361.
insan çok sorumluluk alınca, bir süre sonra diğer insanlar tarafından sorumluluklar senin görevinmiş gibi algılanıyor. seni onla eşleştirip, bu durumlarla hiç uğraşmıyorlar. ben artık tuhaf cümleler duyuyorum ve oldukçada üzülüyorum. problem çıkarmamak adına susuyor, delirmemek için de buraya yazıyorum. çok sevdiğim biri çok kötü hastalanmış ve şehir dışında tek olduğu haliyle üzüldüm ve bir anda ağladım. (çok sık ağlamam, hatta mucize sayılır) bana, “sen ağlama diğerlerini nasıl teselli edicez” dediler. başka bir gün birileri yorulmasın diye yemek yaptım “bunu mu yaptın” dediler. çiçeklerim solmuş “buna mı üzüldün” dediler. grip oldum “şimdi sana kim bakacak” dediler. ben kimseden bişey talep etmediğim halde, kimseyi kırmayıp kendimden fedakarlık yaptığım halde, neden böyle olduğunu anlayamadım sözlük. bilen varsa aydınlatsın çünkü işin içinden çıkamaz haldeyim. fazlasıyla yorgun ve tükenmiş hissediyorum..
devamını gör...
362.
düşünmediğim zaman mutluyum, düşündüğüm zaman mutsuz. fakat düşünmüyor olmak da bir mutsuzluk sebebi değil mi... cahilce bir mutluluğu, bilgece bir mutsuzluğa tercih etmek ne kadar doğru?.. ne kadar yanlış, düşünmenin mutsuzluğuyla mutlu olmak?..
devamını gör...
363.
ağzı açık bırakan tüm hikayelerin yazarı hayattır dedi kukla. bunu kukla mı söyledi, kuklacı mı? bilmiyorum.
devamını gör...
364.
kader oynadı bizimle
ne bir başlangıcı vardı bu hikayenin
ne de bir sonu
ne kazanani
ne de kaybedeni
biz kader ile kumar oynayan
iki aciz ruh iken
kader oynadı yine son kozunu
ve biz kaybettik...
devamını gör...
365.
yüce gönüllü kadın, ruhumun sevgilisi, canımın canı kadın, gitmenden başka çaremiz yoktu. kader, ayrılıkların en acısını yaşattı bize. hala birbirimizi deliler gibi severken ayırdı bizi. ah ömrümün baharı, beni diri diri mezara soktu bu ayrılık. ama hiç üzülme, iki gözümün nuru bu kalp senin için atmaya devam edecek. sırf sen sevgimi hissedebil diye şurdaki bıçağı kullanmayacağım. ah gönlümün efendisi, ah ruhumun kraliçesi kadın, senden önce nasıl yaşadığımı hatırlamaya çalışıyorum ama senden öncesi diye bir şeyi bulamıyorum ki. ben senden önce zaten hiç yaşamamışım. bundan sonra da yaşamaya niyetim yok. ah şu aciz yarım ruhumu tamamlayan, güzeller güzeli, meleğim kadın gördün mü? yine eksik kaldım. yine karanlıklara mahkum oldu bu zavallı yürek. ah yine kabuslar, ah yine huzursuz uyanmalar falan. ama sen ruhumun sevgisilisi, ama sen fikrimin ince gülü, yaşamaya devam etmelisin. benim için yapabileceğin tek şey bu. ben hissedeceğim senin yaşadığını, hala gülebileceğini hissedeceğim. işte o zaman mutlu olacağım. ve bundan sonra benim tek mutluluğum sadece bu olacak. bana başka kadınları sevmeye devam etmelisin diyorsun. ah iki gözümün feri, ah güzel yürekli ulu kadın, yüreğimde senin sevgin varken ve bu sevgi hiç bitmeyecekken nasıl olur da başka birini sevebilirim. ben ancak senin sevginle yaşayabilirim......
devamını gör...
366.
bu tanım karamsarlık ve azıcık bilgi barındırır.

oooooof of. duygu karmaşası yaşıyorum. en son günaydın sözlük başlığında bir haber beklediğimi söylemiştim, geldi. çok sevindim, çok mutlu oldum. yarım saat falan sürdü çünkü mutluluk yerini planlama aşamasına bıraktı. oha dedim, bugün bir dönüm noktası ve bir end of an era.

planlamaya devam:
ulan dedim şu saat evde olamayacağım bir eğitime başlıyorum. şimdi bile sorumluluklarıma zar zor yetişirken, sevdiğim şeyleri yapmayı bırakmak zorunda kalacağım. yıllardır yazar olma hayallerini taşıdım içimde. bu platforma da o yüzden sıkı sıkı tutunuyorum belki. içimde beni engelleyen bir şey var.

çok şey yapmak isteyip hiç bir şey yapamamak başlığına da yazmıştım:
evinde mutlaka kirli bir köşe vardır, orayı temizle rahatlarsın diye. lanet olası bir terzi de değilim ama kendi söküğümü dikemeyenim. anlayacağın üzere çok şey yapmak geliyor içimden ama evimi bok götürüyor ve benim kılımı kıpırdatasım yok. rezil bir başak burcuyum.

maratonun sonu bataklık:

hakikaten öyle sanırım. koştum, koştum, çok çabaladım, didindim, bugünümdeki huzuru elde edebilmek için büyük savaşlar verdim. yoruldum, aniden sigaradan çökmüş ciğerlerimin maduru oldum ve yıkıldım yere.

metaforu, hayalleri, alt satırdaki ince mesajı kenara bırakayım, dümdüz: bıktım.

korkuyorum psikoloğa gitmekten. mühim bir teşhis koyarsa çocuklarımı elimden alabilecek bir sistem var avrupa’da. ottan foktan sebepler yüzünden ailelerin yaşadığı mağduriyetler okudum gazetelerde. canımı sıkıyor bu durum ve daha bir çok durum.

kendimden de soğudum. tam bir aptalım. uyutmuyor düşüncelerim ve çocuklarım. peşpeşe hasta oluyorlar kreşte. onlardan bana, benden tekrar onlara geçen, corona olmayan bir eziyetten yeni kurtuldum. toparlandık ama her düzen gibi uyku düzenimiz de alt üst oldu. sürekli başım ağrıyor. düşünmek mi ağrıtıyor, korkularımın ağırlığı mı, az su içmek kadar dandik bir sebep mi? hepsi birden de olabilir, bilmiyorum.

canım sıkkın:

gerçekleşen bir hayalin sevincini kursağımda bırakmama, terzi olmayıp kendi söküğümü dikemeyişime, onca hastalığa, derdine derman olsun diye psikoloğa bile gitmeye çekinmeye, ebeveynler için intiharı lüks bulduğum halde aklıma geldimi tüm gün sümük gibi beynimin bir köşesine yapışmasına, ne için yaşıyorum ki, hayat mı bu, öperler ameneke düşüncelerimin olmasına, çocuklarıma yetememe korkusunun içimi yemesine, sokakta gördüğüm bebenin sigara içmesiyle dünyanın çöküşünün bilincine varmama, kendime az kalmama canım sıkkın.
devamını gör...
367.
iki gözüm iki çeşme. başka bir acı bu. başka bir sızı. her şey bu kadar mıydı? yersiz kaçışın kaybettirdi bizi. fütursuzca sigara yakıyorum. ben bunun için mi inandım "sahte" mücadelene? yıllar boyu bu yüzden mi acı çektim?
kendime bile katlanamıyorum. cenin pozisyonunda uzanmış, boynuma kadar akan yaşlarımı siliyorum. silik bir his. ama sigara dumanı da çok durmayacak leş olmuş ciğerlerimde. yıllardır savaşım niye? belirsizlik.. ah ne çok nefret ederim bu durumdan. arabesk ruhumda intihar eden kelebekler var. ama yeni güne yine gülümsememi yüzüme takmış olarak başlayacağım değil mi? boş.. neyse susayım ben. hem anlatsam kim anlar ki?
devamını gör...
368.
"aşırı hassas insanlar, hakiki bir iyilik hareketi ile kirli bir gebe bırakma hamlesi arasındaki farkı hissederler" dedi tülay kök.. sanırım son zamanlarda yaşadıklarımı özetleyen ifade buydu. maalesef aşırı hassas biriyim, bunu övünmek için söylemiyorum ki bunun övünülecek bir yanı yok zaten.. yaptığı iyiliği başıma kakan birinin gözlerinde bana karşı nasıl da nobran olduğunu görüyordum. iyiliği bana tuzak kurmak için yaptı ve sonunda da başıma kakarak intikamını aldı. onu çok önemsediğim için sözleri beni çok etkiledi ama artık yavaş yavaş kendimi onun gözünden görmeyi bırakıyorum.. bazı insanlarla uzlaşmak mümkün değil çünkü kavganın diğer tarafındaki ben değilim, asıl kavgası kendisiyle olan biriyle uzlaşılmıyor.. o zaman bırakıyorum artık dağınık kalsın..
devamını gör...
369.
bir süredir, uzaklardan seviyorum seni. şimdi gel yakınıma yakından sev beni desen nasıl severdim seni inan ki bilmiyorum.
mesela tenine dokununca ne olurdu parmaklarıma?
diyelim ki artık bir adım ötemdesin, sarılabiliyorum sana.
nasıl sarardım seni kim bilir?
gölün kenarında bir bankta, güneşin batışını izlerken,
sen o güzelim başını, omzuma koysaydın,
ne yapardı gariban omzum?
mesela oldu ya, eymirin güzelim yollarında, el ele yürürken seninle,
aklım, o gariban aklım, kaç karış havalanırdı inan ki bilmiyorum.
hani oldu ya evimizdeyiz, umut dolu, sevgi dolu yeni bir güne şiirlerle başlar, öğle yemeği yerine düz yazılar ile beslenirdik. günün akşamını hafif bir yemeğin yanında birer kadehlik kırmızı şarabımızı içerken, plakçalarımızda çalan beethoven sayesinde kulaklarımızın pası silinmiş şekilde edebiyattan konuşarak geçirip, gecesini, uykuya dalmadan önce masallar anlatarak yaşardık. bu güzel günü bu şekilde bitirmek beni nasıl mutlu ederdi bir bilsen.
hani o, kırmızı panjurlu, önünde mor menekşeler olan, küçüçük ama ahşaptan, içerisinde yüzlerce, binlerce kitabımızın olduğu evimizde, elinde kitabın uyuyakalmış ruhunu sarmalamaktan daha büyük mutluluk verici şey ne olabilirdi ki.
işte bu düşüncelerle çıksam yüreğimden senin yüreğine doğru harekete geçsem.
ve, ellerimde en güzel papatya demetleriyle, bir gün ansızın çıkıp gelsem yanına. yüreğim pırpır kanatlanmış uçacak bir durumdayken, bedenim seni görmenin heyecanıyla tirtir titrerken, ruhum ise doğuştan yarım kalan tarafını bulmanın keyfini yaşarken, dudaklarımdan hangi kelimeler dökülürdü acaba inanki bilmiyorum? kelimelerin gücü yeter miydi bu büyük karşılaşmanın manasını anlatmaya? tüm zamanlarımı anlamlı kılan bu anı, türk dil kurumunun biçare sözlüğünde bulunan kelimelerin tek tek ya da çeşitli kombinasyonlarda bir araya gelerek anlatmasını beklemek, nafile bir çaba değil de neydi?
işte o an, o sözlük yeniden yazılmalıydı. en temiz harflerden, en derin anlamlar içeren kelimeler üretilerek.
hadi oldu diyelim, hislerimi anlatır cümleler kurabildim. peki kelimeler ne denli önemliydi.
hayran hayran bakışlar, titrek konuşmalar, ateş basmaları olmayınca.
insan, konuşurdu, yazardı, çizerdi ama emek olmayınca, sevdiğin kişiye sonsuz özgürlük tanımayınca, o güzel hisleri pazarlık konusu yapmaya başlayınca, sevgi mi kalırdı ortada.
evet evet, seni hiçbir karşılık beklemeden, sonsuz bir sadakatle, içindeki çocuğu büyütmeden, değişmeni beklemeden aksine kendin olabilmeni destekler biçimde, severdim seni.
devamını gör...
370.
başlığı görünce içim cızz etti. zira benim fizikide de bir karalama defterim var ismi “birikmişler kahvesi” canım sıkıldıkça, fikrim takıldıkça açar yazarım. bazen telefonda notlara kaydederım. bence varoluşumuz içinde gerekli
devamını gör...
371.
saat 00.19 pazar.
içindeki sıkıntıdan dayanamamış, içki almaya çıkmış ve eve dönerken karşısındaki manzara ile şok olmuştu. ilk 30-45 saniye ne yapacağını bilemedi. nasıl düşüneceğini bilmeyen gözlerle baktı; siyah demirlere sabitlenmiş ve kana bulanmış bedeni gördüğünde.
anlayamadı, bu bir intihar mıydı yoksa cinayet mi?
ama bunları düşünmenin sırası değildi. gidip nabzına baktı. tabii ki de yaşamıyordu! acaba kaç dakikadır yaşamıyordu? kadının elini yavaşça bırakırken dövmesi dikkatini çekmişti. daha önce gördüğü bir şekildi bu. neyse dedi ve umutsuzca ambulansı aradı. gelmesini beklerken karşı banka oturdu. ve o eşsiz manzarayı izlemeye başladı.
kanla bulanmış kirli beyaz elbiseli, siyah demirlerin üstündeki kadını sokak lambasından gelen ışıkların yansımasıyla seyretti.
oldukça güzel ve genç görünüyordu. kumral, uzun saçlı bir kızdı. hani kısa saçlılar en çok acı çekenlerdi? düpedüz yalandı. üzüldü tüm bu kadınlara. ha bir de önünde durana... kimi kimsesi yok muydu? kaç dakikadır buradaydı? niye yaşamına son vermişti, neden pes etmişti?
gerçi 1-2 hafta önceleri kendisi de ölmeyi istemiyor muydu? yalnızlıktan. bu garip bir şeydi. insan insanın acısı alır evet ama daha çok insan insanı acıtıp yara açıp sonra bunu yavaş yavaş derinleştirir de. bu yüzden yalnızlaşır insan, bu yüzden tek tek kovar çevresindekileri. istemez artık acıyı, yalnızlık güzeldir böyle insanlar yokken. ama mutsuz.
insan tek başınayken derdini anlatacak kimsesi yoktur. anlayacak da kimsesi yoktur; hoş buna dermanı da yoktur. bu yüzden yok olmak en mantıklısıydı onun için. yazdığı bir blog vardı. oraya karalamıştı bir şeyler. ama biri derdine ufak da olsa derman olmuştu, ışık tutmuştu ona. o da o yolda gitmeyi seçmişti. iyi de ilerliyordu. korkaklık yoktu artık. umut vardı. tabii bir de karşısındaki umutsuzluk.
sahi neredeydi bu kadının ailesi? bilse arardı. bir ışığın sönüşünden haberdar ederdi. neden gözünüzün önündekini görmediniz? diye haykırırdı, yaktığının yangını içinde kül bile olamayacaklara.
sakinleştirmeye çalışırken kendini siren sesleri yükseldi. ambulans gelmişti. koşar adımlarla karşıya gitti. gerekli tüm işlemleri halletti.
saat 02.22 eve geldiğinde kendini duşa atmış, temizleye çalışmıştı. yorgunluğun üstüne iyi gelmişti adama. atlatmaya çalışıyordu kendince. gerçi, unutamazdı o görüntüyü artık. zordu, hep zor.
hep girdiği bloğa girmek istedi aklındaki düşüncelerden kurtulmak için. girdiğinde herkesin ilgi odağı olmuş makaleyi gördü: intihar mektubu.
tıkladı ve hemen okumaya başladı. yavaş yavaş şoklar içerisine giriyordu. siyah demirlerdeki kadının sonuydu bu, gördüğü görüntünün yazı hâliydi. soğuk soğuk terlerken yazarın profiline girdi. nickini çok iyi biliyordu ve kapaktaki fotoğraf... o işareti de çok iyi biliyordu. intihar eden kadın, siyah demirlerin üstündeki, ona ışık tutan kişinin ta kendisiydi.
-merdumkaptan tarafından düzenlenmiştir.-
devamını gör...
372.
benim yazım değil fakat çok hoşuma giden bir yazı. siz saygıdeğer yazarlarımla paylaşmak istedim.

bir şarkın olsun. senin olsun. hayatına her giren insana “bu benim şarkım bak” diye dinlet. bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.

tek bir parfümün olsun. özdeşleşmek iyidir. dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa “acaba burada mı” diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.

bir tane en yakın arkadaşın olsun. sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. birlikte düşün, birlikte kalkın. birbirinizi toparlayın. yaralarınızı sarın. herkes gittiğinde “şanssızlığınıza” biraz gülün, biraz ağlayın.

bir tane çok büyük aşkın olsun. rakıya bahane olsun. bir dönem çok sevmiş ol, bir dönem nefret etmiş. her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. biraz da bir yanın acıyarak. “o olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?” diye sorgulayarak. artık bir şey hissetmesen de “başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım” diyecek kadar. unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.

bir evlat edin. bir kedi olur, bir köpek de. ama olsun. kapılarını aç. senden olmayan ama senin ilgine bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey. birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz. sevmek  çok güzel. hele bir de her koşulda sevilmek.

bol bol kitap oku biri seni derinden etkileyene kadar oku. onu bulduğunda kimseyle paylaşma. o hikâye senin. beğenmediğin sayfayı yırt sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. başucunda dursun. belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. seni daha iyi tanıma imkânı olur.

salaş bir restoran edin. patronundan garsonuna kadar tanı. kafan mı bozuk, mekân dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. bir masan olsun hep oturduğun. bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. bir gün belki kapanır ya da yıkılır. ama sen önünden her geçtiğinde “burada eskiden hep bir yerim vardı” dersin.

bir hobin olsun. kaçmak için. hiç bir şey düşünmediğin. dünyadan uzaklaşabildiğin. onunla övün. en iyi yaptığın şey olsun. insanlar şaşırsın. senin için çocuk oyuncağı olsun.

bir şey iste. imkânsız olsun. peşinden koş. yorul. defalarca vazgeç. defalarca dene. susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da. uykuların kaçsın. düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de. bağrına taş bas gerekirse. yeter ki gece yatağına yattığında “ben elimden geleni yaptım” de. bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.
devamını gör...
373.
duvar olur, kapı olur insan kendine.
hiçbir çilingirin açamayacağı şekilde
üzerine kilitler o kapıyı insan.
duvarını iyice kalınlaştırır.
böylelikle görünmez kılar görünenleri.
sonra bir merdiven uydurur, görünenlere ulaşmak için.
duvarlarına dayar merdiveni insan, çıkmaya başlar basamaklarından kendi uydurduğu merdivenin.
çıktıkça bir farkının olmadığını görür yukarı tarafın aşağı taraftan.
duvar aynı duvar; görünmezlik aynı görünmezliktir.
bu işte bir terslik var der insan.
bunu söylemesiyle kendi kapısını aralamaya başlar.
ışığı görür önce, sonra kendi ışığını
o ışığı alır insan kendi içine doğru yürüyüşe geçer.
ışık olmadan yürüyemeyeceğini anlamıştır.
yürüdükçe her şey yakın olmaya başlar insana ve görünmez şeyler görünür olmaya.
devamını gör...
374.
ne güzel. * şu başlığı okurken duygulanmamak namümkün. ne güzel insanlar var sözlüğümüzde.
herkesin yaşanmışlıkları kendine göre ağırlığı var, bir yer kaplıyor.
böyle güzel insanlar, güzel gönüller var oldukça bir umut vardır yaşamaya.
iyi ki varsınız, iyi ki sizin gibi kocaman yurekli insanlar var, iyi ki yazıyorsunuz.
bu garibin gönlüne dokunanlar; siz çok büyüksünüz, gerçekten çok büyük.*
devamını gör...
375.
anne dedi, anne ben yanmak için çok gencim. ama yine de yanacağım. neden diye sorma bilmiyorum, zaten bilmekte istemiyorum. anne ben yüzünü güne dönen bir çiçektim. avuçlarımda tekerlemeler besledim. sor onlara sor bir gün ekmeklerini eksik etmedim. anne ben yüzüme güne dönerken karanlık ekmişler gönlüme. ben onu beslemedim ama allah şahittir. o benden parça parça söküp aldı. görsen başta kainat gibi derindi. ama sonra beni içine hapsetti. ben küçükken bir şarkı söylerdin hatırlasana. içinde ahlar vardı. içinde kaybolmuşlar, kimsesizler ve korkmuşlar vardı. ben hepsiyim şimdi anne. sen bana o masalı anlattın diye ben masal olmadım. ben o masalım diye sen bana anlattın masalı. korkunun kırk kapısı varmış anne beni o kırk kapının kulplarına hepsinin arasında zincirlediler. sağım solum korku şimdi. bu kadar korkuyu yanaşacak kimseyi de tanımıyorum bir yalnızlık var o da faydadan çok zarar veriyor. sen anne ateşim çıktığında tülbentini ıslatıp alnıma sererdin. yüreğim yanıyor şimdi fazla tülbentin var mı?
devamını gör...
376.
gecenin karanlığından çıktı geldi bir hüzün.
yavaşça çömeldi yanı başıma. beni tanıdın mı diye sordu?
daha önceleri de gelmiştin ziyaretime, gelişinden tanıdım seni, diye cevap verdim.
neyin var dedim. hadi anlat bana. hüzünlerden hangi hüzünsün?
anlat herşeyi. neyin hüznüsün sen?
anlatırım elbet, biraz soluklanayım dedi.
şöyle rahat otur lütfen dedim.
uzandı yatağıma,
sigarasını yakmaya yeltendi.
burada sigara içemezsin dedim.
özür diledi. ve sustu.
göz bebeklerim karanlıkta büyüdükçe onun ne kadar güzel bir hüzün olduğunu farkediyordum. ne kadarda kibar ve naifti.
pencereyi açar mısın dedi. açtım, içeri hoş bir soğukluk girdi.
derin bir sessizlikten sonra sessizce konuşmaya başladı.
ihaneti, gördüm dedi.
şaşkın bir şekilde, açıklar mısın diye sordum?
doğruldu ve acı bir ifade büründü yüzüne,
lütfen sorularına biraz ara verir misin dedi
ve sustum. pencereyi kapattım güzel bir sıcaklık kaldı odada.
………………………………..
devamını gör...
377.
bir yazı yazmışlar bir zamanlar. en acımasız yazı. o kadar acımasızmış ki okuyarak anlamak imkansızmış. ancak yaşayanlar anlayabilirmiş. acımasız yazarın elimdeki silah ne zaman patladı o zaman anlarmışsınız ancak ne anlattığını.

belki ölmek bir çözüm ama hiç kimse ölmezmiş. (şimdilik anladığım kadarıyla) iyileşmek de istermişiz ama sadece acı çekermişiz. sadece devasa bi' boğulma hissi. ne zaman dalgalar kıyıya itse anında geri çekermiş. peki neden kulaç atmayız biliyor musunuz?
kıyının güzel manzarası eksikmiş. sanki bir şeyler dipte bi' yerde bize ait bir şeyler varmış. önce dalıp almak lazımmış.
ama kim ihtimaller için dibe dalar? hele iyi de değilseniz kazanmakta.
kurtulmak için dibi görmek zorundasınız gibi bilgece konuşacak bir konumda değilim. daha ben de dalamadım. ama öğrenmek için yapmak lazım galiba.
seçenekler çok açık. ya dalarsın ya bir sonbahar kıyısına çıkarsın. kimsenin olmadığı izbe yapayalnız bir kıyı.
eğer hala neyi yürekten istersem olur yaşlarındaysanız kıyada gün batımını izlemeye devam edin. yok artık şüpheyse gerçek olan boğulmak çok daha az korkunç.

tüm ayrılırken el sallayamayanlara... *
devamını gör...
378.
her insan çözülmeyi bekleyen bir bulmacadır. kimi çok karışık görünür, kimisi ise dümdüzdür. ne tür bir bulmaca olduğumu bilmiyorum ama kendi bulmacamı çözmeye çalışıyorum. "nasıl hissediyorum, ne beni mutlu etti, neden bu şekilde davrandım?" gibi sorular soruyorum kendime. düşünüyorum, çözmeye çalışıyorum. bazen düşündüğüm şeyleri bile düşünüyorum. bu delilik değil efenim. aksine harika bir şey.
bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar. diyor stefan zweig. ben de kendimi anlamaya çalışıyorum, kendi çapımda. ama tahmin edeceğiniz üzere tıkandığım zamanlar oluyor.

bugünlerde tıkandığım konuyu paylaşayım sizlerle.
hiçbir zaman ilgi odağı olmayı sevmemişimdir. ışıkların benim üzerimde
olmasındansa karanlıkta kalmayı tercih ederim. kalabalıklarda köşeler hep benimdir mesela. en ücra köşeler, kimsenin bakmadığı yerler.. kimse görmesin beni istedim hep. ama farkedilmek tek arzumdu.. görünmez olmak istedim ama varlığım hissedilsin.

öz güven eksikliğim yok, hatta yaşıtlarıma göre fazla özgüvenli olduğumu söylerler. insanlar böyle dediği için de inanasım gelmiyor ama onlardan çok ben kendimi biliyorum. öz güvenli olduğumu onlar söylemese bile biliyorum. peki nedir bu başrol olmaktan kaçış derseniz çok üzülerek size verecek bir cevabımın olmadığını söyleyeyim.
öz güvenim bu kadar yerindeyken parmakların beni göstermesi beni neden bu kadar rahatsız ediyor? ve bu görünmezlik oyununda her şeye rağmen neden farkedilmek istiyorum? tıkandım işte gördün mü? ama pes etmek yok, kendimi tamamen çözdüğümde ve anladığımda* dünyanın en özgür insanı ben olacağım. tıpkı kuşlar gibi...
not: bu bir iç dökme seansıdır.*
devamını gör...
379.
elimde, kalemimle beraber en bakir yerler aramaya koyulmuştuk. zordu öyle topraklara rastlamak. olsun biz yola çıkmıştık bir kere. günler geçti, dolaştık dere tepe. derken bulduk bir yer. verimli topraklar olduğu her halinden belliydi. işlenmemişti. en azından, yakın zamanlarda. üzerinde ayak izleri de yoktu. en azından yakın zamanlarda kimse dolaşmamıştı üzerinde. ya izini belli etmeden sinsice yürüyenlerin, bırakamadıkları izler ne olacak dedi kalemim. bunu bilemezdik diye geçiştirdim. göremediğimiz yerde sezgilerimize güvenmekten başka ne yapabilirdik ki. güzel şeyler hissetmiyor muyuz bu yerle ilgili diye sordum. evet hissediyoruz dedi. o zaman vakit geçirmeden kazmaya başlayalım dedim. geldi elime haydi, beni kullan dedi. kalemimle kazarken toprağı, bir an bile olsun aklımdan çıkmıyordun. günlerce eştim toprağı.
yavaş yavaş saf, temiz ve kıpkırmızı harfler çıkmaya başlamıştı toprağın altından. kalemim, toplasana ne duruyorsun, doldur güzelim harfleri ceplerine dedi. topraklar verimliydi de, ondan mı bu kadar çoktu harfler, yoksa sevdan mı fazlaydı bende, yoksa bereketli olan ceplerim miydi bilinmez?
topladım hepsini. kalemimle beraber, tertemiz bir yere dizdik harfleri.
bu harflerden, sana olan, tertemiz sevgimi anlatır bir şeyler yazmaktı niyetim.
önce seni seviyorum yazdım. baktım ki elimde bir sürü harf var. nasıl sevdiğimi de anlatmak istedim.
ben senin, sadece güzelliğini, ruhunu, derin bir kadın oluşunu, iyi yürekli ve merhametli oluşunu sevmedim ki. bu taraflarını herkes severdi. her insan gibi seninde zaafların ya da sevmediğin tarafların vardı elbet. benim sana olan sevgim topyekün bir sevgidir. ve sadece arzularımı kapsamadığı için kolay kolay bitecek bir sevgi değildir. benim sana olan sevgim, yazı sevdiğim kadar kara kışı da sevmem gibidir; kar yağarken duyduğum hayranlığı, hani o kar erirde vıcık vıcık olur ya ortalık, böyle üstün başın batar ya zor yürürsün, işte bu hale de taşımam gibidir; haftanın tüm günlerini sevdiğim gibi pazartesi gününü de sendromsuz atlatmam gibidir.
devamını gör...
380.
'birinin insanlardaki iyiye inanma nedeni ol' bugün okuduğum en güzel söz.
güzel yürekli insanlar diliyorum sizlere...
merhametli, sevmeyi bilen.
herkese iyi geceler.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim