381.
kendimi bir fazlalık gibi hissediyorum adeta. herkesin hayatında olan, ihtiyaç duyulmayan ama "birgün lazım olur, kalsin"diye tutulan gereksiz bir eşya gibiyim. hiçbir zaman lazım olmayacağım ve tek yaptığım şey boşuna yer kaplamak olacak. bunu o kadar fazla hissediyor ve biliyorum ki benliğimde dahi inkar edemiyorum. eski, 2 yıl önceki o berbat halime dönüyorum, hissediyorum. yavaş yavaş eriyorum. kimse bilmese bile...
şu dünyada dostlarım, tek bir şey istemiştim. sadece tek bir şey : anlaşılmak.
sadece bunu istemiştim. yorgunluklarim, kırginliklarım, özlemim, acım... bir kez anlaşılsam yetecekti bana. koskoca dünya, milyonlarca insan... anlatamadım derdimi, yetmedi nefesim. ama hayat devam ediyor dostlar ve ben hala buradayım. burada olmak zorundayim.
devamını gör...
382.
insanı en zaaflı hale getiren şey, sevgi, ilgi, onay bağımlılığıdır. paradoksal olan ise, ne kadar sevgi, ilgi ve onaya muhtaç değilsek, o kadar sevilebilir hale geliyoruz. muhtaçlık enerjisi, insanı itici hale getiriyor. insan kendini sevdiği ve olduğu gibi kabul ettiği zaman, zaten etrafında ya onu olduğu gibi sevenler oluyor ya da kabul edemeyenler, hayatından bir şekilde çıkıyor...
devamını gör...
383.
intihar uçurtmamda gizli
galaksim zehir renkli
ellerimle öldürdüm kendimi
sonra yaktım cesedimi
devamını gör...
384.
hatırlar mısın bilmiyorum ama ben o gün konuşulan her şeyi daha dün yaşamış gibi hatırlıyorum. işte o gün halil abinin evini ziyarete gitmiştik.
kapı açıldığında yemek sofrası ortadaydı. yer sofrası kurulmuştu. boncuk gibi dizilmişti herkes sofranın etrafına. açlığını dindirmeye çalışan çocuklar hızlıca aynı kaba kaşık sallıyorlardı. tek kap yemek vardı sofrada. doymadan kalktıkları ifadelerinden belliydi. soymadan üzerlerini iki kardeş iki gözlü evin diğer odasındaki yer yatağına girmişlerdi. duvarlarda derin çatlaklar oluşmuş, neredeyse boya kalmamıştı duvarların üzerinde. evin ağabeyi, halil abi uzun uzun öksürüyordu. yırtık çoraplarını gizlemeye çalışırken derinden bir of çekmişti. mahcup bir ifade ile çayımız bitti kusura bakmayın diyerek, konuşmaya başlamıştı. görüyorsunuz hastayım çok hastayım dermanım yok. hanım çalışıyor üç beş kuruş getirebilirse eve işte onunla geçiniyoruz. daha doğrusu karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. allah ondan razı olsun. bunca yıl benimle ilgilendiği yetmezmiş gibi kardeşlerimle de ilgilendi. hayattaki tek şansım o benim. allah uzun ömür versin ona. önce küçükler doysun diyerek, aç uyuduğu günleri iyi bilirim. çok merhametlidir. ah hiç gücüm yok. keşke birazcık olsa da onu çalışmak zorunda bırakmasam. bu durum canıma okudu benim. beylerim kafanızı şişirdim özür dilerim sizden. ama içim kanıyor. görüyorsunuz halimi. yüreğim sızlıyor dostlar ah nasıl kötü günler yaşıyoruz.
sizleri iyi bilirim. yüreklerinizi görürüm de öyle konuşurum sizlerle. söyleyin bana neden geldiğinizi.
seni ziyarete geldik halil abi. herhangi bir şeye ihtiyacının olup olmadığını öğrenmek için.
devamını gör...
385.
hiç bilmediğim bir insana hiç kimseye anlatmadığım şeyler anlatmak isterdim. tek başıma olmadığımı hissetmek, buna tüm kalbimle şahit olmak isterdim.
devamını gör...
386.
sen niye akıllanmazsın ey deli gönlüm. üstünde bilinmez kaç yara darbesi. daha ne olmalı. sana koş demicem artık. yarım halinle ne olayların altından kalktın. yada sana dur demicem artık. yeterince acıyı çektin. mağdem ki uslanmazsın ey deli gönül. bat batabildiğin kadar.
devamını gör...
387.
koyabiliyor musun adını
yokladığında
hissedebiliyor musun

sesleniyor sana
duy beni

inatçı çocuk vazgeç inadından
elini götür
kulağının önüne
vursun parmak uçlarına
kalbinin sesi...
devamını gör...
388.
her türlü estetikten uzak ham betondan bir cezaevi duvarına çizilmiş özgürlük resimlerinde;
açık cezaevinin resim kursiyeri -görece yetenekli, sivil hayatta fayans ustası- mahkum tarafından çizilmiş çınar mı söğüt mü olduğu belli olmayan koca ağacın açıkta kalmış köküne kim bilir kaç görüşçünün gözü değdi. kim bilir kaç çocuk görüş saati beklerken cezaevi kantini tostunu o köke -ne olduğunu anlayamadan- bakarak ısırdı.
devamını gör...
389.
sarı ve mavi beyaza döndüğünde
bahar güneşi denizde yakalar
sorar güneşe
sıcaklığın içimi yaktığında
deniz böyle mavi
ufuk böyle sonsuz olacak mı
yoksa
beyaz kırmızıya melek hasrete
eller semaya dönerken
o suları mı içireceksin bana.
devamını gör...
390.
iletişimi baltalayan şeylerden biri, açıkça duygu ve düşüncelerini paylaşmayıp tespitte bulunmaktır. mesela, arkadaşınız gel sahile gidelim dedi, diyelim. siz de orası şimdi soğuk olur derseniz tespitte bulunmuş olursunuz. o da hırkanı alırsın gibi şeyler söyleyerek sizi ikna etmeye çalışır. siz kendi duygu ve düşüncelerinizi gizleyip nezaketle reddetmek için tespitte bulunurken aslında hem kendinizi hem de karşı tarafı yorarsınız. sonra da niye bana ısrar ediyor insanlar anlamıyorum derken kendinizi bulabilirsiniz. tespitte bulunursanız ısrar ederler ama açıkça duygu ve düşüncelerinizi paylaşırsanız ısrar olmaz. ben yorgunum, bugün dinlenmek istiyorum deseniz konu kapanacak, hem anlaşılmış hissedeceksiniz hem de karşı tarafı da aslında çok istiyormuşsunuz da şartlardan dolayı gelemiyormuşsunuz gibi yaparak yormamış olacaksınız.
devamını gör...
391.
içimde sürekli bir telaş var. yürüdüğüm yollardaki kaldırımlarda siyah ve beyaza boyanmış kaldırım taşları gibi siyah ve beyaz arası düşüncelerim. net olma yetimi kaybetmişim sanki . hangi renkteyim ya da hangi rengi taşıyorum ? bilmiyorum. yürüyorum sadece , kendimden yine emin değilim . üzerime gelen insanların çokluğunda yalnızlaşıyor ve derin düşüncelere dalıyorum. sahi neden yürüyorum ya da neden şu an buradayım ? cevabı bende yok . sadece belirsizliğin içinde her geçen saat biraz daha kayboluyorum.

belki içinde bulunduğum belirsizliği çözebilmek için birilerinin soru sormasını bekliyorum , ama kimsenin sormayacağını da çok iyi biliyorum. çünkü beni tanımıyorlar. tanırsalar sorarlar mı peki ? o cevapta yok. sadece bu durumdan beni kurtaracak kişinin sadece ben olduğumu biliyorum.

cadde üzeri bir kafeye giriyorum . modern ve başında fötr şapkalı bir teyze beni karşılıyor. gözlerimin içine baktığını hissediyorum ve anında sorusunu soruyor .

-neden buraya geldin ?

sanki kafamdaki sorulara cevap vermemi istiyor. gelmemin sebebini bende bilmiyorum. belki bilinçaltımda yalnızlıktan kurtulma çabasıdır. ama merakta etmiyorum. oturuyorum boş bir masaya ve benimle ilgilenecek bir görevlinin gelmesini istiyorum.

ardından görevlinin yolunu merakla bekliyorum. çabuk gelse de en azından birisi "bir arzun var mı ? " diye bana bir soru sorabilsin .çünkü benim bu soruları soracak çok kimsem yok. bende mütevazi bir şekilde cevap verip siparişimi verebileyim .

ardından oturduğum yerde yan masadaki insanlara dalıyor gözlerim. nasılda mutlular ... kendi aralarında yaptıkları sohbete istemeden kulak misafiri olmaya çalışıp, kendi yalnızlığımı biraz olsun unutmak istiyorum sanırım ve kendime “ neden böyleyim?” sorusunu sormak istiyorum. ama bu kendime yaptığım çok zalimce bir durum , sanırım yapmamalıyım.

ardından garson hanım geliyor ve ne istediğimi soruyor bana. yalnızlık bir kaç saniye olsa da biraz daha uzaklaşıyor ruhumdan .

bense yan masadakilerin mutluluğuna dalmaktan dolayı şaşkın bir şekilde kalıp ne diyeceğimi bilemiyorum . ama zorda olsa “ demli çay alabilir miyim ? “ diyorum. garson bayan başını sallayıp gittiğinde gözüm yine yan masaya dalıyor. ama bu sefer farklı bir durum yaşıyorum. içimde bir burukluk ve acı hissediyorum. göğsüme sanki kara saplı bir bıçak saplanmış gibi ama öldürmeyeceğini de biliyorum.

bu acının farklı türevlerini gördüğüm için ne yapabileceğimi biliyorum . ama galiba bu seferki biraz değişik . ve bu durumun diğerlerinden farklı olduğuna emin gibi oluyorum .

farklı olan sıkıntının verdiği tecrübesizlik biraz sarsıyor bedenimi. ardından biraz rahatlamak için cebimden sarma tütünümü çıkarıp ozon tabakasına zarar vermek istercesine yakıyorum.

çıkan dumanların etrafa dağıttığı dumanın elimden kayıp giden zaman oluğunu anladığımda tekrar dumanı ciğerlerime çekiyorum , ama yine içimde tutamıyorum.

ve anlıyorum ki ; insan kendi kendinin kuyusunu kazıyor. zaman akıp giderken birilerinden yardım istemenin mantıksızlığı suratıma çarpıyor ,falezlere sert şekilde vuran bir dalga gibi.

anlıyorum , duymak istediğim cevaplarla sarmışım dört bir yanımı. ve o fötr şapkalı teyzenin “ neden buraya geldin ? sorusunun aslında kendi duymak istediğim soru olduğunu anımsıyorum. oysa kadın bana “ buyurun , hoş geldiniz , size ne ikram edelim ? “ demişti.

evet, sorun bende. kimsede değil. sigaram bitmeden söndürüp ve sipariş gelmeden kalkıp eve gitmemin gerektiğini anlıyorum. bu problemi sadece ben çözebilirim. kimseden yardım almadan ve yalnız ben.
devamını gör...
392.
merhaba sözlük.

öncelikle umarım iyisinizdir, sağlığınız ve keyfiniz yerindedir. bu başlığa dahil çok uzun bir yazı yazasım var. malum dergide uzun serilere izin vermiyorlarmış.* yazımızın konusu tüketim toplumundaki çarpık ilişkiler ve giderek arz-talep kısır döngüsüne giren beklentilerimiz.

neden bu yazıyı yazdığımla yani motivasyon kaynağımla başlamak istiyorum. bundan 9 sene önce lise 3. sınıftayken bir kıza aşık olmuştum, pek bir kısa sürdü. lise aşklarının pek unutulmadığını hepimiz az çok biliyoruz. neyse o kıbrısta okudu ben sakarya'da bir şekilde zaman aktı gitti. en son duyduğumda 6 yıllık bir sevgilisi vardı. bende üniversitede ilişkilerimde bir türlü dikiş tutturamadım hep hazindi yani sonlar. o aralar kendime o kadar üzülüyorum ki içimden '' ulan hafız hakettiğini yaşıyorsun ha'' diye sürekli geçiriyorum. bir aşağılık kompleksi gibi kendime irrite oluyorum devamlı. neyse lafı uzatmayalım 6 yıllık sevgilisi bundan ayrıldı başka bir kız buldu geçen hafta evlenme teklifi etti kıza, evleniyorlar. peki bizim avel durur mu durmaz o da ona göre lise aşkı olan, o zamanlar benden önce çıktığı çocuğa geri döndü. az önce ortak bir arkadaş tweetini beğendiği için gördüm ''aşk'' yazıp fotoğraflarını atmış. işte benim artık katlanamadığım şey bu kolay aşklar.

''arzu edilenden ziyade, arzu etmeye aşığız. (f. nietzsche)''

- devamı gelecek.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
393.
hala okuyorsun ya yazdıklarımı yuh olsun sana. bıraktın, yazmıyorsun bakmazsın diye uzun zaman sonra bir şeycik yazdım. senden kaçmak için buraya gelmiştim ben zaten. napayım ya sen okuyorsun diye sevdiğim bir yere yazmayı mı bırakayım?

saçmalık tamam mı attığın mesaj. ben sana bunu söylemek istesem yazarım, bahane bulurum annen nasıl derim, şunları çözemedim der soru atarım. istemiyorum seninle konuşmak ben artık. git istiyorum kalbimden. bırak yazdıklarımı okuma, istemediği birinin yazdıklarını niye okur insan ya? verdiğin akıllara senin ben.

durup dururken huzurumu bozma artık!
devamını gör...
394.
sürekli karalıyorum.önce bir çizik sonra bir tane, bir tane daha. çok çarpık, eğri büğrü şekiller... bunların bana faydası yok iç güdüsel oluyor bazı şeyler.
karalamalarıma bakıyorum hırsla hınçla öfkemi kusarcasına o an rahatlıyorum ama sonra anlamsız geliyor. kendime öfkeleniyorum sana,ona,buna,şuna ne varsa önüme çıkana.hepsini düm düz ediyorum.siliyorum, tekrar çiziyorum.kapatıyorum defteri, tekrar açıyorum. yırtıyorum atıyorum sonra gidip yenisini alıyorum. ben anlamlı şeyler yazamıyorum sadece karalıyorum.kendimle savaşıyorum.iç çekişmelerim iç çekmelerimle sonlanıyor.

bir gün anlamlı şekiller çıkarmaya inancımı kaybetmeyerek savuruyorum içimde kalanları boş gördüğüm yollara. içim içime sığmadığı zamanları öfkeye değil coşkuya bırakmakla meşgulum bu ara.
devamını gör...
395.
uykusuz gecelerimin talihsiz düşünceleri.
bağdaş kurduğumda kıvrılan küçük ayak parmağımın acınası hali.
sigaradan sararmış ellerimin kokusunu duymasın kimsecikler.
gözlerime çektiğim boyanın akmasıyla giden geleceğimin arkasından da ağıt yakacak değilim.
geçmişimin muhasebesini tutacak elemanı ise hapse attım. çağırın maliyeyi. defterler açılsın. sadece temiz bir şirket kurulumu. alt yapı hazır.
bütün pişmanlıklar yazıldı.
bütün başarılar sıralandı.
bütün sevgiler, kahkahalar ve gözyaşları tahtalara dizildi.
bir çiftlik evi hayali.
bir havuzun kenarında mojito içen ben.
oysa mojito sevmem.
şimdi
küçücük bir çocuğun gözlerindeki şaşırma ifadesi.
ve belki bu akşam…
ah belki bu akşam çikolatalı sütün rahatlığı gibi.
devamını gör...
396.
boşlukta hissediyorum kendimi bazen. nedenini biliyor musun diye sorsalar buna verilebilecek cevabım dahi yok. durup dururken ağlamak geliyor içimden ki ağlıyorum. döküyorum içimi duvarlara. kendimi o kadar çok kabuğuma çektim ki,kabuğumu kırmaktan korkuyorum.
devamını gör...
397.
merhaba, nabersiniz?

can sıkıntılarını uzun uzun anlatan insanların arasına ufacık pozitiflik katmaya geldim.

evet monika cennete düşen son pozitiflik taneciği anlamına geliyor.
devamını gör...
398.
ne kadar güzel şeyler karalanmış böyle hepsini okurken çok beğendim. halbuki bir şeyler karalamak için gelmiştim vazgeçtim. başarılar dilerim hepinize .
devamını gör...
399.
bir haftasonunu daha bitti.
yoruyor insanı bu pandemi illeti,
salsalar bizi de görsek denizi.
aşı mı iyi yoksa maske mi ?
çözemedik bu işi...
devamını gör...
400.
artık yaşlandığımı daha net hisseder oldum. eski neşemi ve heyecanımı kaybettim. fakat sakın bu seni üzmesin ne olursa bu hayatta beraberiz ve umuyorum ki öyle kalacağız. umuyorum çünkü umut öyle kudretlidir ki sadece dört harfe bütün dünyaları sığdırabilirsin. nefes aldığımız sürece umut vardır ve bilirsin ki umudun olduğu yerde mucizeler çiçek açar. kusura bakma sana bir demek ortanca veremeyeceğim ama “seni kimsenin sevmediği gibi severim” desem bu da biraz abartı olur. iyisi mi, benden bir şey bekleme böyle hayal kırıklığına uğramamış olursun. seni kimsenin üzmesine müsade etmeyeceğim demiştim ve düşünüyordum da seni ben üzmezsem kimse üzmez.
bunu da umut ediyorumum, tıpkı bütün her şeyi ettiğim gibi. belki çok asık suratlı biri olabilirim ve günün birinde buna tahammül edemezsen bana haber vermeni istiyorum. bazı zamanlar düşünüyordum da bir gün ölürsem (ki ölürüm) bunu sakın fazla abartma. o kadar üzülecek bir hayatım veyahutta o kadar değeri biri olmadım ve olmayacağım. sadece birkaç gün benimle olan anılarını düşün. gerisi pek mühim değil (tabi o zaman beni hatırlarsan). bu bir veda mesajı değil zaten veda etmeyi de sevmem ve beceremem. bu sadece içimden geleni yazdığım bir deneme olarak kalsın. biliyorum beni sevmek zor şey bundan dolayı teşekkür ederim sana. bunca zaman beni
sevdiğini umuyorum (eğer sevmediysen yukarıda yazılanları ciddiye alma). biliyorum çok klişe gelecek ama hayatımda duyduğum en vurucu cümleyle veda etmek istiyorum;
maybe ı’ll see you again if there is another place. and if there ain’t well, it’s been heaven knowing you...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim