5061.
mevsim sonbahar çalıyor arkada, bense pencerenin tam yanına oturdum. bakıyorum öylece gökyüzüne. elimde mis gibi bir bardak kahve, odada buram buram onun kokusu. bir virajda olduğumu bilmenin duygusallığı var üstümde.
neden bu kadar romantik bakarım her şeye? sıradan vedalar ve daha sıradan yeni başlangıçlar hep büyük etkiler yaratır duygu dünyamda. yine aynısı oldu bu sabah. hastane dönüşünde yürürken gördüm bir ilkokulu. rüzgar kısacık saçlarımı birbirine katıyordu, elimle tutması kısa olduğu için daha zordu. o anda okul bahçesindeki küçük çocukları gördüm. özellikle bir tanesi dikkatimi çekti, kalede duran bir çocuk. kilosu diğerlerine göre daha fazlaydı, tatlı şişman bacaklarıyla zıplarken arkadaşıyla konuşuyordu. orada gördüğüm şey bana çocukluğumu hatırlattı. aynada büyük bir kusur olarak gördüğüm şişman bedenim meğer ne tatlı duruyormuş! bir çocuk nasıl tatlı durmaz ki zaten?
çok mu kızdım acaba bazı şeylere bugüne kadar? bu kızgınlığım yanlış insanlara bel bağlamama mı sebep oldu? insanlar hep birer hayal kırıklığıydı benim için, doğru. ama en azından aile affedilmeye değmez miydi?
biliyor musun sevgili karalama defteri, sanırım bugün sonunda affettim. çok ani bir gündü ve aslında her şey olması gerektiği gibiydi.
devamını gör...
5062.
baktıkça gülerim diye bugünden bal gibi bir anı;
5 yaşındaki öğrencimle sohbet ediyorduk ve evde çay ve kahve içtiğini söyledi.
ben: hangisini daha çok seviyorsun peki?
görkem: seni…
çocuklara aşığım daha nasıl güldürüp mutlu edebilirdi ki bayılıcamm
devamını gör...
5063.
bazen kendimizi kandırdıklarımız nasıl da bir tokat olup parçalıyor suratımızı değil mi. öyle. bazen geçer sandıklarımızı aslında sandıklarımızda saklıyor oluşumuz özenle hazırlanmış gibi belirir zihnimizde.
devamını gör...
5064.
nereye dönersen dön, popon arkandadır.
devamını gör...
5065.
farklı yaşamlar sürerken ortak acı ve mutluluklarda denk düşeriz bazen.  sevişiriz,tartışırız.
üzüntü ve mutluluk kendi içinde istediğin zaman kullanabileceğin bir his değil oluşması gereken bir duygu durumdur.
birine gerekli , bir şeylere bağlıdır. gereklilik ve bağlılık , ihtiyaç ve yoksunluğa gebemidir? öyledir. gebedir. kürtaj şarttır bu gebeliklere ama iyice olgunlaşmıştır kıyamazsın kıymaya başkasından sana kalan üzüntü ve kalmayan mutluluğa.
kalmayan mutluluk mutsuzluk mudur? mutsuzluk üzüntü mü demektir?
ya üzüntü tohumu nasıl düşer içimize o kadar koruyucusuz göz göze bile gelmemişken, nasıl doğar, büyür ve gelişir bir anda ve nasıl çekeriz onu ve nasıl bitiririz? bittiğini anlamayız bile birde bir bakmışız yeniden mutluluk geliyor birinden. akıllanmayız biz, neyse şimdilik mutluyuz ya önemli olan bu.. sahi bu mu?
akıl beyinde midir? akıl akıldan üstündür derken üstteki akıl alttakine..... öyle olmasın bu sözün asıl manası. kesin öyle ama neyse.
devamını gör...
5066.
kafamda hafif hafif çalan bir darbuka vardı. öyle usul usul… sanki beyin hücrelerim kendi arasında abi bugün de depresyona girelim mi? diye oylama yapıyordu. derken… bir anda!

bir geçiş yaptı… mezdeke!

ama öyle böyle değil. öyle bir geçiş ki, darbuka diyor: hazır mısın? şimdi seni içsel bir halayla darmaduman edeceğim. başladı dım tıs dım tıs, sanki sinir sistemim oryantal ayşe olmuş, belime şal bağlamış, serotonin ise istifa etmiş.

gözlerim doldu. ağlamaya başladım.

ama bu öyle ağlamak değil. bu, neden hayatımda gerçek bir mezdeke çalınca oynayamıyorum ağlaması. bu, neden ruhsal çöplükte bile dj var gözyaşı damlaları. mezdeke coştukça, ben çöktüm. içimdeki dram, ritimle senkron oldu.

bir yandan iç sesim bağırıyor: oyna! bu senin anın!
öte yandan gerçek ben: benim tek oynadığım şey duygularım!

velhasıl, biri bana terapi değil, ses sistemi kapatsın. çünkü kafamdaki darbuka remix moduna geçtiyse… demek ki sinir krizi deluxe pakette geliyor!
devamını gör...
5067.
hiç kimsenin anlamadığı, anlayamayacakları da bir sessizliğin en gürültülü anında düşünüyorum. düşünmek de denmez aslında pek, vakit öldürüyorum diyelim. zaten vakit iki şekilde var oluyor; ya ölüyor ya da geçiyor. bu ikisi dışında başka bir varlık emaresi gösterdiğini hatırlayamıyorum. hatırlamak demişken, vakti de hatırlamıyorum. ne zaman yazmaya başladığımı hatırlamıyorum, ne zaman bitireceğimi bilmiyorum. neden yazıyorum ki o halde? kendi sorularımın cevaplarını bile bilemediğim bir dünyada başka herhangi bir şeyi bilmek ne işime yarayacak ki? oldu da yaradı diyelim, sonra? sonrası yok, varsa da bilmiyorum. bilmek demişken, insan neden bilmediği her şeyi bu kadar kutsal kılar ki? ben bilmiyorum. bilene de denk gelmedim. denk gelmek demişken ile başlayan bir cümle kuracaktım tam da fakat zamanlama hatası yapmışım, denk gelmedi. zaten hangi cümlenin nereye denk geldiği konusundaki hassasiyetleri de bir kenara bırakırsak, enteresan bir denk geliş olurdu. artık tanınırlığını yitirmiş bir şöhret gibi cümleler kuruyorum. her şeyi kaybettikten sonra gelen bilgelik hissiyatı. henüz hiçbir şey kaybetmiş değilim fakat yine de bu ukala tavırdan uzaklaşıp gerçeklikle tekrar yüzleşme zamanımın tam da ayda yılda bir gelen yazma isteğime denk geldiği saatlerdeyim. işten güçten nefes almak için yazı yazmak. herhangi bir şey için yazı yazmak. herhangi bir şey için bir şey yapmak. her şeyin tam olarak anlamsızlaştığı saatler. gereksiz bir hayat, gereksiz cümlelerle süsleniyor. zaten uzun zaman oldu, herhangi bir şey için bir şey yapmayalı. bıraktım demiyorum, hiç başlamadım.
bir fıçıya girip ömür boyu orada yaşama isteğinin ağır bastığı saatler.
devamını gör...
5068.
ne zaman camiye gidip dua etsem la bu kadarı da olmaz diyeceğim şekilde o dualar kabul oldu.

seneler oldu gitmeyeli.

ama gidip şöyle bir huzura çıksam çok büyük bir patlama ile ödül gelecek sanıyorum.

ey rabbim seni unuttum diye sanırım iki yakam bir araya gelmiyor, hayatım daha da kayıyor. ama ben unutmam. belki biraz ihmal ederim. sadece bu kadar büyütmeye gerek yoktu bence.
devamını gör...
5069.
var ya iç dünyam bu ara bayram yeri gibi yaa aşırı coşkun yani azcık yazma yeteneğim olsa cilt cilt roman çıkarırım.
ama hiçbir şey söylemek, kendimi ifade etmek herhangi bir şey bir kimse için çabalamak (yoga hariç) dahi istemiyorum. kimseye kendimi anlatasım yok. çok üşeniyorum sıkılıyorum.
sessiz, sakin bir şekilde dünyada ki her canlı cansızı keşfetmek ve bunun keyfinde sessizce akmak istiyorum.
mümkünse suda akmak ama böyle sırtüstü kulaklarım suda, sadece kalp atışımı duyacağım bir huzurda.
devamını gör...
5070.
bu gece kendimden geçmek istedim. ama bir baktım, ortada kendim falan yok. evdeyim, pijamalar üzerimde, çay soğumuş, wi-fi çekmiyor… ve ben yokum.

ayna karşısına geçtim, sen kimsin? dedim. ayna düşündü. hatta araya reklam girdi. en son beni misafire verilecek havlu sanıp yerine kaldırdılar. o derece yokum.

telefonumun yüz tanıma sistemi beni tanımadı. bu siz misiniz? dedi. galiba dedim. telefon cevap vermedi. whatsapp profil fotoğrafım boş… anlaşılan kendim gitmiş, mesaj bile bırakmamış.

kendimden geçmek istiyorum ama önce kendimi bulmam lazım. google’a yazdım: kendim nerede? karşıma yakınınızdaki yoga merkezleri çıktı kayseri ve yoga alakası. demek ki ben oraya gitmişim ama bedenim hala bulaşık makinesini boşaltıyor.

bir ara iç sesimi aradım. meşgule attı. not bıraktım: kendime ulaşamıyorum, bu gece kendimden geçecektik. geri dönmedi. en son sesli mesaj attım: bak bu işler böyle olmaz, bari bir konum at.

şu an yokluğumla baş başayım. hatta fena da değil. sessiz, huzurlu… ama kendimden geçmek için kendimi bulmam şart. yoksa kim geçecek?

yarın sabah kendimi arayıp azarlayacağım. beni yine yalnız bıraktın diyeceğim. ama önce, kendime ulaşabilirsem.
devamını gör...
5071.
bu aralar bir hissiyat var. olgunlaşmak, teslim olmak gibi değil de sahiplenmek gibi. eski kimlikten tam olarak sıyrılmasam da evriliyorum sanki. bir tür değişimi hissediyorum ama net ifade edemiyorum. sanki yeni halim benliğimde eski halimden daha çok yer kaplıyor gibi. doğallaşıyorum.
devamını gör...
5072.
"ben artık bambaşka bir yıldızdayım yerdeniz."
devamını gör...
5073.
kayan yıldızlara paralel uzanan dağlar vardı, gökyüzünün derin yarıklarında unutulmuş gibi duran... zirveleri bembeyaz, geçmişin susturulmuş çığlıklarıyla örtülüydü. o karlar, yalnızca soğuğun değil, sessizliğin de yükünü taşırdı. her tanesi bir hatıraydı belki; unutulmuş bir vedanın, yarım kalan bir sevdanın, geri dönmeyen bir gencin ardından yağan.

geceleri gökyüzü dağlara biraz daha yaklaşır, yıldızlar sanki karların üzerine düşecekmiş gibi titreşirdi. ama düşmezdi. tıpkı zaman gibi, tıpkı affedilmemiş sözler gibi... hep orada, hep uzakta kalırdı. ve karlar, yıldızlara bakarak ağlamayı öğrenmişti. içine içe erir, ama dışa bir damla bile düşürmezdi. gücün değil, dayanmanın hikâyesiydi onlarınki.

ve belki bir gün, bir adım atılır o dağlara, bir ayak izi bırakılır bembeyaz unutkanlığa. ama kar yine susar. çünkü bazı acılar, anlatılmayacak kadar eskidir. ve bazı karlar, hiç erimeyecek kadar kırgındır.
devamını gör...
5074.
bir yıldız düştü,
çınar iç çekti—
toprak konuşmaz,
içine gömer,
ruhundaki ateşten yeniden doğurur.
devamını gör...
5075.
bu başlığı hiç sevmiyorum. bir şeyler karalama ihtiyacı bende genelde sinir yapar. başlıkta durdukça daha da deli oluyorum. e çık o zaman diyebilirsiniz. sana ne kardeşim. ne zaman çıkacağımıza karar verebiliriz herhalde. *
devamını gör...
5076.
uğruna saçlarımı döktüğüm kişilere kırgın değilim. salaklık bendeymiş. hamdolsun geç de olsa akıllandık.
devamını gör...
5077.
netlik
bende
teoriye işlenir
pratiğim
toplum denizinde
çalkalanır
durur
belki de
bu yüzden
kadınlar
benden
uzak
durur
devamını gör...
5078.
gerçekten defter paylaşıyoruz sandım paylaşacaktım da bi hevesle girdim kim napmış diye başlıktan içeri girdiğimde klavyesini okşuyordu. "pardn müsait değlsnz glb" dedim ve çıktım.
devamını gör...
5079.
geldik mi buraya yine geldik..
dramatize en asli görevimdir, layığı ile yapmaya her daim hazırım.
kabına sığmayanlar; bir yerde durur ama aklı dünyayı gezmiş ve haliylen çok yorulmuş.. bazısı çok adapte olmuş, donuk biz yüz ile bütün deli görevleri başarı ile yerine getirenler.. bazısı sızlanır, sürekli sızlanır suratları bir güler, bir ağlar kurtarın beni der, yalvarır durur. kimisi boşluğa bakar sadece boşlukta huzur bulur. çok çeşit, çok duygu... bunlarla baş edebiliyor gibi oluşumunuz ve savruluşumuz elbette bizi kahraman yapmaz. hepsinde birer birer olan bizler..
şunu fark ediyorsun zamanla hep ilk heyecanlar güzel geliyor, heyecan duygusuda yaşlanıyor. eskiden bilmediğin için heyecanlanıyordun şimdi bildiğin için boş veriyorsun. bir alıyorsun, bir veriyorsun. denge bile kendi içinde bir dengesizlik kurduktan sonra ayarı tutturuyor. süregelen hadiseler seni rahatsız etsede bir süre sonra rahatlamanı sağlıyor. işte ara ara bu düzenin için 'ne yapıyoruz biz?' demek normal be. normal işte en anormali bile normal kalıyor. yine sonunu bağlamayacağım ama şunu söyleyebilirim 'hepimiz normaliz.'
keşke bu kadar normal olmasaydık. belki başka bir tat bulurduk..
devamını gör...
5080.
psikolojide bir kural varmış. 3 dk dan fazla bir kavga uzuyorsa ve birisi meseleyi uzatıyorsa , o seninle ilgili bir problem değilmiş... o onunla ilgili bir problemmiş.bunu anladığın andan itibaren zaten aydınlanıyorsun. vay bu bana nasıl söylenir, vay beni sevmiyor mu, beni aşağılıyor mu bla bla.
sen değilsin mesele ...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim