikletle dışarı çıkacak ve kendimi tamamen olayın akışına bırakacaktım. neyse giyindim çıktım. hava oldukça sıcaktı rüzgar yoktu. 15 km civarında bisiklet sürdüm. bir yerlerde mola verdim ve tekrar yola koyuldum. keyifle kulaklığımı takıp gaz bir şarkı açmıştım ama, başıma geleceklerden haberim yoktu.
devamını gör...
4478.
akşam oturmuş (bkz: free guy) izliyordum. filmi tavsiye ederim bu arada. çok şahane tatlı bir filmdir. inanılmaz güzel vakit geçirtiyor insana.


ufacık bahsetmek gerekirse bir oyun karakterinin yapay zeka ile karar verme yetisi kazanmasını anlatıyor ve gözlüğü aldıktan sonra hayatına değişiklikler katıyor. düzenli hayatında karşılaştığı arkadaşı da aynen şu cümleyi kuruyor

"çözecek bir şey yok. tamam mı? akşam yatacaksın uyanacaksın kahve alacaksın sonra işe geleceksin. ertesi gün hepsini tekrar edeceksin".



benim aklıma da neyi farklı yaptığım takıldı? ben neyi farklı yapıyorum? sıralama fark etmeksizin her haftam aynı. kendime ne katabiliyorum? cevabım yok. rutine kurs ekliyorum ama o da rutinin bi parçası haline geldiği için onu saymak gelmiyor içimden. her akşam koltuğun aynı köşesinde oturup çay içerek uyku saatini bekliyorum. yaşamak dediğimiz şey bu değil. olmamalı. ama işin kötüsü bu yaşanan rutin zamanların yaşlandırma katsayısı çok daha yüksek.

insan yaşadığını nasıl hisseder? sanırım heyecan ve adrenalin sayesinde. süregelen bir huzurun insana yaşadığını hissettirme düşüncesinden uzağım şu an. hiç ulaşılmaması gereken ama ulaşmak için çaba sarf edilmesi gereken bir hedef gibi. sonsuzluk gibi. the good place'teki cennet tasviri gibi. belki döngüde sıkışmakla huzuru birbirine karıştırıyorumdur. o da fazlasıyla makul bi seçenek.

ancak zannediyorum buradaki ana faktör çalışmak. hayatının belli bir kısmını satmak -böyle diyince daha çirkin oldu ama teorik olarak doğru-. ama çalışmasam da farklı bir hayatım olacağını düşünmüyorum. hafta sonları evden çıkmam çok mesela. belki kışın getirdiği bi ağırlık vardır, ki olabilir de, belki de ben gerçekten mental açıdan daha yaşanılası bi hayata hazır değilimdir.

hayatın bu kısmı için hiçbir şekilde hazırlanmamıştım, çok savunmasız yakalanıyorum böyle durumlarda. kendimi küçük ve başarısız hissediyorum. sanki herkes her şeyi kafasında oturtmuş sınav öncesi sorularını sormuş da ben o ara deftere bi şeyler karalıyormuşum da duymamışım gibi. kalacağımı bildiğim sınava giriyormuş gibiyim. neredeyse aynı çaresizlik var şu an omuzlarımda. "yaparız bi şeyler" diyorum ama yetmiyor. yetmeyeceğini biliyorum. okul değiştirmek için yusuf güney gibi astral seyahate sarmam hiç uzak değil. kenardan 46 raporu göz kırpıyor.

bunlar deniz kenarında, güneşin ufukta hafiften kaybolmaya başladığı saatlerde, tatlı ama hırçın bir rüzgar eserken konuşulacak düşünceler. bu ara belki de biraz yalnızlaşmışımdır. düşüncelerin nedeni bu olabilir. bilmiyorum.

sürçülisan ettimse affola.
devamını gör...
4479.
odamla kafamın içi arasında yüksek bir korelasyon var sanki. ikisinde de sürekli ben topluyorum onlar dağılıyor. topladıkça dağılan ve dağıldıkça topladığım bir paradoksa düştüm. bu esnada arada fırsat buldukça yeni kararlar da aldım ama ne kararlar. su iç, gece yemek yeme ,yürüyüşe çık ,arada otomatik modu durdur tarzı başarımlar peşindeyim. bazen dümdüz dururken yapmaya uğraştığım şeylere şaşırıyorum . öyle basit şeyler ki hayatın kendisi hatta. bana hissetmeyi anımsatıyor ve bilirsiniz hissetmek arayarak bulabileceğiniz bir şey değildir. belki böyle böyle onu yakalarım ya da kim bilir.
devamını gör...
4480.
ipimle kuşağım arasında pik bir korelasyon olduğunu düşünüyorum; denklik, eşitlik beni şaşırtıyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim