normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3941.
itimat evrensel bir din'dir; bu dinden beri olan süzme kâfir'dir.
devamını gör...
3942.
ısparta da türkiye nin ilk gökyüzü parkı varmış. ülkenin en karanlık gökyüzünün en net gözlemlendiği nokta imiş.
buraya gitme planım vardı ama sanırım erteleyecegim.
sebebi ise lan niye oraya kadar gidip insan evladı gözlerimle izleyim ki sadece düşüncesi. az evvel teleskop araştırdım. çok net olmasa da jüpiter i bile gösteren yarı profesyonel teleskop modeli buldum bir tane. alicam onu ve seneye bahar ayında oraya gideceğim.
inanilmaz ilgimi çeker uzay. keske star wars evreninde yaşasam, kelle avcısı olsam ehehehe.
bu arada uzayda şehir kuracaklar diye vatandaşlık başvurusu yaptığımız o olayda sanırım uluslararası bir şebeke tarafından kimlik bilgilerimiz çalındı.
buraya gitme planım vardı ama sanırım erteleyecegim.
sebebi ise lan niye oraya kadar gidip insan evladı gözlerimle izleyim ki sadece düşüncesi. az evvel teleskop araştırdım. çok net olmasa da jüpiter i bile gösteren yarı profesyonel teleskop modeli buldum bir tane. alicam onu ve seneye bahar ayında oraya gideceğim.
inanilmaz ilgimi çeker uzay. keske star wars evreninde yaşasam, kelle avcısı olsam ehehehe.
bu arada uzayda şehir kuracaklar diye vatandaşlık başvurusu yaptığımız o olayda sanırım uluslararası bir şebeke tarafından kimlik bilgilerimiz çalındı.
devamını gör...
3943.
bölüm ı.ııı
sokaktaydım, her şeye rağmen, işte, buradaydım. levent'ten beşiktaş'a doğru yol alıyordum. ses ve gürültü ve kalabalık ve diğer her şey; bütünüyle bir ahenk yoktu ortalıkta, kaosun ahengi vardı. herkes başka bir yere gidiyordu ve her yer hayallerle doluydu. umutlar ve hayal kırıklıkları... gülümsemeler ve öfkelenmeler... her şey iç içe girmişti. ben ise heyecanlanıyordum bütün bunlara. müthişti doğrusu. pek param yoktu ama bir kahve içmek ve kalabalığın coşkusunun bir parçası olmak istiyordum.
kendimi güçlü hissediyordum, onlar ne yapılar öyle! upuzun! insan işi! tanrıyı kızdıracak kadar göğe yükseliyorlardı, git gide daha da yukarı çıkıyorlardı. bazı binalara girmek imkansızdı, iş yerleriydi oralar. yine de bir tanesini görmek istiyordum. hyatt plaza! "yüz elli katı vardır, bunun. içeride neler oluyor acaba?" diye düşünüyordum. girdim içeri, bir adam durdurdu beni, kibar bir şekilde "ne için gelmiştiniz?" diye sordu.
girişte firmaların logolarının ve isimlerinin katlara göre sınıflandırıldığı büyük bir pano vardı. "6. kattaki manas danışmanlık şirketine iş görüşmesi için geldim. kendilerinin de haberi var." dedim özgüvenli bir şekilde.
"buyrun," dedi ve geçmeme izin verdi.
içerisi, soğuk ve nemsizdi. giriş katında bir restaurant ve bitişiğinde kahve içebileceğiniz bir yer vardı. orada insanlar oturuyordu. kendimle konuşmaya başladım.
"bunlar, arturo, çalışanlar. buralarda böyle çalışılır. isterse kahve içerken çalışır isterse yemek yerken. kölelik sisteminin sonu! artık her yer bir ofis, arturo. bunlar akşama kadar alyan ile civata sıkan adamlar gibi değiller. bunlar özgür, arturo. hyatt plaza, bir cennet bahçesi."
etraftaki ofislere bir göz attım. takım elbiseleriyle çalışan insanlar vardı, ofislerde. bilgisayarlarına oturmuş tuşlara basıyorlardı. güzel işti, kaymak gibi. nereden baksan beş bin kazanıyorlardı. içerisi serindi ve en önemlisi kadınlar vardı, muhteşem kalem etekli kadınlar. saçlarını topuz yapmışlardı, beyaz gömleklerinin bir düğmesini çözmüşlerdi, ortaya çıkan o muhteşem boyunlarına bakıyordum. su gibiydi. biraz detaylı baksanız enselerini görebilirdiniz. bacakları ise beni benden alıyordu, bu kadınların. hepsi birbirinden muhteşemdi. bazılarında siyah çorap vardı. ipeksi, siyah çoraplardı bunlar. muhteşem kokuyorlardı hepsi, ortalıkta yürüyen çiçekler gibiydiler.
"merhabalar, ben arturo, hyatt plaza'nın ortağıyım. siz hangi ofiste çalışıyordunuz? ha, şu girişteki ofis. geçen ay kiralamıştınız değil mi? işler nasıl? evet ben de bekarım. bu akşam için planın var mı? ya, o mekanı biliyor musun? o halde akşam için rezervasyon yapıyorum. evet, boğaza nazır bir yer, sahibi yakın arkadaşım olur. saat 8 gibi seni alırım. görüşmek üzere, leyla hanım. çok memnun oldum."
çok beğenmiştim buradaki havayı. herkes güzeldi, temiz giyimliydi ve etraf çok güzel kokuyordu. sanayi gibi değildi. metal talaşları toplarken ellerin kesilmiyordu, katrana dönmüş bor yağı kurusunu temizlemek için parmakların çatlamıyordu ve çitiledikçe ortaya çıkan o iğrenç kokuyu çekmek zorunda kalmıyordun. ayrıca herkes akıllı adamlardı. maaşlarını aldıkları günün ertesi at yarışında tüm maaşı bitirip, bir ay boyunca insanlardan sigara dilenmiyorlardı. bunlar kallavi adamlardı, adam gibi halletmişlerdi hayatı. hepsi çok mutluydu çünkü her yer tertemizdi. yemekleri ne kadar güzeldi! el değmeden üretiliyordu ve lezzetliydi. aksi düşünülemezdi. yeterince kalmıştım burada, hyatt plaza'da çalışmak için nelerin gerekli olduğunu öğrenmem gerekiyordu. girişteki görevli adama yanaşıp,
"burada çalışanlar ne iş yapıyor? genel olarak? pazar araştırması yapıyorum, belki ileride böyle bir yerde ofis açacağım." dedim.
"burada beyaz yaka diye tabir edilen insanlar çalışır. şirketlerin muhasebeleri, satış ekipleri, pazarlama ekipleri, iletişim ekipleri buralarda bulunur. bazı katlarda medya şirketleri var. bazı katlarda ise teknoloji firmaları. herkes ayrı ayrı işler yaparlar. hepsi birbirinden bağımsız."
müthişti. hepsi birbirinden değerli adamlar! büyük işler başarıyorlardı burada, ülkeyi büyütüyorlardı. bu adamların çoğu kahraman olmalıydı, kendilerince. onlardan biri olmak için gerekeni yapacaktım. teşekkür edip ayrıldım oradan. tekrar sokağa çıktım, yokuş aşağı yürümeye devam ediyordum. az önce gözlemlediğim şeyleri düşünüyor ve hayal kuruyordum. heyecanlanmıştım, yaşam buydu gerçekten. çok ilerlemişti! ülke! insanlık! sanayide fabrikaya sabah 7.30'da girer, etraf adamakıllı kararmaya başlarken çıkardın. orada yaşamı unutuyordun, zamanı askıya alıyordun. etrafta olup bitenlerden çok, bir an önce o dinlenme gününün gelmesini bekliyordun. burada ise işler öyle değildi. bu insanlar bu meseleye bir çözüm getirmişti. kökten bir çözüm! şimdi, onlardan biri olmak için gerekeni yapmak adına, kafamı toparlamam gerekiyordu. bir kahve içmek için beşiktaş'a doğru yol almaya devam ettim. etrafımda dönen her şey bir rüya gibi geliyordu.
memnundum, "arturo," dedim, "devam ediyoruz."
sokaktaydım, her şeye rağmen, işte, buradaydım. levent'ten beşiktaş'a doğru yol alıyordum. ses ve gürültü ve kalabalık ve diğer her şey; bütünüyle bir ahenk yoktu ortalıkta, kaosun ahengi vardı. herkes başka bir yere gidiyordu ve her yer hayallerle doluydu. umutlar ve hayal kırıklıkları... gülümsemeler ve öfkelenmeler... her şey iç içe girmişti. ben ise heyecanlanıyordum bütün bunlara. müthişti doğrusu. pek param yoktu ama bir kahve içmek ve kalabalığın coşkusunun bir parçası olmak istiyordum.
kendimi güçlü hissediyordum, onlar ne yapılar öyle! upuzun! insan işi! tanrıyı kızdıracak kadar göğe yükseliyorlardı, git gide daha da yukarı çıkıyorlardı. bazı binalara girmek imkansızdı, iş yerleriydi oralar. yine de bir tanesini görmek istiyordum. hyatt plaza! "yüz elli katı vardır, bunun. içeride neler oluyor acaba?" diye düşünüyordum. girdim içeri, bir adam durdurdu beni, kibar bir şekilde "ne için gelmiştiniz?" diye sordu.
girişte firmaların logolarının ve isimlerinin katlara göre sınıflandırıldığı büyük bir pano vardı. "6. kattaki manas danışmanlık şirketine iş görüşmesi için geldim. kendilerinin de haberi var." dedim özgüvenli bir şekilde.
"buyrun," dedi ve geçmeme izin verdi.
içerisi, soğuk ve nemsizdi. giriş katında bir restaurant ve bitişiğinde kahve içebileceğiniz bir yer vardı. orada insanlar oturuyordu. kendimle konuşmaya başladım.
"bunlar, arturo, çalışanlar. buralarda böyle çalışılır. isterse kahve içerken çalışır isterse yemek yerken. kölelik sisteminin sonu! artık her yer bir ofis, arturo. bunlar akşama kadar alyan ile civata sıkan adamlar gibi değiller. bunlar özgür, arturo. hyatt plaza, bir cennet bahçesi."
etraftaki ofislere bir göz attım. takım elbiseleriyle çalışan insanlar vardı, ofislerde. bilgisayarlarına oturmuş tuşlara basıyorlardı. güzel işti, kaymak gibi. nereden baksan beş bin kazanıyorlardı. içerisi serindi ve en önemlisi kadınlar vardı, muhteşem kalem etekli kadınlar. saçlarını topuz yapmışlardı, beyaz gömleklerinin bir düğmesini çözmüşlerdi, ortaya çıkan o muhteşem boyunlarına bakıyordum. su gibiydi. biraz detaylı baksanız enselerini görebilirdiniz. bacakları ise beni benden alıyordu, bu kadınların. hepsi birbirinden muhteşemdi. bazılarında siyah çorap vardı. ipeksi, siyah çoraplardı bunlar. muhteşem kokuyorlardı hepsi, ortalıkta yürüyen çiçekler gibiydiler.
"merhabalar, ben arturo, hyatt plaza'nın ortağıyım. siz hangi ofiste çalışıyordunuz? ha, şu girişteki ofis. geçen ay kiralamıştınız değil mi? işler nasıl? evet ben de bekarım. bu akşam için planın var mı? ya, o mekanı biliyor musun? o halde akşam için rezervasyon yapıyorum. evet, boğaza nazır bir yer, sahibi yakın arkadaşım olur. saat 8 gibi seni alırım. görüşmek üzere, leyla hanım. çok memnun oldum."
çok beğenmiştim buradaki havayı. herkes güzeldi, temiz giyimliydi ve etraf çok güzel kokuyordu. sanayi gibi değildi. metal talaşları toplarken ellerin kesilmiyordu, katrana dönmüş bor yağı kurusunu temizlemek için parmakların çatlamıyordu ve çitiledikçe ortaya çıkan o iğrenç kokuyu çekmek zorunda kalmıyordun. ayrıca herkes akıllı adamlardı. maaşlarını aldıkları günün ertesi at yarışında tüm maaşı bitirip, bir ay boyunca insanlardan sigara dilenmiyorlardı. bunlar kallavi adamlardı, adam gibi halletmişlerdi hayatı. hepsi çok mutluydu çünkü her yer tertemizdi. yemekleri ne kadar güzeldi! el değmeden üretiliyordu ve lezzetliydi. aksi düşünülemezdi. yeterince kalmıştım burada, hyatt plaza'da çalışmak için nelerin gerekli olduğunu öğrenmem gerekiyordu. girişteki görevli adama yanaşıp,
"burada çalışanlar ne iş yapıyor? genel olarak? pazar araştırması yapıyorum, belki ileride böyle bir yerde ofis açacağım." dedim.
"burada beyaz yaka diye tabir edilen insanlar çalışır. şirketlerin muhasebeleri, satış ekipleri, pazarlama ekipleri, iletişim ekipleri buralarda bulunur. bazı katlarda medya şirketleri var. bazı katlarda ise teknoloji firmaları. herkes ayrı ayrı işler yaparlar. hepsi birbirinden bağımsız."
müthişti. hepsi birbirinden değerli adamlar! büyük işler başarıyorlardı burada, ülkeyi büyütüyorlardı. bu adamların çoğu kahraman olmalıydı, kendilerince. onlardan biri olmak için gerekeni yapacaktım. teşekkür edip ayrıldım oradan. tekrar sokağa çıktım, yokuş aşağı yürümeye devam ediyordum. az önce gözlemlediğim şeyleri düşünüyor ve hayal kuruyordum. heyecanlanmıştım, yaşam buydu gerçekten. çok ilerlemişti! ülke! insanlık! sanayide fabrikaya sabah 7.30'da girer, etraf adamakıllı kararmaya başlarken çıkardın. orada yaşamı unutuyordun, zamanı askıya alıyordun. etrafta olup bitenlerden çok, bir an önce o dinlenme gününün gelmesini bekliyordun. burada ise işler öyle değildi. bu insanlar bu meseleye bir çözüm getirmişti. kökten bir çözüm! şimdi, onlardan biri olmak için gerekeni yapmak adına, kafamı toparlamam gerekiyordu. bir kahve içmek için beşiktaş'a doğru yol almaya devam ettim. etrafımda dönen her şey bir rüya gibi geliyordu.
memnundum, "arturo," dedim, "devam ediyoruz."
devamını gör...
3944.
ruhsal anlamda gel gitler yaşayıp duruyorum. kah özlüyorum kah kızıyorum kah mantığıma tutunup her şeyi kabulleniveriyorum.. zaman sarmaya başladı yaralarımı, çok şey öğretti acıta acıta da olsa. insanın umudu bitince mücadelesi de bitiyormuş, çırpınmak yerine kendini suya bırakıverdiğinde daha çabuk ulaşıyormuşsun kıyıya. giden gitti, olan oldu, ölen öldü..
iç ses! artık bu bahsi kapa!
iç ses! artık bu bahsi kapa!
devamını gör...
3945.
hiçbir şeyle alakası yok ama, işte insanın aklına a takıldı mı takılıyor.
süperman neden hep yere paralel ve yüzü yere dönük uçuyor? dik uçsa hava direnci diyeceksiniz ama kendisi süper bir şey. ha, nedir sebebi?
-------------------------
siyanür gazı soluduğu için hapşırmaya başlayan adama "çok yaşa" demek...
--------------------
besmeleyi çok çekip koparmak...
---------------------
beyaz leblebiden tespih yapmak, imame olarak kuru bamya takmak...
---------------------
içinde bir tane bile dudul olmadığına göre dudullu'ya dudullu demek abesle iştigaldir...
---------------------------
15 temmuz zaferi bir yerde türk tekstilinin zaferidir. tankın dübürüne sokulan o tişörtler yansaydı bugün demograaasimiz yok idi.
-----------------------------
süperman neden hep yere paralel ve yüzü yere dönük uçuyor? dik uçsa hava direnci diyeceksiniz ama kendisi süper bir şey. ha, nedir sebebi?
-------------------------
siyanür gazı soluduğu için hapşırmaya başlayan adama "çok yaşa" demek...
--------------------
besmeleyi çok çekip koparmak...
---------------------
beyaz leblebiden tespih yapmak, imame olarak kuru bamya takmak...
---------------------
içinde bir tane bile dudul olmadığına göre dudullu'ya dudullu demek abesle iştigaldir...
---------------------------
15 temmuz zaferi bir yerde türk tekstilinin zaferidir. tankın dübürüne sokulan o tişörtler yansaydı bugün demograaasimiz yok idi.
-----------------------------
devamını gör...
3946.
türkiyede ilişki yürütmek o kadar zor ki anlatamam. amq mesela birinin üstüne düşmezsen, başkalarıyla flörtleşirsen, herkese mavi boncuk dağıtırsan tuhaf bir şekilde kıymetli oluyorsun. eğer üstüne düşersen, gözünün ondan başkasını görmediğini belli edersen de boğuyor olursun. şu an son flörtle bağlar tamamen koptuktan sonra -ki yarın kopar gibi duruyor- ilişkilere ara vereceğim. belki de yıllar boyunca hayatıma kimseyi almam...
devamını gör...
3947.
sanırım depresyona girdim.
bir yandan hayat çok pahalı bir yandan da artık çalışmak istemiyorum. ticarete mi girsem diye düşünürken bu ekonomide ticaret bana girer kanısına vardım. zaten hangi sektörde gireceğim ki ?
çalıştığım yerden son derece mutsuzum.
bir de az evvel bir iş buldum. şehir dışında 25k maaş. iyi güzel ama kira, fatura ve ev giderlerini düşsen asgari ucretten bile az param kalacak.
ee aile evinde de yaşamak istemiyorum. üniversitedeki gibi bekar yaşamak istiyorum o da mümkün olmuyor.
araba almak istiyorum mesela. kredi taksitini öderken zaten senede 2 maaş vergisi, sigortası cartına curtuna gidiyor.
yurt dışı ? 20 bin dolar yeter ama o bile 450 bin tl civarı bir para yapıyor. o yol da şimdilik kapalı.
ne istediğim gibi yaşıyorum ne istediğimi yapabiliyorum. çok mutsuzum.
bir yandan hayat çok pahalı bir yandan da artık çalışmak istemiyorum. ticarete mi girsem diye düşünürken bu ekonomide ticaret bana girer kanısına vardım. zaten hangi sektörde gireceğim ki ?
çalıştığım yerden son derece mutsuzum.
bir de az evvel bir iş buldum. şehir dışında 25k maaş. iyi güzel ama kira, fatura ve ev giderlerini düşsen asgari ucretten bile az param kalacak.
ee aile evinde de yaşamak istemiyorum. üniversitedeki gibi bekar yaşamak istiyorum o da mümkün olmuyor.
araba almak istiyorum mesela. kredi taksitini öderken zaten senede 2 maaş vergisi, sigortası cartına curtuna gidiyor.
yurt dışı ? 20 bin dolar yeter ama o bile 450 bin tl civarı bir para yapıyor. o yol da şimdilik kapalı.
ne istediğim gibi yaşıyorum ne istediğimi yapabiliyorum. çok mutsuzum.
devamını gör...
3948.
lan niye çalışalım harbiden.
bu pislik insanlar için çalışmaya değer mi?
kömürümü, makarnamı versinler. gel keyfim gel.
bu memlekette çalışmak aptallık bir yerde..
bu pislik insanlar için çalışmaya değer mi?
kömürümü, makarnamı versinler. gel keyfim gel.
bu memlekette çalışmak aptallık bir yerde..
devamını gör...
3949.
yanağım asfalta yapışmıştı... kaldırma düşen yağmur damlasının dağılışını izliyordu gözlerim.
nasılda dağılıyordu.
bir şeyi izlerken zihnimin bu kadar konstantre olabileceğini hiç düşünmezdim. soğuk vucuduma dağılmıştı. ince sızı parmak uclarımda.
uykum geldi. öyle çok geldi ki... uyudum. bir daha uyanmamak üzere. ne kadar da huzurluymuş ölüm öncesi uykusu.
nasılda dağılıyordu.
bir şeyi izlerken zihnimin bu kadar konstantre olabileceğini hiç düşünmezdim. soğuk vucuduma dağılmıştı. ince sızı parmak uclarımda.
uykum geldi. öyle çok geldi ki... uyudum. bir daha uyanmamak üzere. ne kadar da huzurluymuş ölüm öncesi uykusu.
devamını gör...
3950.
siz hiç boş bir noktaya bakıp ağladınız mı? saatlerce aynı yerde oturup tek bir noktaya bakıp sadece düşündünüz mü? düşünüp ağla, sonra daha çok düşün ve tebrikler daha fazla göz yaşı. tanıdık geliyor mu bu satırlar, söylesenize. mesela hiç zihniniz uyuştu mu daha fazla üzülmemek için? bu beynin bir savunmasıymış, bilmek istemezdim. biri sorsa ne oldu diye iki kelimeyi bir araya getiremezsin ama için paramparçadır. acının hiç kelimelere sığmadığını fark ettin mi? hem çokça gitmek isteyip hem de kılını kıpırdatamayacak kadar yorgun hissettin mi? ruhunun ağırlaştığını hatta giderek taşlaştığını izlemek zorunda kaldın mı? artık "mutlu" rolü yapamadığın için terk edildin mi mesela? en çok ihtiyacın olduğunda o hep "ben her zaman yanındayım" diyen insanlardan bir tanesi bile yanıbaşında olmadı mı? ölmek ile yaşamak arasında bir fark olmadığını kabul ettin mi hiç?
bilmek istiyorum yalnız olmadığımı. o yüzden söyle, yaşadın mı hiç bunları? birini bile yaşamadın mı? o zaman yalnız öleceğim demektir.
kanatlarımı kırmışlar sanki ben uykunun en tatlı anındayken. sonra gitmişler. her zaman giderler.
bilmek istiyorum yalnız olmadığımı. o yüzden söyle, yaşadın mı hiç bunları? birini bile yaşamadın mı? o zaman yalnız öleceğim demektir.
kanatlarımı kırmışlar sanki ben uykunun en tatlı anındayken. sonra gitmişler. her zaman giderler.
devamını gör...
3951.
yıkılmak üzere olan evime gittim. oturdum her sabah servis beklediğim kaldırımda. baktım odama. posterlerimin olduğu duvar çatlamış. artık yoklar. tam da pencereden tavana denk gelen yerde yıldızlarım duruyor. zamanında, artık kış geldiği için yıldızları izleyerek uyuyamam diye yapıştırmıştım. ne çok anım vardı o odada. neler yaşanmış neler atlatılmıştı. hayatımın gerçek anlamda kaymasından önceki ay yaşadıklarım depremden daha beterdi. onları bile o odada atlatmıştım. ya da atlatamamıştım bilmiyorum. can kaybetmenin bu kadar kolay olduğunu kendi gözlerimle gördüğüm günden beri yaşamaya hevesim yok. gez gör diyorlar. gecen sene okul maçlarına izmire kadar gelen hocamız da vefat etmedi mi? gördüğü görmediği ne işine yaradı? hayat ne zaman nasıl anlam kazanacak bilmiyorum. boşluktayım.
devamını gör...
3952.
gözümdeki perdeleri aceleyle çektim,
çok uzun sürmedi iç dünyama taşınmak.
yer yerinden oynarcasına sarsıldı
çokta değil aslında, 3.2
dağıldı birden kuş sürüsü.
kim gitmiş,
kim ölmüştü, haberim yok.
herkes bir şeyler söyledi,
gazeteler,
şiirler,
şarkılar,
aileden sorumlu sosyal politikalar bakanlığı.
gerçek olan kalabalıktı,
insanın uzağı fazlasıyla yorucu.
kimse konuşmadı.
saat tam 00.00
üç dilek tutup, birisini unuttum.
ikisinin tutmayacağı kesin.
sıfır başlangıçtı ama,
ben filmin sonunda ölüyordum.
çok uzun sürmedi iç dünyama taşınmak.
yer yerinden oynarcasına sarsıldı
çokta değil aslında, 3.2
dağıldı birden kuş sürüsü.
kim gitmiş,
kim ölmüştü, haberim yok.
herkes bir şeyler söyledi,
gazeteler,
şiirler,
şarkılar,
aileden sorumlu sosyal politikalar bakanlığı.
gerçek olan kalabalıktı,
insanın uzağı fazlasıyla yorucu.
kimse konuşmadı.
saat tam 00.00
üç dilek tutup, birisini unuttum.
ikisinin tutmayacağı kesin.
sıfır başlangıçtı ama,
ben filmin sonunda ölüyordum.
devamını gör...
3953.
not: nilüfer-seni seviyorum'u açıp okuyun.
kalbim öyle ağrıyor ki,
göğsümde öyle büyük bir acı var ki, anlatamam.
başkasına söylemedim desem yalan olur çünkü ben senden önce haykırdım herkese seni sevdiğimi,
bugün bu şarkıyı (nottaki şarkı) radyoda duydum,
duyamayacağını bilsem de sana ithaf etmek geldi içimden
radyo kanallarına yazmak
o kadar anlatıyordu ki beni içim acıdı,
bugün zordu,ama seni sevmek daha zor
aklıma hep akşam düşüyorsun sanma,
bütün gün kalbim sana kayıyor
zor durduruyorum kendimi.
öyleki ben kendimi değil kalbimi,
kalbimi değilse de zihnimi
gözlerinin toprağına
gömmüşüm.
bir şeylere yorum yaparken kaşlarını hafif çatışına
yamuk dişlerinle ban bir çocuk gibi gülümsemenle
her an kalbimi delecek ama ne kadar güzel olduğunun farkında olmadığın gözlerinle
her konuşmamızda bana piyano çalan ellerinle sen
beni değilse ,
kalbimi kalbimi değilse,
zihnimi kaydırıyor, bütün gün seni düşünmemi sağlıyorsun.
senin yanında benim bendim, gerçek ben ortaya çıkıyor
çocuksu oluyorum, yetişkin oluyorum
ama ben oluyorum.
bu nedenle belki de yanında hep ben olmak istediğim ama benim ben olmamı,bendimi istemeyensin
belki de bundandır
bütün benliklerimde olman.
benim benliğim benimle değil,
bensizliğim benimle olsun ki sana benim bendim,benim en iyilerin kalsın,belki o zaman seversin beni...
gerçi benden saydıklarım da senin zerren,
etrafımdakiler senin tanen,
göz yaşlarımla çamurlaşacak,
senin her bir toprak tanen.
ben kalbimdeki sevgini,
senin her zerreni,
kusurlu olarak gördüğün yanlarını
kalbime gömmüşüm
öyleki senin gelgitliğin,
benim senin etrafında pervane oluşum
ve yanışım,her defasında sana yanışım,
deli divane oluşum
beni değilse
kalbimi,kalbimi değilse
zihnimi bulandırıyor.
per perişan oluyorum karşında.
delicesine sevdiğim,
benden saydıklarım,
senin zerren olur mu bir gün
etrafımdaki sen taneleri,
sana kavuşur mu bir gün
göz yaşlarım,
kalbinin pınarlarında
kurur mu bir gün
her bir toprak tanende,
neşem başakları yeşertir mi bir gün
kalbim öyle ağrıyor ki,
göğsümde öyle büyük bir acı var ki, anlatamam.
başkasına söylemedim desem yalan olur çünkü ben senden önce haykırdım herkese seni sevdiğimi,
bugün bu şarkıyı (nottaki şarkı) radyoda duydum,
duyamayacağını bilsem de sana ithaf etmek geldi içimden
radyo kanallarına yazmak
o kadar anlatıyordu ki beni içim acıdı,
bugün zordu,ama seni sevmek daha zor
aklıma hep akşam düşüyorsun sanma,
bütün gün kalbim sana kayıyor
zor durduruyorum kendimi.
öyleki ben kendimi değil kalbimi,
kalbimi değilse de zihnimi
gözlerinin toprağına
gömmüşüm.
bir şeylere yorum yaparken kaşlarını hafif çatışına
yamuk dişlerinle ban bir çocuk gibi gülümsemenle
her an kalbimi delecek ama ne kadar güzel olduğunun farkında olmadığın gözlerinle
her konuşmamızda bana piyano çalan ellerinle sen
beni değilse ,
kalbimi kalbimi değilse,
zihnimi kaydırıyor, bütün gün seni düşünmemi sağlıyorsun.
senin yanında benim bendim, gerçek ben ortaya çıkıyor
çocuksu oluyorum, yetişkin oluyorum
ama ben oluyorum.
bu nedenle belki de yanında hep ben olmak istediğim ama benim ben olmamı,bendimi istemeyensin
belki de bundandır
bütün benliklerimde olman.
benim benliğim benimle değil,
bensizliğim benimle olsun ki sana benim bendim,benim en iyilerin kalsın,belki o zaman seversin beni...
gerçi benden saydıklarım da senin zerren,
etrafımdakiler senin tanen,
göz yaşlarımla çamurlaşacak,
senin her bir toprak tanen.
ben kalbimdeki sevgini,
senin her zerreni,
kusurlu olarak gördüğün yanlarını
kalbime gömmüşüm
öyleki senin gelgitliğin,
benim senin etrafında pervane oluşum
ve yanışım,her defasında sana yanışım,
deli divane oluşum
beni değilse
kalbimi,kalbimi değilse
zihnimi bulandırıyor.
per perişan oluyorum karşında.
delicesine sevdiğim,
benden saydıklarım,
senin zerren olur mu bir gün
etrafımdaki sen taneleri,
sana kavuşur mu bir gün
göz yaşlarım,
kalbinin pınarlarında
kurur mu bir gün
her bir toprak tanende,
neşem başakları yeşertir mi bir gün
devamını gör...
3954.
mevcut bir savaşın ortasında beni kendi cephemi terk etmiş yine onun cephesine ona yardıma gitmiş görmüşler. (savaş zaten ikimiz arasındaydı)
devamını gör...
3955.
içimde karşılığı kalmamış bazı şeyleri artık konuşup anlatmıyorsam siz de ağzınıza almayın. insanların hayatımı nasıl yaşamam gerektiği ya da nasıl davranmam gerektiği ya da nasıl hissetmem gerektiği hakkındaki fikirlerini duymak istemiyorum. kimseden daha az bilmediğim gibi daha fazlasını da bilmiyorum. bırakın öğrenmem gerekeni yaşayarak öğreneyim. bazen o duvara çarpmadan öğrenmiyorsun. duygularımdan bağımsız değilim ama mantıklı da düşünebiliyorum. beni biraz rahat bırakın.
devamını gör...
3956.
- hangimiz nevresim içinde top top olan battaniyeye sinir olup gecenin bir vakti yataktan kalkıp nevresim silkelememişizdir?
***********
- "babamı trafik kazasında kaybettim" dedi. "telefonla konuşurken artık ne olduysa, kullandığı araba duvara toslamış. bulduğumuzda, o zaman on yaşlarındaydım, hala unutmam, kafası kopmuştu. çok feciydi çok"
ellili yaşlardaydı. otuz beş, kırk yıl öncesinden söz ediyordu.
"o zaman cep telefonu var mıydı" diye sordum.
"cep telefonu demedim" diye yanıtladı. "ev telefonuydu". aptal aptal yüzüne bakınca "kordonu uzatmış; telefon hastasıydı bizim peder" diye ekledi.
"kordon dolanması olmuştur" dedim. "kordon boynuna dolanmış ve kafayı kopartmıştır"
"haklı olabilirsin" dedi
************
kürtlerin, karda yürürken kart kurt diye ses çıkartan dağ türkleri olduğu anlaşıldıktan sonra kürdili hicazkar makamının adı da dağtürkülü hicazkar makamı olarak değiştirilmiştir.
*************
eskiden 1 şişe domestos 3 kilo domates fiyatınayken şimdi bir kilo domates 2 şişe domestos fiyatına...
************************
askerdeyken.
iki helikoptere modern birer telsiz takılacak, birbirleriyle ve yerle konuşmaları test edilecek. helikopterin birinde ben de varım. helikopterler kalktı. mamak'tan gölbaşı'na doğru gidiyoruz. yolda diğer helikopter bozuldu, düştü düşecek. bizim helikopterin komutanı "cordarone atteğmenim, bu işi halledersen sen halledersin" dedi. "emret kom'tanım" dedim. helikopterden bizden 100 metre aşağıda uçan öteki helikoptere atladım. bir de baktım, bu helikopterin egzosunu, nereden geldiyse bir tişört gelmiş tıkamış. motor tekliyor. çektim çıkardım tişörtü. içindeki beş askerin hayatı böylece kurtulmuş oldu. bana da büyük demokrasi gazisi ünvanını verdiler. bir derdime derman olmadı.
-
***********
- "babamı trafik kazasında kaybettim" dedi. "telefonla konuşurken artık ne olduysa, kullandığı araba duvara toslamış. bulduğumuzda, o zaman on yaşlarındaydım, hala unutmam, kafası kopmuştu. çok feciydi çok"
ellili yaşlardaydı. otuz beş, kırk yıl öncesinden söz ediyordu.
"o zaman cep telefonu var mıydı" diye sordum.
"cep telefonu demedim" diye yanıtladı. "ev telefonuydu". aptal aptal yüzüne bakınca "kordonu uzatmış; telefon hastasıydı bizim peder" diye ekledi.
"kordon dolanması olmuştur" dedim. "kordon boynuna dolanmış ve kafayı kopartmıştır"
"haklı olabilirsin" dedi
************
kürtlerin, karda yürürken kart kurt diye ses çıkartan dağ türkleri olduğu anlaşıldıktan sonra kürdili hicazkar makamının adı da dağtürkülü hicazkar makamı olarak değiştirilmiştir.
*************
eskiden 1 şişe domestos 3 kilo domates fiyatınayken şimdi bir kilo domates 2 şişe domestos fiyatına...
************************
askerdeyken.
iki helikoptere modern birer telsiz takılacak, birbirleriyle ve yerle konuşmaları test edilecek. helikopterin birinde ben de varım. helikopterler kalktı. mamak'tan gölbaşı'na doğru gidiyoruz. yolda diğer helikopter bozuldu, düştü düşecek. bizim helikopterin komutanı "cordarone atteğmenim, bu işi halledersen sen halledersin" dedi. "emret kom'tanım" dedim. helikopterden bizden 100 metre aşağıda uçan öteki helikoptere atladım. bir de baktım, bu helikopterin egzosunu, nereden geldiyse bir tişört gelmiş tıkamış. motor tekliyor. çektim çıkardım tişörtü. içindeki beş askerin hayatı böylece kurtulmuş oldu. bana da büyük demokrasi gazisi ünvanını verdiler. bir derdime derman olmadı.
-
devamını gör...
3957.
ya bu a**** k****** dünyasında gamsız olmayı beceremeyecek miyim birader ben.
devamını gör...
3958.
bugün tam böyle kızımın annesiyle barbie filmine gitmelik bir gündü.
devamını gör...
3959.
hayır şimdi "selam" diyecem, "la iki entry beğendik diye sen hayırdır?" diyecek; ayıp olacak! halbuki tüm suç kaçan uykuda.
devamını gör...
3960.
hayatıma yeni bir güncelleme gelmişken sanırım buraya da yazmam gerekiyordu.
olmadı sözlük.
hedeflediğim sıralamayı bırak, ucundan bile geçmiyor.
nasıl sıçıp sıvamışsam ben bile inanamadım.
o yüzden bir sene daha hazırlanmam gerekiyor, kazanamadım.
her zaman insanların hedefine ulaşması onu tatmin eder sözlük.
100.000 hedefleyen kişi de 1000 hedefleyen de bu sınavda kazanıyor ama çok farklı kulvarlarda yüzüyorlar.
ben de o kulvarda boğulmuşum.
gördüğüm zaman sonucu zaten direk dedim kazanamadım.
akrabaların merak etmesi ve hepsine olmadı demek çok zormuş.
teselli cümleleri duymak...
tamam yeryüzünde mezuna kalan tek kişi sen değilsin halledersin diyorum, sonra arkama bakıyorum sanki bir sene önceki kediliye ihanet etmişim gibi.
hep şey dedim; bu sene çalışayım ve benden bu kadar, maksimumu gösterdim ben kendimden razıyım diyebilmeliyim dedim.
şimdi kendime soruyorum, yok diyemiyorum sözlük.
işte orda başlıyor işte bütün sorun.
daha iyisini yapabileceğimi biliyorum.
aynı hayal kırıklığını ailemin yüzünde görmek istemiyorum.
kendimin en iyi versiyonu olmaya çalışacağım sözlük.
ve sanırım iyi şeyler olması için buna da mecburum.
olmadı sözlük.
hedeflediğim sıralamayı bırak, ucundan bile geçmiyor.
nasıl sıçıp sıvamışsam ben bile inanamadım.
o yüzden bir sene daha hazırlanmam gerekiyor, kazanamadım.
her zaman insanların hedefine ulaşması onu tatmin eder sözlük.
100.000 hedefleyen kişi de 1000 hedefleyen de bu sınavda kazanıyor ama çok farklı kulvarlarda yüzüyorlar.
ben de o kulvarda boğulmuşum.
gördüğüm zaman sonucu zaten direk dedim kazanamadım.
akrabaların merak etmesi ve hepsine olmadı demek çok zormuş.
teselli cümleleri duymak...
tamam yeryüzünde mezuna kalan tek kişi sen değilsin halledersin diyorum, sonra arkama bakıyorum sanki bir sene önceki kediliye ihanet etmişim gibi.
hep şey dedim; bu sene çalışayım ve benden bu kadar, maksimumu gösterdim ben kendimden razıyım diyebilmeliyim dedim.
şimdi kendime soruyorum, yok diyemiyorum sözlük.
işte orda başlıyor işte bütün sorun.
daha iyisini yapabileceğimi biliyorum.
aynı hayal kırıklığını ailemin yüzünde görmek istemiyorum.
kendimin en iyi versiyonu olmaya çalışacağım sözlük.
ve sanırım iyi şeyler olması için buna da mecburum.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2