normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
701.
lanet, biraz müzik zevkimden dem vurayım. 465 izlenmeyle sabit kalsın. oradan buradan gelmesin kimse. sevmesin sevilmesin. uğramasın.
beğenin de arada hatırlayıp dinleyim diyen embesillere de kalmasın.
lanet.
iğrenç müzik zevkim bana kalsın. bir bana kalsın.
karalayım, ordan buradan.
yazayım, çizeyim.
dinleyim ordan buradan.
tek bir hobim olmasın. yazmakla çizmekle kalmasın. söz açayım oradan buradan, ciğerlerime yol. söylev geliştireyim,
ciğergah.
lakin nutuk çekmeyim sen gibi. ofsayt osman filminde kalsın bossa novalarımız. masaları çıkarıp sallayalım. ve diyelim deli gibi can evimden vurdun ve can evimden vurdun... çıkarıp sallayalım masaları ve hatta en bi en ön sıraları.
can evimden vurdun.
can evimden vurdun.
can evimden vurdun.
bu kez demli çek kaptan
beğenin de arada hatırlayıp dinleyim diyen embesillere de kalmasın.
lanet.
iğrenç müzik zevkim bana kalsın. bir bana kalsın.
karalayım, ordan buradan.
yazayım, çizeyim.
dinleyim ordan buradan.
tek bir hobim olmasın. yazmakla çizmekle kalmasın. söz açayım oradan buradan, ciğerlerime yol. söylev geliştireyim,
ciğergah.
lakin nutuk çekmeyim sen gibi. ofsayt osman filminde kalsın bossa novalarımız. masaları çıkarıp sallayalım. ve diyelim deli gibi can evimden vurdun ve can evimden vurdun... çıkarıp sallayalım masaları ve hatta en bi en ön sıraları.
can evimden vurdun.
can evimden vurdun.
can evimden vurdun.
bu kez demli çek kaptan
devamını gör...
702.
bugün ailecek oturduk yemek yiyeceğiz. kardeşim yoğurda şeker koydu karıştırdı. ( arada yapar bunu yoğurda şeker koyup yer)
"yok artık pidenin yanında şekerli yoğurt mu yiyeceksin" dedim.
"hayır pide yiyip üstüne tatlı niyetine bunu yiyeceğim " dedi.
kombinasyonu düşünüp yüzümü buruşturdum. "nasıl bir miden var bilmiyorum ki midesizsin" dedim.
bana verdiği cevap "kavurma varken semizotu yiyen insan mı söylüyor bana bunu? inekler yiyor senin o yediğini biz doğrudan inek yiyoruz. sensin midesiz."
"bana bak çocuk alırım seni ayağımın altına, ne biçim konuşuyorsun ablanla bacak kadar boyunla!!" diyemedim. birincisi adam benden uzun boyu karıştırırsam ben zararlı çıkarım ikincisi de bu cümleyi duyunca gülesim geldi ciddi kalamadım be sözlük. *
"yok artık pidenin yanında şekerli yoğurt mu yiyeceksin" dedim.
"hayır pide yiyip üstüne tatlı niyetine bunu yiyeceğim " dedi.
kombinasyonu düşünüp yüzümü buruşturdum. "nasıl bir miden var bilmiyorum ki midesizsin" dedim.
bana verdiği cevap "kavurma varken semizotu yiyen insan mı söylüyor bana bunu? inekler yiyor senin o yediğini biz doğrudan inek yiyoruz. sensin midesiz."
"bana bak çocuk alırım seni ayağımın altına, ne biçim konuşuyorsun ablanla bacak kadar boyunla!!" diyemedim. birincisi adam benden uzun boyu karıştırırsam ben zararlı çıkarım ikincisi de bu cümleyi duyunca gülesim geldi ciddi kalamadım be sözlük. *
devamını gör...
703.
madem karalama defterim, kriptografik bir şey yazayım.
vrdıyv bvkmv, zşzk her zvmvy pvrlvr.
vrdıyv bvkmv, zşzk her zvmvy pvrlvr.
devamını gör...
704.
öyle satırlarca yazasım yok inan ki.
bir anda aklıma geldin, bir anda gözyaşlarım seni hatırladı.
neden diye sormaktan tükendim belki de.
ama ben senin adını bile bilmeden sevdim biliyor musun ?
ben seni sevdim, gördüğümü sevdim, gözlerine hapsolmayı sevdim.
adının bile önemi yoktu gerçekten.
bir anda aklıma geldin, bir anda gözyaşlarım seni hatırladı.
neden diye sormaktan tükendim belki de.
ama ben senin adını bile bilmeden sevdim biliyor musun ?
ben seni sevdim, gördüğümü sevdim, gözlerine hapsolmayı sevdim.
adının bile önemi yoktu gerçekten.
devamını gör...
705.
bir şeyler düşünüp yazmak istiyorum, ne yazmak istediğimi bile bilmeden. hiç duraksamadan yalnızca harflere basarak karşımda oluşuveren cümlelerden gerçekten de bir güzellik çıkabileceğine inanıyor muyum? sanırım evet. içimde bir yerlerde hala güzelliğin olduğuna inandığım kadar zayıf bir ümit bu ama orada işte. milyonlarca yıl yerin en dibinde sonsuz bir baskı ve cehennemi karanlıkta oluşan cevherler gibi bu benim içimdeki güzellik. kendiliğinden çıkması pek olası değil. çalışmalı, kan ve ter dökmeli bunun için. * ve biliyor musun, bu maddi olmayan şey en saf elmastan daha değerlidir benim için. benden geliyordur, bana ait olan, insanoğlunun elleriyle çekip koparamayacağı uzaklıklardaki özden. neden bunun iyi olduğunu düşünüyorum? sanırım insan özünün iyi olduğuna inanmaya ihtiyaç duyuyor. bir repliği hatırlattı bu bana ‘’hangisi daha kötü; canavar gibi yaşamak mı iyi biri olarak ölmek mi?''. ahh, ben kötü olduğumu bilerek yaşamak istemezdim.
devamını gör...
706.
düşünüyorum ve bunun fazlası bana o kadar zarar veriyor ki anlatamam.
benim suçum nedir de bu kadar şeyler başıma geldi bilmiyorum. gerçekten zor oluyor bazen. allah dayanamayacağımız yükü vermezmiş derler ya duyuyorsan rabbim ben dayanamıyorum.
ben ifade edemiyorum kendimi, ne sözcüklerle ne de hislerle. ya da yanlış kişilere diyorum.
düşünüyorum da bir yerden yüzüm gülsün, buldum. birkaç arkadaşım var ordan gülüyor şükürler olsun.
içimizde çok şey vardır taşar ama sesimiz çıkmaz ya sadece usul usul ağlarsın, en güzeli aslında. geçiyor her şey. bu da geçer ama geçen olayların hisleri kalbimizde kalıyor. unutmuyoruz alışıyoruz.
hayat cidden gittikçe zorlaşıyor.
hayvanlar, kendimiz ve bizi seven anlayan birkaç kişi iki günlük ömür için yeterli. kazandığımız para ile de yardım eder mutlu oluruz.
hayat işte, istemesen de bazen yaşıyorsun.
benim suçum nedir de bu kadar şeyler başıma geldi bilmiyorum. gerçekten zor oluyor bazen. allah dayanamayacağımız yükü vermezmiş derler ya duyuyorsan rabbim ben dayanamıyorum.
ben ifade edemiyorum kendimi, ne sözcüklerle ne de hislerle. ya da yanlış kişilere diyorum.
düşünüyorum da bir yerden yüzüm gülsün, buldum. birkaç arkadaşım var ordan gülüyor şükürler olsun.
içimizde çok şey vardır taşar ama sesimiz çıkmaz ya sadece usul usul ağlarsın, en güzeli aslında. geçiyor her şey. bu da geçer ama geçen olayların hisleri kalbimizde kalıyor. unutmuyoruz alışıyoruz.
hayat cidden gittikçe zorlaşıyor.
hayvanlar, kendimiz ve bizi seven anlayan birkaç kişi iki günlük ömür için yeterli. kazandığımız para ile de yardım eder mutlu oluruz.
hayat işte, istemesen de bazen yaşıyorsun.
devamını gör...
707.
sakarya bakkaliyesi
çocukluğumun en güzel anılarını oluşturur dedemle geçirdiğim zamanlar.elimden tutar evden çıkarız, tren raylarının üzerinden geçeriz sonra yürümeye devam eder tek cam tek kapı ‘bakkaliye’ nin kepenklerini açarız.yandaki kasap, dükkanını açmış imalatı olan sucukları camından sallandırmaya başlamıştır.
plastik bir sepetin içinde francala ekmekler sıralıdır,üstünde temiz beyaz bir bezle bakkalın gelişini bekler.sepet alınır,tezgahın altındaki boşluğa sıralanır.
vitrini gören buzdolabının üst katında peynir ve tereyağ, alt katında da, açınca pıfffss diye ses çıkaran meyveli gazozlar vardır.
raflarda bakliyatlar, un ve yağlar; camekan içinde de çikolatalar sıralanmıştır.içlerinde en sevdiğim nestle pralinlidir.parmak şeklinde renk renk yaldıza sarılı çikolatalardır bunlar.bir de şu çekmeceli olanları severim,hani kırmızı kağıtları teker teker açılıp mideye indirilenleri.tezgahın arkasındaki metal çerçeveli camlı bölmelerde kiloyla satılan pöti bör kremalı ve finger bisküviler içerir.bazen dedem büyükçe paketleri bana verir ve herbirini kendi kutusuna dizmemi ister.öyle düzenli adamdır, tıpkı ismi gibi: nizam.
80’lerin filmlerinden aşina olduğumuz ibreli terazi gerekli gereksiz her şeyi ölçtüğüm bir oyuncaktır.altında dev bir satır var ki, dükkana girip dayılık yapmaya kalkanlara,pek sakinmiş gibi gözüken dedemin kullandığı havada yaylar çizen savunma silahıdır,şahit olmamayı dilemişimdir bu duruma.
tabure gibi rahatsız bir şey ve biraz daha konforlu eski bir koltukta günü geçiririz.bir yandan radyoda trt çalarken dedem,düzenler,işler durur.ben gelen her bir müşteriyi incelerim,bazılarına ben uzatırım aldıklarını.dedem pek resmidir,memuriyetten kalma tavrını takınır,bir bakkal dükkanı mıdır,yoksa bir devlet dairesi mi intizamlı,bilinmez.dışarıya karşı böyledir de dedem,torun bu,hem de ilk, ona can dayanmaz.
kapıda bir sineklik vardır,tahta bir çıtanın üzerinde sallanan plastik parçalardır bunlar.dükkan açıldığında,oradan geçen geçen çocuklar daha iyi görebilsin diye bir askıda dışarı çıkarılmış şişkince toplardan biriyle oynamaya başlarız.ben kapıda durduğum hâlde çoğu kez küçük boyum ve tombul halimle ordan oraya zıplayan topa yetişemez,bazen kapıdaki sinekliğin yerinden çıkması bazen de camekanlara gelmesi nedeniyle korkuyla karışık bir heyecan yaşarım. ha kızdı ha kızacak derken o ciddi bir şekilde, bozulan dökülen ne varsa kaldırır kapıdan birisi girene kadar oyunumuz devam eder.
yenilen peynir ekmekler,bisküviler -ki bunların adının yıllarca ‘püsküüt’ olduğunu sandım- gofret ve çikolatalar,içilen gazozlar bu dedeye zarar ziyandır hep, ama o hiç sesini çıkarmaz hatta birazını da eve götürmek üzere alır.tombul canavar biraz daha yesin diye.
ibreli tartı:

dedeminkine benzeyen bir radyo:

pralinli çikolata,aynısını bulamadım ama:

***
yıllar geçer gider,bakkaliye kapanmıştır,torun büyür üniversiteye başlamıştır,bölüm zor, sınavlar ağırdır.evden önce gittiği yer dede yanıdır.
-gel tavla atalım senle.
dedem yenilir bana,yaşlanıyor mu ne?
dûbaraaaa! oyun gitti bağıra bağıra.
koltuklarım kabarmıştır.
çok sonra öğrenirim ki okuldan moralsiz döndüğümde bilerek bana bırakırmış oyunu keyifleneyim diye.
yıllarca kanserle savaştı,diline kobalt iğneler bile battı,hastane odasının kapısında radyasyon işareti vardı.bir keresinde kamyon çarptı ve ciddi şekilde yaralandı.ah demedi,of demedi.halinden sürekli şikayet eden ‘ihtiyarlar’ kulağını kapattığı kişilerdi.hep gençleri,onlarla sohbet etmeyi sevdi.o, kurtuluş savaşında,annesinin sırtındaki küfede düşmandan kaçırılan bir bebekti bir zamanlar.şimdi yok,ama anıları hâlâ canlı.
özlüyorum dedem,seni.
nerdesin,nerde diğer gidenler peki?
henüz sıkılmamış okuyucuya, dedemle ben:
çocukluğumun en güzel anılarını oluşturur dedemle geçirdiğim zamanlar.elimden tutar evden çıkarız, tren raylarının üzerinden geçeriz sonra yürümeye devam eder tek cam tek kapı ‘bakkaliye’ nin kepenklerini açarız.yandaki kasap, dükkanını açmış imalatı olan sucukları camından sallandırmaya başlamıştır.
plastik bir sepetin içinde francala ekmekler sıralıdır,üstünde temiz beyaz bir bezle bakkalın gelişini bekler.sepet alınır,tezgahın altındaki boşluğa sıralanır.
vitrini gören buzdolabının üst katında peynir ve tereyağ, alt katında da, açınca pıfffss diye ses çıkaran meyveli gazozlar vardır.
raflarda bakliyatlar, un ve yağlar; camekan içinde de çikolatalar sıralanmıştır.içlerinde en sevdiğim nestle pralinlidir.parmak şeklinde renk renk yaldıza sarılı çikolatalardır bunlar.bir de şu çekmeceli olanları severim,hani kırmızı kağıtları teker teker açılıp mideye indirilenleri.tezgahın arkasındaki metal çerçeveli camlı bölmelerde kiloyla satılan pöti bör kremalı ve finger bisküviler içerir.bazen dedem büyükçe paketleri bana verir ve herbirini kendi kutusuna dizmemi ister.öyle düzenli adamdır, tıpkı ismi gibi: nizam.
80’lerin filmlerinden aşina olduğumuz ibreli terazi gerekli gereksiz her şeyi ölçtüğüm bir oyuncaktır.altında dev bir satır var ki, dükkana girip dayılık yapmaya kalkanlara,pek sakinmiş gibi gözüken dedemin kullandığı havada yaylar çizen savunma silahıdır,şahit olmamayı dilemişimdir bu duruma.
tabure gibi rahatsız bir şey ve biraz daha konforlu eski bir koltukta günü geçiririz.bir yandan radyoda trt çalarken dedem,düzenler,işler durur.ben gelen her bir müşteriyi incelerim,bazılarına ben uzatırım aldıklarını.dedem pek resmidir,memuriyetten kalma tavrını takınır,bir bakkal dükkanı mıdır,yoksa bir devlet dairesi mi intizamlı,bilinmez.dışarıya karşı böyledir de dedem,torun bu,hem de ilk, ona can dayanmaz.
kapıda bir sineklik vardır,tahta bir çıtanın üzerinde sallanan plastik parçalardır bunlar.dükkan açıldığında,oradan geçen geçen çocuklar daha iyi görebilsin diye bir askıda dışarı çıkarılmış şişkince toplardan biriyle oynamaya başlarız.ben kapıda durduğum hâlde çoğu kez küçük boyum ve tombul halimle ordan oraya zıplayan topa yetişemez,bazen kapıdaki sinekliğin yerinden çıkması bazen de camekanlara gelmesi nedeniyle korkuyla karışık bir heyecan yaşarım. ha kızdı ha kızacak derken o ciddi bir şekilde, bozulan dökülen ne varsa kaldırır kapıdan birisi girene kadar oyunumuz devam eder.
yenilen peynir ekmekler,bisküviler -ki bunların adının yıllarca ‘püsküüt’ olduğunu sandım- gofret ve çikolatalar,içilen gazozlar bu dedeye zarar ziyandır hep, ama o hiç sesini çıkarmaz hatta birazını da eve götürmek üzere alır.tombul canavar biraz daha yesin diye.
ibreli tartı:

dedeminkine benzeyen bir radyo:

pralinli çikolata,aynısını bulamadım ama:

***
yıllar geçer gider,bakkaliye kapanmıştır,torun büyür üniversiteye başlamıştır,bölüm zor, sınavlar ağırdır.evden önce gittiği yer dede yanıdır.
-gel tavla atalım senle.
dedem yenilir bana,yaşlanıyor mu ne?
dûbaraaaa! oyun gitti bağıra bağıra.
koltuklarım kabarmıştır.
çok sonra öğrenirim ki okuldan moralsiz döndüğümde bilerek bana bırakırmış oyunu keyifleneyim diye.
yıllarca kanserle savaştı,diline kobalt iğneler bile battı,hastane odasının kapısında radyasyon işareti vardı.bir keresinde kamyon çarptı ve ciddi şekilde yaralandı.ah demedi,of demedi.halinden sürekli şikayet eden ‘ihtiyarlar’ kulağını kapattığı kişilerdi.hep gençleri,onlarla sohbet etmeyi sevdi.o, kurtuluş savaşında,annesinin sırtındaki küfede düşmandan kaçırılan bir bebekti bir zamanlar.şimdi yok,ama anıları hâlâ canlı.
özlüyorum dedem,seni.
nerdesin,nerde diğer gidenler peki?
henüz sıkılmamış okuyucuya, dedemle ben:

devamını gör...
708.
kapının alt ve üst kilidini üçer kez kilitledi. niyeti, amaçsızca sokaklarda dolaşmaktı. asansör kullanmazdı. merdivenleri severdi, güvenirdi onlara. basamaklardan yavaşça salına salına indi. sokağa adımını atar atmaz mikrodalganın fişini çekmediği aklına geldi. bu durumlarda hemen evine kontrole giderdi. uzun süre böyle bir düşünceye katlanmak pek hoşuna gitmezdi. apartmana tekrar girdi. 6 kat merdiveni çıktı ve altı kere anahtarı çevirerek içeri girdi. her zamanki gibi fişi prizden çıkarmıştı. son kez kontrol etti tüm odaları. oturma odasının gri duvarı üzerine asılmış, kırmızı tonların hakim olduğu yağlı boya tablonun eğik olduğunu fark etti. düzeltti. yine sola doğru yatmıştı. çıkarken odadan, kitaplığının tozlandığını görmeden yapamadı. her zaman yaptığı gibi hafifçe ısladığı bez ile kitaplarını temizlemeye başladı. kitaplığının ikinci bölümüne geldiğinde bugünü yaşama arzusu isimli kitabı okuma isteği duydu. uzandı kanepeye okumaya başladı. ne zaman bu kitabı okumaya dalsa güzel bir huzur hissederdi. yine öyle oldu. gözleri kapanmaya başlamıştı ama bırakamıyordu kitabı. arada içi geçiyordu. okuduğu satırları tekrar, tekrar okumak zorunda kalıyordu. derken kitabı düştü elinden. huzurlu bir uykuya daldı. içinde bir sevinçle uyandı. varlığından doğan bir sevinçti bu. radyoyu açtı. her zamanki dinlediği kanalda dance me to the end of love şarkısı çalıyordu. şarkının eşliğinde, dans etmeye başladı yalnızlığıyla. yorulana kadar sürdü dans.
birden yürüyüş yapmak istediğini hatırladı. evin tüm odalarını tekrar kontrol ettikten sonra kapının tüm kilitlerini kilitleyip merdivenleri kullanarak dışarı çıktı. her zamanki yürüyüş güzergahından farklı bir yöne doğru gitti. ilerde bir sokak gördü oraya doğru yürümeye başladı. boş bir sokaktı. simit satan yaşlı bir adam dikkatini çekti. içinden onunla konuşmak isteği geldi. yanına gitti simit almak bahanesiyle konuşmaya başladı.
- bir tane simit alabilir miyim?
- tabi ki kızım. seni yeni görüyorum buralarda. afedersin yıllardır bu sokaktayım. benden simit alan herkesi tanırım o yüzden öyle söyledim.
- yok amca önemli değil. eliyle göstererek ben şu bloklarda oturuyorum. yürüyüş yapmak için çıkmıştım evden işte buraya kadar geldim.
- ismim rıfat kızım burada herkes tanır beni.
- ben de sanem memnun oldum. rıfat amca ama bu sokak çok boş yeteri kadar simit satabiliyor musun?
- insanlar beni burada sever kızım. az çok satıyorum işte. hem biliyor musun insanın yaşaması için öyle çok şeye ihtiyacı yok. çok şükür geçiniyorum. evde çorbamız kaynıyor bir de insanın içinde sevgi olduktan sonra hayat güzel be kızım. bana öyle geliyor ki yaşam dediğimiz şey insanın içindedir. her türlü şartta içine dönüp bakıp içine gerçeğin oralarda bir yerde olduğunu bilip ona göre yaşarsan, ha burada simit satmışsın ha hawaii adalarında tatil yapmışsın değişen pek bir şey yok demektir.
- rıfat amca kusura bakmazsan simidimi burada yemek istiyorum şuraya oturabilir miyim?
- buyur kızım ne demek.
- öyle güzel konuşuyorsun ki seni daha yakından tanımak istiyorum.
- kızım bu sokağın şimdi böyle boş olduğuna bakma. eskiden kalabalıktı buralar. burası çıkmaz bir sokak. hayat çıkmazı ismi.
20 yıl önceydi. o günlerde burada asayiş berkemal değildi. her türlü yasal olmayan işler, kavgalar, dövüşler hiç eksik olmazdı. bir gün amirim beni odasına çağırdı. işte bu sokaktan bahsetti. benim simit satmak bahanesiyle sivil polis olarak bu sokakta çalışarak, suç oranını düşürmemi istemişti. simit satmak işine aşinaydım. çocukluğumda sokaklarda taze simit ye diyerek az mı simit satmıştım.
görev aşkıyla yeni görevime hemen başladım. zamanla insanlarla yakın ilişkiler kurmaya başladım. suç oranı epey düştü. lafı fazla uzatmayayım kızım. hatta hiç suç falan kalmadı ortada tam on yıl geçmişti. bir gün merkeze gitmeye karar verdim. neden bu kadar süre bekledin dersen onlardan haber gelmesini bekledim kızım. gittim merkeze amirler falan değişmiş tabi. beni kimse tanımadı. neyse amirin odasına girdim durumumu anlattım gülmeye başladı. inanmadılar bana kızım. sicilim falan silinmiş. yokluk nedir bilir misin kızım işte o an görünmez olmanın ne demek olduğunu anladım. derdini anlatamamak kimsenin seni anlamaması boğazına kadar çaresizliğe batmak nedir bilir misin? dışarı çıktım koşturmaya başladım. deli gibi oradan oraya koştum durdum. saçlarımı tutam tutam yoldum. işte öyle şeyler yaşadım kızım. artık polis değildim. ama bu sokakta kalmaya devam ettim. seviyorum burayı.
yıllar boyunca her gün geldim işte tam bulunduğumuz bu noktaya. yağmurda çamurda karda kışta. hiç abartmıyorum gelmediğim bir gün bile olmadı kızım. o kadar görevime bağlıydım ki bir an olsun boş bırakmadım burayı. sonra beni tanımadılar da kahroldum. üzüntüden gözüme uyku girmedi günlerce. sonrası işte kızım hala bu sokakta simit satıyorum. kopamadım buradan on yılın verdiği alışkanlık var nasıl bırakırsın. halimden memnunum benim de payıma düşen buymuş kızım. şimdi, ben de onları tanımıyorum.
birden yürüyüş yapmak istediğini hatırladı. evin tüm odalarını tekrar kontrol ettikten sonra kapının tüm kilitlerini kilitleyip merdivenleri kullanarak dışarı çıktı. her zamanki yürüyüş güzergahından farklı bir yöne doğru gitti. ilerde bir sokak gördü oraya doğru yürümeye başladı. boş bir sokaktı. simit satan yaşlı bir adam dikkatini çekti. içinden onunla konuşmak isteği geldi. yanına gitti simit almak bahanesiyle konuşmaya başladı.
- bir tane simit alabilir miyim?
- tabi ki kızım. seni yeni görüyorum buralarda. afedersin yıllardır bu sokaktayım. benden simit alan herkesi tanırım o yüzden öyle söyledim.
- yok amca önemli değil. eliyle göstererek ben şu bloklarda oturuyorum. yürüyüş yapmak için çıkmıştım evden işte buraya kadar geldim.
- ismim rıfat kızım burada herkes tanır beni.
- ben de sanem memnun oldum. rıfat amca ama bu sokak çok boş yeteri kadar simit satabiliyor musun?
- insanlar beni burada sever kızım. az çok satıyorum işte. hem biliyor musun insanın yaşaması için öyle çok şeye ihtiyacı yok. çok şükür geçiniyorum. evde çorbamız kaynıyor bir de insanın içinde sevgi olduktan sonra hayat güzel be kızım. bana öyle geliyor ki yaşam dediğimiz şey insanın içindedir. her türlü şartta içine dönüp bakıp içine gerçeğin oralarda bir yerde olduğunu bilip ona göre yaşarsan, ha burada simit satmışsın ha hawaii adalarında tatil yapmışsın değişen pek bir şey yok demektir.
- rıfat amca kusura bakmazsan simidimi burada yemek istiyorum şuraya oturabilir miyim?
- buyur kızım ne demek.
- öyle güzel konuşuyorsun ki seni daha yakından tanımak istiyorum.
- kızım bu sokağın şimdi böyle boş olduğuna bakma. eskiden kalabalıktı buralar. burası çıkmaz bir sokak. hayat çıkmazı ismi.
20 yıl önceydi. o günlerde burada asayiş berkemal değildi. her türlü yasal olmayan işler, kavgalar, dövüşler hiç eksik olmazdı. bir gün amirim beni odasına çağırdı. işte bu sokaktan bahsetti. benim simit satmak bahanesiyle sivil polis olarak bu sokakta çalışarak, suç oranını düşürmemi istemişti. simit satmak işine aşinaydım. çocukluğumda sokaklarda taze simit ye diyerek az mı simit satmıştım.
görev aşkıyla yeni görevime hemen başladım. zamanla insanlarla yakın ilişkiler kurmaya başladım. suç oranı epey düştü. lafı fazla uzatmayayım kızım. hatta hiç suç falan kalmadı ortada tam on yıl geçmişti. bir gün merkeze gitmeye karar verdim. neden bu kadar süre bekledin dersen onlardan haber gelmesini bekledim kızım. gittim merkeze amirler falan değişmiş tabi. beni kimse tanımadı. neyse amirin odasına girdim durumumu anlattım gülmeye başladı. inanmadılar bana kızım. sicilim falan silinmiş. yokluk nedir bilir misin kızım işte o an görünmez olmanın ne demek olduğunu anladım. derdini anlatamamak kimsenin seni anlamaması boğazına kadar çaresizliğe batmak nedir bilir misin? dışarı çıktım koşturmaya başladım. deli gibi oradan oraya koştum durdum. saçlarımı tutam tutam yoldum. işte öyle şeyler yaşadım kızım. artık polis değildim. ama bu sokakta kalmaya devam ettim. seviyorum burayı.
yıllar boyunca her gün geldim işte tam bulunduğumuz bu noktaya. yağmurda çamurda karda kışta. hiç abartmıyorum gelmediğim bir gün bile olmadı kızım. o kadar görevime bağlıydım ki bir an olsun boş bırakmadım burayı. sonra beni tanımadılar da kahroldum. üzüntüden gözüme uyku girmedi günlerce. sonrası işte kızım hala bu sokakta simit satıyorum. kopamadım buradan on yılın verdiği alışkanlık var nasıl bırakırsın. halimden memnunum benim de payıma düşen buymuş kızım. şimdi, ben de onları tanımıyorum.
devamını gör...
709.
bir balıkçı bir balık düşürdü teknesinden o sıra.. . yok böyle bir gürültü ya rabb.
tüm balıkçıllar üşüştü birden..
yok böyle bir gürültü ya rabb!..
kaptı bir martı lakin durmadı pelikanın çirkin gagası.. ...
o sıra sessiz sakin tamburumu icra ediyordum ben. karıştı peşrev, hüsrev
...
o sıra icra ediyordum ne güzel.. ah taksim.. karıştı peşrev, hüzzam taksim, ağladı tamburi cemil bey...
yok böyle bir gürültü ya rabb..
bir balıkçı düşürdü demliğini yere. bir balıkçıl geldi o sıra.. her karış bir yerine . aman. düğüm dilimlendi. amaan
yok böyle bir gürültü ya rabb. bir balıkçı düşürdü yere bir balığını teknesinden.
karıştı tamburumun telleri bir balıkçılın bestesine...
dilimlendi düğüm
tüm balıkçıllar üşüştü birden..
yok böyle bir gürültü ya rabb!..
kaptı bir martı lakin durmadı pelikanın çirkin gagası.. ...
o sıra sessiz sakin tamburumu icra ediyordum ben. karıştı peşrev, hüsrev
...
o sıra icra ediyordum ne güzel.. ah taksim.. karıştı peşrev, hüzzam taksim, ağladı tamburi cemil bey...
yok böyle bir gürültü ya rabb..
bir balıkçı düşürdü demliğini yere. bir balıkçıl geldi o sıra.. her karış bir yerine . aman. düğüm dilimlendi. amaan
yok böyle bir gürültü ya rabb. bir balıkçı düşürdü yere bir balığını teknesinden.
karıştı tamburumun telleri bir balıkçılın bestesine...
dilimlendi düğüm
devamını gör...
710.
tanomari massap
üç istanbul beş lebi lümpen
sekiz şerifi lüplan bir lamı şerbet
varım bir kili aksam bir dili vahap
sarız kile kumpel bir mısır il dil bi
ne mana dül vil ki ağyu dilber
kılk eli masap
lampat kim vari dilruba i nasap.
klikk
üç istanbul beş lebi lümpen
sekiz şerifi lüplan bir lamı şerbet
varım bir kili aksam bir dili vahap
sarız kile kumpel bir mısır il dil bi
ne mana dül vil ki ağyu dilber
kılk eli masap
lampat kim vari dilruba i nasap.
klikk
devamını gör...
711.
seçkilerden seçkinler efendim
bir tambur ki efendim
seçkilerden seçkinler...
dilim dönüyor karış
lal olmuş, hal olmuş, nem hal olmuş efendim?..
kim kime nihal olmuş?..
ince bir tambur efendim. taksim ediyor aşikar.
nem hal olmuş, kim karış?.. nasıl dillenebilir bu aşkı ilaniye efendim?
yandınız ki bir dilrubaya çaresiz.. olmaz ki efendim yakış olmaz, güzin olmaz, bahar olmaz isneyni takvim....
olmaz dönün beri
dönün bu dilrubadan geri. yakışmaz, yakış olmaz efendim.
dönün beri
bir tambur ki efendim
seçkilerden seçkinler...
dilim dönüyor karış
lal olmuş, hal olmuş, nem hal olmuş efendim?..
kim kime nihal olmuş?..
ince bir tambur efendim. taksim ediyor aşikar.
nem hal olmuş, kim karış?.. nasıl dillenebilir bu aşkı ilaniye efendim?
yandınız ki bir dilrubaya çaresiz.. olmaz ki efendim yakış olmaz, güzin olmaz, bahar olmaz isneyni takvim....
olmaz dönün beri
dönün bu dilrubadan geri. yakışmaz, yakış olmaz efendim.
dönün beri
devamını gör...
712.
"salt okunur zihinsel faaliyetler raporu gibiyim.
teknik ve bir o kadar sıkıcı.
değmeyin keyfime.
bacaklarımdaki sinek ısırıklarıyla mutluyum.
kaşı babam kaşı.
koltuğa yapışmış kıçım
ve bahçenin demir parmaklarına musallat olmuş kedinin üzerine terlik fırlatır gibi
sallıyorum g**ümden, evet g**ümden, şahane yusyuvarlak atıyorum bol keseden.
biraz uzaklaşmak iyi geldi bak.
boşuna demiyorlar yıllık izin diye.
izninizle şimdi yazma zamanı.
seri şekilde s**ma zamanı.
ince filtreli sigarları kemirme ve katran katran ciğerlerimden umutsuzluğumu kusma zamanı.
yorulmuyorum da işin ilginç tarafı.
hani bir insan kendini anlatmaktan sıkılmaz mı arada.
narsisist eğilimlerimi test ettirdim.
doktor dedi pendulumun diğer tarafındasın.
özgüven eksikliğinin zuhur ediş biçimi farklıymış.
öz aynı, tepkiler farklı.
o yüzden mi severim insanları.
herkesin özü aynı olmasından dolayı.
herkesin yaraları.
herkesin kesik parmağa işememe halleri.
deliyiz lan hepimiz.
neden kabul etmekte bu kadar zorlanmaktayız.
yanlış zamanda doğmadık.
tam bu zamanda bu kaosun içerisinde. bu acımasızlıkla. bu adaletsizlikle sönelim, yıldızlar patlasın çal oynasın zamanın karıncaları gibi."
imza : o.s.z.
teknik ve bir o kadar sıkıcı.
değmeyin keyfime.
bacaklarımdaki sinek ısırıklarıyla mutluyum.
kaşı babam kaşı.
koltuğa yapışmış kıçım
ve bahçenin demir parmaklarına musallat olmuş kedinin üzerine terlik fırlatır gibi
sallıyorum g**ümden, evet g**ümden, şahane yusyuvarlak atıyorum bol keseden.
biraz uzaklaşmak iyi geldi bak.
boşuna demiyorlar yıllık izin diye.
izninizle şimdi yazma zamanı.
seri şekilde s**ma zamanı.
ince filtreli sigarları kemirme ve katran katran ciğerlerimden umutsuzluğumu kusma zamanı.
yorulmuyorum da işin ilginç tarafı.
hani bir insan kendini anlatmaktan sıkılmaz mı arada.
narsisist eğilimlerimi test ettirdim.
doktor dedi pendulumun diğer tarafındasın.
özgüven eksikliğinin zuhur ediş biçimi farklıymış.
öz aynı, tepkiler farklı.
o yüzden mi severim insanları.
herkesin özü aynı olmasından dolayı.
herkesin yaraları.
herkesin kesik parmağa işememe halleri.
deliyiz lan hepimiz.
neden kabul etmekte bu kadar zorlanmaktayız.
yanlış zamanda doğmadık.
tam bu zamanda bu kaosun içerisinde. bu acımasızlıkla. bu adaletsizlikle sönelim, yıldızlar patlasın çal oynasın zamanın karıncaları gibi."
imza : o.s.z.
devamını gör...
713.
çok fazla kedi, çok fazla didem madak vardı bugün etrafımda, bi ara bu kadar güzellik boğacaktı sanki beni, öyle hissettim.
sonra sana seslendim, duydun ki şükür çıktın geldin yanıma, en azından asgari müştereklerde bile anlaştık gibi, pazartesi gelsin diye bekliyorum şimdi. sabah, sekiz küsur vapuru ile gelirsin büyük ihtimalle, hemen hemen her zamanki gibi.
seni ne kadar çok özlediğimi söylemedim di mi sana bugün? ama zaten bana bakıyorsan, beni okuyorsan anlamaman imkansız bunu hayatım.
dediğimde ısrarcıyım, elimizde 3 varsa 4 istemiyorum senden, tek istediğim o 3'ün hakkını vermek. sıradan bir hayat, sıradan beklentiler ve kocaman bir aşk, başka bişi değil?
nasıl olacak bunlar diyorsundur okurken, sen gel, normal muhabbet başlasın, o ortak pırıltılar ortaya tekrar saçılmaya başlasın, sen de şahit olacaksın inan.
günümün en güzel tarafında sen vardın, ne şanslıyım ben; bana bakan birim var.
çok eksiğiz birbirimize, bunu biliyorum.
bana anlamadıklarını bile biliyorum sanki, o derece.
ama yer, zaman, frekans ayarlarımızda bi tuhaflık olmazsa, aynı izin peşinde yalınayak yürürsek anlat olur mu, çünkü sana merakımın ölçüsü yok.
özlüyorum, pazartesi olsun..
sonra sana seslendim, duydun ki şükür çıktın geldin yanıma, en azından asgari müştereklerde bile anlaştık gibi, pazartesi gelsin diye bekliyorum şimdi. sabah, sekiz küsur vapuru ile gelirsin büyük ihtimalle, hemen hemen her zamanki gibi.
seni ne kadar çok özlediğimi söylemedim di mi sana bugün? ama zaten bana bakıyorsan, beni okuyorsan anlamaman imkansız bunu hayatım.
dediğimde ısrarcıyım, elimizde 3 varsa 4 istemiyorum senden, tek istediğim o 3'ün hakkını vermek. sıradan bir hayat, sıradan beklentiler ve kocaman bir aşk, başka bişi değil?
nasıl olacak bunlar diyorsundur okurken, sen gel, normal muhabbet başlasın, o ortak pırıltılar ortaya tekrar saçılmaya başlasın, sen de şahit olacaksın inan.
günümün en güzel tarafında sen vardın, ne şanslıyım ben; bana bakan birim var.
çok eksiğiz birbirimize, bunu biliyorum.
bana anlamadıklarını bile biliyorum sanki, o derece.
ama yer, zaman, frekans ayarlarımızda bi tuhaflık olmazsa, aynı izin peşinde yalınayak yürürsek anlat olur mu, çünkü sana merakımın ölçüsü yok.
özlüyorum, pazartesi olsun..
devamını gör...
714.
bir bakalım elimizde neler var? üç beş kent d range blue, bir teneke enerji içeceği ve merakla ileriye dönük planlar yapan bir kafa, bir manyak, bir tane de bekleyen.
ağustostan aralığa doğru olan süreçle alakalı çeşitli planlarım var. tamam, hayat plan yaparken başımıza gelenler, doğru lakin merak etmeyin. halledeceğim. zaten liseden herkes beni "halletmemle" tanır. eğer aralık sonunda buraya "hallettim" diye not düşmezsem bilin ki bu sefer işler ciddiye binmiş. özellikle de sen bil allah'ın manyağı, bir sana ağlıyorum ben.
ağlamak bittiyse işimize dönelim. karamsarlığım artıyor. sınav sonuçları daha gelmedi ama rüyamda çok güzel şeyler gördüm. bilinçaltı oyunu değilse umutluyum, herkes umutlu. kafam da karışık aslında biraz, burada neden bu şekilde saçmaladığımı da bilmiyorum. bahsettiğim planlar olmayacak diye kuruntudan kuruntuya atladığım için olabilir sanırım.
neyse ne, o notu düşmezsem biri gelsin ve "naptın o işleri?" diye sorsun. lütfen. *
ağustostan aralığa doğru olan süreçle alakalı çeşitli planlarım var. tamam, hayat plan yaparken başımıza gelenler, doğru lakin merak etmeyin. halledeceğim. zaten liseden herkes beni "halletmemle" tanır. eğer aralık sonunda buraya "hallettim" diye not düşmezsem bilin ki bu sefer işler ciddiye binmiş. özellikle de sen bil allah'ın manyağı, bir sana ağlıyorum ben.
ağlamak bittiyse işimize dönelim. karamsarlığım artıyor. sınav sonuçları daha gelmedi ama rüyamda çok güzel şeyler gördüm. bilinçaltı oyunu değilse umutluyum, herkes umutlu. kafam da karışık aslında biraz, burada neden bu şekilde saçmaladığımı da bilmiyorum. bahsettiğim planlar olmayacak diye kuruntudan kuruntuya atladığım için olabilir sanırım.
neyse ne, o notu düşmezsem biri gelsin ve "naptın o işleri?" diye sorsun. lütfen. *
devamını gör...
715.
bu gece melankolik miyiz? evvet. o zaman şerefine karalayalım bir şeyler.***
bu gece aklıma kahkaha atmak takıldı nedense. bir insan neden kahkaha atar?
çok mutlu olduğu için?
aşırı komik bir şeyle karşılaştığı için?
sevincinden öldüğü için?
yoksa sadece ses çıkartmak için mi yapıyor?
hepsi olabilir. ama ben bunlara bir madde daha eklemek istiyorum.
bir insan duygularını ifade edemediğinde ya ağlar ya da kahkaha atar, öyle değil mi? bir bebeğin konuşamadığı için ağlaması buna örnektir. normal bir birey için düşünecek olursak; eğer üzgünse büyük ihtimal ağlayacak, mutluysa da neşeli kahkahalar atacaktır.
peki canı gerçekten acıdığında ne yapar? daha mı çok ağlar? bence bu durumda duygularını ifade ediş şekli değişir. üzgünken kahkaha atması gibi..
"bazen canınız gerçekten yandığında kahkaha atarsınız. insanlar biraz delidir, konuşamazsın sadece gülersin. ameliyattan sonra çok güldüm. sevdiğimden değil, konuşamadığımdan."
-min yoongi-
hissettiklerini normal insanlardan farklı şekilde ifade etmeye başladıysan tebrikler çok canın yanıyor demektir.
bazen ağlamak yetmiyor.
bazen sadece ağlamak yetmiyor.
tiz kahkahalarını da ekliyorsun bu tabloya.
kahkaha atarak ağlayan insanlar, gerçekten kırılmışlardır. ama ben onların dünyanın en güçlü insanları olduklarına inanıyorum. acı insanı güçlendirir, canın acıyorsa bil ki artık eskisi gibi olmayacaksın.*
bu gece aklıma kahkaha atmak takıldı nedense. bir insan neden kahkaha atar?
çok mutlu olduğu için?
aşırı komik bir şeyle karşılaştığı için?
sevincinden öldüğü için?
yoksa sadece ses çıkartmak için mi yapıyor?
hepsi olabilir. ama ben bunlara bir madde daha eklemek istiyorum.
bir insan duygularını ifade edemediğinde ya ağlar ya da kahkaha atar, öyle değil mi? bir bebeğin konuşamadığı için ağlaması buna örnektir. normal bir birey için düşünecek olursak; eğer üzgünse büyük ihtimal ağlayacak, mutluysa da neşeli kahkahalar atacaktır.
peki canı gerçekten acıdığında ne yapar? daha mı çok ağlar? bence bu durumda duygularını ifade ediş şekli değişir. üzgünken kahkaha atması gibi..
"bazen canınız gerçekten yandığında kahkaha atarsınız. insanlar biraz delidir, konuşamazsın sadece gülersin. ameliyattan sonra çok güldüm. sevdiğimden değil, konuşamadığımdan."
-min yoongi-
hissettiklerini normal insanlardan farklı şekilde ifade etmeye başladıysan tebrikler çok canın yanıyor demektir.
bazen ağlamak yetmiyor.
bazen sadece ağlamak yetmiyor.
tiz kahkahalarını da ekliyorsun bu tabloya.
kahkaha atarak ağlayan insanlar, gerçekten kırılmışlardır. ama ben onların dünyanın en güçlü insanları olduklarına inanıyorum. acı insanı güçlendirir, canın acıyorsa bil ki artık eskisi gibi olmayacaksın.*
devamını gör...
716.
aşk,
öylesine bir kelime miydi ki dilden dile dolanan?
aşk neydi peki?
bir hediye mi, bir duygu mu, bir olgu mu, bilim mi felsefe mi, neydi bu aşk ki insanı tarumar da eden baştan da yaratan.
yoksa aşk tanrı mıydı, tanrı mıydı aşkı yaratan?
neydi bunca sorunun cevabı?
öylesine bir kelime miydi ki dilden dile dolanan?
aşk neydi peki?
bir hediye mi, bir duygu mu, bir olgu mu, bilim mi felsefe mi, neydi bu aşk ki insanı tarumar da eden baştan da yaratan.
yoksa aşk tanrı mıydı, tanrı mıydı aşkı yaratan?
neydi bunca sorunun cevabı?
devamını gör...
717.
kayıp parçalarını tamamlamak için kapı kapı gezerken, her girilen kapıda bir parça daha bırakmak...
devamını gör...
718.
binlerce, milyonlarca, milyarlarca kalp var akıl var fikir var...
sevince hepsi tıkır tıkır.
"sol yanım" tabiri sevince kullanılır genelde lakin sevince tüm ruh tüm hücreler sevgi pompalamaz mı?
güzel bir şey olur, aklına gelir sevdiğin paylaşırsın. onu mutlu edeyim der fikir oluşturursun, düşünürsün. kalbin de aklına kanın yanı sıra seratonin de salgılar.
sevdiğim dersin, serotonin kaynağım, gülüşünü seversin, üzeni parçalamak istersin... seversin işte...
inansın, güvensin, seni bilsin, seni olduğun gibi her şeyinle kabul etsin istersin hatta kendinden ödün verirsin, kıyamazsın...
uzakta olsa da yanında hissettiğindir.
görmeden, gülüşüne tanık olmadan, elini tutamasan da sesin de her şeyi yaşatmak istersin.
şarkılarda, güzel olan her şeyde olur...
şimdi bunları hissettin yalan mı? yalan nedir ki? gerçek olmayandır. kalbim, aklım, ruhum, sevgim katiyen yalan olamaz.
...
sevgi, beraberinde tüm sorumlulukları sırtlanmayı göze almaktır. saygıdır, değerdir, inançtır, güvendir. zamanla olur sevgi. gittikçe güzeldir, gülümsetir.
yüreği sevmeye cesaret etmeyen sevmesin,sevilmesin neden mi? hak etmiyor...
sevince hepsi tıkır tıkır.
"sol yanım" tabiri sevince kullanılır genelde lakin sevince tüm ruh tüm hücreler sevgi pompalamaz mı?
güzel bir şey olur, aklına gelir sevdiğin paylaşırsın. onu mutlu edeyim der fikir oluşturursun, düşünürsün. kalbin de aklına kanın yanı sıra seratonin de salgılar.
sevdiğim dersin, serotonin kaynağım, gülüşünü seversin, üzeni parçalamak istersin... seversin işte...
inansın, güvensin, seni bilsin, seni olduğun gibi her şeyinle kabul etsin istersin hatta kendinden ödün verirsin, kıyamazsın...
uzakta olsa da yanında hissettiğindir.
görmeden, gülüşüne tanık olmadan, elini tutamasan da sesin de her şeyi yaşatmak istersin.
şarkılarda, güzel olan her şeyde olur...
şimdi bunları hissettin yalan mı? yalan nedir ki? gerçek olmayandır. kalbim, aklım, ruhum, sevgim katiyen yalan olamaz.
...
sevgi, beraberinde tüm sorumlulukları sırtlanmayı göze almaktır. saygıdır, değerdir, inançtır, güvendir. zamanla olur sevgi. gittikçe güzeldir, gülümsetir.
yüreği sevmeye cesaret etmeyen sevmesin,sevilmesin neden mi? hak etmiyor...
devamını gör...
719.
sokaklar, dar sokaklar neden sizden kurtulup caddelere çıkamıyorum. dön dolaş aynı darlık, aynı kaldırımlar, aynı elektrik telleri. tozlar, toz bulutları sarıyor etrafı. ayaklarıma kara sular indiriyor bu toz bulutları. azıcık yürüyerek nasıl da birbirinden farklı yerler görüyorum öyle. bir bakmışım kalabalıklar, bir bakmışım kocaman boşluklar insanlar arasında, bir bakmışım koca koca bloklar, bir bakmışım ahşap evler, bir bakmışım kagir evler. başım dönmeye başlıyor artık.
bir dakika, bir ara çok mutluydum, bu mutluluğumun sebebi neydi acaba? tabi ya o vardı. işte bu yüzden çok mutluydum. oh be tekrar keyiflendim. sonra o gülümsemeleri içimi nasıl da ısıtmıştı. caddelere çıkmam lazım. ancak oralarda bir otel bulabilirim. evet olacak bu sefer.
babam ne kadar da üzgündü yola çıktığımda. bu üzüntüsünün büyük bir kısmının para için olduğundan eminim, küçük bir kısmının bile benden ayrı yaşamaktan kaynaklandığını bir bilebilsem, işte o kadarcık önemseme bile bana sevinç katabilirdi. ama olsun buradan da bir miktar yardım edebilirim ona.
kendimi bildim bileli arada bir gelen, bu içimin sıkıntısından ne zaman tamamen kurtulacaktım acaba. elimde olmayan şeyler için bile duyduğum pişmanlıklar nedendi. kendimi böylesine üzmemim sebebi, beni sevmediğim için miydi? peki neden önemsiyordum kendimi. sevmesem bu kadar önemser miydim acaba?
valizler elimde külçeye döndü sanki. ah hayallerimi içine koyduğum valizler. söyleyin fazla mı geldi hayallerim size. başım dönüyor, tozlar içime içime giriyor, allah’tan havanın griliği tanıdık geliyor. ah, yeşil gözlerin nasıl da parıldıyor. nasıl da beni benden alıp, hülyalara daldırıyor. bu koku nereden geliyor, midem bulanıyor. yollar biraz genişlemeye başladı galiba. kollarım kopacak artık. ah yine mi bilincim kaymaya başlıyor. işte tam zamanında bir pansiyon buldum. bu nasıl oldu da, yine sığınağa rastladım. o eski ve rahatsız edici yatakta yatmak istemiyorum. ama başka şansım da yok, yorgunluktan bayılmak, kokudan kusmak üzereyim.
bir dakika, bir ara çok mutluydum, bu mutluluğumun sebebi neydi acaba? tabi ya o vardı. işte bu yüzden çok mutluydum. oh be tekrar keyiflendim. sonra o gülümsemeleri içimi nasıl da ısıtmıştı. caddelere çıkmam lazım. ancak oralarda bir otel bulabilirim. evet olacak bu sefer.
babam ne kadar da üzgündü yola çıktığımda. bu üzüntüsünün büyük bir kısmının para için olduğundan eminim, küçük bir kısmının bile benden ayrı yaşamaktan kaynaklandığını bir bilebilsem, işte o kadarcık önemseme bile bana sevinç katabilirdi. ama olsun buradan da bir miktar yardım edebilirim ona.
kendimi bildim bileli arada bir gelen, bu içimin sıkıntısından ne zaman tamamen kurtulacaktım acaba. elimde olmayan şeyler için bile duyduğum pişmanlıklar nedendi. kendimi böylesine üzmemim sebebi, beni sevmediğim için miydi? peki neden önemsiyordum kendimi. sevmesem bu kadar önemser miydim acaba?
valizler elimde külçeye döndü sanki. ah hayallerimi içine koyduğum valizler. söyleyin fazla mı geldi hayallerim size. başım dönüyor, tozlar içime içime giriyor, allah’tan havanın griliği tanıdık geliyor. ah, yeşil gözlerin nasıl da parıldıyor. nasıl da beni benden alıp, hülyalara daldırıyor. bu koku nereden geliyor, midem bulanıyor. yollar biraz genişlemeye başladı galiba. kollarım kopacak artık. ah yine mi bilincim kaymaya başlıyor. işte tam zamanında bir pansiyon buldum. bu nasıl oldu da, yine sığınağa rastladım. o eski ve rahatsız edici yatakta yatmak istemiyorum. ama başka şansım da yok, yorgunluktan bayılmak, kokudan kusmak üzereyim.
devamını gör...
720.
göldeki fincan takımı
babam ağlıyordu,zor duyulan bir sesle konuşuyordu:
- çok su içmiş,iftardan sonra.
bana söylenmiyor,anlamaya çalışıyorum, dört yaşındayım henüz. ölüm ne bilmiyorum.
babannemin yaşadığı eve gidiyoruz ahşaptan yapılmış çok da eski, merdivenleri çıktıkça gıcırdıyor.o, hep köşedeki camda oturur bir tanıdık gördüğünde seslenir.börek varsa -ki bu pul pul dökülen patriyot böreğidir- davet eder, çay koyarız ,hadi gel falanca, der. tombul yüzü beni görünce aydınlanır. bugün gözükmedi ama.
içeride bir sürü insan var,sedirler dolmuş kimi sandalye çekmiş oturuyor.yerde yatak,üstünde biri, beyaz çarşafın altında.
bakmak ister misin ona, diyor halam.çiçek desenli bir başörtü var kafamda,herkes öyle yapmış,başlar sarılı,dua okunuyor bir yandan ben de ellerimi açmışım.
eğiliyorum,bembeyaz bir yüz,zaten pamuk gibidir babannem. gözleri de kapalı,uyuyor mu,ne olmuş ki ona? tekrar örtülüyor çarşaf, yerde yatan beden boyunca.
babannem beğenmezmiş öyle her şeyi. bir keresinde büyük babam bir fincan takımı almış.bunları mı aldın ha! diye diye birer birer göle fırlatmış. (hayalimde tabakları birer frizbi gibi dalgalanarak havada uçuyor.)belki sular tamamen çekilirse bir gün ortaya çıkarlar ve herkes de fikrini söyleyebilir: onları çirkin yapan şeyi.
annemden gizli kahveyi tabağa döküp bana içirttiğini biliyorum ama hatırlamıyorum takımların neye benzediğini,zaten bunlar onun sevdikleri olmalı, ya da razı geldikleri.
beğenileri,sevmedikleri ve onları sevip özleyenlerle göçüp giderler ve bir gün geriye yalnızca anılar kalır.son anı da zihinlerden silindiğinde o kişi artık nerededir? bir hiçlikte mi?
babam ağlıyordu,zor duyulan bir sesle konuşuyordu:
- çok su içmiş,iftardan sonra.
bana söylenmiyor,anlamaya çalışıyorum, dört yaşındayım henüz. ölüm ne bilmiyorum.
babannemin yaşadığı eve gidiyoruz ahşaptan yapılmış çok da eski, merdivenleri çıktıkça gıcırdıyor.o, hep köşedeki camda oturur bir tanıdık gördüğünde seslenir.börek varsa -ki bu pul pul dökülen patriyot böreğidir- davet eder, çay koyarız ,hadi gel falanca, der. tombul yüzü beni görünce aydınlanır. bugün gözükmedi ama.
içeride bir sürü insan var,sedirler dolmuş kimi sandalye çekmiş oturuyor.yerde yatak,üstünde biri, beyaz çarşafın altında.
bakmak ister misin ona, diyor halam.çiçek desenli bir başörtü var kafamda,herkes öyle yapmış,başlar sarılı,dua okunuyor bir yandan ben de ellerimi açmışım.
eğiliyorum,bembeyaz bir yüz,zaten pamuk gibidir babannem. gözleri de kapalı,uyuyor mu,ne olmuş ki ona? tekrar örtülüyor çarşaf, yerde yatan beden boyunca.
babannem beğenmezmiş öyle her şeyi. bir keresinde büyük babam bir fincan takımı almış.bunları mı aldın ha! diye diye birer birer göle fırlatmış. (hayalimde tabakları birer frizbi gibi dalgalanarak havada uçuyor.)belki sular tamamen çekilirse bir gün ortaya çıkarlar ve herkes de fikrini söyleyebilir: onları çirkin yapan şeyi.
annemden gizli kahveyi tabağa döküp bana içirttiğini biliyorum ama hatırlamıyorum takımların neye benzediğini,zaten bunlar onun sevdikleri olmalı, ya da razı geldikleri.
beğenileri,sevmedikleri ve onları sevip özleyenlerle göçüp giderler ve bir gün geriye yalnızca anılar kalır.son anı da zihinlerden silindiğinde o kişi artık nerededir? bir hiçlikte mi?

devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2