4941.
dağınık bir düşünceler silsilesi
aşk üzerine

insanın kendini bir aşk içinde görme isteği, birine aşık olma, onunla hayalinde kurduğu gibi günler geçirme , o bilinen şiirlerdeki gibi sevilme isteği... ne üzücü değil mi?
galiba bizi dışarıda gördüğümüz ilişkilere özenerek bakmamız, her şeyi kusursuz sanma meylimiz, aşkın bizi kesinlikle bulması gerektiği düşüncemiz yönetiyor. mesela ben şu an birinin bana tutku dolu gözlerle bakmasını, beni sevdiğini göstermesini, söylemesini, sevdiğim beğendiğim şeyleri bilip küçük şeylerle beni mutlu etmesini o kadar isterdim ki. böyle diyince olabilirmiş gibi geliyor ama herkes veremiyor bunları işte.
hayal kırıklıklarıyla dolu bir dünya. umutsuz bir nesil, birbirinin yaralarını sarmaya değil üstüne tuz dökmeye alışkın bir toplum. kendimi yapayalnız hissediyorum. kendime uygun kişiyi ararken basitlesmiş hissediyorum. böyle şeylerin kendiliğinden olması gerekmiyor muydu diyorum. yine hayalimde yarattığım bir ideal. şaşırmadım. sevmek, sevilmek bu kadar zor olmamalı. hepimiz istiyoruz aynı şeyleri, şefkati, anlayışı, güzel bakışı, tatlı sözü, gün sonunda yorgunluğumuzu bırakabileceğimiz bir sarılmayı.. hayat yeterince zorken birbirimize sığınacağımız insanı bulmayi hepimiz istiyoruz.
o zaman neden bulamıyoruz?
devamını gör...
4942.
dönüp baksa 5 yıl önceki, 10 yıl önceki ben; şu anki benimle gurur duyar mıydı? istediğim yerde miyim?
daha bile ilerisinde olduğum için kendimle gurur duyuyorum.
ortaokuldan beri "en azından bir kitabın çevirmeni olarak ismim geçse, diller arası bağlantım olsa" diye hayal kurardım. en sevdiğim öğretmenim, ingilizce öğretmenim, rusça da bildiği için ona çok özenirdim. ben de kitapları orijinal dillerinde anlamak, dünyayı dolaşmak ve herkesle iletişim kurabilmek istiyorum. gezmek istiyorum, her şeyi öğrenmek istiyorum derdim. iyi ki 6. sınıfa giden o küçük kız hiç değişmemiş. hem bir sürü dil öğrendim, hem de henüz 22 yaşında olmama rağmen kucağımda 3 tane çeviri kitabım var bile. insanlık için küçük, benim için büyük adımlar. o her şeyi merak eden, denemek ve öğrenmek isteyen kız da kaybolmadı.
kendimle öyle gurur duyuyorum ki! öğrendiğim, yaptığım, uğruna çabaladığım her şeydeki tutkumu çok seviyorum. akademik anlamda, resimde, dansta, istediğim enstrümanda, öğrenmek istediğim bir dilde, öylesine ilgileniyorum dediklerimde bile, deneyimlediğim mesleklerde hep severek, bunları zevk alarak yapıyor; bu tutkum sayesinde "başarılıyım bu konuda ya.." diyebiliyorum. bunu diyebilecek raddeye getirmeden peşini de bırakmıyorum. birçok alanda kendimi böyle gördüğüm için, çabalarım için, gelişimim için kendimi tebrik ediyor ve sâhiden gurur duyuyorum.
ayrıca bir başkasının tasdiklemesine ihtiyacım olmayan bu kafa yapımla da gurur duyuyorum.
zirâ bir başkasının onayına muhtaç olarak kendimi sürekli sıksaydım bunların hiçbirini yapamazdım eminim ki. insanların hep bize yetersiz hissettirecekleri aşikâr.

üçüncü çeviri kitabım çıkınca birden oturdum düşündüm, üniversite sınavına hazırlanırken elimde sadece onlarca çalıştığım ders saati vardı. stresliydim, yetersizdim kendimce. hacettepe'nin koridorlarında olmaktan pek memnunken, hayatım nerelere evrildi, ne çok değiştim. ve ne çok hayal bile edemeyeceğim konumlara getirdim kendimi pek çok yönden. derin bir iç çektim ve harbiden çok şey yaşamışım, iyi ki de yaşamışım dedim.

hem akademik olarak, hem resim dalında, hem müzikte, hem çevirilerim konusunda şimdi daha büyük hayallerim var. rabbim bunları da hayal bile edemeyeceğim kadar güzel bir şekilde gerçekleştirmemi nasip etsin. bir kitaplık dolusu; 3 değil, kat kat fazla çeviri kitabım ve kendi yazdıklarım olsun. ama en önemlisi; hep böyle deli dolu, neşeli, meraklı biri olarak kalmamı nasip etsin.
devamını gör...
4943.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
özellikle yavru kedi geldikten sonra psikolojim iyiden iyiye bozuldu. ilkini psikolojime iyi gelsin diye sahiplenmiştim sonrasında yaşananlar ise bana hayatı sorgulattı.
işe gidiyorum uyuyorlar, geliyorum yine uyuyorlar. tüm gün baba oğul oyun oynayıp uyuyorlar. yedikleri önünde yemedikleri arkalarında. tuvaletlerini de temizletiyorlar üstelik. büyük olana kısırlaştırılmadan önce eve karı getiriyorduk. lan bu krallığı bana babam yapmadı a..k.. çiftleşip uyuyordu.

çok isterdim bir çocuğumun olmasını, ekmek elden su elden yaşamayı. ama bu uyumak, yalanmak, oyun oynamak, mama yemek ve tekrar uyumak olan iki tane iti her gün gördükten sonra bu dünyaya çalışmak ve mutsuz olmak için gelen eşşeğin ben olduğumu bir tokat misali suratıma suratıma vuruyorlar.

keşke kedi olsaydım.
devamını gör...
4944.
en çok da insanın omuzlarına mı iniyordu bu hüznün ağırlığı?
ve olası tüm kronolojik olaylar dizisini tersten yaşayan bir aşktı bu. dikiş tutmaz, yamalı, bir o kadar da ışıl ışıl parlayan bir kaftan gibi.. kafada bir sürü soruyla anlamsızca birbirimize bakıyor ne olacak şimdi der gibi çıkacak bir yol bulmaya çalıştık...
arada evin odalarında birbirimizden kaçıp arada görme mesafesinden bir adım öteye gidemiyorduk.. kaldık böyle.. cam bir fanusun içindeyiz ışık vurdukça, renklerine göre şekil alıyor yaşadıklarımız sanki.. denenmesi mümkün tüm yollar denenmiş ve artık teslim olmuştuk.. kabul dedik.. hem çok zor bir o kadar da güzeldi.. bilemediğimiz ise ışığın hangi tonu vurduğunda gülüp eğlendiğimiz zamanların olduğuydu..
şimdi yine o renge denk gelene kadar kaçak savaşmaya devam edecektik..
devamını gör...
4945.
zamanın berinde bir zamanlar bir kral varmış. bu kral her kral gibi sert mizaçlı acımasız yav.ş.ın tekiymiş. on tane vahşi köpeği varmış. insanları cezalandıracağı zaman bu köpeklerin önüne atar ve parçalanmalarını izlermiş. yine bir gün bu kralın hizmetçilerinden bir tanesi bir kusur işlemiş. kral derhal hizmetçinin köpeklere yem edilmesini emretmiş. hizmetçi efendim beni bağışlayın desede kral merhamet göstermemiş hizmetçi bari bana on gün mühlet verin sonra cezalandırın deyince kral kendinden beklenmeyen bir şey yapmış ve sana on gün mühlet veriyorum demis. hizmetçi köpekleri eğiten adamı bulmuş ve köpeklerin eğitimini on gün üstlenmek istediğini söylenmiş. üstelik bu hizmeti karşılıksız yapacağını ve beş gümüş vereceğini söylemiş. bakıcı canıma minnet der gibi bir bakış atarak teklifi kabul etmiş. hizmetçi her gün köpeklerin yiyeceğini verir ve onların başını okşayıp sevgi gösterirmiş. eski bakıcı gibi köpeklere gaddar ve zalim davranmazmış. nihayet on gün süre dolunca kral infazın yerine getirilmesini istemiş. hizmetçi köpeklerin önüne atılmış. ama garip şeyler olmaya başlamış. köpekler hizmetçiyi parçalamak yerine ayak uçlarına kadar gelip hizmetçinin ayaklarını yalamaya başlamışlar. kral şaşkın neler oluyor bu köpeklere deyince hizmetçide taşı gediğine koymanın tam zamanı diyerekten, efendim size on yıldır hizmet ederim fakat tek bir yanlışımda beni cezalandırmak istediniz ve vahşi köpeklerin önüne attınız. ben onlara yalnızca on gün hizmet ettim ve bu hizmetimi unutmadılar beni parçalamak yerine sevgi ve merhamet gösteriyorlar demiş. hikaye bu kadar. kral affetmişmi affetmemişmi orasını bilmiyorum. ben sadece hikayenin ana fikrine değindim. insanoğlu çoğunlukla yapılan iyilikleri bir çırpıda silen ve görmezden gelen bir yapıya sahiptir.
devamını gör...
4946.
ben kimseyi karalamam. evet.
devamını gör...
4947.
her gün, olur bir gün, özlenir.

yoo. yani güzel durdu öyle söyleyince tabi ama, sanki böyle şeyli gibi, kendinden tevriyeli çatal bıçak setiymişcesine canısı. ama dii. yazıyorum, ihtimaldir ki sarhoşum, ondan. sessizliği bozmak niyetim dii.

akışımı kaybetmişim, bulan olursa cenk bahçe, muhabbet sokağı numara doksan. içim ürperiyor, ya evren yoksa? var gibi-yim. bi yerde, bi şekilde. içeride hâlâ yaşıyor gibi, cenk, nimo, bart, zart, zurt. içeride hâlâ yaşıyor gibi, sen, diğeri, öbürü (not -sü). çıkaları yok gibi, bi var gibi, sonra yine yokmuşcasına. arada kafayı uzatıp çıkalım mı diyorlar, oturun oturduğunuz yerde. kıt o-tur. yok gibiyim, varlığın tanımını yapabilmekten çok uzak. ama iyiyim, diyelim olalımdan hallice. hiç üveys-el karani’de haşlama yedin mi? ihtimalini öpeyim. türkçeyi gereksiz iyi kullanan kürt şairleri de.

neyse. haydi artık gidelim bu kahırdan, ışık söndü, ayaz bastı; gördüm. anı-yanlar nerden diye sormadan, terk edelim sokağını, döndüm.

iddialı bir söylem oldu, ama bi yere değil; kendi üzerime. sekizi de döneyim, dönebilirsem. salını da salını da düştüm içime, hadi çıkarı çıkarabilirsem.
devamını gör...
4948.
ehliyet kursundaki ilk dersimin 10. dakikasından sonrasına tampon birkaç yerden bağlanmış olarak devam etmek zorunda kaldık.babam hep söylenirdi gel bizim arabada azcık alıştırma yap diye yapmadıysam bir bildiğim varmış demek ki. bugün anlamış oldu.
devamını gör...
4949.
bir müzik duyarsın inceden, ağır ağır çalar kafanda. genellikle bu dans ettiren, motive eden 9/8’lik oynak ritimli müziklerden değildir. insana ruhunun ne denli ağır olduğunu hissettiren “cenaze marşı” edasında bir müziktir. bir bakıştan, bir hareketten tetiklenir ve seni “ne yapıyorum ben burada”, “ ne olacak bunun sonu” ya da “nasıl bir hayattır bu” şeklinde düşündürür. hayatı sorgularsın yani, kısa metrajlı bir film gibi yaşadıkların gözlerinin önüne gelir. işte o müziği hep duyuyoruz.

adaletsiz bir durum oluyor, plak pikaba yerleşip dönmeye başlıyor. haksızlığa uğruyoruz çalıyor. yetişemiyoruz, kaybediyoruz, geç kalıyoruz, devam ediyor. zihnimizi böylelikle boşaltmış oluyoruz. belki bir sigara yakıp denize bakıyoruz o melodiyle. belki de ağlıyoruz. boyun büküyoruz, böyle gelmiş böyle gidecek diyoruz. bir mezar taşında adımız yazana kadar bu yalan dünyayı omuzlarımızda taşıyacağız, biliyoruz.

yaşamak için bir nedenimiz olması gerek. bu dünyaya zevk içinde yüzmeye mi geldik? dert okyanuslarında boğulmaya mı geldik? ikisi de değil işte. öleceğimizi bilerek geldik buraya. ama öleceğimizi bilerek yaşamıyoruz. bazıları yemeye, bazıları sevişmeye, bazıları gezmeye geldiğini sanıyor. her şeye sahip olmak için çalışıyor, ya da her şeye sahip olma uğruna ölüp gidiyor. her şeye sahip olduğunda ne oluyor peki? uçsuz bucaksız bir boşluk. her şeye sahip olduğunda seni şeytan bir dağın başında bekleyecek işte. ondan sonra adam öldürmek nasıl bir histir denemek isteyeceksin. eroin kafası nasıldır denemek isteyeceksin. bir hayatı mahvetmek nasıl bir histir bunu denemek isteyeceksin ve başaracaksın da. sonunda da tahtalıköyü boylayacaksın. ne uğruna geçip gittin buralardan, neler yaptın dersen. sadece nefsini coşturdun yaşamadın ki.

californication diye bir dizi vardı gençlik zamanlarımda çok defa izlemiştim. kaliforniya’da, los angeles’ta geçer dizi ve içinde her türlü iğrençliği barındırır. ama hepsi yaşanmış olaylardır. adam multimilyonerdir her şeye erişimi vardır. ama nasıl ölür bilir misiniz? erotik asfiksiden ölür. ölümünü görenler kahkaha atar o derece saçma sapan bir ölümdür. çünkü adamın artık ulaşacak bir amacı yoktur. günahlar şehrinde kendini heyecanlandıracak bir şey kalmamıştır.

kendinizi neye yönelttiğiniz hangi yoldan geçtiğiniz veya geçeceğiniz o kadar önemlidir ki. inancınız olsa da olmasa da erdemli bir yolu seçmeniz gerekli. inançlıysanız kimseye düşmanlaşmadan yaşamanız, hoşgörülü olmanız lazım. inançsızsanız da öyle inançlılara nefret duymamanız gerekli. herkes kendinden mesulse ve herkes kendi hesabını verecekse bu böyle olmalıdır. inançlı kesim şunu unutuyor öyle bir ailede ya da ülkede doğarsın ki ateizmden başka bir şansın olmaz. ya da yahudi doğarsın, hristiyan doğarsın, budist doğarsın. bunu sen seçmedin ki. doğdun ve genellikle müslüman bir coğrafyada doğdun o yüzden müslüman oldun. inançsız kesim de inançsız bir ailede doğdu veya çevresinden etkilendi de inancını kaybetti. iyi örnekler ve kötü örnekler hayatta her zaman karşımıza çıkar.

bir insanın öğretmeni kötüyse o dersi de kötüdür. matematik öğretmeninin yaklaşımı, öğretme tarzı, diyaloğu nasılsa o derece dersi sever ve öğrenirsin sonuçta. bu da böyle bir şeydir. dini insanlara kötü örneklerle aktardıklarından her müslüman cadı gibi gözüküyor inançsızlara. ya da her inançsız ne kadar ahlaklı olursa olsun sırf içki içtiği için taşlanmalı olarak algılanıyor inançlı kesim tarafından. iki kutba ayırmışlar insanlığı ve onlar birbiriyle çatışıyor. bu savaşın galibi yoktur oysa. öldüğümüzde doğrusu neymiş anlayacağız. ama o zamana dek kimseye hayatı zindan etmemeliyiz. suç bireyseldir, inanç bireyseldir. bunu anlayabilmeliyiz.

o cenaze marşını her zaman duyacağız kulaklarımızda. vazgeçmek isteyeceğiz, içimizdeki biraz umut kırıntısı vazgeçirmeyecek. uzaklara dalacağız, yaşanan ve yaşanmayan şeyleri düşüneceğiz. sonra işimize devam edeceğiz. o müzik çalıyorsa mola zamanıdır. tank dolmuştur ve musluğu açıp biraz boşaltmak gerekiyordur.

böyle gelmiş, böyle gider diye bir şey olamaz. sen kendini değiştireceksin ve dünyanın değiştiğini göreceksin. herkes kapısının önünü süpürse mahalle ne kadar temiz olurdu değil mi?
devamını gör...
4950.
kalbimin ilk defa bu kadar sıkıştığını hissediyorum.
acı çekmek böyle bir şeymiş sanırım.
aldığım nefes yetmiyor.
devamını gör...
4951.
31

evet.
devamını gör...
4952.
hayatımda ilk defa birinin yanında aşırı marjinal kaldım. hani ne sigaram vardır, ne alkolüm ama öyle damarıma basan bir arkadaşım var ki kendimi yanında alkolik gibi hissediyorum. normalde içkiyle işim olmaz lakin bugün ona inat konuşurken sarhoş olup naralar atmak, ne bileyim içkiliyken havuza çıplak atlamak falan istedim. bu arada kesinlikle ağzına alkol almayan biri falan da değil ama bir sabah uyanıp alkolden nefret etmeye mi karar veriyor, bilmiyorum...bir şekilde sohbet ederken beni en sarhoş, en toplum düşmanı tüm kötülüklerin anası gibi hissettirmeyi başardı. üstelik bu beni berbat hissettirdiği tek konu da değildi.

toplumsal baskılardan kurtulmam, iki yüzlülüğünü reddetmem ve kendimi olabilecek en cesur en filtresiz şekilde ifade edilmek için kabuğumu kırmam zaman aldı. bazen hala her insan gibi rol yapmak zorunda kalacağım alanlarda sıkışmış hissediyorum. o yüzden de hayatımdaki insanların yanında saçmalamak, gülmek, yahu içimden geliyorsa sarhoş olabilmek, ne bileyim en saçma sapan fikirlerim, en derin korkularım için yargılanmamayı istiyorum. ailem, sevgilim, arkadaşlarım da bilir ki kimseden maddi bir şey istemem. kimseyi herhangi bir tercihi için yargılamam. anlamak isterim, dinlerim, akıl danışmak isterse sınırları aşmadan yardımcı olmaya çalışırım ama iş bana gelince dün eskortla-jigolo ile olmuş insanlar en namuslu, iki gün önce koca bira bardağı ile içkisini yudumlayanlar en yeşilaycı oluyor.

bana göre her insan kendi içinde birer ev taşıyor. benim evim maşallah ne olursan ol yine gel tadında gelen bir soyunuyor, dört duvar arasında her şeyi yapıyor çünkü biliyor ki ben o mahremiyete saygı duyuyorum. konu birkaç tanesinin evini ziyarete gitmek olunca ayakkabılarını çıkar tadço, ayağına galoş giy bari tadço, ne bileyim soyunma ayıp tadço, evimde içme ben içiyorum ama bende olmaz tadço oluyor. yahu ben iki dirhem bir çekirdek köşede put gibi duracak olsaydım sokakta dikilirdim. senin iki göz oda, bir sofa evinde neden rahat etmeye hakkım yok benim? en basitinden ayaklarımı uzatmak istiyorum ama öyle bir evim nedense hiç olamıyor.

sevgiyle anlamaya çalıştığım insanların bir kadeh şampanya için dostluğumu gözden geçirmeme sebep olmasını kaldıramıyorum.
devamını gör...
4953.
fotoğraf çıkartacaktım galerimi bi baştan sona dolandım.ne çok anım varmış. hep birilerinin sofrasında afiyetteymişim. ama artık ne masa,sofra kaldı ne de o insanlar. eski ben de yok zaten. şuanda yüzüne bile bakmayacağım insanlarla çok güzel fotoğraflarım varmış. onlara da kıyamadım muhtemelen çıkartacağımda eklerim.
devamını gör...
4954.
tam kara değil gibi ama olsun güzel güzel.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
4955.
tüm kandırıkçı küçük çocuklara gelsin.
yetişkin bedenlerin içerisinde debelenen oyuncu çocuklara
gözlerindeki ışıltının kaybolmadığı gecelerde
gökyüzüne bakıp bir sigara patlatan o amansız ruhların adına
ince bir keman sesinde kaybolan saç tellerime
kalıcı rujumun ağır korkusuna
parmaklarımın ucundaki müziğin ağzına
yağmurda esen kahpe rüzgara
tüm kandırıkçı çocuklara gelsin
kaşların ortasındaki çizginin derinliğine
aşkın yapay kokusuz olduğu zamanlara
anne karnındaki huzura
ve tüm kandırıkçı hayata bir direniş şeklinde
ve tüm kandırıkçı söylemlere küfürle
ve tüm kandırıkçı sistemin üstüne üstüne
bir anarşistin eskimesi gibi
hüzünlü, hüzünlü, çok hüzünlü gibi
susmayan ağaçların iğnelerinden akanlara
kan ağlayan denizlerin dibindeki kara kutulara
gökyüzünü delen iradenin adına
tüm kandırıkçı çocuklara gelsin
devamını gör...
4956.
önce bu tanımı yazmışım #2694797 sonra da yaklaşık bir yıl önce ikinci tanımı girmişim #2904374. sözlükleri bu yüzden seviyorum. ne yazarsan yaz gitmiyor. insanın geçmişte hangi yazıyı nasıl bir ruh halinde yazdığı kabak gibi duruyor orada. bir kağıda yazsam bulamam. zaman tüneli misali.

mental sağlığımda pek değişen bir şey yok. sorunun temeli geçmişe duyduğum özlem. onun bilincindeyim. insan özlüyorum ben. o insanlara olan özlemim beni öyle bir içine çekti ki herkesten ve her şeyden uzaklaştım. belki de çevremdeki insanlar içinde bulunduğum ruh halinden dolayı benden uzaklaştı. bir adım geriye ben, bir adım geriye onlar. bilemiyorum ama ben bunun farkına çok geç vardım. bir yıl öncesine nazaran tamamen kendimi soyutladım. bir türlü çözmem lazım bu meseleyi.

son zamanlarda durduk yere geceleri uyanıyorum. sigara içip tekrar yatıyorum. ev içerisinde yaptığım en zevkli aktivite bu oldu. aklım hemen başka şeylere kaydığı için dizi-film izleyemez oldum. sadece belgesel izleyebiliyorum. eski keyif aldığım aktiviteleri geri kazanmam lazım. bana ve özellikle hayatıma zarar yazan bütün düşüncelerden kurtulmam lazım. lazım da lazım.

şimdi sigaram bitti ve yatıyorum. sabah günaydın sözlük başlığında şiirlerinizi okumak istiyorum. full kafein etkisi yaratıyor bende.

ortalama bir yıl sonra yine bu başlıkta görüşürüz. * * *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
4957.
taşıdığım bu kalp, vicdan artık bana ağır geliyor. sık sık ölümü düşünüyorum yeniden. artık fikir bile beyan edemiyorum. eskiden bkuyla kavga eden insandım. şimdi ise kavgayı geçtim kendimi bile açıklayamıyorum. sanki dünyadaki en yalnız kişi benmişim gibi geliyor. kendi hayatımda bile figüran gibiyim. çok yoruldum. her şeyden bıkkınlık ve tiksinti duyuyorum. eskiden yeni şeyler deneyebilirdim, yeni insanlar tanıyabilirdim. şimdi arkadaşlarımla ailemle var olanlarla bile iletişim kuramıyorum. insan sesine tahammül edemiyorum. artık yapabileceğim hiç bir şey kalmadığına her şeyi çok erken tüketip, kendimi çok hızlı yıprattığımı düşünüyorum. artık ölmek istiyorum.
devamını gör...
4958.
başlıklardan anladığım kadarıyla galiba hepten delirdik hayırlı olsun..
ama hepimiz cooluz aman he ödün vermeyin düşen burnunuz olsun
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
4959.
gidip geliyorum.
olaylar arasında, insanlar arasında, yaşanan ve yaşanacaklar arasında
bilmiyorum, her şey tamam gibi görünse de değil.
neyin olmadığını da bilmiyorum.
özellikle gece saatlerinde beynime üşüşen her şeye garezim var.
her şey fazla yapay geliyor, gerçek yok gibi bir şey
sabah saçmaladığımı düşüneceğim, gece yine hak vereceğim.
devamını gör...
4960.
dış hatlardaki free shop gibi bir araftasın. hiç bir yere ait değilsin gibi.

yada şöyle anlatayım.

yaşamıyorsan zaten ölemiyorsun.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim