461.
yaşamaktan sıkıldığınız oluyor mu sizin de? hiçbir şey yapasım gelmiyor. maddi manevi çoğu şeyi yaşadım tattım. artık herhangi bir isteğim kalmadı. hevesim de yok. sevgi ve mutluluk istiyordum, ona da inancım yok artık.

hava çok güzel. şu an istediğim yere gidebilirim ama gitmek istemiyorum.
devamını gör...
462.
kelimelerin ağır geldiği dönemlerden birindeyim yine. kendi kelimelerim üstelik. konuşmak için hiçbir çaba sarf etmeksizin, sırf mecburiyetten aldığım her nefes boşa gidiyor sanki. konuşmak anlamsız, dinlemek tahammülsüzlük, anlamaya çalışmaksa ömür törpüsü dediklerinden. oluyor bazen böyle anlar, kendime katlanamazken, hayatın sıkıcılığını, tekdüzeliğini, saçmalığını anlamaya çalışmak ağır geliyor. bu da öyle bir süreç işte. geçecek elbet. umut geri gelecek, sevinç kapımı tıklatacak, kelimelerimi paylaşacak birileri arayacak gözlerim. öyle olmak zorunda da sanırım. insan kendine ağır gelirken her şey siyah beyaz çünkü. renkli olmak zorunda mı hayat orasını da bilemiyorum ya, neyse... onun için yazmalı. duymadan, konuşmadan, dinlemeden sadece yazmalı. yazmak her zaman iyi hissettiriyor ve biliyorum ki anlatırken değil, yazarken çok daha mutluyum aslında.
devamını gör...
463.
siyahın tonlarının griye olan tutkunluğunu bir bıçakla kesip attım.
aldığım sayısız gülümsemenin ardında saklanan sıkılgan ruhların parçalarını toplayacak değilim.
herkes bildiğini okuyor.
ben dahil.
sonra durup bakıyorum bildiklerim birer toz zerresi havada uçuşan. sıkılıyorum. çıkmak istiyorum kendimden.
komşularla sohbet etmek istiyorum.
binaların arasından gökyüzüne bakayım.
güneş parıldasın.
yürüyeyim. çokça yürüyeyim.
küçük tepelerde kelebeklerle konuşayım.
bir çam ağacının dikenlerinde parmaklarımı yumuşatayım.
yalıtımsız çatılarda sigaramı tüttüreyim.
şehirlerin tepesinde olayım.
ormanların derinliklerinde bir dere kenarında durayım.
oysa gerçek şu ki. beyaz bir masam var. bembeyaz bir masa lambam. siyahlar içinde klavye ve ekranım. arada bir tabak kiraz koyuyorum masanın üzerine. bu kadar siyah beyazın kavgasında akan kanı temsil eden. yarından tezi yok. bir gökkuşağı alacağım odama. masanın dayandığı duvara asacağım. dibine yerleştireceğim bir gri kutu. bulutlar süsleyecek tavanımı. lavanta kokuları içinde yazacağım burada.
siz gibi..
ben gibi….
devamını gör...
464.
"yüzün yüzüme bir kere baksa anlardın" diyen kadının karşısında durup ona bakmayan adamın yüz ifadesine sahibim nice zamandır.
"aynada kendi yüzüme bakmaya tahammülüm yok ki senin yüzüne bakayım" diyen adamın karşısındaki kadının yüz ifadesi de bana ait.

bir de "bu ikisi aynı zaman ve mekan diliminden değiller" diyen iç ses senaryo yazarı var arka planda.

dış ses ise "kalk git artık saçmalıyorsun" diyor ama o kimin sesi bilmiyorum. şu an tek duyduğum eski bir türkü, onun sözlerine sığınıp hepsini susturuyorum..

afferin bana!
devamını gör...
465.
yazmayı bırakmanın zararı ne olur bilmiyorum. bir süredir yazmıyorum hatta okumuyorum hatta düşünmüyorum da. antidepresanı kafama göre kullanıyorum, doktorla görüşmeyeli aylar oldu. yeni psikoloğa da dönüş yapmıyorum. hangi evredeyim nasıl bi noktadayım kaybedeli çok oldu. bulabilecek miyim yolumu bilmiyorum. belki bi ihtimal. ama ben değişemedikten sonra o ihtimal nasıl gerçekleşsin ki? ey şiraze bul beni. ey anlamın frekansı bul beni. ey kalbim seni yola getiremedim ya da sen kendi yolundasın da ben aklımı yola getiremedim. ey akıl, uğra bana, kal biraz. gitme uzaklara.
devamını gör...
466.
soğukluğunu hissedebiliyorum
ne kadar arzuladığımı da
çıkan o ürpertici ses
onu da duyuyorum
ama yoksun

yakında tanışacağız nasılsa
başladığın işi ben bitireceğim

o cesaret bende yok mu
inanmıyorsun değil mi

o zaman çehov'u hatırla!
devamını gör...
467.
insanlara ömrüm boyunca sıcak davranmayı huy edindim. hep öyle olmasını istedim. hatta çocukken yaşadığım travmaları, saçma sapan tabuları yıkmak için 7 ay yurtdışında tek başıma yaşadım. bu bana gerçekten çok iyi gelmişti.
0 kompleksin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. insanlarla hep istediğimi, istediğim gibi konuştum, paylaştım.
bir perde arkası hiç bir zaman olmadı, olmayacak da. ben insanlara yaklaşmayı, ortak bir şeyler bulmayı çok sevdim.
ama unuttuğum önemli bir şey varmış, farkına vardım; burası türkiye. maalesef. sene 2100 de olsa bazı şeyler hala kabus bulutu gibi insanların tepesinde geziniyor.
ama ben huyumdan asla vazgeçmeyeceğim, sayılı günlerimi saçma sapan şeylerle meşgul etmeyeceğim.
devamını gör...
468.
hani bazı zamanlar olur çok ihtiyaç duyduğun bir an olur ya işte o an ihtiyaç duyduğun insan yanında olmayınca çaresizliğin ikiye katlanır. birgün seni affetsem çaresiz kaldığım anlar seni affetmez.
devamını gör...
469.
insanların hayatları, insanların rüyaları ve hatta dünyaları birbirinden farklıdır. farklı mıdır? yoldan birini çevirip sorsak eminim ki farklıdır diyecek. benim görüşümce de farklı değildir ne hayatları, ne rüyaları, ne de dünyaları... hergün aynı işi yapıp hergün aynı yolda yürüyen düzinelerce insan varken hangisinin dünyası birbirinden farklı olabilir ki? düş ve düşünceleri mi farklı? sanmıyorum. çoğumuz hayal kuruyorum derken bile kendi adlandırdığımız kavramlar üzerine bir şeyler düşünüyor ve bunu gerçekleştirmek için benzer yollara başvuruyoruz. hissettiğimiz duygular dahi aynı. yalnızca birimizde daha yoğun birimizde daha az bir hissiyat bırakıyor o kadar. ama aynı işte. öfkemiz, sevgimiz, saygımız hep somut şeylere. çevremizde hepimizin görüp bildiği şeylere....gerçekten farklı mıyız? farklıyız? değiliz. öyle miyiz?
devamını gör...
470.
nihayet çölümdeyim. birbirimize bağlandığımızdan beridir nice ışık aldanmacası, volkanik adadan uçup gelen birkaç renkli kuş, ana karadan gelen hafif bir esinti, otların arasına gizlenmiş eranib, insana mı yoksa başka bir mahlukatamı ait olduğu anlaşılmayan ayak izleri, geceleri ayaz, güneşin baskına giriştiği vakitlerde su sesini andıran ve kulağımın kapılarını zorlayarak yer değiştiren kum tepeleri hiçbiri ama hiçbiri bunu değiştiremedi. bir zamanlar öldüğüm bu yer, doğumumu vaad ederken omuzlarındaki yükü gönüllüce ona bıraktım. fırtınayı birlikte bekleyip öylece geçip gitmesine izin verdik. sonra havada usulca süzülen haleler genişleyip farklı şekillere girerek dünyaya ait bir görüntü yarattı. oradan geçmem gerektiğini ikimiz de biliyorduk. yaşam kutsaldı ve var olmamı isteyen dışında bunu bilen birine rastlamamıştım.
devamını gör...
471.
"-peki bizim gibi insanlara ne olur?
+ nasıl yani?
- affedilemeyenlere
."

gel buyur cevap ver, veremiyorum..
asıl hatam neydi biliyor musun? ben o senin seçtiğin şarkının hikayesini en baştan biliyordum ve sana söylemedim. bana her oneiro itane dediğinde içim yandı, söylemem lazım dedim ama olmadı bir türlü.
hiç olmaması gereken, baştan kaybedilmiş, hiç yaşanmamış bir aşkın hikayesini anlatıyordu o şarkı.. bunu bile bile onu seçmene izin verdim, ses çıkarmadım.
acaba içimin ta öz olan kısmı "zaten öyle olacak, sus" mu dedi o anlarda, onu da bilmiyorum.
şimdi o şarkının her çalışında içimde bir sürü cevapsız soru..
belki sen de biliyordun, belki sendin asıl saklayan?

artık her şey niçin; neyse...

oneiro itane
devamını gör...
472.
yüzünde celali isyanları yaşatan insanların öfkesi ve suskunluğu çok ağır olur.
öyle bir suskunluktur ki bu, günümüzün kelimeleri o yüzdeki ifadeyi görünce tarih içindeki yerlerini alamaz olurlar. sesleri nicedir kırılmıştır, kim kırmıştır anlatmazlar. arka planlarında devamlı bir ricat borusu çalar, bir sigara daha yakılır, bir şişenin daha kapağı açılır.
onlara en yakın şey içtikleri sigaranın ucundaki kor ateştir, yanar ve geride kalanları yakarlar. o asırlardır bildikleri dumana boğarak.
öyle sıkılmış ve öyle sıkıcıdırlar ki kendi yüzlerine bile bakamazlar, aynasız ömürlerinin orta yerinde öylece dururlar.
devamını gör...
473.
saat 00.42 salı, bir garip intihar mektubu.
'' sevgili okuyan her kimsen ''
çok klasik bir şekilde başlayacağım belki klişe ama nasıl başlanır inan bilmiyorum. sen bunu okurken ben çoktan gitmiş olacağım. ne kadar basit değil mi? söylenmesi kolay ki bence artık anlamı da öyle ezberlenilmiş. ama öyle cidden öyle. neyse.
yaşanmışlıklar çok zor... anlaşılmak zor, sevmek zor, bilmek zor. hayatımız zorlarla geçti hep böyleydi ve böyle olacak sınav denilen saçmalıkta herkesin yandığı iğrenç bir dünya. yaşamak zor bir kere. öldürüyor.
uzun uzun açmak istemiyorum bu durumu kısaca anlatırsam o ışık bana ulaşmıyor. mutsuzum... nefes almak batıyor. bilin ki acı şeyler yaşadım, önemli olan ne yaşadığım değil nasıl hissettiğim, nasıl toparlanamadığım. evet toparlanamadım. hep gülümsemeye hep umut vaadetmeye hep iyiymiş gibi yapmaya çalıştım. ama...
ama kaybettim. savaşı kaybettiğim gibi çekilmeyi de bilirim bu yüzden zorlanmadım bu kararı verirken. emin olun giderken mutlu olacağım. üzülmenize gerek yok. böyle diyorum ama biliyorum üzülecek leri ama en azından rahat olun. sizin için yaşam devam ediyor. uyum sağlayın, sağlayamayan ölüyor malum.
işin özü ben yok olurken siz var olmaya devam edin. mutsuzluğumla sizi mutsuz etmek istemedim. sonsuzlukta kayboluşum beni daha mutlu edecek. ışık değildi bende ki sahte bir ay ışığı sadece. bunlar yaşamımın son demleri. anlatacaklarımın sonu.
*
devamını gör...
474.
satırlar bile dayanamadı cümlelerime. her biri teker teker intihar etti. ben dayanamazdım suskunluğuma cümleler nasıl dayansın? suspus olmuş kalmış cümleler. konuşamaz, hiç bir anlam içermez. ne yalnızlığı ne öfkeyi ne de aşkı. hiç bir ifade etmeyen kelimelerde boğuldum. tek bir can kurtaran bile yardımıma koşmadı. hırçın dalgalar alıp götürdü uzaklara. o kadar uzaklara aldı gitti ki ben dahi bulamadım. uzakta olsalar da hep acısını hissettim. o kadar fazlaydı ki acısı yürek sızıntısından nefes alamadım. böyle ciğerleriniz tıkanır nefes alamazsınız ya benim de cümlelerim tıkandı nefes alamadım. aradım taradım konuşamadığım her kelimeyi. bir parça bile kalmamıştı yerinde. hepsi mi bıkmış benim suskunluğumdan anlayamadım. anlamazdım zaten. hep kendimi avutur, kandırırdım bi şekilde. konuşuruz derdim, elbet bir gün. suskunluğumu, kelimelerimin intiharını konuşuruz.
devamını gör...
475.
yalnızız, kalabalığız. yürürüz, koşarız. bakarız, görmeyiz. gerçekçiyiz, hayal ederiz… bir şeyler yapmayı severiz. ne yapar ne eder yaşadığımızı hissederiz. hissiyatlar hep vardır, hissiyatlar her kişide değişmez bir biçimde mevcuttur. sadece birimiz daha az, birimiz daha çok hissederiz. bazen mutlu olur güler, bazen acı çeker ağlarız. eksiliriz. gülerken ya da ağlarken, mutluyken ya da mutsuzken anılarımızdan oluşan geçmişimize kendimizden parçaladığımız zamanları bırakır ve eksiliriz. eksildiğimizi farketmeyiz. yaşarken gayet tabii eksiliriz fakat ölüm bizi bir bütün olarak alır. geçmişimiz, şimdimizle birleşir ve parça parça ayırdığımız zamanlar tam o esnada birleşerek ömür dediğimiz koca saati oluşturur. ömrümüz ölürken tamamlanıyor bir bakıma, ne garip. o zaman sevinir miyiz? yaşarken öleceğimiz anda ömür saatimiz tamamlansın diye kendimizden parçalar bırakıp üzülürken öleceğimiz anda sevinir miyiz sahi? gitgide hissiyatlarımızı da eksiltili olarak yaşarken öleceğimiz anda eksilmemiş hangi his kalır ki bize? kalır mı? belki ölüm korkusundan azıcık ya da bize verilen can emanetini artık sahibine teslim etmenin getirdiği huzur… belki, bilemeyeceğim henüz ömrüm tamamlanmadı. eksilmeye devam ediyorum. eksilmeye hep beraber devam ediyoruz. her gün kendimize bir şeyler kattığımızı söyler hayat hakkında bilirkişiler. gün gün eksilirken kendimize kattıklarımız hangi fazlalığı oluşturuyor peki bizde? bunu bilgi adı altında sınırlandırıyoruz bizler. eksikliklerimizi bilgi olarak bile görmüyoruz. fark etmiyoruz ki en başta. fark etsek “ne az kalmış benden geriye” demek canımızı yakar belki, bunu da bilemiyorum. belki de eksildiğimiz zaman zarfında yaşama yaşam diyoruz. bu da mümkün. ama mümkün olan diğer olasılıklar da var. onun için ne neymiş bilemiyorum, bilemeyeceğim, bilemeyeceğiz. bunu da bilinmezlik denizine attım. o deniz ne zaman taşar, taştığında boğulur muyuz bunu da bilemeyeceğiz. ne komik.
devamını gör...
476.
insanların ölüm hakkı var mıdır? sorumuz bu olsun ve kendi içimdeki çelişkiler ve karşıtlıklarla tartışayım bu konuyu kendimce.

bence insanların ölüm hakkı vardır. çünkü bu dünyaya gelip birçok şey yaşıyoruz ve gerek aileden gelen gerekse yapımızla alakalı çok acı çekiyoruz. acı insanı olgunlaştırıyor mu? bu başka konu ama bence hayır olgunlaştırmıyor. dünyaya gelişimiz bizim elimizde olmayan bir olay. bunun için kimse bize sormadı veya fikrimizi merak bile etmedi. anne babamız iki dakikalık zevk için bizim acı çekmemizi sağlamış oldu sadece. peki hakkımız yok mu o zaman bu yaşamı sonlandırmaya? elbette var. ne olursa olsun dünyaya gelmemeliydik. en azından benim gibi depresyon geçirmiş ya da çocukluğundan beri hor görülüp sevilmemiş, özgüveni desen yerle bir olmuş insanların diyeceği budur. çünkü gerçekten dünyada yerimiz olmadığını ve yalnızlık pençesinden kurtulamayacağımızı düşünüyoruz. evet öyle. bazı şeyler asla yok olamayacak. dünyada her zaman acı çekeceğiz. bunu kabullenelim önce. ne yazık ki haddinden fazla oluyor bu. özellikle sorun aileden geliyorsa ve yalnızlık hakimse. bir düşünceyi bile konuşacağın bir arkadaşın yoksa olmuyor. pollyanacılık bir yere kadar gidiyor.

neden bu hakkı savunuyorum biliyor musunuz? çünkü bir zamanlar o yola girdim. hiçbir şeyin farkında da değildim üstelik. sonradan öğrendim bana nolduğunu ve inatlaşmaya başladım hayatla. hee sonucunda berbat şeyler yaşadım. okul falan berbat durumdaydı mesela. ama geçelim bunları. dünyaya attığım çığlıklar en yakınlarım olan anne babam tarafından duyulmuyordu bile. sevgisizlik, değersizlik içime işlemiş vaziyette. şu an beni yaşatan hiçbir şey yok aslında. fişimi çekip gidebilirim anında ve bu hayat benimse buna hakkım var. hep de var olduğunu düşüneceğim. ama sadece merak ediyorum neler olabileceğini.

bir tane dostum yok. arkadaşlarını yetişkinlik dönemi denen o zırvalıklar döneminde bulmuş biriyim. tamam parlak zekam harika ama çalışmamak ve değersizlik yakamı bırakmıyor bile. bu yaşta bile hala baba parası yiyorum ve paçalarım tutuşmuş vaziyette. şu an kendime son verecek olsam yaparım gözümün yaşına bakmadan ancak bahane üretmekten ziyade benim istediğim son noktanın neresi olacağını görmek. ölümümün nasıl olacağını bile planladım. zamanı gelince eğer gerekirse yapacağım bunu. ama ne düşünüyorum biliyor musunuz? neden istediklerimi yapmadan gideyim ki? sadece bunu düşünüyorum. eğer gideceksem de istediğim her şeyi yaparak gideceğim.

bu umut ya da umutsuzluk yazısı değil. geleceğimde neler olacağını bilmiyorum bile. yeni onluk dilime girmeme de çok az kaldı. * umutsuzluk, başarısızlık, kendime yüklenmelerim hep oluyor. herkesin oluyordur. size kakmayı bilin falan demeyeceğim. diyeceğim o en dip noktaya gelmeden başaramayacaksınız. ona gelmeyi bekleyin. sonra istemeseniz de aşağı bakmak yerine gökyüzünü göreceksiniz. o karanlık çekecek sizi içine zaten ve yaşamayı öğreneceksiniz.

ölmeyi mi istiyorsunuz? o zaman şu hayatta yapmak istediklerinizi yapıp ölün arkadaşlar. en azından pişmanlığınız olmaz. en azından ben böyle yapacağım. para mara bulunur ama gerçekten hazırsanız internetten kolay yollarına bakabilirsiniz. sadece şunu demek istiyorum sizlere, ölmek istemediğinizi ve içinizdeki o şeytanı öldürmek istediğinizi bilin. o şeytanla birlikte de yaşayabileceğinizi unutmayın asla.
devamını gör...
477.
kalbim ağırıyor hafif hafif. yine o hislere boğulacağım. kullandığım ilaç ağrıya iyi gelmedi sadece beni aptallaştırdı gibi hissediyorum. bu çökkün ruh hali beni öldürüyor. nefret ediyorum böyle hissetmekten.
devamını gör...
478.
bantı aldım. kesik bir hayli derindi bu sefer. kendi kendime açtığım kesiklerin arasında belki de en derini. güzelce temizledim. tiksindiğim ama faydalı kahverengi sıvıdan döktüm üzerine. gazlı bezi kapattım ve bantladım güzelce. pişmanlıkların faydası yoktu. kesikleri neden açtığımızı bulmak gerekiyormuş. benimki safi merak. ve belki de şu cümleyi kurduğum için kendime en büyük yalanlardan birini söylüyorum. kesiğin gerçekten neden oluştuğunu itiraf edecek cesaretim var mı?
ayna karşısına geçeyim mi?
gözlerimin içine bakayım.
göz altı torbalarımın siyahlığına üzüleyim...
son çırpınışlar.
oysa gerçek yalanın karşısında beyaz değil. ve işte bu cümleyi kurarken bile içimdeki çocuğu mükemmel olamayacağını bildiğim halde sakinleştirebilir miyim? insan hangi yaşa gelince ebeveynlerinin yaptığı hataların örgülerini çözmeye başlar?
o arkadan konuşan ses… susmaz mısınız?
hadi bir kahve yapalım da içelim birlikte.
kahve sevmiyor musunuz?
o zaman ufak bir viski belki içine buz. iki sohbet ederiz. kaosun hiçbir zaman mükemmeliyetçi olamayacağı üzerine.
çözümsüz kalırdı konuşmamız.
ben bir süre sonra dinlemeyi bırakır ve vazgeçerdim.
yok yanaşmıyorsunuz değil mi?
o zaman kalkayım ayna karşısından.
bir pencere açayım.
bak gece oldu.
şehrin bu noktasında yıldızlar alçak ve berrak. melisanın kokusu yalnız blokların arasından burnuma geliyor. yakayım bir sigara. saygılarımı sunayım yine de. dünyaya beni getiren iki güzel insana.
devamını gör...
479.
"umut en tehlikeli duygudur." demişti bir arkadaşım. haklıymış. kendimi bildim bileli iyi biri olmaya çalıştım. hayatım hiç kolay olmadı. çocukluktan beri üzerime çok sorumluluk yüklendi ve hepsinin altından kalktım, kalkmak da zorundaydım. hiçbir zaman "banane, benim görevim değil, ben çocuğum vs" gibi cümleler kurmadım, kuramadım. hep çok düşünüp plan yapmak zorundaydım. şans da hiç yanımda olmadı. o yüzden hep çok çalıştım ve hep yedek plan yaptım. kimseye bırakmadan kendi işimi kendim hallettim. tüm bunlara rağmen hiç ama hiç bencil olamadım. kimseye bile isteye kötülük yapmadım. ayağına çelme takmadım, kuyusunu kazmadım. hayatımda yoluna koyamadığım birçok şey var. şimdiye kadar iyi bir insan olduğumu düşünüp, hep düzelecek diye umut ettim. hayallerimin gerçekleşeceğine, huzurlu yaşayacağıma, mutlu olacağıma dair içimde hep umut besledim. döner dolaşır bana gelir diye hep düşündüm. ama öyle değilmiş. umut denilen şey yalan gibiymiş. içi dolu boş bir balonmuş. her şey çöpmüş. hiç umut etmemek gerekliymiş. çünkü böyle düşünce daha kötü oluyor. bulutların üzerinden yere çakılmış gibi, bir girdabın içinde boğuluyormuş gibi hissettiriyor insana. olacakmış gibi olupta olmaması daha da mahvediyor insanı. hakikaten de tehlikeliymiş bu umut denilen şey. savurdu attı beni. bir amacım kalmadı. umut edemiyorum, etmiyorum artık. varın siz yapın ne yaparsanız. ben tutunamıyorum herhangi dala. bu kız düzlüğe nasıl çıkacak bilmiyorum. nasıl toparlanacak hiçbir fikrim de yok açıkcası. olacaksa kendiliğinden olsun, ben çabaladım olmadı..
devamını gör...
480.
herkes de sait faik abasıyanık olmuş dediğim başlıktır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim