4301.
burdayım yine sabri usta. döndüm dolaştım geldim, kürkçü dükkanımsın bugün benim. içime sıkıştı bir şeyler dinlersen anlatayım, bugün öğleden sonra yengemle dayım geldi misafirliğe. dayım diğerleriyle içeri girmedi, vadiye karşı çekti sandalyeyi oturdu sade bir kahve istedi. kahveyi hazırlarken biraz dikkat ettim daha da zayıflamıştı, elindeki sigaraya baktım ve o sigarayı nasıl derine çekişine.. kendini bitirmek istercesine çekiyor içine, görmek acıtsa da inkârı yok bunun. vay be sabri usta, sigara içmezdi bu adam ama biliyorsun artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. usta hani mete yüzbaşı içtima sahnesinde diyor ya "baban sigara içiyor mu? içecek! kanser olacak senin yüzünden." diye o geldi aklıma gözlerim doldu. üç gün önce doğum günüydü ne diyeyim ne anlatayım tam bilmiyorum ama bir evin iki penceresi vardı birini taşladılar, tuz buz oldu pencere ve kalkaladılar içerdekiler o kara kışta. neyse usta bu ağrıyı şimdi rafa kaldırmalı. yusuf çatalın da dediği gibi, ellerimiz fazlasıyla kurak. iki üç gündür yağmur vardı dün de normale döndü hava biraz ben de heyecanlıyım tabi bu dağın başında civarda hiçbir ışık kaynağı yok ve yüksek ihtimalle hava açık olacak yıldızlar net ve parlak olacak ben de biraz özlem gidereceğim.. çıktım dışarı kaldırdım kafayı gökyüzüne hava muhteşem ve ben canım ciğerim için şöyle dua ettim, 'allahım sen onun yolunu güzelleştir..' ve o anda bir yıldız nasıll kaydı usta.. sanki ordan kayıp yüreğime değdi. yıllar yıllar geçmişti bir yıldız kaymasına şahit olmayalı ve şu duanın üzerine kayması içimdeki zarif kelebeğin kanatlarını parlattı. allahım sen ferahlık ver yüreğine, yüreğimize.. sana yasladık sırtımızı ve bir tek sana muhtacız.. bu duaya ihtiyacımız vardı usta, amin de.
devamını gör...
4302.
bazı durumlar kişilerden bağımsızdır ve ben bağlanabilir bulduğum ilk şeyle kendimi boğarak öldüreceğim.
devamını gör...
4303.
ulan hayatımın en huzurlu, en olgun döneminden geçiyorum dedim; bir dalgınlık sonucu az daha evi ve kendimi yakacaktım diye çevremdekiler beni psikiyatriste gönderdi. psikiyatrist beni bir saat dinledi ve antidepresan verdi.

hayatım ironilerle dolu.swh
devamını gör...
4304.
karalayacak bir şeyim bile yok galiba.
olsa olsa adımı yazıp imza atarım. o derece.

ha, diyelim ki içimden birşeyler konuşayım dedim ne konuşurdum? hmm...
gerçekten bilmiyorum. of kendi kendime bile sohbet edemiyorum şu an.
neyse artık biz de akıllı insanlar gece uyuyamazmış yalanıyla mutlu olalım.
devamını gör...
4305.
kader karardı, hayat karardı, her şey siyah oldu. bir karanlık girdapta savruluyorum. alacak kalmadı, verecek kalmadı. görecek gün kalmadı. artık zaman da kalmadı. azrail! gelsene hadi. hazırım, tükendim.
devamını gör...
4306.
pek güzel karalıyorsun ama bilinmiyor. ya da sen biliyorsun fakat kimse seni tanımıyor. yazmaktan korkmamalı, 9.9.9. çok fazla geç kalınmış demek. olsun, hayali davalarda kan görmemek de güzel. ne söylediğini bir tek sen biliyorsun. kısık ateşte pişmeye devam ediyorsun. tüten dumanın içinde bir mesaj gizlenmiş olsa gerek.
devamını gör...
4307.
selayı duymadın ama namazı kılınacak sevdamızın...
devamını gör...
4308.
olm kadın affını istemiş ya la.
devamını gör...
4309.
bazen içimi anlamsız bir telaş kaplıyor. koşmak istiyorum böyle anlarda zamanın üzerinde fakat yatağın diğer ucundan başka gidecek yerim de yok. öyle yersiz, öyle amaçsız bir telaş ki bu, göğsümden koparıp atasım geliyor. bir türlü sabah olmuyor. akrep sanki olduğu yerde duruyor da yelkovan tur bindiriyor ona durmadan. susturamıyorum içimdeki ayak seslerini. bana düşman bir ben, kovalıyor beni. kaçıyorum ama varamıyorum. korkuyorum ama sığınamıyorum. acelem var ama zaman mola veriyor, ben yine de yetişemiyorum.
devamını gör...
4310.
kaygı tepemde yine ve sebebi sen öyle zannetsende hala benim bile cözemedigim yasama karsı olan inancsız ve sonu olmayan, idrakı ne olursa olsun beni hic bi sekilde cözüme ulastırmayan, sebebini bildigim fakat cözüme ulassa bile benim icin hic bi sikim ifade etmeyen tüm bu histerik-sikimsonik seylerin bi an önce bitmesi mi dilegim? yaşamaktan tebessüm etmekten birine veya herhangi bi duruma el attıgımda basarılı oldugumda bana hissettirdiği o kıpır kıpır mutluluk falan. zamanında cözümleyemedigim simdiyse keske sürekli şüphe duysaydım da yine de bi seyler hissedebilseydim dedirtmesi gibi? hic birinin kendimi paraladıgım bu süreçte artık ne gözümde ne kalbimde zerre degerinin olmaması peki. öyle ki bu hisse yazacak olursam keşke şüpheyle devam etseydi. keşke ne yaparım ne ederim diye saatlerce beni bunalttırıp kustursaydı. hepsiyle baş edebilecek kadar azmim ve yanısıra hırsım sabitken bi aralar şimdi nedendir bu bendeki tükenmiş sonuçsuz amaçsız yok olmaya dayalı kelimelerim. bazen varabildigim tek kapı şu ki insan aslında neyle mücadele ederse etsin hic kimseyle sidik yarıstırmamalı. bana söylenilen senden daha kötüleri var cümleleri bende sadece öfke ve kıskanclık yaratıyor artık biliyo musun. kıskanclık evet. ben bu kadar erimiş hissediyoken bi başkasının derdi dünyada herkes tarafından cözülemeyen bi problem olsa dahi umrumda olmadıgının agzımdan cıkan üs bes kelimeyle sergileyebildigim göstergesi hali hazırda hep mevcut maalesef.
devamını gör...
4311.
aslında yazmak istemiyorum yine, tarifi acıklaması biraz degil ama cok da degil sıkıntılı bi durumun icindeyim sasırılcak bi sey degil sadece geveliyorum. çok güclü biri oldugumu düsünürken şu an hic bi değerim yokmus gibi sanki, yaşadıgım, heveslenip batırdıgım ya da henüz yaşayamadığım her şeye kinliyim, ama bu kin hemen bitecek ya da eskisi gibi göz ardı edebileceğim bi kin değil. kısa süre öncesine kadar sakladığım, hissedipte hiç yansıtmadığım her şeyi şu an gün yüzüne çıkarmaktan pek etkileniyo gibi değilim. aslında o kadar çok etkileniyorum ki buraya açıklama gereği bile duyuyorum. hiç tahmin etmediğim dersem yalan olur ama aklıma geldiğinde taşşa aldığım birine kişiliğe karaktere bürünüyo gibiyim, gibiyim diyorum cünkü taviz tavizi getirir ve ben olacağım en son kişiyi aynı zaman da da rolümün son sahnelerini oynuyorum. bütün olasılıkları yaşadım ya da diğer olasılıklara henüz ihtimal vermemiş olduğum için şu an bunu karalıyor olabilirim. neyse zaten mevzu da tam olarak bu değil. çok komik oldu bunu söylemek çünkü ortada bi mevzu bile yok. ne ettiysem ne yaptıysam benim yüzünden, böyle olmasına kapı açtığım için ve gerisini düşünmeyerek sonuca bakmadan hareket ettiğim için olaylar böyle gelişiyor. tek kişinin ya da tek benim suçum değil tüm bunlar, tüm bunlardan kastım şu an bunu yazmama sebep olan her etken her insan. kendimi tam şu an izlemiş olduğum bi dizinin asıl sonucunu veya nedenini dinliyormuş gibi hissettim ama dizinin başında kız zaten olan biteni açıklayıp intihar ettiği için ben daha oraya varamadım.
devamını gör...
4312.
hey selam! pardon, siz kimsiniz? merhaba. sahi, kimdim? kim olacak... bir gece yarısı, eylül ortası, karanlık, ansızın, ekrana düşen bir leke. bir gürültü. bir sürpriz. bir kıpırtı. bir heyecan. boşver. boşverdim. en fazlası, derin bir sızı. hadi bunları da geçelim... ne çabuk geçiyor zaman! gramofonda paşa, dertli bir bülbülden farksız. gül kim, nerede? hadi şimdi gülümse. "beni de alın ne olur, koynunuza hatıralar!" takılıp kalmalar. devrilen cümlelerini kaldır. ne güzel şekilleniyorlar dilinde. belki birkaç dize, belki şiir. sen şair misin? namümkün... peki ya geceyi gündüze bağlayan cümleler? keramet bende değil belki de. yapabiliyorsun! yap/boz, sen yapmak için çırpın, didin, sabret ve bir bilinmez gelsin, bozsun. merhaba gizli sebep, umarım çok kötüsün... neden böyle bozuldun? düşünmem gerek. neyin düşüncesi? kafam karışık. ortada parçalanan bir atom yok? bilmiyorum. bilmiyor. biraz uzak mı kalsak? derin mavi çizgi zaten hep aramızda. o halde sular yükselsin. balmumundan heykeller eriyor. hiç dokunmadın. hayır tenimdeydi! öyleyse tatmadın. buna imkan yok. sana bu hikayede mümkün yok. yapraklar morarmış. al. bana mı? istemedin. birkaç damla yaş. zorlanıyor. pencere üzerinde yarışan yağmur damlalarından daha samimi değil. bin soru var, bir cevap yok. hemen ardından neden bu kahkahalar? artık bunları sormasak. yas tutuyorduk. sen öyle san. olmuş gibi olanların yükü ne kadar ağır. sende kalan son kızıllığı da yak. göğsümdeki is kokusu geçmiyor. geçecek... ne kadar da güzeldin. ne kadar cesursun! ne kadar özeldim? ne kadar da farklısın. herkes gider mi? saçmalama, bu soru bir daha sorulmayacak! peki, gidersen ses vermeni bekleyeyim mi? lütfen, bunu bana yapma... ne çok şey öğrendim senden. kalıcı olamadıktan sonra. nasılız? birbirine dokunamayan düşünce balonlarından hallice. ama sen? aslımı kaybettim çoktan. tam da düşündüğüm gibi bir çift. susup kalırsın. çikolatalar için teşekkürler. o vakit hoşçakal. korkak!..

devamını gör...
4313.
(bkz: zamir) burayi ona gösterin,takilsin bol bol
devamını gör...
4314.
kafamın kimseyle uyusmamasi ne acı...
devamını gör...
4315.
o malum başlangıç noktası hiçbir zaman referansım olmamıştı. sonrasında ne olmuştu, farkında bile değilim. hafızamdan silinip kuruyarak dökülmeye başladı içimde yosun tutmuş o küflü kabuklar. bir şey olmaz sandım önce, aldırış etmedim ama baktıkça altında başka türlü deriler, yüzler gördüm. bir kadın yüzü, çırılçıplak öylece bakıyordu, teni gece kadar mavi. gözlerindeki tek görüntü alev ve ateş rengi. aklından geçenleri okuyamıyordum, hızdan ve karanlık teninin yansımalarından ötürü. cesareti ve arsızlığı tasavvur edemeyeceğim cinstendi. sonra o çıplak kadının çekildiğini görmeye başladım. bana benzeyen fakat hiç de ben olmayan bir yüz daha çıktı ortaya. eli kolu bağlı bekleyen birinin yüzü. kimi bekliyor acaba demeye kalmadı, bir sureti beklediğini anlattı o da gözleriyle. nasıl biri, bir sureti bu denli teslimiyet içinde bekler diye düşündüm. aykırı duygular ve isyankar saatler olmalıydı belki sebebi. bir yabancı, gizli bir sunakta ikram edilen o bakışları hak edecek kadar güvenilir olamazdı asla. o kadına daha dikkatli bakmaya başladım. delici bakışlarını iyice idrak etmeye çalıştım ve gördüğüm, şiirlerin, şarkıların, öykülerin, oyunların, filmlerin ve tüm cümlelerin yetersiz kaldığı o hiçlik ve varoluş duygusuna yaklaşmaya çalıştığı oldu. bu zihin parlaklığı ve bulanıklığı kabul edilecek cinsten değildi, zira ortada birden fazla yap-boz varken uyumlu parça olmama ihtimali canını yakacak raddeye getirmişti onu. durması elzemdi, bu zincirleme kazaya çelme takması gerekti. okumaya çalıştığı kitapların ilk cümleleri anlamsız gelirdi yoksa. bu onun için ürkünç bir şeydi. kadının o hüzünlü gözlerinde, bir yabancının dizinin dibinde bir romanın ilk cümlelerini okumaya çalıştığı görülüyordu. bunların hepsi paralel bir dünyada bile var olamayacak kadar gerçek dışıydı halbuki. o kadın da çekildikten sonra sıradakine bakmaya cesaret edemeyip yüzümü çevirdim. ne o hüzünlü bakan kadını, ne de sonrasındakileri göremezdim. görmemeliydim. malum his benim için fazla dokunaklı, uzak, ihtimalsiz olmalıydı. haddimi aşmamalıydım. aşamazdım. dokundukça zamanım daraldı ve o kelimeler çoğaldı. uyum içindeki uyumsuzluklardan biri olma çabama son vermeliyim.
devamını gör...
4316.
karşınızdaki sapık degil, siz libidosuzun tekisiniz...
devamını gör...
4317.
aşırı doz gerçekçiymiş gibi takılıp kendi fikirlerini genel geçer doğrular gibi sunanları beynim salisesinde bloklayıp geri dönüşüm kutusuna atıyor geriye de kekremsi bir tat bırakıyor her seferinde.

insanların gerçekliklerinin ne kadar farklı olabileceğini hatırlayın bir şeyler yazmadan önce. en basitinden, kendi gerçekliğimin diğer kimsenin gerçekliğiyle en ufak bir ilgisi olmadığını görüyorum aşikar bir şekilde. şu davranışı yapıyorsun çünkü böyle hissediyorsun bil bunu, anla artık diyor mesela kocaman kocaman. e gel benim hayatımı yaşa, ne hissedip ne yapacağını bir de ben göreyim diyorum, günümüz dünyasında yaşanabilir potansiyel hayatları bir tek siz mi görüyorsunuz anlamıyorum.

hayat sizin umursamazlık seviyenizle paralel ilerleyen yaşam koşulları sunmuyor herkese. mevzu sadece maddi de değil bu arada, bu insanların doğuştan itibaren ailesi ve çevresiyle birlikte benimsediği yaşam tarzının getirdiği sınırlarla ilgili bir şey. bu sınırları aşmak, dikenli bir yola koşmak gibi mesela, bunu başkasının anlaması mümkün değil. öyle uzun uzun tavsiyeler verip insanları kendine getirmeye çalışmakla olmuyor yani bunlar.

dar lan dım.
ama geçti.
devamını gör...
4318.
sabırsızlıkla kapanmış olan kapının altından kaçmaya çabalayan o ince çizgi tavandaki lambadan gelmiyor; ışık bizdik. üzerinde kıyafetleri olmayan bir kadın hayal gücü için ne kadar da kısıtlayıcı. oysa ki sınırsız olmayı isteyenler değil miydik? normalleşme adına dökülen parçaların kaybolmasıyla belirip keşfe hazır bir hale gelen bu beden, inkar edilemez yaranın sızısıyla biraz daha başına buyruk davranmaya çoktan başlamıştı bile. beklenen an buydu. bütün şokların ardından durumun nasıl da hızla düzeldiğini görmüştün hayat boyu, o çok sevdiğin filmlerde ve kitaplarda. bu şokun üzerinden geçmesine izin vermiştim işte. kafamdaki kurgu, bize yazılan, bizi anlatan senaryo ile birebir örtüşmese de; kötüyü iyi oynayabilmek de bir meziyetti. ben dışında birinin kötü bir şeylerin merkezinde olmasına şaşırmamış değildim aslında. yaşadığın şeyin düşündüğün şey olmaktan çıkmasına üzülmüştüm. ortağım mıydın yoksa tek başına mı yüklenmeliydim bu suçu? ayaklarımın altında dünyayı döndürmeseydim eğer o yataktaki boynunu keskin dişlere bırakmaya hazır bekleyen savunmasız hayvanı asla göremeyecek miydim? belki zaman içindeki şehveti çoktan öldürürdü, kim bilir... gün ağarana dek hastalıklı bir alev denizine dönüşüp giderek daha fazla ısınan yatağın içerisinde yeni doğmuş bebekler gibi gözlerimiz ışığa kapalı, el yordamıyla yegane yaşam kaynağını bulmaya çalışıyorduk; beyaz kan, yaşamın sütü. bilinen ve kabul gören hareketlerimizin çok dışında bir dizi kasılmalarla aradığımız şeyin aslında hiçbir zaman orada olmayacağının farkına vardık sonunda. suretlerimizdeki acıyı işaret eden tahriş izleri her zamankinden de çok biz olamadığımızı gösteriyordu. hiçbir zaman gerçekten olamayacağımız şeyi. pencerede beliren aydınlığın kolları bizi yerde uzanmış bir cesedin etrafını tebeşirlerle çizer gibi sardığında, belirgin nefes alışlarımıza karşın ne kadar da cansız duruyorduk; ruhlarını tatile göndermiş iki kişi. yataktaki henüz dinmemiş sıcaklık ve güneşin tüm o yakıcılığına karşın hepsine ağır gelen tenindeki o soğukluk ile üşüyordum. kendimize geldiğimizde aynadaki bizin bizden daha uyumlu göründüğünü izledik dakikalarca. tebessüm ettiğimi anladığında sol yanımda beliren o çok sevdiğin çizgiyi bir kez daha görmek için yüzünü çevirip gözlerime baktığında bir şeylerin sonunun gelmiş olduğunu anlamamı istediğini fark etmem güç olmadı. içinden geçmeye çalıştığımız o daracık çember bizi özgür kılacağına iki yanı ayıran sonsuz esaret duvarını örmüştü. mesele içine girmek değil, içinde kabul edilmeyiş idi. kayıp neydi, hangimiz kaybedendi? yoksa farksız mıydık, tüm o denk olamayışlarımıza rağmen... pencerenin karşısında bizi izleyen yaşlı çınar ağacındaki turuncu kuş son kez öttü ve uçtu. bu susuş bize bir şeyler anlatır gibiydi: en ağır hatalarınla güçlenerek büyümeye devam et. yüzünün iki yanında kısacık kesilmiş saçların, parmağında aidiyet çemberi, hiç yaşlanmayan yeşil gözler ve nihayet kağıda dökülmüş öykülerinle yıllar sonra bu söylediklerimin haklılığına sevinmek sandığımdan daha güçlü bir yara olacaktı elbet.
devamını gör...
4319.
depremin yıl dönümü olması sebebiyle hayatını kaybedenlerin anısına ve sevdiğim birine ettiğim duanın kabul olması için kur'an okudum.
eminim ki rabbim benden çok şaşırmıştır bu hareketime. senelerdir cumaya bile gitmiyordum.

ne okuyacağımı hangi sureyi açacağımı bilmediğim için rastgele kitabı açtım. gözüme çarpan ilk ayette o kalpleri karanlıktan huzura erdirendir yazıyordu. duygulandım.
devamını gör...
4320.
karanlığın hükmünde olan kocaman kubbenin altındaki buz pistini yalnızca spot ışıklarından çıkan zayıf huzmeler aydınlatıyordu. ölüm sessizliği bürümüş bu yerdeki sessizliği bozan tek şey anastasia'nın pateninin buzda kayarken çıkardığı kulak tırmalıyıcı sesti. fakat bu ses onu rahatsız etmiyor bilakis huzur veriyordu.

anastasia, kuğu gibi zarif hareketlerle sanatını icra ediyor, buzun üzerinde bir kuş misali süzülüyordu. pateninin ardından bıraktığı kıvrımlı çizgiler koca pistin üzerinde bir daha aynısı yapılamayacak eşsiz desenler oluşturuyordu. gözlerini kapatarak ruhunun her zerresinde hissettiği bu zevki son bir hareketle taçlandırmak isteyerek havada muhteşem bir dönüş sergiledi ve bir yaprağın suya düşüşü gibi hafif bir şekilde buza geri kondu.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim