3541.
keşke biraz daha salak olsaydım o zaman çok mutlu olurdum sanırım.
devamını gör...
3542.
bugün markette bi adam gördüm. nerden tanıyorum ben bunu diye uzun uzun düşündüm
sanki daha önce tartıştığım biri gibi bi his oluştu içimde. hala bulamadım.
nerden tanıyorum ben bunu awk keşke sorsaydım
devamını gör...
3543.
uzun zamandır vakit geçirdiğim bu sözlükte, artık ayrılma vaktimin geldiğini hissediyorum. bazı şeyler bazı hisler değişir sanmıştım. ama değişmiyor. nerde olursam aynı devam ediyor. bırakılmaya alışkındım ama kimseyi bırakmamıştım. ilk defa bir yeri bırakacagım sanırım. yoruldum epey. her an yavaştan sıyrılabilirim buralardan. *
devamını gör...
3544.
mukadderat

sarmaşıklar sarar aşk bahçesini
efsunkar sözlerin kandırır beni
kaptırdım kendimi çoktan aleni
mukadderattır bu kapıyı çalan .

meyus düştü kalbime sensizlikten
bir hastalık gibi şirayet eden
kurtulamadım meczup hallerimden
mukadderattır bu kapıyı çalan.

son bulsun namütenahi esaret
sana aşkım sahip olduğum servet
bir bakıştır bana en büyük saadet
mukadderattır bu kapıyı çalan.

bastırır güzelliğinin ışığı
âmiyâne mahluğun çığlığını
sorguluyorum şimdi de hayatı
mukadderat mıdır kapıyı çalan?

aşeka'nın aşkı payidar kalan
yar'ın sevdasıdır külliyen yalan
kavuşur daima sevdalı olan
aşıklardır mukadderatı yapan.
devamını gör...
3545.
diyorum ki oyalayayım kendimi. yeniye odaklanayım tüm enerjimle. zaten öngördüğümüz gibi pozitif bir iklimle de seçim sürecine giriyoruz. adrenalinim yüksek haliyle düşmem öyle kolayca, sinirlenirim ama o da iyidir zaten kanalize edebileceğim, işlevsel bir çıktıya dönüştürebileceğim yollarım var neticede. her gün, her sıçtığımın günü yeni bir gündem doğuruyor öptüğümün ülkesi ama! gün sayıyorum yeniden kendimi en lazım yer ve şekilde işe yarar hissedeceğim ortama dönmeye. hayatımdaki olumlu gelişme ve insanları saysam burdan hatay'a yol olur, onları da beraberimde götüreceğim hem, ama yok, olmuyor, olamıyor! çıldıracağım artık, akıl sağlığımı yitireceğim. tahammül edemiyorum! kendimden korkuyorum!
devamını gör...
3546.
denize aşık, gökyüzüne hayran kız yok artık. bi kedi sırnaşmasından bi kuş sesinden mutlu olan tarafı kayıp. aşka olan inancı, insanlara karşı güveni, sevgiye dair umudu yok. ne çabalayacak gücü var ne dayanmaya hali. çekip gitmeli bi diyardan, ebedi aleme..
devamını gör...
3547.
dibin dibi yok.
devamını gör...
3548.
yine gözyaşı döküyor güzelim şehir.
kim bilir kime ağlıyor? yine kim mutsuz?

devam etmeliyiz, şu toprak kokusunun hatrına.
çünkü tek gerçek "bugün".
yarın yanımızda kim olur? bilinmez.
hiç düşünmeyiz ama saniyelere paha biçilmez.
devamını gör...
3549.
bir hikayenin daha sonuna geldim derken bir başka hikayenin başında bir diğerinin ortasında olduğumu fark ediyorum. hiç birinin sonunu bilmiyorum. irademin etkisi yadsınamaz olsa bile hikayenin gidişatını etkileyen çok karakter, olay var. zaman zaman durum komedisi, zaman zaman ofansif mizah... ki ikisi de beni rahatsız eder, pek sevmem. neyse. konu bu değil. konu; hevesle, istekle başlasam da, fark etmeden dahil olsam da eşzamanlı gerçekleşen bir sürü hikayelerle örülen hayatım romana evriliyor. ve hayatımın baş karakteri olan benim, okuyucudan hiç bir farkım yok. her yeni gelişmeye uyum sağlayıp devam ediyorum. yaşaması çok zevkli değil, fazladan çaba istiyor ama mutlu sonları severim. her hikayenin mutlu sona bağlanmasına uğraşıyorum. her şey bittiğinde dilerim okuması zevkli olur.
devamını gör...
3550.
ara sokaktan girdim yavaş adimlarla ilerliyordum karşıma çıkan bir guvercinin dala konmasini seyrettim .karisani olmadan daldan dala konmasini yere süzülüp nasibinin kırıntılarını toplayip tekrar dalina ucusunu izledim .sokağın sonundaki sari binada yaşlı bir teyze çıktı karşıma ,hafif gulumsemesi bir anlik düşüncelerimden sıyırdı beni arkasından çıkan 9 yaslarindaki erkek çocuğu elindeki topa gelisine güzel yapıstırdı.dünyanın dönmesini kimse takip etmiyordu, zaten zaman yanımızdan ılık ılık esen rüzgarın esintisiyle geçiyordu .....
devamını gör...
3551.
güvenmeyin la kimseye. birine sevginizi ve ilginizi belli ettiğinizde gözünde küçülüyorsunuz herhalde ki sizi kırmaya çekinmiyor...
seviyorum lafları bayıyor bazen..
ulan seven insan sevdiğine kendini değersiz hissettirir mi hiç ?
kanmayın. gerekirse yalnız ölün lakin kendinizi kullandırtmayın, kimseye.
milletin ego kastığı bir malzeme olmayın.
devamını gör...
3552.
ne yana dönsem zifiri karanlık. bir sürü ses var. ben onları duyuyorum ama onlar beni duymuyor. elimi uzatsam yardım edin desem ulaşamıyorum. ağzımı açıyorum ama sesim çıkmıyor. çığlık atıyorum ama duyulmuyor. bir çukurun içinde miyim yoksa zaten ben mı koskoca bir çukurum bilmiyorum. tek bildiğim ne bu zifiri karanlıktan nede çukurdan çıkamayacağım.
devamını gör...
3553.
evlilikte kadını'n ya da alfanın zihnizin kendine ai't sanması
devamını gör...
3554.
oyun hamuru

bir plastik oyun hamuru gibi hissediyordum kendimi ellerinde,, avuçlarının arasına alıp önce yuvarlayıp
sonra olmamı istediğin şekle sokabileceğini düşündüğün bir oyun hamuru..
nereye istersen oraya esnetebiliyordun, hatta fazla gördüğün parçalarımı koparıp atmaktan bile
çekinmiyordun canım yanar mı hiç umursamadan. sonra dışardan beğendiğin başka parçalar
ekliyordun ister miyim diye düşünmeden.

yanıyordu, çok canım yanıyordu; beni ben yapan parçalarım benden uzağa koparıldığında. çok derin
izler bırakıyordu kopan parçanın bıraktığı boşluklar,,, sancılı dokunuşlarla kapatılıyordu bu boşluklar
tarafından daha da acıtılarak. her dokunuş ruhumda biraz daha fazla yara açıyordu, kapanmaz izler
bırakıyordu. katılan yeni parçaları ise kabullenmesi imkânsızdı ruhumun.

kaçıp kurtulmaya çalıştıkça ellerinin arasından ben,,, sen daha sıkı kapatıyordun avuçlarını ve
parmaklarının dayanılmaz baskısını hissediyordum benliğimde.

hırsın öyle büyüktü ki,,çığlıklarımı duymuyor, sessizce akan gözyaşlarımı görmüyordun bile,, tek
amacın vardı sanki acıtmak, daha da acıtmak..bu baskının aslında aramızdaki bağı tamamen yok
ettiğinin farkında değildin o zamanlar,,

peki ben nasıl izin veriyordum bu duruma? hiç istemediğim bir oyuna oyuncak olmuştum elim kolum
bağlı gibi çaresiz.

biliyorum mükemmel olmamı istedin sen hep,, üstelik bunu yaparken kendi gözümde beni daha da
küçülttüğünün, aslında bana büyük bir kötülük yaptığını fark etmiyordun. göremediğin lanet olası!
mükemmel değildim ben.. çabam mükemmel olmak için değildi, sadece kendim olmak istiyordum
ben. defalarca anlatmaya çalıştım bunu sana, ama anlamak istemedin beni…

ve sonunda beklenen oldu,, ne pahasına olursa olsun bitmeliydi bu işkence,, işte kurtuldum senden,,
işe önce benden kopardığın parçalarımı toparlamakla başladım. sonra yaralarımı sardım yavaş yavaş.
ve sonunda taştan bir duvar ördüm etrafıma yıkılması, aşılması zor olan... şeklini değiştirmeye olanak
tanımayan bir kabuk oluşturdu ruhum üzerine, kocaman bir buzdağına dönüşen bu yüreği ısıtacak bir
güneş doğar mı ve yürek açar mı penceresini o güneşe bilinmez ama oyun bitti...

b.
devamını gör...
3555.
yaşamı müzik dinlemeye benzetirim. hani bazen yeni bi şarkı keşfedersin. bkunu çıkarana kadar dinlersin. en son bıkarsın ama o bıkkınlık gelene kadar o şarkıyı dinlerken o kadar keyif verir ki... şarkıyı kendi kendine tekrar tekrar yaşarsın bazen. bağdaştırırsın bir şeylerle. işte bu o şarkıdan keyif alıyorsun demek. biliyorsun çok dinlersen bıkacağını. ama dinliyorsun işte. sıkılacağını da bıkacağını da bilsen kusana kadar dinliyorsun. hevesini aldıktan sonra müzik kitaplığına kodladığın anılarınla yerleşiyor. istediğin zaman açıp dinliyorsun. bemce hayat da böyle. tam yaşamamız gerekiyor. tam bir şeye alıştık diyoruz ya bıkıyoruz ya elimizden kayıp gidiyor ya da biz artık bırakıyoruz. sonra yenisi geliyor. bu yaşadığımız, raflara kaldırdığımız da hayat bazında yaş oluyor. kitaplığa koyduğumuz her şarkı aslında bir yaşımız ya da öğrendiğimiz bir şeyler oluyor.
devamını gör...
3556.
sevmek vardı ne güzel sevilmek vardı. ne bileyim insan bazen oturup ya şöyle güzelce bir derin nefes alıp oh be diyesi geliyor. içine huzuru almak istiyor ya da kederden uzak bir halde olmak istiyor. dinlenebilme arzusu sevme sevilme arzusundan da farklı bir şey sanırım. siz olur da okursanız cümlelerimin kopukluğuna vs rica ediyorum bakmayın. ben o kadar çok şey düşünüp hepsini bir anda doğru biçimde aktaramıyorum kağıda. mesela kalbim çok kırık, çok üzgünüm, yoruldum, bir o kadar sinirliyim. bu yaşımda şıpıdık terliklerimle aşık olup bir sahil kasabasında aşkımla yürümek öpüşmek el eke tutuşmak dans etmek falan isterdim. ya da balkonda otururken tüm dertlerimi dökebileceğim kadar sevdiğime inandığımda dertlerimin acısı saat 5-6 gibi bitmiş gün hafiften aydınlanırken elimdeki rakı bardağımdan bir yudum alıp oh be demişim gbi olmak isterdim. oh be. oh be dünya varmış. işsizliğimin borcumun yalnızlığımın sevilmemezliğimin bir sarılmaya muhtaç kalmamın artık neye neyi nasıl sevmem gerektiğini bilmediğimin karman çorman karışık olduğu ve imkan bulsam kaçıp gidebileceğim bir halde olmak istemezdim. bunca şeyin arasında belki sadece bir lale bile beni hayatta tutabilirdi ya da bir telefon, bilinmez ama bazen sevdiğini göstermek için emek gerekir. ne biliyim ya. olur da okursan çok kızgınım ve kırgınım. her şeye herkese. çok da üzgünüm. ben bunca yorgunluğum arasında gelip seni sevmeyi bulmuşsam eğer, bocalamam normaldir. aklım sarhoştur, bünyem ketlenmiştir. birçok savunma mekanizması şiirlerimden oluşurken ben sevebilmeye dair bir teknik geliştirememişimdir. ne biliyim insan odasında kulaklıkla müzik dinlerken bazen kaybettiklerini kazandıklarını bazen de inanmazsınız gelecektekileri ve hiç varolmamışları özlüyor. üstelik bunu kaotik aile evinde bile yapabiliyor. canımı da seviyorum bu arada ama bu hayat beni bu kadar üzerken artık bu canın nefes alması gittikçe zorlaşıyor. yoo bunu yazarken ağlamadığımı söyleyemem rahat olun. sadece iki kelimeyle ifade edersem kendimi: içim acıyor. evet ben sana gülbahçesi vaadetmedim, ama biraz olsun o güllerden benim payıma da düşmesi hakkımdı. işte bunu bu kadar okuyorsanız şayet size iyi geceler dilerim. bense artık uyuyamıyorum.
devamını gör...
3557.
çocuk norma'l durup dururken ilkokulda kendisini'n aşık olduğunu nasıl anladı ki
devamını gör...
3558.
başım çatlıyor. çatlak bira bardaklarının arasından sızar gibi mutfağımın tezgahına sızan düşüncelerimin hacmi büyük. ağrım yok. sadece sızan düşüncelerimden geriye kalmış ince bir sızı çınlıyor boş duvarlarımda. boşluğun ağırlığı başımı dik tutmamı zorlaştırıyor gibi. poğaçanın hamuru yapışıyor taze ojeli parmaklarıma. sanırım poğaça yapmayı ve sevmeyi beceremiyorum. birbirinden bağımsız iki şeyi nasıl bağladın diye düşünme. ikisini de elime yüzüme bulaştırıyorum çünkü. aralarındaki benzerlik büyük! içimi kemiriyor hiçbir beklentimin olmadığını iddia ettiğim anlarda anlaşılmayı isteyen tutarsızlığım. geçmişin sırlarına ihanetimin bacaklarımı titretmesi gibi bir şarkı çalıyor arkada. ağzıma iyi sıçtı bu gece. başımı çatlatan bu şarkı da olabilir, bilmiyorum! bugün “rendelenmiş yağmur gibi bir şey yağıyor” demişti. hoşuma gitmişti, gülmüştüm de bir süre. rendelenmiş hislerim gibi bir şeyler var içimde. şu an için en doğru tanım bu. ne olduğu belirsiz ama parça parça, un ufak. battı balık yan gider demişler, bilmiyorum kim demiş, kim inanmış, kim hani bana hani bana demiş. bari rendelenmiş hislerimden de koyayım poğaçanın içine. az da olsa kekremsi bir tat bırakır belki damaklarda. birayla karışmış hisli bir poğaça kimseyi zehirlemez bence. gecenin bilmem kaçında beceriksizce yapılmış, sigara dumanıyla tütsülenmiş poğaçadan zehirlenirsek komik olurdu sanırım. anlaşılmayı bekleyen umutlarım ne kadar gereksizse lezzetsiz olacağı belli bir poğaçayı yaparken bunları düşünmem de o denli saçma. tıpkı ay ve güneşin düğün töreninde bir kuşun ağacın tepesinden atlayarak intihar etmesi gibi.
devamını gör...
3559.
sevgili piraye...

ah ne huzurludur sana dair bir şeyler karalamak. damarlarımda bir düşman gibi dolaşan kaygılardan ve kötülüklerden kurtulup, bir gece vakti yahut sabahın ilk saatlerinde düşünmek seni.
mutluyum. mutluyum çünkü hayatımın en büyük derslerini sen hayatımdayken aldım. birlikte büyüdük ve birlikte çocuklaştık. en dert edilmeyecek şeyleri kafamıza takıp, saatlerce birbirimize
sığındık. seninle geçirdiğim ve geçireceğim hiç bir saniyeden pişman olmadım ve olmayacağım. ne büyük muamma değil mi? zamanında beni delirten bu belirsizlik şimdiyse yerini tatlı bir hayale
bıraktı. hayat bizi bir noktada tekrar bir araya getirir mi getirmez mi bilmiyorum. tek bildiğim, gördüğümde bedenimin her hücresinin uyuştuğu, yanındayken heyecandan kalbimin çıkacak gibi
olduğu kadının mutlu olmasını istediğimdir.

senden sonra çok şey yaşadım. müziği bırakmaya karar verdim.''gözüne ne oldu?'' diye sormuştun ya. bende ''önemsiz bir şey'' deyip geçmiştim, işte o gözümden ameliyat oldum. (yine haklı çıktın) burada kalıp yükseleceğim dediğim işimden ise çok uzun süre önce ayrıldım. şimdi ise hayallerimi gerçekleştirebileceğim bir meslek için uğraşıyorum ama biliyorsun ki olmayan bir şey dillendirilirse nazar değer. çok kez beşiktaş'a gittim senden sonra. beraber oturduğumuz kafenin önünden sayısız kez geçtim ve her seferinde ufak bir tebessüm ile devam etmek zorunda kaldım. hindi zahra'yı keşfettim sayende ve hayran kaldım. babamla ilişkimi dört ay önce tamamen kesmiştim. ta ki en yakın arkadaşımın babası vefat edinceye kadar. baba şefkatini yaşamamış biri olan ben, bana evladı gözüyle bakan, başımı okşayan adamı kaybedince dünyam başıma yıkıldı. ona zamanında senden bahsetmiştim. pür dikkat dinlerdi beni. sabah çayını alır, balkona çıkar ve her zaman oturduğu sandalyesine oturup ''gel bakim evlat, az sohbet edelim'' diye yanına çağırırdı beni. mekanı cennet olsun. hastahane'de haberini aldıktan bir iki saat sonra engellediğim bir numaranın ısrarla aradığını görünce merak edip aradım. telefonda babam bana ''oğlum'' diye seslenince bir anda ağlamaya başladım. hayatımda hiç bu kadar ağladığımı da hatırlamıyorum zaten. cenaze zor iş piraye. uzun lafın kısası budur mektup arkadaşım... keşke birbirini hiç tanımayan iki insan olarak tekrardan tanışsak ve saatlerce sohbet etsek lakin ikimiz de biliyoruz ki hayatın buna müsadesi yoktur. umarım deftere yazmaya devam ediyorsundur. seni çok özledim.
devamını gör...
3560.
-gene kendi odanızın karanlığında, kendinizi kaybediyorsunuz.
-böylesi durumlarda hep babamı düşünürüm viktoria. adam onlarca zorluğa göğüs gerip kendini ve ailesini bu günlere getirmiş. en sevdiği şey ise yalnız kalmaktı, bir odada tek başına elinde çayı ve sigarası ile. anlam veremezdim o zamanlar, hoş halâ anlayamıyorum. insan bazen budalaca bir özleme kapılıp gidiyor geçmişin bütün ağırlığı işte o zaman omuzlarına biniyor insanın. seni sevmeyen, seni istemeyen birini özlemek.. ah ne budalaca gerçekten değil mi? o da tam tersini düşünüyor belki de. onu sevmediğimi, onu tam anlamıyla sevmediğimi. içimde kopan fırtınaları görse bildiği tüm şiirleri, isimleri unutur. ben ise sadece “seviyorum” diyerek ifade edebiliyorum. bir kez daha dilin sert duvarlarına çarpıyor hislerim.
soğuk bir şubat akşamı <ki bu şehirde böyle bir soğuk görülmemiş> yalnızım derdi. “evet. sen ne kadar yalnızsan ben de o kadar yalnızım. beraber paylaşalım yalnızlığımızı. gelsene, bak sana şiirler yazdım, bir film seçtim oturup izleyelim diye. sonunda sana şiirimi okuyup seni ne kadar sevdiğimi söyleyeceğim.” hayır gülme bana viktoria, sinirleniyorum...
bir insana en mahrem hislerimi açacak kadar yakın hissettim kendime. kimsenin acısını, dertlerini, üzüntüsünü küçümsediğim yoktu. buna dair bir şey de söylemedim. ben 4 ay boyunca babamın ölmediğine inandım. doktor doktor gezdirdiler beni, günde bir avuç dolusu ilaç kullandım bir yıl boyunca. işte bu yüzden anlıyor musun? işte bu yüzden, küçük bir kız çocuğunun babasını geri gelecek ve onları evlerine götürecek sanması benim için ne demek anlayabiliyor musun?
dinle beni kaçma! kaçma, okşa ruhumu. eski günlerime dönmek istemiyorum...
en çok yakınlarımı kaybetmek üzer beni. parçalar, liğme liğme eder. hayattaki en korktuğum ve kaçınılmaz olan şey; bir insanı aradığında telefonunun çalmaması.. ah ne kötü bir senaryo değil mi viktoria?
her şeye rağmen özlüyorum, deli gibi seviyorum halâ.
-peki anlıyorum. ona bunları söylediniz mi?
defalarca söyledim. ona özlediğimi söylediğimde dilenci çocuk muamelesi gördüm, görmezden gelindim. hayatımda aldığım en kaba dönüttü bu benim. ben özlemedim dese bu kadar canımı yakamazdı... sana gelmek istiyorum dedim, nolur şu üstümdeki sorumlulukları atayım, hafifleyeyim. hatta yardımını istedim. sorular sordum. hiçbirini duymadı.. korktu belki de, ona da bir sorumluluk vereceğim sandı. oysa ben bir ilaç aramıştım. sonrasında, ben de onu dinlemek isterdim. belki biraz olsun yarasına merhem olmak. ki çok defa da dinledim, çözüm sundum. bir tutsa oradan belki, ikimizin de gül bahçeleri kırmızı, pembe, beyaz güllerle dolacaktı. dönünce konuşalım dedi... ama dönmemiş olacak ki hiçbir şey söylemedi. o yerde halâ benim ona gelmemi bekliyor belki de. ama viktoria bunca hakaretin, bunca hor görülmenin, sevgimin bir kağıt gibi buruşturulmasının üstüne nasıl gidip çıkabilirim karşısına? neyle karşılaşırım? zaten yalpalaya yalpalaya yürüyorum. gene beni sevmediğini söylerse nasıl tekrar ayağa kalkarım?
oysa ben “seni seviyorum”’un içine dünyaları sığdırmıştım. duymak, görmek istediği her şey onun içindeydi. bir seni seviyorum derken defalarca öpebiliyordum onu, elimi teninde gezdirebiliyordum, sabaha kadar sevişebiliyordum, gözlerinin en derinine dalıp söylediği şeyleri daha ağzından çıkmadan duyabiliyordum...

şimdi bunları anlatıp, tüm kalp kırıklarını süpürüp halının altına atalım demek.
ahh. anlatacağım binlerce şey olmasına rağmen daha fazla uzatmak, seni yormak istemiyorum. kendisi eminim ki bütün bunları ve daha fazlasını anlayabilecek kadar güzel...

şimdi, bu odaya nasıl geldim, bu çayı ve sigarayı kim elime verdi bilmiyorum viktoria. halâ anlam veremiyorum...

-anlamaya uğraşmayın...
başka bir şey konuşalım. dışarısı yağmurlu bugün, harika fotoğraflar çekilebilir. ne yapacaksınız?

-böylesi havaları severdi...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim