3461.
birtakım evrensel dedikodular

bir önceki güne göre romantik sayılan gökyüzüne şöyle bir baktı; dışarıda yeşil soğan ve turp satan bir insanın bakıp sonsuz galaksiler ve sınırsız boyutlar kuramı üzerinde düşündüğünü olmasa da epey derin düşüncelerde olduğunu anlayacağı kadar derin bakmıştı hayata. evet hayata. bilmediğimiz gezegenlerin bizden aşağılık ya da çok üstün düzenleri olabilirdi. yanından geçerken çöpünü yere atan sıfatsızı görünce 2. ihtimal üzerine daha çok yoğunlaştı. sonra evren karşısında bu kadar basit kalan bir organizmaya yaratıcı tarafından bütün bunları düşünebiliyor olma yetkisinin neden verildiğini sordu kendine, belki de hayata... belki de düşünebiliyor olduğu alan evrende bir toz parçasının sonsuzda biri bile değildi.. insanın ölmeye programlı basit ve aşağılık bir döngüden ibaret oluşu ve bu acizliğe aykırı kocaman bir kibir... kurdukları şehir düzenlerini, tasarladıkları arabaları, diktikleri daima lüks iddialı binaları, görkemli evleri, gösterişli eşyaları, zengin kıyafetleri, zamanında zenginlik emaresi olarak atfettikleri için değerli olup gittikçe taptıkları madenleri, ışıkları, ledleri, son teknolojik görgüsüzlükleri... bütün bunların sonsuzda bir olduğunun farkında olmayıp sonsuzda sonsuz eksi bir ihtimalden üstün olduğunu varsayan pek aşağılık ve bir o kadar kibirli bu basit organizmayı üzerinde çokça düşünülmesi, aynı zamanda düşünülmeye pek de değmeyecek bir varlık olarak değerlendirip insanı da evrenin içine dahil ederek kafasının içine sıkıştırdı. eve geldiğinde düşündüğü tek şeyin akşam ne yiyeceği olmasının yaptığı öz aşağılamayı destekliyor oluşu onu şöyle bir gülümsetti. ve içi bomboş ama koskocaman görünen bir gün daha böylece biten diğer günlerin yanına, o da başlayacak yeni günlere doğru yola koyuldu.
uyudu.
devamını gör...
3462.
tekrar şekerli çay içmeye başlasam her şey düzelecekmiş gibi ama bunu da yapmıyorum.
devamını gör...
3463.
aklıma bir fikir geldi,yalnızca bir fikir.
karlı dağların eteğinde bir ev kiralayıp,
kafa dengi bir dostla bir hafta boyunca dumana vurup manzara seyretmek.
meyletti gönül yükseklere, derman oldu bana yüksekler.

not: bu sözler kafa bulutlu bir şekilde yazılmıştır.
devamını gör...
3464.
aklıma az önce bir fikir geldi.
tüm insanlardan uzaklaşma eylemi..
cümle içerisindeyken ne güzel geliyor kulağa değil mi?
ama zamanı değil işte.
doğru zamanda kaybolacağım ortadan ve sonrasında benden mutlusu olmayacak.

not: bu sözler bilincim gayet yerindeyken yazıldı.
devamını gör...
3465.
ruh namına bir zerre kalmadı içimde. seni affetmek mümkün mü?
devamını gör...
3466.
sokağın ortasına öylece yıkıldı. yakasında eller buldular sayısız. parçalanmış dirsekler ve sol gözünde tek damla. annesine sarılır gibi sarılıyordu yakasına, öyle gömdüler onu. yitirenler oldu sağ gözünü. söylemek istediklerini duyan olsaydı, artık olmazdı dedim. üzerine susuldu.
bu vedayı sokağın cahilliğine veremedi kimse. istasyonlarda yasaklara yazdılar adını, mezartaşı tarzı değildi. ve çiçekler dikmediler onun için, çiçekler çizdiler.
devamını gör...
3467.
kiminin kızı, kiminin oğlu, kiminin kardeşi, kiminin eşiydi ölen. kiminin sevdiğiydi, yaşama sebebiydi. veda bile edemeden gittiler onlar. arkalarında hiçbir iz bırakamadan gittiler. anılar kaldı sadece. yaşanmış güzel anılar. onların kokusunun olduğu anılar. herkes kaybetti. halbuki bu bir savaş veya oyun değildi. herkes durduk yere herhangi bir şeyin içinde değilken kaybetti. sevdiklerini, evini, hayatını kaybetti. ne kadar masumduk biz oysa. neden ölmemize göz yumuldu? hayatımız neden bu kadar hiçe sayıldı? dünya adaletsizdi evet ama biz insanlar bu adaleti kendimizce yaratamaz mıydık? para onlar için, üst kademede olanlar, sayın diye seslenilenler için sadece bir kağıt parçasından ibaret değil miydi? kaybetmemiz onların doyumsuzluklarına değdi mi? acıttı mı içlerinde bir yerleri?
devamını gör...
3468.
başlık mı? başlık: yok
ama benim hiçbir şeyim yok.
dünyanın en yoksul yerinden yazıyorum, evimizin perdeleri kolalı.
dünyanın en yoksul yerini, virane bir yer sanmayın. yoksulluk bazen yoksunluktur ya da yoksundur, yok olmaktayım.
her günün erken saatlerinde hayatın başlamasına tahammül edemiyor insan, yapacak çok şeyim var, yapmam gereken aslında,
bir yerden tutuyorlar beni, kapı önünde ayaküstü lafa tutan komşu teyze gibi.
ayaküstü, bitmek bilmeyen kavga var yeryüzünde.
birileri, hep bir başkalarının hayatına müdahale etmekte, göz dikmekte kendinde olmayana.
ben göz dikemedim, gözüm almıyor bu kadar fazla şeyi.
çünkü zor, kendinde olmayan şeylerin ağırlığı, imrenerek geçecek derecede küçük değilse, hangi birine ulaşmak isteyeyim diyor insan.
ulaşmak aynı değil gerçi, göz dikmekle. kötü amaçlarla iyi bir şeye, şeylere ulaşamaz insan.
ben bu yüzden hiç, benim olmayana göz dikmedim, istedim sadece.
uğrunda bir savaş vermeden isteyince, yer gökle yer değiştirse bile istediğine ulaşamıyormuş insan, vermediğim savaşların yenilgisinden sonra yasını tutmak, bence de bana hiç yakışan bir davranış değildi.
zaten bugünlerde istemli istemsiz ne yapsam bana yakışmıyor gibi artık.
üzerime ne giysem, başkasının hakkı var, dünya yanarken, yarına ne giyeceğini düşünmeden uyuyuveriyormuş insan.
dünyanın en aç bölgesinden yazmaktayım.
ne çok doymuyoruz açlığa, nereden baksan hep açız, doymak bilmiyormuş insan, tokluğunda bile yediği ekmeği paylaşmayan bir toplumun içerisinde, çok zor şartlarda empati yapmaya çalışmaktayım.
birinin açlığını gidermeye çalışırken bile ilgiye aç, gösterişe aç, aslında insanlığa aç bir şekilde dolaşıyoruz. herkesin yaptığı iyiliği bir başkasına gösterme çabası var, hatta bazılarının savaşı.
o kadar çoğunlukta ki çoğunlukta olmasının suç sayılmasını istediğim topluluklar,
sanki yaptığı iyiliği göstermese, yapmadı diye suçlanmamak için de gözümüze gözümüze sokuyor bazıları da.
çünkü bu çağda, görünmeyen ellerin iyileştirdiği yaralar konuşulmuyor.
konuşulan sadece gerçek olduğuna inandırılmaya çalışılan yalanlar.
dünyanın en karanlık odasından yazmaktayım, karanlıktan korkmadım hiç, ama sessizlik bu hayattaki en büyük korkumdur benim.
çünkü gördüm, güneşin doğmadığı tek bir gün yok. ama sessizlik.
sessizlik çağın en kötü hastalığı olsa gerek. ne çok sessiz bazı insanlar.
haksızlıklara tahammül seviyesi yüksek bir toplumun içerisinde, en ufak bir başkaldırıda, sanki başımla gövdem birbirinden ayrılacakmış hissi veren laik bir çağdan yazmaktayım.
o kadar laik ki hatta, düşüncelerimizi özgürce söyleyebileceğimiz bir ortama sahibiz, yalnız sonuçlarına katlanmak şartıyla.
belki ben yanlış öğrenmişimdir diyor kimisi, kimisi sadece susuyor.
sonuçlarına katlanmak, bir işe kalkışmaktan daha zor olsa gerek.
evet sessizlik!
konuşması gerekenler duyulmuyor.
yok olmaktayım.
yok olmak ne demek onu bile bilmiyorum aslında, sadece gün geçtikçe susmakta, yoksun kalmakta, "şunu yaparsan benim için "yoksun" olmaktayım. yok olmak ölmek mi demekti sadece, yanlış biliyorsam düzeltin;
nüfusta varken yok sayılmakla, aslında yok olmaktayım.
devamını gör...
3469.
kendimle nasıl yüzleşeceğim? uyanışım için neyi beklemekteyim?
zaten her şey sarmadı, sarmalanmadı mı birbirine; zaten hepsi belirsizleşmedi mi ayrım yerlerinden.
daha neyi beklemekteyim?
dur ihtarı olamayacaktır
kendini vur emri gelmeyecektir.
rahat bir zihin için uykuyu almak gerekir. bunun için de önce uyanmalı, uygun durumu sağlamalıyım.
yapılan şeyse bataklığa gönüllü bir atlayıştan ibarettir.
daha neyi beklemekteyim?
her yanım pislik içinde, görmekteyim. kim temizleyebilir ki ruhumu benden başka?
birisi elini sürmek istese izin verecek miyim sanki?
güvenebilecek miyim? bilmiyorum, sanmıyorum.
neden yaptım bunca şeyi, onu da bilmiyorum.
bir uyanış gerek bana.
ben daha neyi bekliyorum?
devamını gör...
3470.
yoruldum.
devamını gör...
3471.
görüyorum ki yazmak beni bırakmayacak yegâne eylem. öyle ya da böyle, aklımın bir köşesine yazmak da olsa ben bu eylemi yapıyorsam kaçmanın alemi yok.

duadan başka elimizden bir şey yok
devamını gör...
3472.
içim daralıyor, canım oldukça sıkkın ve ben neşeli davranmaya çalışmaktan sıkıldım.
devamını gör...
3473.
son günlerde o kadar çok celal şengör videosu izledim ki bugün iç sesimin celal şengör olduğunu fark ettim bunu yazarken bile celal şengör ses tonuyla okuyorum
devamını gör...
3474.
allahım tüm detayları biliyorsun. *
devamını gör...
3475.
kahretsin gerçekten!
bize betonarme bina güzellemesi yapıp buralara hapseden tüm yöneticileri ve meslek erbablarını.
bizleri kader adı altında ölüme terk edenleri, kahretsin.
köyde istihdam yaratmayıp bizi şehre muhtaç edenleri de kahretsin.
en çok da bize düdükle, fenerli kaskla yatın diyip psikolojimizin ve sağlığımızın içine eden bilim insanlarına çıkıp tek laf edemeyen, sorumluluk alıp bizi kurtaramayan herkesi kahretsin.
sadece bir gün güvenli köşklerinden, villalarından çıkıp halkın evinde kalmaya yürekleri yeter mi diyeceğim insanlar, iki katlı villa bahçesine afad çadırı koymuş.
bize güvensiz alanlar yaratıp hadi kendinizi koruyun enkazda sağ kalmaya çalışın diyen ve buna sebep olan herkesi kahretsin !
bina yıkılıyor mu yapma ! oluru neyse onu uygula. zibilyon kazancım var çok güçlü bir ülkeyiz güzellemesi yaparken dönüşüm adı altında para isteme. zaten insanlar 3 kuruşa çalışıp emeklilikte anca ev alıyorlar. sen evleri yıkılmış insanlara kredi çektirip hala para istiyorsun. kahretsin, halkların ezildigi ölüp gittiği tüm gücü ve zenginliği!
devamını gör...
3476.
gün olur alıp başımı giderim.

gün oldu takıldım denizden yeni çıkmış ağlara.

ve koku da almıyordum. yolumu almıştım çoktan.
devamını gör...
3477.
olanları unutup dönemem geriye, sen de gelmezsin zaten dimi.
içimdeki acıyı tarif etmem zor, çok zor. ama deneyeceğim.
bir papatyayı bir hevesle koparırsında sonradan kopardığın, öldürdüğün için bir pişmanlık olur ya içinde acıyla karışık pişmanlık. o var içimde, yanıyor sebepsiz alev alev. sebebini soramıyorum kendime. neyden korkuyorum, neyden kaçıyorum bu kadar?
nerelere geldik, şaşırıyorum şu an geldiğimiz noktaya bakınca. hayallerimiz böyle değildi. birlikteydi. mutluyduk. sarılıp öpüşüyorduk. nefesimiz karışıyordu birbirine. dönebilseydim geriye, ne istersen yapardım. ne istiyorsan alırdım. daha çok kitap okurdum, daha çok çizerdim ve daha çok şarkı söylerdim.
çizim demişken, hala sana son çizdiklerime bakamıyorum. sana gönderecektim ya hazırdı. yanında başka bir hediye daha.hediyeni gönderemeden gittin benden. sen de haklısın ki kim napsın beni *
///
her gece uyumadan görürdüm, dinlerdim sesini. evet herkes gitti, herkes terketti, herkes aldattı. senin gitmen başkaydı.
sen gittin..
ama borcun var bana. sadece bir sarılmak, son kez ve ilk kez ...
eğer görüyorsan, bence görmüyorsun. ama görüyorsan işte belki, ıhlamur ağacının çiçek açması ihtimaline göre görüyorsan bunu fazla görme sadece..
sadece sarılma.
bi umut.
devamını gör...
3478.
artık ayılma ırak kalsın aşk
bırak sırasıyla acıları
varsın tanrıya
alışma
yaşlı başına kar yağdırma.
devamını gör...
3479.
yazmak çok rahatlatıyor. ancak üniversite yıllarımda bloglar, sözlükler, günlükler ile başladığım yazı serüvenimi iş hayatında ihmal ettim, baskıladım.
devamını gör...
3480.
şiir defterim
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim