normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
4921.
ben vursam kendimi vuracaktim !
devamını gör...
4922.
kafama takılan ciddi bir husus var ve bu şahsen çok mühim bir konu.
tarihi hep kazananlar yazmış yani istedikleri gibi tevil etmişlerdir. ortaya bir yalan atarsın 2 kuşak sonra bu yalan bir inanç haline gelir çünkü aksini ispatlayacak delilleri veya kişileri yok etmişsindir.
e hâl böyle olunca ister istemez baştan sonra kadar her şeyin birilerinin bizim inanmamızı istediği şekline sokmuş olması hiç uzak bir ihtimal gibi görünmüyor.
düşünsene bildiğin, öğrendiğin her şey yalan. koca bir binanın yıkılması ve altında kalman gibi bir şey bu. boşa geçmiş, sürekli birbiriyle çatışarak yitip gitmiş koskoca bir ömür.
yeterince ürpertici bir ihtimal daha da kötüsü inanç ve sarıldığın ideolojileri yalanmış bu ya ne malmışım meğer demek çok zor.
bunu herkes kaldıramaz ama yine de bu ihtimali düşünmek ve düşeceğin devasa bir boşluğa rağmen hakikati öğrenme isteğim daha ağır basıyor.
tâbi bu sadece benim şahsi düşüncem, belki de doğru cevapları hiçbir zaman öğrenemeden göçüp gideceğiz.
bilmiyorum ama tek emin olduğum bok gibi bir şey olduğu.
tarihi hep kazananlar yazmış yani istedikleri gibi tevil etmişlerdir. ortaya bir yalan atarsın 2 kuşak sonra bu yalan bir inanç haline gelir çünkü aksini ispatlayacak delilleri veya kişileri yok etmişsindir.
e hâl böyle olunca ister istemez baştan sonra kadar her şeyin birilerinin bizim inanmamızı istediği şekline sokmuş olması hiç uzak bir ihtimal gibi görünmüyor.
düşünsene bildiğin, öğrendiğin her şey yalan. koca bir binanın yıkılması ve altında kalman gibi bir şey bu. boşa geçmiş, sürekli birbiriyle çatışarak yitip gitmiş koskoca bir ömür.
yeterince ürpertici bir ihtimal daha da kötüsü inanç ve sarıldığın ideolojileri yalanmış bu ya ne malmışım meğer demek çok zor.
bunu herkes kaldıramaz ama yine de bu ihtimali düşünmek ve düşeceğin devasa bir boşluğa rağmen hakikati öğrenme isteğim daha ağır basıyor.
tâbi bu sadece benim şahsi düşüncem, belki de doğru cevapları hiçbir zaman öğrenemeden göçüp gideceğiz.
bilmiyorum ama tek emin olduğum bok gibi bir şey olduğu.
devamını gör...
4923.
ekşi sözlük(!)teki yüklediğim resimleri toplu download etmek için çetcipitiye 2 adımlı kod yazdırdım. sağolsun hesabımı uçurdular en azından görselleri kurtarayım dedim. böylece başka yerlerde * kullanabileceğim.
1. sözlükteki verilerimi indirip python ile parse ettirdim
2. parse edilen linkleri indiren bir c# kodu yazdırdım (python ile yazılan kod 520 hatası verdi.
belki başkası da kullanmak ister diye kodu paylaşıyorum.
benim zerre katkım yoktur. hepsi çetgipiti marifetidir.
(link: https://gist.github.com/fatihbahceci/ac4fd87f42aa333ba13b5b89ba46f883::buradan)
buradan
edit: noluyo ya! ilk linki kabul etmiyor ikinci linki kabul ediyor?
1. sözlükteki verilerimi indirip python ile parse ettirdim
2. parse edilen linkleri indiren bir c# kodu yazdırdım (python ile yazılan kod 520 hatası verdi.
belki başkası da kullanmak ister diye kodu paylaşıyorum.
benim zerre katkım yoktur. hepsi çetgipiti marifetidir.
(link: https://gist.github.com/fatihbahceci/ac4fd87f42aa333ba13b5b89ba46f883::buradan)
buradan
edit: noluyo ya! ilk linki kabul etmiyor ikinci linki kabul ediyor?
devamını gör...
4924.
öyle bir noktaya geldim ki artık yolumu bulamıyorum.gözlerimi açık tutmaya çalışıyorum. kendimi hiç bu kadar tükenmiş hissetmemiştim.. vücut olarak her zaman yorgundum ama bu sefer yorgunluğum zihin yorgunluğu...hiç bu kadar sıkılmamıştım. can sıkıntılarım arasında soluğum tıkanıyor! ciğerimi yakıyor bazen. göğsüm ağrıyor.sanki kalbim duracak.
herkes örseledi sırayla. gönlümdeki huzuru kaçırmak için, ömürümü tüketiyorlar acımasızca.
değiştirmediğim değiştirmek istemediğim alışkanlıklarımdan, zaman zaman yapmaya devam ettiğim seçimlerimler yüzünden kendimi suçluyorum.
gözkapaklarım düşmüş ama gözlerimi kocaman açıp uyumamak için direniyorum. çünkü ne zaman uykuya dalsam kabus görüyorum. gördüklerim iç karartıcı, bulanık,can sıkıcı. beni içine çekmeye çalışan derin ve karanlık kocaman bir çukur görüyorum...
son üç gündür yağmur yağıyor burada.yıldırımlar düşüyor. kış kendini hissettirmeye başladı. zaman çok hızlı akıyor ve akarken hayatı yiyor.
yıldırımların ve yağmurların yarattığı yıkımları düzenlemem gerek. bunun için ne lazım diye düşünüyorum..
ince ama güçlü bileklerimle ve yüreğimle, kazmamı, küreğimi, tırmığımı kullanmalıyım artık.
“beni öldürmeyen her şey, beni güçlendirir. ”
herkes örseledi sırayla. gönlümdeki huzuru kaçırmak için, ömürümü tüketiyorlar acımasızca.
değiştirmediğim değiştirmek istemediğim alışkanlıklarımdan, zaman zaman yapmaya devam ettiğim seçimlerimler yüzünden kendimi suçluyorum.
gözkapaklarım düşmüş ama gözlerimi kocaman açıp uyumamak için direniyorum. çünkü ne zaman uykuya dalsam kabus görüyorum. gördüklerim iç karartıcı, bulanık,can sıkıcı. beni içine çekmeye çalışan derin ve karanlık kocaman bir çukur görüyorum...
son üç gündür yağmur yağıyor burada.yıldırımlar düşüyor. kış kendini hissettirmeye başladı. zaman çok hızlı akıyor ve akarken hayatı yiyor.
yıldırımların ve yağmurların yarattığı yıkımları düzenlemem gerek. bunun için ne lazım diye düşünüyorum..
ince ama güçlü bileklerimle ve yüreğimle, kazmamı, küreğimi, tırmığımı kullanmalıyım artık.
“beni öldürmeyen her şey, beni güçlendirir. ”
devamını gör...
4925.
hayatımdaki en büyük eksikliklerden biri beni dizginleyecek bir akıl hocamın olmaması, daha doğrusu bu tarz insanlar var ama çok uzağımdalar. yakın zamanda yine ortalığı kırıp döktüm. saman alevi gibi parlayan sinirimle ağzıma gelenleri ölçüp tartmadan savurdum boşluğa. en sevdiklerimin kalbini bencilce kırdım. şu an pişman olmamamın bir faydası yok elbet. zamanında biri oğlum sirma, az soluklan, kendine gel, bu sen değilsin deseydi başka gelişirdi belki her şey.
oooooooofffff offff. ne olacak benim bu halim. zamanında etrafımdaki değersiz insanlara vermediğim tepkilerin, yapmadığım çıkışmaların acısını en sevdiklerimden çıkarmam ne zaman son bulacak. ne zaman elimdekilerin kıymetini tam anlamıyla idrak edebileceğim onları kaybetmeden evvel.
35 yaşına gelsem de hala erden sirmayim ben. beni büyütecek onca acı yaşasam, onca tecrübe edinsem de hala ergen fevriliği var üzerimde.
allahım sen sabrımı, sadrımı genişlet.
oooooooofffff offff. ne olacak benim bu halim. zamanında etrafımdaki değersiz insanlara vermediğim tepkilerin, yapmadığım çıkışmaların acısını en sevdiklerimden çıkarmam ne zaman son bulacak. ne zaman elimdekilerin kıymetini tam anlamıyla idrak edebileceğim onları kaybetmeden evvel.
35 yaşına gelsem de hala erden sirmayim ben. beni büyütecek onca acı yaşasam, onca tecrübe edinsem de hala ergen fevriliği var üzerimde.
allahım sen sabrımı, sadrımı genişlet.
devamını gör...
4926.
türkiye'de bir erkek olarak eğer sevgiliniz yoksa maalesef loser bir tip olarak görülüyorsunuz. ve bunun zorbalığına ben de maruz kalıyorum.
eski sevgilim hayatındaki tüm olumsuzluklara ve aile yapısındaki kırılganlığa rağmen hayata karşı mücadele konusunda ve hayata pozitif manada tutunma anlamında gördüğüm en yetenekli insandı. yıllar geçti. kiminle flörtleşsem babasının prensesi çıktı. benim de hayatım zorluklarla geçti. tüm yaşamımda yapmadığım tek şey yat kiralayıp içini esc ve mankenlerle doldurup bir hafta boyunca dünyadan kopma hayalim. o da bir gün olur da konumuz o değil. benimle aynı yolda yürüyecek insanın da benimle aynı kalibrede olması lazım. her konuda anlaşmaktan aynı olmaktan bahsetmiyorum sadece sürekli talepte bulunan, naza çeken ben kızım o halde şımartılmalıyım kafasındaki insanlara tahammül edemediğim için yalnız kalmayı tercih ettim.
peki tüm bunları ne için yazdım ? çalışırken ofiste bunun konusu açıldı ve zorbalığa uğradım. zoruma gitti lan. arkadaşım ve sevgilisi şu an bana birini bulmakla uğraşıyorlar sanki kabul edecekmişim gibi. kendilerince başımı bağlayacaklar ahaha. vallahi kendimi yalnız hissetmiyorum ya da mutluluğu başkasında aramıyorum ki.
eski sevgilim hayatındaki tüm olumsuzluklara ve aile yapısındaki kırılganlığa rağmen hayata karşı mücadele konusunda ve hayata pozitif manada tutunma anlamında gördüğüm en yetenekli insandı. yıllar geçti. kiminle flörtleşsem babasının prensesi çıktı. benim de hayatım zorluklarla geçti. tüm yaşamımda yapmadığım tek şey yat kiralayıp içini esc ve mankenlerle doldurup bir hafta boyunca dünyadan kopma hayalim. o da bir gün olur da konumuz o değil. benimle aynı yolda yürüyecek insanın da benimle aynı kalibrede olması lazım. her konuda anlaşmaktan aynı olmaktan bahsetmiyorum sadece sürekli talepte bulunan, naza çeken ben kızım o halde şımartılmalıyım kafasındaki insanlara tahammül edemediğim için yalnız kalmayı tercih ettim.
peki tüm bunları ne için yazdım ? çalışırken ofiste bunun konusu açıldı ve zorbalığa uğradım. zoruma gitti lan. arkadaşım ve sevgilisi şu an bana birini bulmakla uğraşıyorlar sanki kabul edecekmişim gibi. kendilerince başımı bağlayacaklar ahaha. vallahi kendimi yalnız hissetmiyorum ya da mutluluğu başkasında aramıyorum ki.
devamını gör...
4927.
pencereye bir taş da ben attım. bir ruh kalmış mı o evde bilmiyorum ama bir taş izi de benden kalsın istedim. hakkım var, alırım. bir ip bağlanmış kapıya hani sanki cesareti olan girsin dercesine. her basamak hayatın neresinde olduğumu sorguladı. basamağa göre cevaplarım vardı. kimisine zirvede dedim kimisine uzun zamandır uçurumun kenarında. girişte sol kapı, odada bir masa bir sandalye ve alakasız bir de sandık. pencereye karşı sürükledim masayı sandalyeyi. sandalye kırık, attım az önce camını kırdığım pencereden aşağı, yaslandım masaya. karşıda bir badem ağacı, garipdost ağaçları, bilmem kaç yıllık sakız ağacı ve incirler. ne anlatıyor tüm bunlar? her şeyin başladığı yer mi burası bilemiyorum yoksa her şeyin biteceği yer mi, şu kafamdaki seslerin birer birer ümüğüne çökeceğim yer, parmaklarımın deşifre olacağı yer, çığlıkları söküp sessizliği dikeceğim yer belki. dedim ya bilemiyorum. yakama taktığım tüm sözler burada belki, belki o çocuk buralarda bir yerde, belki beni arıyor arıyor ama görüyor mu beni. bir şeyler hareket halinde, yırtık tüller uçuşmaya başladı. buralarda ve biliyor, sadece yara izimden bulacağını beni. cesaret diyorum cesaretin varsa gel peşimden, kapıya sade bir ip bağlayacağım. çıkıyorum bakmadan bir daha arkama. arabayı buluyorum, evimdeyim. evim burası eminim değil mi, yeni bir yara yok ve eskilerin izi de geçmedi, duraklıyorum, mevcut hâlinde böyle bir ihtimal var mıydı ki? ne münasebet. bir çember ve sen yine başladığın yere geldin. bak gördün mü, hızlı koşman vardığın yeri değiştirmedi.
devamını gör...
4928.
hava soğudu. gereken kıyafetleri ben de herkes gibi giyiyorum, bere takıyorum, yünlü çorabı normal çorabın üstüne çekiyorum.
ama bir fark var bu sene bende. eskiden de kış kıyafetlerim aynıydı ama üşürdüm. yani 'hava soğuk be' der avuçlarıma hoh yapardım. iç titremesi benzeri hislerim olurdu.
bu sene hiç üşümedim, titreme hissi gelmedi. ne bileyim hava normal gibi geliyor bana. çevremdeki herkes 'amma soğuk be' diyor. ben de tık yok. poyraz esiyor ben oturup çiğdem çitliyom ve sonrasında üşütme gibi bir durumda yaşamıyom. daha dayanıklı mı oldum ne?
hayrolsun derken düşününce birden aklıma geldi: ben üç ay önce sigara bıraktım. acaba ondan mı bu soğuk hassasiyeti kaybım? daha dayanıklı mı yaptı beni bu 'dumansız hava sahası'? olur mu olur. olmuş sanki. çok iyi bea
ama bir fark var bu sene bende. eskiden de kış kıyafetlerim aynıydı ama üşürdüm. yani 'hava soğuk be' der avuçlarıma hoh yapardım. iç titremesi benzeri hislerim olurdu.
bu sene hiç üşümedim, titreme hissi gelmedi. ne bileyim hava normal gibi geliyor bana. çevremdeki herkes 'amma soğuk be' diyor. ben de tık yok. poyraz esiyor ben oturup çiğdem çitliyom ve sonrasında üşütme gibi bir durumda yaşamıyom. daha dayanıklı mı oldum ne?
hayrolsun derken düşününce birden aklıma geldi: ben üç ay önce sigara bıraktım. acaba ondan mı bu soğuk hassasiyeti kaybım? daha dayanıklı mı yaptı beni bu 'dumansız hava sahası'? olur mu olur. olmuş sanki. çok iyi bea
devamını gör...
4929.
az önce günlüğümde ağlarken hayatım kayışından bahsediyordum ve özenle yazdığım yazının üzerine gözyaşlarım düştüğü için yazım bozuldu . yazım bozulduğu için ekstra bir kere daha ağladım.
(bkz: derdini seveyim butonu)
şimdi bir kere daha asıl moralimi bozan şeyin yazımın bozulmasının değil de diğer kalan şeyler olduğunu anlatmaya çalışacağım günlüğüme.
bu sefer sakin bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
ben o günlüğü daha bugün kullanmaya başlamıştım, fazlasıyla da dikkatliydim oysa.
gözyaşımın dökülmemesi için gereken önlemleri almıştım, defteri direkt gözümün altına getirmemeye çalışıyordum, yaşlar elime geldiyse elimi kuruluyordum deftere değdirmeden önce...
kendimle bu konuda uzunca bir dalga geçmem lazım.
(bkz: derdini seveyim butonu)
şimdi bir kere daha asıl moralimi bozan şeyin yazımın bozulmasının değil de diğer kalan şeyler olduğunu anlatmaya çalışacağım günlüğüme.
bu sefer sakin bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
ben o günlüğü daha bugün kullanmaya başlamıştım, fazlasıyla da dikkatliydim oysa.
gözyaşımın dökülmemesi için gereken önlemleri almıştım, defteri direkt gözümün altına getirmemeye çalışıyordum, yaşlar elime geldiyse elimi kuruluyordum deftere değdirmeden önce...
kendimle bu konuda uzunca bir dalga geçmem lazım.
devamını gör...
4930.
4931.
4932.
öyle çaresiz bırakıyorsun ki beni,
öyle aralamışsın kapını
ne girebileceğim kadar geniş
ne vazgeçebilecegim kadar dar.
öyle aralamışsın kapını
ne girebileceğim kadar geniş
ne vazgeçebilecegim kadar dar.
devamını gör...
4933.
yine her zamanki yerimdeyim; kocaman karanlık bir orman manzarası, gece lambaları yanan evlerin ve uzaktan geçen arabaların ışıkları. ve bana çok uzun zamandır her akşam eşlik eden o tını: link
çok farklı anlamı var bu tınının bende. niye bilmiyorum ölümü hatırlatıyor her seferinde. sessiz bir ölüm. öldüğünü insanların günler sonra fark edebildiği, kimsenin tanıyamadığı sessiz, yalnız bir adamın sessiz ölümü. tınıdaki keman sesi gibi biraz acıklı bir ölüm. yapılanlar, yapılmayanlar, pişmanlıklar, özlemler, kalabalıklar ve nihayetinde yalnızlık. sonu ölüm. sonrası teferruat. finalde mezara konduktan sonra üstüne toprak atılması. hani tınıda belli belirsiz seri bir şekilde çarpan kapı sesi var ya işte o mezara atılan her bir kürek toprağın sesi. beyaz örtünün içinde duyuyorsun hissediyorsun o toprağı ama elden bir şey gelmiyor. bitti. sonrası mı? herkes için muamma.
epey zamandır kendimi soyutlamaya çalışıyorum dünyadan, yapabildiğim kadar da inziva. işe bile gitmiyorum birkaç haftadır. evden işlerimi halledip yine yapmaya çalıştığım kadar soyutlanma, inziva, okuma, düşünme, sorgulama. şu dünyada neyim fazla ise elden çıkarayım, fazlanın derdi ile de dertlenmeyeyim bari dedim. ne gerek var bu kadar şaşaya, elde tutmaya ne gerek var bu kadar kullanılmayan eşyayı, elbiseyi. ne gerek var en çok zamanımı çalan bilmem kaç bin liralık telefona. bir yerden başlamak gerekti başladım elbiseden, eşyadan, telefondan. en azından bunların derdi kalmasın artık üstümde.
günlerim belli bir rutinde ilerledi. sabahları alelade yaptığım kahvaltı, kahvaltıdan kalan ekmek-yumurta-peynirle penceremin önünden eksik olmayan kedileri beslemem, ocakta eksik olmayan çay-kahve. sonra kendimce rutini ritüele dönüştürdüm. bana bir dilim ekmekle bir taneden daha az yumurta yetmesine rağmen hem yumurtayı daha fazla pişirir oldum, hem sofraya peyniri daha çok koyar oldum. penceremin önünde bekleyenler var, daha fazla karınları doyarsa belki daha fazla mutlu olurum bende.
2-3 güne bir biraz zorla çıkarılıyorum evden. bir deniz havası, bir kaç fazladan insan yüzü görmem için, boğazımdan farklı bir kaç lokma da geçsin çıkmışken. akşamları arkadaşlarla memleket meseleleri. eskiden çok severdim, ateşli ateşli konuşurdum mesele memleket olunca. şimdi ona bile hevesim yok. hani nasıl derler; bitse de gitsek modundayım. arkadaşlar konuşurken "bana müsaade kendimle kalmaya gidiyorum" diyeceğim ama nasıl anlatabilirim bu durumu. sanıyorum ya beni anlamazlar ya da delirdiğimi falan düşünürler. kendimi anlatamadığım ya da delirdiğimi kanıtlamamam için zoraki katlanıyorum bir şeylere. bir de içimdeki acıya katlanıyorum.
her gece sorguluyorum; son birkaç zamandır yaptıklarım, insanların hayatlarından çıkmalarım ya da hayatımdan insanları çıkarmamın sebebi kendi başıma kalma isteğim mi yoksa yıllardır içimde öldüremediğim kendime acı çektirme isteğim mi? hani o tınıdaki adam gibi kendime acı çektire çektire yalnız ve sessiz bir ölüm isteği mi? insanlar bana acımasın asla ama her daim içimde bir acı ile mi yaşayayım. niye acı çekmek istiyorum, niye bu dünyada güzel olan hiçbir şeyi hak etmediğimi düşünüyorum? bazen sokakta vücudunun bir uzvu eksik olan ve dilenen adamı görünce oturup saatlerce hüngür hüngür ağlamak istiyorum. bu adamın bir uzvu yok ve bu adam dileniyor. neden elimden bir şey gelmiyor üç beş kuruş vermekten başka. dünyada bu kadar acı çeken insan varken ve gün içinde bunlara şahit olurken ben neden mutlu olayım? mutluluğu hak edecek ne yaptım? acı çekmeliyim, hem de çok acı çekmeliyim, öyle ki kendimden nefret edecek kadar çok acı çekmeliyim. belki de ondandır kendimi bildim bileli kendimi sevmemem de ve kendimi bildim bileli içten içe beni öldürecek kadar acı çekmeyi istemem. güzel olan herhangi bir şeyi hak edecek ne yaptım? kime faydam dokundu bu zamana kadar?
insanlar bana acımasın, ama içimde bu acı ile yaşamaya devam edeyim. insanlar varsın beni kötü bilsin, hayırsız bilsin, umursamaz bilsin ama içimde bu acı ile yaşamaya devam edeyim. zaten ne yaparsan yap sanki açıp da kalbinin içine bakmış gibi kendi kafalarında kurdukları profile göre seni yaftalamıyorlar mı?
neye göre?
söylediğin tek bir söze göre. kendi söylediklerini unutup sadece senin söylediğin, öncesini ve sonrasını sildikleri ama arada cımbızla çektikleri bir söze göre.
neye göre?
ettiğin bir ah'a göre. yaşadığın ya da yaşamakta olduğun anın şartlarını göz önüne almadan etmiş olduğun sadece bir nefeslik ah'a göre.
2 gündür sorguluyorum; ettiğim iki kelam mıydı insanların "sen çok değişmişsin" demesine sebep olan. attığım iki saniyelik kızgın bakış mıydı insanların "sen artık sevmiyorsun" demesine sebep olan. vermediğim iki kuruş muydu insanların "sen çok paragöz olmuşsun" demesine sebep olan.
belki de hiç olmadığım kadar öfkeliyim adını koyamadığım bir şeylere. adını koyamadığım için öfkemi kendime vuruyorum. adını koymaktan korkuyorum belki de ama bunu da kendime itiraf edemiyorum, kaçamıyorum. öfkemin istikametini belirlersem öfkem itidalimin de ritüelimin de soyutlanmamın da önüne geçecek çünkü. o yüzden öfkemi kendime vurmaya devam ediyorum. varsın dünyada bir insana yakıştırılabilecek ne kadar olumsuz betimleme varsa bana yakıştırılsın ama ben içimdeki öfke ile acı ile baş başa yaşamaya devam edeyim. amacım ermek, bir noktaya ulaşmak değil. kendim kendimle, insanlardan, dünyanın fazlalıklarından olabildiğince uzaklaşarak, kendime dert yanarak, kendime acı çektirerek, düşünerek yaşamak sadece. öfkem bugünlük sadece ritüelimin önüne geçtiği için bu gece ritüelimi bozarak düşünmek yerine yazmayı tercih ettim kendime verdiğim sözü de bozmanın verdiği utanç ile.
bu durum, bu ruh hali ne kadar sürer bilmem. gönül ister ki son nefesi verene kadar. ama bir yandan da korkuyorum kendime bir kaç hafta evvel verdiğim sözü bozacak kadar bile sözünün eri değil miyim diye. ama diğer yandan ben de bir ananın evladıyım; hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür
çok farklı anlamı var bu tınının bende. niye bilmiyorum ölümü hatırlatıyor her seferinde. sessiz bir ölüm. öldüğünü insanların günler sonra fark edebildiği, kimsenin tanıyamadığı sessiz, yalnız bir adamın sessiz ölümü. tınıdaki keman sesi gibi biraz acıklı bir ölüm. yapılanlar, yapılmayanlar, pişmanlıklar, özlemler, kalabalıklar ve nihayetinde yalnızlık. sonu ölüm. sonrası teferruat. finalde mezara konduktan sonra üstüne toprak atılması. hani tınıda belli belirsiz seri bir şekilde çarpan kapı sesi var ya işte o mezara atılan her bir kürek toprağın sesi. beyaz örtünün içinde duyuyorsun hissediyorsun o toprağı ama elden bir şey gelmiyor. bitti. sonrası mı? herkes için muamma.
epey zamandır kendimi soyutlamaya çalışıyorum dünyadan, yapabildiğim kadar da inziva. işe bile gitmiyorum birkaç haftadır. evden işlerimi halledip yine yapmaya çalıştığım kadar soyutlanma, inziva, okuma, düşünme, sorgulama. şu dünyada neyim fazla ise elden çıkarayım, fazlanın derdi ile de dertlenmeyeyim bari dedim. ne gerek var bu kadar şaşaya, elde tutmaya ne gerek var bu kadar kullanılmayan eşyayı, elbiseyi. ne gerek var en çok zamanımı çalan bilmem kaç bin liralık telefona. bir yerden başlamak gerekti başladım elbiseden, eşyadan, telefondan. en azından bunların derdi kalmasın artık üstümde.
günlerim belli bir rutinde ilerledi. sabahları alelade yaptığım kahvaltı, kahvaltıdan kalan ekmek-yumurta-peynirle penceremin önünden eksik olmayan kedileri beslemem, ocakta eksik olmayan çay-kahve. sonra kendimce rutini ritüele dönüştürdüm. bana bir dilim ekmekle bir taneden daha az yumurta yetmesine rağmen hem yumurtayı daha fazla pişirir oldum, hem sofraya peyniri daha çok koyar oldum. penceremin önünde bekleyenler var, daha fazla karınları doyarsa belki daha fazla mutlu olurum bende.
2-3 güne bir biraz zorla çıkarılıyorum evden. bir deniz havası, bir kaç fazladan insan yüzü görmem için, boğazımdan farklı bir kaç lokma da geçsin çıkmışken. akşamları arkadaşlarla memleket meseleleri. eskiden çok severdim, ateşli ateşli konuşurdum mesele memleket olunca. şimdi ona bile hevesim yok. hani nasıl derler; bitse de gitsek modundayım. arkadaşlar konuşurken "bana müsaade kendimle kalmaya gidiyorum" diyeceğim ama nasıl anlatabilirim bu durumu. sanıyorum ya beni anlamazlar ya da delirdiğimi falan düşünürler. kendimi anlatamadığım ya da delirdiğimi kanıtlamamam için zoraki katlanıyorum bir şeylere. bir de içimdeki acıya katlanıyorum.
her gece sorguluyorum; son birkaç zamandır yaptıklarım, insanların hayatlarından çıkmalarım ya da hayatımdan insanları çıkarmamın sebebi kendi başıma kalma isteğim mi yoksa yıllardır içimde öldüremediğim kendime acı çektirme isteğim mi? hani o tınıdaki adam gibi kendime acı çektire çektire yalnız ve sessiz bir ölüm isteği mi? insanlar bana acımasın asla ama her daim içimde bir acı ile mi yaşayayım. niye acı çekmek istiyorum, niye bu dünyada güzel olan hiçbir şeyi hak etmediğimi düşünüyorum? bazen sokakta vücudunun bir uzvu eksik olan ve dilenen adamı görünce oturup saatlerce hüngür hüngür ağlamak istiyorum. bu adamın bir uzvu yok ve bu adam dileniyor. neden elimden bir şey gelmiyor üç beş kuruş vermekten başka. dünyada bu kadar acı çeken insan varken ve gün içinde bunlara şahit olurken ben neden mutlu olayım? mutluluğu hak edecek ne yaptım? acı çekmeliyim, hem de çok acı çekmeliyim, öyle ki kendimden nefret edecek kadar çok acı çekmeliyim. belki de ondandır kendimi bildim bileli kendimi sevmemem de ve kendimi bildim bileli içten içe beni öldürecek kadar acı çekmeyi istemem. güzel olan herhangi bir şeyi hak edecek ne yaptım? kime faydam dokundu bu zamana kadar?
insanlar bana acımasın, ama içimde bu acı ile yaşamaya devam edeyim. insanlar varsın beni kötü bilsin, hayırsız bilsin, umursamaz bilsin ama içimde bu acı ile yaşamaya devam edeyim. zaten ne yaparsan yap sanki açıp da kalbinin içine bakmış gibi kendi kafalarında kurdukları profile göre seni yaftalamıyorlar mı?
neye göre?
söylediğin tek bir söze göre. kendi söylediklerini unutup sadece senin söylediğin, öncesini ve sonrasını sildikleri ama arada cımbızla çektikleri bir söze göre.
neye göre?
ettiğin bir ah'a göre. yaşadığın ya da yaşamakta olduğun anın şartlarını göz önüne almadan etmiş olduğun sadece bir nefeslik ah'a göre.
2 gündür sorguluyorum; ettiğim iki kelam mıydı insanların "sen çok değişmişsin" demesine sebep olan. attığım iki saniyelik kızgın bakış mıydı insanların "sen artık sevmiyorsun" demesine sebep olan. vermediğim iki kuruş muydu insanların "sen çok paragöz olmuşsun" demesine sebep olan.
belki de hiç olmadığım kadar öfkeliyim adını koyamadığım bir şeylere. adını koyamadığım için öfkemi kendime vuruyorum. adını koymaktan korkuyorum belki de ama bunu da kendime itiraf edemiyorum, kaçamıyorum. öfkemin istikametini belirlersem öfkem itidalimin de ritüelimin de soyutlanmamın da önüne geçecek çünkü. o yüzden öfkemi kendime vurmaya devam ediyorum. varsın dünyada bir insana yakıştırılabilecek ne kadar olumsuz betimleme varsa bana yakıştırılsın ama ben içimdeki öfke ile acı ile baş başa yaşamaya devam edeyim. amacım ermek, bir noktaya ulaşmak değil. kendim kendimle, insanlardan, dünyanın fazlalıklarından olabildiğince uzaklaşarak, kendime dert yanarak, kendime acı çektirerek, düşünerek yaşamak sadece. öfkem bugünlük sadece ritüelimin önüne geçtiği için bu gece ritüelimi bozarak düşünmek yerine yazmayı tercih ettim kendime verdiğim sözü de bozmanın verdiği utanç ile.
bu durum, bu ruh hali ne kadar sürer bilmem. gönül ister ki son nefesi verene kadar. ama bir yandan da korkuyorum kendime bir kaç hafta evvel verdiğim sözü bozacak kadar bile sözünün eri değil miyim diye. ama diğer yandan ben de bir ananın evladıyım; hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür
devamını gör...
4934.
hayat bazen dünyaya erkek olarak gelip, daha sonra türlü plastik cerrahi operasyonlar geçirdikten sonra cinsiyet değiştiren eşcinsel kişinin “erkek olsam nasıl görünürdüm” diye yaptığı paylaşım kadar saçma olabiliyor.
devamını gör...
4935.
kaç gündür çok üzgünüm sözlük :( ferdi tayfur öldü. anılarımdan en güzellerinin eksildiğini hissediyorum. filmleriyle, şarkılarıyla büyümüştüm. aşırı üzgünüm diyecek başka sözüm yok.
devamını gör...
4936.
algoritma kurbanıyım, ınstagramdan geliyorum.
arka arkaya bir kaç videoya denk geldim, çok doldu içim bir kaç kelam etmek istedim.
reelde sanalda acılarla dolu, küçük çocuklar, yaşlı insanlar, çalışan kesim hepsi sıkıntıda herkes mutsuz.
hali vakti yerinde olan birisinin çocuğu oyuncaklarıyla oynarken kağıt toplayarak hayatta kalmaya çalışan birisinin çocuğunun onu nasıl bir istek ve çaresizlik içinde izlediğini gördüm.
lokmam boğazıma dizildi, yutamadım. oğlum yanımdaydı ona sarılmak geldi içimden, onu da yapamadım. çok ağır geldi bu video, sırtıma iki öküz aldım yokuş yukarı tırmanıyorum sanki.
bu dünyada adalet yok, bir gün bunun olacağına dair en ufak bir ümidim de yok.
evet birileri bu dünyanın gerçekten tadını alıyor, ama çoğunluk her alanda göçük altında kalmış gibi.
düşünüyorum da, herkese karşı adil olan tek şey ölümün kendisi. en azından kimseye iltimas geçmiyor. düşünün yani bu yaşadığımız alemdeki en adil şey aklımıza gelince bir çoğumuzu titreten ölüm yani.
öyle boktan bir düzen, öyle rezil bir hâl.
oysa hepimize tatmak için verilmiş bu yaşam hakkı, kiminin çilesi kiminin eğlencesi olmuş.
itirazım var(!) ama elden bir şey de gelmiyor. arada derede ufak tefek bir şeyler yapabiliyorsak ne âlâ bu da kendimce bir başkaldırı.
sabaha kadar yazabilirim bu hususta ama, faydası yok.
artık bu işkence halini kaldıramıyorum, bunu kendim için de söylemiyorum çok şükür yaradana pek bi yokluk görmedim. ama görenlerin acısını çaresizliğini kalbimin tam ortasında hissedebiliyorum. şu durumda bile ben rahatsız olabiliyorsam yaşayana sorsan ne der kim bilir ...
arka arkaya bir kaç videoya denk geldim, çok doldu içim bir kaç kelam etmek istedim.
reelde sanalda acılarla dolu, küçük çocuklar, yaşlı insanlar, çalışan kesim hepsi sıkıntıda herkes mutsuz.
hali vakti yerinde olan birisinin çocuğu oyuncaklarıyla oynarken kağıt toplayarak hayatta kalmaya çalışan birisinin çocuğunun onu nasıl bir istek ve çaresizlik içinde izlediğini gördüm.
lokmam boğazıma dizildi, yutamadım. oğlum yanımdaydı ona sarılmak geldi içimden, onu da yapamadım. çok ağır geldi bu video, sırtıma iki öküz aldım yokuş yukarı tırmanıyorum sanki.
bu dünyada adalet yok, bir gün bunun olacağına dair en ufak bir ümidim de yok.
evet birileri bu dünyanın gerçekten tadını alıyor, ama çoğunluk her alanda göçük altında kalmış gibi.
düşünüyorum da, herkese karşı adil olan tek şey ölümün kendisi. en azından kimseye iltimas geçmiyor. düşünün yani bu yaşadığımız alemdeki en adil şey aklımıza gelince bir çoğumuzu titreten ölüm yani.
öyle boktan bir düzen, öyle rezil bir hâl.
oysa hepimize tatmak için verilmiş bu yaşam hakkı, kiminin çilesi kiminin eğlencesi olmuş.
itirazım var(!) ama elden bir şey de gelmiyor. arada derede ufak tefek bir şeyler yapabiliyorsak ne âlâ bu da kendimce bir başkaldırı.
sabaha kadar yazabilirim bu hususta ama, faydası yok.
artık bu işkence halini kaldıramıyorum, bunu kendim için de söylemiyorum çok şükür yaradana pek bi yokluk görmedim. ama görenlerin acısını çaresizliğini kalbimin tam ortasında hissedebiliyorum. şu durumda bile ben rahatsız olabiliyorsam yaşayana sorsan ne der kim bilir ...
devamını gör...
4937.
tanri kompleksi, fazla erkeksi,
herkes pisti terk etsin
herkes pisti terk etsin
devamını gör...
4938.
bir zamanlar uzak bir dağ köyünde bir zen ustası ve öğrencisi yaşarmış. bir gün öğrencisi ustasına sormuş:
-usta hayatın anlamını arıyorum ne yapmalıyım?
usta gülümsemiş ve öğrencisini bir tepeye çıkarmış. aşağıdaki manzarayı göstererek şöyle demiş:
--bu dağ, bu ağaçlar, bu toprak. her şey kendi yerinde, olduğu gibi.
eğer hayatı anlamaya çalışıyorsan bu dağ gibi ol. huzurlu, sabırlı ve anı yaşa.
öğrenci tekrar sormuş;
-peki usta bu anlamı nasıl bulacağım?
usta cebinden bir taş çıkarıp yere bırakmış. bir süre taşı izleyip şöyle demiş;
-- taş buradadır. çünkü var olması gerektiği yer burasıdır. taş kendini aramaz, var olur. sen de hayatını taş gibi yapmalısın. arama, ol.
öğrenci biraz düşündükten sonra, anlamış: anlam, ne aramakta ne de bulmakta. o, sadece “olmak”tadır.
-usta hayatın anlamını arıyorum ne yapmalıyım?
usta gülümsemiş ve öğrencisini bir tepeye çıkarmış. aşağıdaki manzarayı göstererek şöyle demiş:
--bu dağ, bu ağaçlar, bu toprak. her şey kendi yerinde, olduğu gibi.
eğer hayatı anlamaya çalışıyorsan bu dağ gibi ol. huzurlu, sabırlı ve anı yaşa.
öğrenci tekrar sormuş;
-peki usta bu anlamı nasıl bulacağım?
usta cebinden bir taş çıkarıp yere bırakmış. bir süre taşı izleyip şöyle demiş;
-- taş buradadır. çünkü var olması gerektiği yer burasıdır. taş kendini aramaz, var olur. sen de hayatını taş gibi yapmalısın. arama, ol.
öğrenci biraz düşündükten sonra, anlamış: anlam, ne aramakta ne de bulmakta. o, sadece “olmak”tadır.
devamını gör...
4939.
bugün mezun olduğum üniversitede işim olduğu için uğradım ve ne kadar büyüdüğümü oraya gidince fark ettim. çok üzücü bir deneyimdi. bir daha olmasın.
devamını gör...
4940.
yaşıyoruz be. en kötüsü bile öldürmüyor!
ne kadar büyük bir boşluğa düşerse düşsün alışıyor insan, çıkıyor o boşluktan.
güzel bir şarkı; bir trampet sesi, bir zil sesi; güzel bir kadın, temiz bir nefes oksijen, ağaç kokusunu sırtında taşıyan bir rüzgar... her şeyi unutuveriyoruz. her şeyi!
genimiz bencil bizim, yaradılışımızda var. allahtan kötü insan değilim, yoksa ne yapardım bilmem. tercih ediyorum haksızlığa maruz kalmayı bir başkasına yaşatmaktansa. ne kırabilir ki beni? hiçbir şey ulan.
ahlaktan, erdemden nasibini almamış varlıklar kaderime tesadüf etti diye ben mi üzüleceğim mesela? oldu canım. en ciddi şey ölüm mü?
gözlerimin önünde ölseler, ruhum kıpırdamaz.
kayıtsız kalırım albert gibi. her şey gibi bu da absürd mü biraz? evet, olsun. farkındalık güzel şey. ama sevdiğime zarar vereni allah korusun benden. ne söyleyeyim? ölümden mi korkacağım.
ufacık kafama takıyor değilim bana sıkıntı yaratacak, hüzün verebilecek şeyleri. insanlar böyle olabilmek için nelerini vermez..
belki gerçekten epikür'ün sözünü ettiği dinginliğe ulaşmışımdır.
ne mi yapacağım. üff. ne güzel şeyler yapacağım. biraz zamana ihtiyacım var, o kadar. para, pul.. bunlar da pek umrumda değil.
ufak şeylerle de mutlu olmaya alışmışım ben. zaten paraya umut bağlayan hangi varlık gerçek mutluluğa ulaşabilmiş ki? kim parayı elinin tersiyle itmişse, ona varmış para. şimdi nasılsa...
ne kadar büyük bir boşluğa düşerse düşsün alışıyor insan, çıkıyor o boşluktan.
güzel bir şarkı; bir trampet sesi, bir zil sesi; güzel bir kadın, temiz bir nefes oksijen, ağaç kokusunu sırtında taşıyan bir rüzgar... her şeyi unutuveriyoruz. her şeyi!
genimiz bencil bizim, yaradılışımızda var. allahtan kötü insan değilim, yoksa ne yapardım bilmem. tercih ediyorum haksızlığa maruz kalmayı bir başkasına yaşatmaktansa. ne kırabilir ki beni? hiçbir şey ulan.
ahlaktan, erdemden nasibini almamış varlıklar kaderime tesadüf etti diye ben mi üzüleceğim mesela? oldu canım. en ciddi şey ölüm mü?
gözlerimin önünde ölseler, ruhum kıpırdamaz.
kayıtsız kalırım albert gibi. her şey gibi bu da absürd mü biraz? evet, olsun. farkındalık güzel şey. ama sevdiğime zarar vereni allah korusun benden. ne söyleyeyim? ölümden mi korkacağım.
ufacık kafama takıyor değilim bana sıkıntı yaratacak, hüzün verebilecek şeyleri. insanlar böyle olabilmek için nelerini vermez..
belki gerçekten epikür'ün sözünü ettiği dinginliğe ulaşmışımdır.
ne mi yapacağım. üff. ne güzel şeyler yapacağım. biraz zamana ihtiyacım var, o kadar. para, pul.. bunlar da pek umrumda değil.
ufak şeylerle de mutlu olmaya alışmışım ben. zaten paraya umut bağlayan hangi varlık gerçek mutluluğa ulaşabilmiş ki? kim parayı elinin tersiyle itmişse, ona varmış para. şimdi nasılsa...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2