normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3461.
çok değiştim ben. harbi değiştim ama. eskiden ne yapmam gerekeni bilirdim.
artık ne yapmamam gerektiğini biliyorum.
hümanistliğimden vazgeçtim.
yine insan canlısıyım evet ama çoğu uzağımda olsun derdindeyim.
herkes iyi olsun işte be.
kimsenin saf kötü olduğuna inanmıyorum artık.
artık ne yapmamam gerektiğini biliyorum.
hümanistliğimden vazgeçtim.
yine insan canlısıyım evet ama çoğu uzağımda olsun derdindeyim.
herkes iyi olsun işte be.
kimsenin saf kötü olduğuna inanmıyorum artık.
devamını gör...
3462.
rammstein musikileri ile ali rıza muhabbet bağında, oğuz aksaç trt videoları ile sagopa kajmer scratchleri arasında gidip geliyorum saatlerdir 2 hafta evde tek kaldık mentali mezara uğurladık yeminle. anama sataşmayı, yeğenim üzerinde çeşitli bilimsel deneyler yapmayı özledim. günlerdir kahvaltılık, sigara ve bremen ile besleniyorum. bazen bir bakıyorum ki kalorifere yaslanmış bir vaziyette kapıyı izliyorum, bazen oturup kalem çeviriyorum dakikalarca. tüm rekorlarımı egale ettim ve elimde hiçbir şey kalmadı. evi belki 15 kez silmişimdir bu süreçte, yer delinecek artık. dışarıya sadece çöp atmaya çıkıyorum. birden fazla insan görünce şaşırıyor, panikliyor ve şüpheli hareketler sergiliyorum. geçen arkadaşı aradım, baktım ki konuşmayı unutmuşum kapattım. birileri arayınca açmıyorum artık çünkü konuşamıyorum. iki gün önce de bi abiyi gördüm, abi, dedim nerelerdesin, yav dedi çocuk doğdu, ooo hayırlı olsun abi dedim. sağ ol dedi. annesi vefat eden bir arkadaşa da geçmiş olsun ya demiştim, onu hatırlattı bu diyalog. iyi ki tek yaşamıyorum yoksa 3. haftada nalları dikmiş bi vaziyette kapının eşiğinde bulunurdum. ölmesem bile transpotting'dekinden hallice bi 3 hafta olurdu. gidişat kötü
devamını gör...
3463.
hislerim bütün bedenimi ele geçirmiş bir hastalık gibi canımı yakarak varlığını hissettiriyordu bana. biz varız hala yaşıyoruz diyordu sanki. oturup uzun uzadıya konuşulması gereken konular vardı ama ben hem içimdeki çocuk heycanını hem gitmek rahatlığını aşamıyordum. sessizce içimdeki köşesine çekildi ruhum. derin bir sessizliğe gömüldü...
devamını gör...
3464.
bir gün buraya girip rastgele tuşlara basacağım alın karaladım diye ama sonra moderasyonla kötü olacağız
devamını gör...
3465.
hayatımı öptüm ve öpmeye devam ediyorum.
sürekli yapmam dediğim şeyleri yapıyorum ve iradesiz olduğumu kabullenemiyorum.
kaybolmak istiyorum.
sigarayı bırakamıyorum o yüzden yok olurken bile ağzımda bir dal sigara olsun istiyorum.
bazen bilinç denen şey çok fazla can sıkıyor.
zeki değilim lakin aptal da değilim.
ama aptal olmak istiyorum...
hoş delilere aptal diyenlerin kafasını yaşasam zihnim error verecek ama..
bilinç can sıkıyor işte.
sürekli yapmam dediğim şeyleri yapıyorum ve iradesiz olduğumu kabullenemiyorum.
kaybolmak istiyorum.
sigarayı bırakamıyorum o yüzden yok olurken bile ağzımda bir dal sigara olsun istiyorum.
bazen bilinç denen şey çok fazla can sıkıyor.
zeki değilim lakin aptal da değilim.
ama aptal olmak istiyorum...
hoş delilere aptal diyenlerin kafasını yaşasam zihnim error verecek ama..
bilinç can sıkıyor işte.
devamını gör...
3466.
öyle bir zamandayım ki, aslında her şey yerli yerinde. her şey böyle olmalı gibi. hayatımdaki tüm insanlar yapbozumu eksiksiz tamamlıyor. hayatı izlerken yüzümde ince bir tebessüm var sanki. ama tam bir gülümseme de değil. tahta bir sandalyenin üzerinde sigaramı tüttürürken dudağımın kenarları hafif yukarı kıvrılmış gibi. silik ama varlığı yadsınamaz. birçok duyguyu içinde barındıran, mutluluğun ise teğet geçtiği bir ifade şekli nasıl olursa öyle. ama öte yandan da bir sızı var içimde, adını koyamadığım. nedenini, nasılını, niçinini bilmediğim, tüm sorularımı yanıtsız bırakan bir his. ruhumu bir yere çapmışım da o çarptığım yer sızlıyor gibi. çarptığım yer belirsiz… yersiz, yurtsuz, isimsiz bir his gelmiş, “buralar benim” der gibi benliğimi ele geçirmiş ve kulağıma fısıldıyor: git!
her yerden gidip hiçbir yere dönmeme isteği. isimsiz kalabalıkların ıssızlığına bir kedi gibi sokulma ihtiyacı. ismimi unutma ve asılmış zamanların ölü anılarında kaybolma tutumu. bir şey diyeceğim, gitsek ya buralardan? ne senin tanrılığın kalsa ne benim ergen tanrıçalığım? ya da söylesene bana, ben nasıl kurtulacağım benden?
her yerden gidip hiçbir yere dönmeme isteği. isimsiz kalabalıkların ıssızlığına bir kedi gibi sokulma ihtiyacı. ismimi unutma ve asılmış zamanların ölü anılarında kaybolma tutumu. bir şey diyeceğim, gitsek ya buralardan? ne senin tanrılığın kalsa ne benim ergen tanrıçalığım? ya da söylesene bana, ben nasıl kurtulacağım benden?
devamını gör...
3467.
yine odaya, içime sığamadığım bir gece. yeni aldıgım pakete çakmak sıgacak hale geldi. içim mi yanıyor sigara mı yanıyor çözemiyorum. kendimden nefret ettiğim bir güne gözlerimi kapatıcam, halbuki bugün hava bir insnın kendini sevmesi için çok güzeldi. havalar günlük güneşlikken daha bir hoş oluyor insanın içi. ama benim olmuyor. sanırım artık son demler.
devamını gör...
3468.
bok gibi hissediyorum. ama öyle bir bok gibi hissetmek ki bok gibi terimi yanında ufak kalıyor. feyyaz yiğit'in beni boğdu boğdu duvara attı tanımlamasını ben şu an ruhani olarak yaşıyorum. bunu okuyan ne edebiyat kastın emenike diyebilir, haklı ama napim bir şekilde dışarı çıkmalıydı bunlar ki azıcık rahatlayayım.
devamını gör...
3469.
öfke problemleri olan insan toplulukları. hep kendini haklı sanma itemleri. bir haklı aranması itemleri. dürüst olunmaması. bir şeylerden kaçmak için karşıdaki insana güvenmeme. iktidarsızlık. dinlememe bakmama görmeme. anlamama anlamak istememe. anlatamama sorunu. daraldım. hayattan biraz lale biraz deniz kitap müzik istedim. kendime yetebilmenin hayalini kurdum. ama içine s***nız yani. ben sevilmek istedim. kitap değilim ki okunayım dinlenilmeye ihtiyacım vardı. istedim ki beni severken emek harcayın. belki paranızdan giderdi ama size çok fazla sevgi verebilirdim. bu bu kadar acı çekmeme sebep olmamalıydı. bakın insanlar öldü, yakınlarımdan da ölenler oldu. canım çok yandı ama istedim ki dik durmayı göreyim. istedim ki herkese bakın dik duruyorum siz de durabilirsiniz demek istedim. onu da bitirdiniz. kalbim paramparça. bağırıp artık yeni büyük güzel bir şey olsun demek istiyorum. yeniiii büyükkk ve çok güzel bir şey olsun artık. yeni büyük ve çok güzel bir şey olsun artık. yeni büyük ve çok güzel bir şey olsun artık. artık olsun. nolur... lütfen artık gücüm kalmadı. yapayalnızım çok yalnız.. çok...
devamını gör...
3470.
çok uzun zamandır mutlu hissedemiyorum. bazı anlar dışarıdan bakıldığında belki de mutlu insan profiline çok iyi uyduğum izlenimi çıkarılabilir ama insan gözünün ulaşabileceği yer sınırlı işte. kimse kimsenin içini bilemez sonuçta. bazen insanın kendisi bile bilemez. eğleniyorum, gülüyorum, neşeleniyorum ama tüm bunları yaparken zihnimin arka planında bir düşünce, bir his var ki asla yerinden kıpırdamadan orada duruyor ve her defasında bana mutsuz olduğumu hatırlatıyor. bir damla içten gülümseyebilmek için yaptığım her şeyde boşa kürek çektiğimi söylüyor. tabii haklı da, boşa kürek çekiyorum çünkü aşağı baktığımda orada deniz bile yok.
devamını gör...
3471.
dün bir masanın etrafında toplanıp rakı içtik. kahkahasız, herkesin dalıp dalıp gittiği, sarhoşlukların keyfe değil daha düşük modlara evrildiği bir rakı masası… geçiyor, iyileşiyoruz zamanla ya hep, bir öncekinden daha kötü bir iyi versiyonumuzla tanışıp iyileşmiş oluyoruz aslında. yeni iyi!
ne güzel entropi be. paramparça ola ola, küçüle küçüle, yok ola ola. devam ediyoruz…
ne güzel entropi be. paramparça ola ola, küçüle küçüle, yok ola ola. devam ediyoruz…
devamını gör...
3472.
neresi benim yerim bilmiyorum. nerede durmalıyım, nereye gitmeliyim, bilmiyorum. sanki herkesin bir yeri varmış, herkes sıggmış şu dünyaya da bir ben ait olduğum yerimi bulamamışım, bir ben sığamamışım dünyaya gibi hissediyorum.
devamını gör...
3473.
birtakım evrensel dedikodular
bir önceki güne göre romantik sayılan gökyüzüne şöyle bir baktı; dışarıda yeşil soğan ve turp satan bir insanın bakıp sonsuz galaksiler ve sınırsız boyutlar kuramı üzerinde düşündüğünü olmasa da epey derin düşüncelerde olduğunu anlayacağı kadar derin bakmıştı hayata. evet hayata. bilmediğimiz gezegenlerin bizden aşağılık ya da çok üstün düzenleri olabilirdi. yanından geçerken çöpünü yere atan sıfatsızı görünce 2. ihtimal üzerine daha çok yoğunlaştı. sonra evren karşısında bu kadar basit kalan bir organizmaya yaratıcı tarafından bütün bunları düşünebiliyor olma yetkisinin neden verildiğini sordu kendine, belki de hayata... belki de düşünebiliyor olduğu alan evrende bir toz parçasının sonsuzda biri bile değildi.. insanın ölmeye programlı basit ve aşağılık bir döngüden ibaret oluşu ve bu acizliğe aykırı kocaman bir kibir... kurdukları şehir düzenlerini, tasarladıkları arabaları, diktikleri daima lüks iddialı binaları, görkemli evleri, gösterişli eşyaları, zengin kıyafetleri, zamanında zenginlik emaresi olarak atfettikleri için değerli olup gittikçe taptıkları madenleri, ışıkları, ledleri, son teknolojik görgüsüzlükleri... bütün bunların sonsuzda bir olduğunun farkında olmayıp sonsuzda sonsuz eksi bir ihtimalden üstün olduğunu varsayan pek aşağılık ve bir o kadar kibirli bu basit organizmayı üzerinde çokça düşünülmesi, aynı zamanda düşünülmeye pek de değmeyecek bir varlık olarak değerlendirip insanı da evrenin içine dahil ederek kafasının içine sıkıştırdı. eve geldiğinde düşündüğü tek şeyin akşam ne yiyeceği olmasının yaptığı öz aşağılamayı destekliyor oluşu onu şöyle bir gülümsetti. ve içi bomboş ama koskocaman görünen bir gün daha böylece biten diğer günlerin yanına, o da başlayacak yeni günlere doğru yola koyuldu.
uyudu.
bir önceki güne göre romantik sayılan gökyüzüne şöyle bir baktı; dışarıda yeşil soğan ve turp satan bir insanın bakıp sonsuz galaksiler ve sınırsız boyutlar kuramı üzerinde düşündüğünü olmasa da epey derin düşüncelerde olduğunu anlayacağı kadar derin bakmıştı hayata. evet hayata. bilmediğimiz gezegenlerin bizden aşağılık ya da çok üstün düzenleri olabilirdi. yanından geçerken çöpünü yere atan sıfatsızı görünce 2. ihtimal üzerine daha çok yoğunlaştı. sonra evren karşısında bu kadar basit kalan bir organizmaya yaratıcı tarafından bütün bunları düşünebiliyor olma yetkisinin neden verildiğini sordu kendine, belki de hayata... belki de düşünebiliyor olduğu alan evrende bir toz parçasının sonsuzda biri bile değildi.. insanın ölmeye programlı basit ve aşağılık bir döngüden ibaret oluşu ve bu acizliğe aykırı kocaman bir kibir... kurdukları şehir düzenlerini, tasarladıkları arabaları, diktikleri daima lüks iddialı binaları, görkemli evleri, gösterişli eşyaları, zengin kıyafetleri, zamanında zenginlik emaresi olarak atfettikleri için değerli olup gittikçe taptıkları madenleri, ışıkları, ledleri, son teknolojik görgüsüzlükleri... bütün bunların sonsuzda bir olduğunun farkında olmayıp sonsuzda sonsuz eksi bir ihtimalden üstün olduğunu varsayan pek aşağılık ve bir o kadar kibirli bu basit organizmayı üzerinde çokça düşünülmesi, aynı zamanda düşünülmeye pek de değmeyecek bir varlık olarak değerlendirip insanı da evrenin içine dahil ederek kafasının içine sıkıştırdı. eve geldiğinde düşündüğü tek şeyin akşam ne yiyeceği olmasının yaptığı öz aşağılamayı destekliyor oluşu onu şöyle bir gülümsetti. ve içi bomboş ama koskocaman görünen bir gün daha böylece biten diğer günlerin yanına, o da başlayacak yeni günlere doğru yola koyuldu.
uyudu.
devamını gör...
3474.
tekrar şekerli çay içmeye başlasam her şey düzelecekmiş gibi ama bunu da yapmıyorum.
devamını gör...
3475.
aklıma bir fikir geldi,yalnızca bir fikir.
karlı dağların eteğinde bir ev kiralayıp,
kafa dengi bir dostla bir hafta boyunca dumana vurup manzara seyretmek.
meyletti gönül yükseklere, derman oldu bana yüksekler.
not: bu sözler kafa bulutlu bir şekilde yazılmıştır.
karlı dağların eteğinde bir ev kiralayıp,
kafa dengi bir dostla bir hafta boyunca dumana vurup manzara seyretmek.
meyletti gönül yükseklere, derman oldu bana yüksekler.
not: bu sözler kafa bulutlu bir şekilde yazılmıştır.
devamını gör...
3476.
aklıma az önce bir fikir geldi.
tüm insanlardan uzaklaşma eylemi..
cümle içerisindeyken ne güzel geliyor kulağa değil mi?
ama zamanı değil işte.
doğru zamanda kaybolacağım ortadan ve sonrasında benden mutlusu olmayacak.
not: bu sözler bilincim gayet yerindeyken yazıldı.
tüm insanlardan uzaklaşma eylemi..
cümle içerisindeyken ne güzel geliyor kulağa değil mi?
ama zamanı değil işte.
doğru zamanda kaybolacağım ortadan ve sonrasında benden mutlusu olmayacak.
not: bu sözler bilincim gayet yerindeyken yazıldı.
devamını gör...
3477.
ruh namına bir zerre kalmadı içimde. seni affetmek mümkün mü?
devamını gör...
3478.
sokağın ortasına öylece yıkıldı. yakasında eller buldular sayısız. parçalanmış dirsekler ve sol gözünde tek damla. annesine sarılır gibi sarılıyordu yakasına, öyle gömdüler onu. yitirenler oldu sağ gözünü. söylemek istediklerini duyan olsaydı, artık olmazdı dedim. üzerine susuldu.
bu vedayı sokağın cahilliğine veremedi kimse. istasyonlarda yasaklara yazdılar adını, mezartaşı tarzı değildi. ve çiçekler dikmediler onun için, çiçekler çizdiler.
bu vedayı sokağın cahilliğine veremedi kimse. istasyonlarda yasaklara yazdılar adını, mezartaşı tarzı değildi. ve çiçekler dikmediler onun için, çiçekler çizdiler.
devamını gör...
3479.
kiminin kızı, kiminin oğlu, kiminin kardeşi, kiminin eşiydi ölen. kiminin sevdiğiydi, yaşama sebebiydi. veda bile edemeden gittiler onlar. arkalarında hiçbir iz bırakamadan gittiler. anılar kaldı sadece. yaşanmış güzel anılar. onların kokusunun olduğu anılar. herkes kaybetti. halbuki bu bir savaş veya oyun değildi. herkes durduk yere herhangi bir şeyin içinde değilken kaybetti. sevdiklerini, evini, hayatını kaybetti. ne kadar masumduk biz oysa. neden ölmemize göz yumuldu? hayatımız neden bu kadar hiçe sayıldı? dünya adaletsizdi evet ama biz insanlar bu adaleti kendimizce yaratamaz mıydık? para onlar için, üst kademede olanlar, sayın diye seslenilenler için sadece bir kağıt parçasından ibaret değil miydi? kaybetmemiz onların doyumsuzluklarına değdi mi? acıttı mı içlerinde bir yerleri?
devamını gör...
3480.
başlık mı? başlık: yok
ama benim hiçbir şeyim yok.
dünyanın en yoksul yerinden yazıyorum, evimizin perdeleri kolalı.
dünyanın en yoksul yerini, virane bir yer sanmayın. yoksulluk bazen yoksunluktur ya da yoksundur, yok olmaktayım.
her günün erken saatlerinde hayatın başlamasına tahammül edemiyor insan, yapacak çok şeyim var, yapmam gereken aslında,
bir yerden tutuyorlar beni, kapı önünde ayaküstü lafa tutan komşu teyze gibi.
ayaküstü, bitmek bilmeyen kavga var yeryüzünde.
birileri, hep bir başkalarının hayatına müdahale etmekte, göz dikmekte kendinde olmayana.
ben göz dikemedim, gözüm almıyor bu kadar fazla şeyi.
çünkü zor, kendinde olmayan şeylerin ağırlığı, imrenerek geçecek derecede küçük değilse, hangi birine ulaşmak isteyeyim diyor insan.
ulaşmak aynı değil gerçi, göz dikmekle. kötü amaçlarla iyi bir şeye, şeylere ulaşamaz insan.
ben bu yüzden hiç, benim olmayana göz dikmedim, istedim sadece.
uğrunda bir savaş vermeden isteyince, yer gökle yer değiştirse bile istediğine ulaşamıyormuş insan, vermediğim savaşların yenilgisinden sonra yasını tutmak, bence de bana hiç yakışan bir davranış değildi.
zaten bugünlerde istemli istemsiz ne yapsam bana yakışmıyor gibi artık.
üzerime ne giysem, başkasının hakkı var, dünya yanarken, yarına ne giyeceğini düşünmeden uyuyuveriyormuş insan.
dünyanın en aç bölgesinden yazmaktayım.
ne çok doymuyoruz açlığa, nereden baksan hep açız, doymak bilmiyormuş insan, tokluğunda bile yediği ekmeği paylaşmayan bir toplumun içerisinde, çok zor şartlarda empati yapmaya çalışmaktayım.
birinin açlığını gidermeye çalışırken bile ilgiye aç, gösterişe aç, aslında insanlığa aç bir şekilde dolaşıyoruz. herkesin yaptığı iyiliği bir başkasına gösterme çabası var, hatta bazılarının savaşı.
o kadar çoğunlukta ki çoğunlukta olmasının suç sayılmasını istediğim topluluklar,
sanki yaptığı iyiliği göstermese, yapmadı diye suçlanmamak için de gözümüze gözümüze sokuyor bazıları da.
çünkü bu çağda, görünmeyen ellerin iyileştirdiği yaralar konuşulmuyor.
konuşulan sadece gerçek olduğuna inandırılmaya çalışılan yalanlar.
dünyanın en karanlık odasından yazmaktayım, karanlıktan korkmadım hiç, ama sessizlik bu hayattaki en büyük korkumdur benim.
çünkü gördüm, güneşin doğmadığı tek bir gün yok. ama sessizlik.
sessizlik çağın en kötü hastalığı olsa gerek. ne çok sessiz bazı insanlar.
haksızlıklara tahammül seviyesi yüksek bir toplumun içerisinde, en ufak bir başkaldırıda, sanki başımla gövdem birbirinden ayrılacakmış hissi veren laik bir çağdan yazmaktayım.
o kadar laik ki hatta, düşüncelerimizi özgürce söyleyebileceğimiz bir ortama sahibiz, yalnız sonuçlarına katlanmak şartıyla.
belki ben yanlış öğrenmişimdir diyor kimisi, kimisi sadece susuyor.
sonuçlarına katlanmak, bir işe kalkışmaktan daha zor olsa gerek.
evet sessizlik!
konuşması gerekenler duyulmuyor.
yok olmaktayım.
yok olmak ne demek onu bile bilmiyorum aslında, sadece gün geçtikçe susmakta, yoksun kalmakta, "şunu yaparsan benim için "yoksun" olmaktayım. yok olmak ölmek mi demekti sadece, yanlış biliyorsam düzeltin;
nüfusta varken yok sayılmakla, aslında yok olmaktayım.
ama benim hiçbir şeyim yok.
dünyanın en yoksul yerinden yazıyorum, evimizin perdeleri kolalı.
dünyanın en yoksul yerini, virane bir yer sanmayın. yoksulluk bazen yoksunluktur ya da yoksundur, yok olmaktayım.
her günün erken saatlerinde hayatın başlamasına tahammül edemiyor insan, yapacak çok şeyim var, yapmam gereken aslında,
bir yerden tutuyorlar beni, kapı önünde ayaküstü lafa tutan komşu teyze gibi.
ayaküstü, bitmek bilmeyen kavga var yeryüzünde.
birileri, hep bir başkalarının hayatına müdahale etmekte, göz dikmekte kendinde olmayana.
ben göz dikemedim, gözüm almıyor bu kadar fazla şeyi.
çünkü zor, kendinde olmayan şeylerin ağırlığı, imrenerek geçecek derecede küçük değilse, hangi birine ulaşmak isteyeyim diyor insan.
ulaşmak aynı değil gerçi, göz dikmekle. kötü amaçlarla iyi bir şeye, şeylere ulaşamaz insan.
ben bu yüzden hiç, benim olmayana göz dikmedim, istedim sadece.
uğrunda bir savaş vermeden isteyince, yer gökle yer değiştirse bile istediğine ulaşamıyormuş insan, vermediğim savaşların yenilgisinden sonra yasını tutmak, bence de bana hiç yakışan bir davranış değildi.
zaten bugünlerde istemli istemsiz ne yapsam bana yakışmıyor gibi artık.
üzerime ne giysem, başkasının hakkı var, dünya yanarken, yarına ne giyeceğini düşünmeden uyuyuveriyormuş insan.
dünyanın en aç bölgesinden yazmaktayım.
ne çok doymuyoruz açlığa, nereden baksan hep açız, doymak bilmiyormuş insan, tokluğunda bile yediği ekmeği paylaşmayan bir toplumun içerisinde, çok zor şartlarda empati yapmaya çalışmaktayım.
birinin açlığını gidermeye çalışırken bile ilgiye aç, gösterişe aç, aslında insanlığa aç bir şekilde dolaşıyoruz. herkesin yaptığı iyiliği bir başkasına gösterme çabası var, hatta bazılarının savaşı.
o kadar çoğunlukta ki çoğunlukta olmasının suç sayılmasını istediğim topluluklar,
sanki yaptığı iyiliği göstermese, yapmadı diye suçlanmamak için de gözümüze gözümüze sokuyor bazıları da.
çünkü bu çağda, görünmeyen ellerin iyileştirdiği yaralar konuşulmuyor.
konuşulan sadece gerçek olduğuna inandırılmaya çalışılan yalanlar.
dünyanın en karanlık odasından yazmaktayım, karanlıktan korkmadım hiç, ama sessizlik bu hayattaki en büyük korkumdur benim.
çünkü gördüm, güneşin doğmadığı tek bir gün yok. ama sessizlik.
sessizlik çağın en kötü hastalığı olsa gerek. ne çok sessiz bazı insanlar.
haksızlıklara tahammül seviyesi yüksek bir toplumun içerisinde, en ufak bir başkaldırıda, sanki başımla gövdem birbirinden ayrılacakmış hissi veren laik bir çağdan yazmaktayım.
o kadar laik ki hatta, düşüncelerimizi özgürce söyleyebileceğimiz bir ortama sahibiz, yalnız sonuçlarına katlanmak şartıyla.
belki ben yanlış öğrenmişimdir diyor kimisi, kimisi sadece susuyor.
sonuçlarına katlanmak, bir işe kalkışmaktan daha zor olsa gerek.
evet sessizlik!
konuşması gerekenler duyulmuyor.
yok olmaktayım.
yok olmak ne demek onu bile bilmiyorum aslında, sadece gün geçtikçe susmakta, yoksun kalmakta, "şunu yaparsan benim için "yoksun" olmaktayım. yok olmak ölmek mi demekti sadece, yanlış biliyorsam düzeltin;
nüfusta varken yok sayılmakla, aslında yok olmaktayım.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2