4581.
daha olumlu bakıyorum artık bir çok şeye, eskisinden daha çok şükrediyorum. neredeyim şimdi ben, çok şükür köy evindeyim. tozlu yerlere dokunmak rahatsız etmiyor burada beni. eski resimlerin olduğu kutuyu açmak istemedi canım, kitaplarıma dokundum, yanan iki kibrit çöpünü döktüğüm tuvale baktım birkaç dakika, müzik kutusunu çevirdim kısa süreliğine, mermilerime baktım ne bileyim sonra bir anda kalktım iki kitap alıp balkona kaçtım. sağda dut uzamış gitmiş solda garipdost. ayın kaçı bugün bilmiyorum ama kitapların kelimelerini aydınlatıyor yeterince, küçükken bu evin damında yatak serer ay ışığında kitap okuyarak uyuyakalırdım sonra gecenin köründe üzerime yağan çiyin ıslaklığıyla uyanır kitabın kapağının yarıya kadar kıvrılmasını farkedip of yine mi diyerek aşağı inerdim. o kadar özledim ki o kadar özledim ki basit sorunları dağlar taşlar sandığım o yaşları. ağlayınca geçecek olma ihtimalinin yüksekliğini o kadar çok özledim ki,, ama yapacak bir şey yok, şükredip yola devam edeceğiz, olur biter geçer.
neyse artık, bunları bir köşeye bırakıyorum bu yazıyı da sonlandırıyorum yavaş yavaş çünkü bir sivrisinek daha ısırırsa ellerimi üşenmeyip sinek avına çıkacağım* o yüzden şimdi kalkıp kendime cibindirik bulmaya gidiyorum. özlemi içinde taşa dönüşenlere ve bir de ne diyor bu gece gece diyerek bu yazıyı okuyanlara iyi geceler.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
4582.
rüzgar olduğunda denizden gelen o ekşi yosun ve
yoğun deniz kokusu sarardı etrafı,
dalgalar büyük bir hiddetle kaldırımlara çarpar,
yükselen su yürüyenleri ıslatırdı.
o günlerde sohbetin ışıkları ta merkezden bile gözükürdü
gece mavisi, tek bir ışıktı bu, gitmese bile bilirdi herkes.

çok acayip mekanların olduğu bir yerdi o zamanlar burası.
bugün istanbul'da bile zor bulacağınız antin kuntin bir hediyelik eşyacı,
bilumum elektronik eşyanın olduğu elektronikçiler,
denize sıfır, birinci sınıf oyuncak dükkanları,
denize sıfır rock bar, pub ve ilginç denemeler.
neden diyordu insan? burada ne alaka?
kim bu insanlar, nereden geliyor akıllarına bu fikirler?
ileride kim bilir nasıl gelişecek buraları derdim.
meğerse çok büyük halt etmişim, her şey tersine döndü zamanla,
o halinden günümüzdeki haline geldi burası,
denize sıfır rock bar'dan, denize sıfır tantunicilere
marul ve salatalığın hemen yanında pis kokan balık satan manavlara.

ama bunların da bir önemi yok,
ben hep görmek istediğim, hatırlamak istediğim gibi
görüyor ve hatırlıyorum burayı,
ben iskele meydanını hep o çok fazla akmayan havuzla,
çalışmayan fıskiyeler ile hatırlıyorum.
veya bugün kimsenin geçerken bakmadığı o çay bahçesindeki masada
eski tanıdıkları, bizi görüyorum, kapıdan sonra deniz tarafındaki o masalarda.
veya benzeri binlerce olan kozmetikçide o günlerde çocuk ve ergenlerin
en önemli ve uğrak yeri olan fame city'i, o günlerin atari salonunu görüyorum.
onun denize girdiği taşlıklarda bugün amuğa goyyyim hoohohihiii diye
anırarak gülen keko yaratıkları yok sayıyorum ve arkadaşları ile onu görüyorum.
bazen de en güzel günlerimizin geçtiği sokakta arap ülkelerinin birinden kopmuş
arapları değil, kolçak amcayı, güven bey'i ve daha nice efendi insanı görüyorum.

zamanlar içiçe bazen.
çok iyi hatırlıyorum, köseoğlu apartmanını,
henüz daha inşaat halindeyken satın almıştık orayı,
kapı ve ahşap doğramalardaki cila kokuları henüz çok taze,
yağlı boyası capcanlı, fayans ve mermerleri sıfırdı.
ve daha birçok yeri bitmemişti evimizin.
sonrasında oraya taşındığımızda en çok aklımda kalan şey
gökyüzü manzarası idi, geceleri gökyüzü net bir şekilde gözükür
yıldızlar ve uçaklar cam gibi gözükürdü.
orayı inşaatken gezdiğimizde aklımdaki tek şey heyecandı,
ne yaşayacağımıza, bizi hangi güzel günlerin beklediğine dair heyecan.
şimdi ise o heyecan yok, hiçbirimizde.
kesin ve emin bir boşvermişlik,
büyük bir tatsızlık, içimizde sonrasında olanların yarattığı hasar
ve yaralar ve kapanmayan çukurlar,
gün dolduruyoruz artık biz, takvim deviriyoruz,
her sene bir rakamı büyütüyoruz, 2021,2022...
ama bazı şeyler büyümüyor hiç,
düzelmiyor, geri gelmiyor, tersine derinleşiyor,
hayat kaçıyor, geçiyor, akıyor,
aslında her şey eskisi gibi olacakken,
nedense olmuyor ve kararlılıkla istemediğim bir şekilde yitip gidiyor.
devamını gör...
4583.
bugün, hayatımın ilk post prodüksiyon ve kurgu işini aldım. heyecanlanamıyorum olm, unutmuşum. boşluk hissi içime işlemiş.
devamını gör...
4584.
gerçekten devamlı soru sorulmasından, merak edilmekten, geçmişim hakkında yaşadıklarımla alakalı tavsiye verilmesinden, yaralarımın deşilmesinden, sadece konuşmak için konuşulmasından ben rahatsız oluyorum.

herkesin yaşadığı kendine, herkesin yükü kendine, herkesin yaraları içinde gizli bir yerde.

bir insanla beraber vakit geçirirken keyif amacı olmalı. amaç mutlu etmek, yüzde bir tebessüm bırakabilmek olmalı.
devamını gör...
4585.
bir yapboz düşün füsun masanın üstünde tüm parçaları düz bir halde duruyor hiçbir parça birleşmemiş sadece bazıları birbirine daha yakın. işte tüm o parçalar aile bireyleri füsun, hepsi bir masada yani aslında bir evde toplanmış fakat birleştirilmemiş hepsi ayrı ayrı aynı evin içinde bir tablo haline getirilmemiş tek eksikleri bu.bazıları birbirine yakın demiştim demek ki o evde sevgi de var belki de parçaların birleşmesi için sevgi yeterli değildi eksik olan şey tam olarak nedir bilemiyorum belki de boş bir beklentiden başka bir şey değildir o masada birleştirilmeyi beklemek. ya sonrası? sonrasında belki başka bir yapbozun içine tablo olacağım ne bileyim füsun…
devamını gör...
4586.
sayın arkadaşlarım.
yazmakta bulunduğum bir kitaptan bir kısmı sizlerle paylaşmak isterim.

ben, burada, bu dünyada, sizlerden biraz ırakta neredeyse tam 30 yıldır bir başıma; cebimde nereden geldiğini bilmediğim tohumları ekip hasat ediyorum. o kadar dikkatli ve kaliteli bir ırgatım ki ektiğim her tohumun meyvesini zarar vermeden keseme koymak için elimden geleni yapıyorum. bakın işte bu yazılarımda sizlere parça parça, kısım kısım meyvelerimden ikram ediyorum. sizin dünyanızda imece usulü, aynı torbadan çıkmış tohumlardan yediğiniz meyveler var, bana tatsız gelen ve en nihayetinde hiç de ikram etmediğiniz. umarım benim biçimsiz ve garip meyvelerimi sindirebilirsiniz. hayır hayır yine büyüklenmiyorum. bu meyveleri sindirebilmenize, özümseyebilmenize o kadar ihtiyaç duyuyorum ki. ne olur, bir lokma daha alın. sonra bir daha ve bir daha. kara borsaya düşürmem sizleri alışın, korkmayın. alışmanız beni anlamanız demektir. ah! azıcık da olsa anlaşılmak için neleri verebileceğimi, hem de tek kalemde! bir bilseniz, belki de biraz denerdiniz. maalesef biliyorum ki anlamak gibi koca bir emeği insan ancak en sevdiklerine verir ve sevgi hak edilmesi gereken kavramların nitel olarak en yücesidir. ben sevgiyi hak edecek kadar yüce görmüyorum kendimi. yine de arkadaşça, dostça, bir dilenci gibi kapanıyorum ayaklarınıza dostlarım. biraz daha yiyin şu meyvelerden. sakın korkmayın, bu adem ve havva’nın elması değildir, kovulmayacaksınız cennetinizden. belki elimden tutup beni de alırsınız yanınıza. şu karanlık, kabustan hallice ve yalnızca nefes alabildiğim bu rüyada bir kez olsun yeşil ve güzel manzaralar eşliğinde ölmek isterim. lütfen, beni anlayınız.
devamını gör...
4587.
google photos bildirim yollamış, 10 sene önce bugün diye.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
baktım, bir daha baktım.
duvarın boşluğuna kitaplık yaptığım günün fotoğrafları, sen yoktun, annen ile yazlıktaydın, ben sürpriz yapmak istemiştim, kitaplar / kitaplarımız artık sığmıyordu yere göğe, canın sıkılıyordu buna.
ve senin canın sıkıldığında ben olmuşumdan bitmişimden nefret eder hale geliyordum.
becerdim ama, hatta kalanlardan uyduruk da olsa bir kahve sehpası yapmıştım.
çiçek almıştım bir de senin gelmene yakın.
evin en güzel yeri olmuştu o oda.
şu koltuğa oturup kucağındaki salak kedimizi okşarken kitap okuduğun zamanlar daha dün gibi.
ya da olmaz zamanlara sığdırılan gülüşmelerini daha çok görebilmek için kahve yapıp yanına sokulduğum anlar.

oda güzeldi, o da güzeldi.
hayat çok güzeldi.
devamını gör...
4588.
hayaller cannes, hayatlar adana altın koza... haydi görem.
devamını gör...
4589.
çoğumuz, artık karşımızdakini dinlemiyorduk. dinlemeden cevaplar hazırlıyorduk. birbirimizi anlamaya çalışmıyorduk.bazen yanlış anlıyorduk, bazen yanlış anlamak istiyorduk. bütün diyaloglar başka yerlere çıkıyordu. anlaşamıyorduk.
sokaklarda dolaşıyordum, otobüslere vapurlara biniyordum, marketlere gidiyordum. eve dönünce de oralarda şahit olduğum saçma şeylere, duyduğum saçma konuşmalara saçma bir iki kelime daha ekliyordum. hemen mízah oluveriyordu.
sonra korkunç bir pandemi, çok ağır ekonomik kriz ve feci savaşlar geldi. sonunda hem dünya hem biz tam olduk. şimdilerde her alanda, her an, her türden dev saçmalıkların zirvelerinde raks ediyoruz. gazze'de on binlerce insan katledilirken abd'nin başkanı, diye diye "amcamı yamyamlar yedi.." diyor. bizler, banka reklamlarına bakarsanız mutlu bir halk olarak ellerimizde kredi kartlarıyla sokaklarda göbek atıyoruz. artık ne yapsak, neyi neye eklesek daha saçma olmuyor. saçmanın da bu kadarı çok saçma artik
devamını gör...
4590.
çok acayip tipler görüyorum burada peder. belki de sürekli aynı tipleri görüyorum da nick çeşitliliğinden hepsini bir reyon, bir tezgah gibi görüyorum. tezgah, evet.
aslında ben çok çeşitli gibi görünen birçok şeydeki aynılıkları görüyorum ve gördüğüm şeylerden hiç hoşlanmıyorum.
karşılıklı birbirine bağıran heriflere rastlıyorum bazen mesela. kabaran boyun damarlarından kızaran suratlarına abandıkça abanıyorlar. hiçbir şey duymuyorum. sadece, o esnada vücut bütünlüğü gereği suratlarıyla aynı anda kasılıp gevşeyen kızarmış makat delikleri canlanıyor gözümde. bundan siz de hoşlanmazsınız. bağırmanın haklılık, çoğunluğun doğruluk, kalabalığın cesaret kaynağı görüldüğü, şeklin ve güç bağımlılığının çok ama çok önemsendiği bir silsile bu.
geleneksel bir pc oyununda, oyunun sürekli ve seri biçimde üzerinize gönderdiği düşük level robotik boss kombinleri gibi eksilen hangisi, yerine gelen hangisi pek ayırt edilemiyor. sen sıkılıp bırakmadıkça sonsuza kadar sürüp gidecek bir tekdüzelik sıkıntısı çöküyor adamın içine.
merdaneli çamaşır makineleri vardı eskiden. elbisenin bir ucunu tutturdun mu merdaneye, gerisini kendi çekip diğer ucuna kadar suyunu çıkarırdı.
öyle hüp diye kapmak geliyor bunları bazen taşan yerlerinden, farkına dahi varmadan ayak parmaklarından süzülen kirli sularda cıp cıp edip dursunlar. eskiden eğlenceliydi böyle şeyler, maalesef artık dıngılımda değil.
devamını gör...
4591.
ulan oğlak dolunayı, oğlak burcu erkeğinden çektiklerimiz yetmedi bir de sen vurdun. alacağın olsun.
devamını gör...
4592.
bazen inanılmaz bir hüzün çöküyor bünyeye. herkese oluyordur illa ama bana neden bu kadar sık oluyor anlamış değilim. melankolik biri de değilim aslında ama şu sıralar hayatım berbat belki ondandır bu his. tatilden yeni döndüm ama hiç tatil yapmamıs gibi yorgunum. ilk defa tatile gitmek heycanlandırmadı beni. anlayamadım nedenini. içimde hala ergen bir parça mı var diye şüpheye düşmüyor değilim. hala anama babama olan öfkem ve kırgınlığımın başka açıklaması olamaz heralde. ya da olur mu? bilemiyorum altan. artık böyle şeyleri aşmış olmak lazım ama gel de bunu geceleri ortaya çıkan ruh halime anlat. insanın doğduğu ev kaderi gerçekten doğdumdan beri hissettiğim garip yalnızlık ve hüzün hissi hiç geçmedi hep var ara ara hatırlatıyor kendini. burayı da rahatça günlük gibi kullanmak güzel oluyor.
devamını gör...
4593.
tekrar karşılaşabileyim diye şuraya not alayım dedim.
bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine.
devamını gör...
4594.
günün en sevmediğim saatleri. 16 -20arası genelde yok olmak isterim. içim çok huzursuz, her şeyden bıkmış bunalmış. garip bir patlama yaşıyorum kendi içimde duygularım karmakarışık. ne düşüncelerim ne telkinlerim işe yaramıyor sadece uyumak ve biraz olsun kötü hissettiren her şeyden, sorumluluklardan, düşüncelerden kaçmak istiyorum. bazen kendim bile kendimi anlamıyorum ne garip bir his bu böyle. ve bu buhranlı hislerden küçücük bir mutlulukla kurtulacağımı biliyorum.. bazen sevdiklerin tarafından gelecek bir kelimeye bakar bir güler yüze ya da hayallerinin gerçekleşme ihtimaline. o kadar basit hayallerim var ki gerçek olacağı için çok heyecanlıyım işte bu heyecanım her şeyi güzelleştiren harekete geçmemi sağlayan.. içimdeki o son kalan minicik umuda hayranım.hadi kalk çalışalım kendimiz için. çok yoruldun biliyorum ama geriye dönüp baktığında elimden geleni yaptım diyeceksin. en büyük başarı da bu değil mi? kendi içinde elde ettiğin. anlamazlar:’)
devamını gör...
4595.
yine biz çavdar ekmeği ve yazar birey kişisi, 2 ayda bir aklımıza gelenleri yazmaya karar veriyoruz arada sırada aklımıza geliyor lay lay lay yine saçmaladın bay çavdar kişisi.

yine bir alkollü gece sonrasında buraya yazasımız geldi gözel karılar eklesin kıps yazacak değiliz ya ya da yazsak ne olur çok merak ediyorum.

tek haneli iq sahibi ofis canlıları ile mücadelemizi kaybediyoruz galiba geçen ölçmeye gittiğimde ayakkabı numaramın altına düştüğünü öğrendim peh peh peh.

çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisinin kafasında bu saate ferdi babadan sevdalılar beni anlar çalıyor hayır ne varlığı ile bizi tiryaki edecek birisi ne de yokluğu ile deli edecek kişi var yahu ne oluyor iq düşüklüğünden oluyor hep bunlar biliyorum.

saçma rüyalar serimiz vol.5452187545125 bu sefer pokemon olduk ne hikmetse ama işte roket takımının pokemonu hayır arkadaş yüzümüz rüyada olsa bile gülmeyecekmi hep patlıyoz elektrik yiyoruz ve havaya uçuyoruz rüya lan bu bir kerede jeff bezos olalım di mi yok hep saçmalık hep saçmalık.

zaman makinemiz bizi bu sefer bizi m.ö 3254 senesine ışınlandı düştüğümüz yerde megaraptor bizi anında yedi bu makine bozuk galiba hep bu durumlara atıyor bizi bir kerede sağlam yere ışınla be...
devamını gör...
4596.
profilo avm sonunda yıkıldı. daha molozu kalkmadan mecidiyeköy sınıf atladı anlaşılan; pazarda ejder meyvesi gördüm bugün. umarım ki, bu insaat tamamlanmadan istanbul ile ilişiğim kesilir de buraya ortaköy muamelesi yaptıklarını ve saçma ev kiraları istemelerini duyumsamam.
devamını gör...
4597.
bi serseriyim ve boyle iyiii
disardamiyim
bi saaarkimiyim
devamını gör...
4598.
içinde bulunduğumuz buhranlı anların geçeceği zamanı düşlerken sonunda huzura, dinginliğe kavuşabileceğimizi düşünüyoruz. insan umutsuz durumlarda bile bir umuda, bir dala tutunmaya ihtiyaç duyar. tam umudu yakalayabileceğimiz an başka buhranlarla karşılaşabiliyoruz. istediklerimizin, düşlerimizin tam olarak hayalini kurduğumuz gibi gerçekleşmemesi bizi tekrar bir umutsuzluğa itebiliyor. her birimiz hayatta hak ettiğimiz şeyleri yaşayamıyoruz, bu iyi ya da kötü olsun. hayat hep bir süreçten biraz da buhrandan ve dinginlikten oluşuyor. belki de hayattan ne beklediğimizi düşünmek yerine hayat bizden ne bekliyor diye düşünmenin vakti gelmiştir.
devamını gör...
4599.
[sırf wot olsun diye notlar kısmındaki en uzun şeyi geçirmek]

### melayê cizîrî ve tasavvufî düşünceleri###

**giriş**

melayê cizîrî, tasavvufun derinliklerine sadakatle bağlı bir sûfîdir ve özellikle vahdetü’l-vücûd düşüncesinin mühim bir takipçisidir. bu nedenle divanında tasavvuf metafiziğinin ve sûfî kozmolojisinin temel prensiplerini incelemiştir. onun düşüncesinde varlık, mutlak halinden yani henüz belirlenmemiş ve belirginleşmemiş halinden varoluş âlemine çeşitli merhalelerden geçerek zuhur ve tecelli eder. yani, varlık birlik halinden çokluk haline geçerek görünür olmuştur. birlik halindeyken varlık herhangi bir nitelik, kayıt ve belirlenim göstermez. ibn arabî'nin bu duruma "a‘ma" yani körlük boyutu dediği gibi, mela bu boyuta "sermediyyet", "kıdemiyyet" ve "samediyet" gibi isimler verir.

**sermediyyet boyutu**

mela’nın varlık tasavvurunda sermediyyet, kıdemiyyet ve samediyet mutlak gerçekliği temsil eder. ilk taayyün olan akıl ve ikinci taayyün olan varlığın isimleri olan ehadiyyet ve vâhidiyyet boyutları dahi sermediyet karşısında ontolojik olarak bir hakikate sahip değildir. bütün varlıklar, varoluşlarını bu mutlak sermediyyet boyutundan alırlar. sermediyyet boyutunda ezel ve ebed, ehad ve vâhid arasında fark yoktur; yalnızca mutlak varlık mevcuttur. mela’nın bu görüşleri şu beyitlerde dile getirilmiştir:


**hakikat-i muhammediyye**

mela, sermediyyet boyutundaki mutlak zatın ilk taayyün eden varlığını hakikat-i muhammediyye olarak nitelendirir. bu boyutta varlık, tüm isim ve sıfatları kendinde toplar. bu isim ve sıfatlarla tecelli eden varlık, ruh ve misal âlemi ile tecelli eder ve nihayet somut dünyada çoklu eşya olarak zuhur eder. bu somut nesneler dünyası, mutlak varlığın yansımaları ve tecellileridir. bu haliyle mecazlar âlemi, mutlak varlığın işaretleri ve sembolleri olarak değerlendirilmiştir.


**insanın ontolojik konumu**

mela, insanı, lâhût âleminin nâsût âlemindeki temsili olarak görür. insan, tanrısal nurun en mükemmel tecellisidir. mela’ya göre insan, varlığın yukarıdan aşağıya iniş ve aşağıdan yukarıya çıkış döngüsünün tam ortasında yer alır. insan, hem maddi hem de manevi unsurlar taşıyan kutsal bir varlıktır. maddi unsurlara ek olarak, insan manevi bir unsur olan "beşinci unsur"a da sahiptir. bu unsur, ilahi kökeni işaret eder.

**insan ve kâinat**

mela, insanı âlemin meyvesi olarak görür. insan, varlığın ereksel sebebidir. nasıl ki ağacın meyvesi varsa, âlemin de meyvesi insandır. bu düşünce şu beyitlerde yer almıştır:


**fena ve hakikat**

sûfî idraki, fena makamına erişmek suretiyle mecazlar dünyasını aşar ve mutlak birliği tecrübe eder. fena, sûfî idrakin mutlak varlık karşısında bir özne olmaktan çıkıp nesne haline gelmesidir. bu tecrübe marifet ve aşk yoluyla elde edilir. mela, marifeti kalbe ve zevke dayandırırken, aklın sınırlılığını ve hakikat karşısındaki aczini dile getirir:


**sonuç**

melayê cizîrî, tasavvuf felsefesindeki insan-ı kâmil düşüncesini benimsemiştir. varlığın merkezinde insan vardır ve insan, varlığın en üstün şeklidir. mela’nın düşünceleri, insanın hem içkin hem de aşkın yönlerini vurgular. bu düşünceler, kur’an-ı kerim’deki " ميوقت نسحأ يف ناسنلْا انقلخدقل" ayetinin tefsiri niteliğindedir. insan, âlemin gayesidir ve âlemin meyvesidir.


**türkçe**

kıdemde ezel ve ebed aynıdır sermediyet ne ezeli ne ebedi tanır vahid ile ehad arasında fark yok semediyet makamında gerçekte yoktur

o güzel ve nurdan sevgili görünür değişik şekillerde insan, peri, vildan ve hurilerde türlü cilvelerle

cevherimiz çok yüce unsurdandır mela gerçekten, süfli ve aşağı bir unsur değiliz

âlem ağaç, insan onun meyvesi, gelip oturmuş sultan tahtına onunla süslenmiş ikbal, onunla bulmuş mutluluğu devlet

yüksek idrakimiz anlamaz sıkletini tükenir akıl aciz kalır kalkış için her çabada şaşkınlık ve çaresizliktir düşüncenin son sınırı nasıl anlasın mahluk halikını kısır fehmiyle

bu metin, melayê cizîrî'nin düşünce dünyasını ve tasavvufî bakış açısını derinlemesine ele alırken, onun şiirlerinden örnekler sunarak tasavvuf felsefesindeki yerine ışık tutmaktadır.
devamını gör...
4600.
bugün sen öleli iki sene oldu. ölüm haberinin geldiği anda ölümün o tatsız soğukluğunu ve sonu olmayan korkunç bir yalnızlığı hissetmiştim birden.

bu iki senede seni birçok kere düşündüm. seni birçok kere konuştum. seni birçok kere hatırladım. seni birçok kere andım. seni birçok kere hayal ettim. ve eninde sonunda şuraya vardım: asıl ölen sen olmadın. biz öldük. sadece resmen, vaktimizin gelmesini beklediğimiz, adına yaşam dediğimiz bir debelenmeyi sürdürüyoruz. biz artık o insanlar değiliz. zaman o zaman değil. hayatımızın korkunçlaşması ve çürümesi senin ölümün ile yeni bir çürüme ve iğrençliğe doğru evrildi. asıl biz ölüyüz. sen geçmişte, aklımızda, kalbimizde capcanlı bir şekilde yaşamaya devam ediyorsun. maalesef gerçek bu ve hayatın kendisi çok ama çok korkunç ve değişken.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim