normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
2061.
"yapacak bir şey yok" dedi kadın kalabalığa.
siz istiyorsunuz diye değişemem, ben biraz alınganım, genellikle hassas ve azıcık romantik..
hala aşka da inanıyorum, masallara, kahramanlara, kahve falına, papatyalara. istersek dünyanın iyi bir yer olacağına da, iyi olmanın, iyilik yapmanın, kolay affetmenin saflık olmadığına... ve şiirlerin sonsuzluğuna. bilin istedim, siz istiyorsunuz diye değişemem şehrin sahipleri. çok oldu bağışlayalı ben kendimi.
(bkz: yazımtrak birşeyler)
siz istiyorsunuz diye değişemem, ben biraz alınganım, genellikle hassas ve azıcık romantik..
hala aşka da inanıyorum, masallara, kahramanlara, kahve falına, papatyalara. istersek dünyanın iyi bir yer olacağına da, iyi olmanın, iyilik yapmanın, kolay affetmenin saflık olmadığına... ve şiirlerin sonsuzluğuna. bilin istedim, siz istiyorsunuz diye değişemem şehrin sahipleri. çok oldu bağışlayalı ben kendimi.
(bkz: yazımtrak birşeyler)
devamını gör...
2062.
-21.yy hakkında birkaç karalama-
sözlük çok yorucu değil mi her şey ? yani şuan büyük bir dünya savaşı öncesi sözlükte pinekliyor olabilirim mesela. insanoğlu her şeyi icat edebilecek kapasite de lakin , tek icat etmeyeceği şey daha doğrusu asla sahip olamayacağı şey barış. hiroşima ve nagazaki insanlığın ayıbı. daha fazla bu konuda konuşmak istemiyorum ama açık konuşmam gerekirse dünya hiç iyi durumda değil. doģmak eğer insanların tercihine bırakılan bir şey olsaydı doğmamayı seçerdim. artık bundan eminim. dünya koca şişko ve yaşlı. böyle bir şarkıda vardı sanırım. pek haksız da sayılmaz. dünya nüfusu çok fazla. yahu tavşan gibi niye üreyip duruyor bu insanoğlu? dünyada yeterince insan yok mu ? hiç mi düşünmez bunu insanlar. afrikada , asyada vb. adamının donu yok ama bebek yapıyor. dünya , artık bizi doyuracak güçte değil. demedi demeyin yaklaşık 10-15 yıl içinde tüm dünyada kıtlık olacak. kontrolsüz sanayileşme ve nüfus artışı esas neden. tarihe bakacak olursak dünyada hep bir kaos var. ancak biz henüz 21.yy'da buna hazır mıyız ? pek emin değilim. neden uzayda gezegen arayışı var ? çünkü dünyamız sıfırı tüketmeye yakın. her şey neden böyle ki ? dünyadaki en kötü yüzyılın insanlarıyız. gelecek dilerim ki güzel olur hepimiz adına. ben bi sigara yakacağım. yazı bu kadar.
sözlük çok yorucu değil mi her şey ? yani şuan büyük bir dünya savaşı öncesi sözlükte pinekliyor olabilirim mesela. insanoğlu her şeyi icat edebilecek kapasite de lakin , tek icat etmeyeceği şey daha doğrusu asla sahip olamayacağı şey barış. hiroşima ve nagazaki insanlığın ayıbı. daha fazla bu konuda konuşmak istemiyorum ama açık konuşmam gerekirse dünya hiç iyi durumda değil. doģmak eğer insanların tercihine bırakılan bir şey olsaydı doğmamayı seçerdim. artık bundan eminim. dünya koca şişko ve yaşlı. böyle bir şarkıda vardı sanırım. pek haksız da sayılmaz. dünya nüfusu çok fazla. yahu tavşan gibi niye üreyip duruyor bu insanoğlu? dünyada yeterince insan yok mu ? hiç mi düşünmez bunu insanlar. afrikada , asyada vb. adamının donu yok ama bebek yapıyor. dünya , artık bizi doyuracak güçte değil. demedi demeyin yaklaşık 10-15 yıl içinde tüm dünyada kıtlık olacak. kontrolsüz sanayileşme ve nüfus artışı esas neden. tarihe bakacak olursak dünyada hep bir kaos var. ancak biz henüz 21.yy'da buna hazır mıyız ? pek emin değilim. neden uzayda gezegen arayışı var ? çünkü dünyamız sıfırı tüketmeye yakın. her şey neden böyle ki ? dünyadaki en kötü yüzyılın insanlarıyız. gelecek dilerim ki güzel olur hepimiz adına. ben bi sigara yakacağım. yazı bu kadar.
devamını gör...
2063.
bazı şeyler olduğu gibi geçmişte kalmalı, her kişiye şarkı hediye edilmemeli sonra şarkıyı duyunca gözlerimin dolması sinirimi bozuyor. bazı şeylere mecbur olmak da çok sinirimi bozuyor. şubat bitmek üzere umarım son günü iyi olur, buna ihtiyacım var
devamını gör...
2064.
bekleyiş içindeyim. neyi beklediğimi bilmeden gelecek olanı bekliyorum. umarım gelen, beklediğime değecektir. yoksa bana yazık gerçekten.
devamını gör...
2065.
2066.
aslında yazmak için çok düşündüm. o kadar çok ki yazılması gereken dışavurumlar. yazmaya başlayınca çizime dönüşüyor kelimeler.
(bkz: eskiz defteri)
(bkz: eskiz defteri)
devamını gör...
2067.
yazacak çok fazla şey var ve yazacak hiçbir şey yok. çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da kendimle çelişiyorum.
boşluk hissini iliklerime kadar hissediyorum; çok fazla şey birikmiş içimde, en çok hangisinin sonucu bilmiyorum.
aklımdan geçen binlerce düşüncenin arasından, birini seçip yazıyorum. uzun ve muhtemelen okuyacak olan kişinin "ne anlatıyor bu" diyerek yarıda bırakması olası bir yazı; içimdekileri dökmek istiyorum sadece, okumasanız da pek bir kaybınız olmaz.
•
kulaklık takılı, şarkı son ses açık. birkaç hafta öncesinde olsaydık, beraber dinlerdik şarkıları. dinlerken beraber saçmalar, konuşur, vakit öldürürdük. yeri geldiğinde ciddileşirdik, yeri geldiğinde de sessiz kalır, şarkının tadını çıkarırdık. bu saatlerde yanımda olurdun genelde, hani hiçbir şey olmasa bile geleceğini bilirdim. beklerdim seni; içten içe gelmeni isterdim, hep de gelirdin.
şu an yoksun, gelmeni de beklemiyorum doğal olarak. gelişini beklediğim zamanı kendime ayırdığımdan bu yana aslında daha iyiyim sanki, kendimle başbaşayım. eskisi kadar da üzülmüyorum artık, çünkü insanların gelip geçici olduğunun farkındayım; hatta bu gerçeği sana sürekli hatırlatan da bendim. yine de gözlerim doluyor bazen ya da içimde bir burukluk hissediyorum karşıma seni hatırlatan şeyler çıkınca. geçecek, biliyorum. sana da demiştim hatta, "her şey geçiyor. yani belki tamamen iyileşmiyorsun ama hep bu kadar acı da çekmiyorsun. geçeceği ana kadar olan kısım zor sadece." diye. o zor kısımdayım şu an, her geçen gün daha da hafifliyor acısı. biliyorum bu kadar anlam yüklememem gerekirdi ama niye böyle oldu ki? aramızda özel bir bağ vardı bence; senin için yoksa bile (bunu asla bilemeyeceğim sanırım) benim için vardı. benim için ayrıydın.
senin için çok fazla şey yazabilirim, yine de yetersiz derim. umarım bir gün seni hatırladığımda "vay be, neler hissetmişim neler. o zamanki aklım işte..." deyip gülümserim. bir taraftan tekrardan yollarımızın kesişmesini umsam da, diğer taraftan da bende sadece bir anı olacağın günleri iple çekiyorum. yine de "iyi ki vardın" demeden edemiyorum.
•
not: buraya kadar okuyan kişi, bu karmaşık yazı kafanı karıştırdıysa kusura bakma. ben de çok karmaşık biriyim zaten, yazdıklarım da en az benim kadar karmaşık olur genelde.
ha bir de belirtme gereği duyarım ki bahsi geçen kişi eski sevgili, aşık olduğum kişi vesaire değil. sadece çok, çok ama çok değer verdiğim biri. (ya da 'biriydi' demem daha mı doğru olur?)
her neyse, çok uzun tutmuşum bu yazıyı. amma dolmuşum. belki ileride bunu siler, belki de başka şeyler yazarım bu başlığa, bilemiyorum.
boşluk hissini iliklerime kadar hissediyorum; çok fazla şey birikmiş içimde, en çok hangisinin sonucu bilmiyorum.
aklımdan geçen binlerce düşüncenin arasından, birini seçip yazıyorum. uzun ve muhtemelen okuyacak olan kişinin "ne anlatıyor bu" diyerek yarıda bırakması olası bir yazı; içimdekileri dökmek istiyorum sadece, okumasanız da pek bir kaybınız olmaz.
•
kulaklık takılı, şarkı son ses açık. birkaç hafta öncesinde olsaydık, beraber dinlerdik şarkıları. dinlerken beraber saçmalar, konuşur, vakit öldürürdük. yeri geldiğinde ciddileşirdik, yeri geldiğinde de sessiz kalır, şarkının tadını çıkarırdık. bu saatlerde yanımda olurdun genelde, hani hiçbir şey olmasa bile geleceğini bilirdim. beklerdim seni; içten içe gelmeni isterdim, hep de gelirdin.
şu an yoksun, gelmeni de beklemiyorum doğal olarak. gelişini beklediğim zamanı kendime ayırdığımdan bu yana aslında daha iyiyim sanki, kendimle başbaşayım. eskisi kadar da üzülmüyorum artık, çünkü insanların gelip geçici olduğunun farkındayım; hatta bu gerçeği sana sürekli hatırlatan da bendim. yine de gözlerim doluyor bazen ya da içimde bir burukluk hissediyorum karşıma seni hatırlatan şeyler çıkınca. geçecek, biliyorum. sana da demiştim hatta, "her şey geçiyor. yani belki tamamen iyileşmiyorsun ama hep bu kadar acı da çekmiyorsun. geçeceği ana kadar olan kısım zor sadece." diye. o zor kısımdayım şu an, her geçen gün daha da hafifliyor acısı. biliyorum bu kadar anlam yüklememem gerekirdi ama niye böyle oldu ki? aramızda özel bir bağ vardı bence; senin için yoksa bile (bunu asla bilemeyeceğim sanırım) benim için vardı. benim için ayrıydın.
senin için çok fazla şey yazabilirim, yine de yetersiz derim. umarım bir gün seni hatırladığımda "vay be, neler hissetmişim neler. o zamanki aklım işte..." deyip gülümserim. bir taraftan tekrardan yollarımızın kesişmesini umsam da, diğer taraftan da bende sadece bir anı olacağın günleri iple çekiyorum. yine de "iyi ki vardın" demeden edemiyorum.
•
not: buraya kadar okuyan kişi, bu karmaşık yazı kafanı karıştırdıysa kusura bakma. ben de çok karmaşık biriyim zaten, yazdıklarım da en az benim kadar karmaşık olur genelde.
ha bir de belirtme gereği duyarım ki bahsi geçen kişi eski sevgili, aşık olduğum kişi vesaire değil. sadece çok, çok ama çok değer verdiğim biri. (ya da 'biriydi' demem daha mı doğru olur?)
her neyse, çok uzun tutmuşum bu yazıyı. amma dolmuşum. belki ileride bunu siler, belki de başka şeyler yazarım bu başlığa, bilemiyorum.
devamını gör...
2068.
burada kendimce yazıyorum bir şeyler isteyen bir göz gezdirebilir ve değerli yorumlarını bana iletirse çok mutlu olurum buradan
devamını gör...
2069.
ne toprağa basıyor ayaklarımız, ne de bir buluta değiyor. o’ndan ve benden başka hiçbir şey görmezken o nesnesiz, mekansız mekanda zerre kadar boşluk yok, o kadar yoğun bir beyaz hakim…
gülümsemesinde yıldız taşıyan bir yüz... tuhaf, adını hiç söylemedi. ama ben nerden biliyorum adını? o’nu daha önce hiç görmediğim halde?
“sekiz yüz sene öte’sinden mi geldin? dün’den mi, yarından mı… zaman denilen saydam kelepçenin kilidini kırdın, toz toz üfleyip sonsuzluğa…“ bir zerre düşmese payıma nereden bileceğim seni?
“yunus nerede, bulamıyorum o’nu?” gülümsüyor hep. sıcacık bir sevinç yayılıyor göğsüme dalga dalga.
“al eline kalemi!”
kalem… kalem…
“benim bir kalemim yok” diyeceğim... kalem elimde ve de bembeyaz bir defter…
gülümsüyor… şaşkın bir çocuğum karşısında tam anlamıyla.
kalem, elimde. belki de ben kalem’in elindeyim. öyle büyük bir güçle dolaşıyor ki sayfanın üzerinde. sadece birkaç an…
bu el benim mi? o sayfanın üzerinde coşkuyla ve sarhoşlukla gezinen ben değil miyim? ve ırmakların dağları, ovaları çizip de aktığı denize benzeyen o yüz benim kalbime çizilmedi mi?
o yüz… çok uzaklara, çok öte’lere bakıyor, öyle ki karşısına çıkan her şeyin içinden geçip gidiyor, her şeye karışıyor, hiç bir nesnenin şeklini almadan.
iğne deliğinden geçer gibi uyandım kendimden.
gülümsemesinde yıldız taşıyan bir yüz... tuhaf, adını hiç söylemedi. ama ben nerden biliyorum adını? o’nu daha önce hiç görmediğim halde?
“sekiz yüz sene öte’sinden mi geldin? dün’den mi, yarından mı… zaman denilen saydam kelepçenin kilidini kırdın, toz toz üfleyip sonsuzluğa…“ bir zerre düşmese payıma nereden bileceğim seni?
“yunus nerede, bulamıyorum o’nu?” gülümsüyor hep. sıcacık bir sevinç yayılıyor göğsüme dalga dalga.
“al eline kalemi!”
kalem… kalem…
“benim bir kalemim yok” diyeceğim... kalem elimde ve de bembeyaz bir defter…
gülümsüyor… şaşkın bir çocuğum karşısında tam anlamıyla.
kalem, elimde. belki de ben kalem’in elindeyim. öyle büyük bir güçle dolaşıyor ki sayfanın üzerinde. sadece birkaç an…
bu el benim mi? o sayfanın üzerinde coşkuyla ve sarhoşlukla gezinen ben değil miyim? ve ırmakların dağları, ovaları çizip de aktığı denize benzeyen o yüz benim kalbime çizilmedi mi?
o yüz… çok uzaklara, çok öte’lere bakıyor, öyle ki karşısına çıkan her şeyin içinden geçip gidiyor, her şeye karışıyor, hiç bir nesnenin şeklini almadan.
iğne deliğinden geçer gibi uyandım kendimden.
devamını gör...
2070.
beni kucağında mı taşıdı o yüksek ağaçlarla dolu ormana, bilmiyorum. karanlık zifiri fakat gülümseyen bir çift göz, güneşi içmiş gibi parlıyor kendinden emin.
“neredeyiz?” diyorum.
“korkma “ diyor. “yanındayım”.
korkmuyorum.
elele yürüyoruz. karşımıza sürü sürü çakallar çıkıyor, yılanlar sonra renk renk, toprak dolusu. çığlıkları ağaçlardan kulaklarımıza ve karanlığa çarparak yankılanıyor ormanın içinde.
biz yürüyoruz.
bir rüyada olduğumuzu hiç konuşmadığımız halde ikimiz de biliyoruz. bunu o’nun gülümseyen gözlerinde ve içimde; bulutun kendisi olup yağıyormuşuzcasına, duyuyorum.
…
hangimizin korkularıyla, hangimizin görünmez duvarlarıyla yüzleştiğimizi soruyorum. gülümsüyor yine, “az kaldı, bu çıyanlarla dolu yolu da geçeceğiz. bu karanlığı da…”
karanlığı ezip geçer gibi uyandım kendimden.
“neredeyiz?” diyorum.
“korkma “ diyor. “yanındayım”.
korkmuyorum.
elele yürüyoruz. karşımıza sürü sürü çakallar çıkıyor, yılanlar sonra renk renk, toprak dolusu. çığlıkları ağaçlardan kulaklarımıza ve karanlığa çarparak yankılanıyor ormanın içinde.
biz yürüyoruz.
bir rüyada olduğumuzu hiç konuşmadığımız halde ikimiz de biliyoruz. bunu o’nun gülümseyen gözlerinde ve içimde; bulutun kendisi olup yağıyormuşuzcasına, duyuyorum.
…
hangimizin korkularıyla, hangimizin görünmez duvarlarıyla yüzleştiğimizi soruyorum. gülümsüyor yine, “az kaldı, bu çıyanlarla dolu yolu da geçeceğiz. bu karanlığı da…”
karanlığı ezip geçer gibi uyandım kendimden.
devamını gör...
2071.
az önce evet az önce. 10 dakika önce kalbim kırıldı. aklımdan yakıcı düşünceler gözyaşlarıma sarıldılar. ağlamadım ama. sol yanıma düştüler az önce o yakıcı düşünceler. şimdi kalbim kırıldı işte. üzüldüm. gerçekten üzüldüm hem de.
devamını gör...
2072.
evet , herhangi bir geceden yine bir yazı. bugün canım konformist insanları konuşmak istiyor. aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın prototipi. şimdi internet çok eğlenceli bir şey. niğde üni işletme mezunu rampa saçlı , 20 bin lira kyk borçlu bir insan olsan bile mesela yılların profesörüne s..t...n delisi abi aydın öyle mi olur diye yazabiliyorsun. ya da böyle müthiş bir kişilik oluyorsun aniden. her şeyin mükemmel. yeryüzündeki en şahane kişi sensin. sabah yataktan kalkıp yusuf atılgan da azgın bi adam zebercet neler yapmış yazıyorsun . hoop hemen bir oğuz atay. takım elbise ile aşkından uyuyan adam. oradan yolla bir nurallah ataç. çok kıyak denemeleri var abi. biraz pablo neruda , cemal süreya , nazım hikmet. en romantik minnoşta sensin. şimdi mükemmel olunca insan ! karşıt bir şey duyunca bi afakan basıyor haliyle. benim hayatım mükemmel taaam mı ? hiçbirimiz milyarlarca insan arasında çok ekstrem bir şey yapmazsak ölene kadar bi bok değiliz. mezarımızın üstünden 100 katlı gökdelenlerin bitmeyeceği garantisi yok ya da dünyanın da dini inanıştan bağımsız bir sonu olduğu aşikar . interneti bilgi alma vasıtası dışında kullanınca çok eğlenceli olduğu fark ettim. keşke sosyolog olsaydım. neyse iyi geceler.
devamını gör...
2073.
doksanların o sıcak,samimi ve masum şarkı sözlerini yazanlar göçtü gitti. beraberinde o duygular da yok oldu yavaş yavaş. kimsesiz kalmış gibi hissediyorum. uzaklarda bir yerlerde yeniden kavuşabilir miyim bilemiyorum. öyle ya da böyle yolda olmak bile güzel. elimde tükenmez kalemim, yazdıkça yaklaşıyorum o günlere. elbet bir gün kavuşacağız.
devamını gör...
2074.
birinin avcu içinde kalbimi hiddetle sıktığına yemin edebilirim.. dişlerini birbirine kenetlemiş kırarcasına, hiddetini kusar gibi.. öyle trajik ve çaresiz bir acı ki, bir serçenin hayat dolu bedeninin kocaman parmaklar arasında ezilirken bedenin azabından ziyade ,sırf başka birinin buna gücü yetebiliyor diye reva görülenin,zulme uğrayan ruhunun hayal kırıklığı bu. yitip giden mutlulukların kayıp ihtimali, eşsiz sevinçlerinin mümkün iken yoksunluğunun acısı, hayata karışıp birlikte inşa edilebilecek anıları, kendi zihninde yalnız yaşayıp istiflemenin acısı.
uzun, kalabalık,ruhsuz ve gri bir sokakta soğuk bir kurşun göğsünü delmiş, sıcak kanın bedenine yayılırken gümbürtüyle dizlerinin üzerine düşmüşsün, gözlerinde hayal kırıklığı, gözlerinde hüzün, gözlerin arkada kalmış. sonra yana doğru devrilmişsin, soğuk asfalta. başına üşüşen bir tek kanların.. kimsenin umrunda değilmişsin, yola yayılan saçlarına basmış biri yürürken. kirpiğinde bir damla, belki de son damla asılırken hayallerinin en güzelinde biri varmış ,sen değilmişsin gibi bir acı. sanki vahşi bir adam kalbini avucunun içinde eziyormuş gibi bir acı.
ama ne? o olsa diyorsun, sıkan adam o olsa da gam yemesem, ölsem bir daha dirilsem de yine ölene kadar kalbimi avucuna versem..
uzun, kalabalık,ruhsuz ve gri bir sokakta soğuk bir kurşun göğsünü delmiş, sıcak kanın bedenine yayılırken gümbürtüyle dizlerinin üzerine düşmüşsün, gözlerinde hayal kırıklığı, gözlerinde hüzün, gözlerin arkada kalmış. sonra yana doğru devrilmişsin, soğuk asfalta. başına üşüşen bir tek kanların.. kimsenin umrunda değilmişsin, yola yayılan saçlarına basmış biri yürürken. kirpiğinde bir damla, belki de son damla asılırken hayallerinin en güzelinde biri varmış ,sen değilmişsin gibi bir acı. sanki vahşi bir adam kalbini avucunun içinde eziyormuş gibi bir acı.
ama ne? o olsa diyorsun, sıkan adam o olsa da gam yemesem, ölsem bir daha dirilsem de yine ölene kadar kalbimi avucuna versem..
devamını gör...
2075.
biliyorsunuz ki bay ç ile tanışmamızı anlattım sizlere, anlattıktan sonra ben bu öykünün devamını da sizlere anlatmak istedim. başlasın hikaye...
tatil boyunca izmir'deyken mesajlaştık ve ilk buluşmamızı gerçekleştirdik tabii bu biraz arkadaşçaydı ankara'ya dönünce ikimizinde ilk işi yeniden buluşmaktı... ilk alsancak gül sokağında starbucks'da bir kahve içtik ama öyle pek bir yakınlaşma olmadı birbirimizden utanıyorduk sanki kim bilir? ilk buluşma daha çok birbirimiz tanımak ile geçti.
işte şimdi... günlerden 09.03.2020'ydi kızılay avm' de kafede oturduk biraz sohbet ettik. onunla konuşurken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamazdınız tatlı bir gülüşü vardı gülünce gamzeleri gözükürdü. kafede çok sıkılmıştık ne yapsak ne yapsak diye düşünürken sinemaya gitmeye karar verdik. film seçimini bana bıraktı. ( size bir tüyo eğer benimle dışarı çıktıysanız sakin seçimi bana bırakmayın) aradan 1.5 saat geçtikten sonra (abartmıyorum gerçek) filme karar verdim saat 16.30 başlayacaktı o zamana kadar birbirimize bakıp gülümsüyor sosyal medyadan videolar gösterip üzerine konuşuyorduk... filmin seansı başlamak üzereydi.
film başladı filmi izliyorduk daha doğrusu ben izliyordum o bana bakıyordu. elim mısır almak için kovanın içine uzanınca eli elime değdi ona yavaşça baktığımda gördüm beni izlediğini öylece dalmış elimin eline dokunduğunu bile fark etmedi. beni fark etsin diye onun elini hafif cimcirdim. işte o an fark etti elini tuttuğumu önce o yeşil gözleri önce elime sonra dudaklarıma doğru kaydı. uzuuun bir süre baktıktan sonra aramızda tek kalan boşluğu biraz daha yaklaşarak doldururken gözleri gözlerime değince "seni seviyorum" dedi ve elini yanağıma götürdü.
bu anın büyüsünü bozmak istemedim. ona daha yaklaşıp birbirimizin kalp atışlarını duymamıza izin verdim... dudakları dudaklarıma değdi. inanır mısınız? bilmem ama bıraksalar filmin arasına kadar öpüşürdük ama aniden telefonum titredi ve geri çekildim.
telefonuma tam 6 cevapsız çağrı dolmuş ve 4 yeni mesaj peşine sıralanmıştı. bayan kaltak ve bayan gözlük ( eski en yakın arkadaşlarım siz böyle bilin) kız mesajlaşma grubuna nerede olduğumu ve bunun gibi başıma neler geldiği hakkında senaryo türetmişlerdi. sinema salonundan bay ç yalnız bırakıp çıktım salon kapısının önüne aramalardan birini cevapladım bayan gözlük "kızım seni merak ettik neden açmıyorsun telefonunu başına bir şey geldi sandık neredesin sen" dedi "sevgilimleyim sinemada" dedim ve kestirip attım. telefonun ardından bana seslendi "bir dakika senin sevgilin yok ki" dedi bende derin nefes alarak " artık var neyse sonra konuşuruz bunu" dedim ve kapattım. ardından kız mesajlaşma grubumuz konuşmaya başladı. mesajları görmezden gelerek bay ç'nin yanına gittim. ve ona "artık sinemanın lezzetinin tadı kalmadı çıkalım mı" dedim o da kabul etti ve elimden tuttu ve bay ç ile oradan ayrıldık. beni yurdun kapısına kadar bıraktı ( hoş yurdum onun kampüsünün içindeydi ve o da iki dakikalık mesafedeki erkek yurdunda kalıyordu) ben yurttan içeri girince odama doğru koridorda yürürken hem sırıtıyor hem de onu düşünüyordu.
artık sevgiliydik.
-pucca-
tatil boyunca izmir'deyken mesajlaştık ve ilk buluşmamızı gerçekleştirdik tabii bu biraz arkadaşçaydı ankara'ya dönünce ikimizinde ilk işi yeniden buluşmaktı... ilk alsancak gül sokağında starbucks'da bir kahve içtik ama öyle pek bir yakınlaşma olmadı birbirimizden utanıyorduk sanki kim bilir? ilk buluşma daha çok birbirimiz tanımak ile geçti.
işte şimdi... günlerden 09.03.2020'ydi kızılay avm' de kafede oturduk biraz sohbet ettik. onunla konuşurken zamanın nasıl akıp gittiğini anlamazdınız tatlı bir gülüşü vardı gülünce gamzeleri gözükürdü. kafede çok sıkılmıştık ne yapsak ne yapsak diye düşünürken sinemaya gitmeye karar verdik. film seçimini bana bıraktı. ( size bir tüyo eğer benimle dışarı çıktıysanız sakin seçimi bana bırakmayın) aradan 1.5 saat geçtikten sonra (abartmıyorum gerçek) filme karar verdim saat 16.30 başlayacaktı o zamana kadar birbirimize bakıp gülümsüyor sosyal medyadan videolar gösterip üzerine konuşuyorduk... filmin seansı başlamak üzereydi.
film başladı filmi izliyorduk daha doğrusu ben izliyordum o bana bakıyordu. elim mısır almak için kovanın içine uzanınca eli elime değdi ona yavaşça baktığımda gördüm beni izlediğini öylece dalmış elimin eline dokunduğunu bile fark etmedi. beni fark etsin diye onun elini hafif cimcirdim. işte o an fark etti elini tuttuğumu önce o yeşil gözleri önce elime sonra dudaklarıma doğru kaydı. uzuuun bir süre baktıktan sonra aramızda tek kalan boşluğu biraz daha yaklaşarak doldururken gözleri gözlerime değince "seni seviyorum" dedi ve elini yanağıma götürdü.
bu anın büyüsünü bozmak istemedim. ona daha yaklaşıp birbirimizin kalp atışlarını duymamıza izin verdim... dudakları dudaklarıma değdi. inanır mısınız? bilmem ama bıraksalar filmin arasına kadar öpüşürdük ama aniden telefonum titredi ve geri çekildim.
telefonuma tam 6 cevapsız çağrı dolmuş ve 4 yeni mesaj peşine sıralanmıştı. bayan kaltak ve bayan gözlük ( eski en yakın arkadaşlarım siz böyle bilin) kız mesajlaşma grubuna nerede olduğumu ve bunun gibi başıma neler geldiği hakkında senaryo türetmişlerdi. sinema salonundan bay ç yalnız bırakıp çıktım salon kapısının önüne aramalardan birini cevapladım bayan gözlük "kızım seni merak ettik neden açmıyorsun telefonunu başına bir şey geldi sandık neredesin sen" dedi "sevgilimleyim sinemada" dedim ve kestirip attım. telefonun ardından bana seslendi "bir dakika senin sevgilin yok ki" dedi bende derin nefes alarak " artık var neyse sonra konuşuruz bunu" dedim ve kapattım. ardından kız mesajlaşma grubumuz konuşmaya başladı. mesajları görmezden gelerek bay ç'nin yanına gittim. ve ona "artık sinemanın lezzetinin tadı kalmadı çıkalım mı" dedim o da kabul etti ve elimden tuttu ve bay ç ile oradan ayrıldık. beni yurdun kapısına kadar bıraktı ( hoş yurdum onun kampüsünün içindeydi ve o da iki dakikalık mesafedeki erkek yurdunda kalıyordu) ben yurttan içeri girince odama doğru koridorda yürürken hem sırıtıyor hem de onu düşünüyordu.
artık sevgiliydik.
-pucca-
devamını gör...
2076.
ahh lavinia suskunluğun bir varligin en güzel sükût buluşudur. seni konusturabilmek için bütün aşıklara meydan okurdum. lavinia üzümlü kekim.*
devamını gör...
2077.
son zamanların en yoğun haftasını geçirdiğimden dolayı her şeyi aynı anda yapma rekoru falan kırıyorum sanırsam. mesela dün bir yandan spor salonunda spor yaparken bir yandan da zoomdan çocuğun veli toplantısına katıldım.* şaka gibi günler geçiriyorum ama bir yandan da kendimi tebrik ediyorum. ne zaman böyle yoğun olsam bundan ilk etkilenen diyet ve spor düzenim olurdu ama bu sefer farklı... ama bu sefer değişik... ne kadar yoğun da geçse günler, diyetimi ve sporumu bırakmadım ve bunun ödülünü de önümüzdeki hafta diyetisyenimle olan görüşmemde alacağımı biliyorum. böyle kızım devam, aferin sana. biraz da kendimi gazlayayım. *
devamını gör...
2078.
merhaba eski dostum, seni aynada görmeyeli aylar olmuştu.
ne kadar çok benziyoruz aslında değil mi? ben ne kadar da senim... sen ben değilsin ama, ne kadar çok şey değişti bende. kozasından çıkan bir kelebek gibiyim ama hala tırtıl olduğuma inandırıyorum bazılarını. ne kadar değişmişsin diyorlar, seni tanıyamadım diyorlar. beni hiç tanımadınız ki, ben kendimi bile tanımamışım ki! ömrü boyunca kozasında kalacağına inandırılmış, inanmış küçük bir kelebeğim sadece. şimdi onlar yüzünden sevemiyorum kanatlarımı, istediğim gibi süzülemiyorum. belki.. diyorum. belki bir gün yeniden tırtıl olurum. uçmam, görmem gökyüzünü. konmam çiçekten çiçeğe, üstüne düştüğüm yapraktan ibaret bellerim küçücük hayatımı. birkaç yaprak tüketir, bu ömürden nasibimi alır ve yavaşça toprağa karışırım sonra.
bu koskoca bahçede ağır gelen tek şey benim kanatlarım çünkü size. onları kopartmak, üzerlerindeki yaşam tozlarımı dağıtmak, ışıksız bir yaşam yaşatmak istiyorsunuz bana. kirli olan şey kanatlarım gibi. hiç ellerinize baktınız mı? kaç benden daha yok ettiniz? kaç kelebeğin daha kanı var o parmak uçlarınızda? ama yok, kelebekler gösterişsiz tırtıllar olarak yaşamalılar, yoksa bu bahçe onlara iyi davranmaz. ya siz koparırsınız ya da diğer yaratıklar onları kopartmaktan beter eder. ikisi de olmadı mı? tanrı kelebekleri yerin altında rahat koymaz!
seni özlüyorum eski dostum. seni görmeyeli çok uzun zaman olmuştu.
bir tırtıl kelebek olurken gövdesini nasıl kaybetmezse işte öyle saklıyorum seni. yeniden tırtıl olmak ve hiç kelebek olmamamı istememi sağlıyorlar. söylesene, neden ağlıyorum? güzel kanatlarım çıktığında mutlu olacağım zannetmiştim. dünyayı görmek pek de iyi bir şey değilmiş, çiçekler o kadar da iyi niyetli değillermiş. mesela bir gün biri çıkarmış karşına, güzel kokulu zannedermişsin ama o seni yemek istermiş. geceleri bu bahçenin tenhaları kötü olurmuş, ne idüğü belirsiz böcekler kanatlarını yaralarmış. iyileşmek için didinip dururmuşsun.
bahçeye karşı koyarken yaralarını sarmaya ve uçmaya devam etmeye çalışırmışsın. şimdi tırtıl olmak vardı! küçücük yaprağımda ne de huzurlu olurdum. ama kelebeklerin kaderi buymuş.
kozanı örmeye başladığında ne hevesliydin. her şey harika olacak zannederdin. tırtıl olmaktan daha destansı, mükemmel olacağını düşünürdün. çok iyi niyetliydin ama kozan o kadar da huzurlu değidi.
o karanlık günleri hatırlıyor musun eski dostum? sadece daha iyi bir tırtıl olmak isterken geldiğin yeri görüyor musun? kelebek olacağını bilmeyen minik tırtılım, seni çok özlüyorum.
ilk kez güneşi görüşümü hatırlıyorum. ilk kez kanat çırpışımı. kanatlarımdaki rüzgarı. kanatlarımın üstünü örtmek istemiştim. bu bahçe yüzünden, kanatlarımı örtmek istedim. yine de heyecanlıydım, karanlık günlerce beklediğim şeye sonunda kavuşmuştum.
şimdilerde tırtılken ne kadar rahatsam o kadar rahatım. ama söylesene eski dostum, neden hala tam hissetmiyorum? yeterince özgür değil kanatlarım. ben bu bahçeden gitmek istiyorum.
ne kadar çok benziyoruz aslında değil mi? ben ne kadar da senim... sen ben değilsin ama, ne kadar çok şey değişti bende. kozasından çıkan bir kelebek gibiyim ama hala tırtıl olduğuma inandırıyorum bazılarını. ne kadar değişmişsin diyorlar, seni tanıyamadım diyorlar. beni hiç tanımadınız ki, ben kendimi bile tanımamışım ki! ömrü boyunca kozasında kalacağına inandırılmış, inanmış küçük bir kelebeğim sadece. şimdi onlar yüzünden sevemiyorum kanatlarımı, istediğim gibi süzülemiyorum. belki.. diyorum. belki bir gün yeniden tırtıl olurum. uçmam, görmem gökyüzünü. konmam çiçekten çiçeğe, üstüne düştüğüm yapraktan ibaret bellerim küçücük hayatımı. birkaç yaprak tüketir, bu ömürden nasibimi alır ve yavaşça toprağa karışırım sonra.
bu koskoca bahçede ağır gelen tek şey benim kanatlarım çünkü size. onları kopartmak, üzerlerindeki yaşam tozlarımı dağıtmak, ışıksız bir yaşam yaşatmak istiyorsunuz bana. kirli olan şey kanatlarım gibi. hiç ellerinize baktınız mı? kaç benden daha yok ettiniz? kaç kelebeğin daha kanı var o parmak uçlarınızda? ama yok, kelebekler gösterişsiz tırtıllar olarak yaşamalılar, yoksa bu bahçe onlara iyi davranmaz. ya siz koparırsınız ya da diğer yaratıklar onları kopartmaktan beter eder. ikisi de olmadı mı? tanrı kelebekleri yerin altında rahat koymaz!
seni özlüyorum eski dostum. seni görmeyeli çok uzun zaman olmuştu.
bir tırtıl kelebek olurken gövdesini nasıl kaybetmezse işte öyle saklıyorum seni. yeniden tırtıl olmak ve hiç kelebek olmamamı istememi sağlıyorlar. söylesene, neden ağlıyorum? güzel kanatlarım çıktığında mutlu olacağım zannetmiştim. dünyayı görmek pek de iyi bir şey değilmiş, çiçekler o kadar da iyi niyetli değillermiş. mesela bir gün biri çıkarmış karşına, güzel kokulu zannedermişsin ama o seni yemek istermiş. geceleri bu bahçenin tenhaları kötü olurmuş, ne idüğü belirsiz böcekler kanatlarını yaralarmış. iyileşmek için didinip dururmuşsun.
bahçeye karşı koyarken yaralarını sarmaya ve uçmaya devam etmeye çalışırmışsın. şimdi tırtıl olmak vardı! küçücük yaprağımda ne de huzurlu olurdum. ama kelebeklerin kaderi buymuş.
kozanı örmeye başladığında ne hevesliydin. her şey harika olacak zannederdin. tırtıl olmaktan daha destansı, mükemmel olacağını düşünürdün. çok iyi niyetliydin ama kozan o kadar da huzurlu değidi.
o karanlık günleri hatırlıyor musun eski dostum? sadece daha iyi bir tırtıl olmak isterken geldiğin yeri görüyor musun? kelebek olacağını bilmeyen minik tırtılım, seni çok özlüyorum.
ilk kez güneşi görüşümü hatırlıyorum. ilk kez kanat çırpışımı. kanatlarımdaki rüzgarı. kanatlarımın üstünü örtmek istemiştim. bu bahçe yüzünden, kanatlarımı örtmek istedim. yine de heyecanlıydım, karanlık günlerce beklediğim şeye sonunda kavuşmuştum.
şimdilerde tırtılken ne kadar rahatsam o kadar rahatım. ama söylesene eski dostum, neden hala tam hissetmiyorum? yeterince özgür değil kanatlarım. ben bu bahçeden gitmek istiyorum.
devamını gör...
2079.
canımın içi ben demistim;
beklemek zor, evet. belirsizlik yorucu, kabul. içinden geçeni tam olarak söyleyememek içini şişiriyor, biliyorum. ama hayatın güzelliği de burada işte. bekliyorsun ki beklediğin şey olgunlaşsın, buruk tadı gitsin tatlansın. belirsizlik dediğin şey işi nasıl da heyecanlandırıyor, yılbaşı ağacının altında bir sürü paket varmış gibi. en parlak paketten başla istersen, istersen yeşil olandan. içinden geçeni söylemeyiver bu sefer. ne olmuş yani, bu sefer de için biraz kabarıverse? önüne bakmanın güzelliğini yaşadın bir kez. yine yaparsın, yaparız. kendine iyi bak, birayı azalt, şekeri bırak. öptüm!
beklemek zor, evet. belirsizlik yorucu, kabul. içinden geçeni tam olarak söyleyememek içini şişiriyor, biliyorum. ama hayatın güzelliği de burada işte. bekliyorsun ki beklediğin şey olgunlaşsın, buruk tadı gitsin tatlansın. belirsizlik dediğin şey işi nasıl da heyecanlandırıyor, yılbaşı ağacının altında bir sürü paket varmış gibi. en parlak paketten başla istersen, istersen yeşil olandan. içinden geçeni söylemeyiver bu sefer. ne olmuş yani, bu sefer de için biraz kabarıverse? önüne bakmanın güzelliğini yaşadın bir kez. yine yaparsın, yaparız. kendine iyi bak, birayı azalt, şekeri bırak. öptüm!
devamını gör...
2080.
bir tutam umut taşıyorum içimde. her olumsuzluğa rağmen, bir şans daha vermeye çalışıyorum kendime. belki bir gün ben de mutlu olacağım kendi kendimle.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2