normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
2801.
kurt adamlarla yapılan mücadeleyi sevgi ve barış kazandı. sevgi, mücadelenin ardından kendini doğu mistizmine adadı ve anadolu üzerinden asya topraklarını gölgesiyle aldattı. barış ise son mücadelesini vermişti ve kayboldu.
kaybolan kadar gizemli değildi barış. insanoğlu diline dolamıştı onu. herkes ondan bahseder ama kimse neye benzediğini tam olarak bilmezdi. bir hayali kahraman olmuştu. savaşın zıttıydı. kardeştiler oysa savaş ve barış. savaş her yerdeydi. dünyada insanın olduğu her yerde varlığını sürdürüyor ve güç kazanmak için insanları kullanıyordu. insan köle olduğunu unutmak için savaşın adını değiştirmeye çalışsa da artık kabullenmenin zamanı gelmişti. mekanik sürecin hızı ve insanın yeniyi arama merakı savaşı her an güçlendirirken, barış, bir halk şairi kadar temiz ve romantik görünüyordu. köleler sıfatları yanlış kullanmaya alışmışlar ve efendilerini yerin dibine göndermek için çalıştıklarını düşünmeye başlamışlardı. egemen olan güce isyanın adını öyle bir koydular ki güç, denge ve makine devinimi kanın her çeşidini dökmeye başladı.
doğunun mistiği sevgi, günlerce kapı kapı dolaşarak savaşı lanetlese de, herkes içinde bulunduğu durumdan dolayı onu aldatmak zorundaydı. çünkü o da insanları aldatıyordu. insan yalan söyleyerek yaşayabilir ve yok edebilirdi. savaşı yoktan var eden insan değil miydi? kardeşi barışı da yoktan var edebilirdi. sevgi insanlara bunu anlatmayı denedi. ancak anlatımı o kadar bozuktu ki kimse anlattıklarından hiçbir şey anlamıyordu. verdiği her mesaj, eline yeni kalem almış bir yazarınki kadardı. birbirine benzeyen cümleleri çevirdikçe insanların zihinlerini bulandırdığını fark etmemişti. fark etmesi mümkün değildi. çünkü o kaybedendi.
kurt adamları yok eden gerçek kahraman barıştı. sevgi onun şahidiydi. şahit olduğu her şeyi anlatsa kimse onu yargılayamazdı. hatta birçok insan ona inanabilirdi. gölge ettiği yerlerde, var olduğunu düşünmezdi belki hiç kimse. ama sevgi barıştan çok savaşı seviyordu. lanet bir aşkın orta yerindeydi. savaşa âşıktı ancak bu karşılıksız bir aşktı ve takıntı boyutundaydı. barış, sevgiyi yanında hissetse bile, sevgi sahtekârdı. barış bunu görmeyecek kadar temizdi. yakası asla kirlenmeyecek beyaz bir gömlek gibiydi. onu yanında hissettiği için ayrılamıyordu.
savaş, adının anılmasını pek sevmezdi. birileri onun adını duyduğunda, başka birilerinin yok olması onun için bir şey ifade etmiyordu. kölelerin ölümü ya da yaşamı onun ilgi alanının dışındaydı çünkü. savaş, dünya düzlüğünün tek kahramanı olmayı hayal eder ve bunun gerçekleşmesi için–sadece köleleri için- anlamlı fikirler üretirdi. toplum, sınıf, düzen, para, kazanç, kayıp ve güç gibi gereksiz binlerce ayrıntıyı kölelerine sunar ve başka hiçbir şeye karışmazdı.
barış, sevgiyle birlikte dünyaya egemen olduğunu düşünüyordu. sevgi, savaşla barışı aldatıyordu. köleler, savaş için birbirlerini öldürmeye başladılar. savaş kazanandı. tüm bunları anlatması için cübeyr’i seçtiler. cübeyr sevgiyi hiç tatmamıştı, barışın ismini duymuştu. savaşı hayatla birlikte öğrendi. kurt adamlar asla geri gelmediler. dünya düzlüğünü kimse ele geçiremedi. cübeyr, köleler içinde kayboldu.
kaybolan kadar gizemli değildi barış. insanoğlu diline dolamıştı onu. herkes ondan bahseder ama kimse neye benzediğini tam olarak bilmezdi. bir hayali kahraman olmuştu. savaşın zıttıydı. kardeştiler oysa savaş ve barış. savaş her yerdeydi. dünyada insanın olduğu her yerde varlığını sürdürüyor ve güç kazanmak için insanları kullanıyordu. insan köle olduğunu unutmak için savaşın adını değiştirmeye çalışsa da artık kabullenmenin zamanı gelmişti. mekanik sürecin hızı ve insanın yeniyi arama merakı savaşı her an güçlendirirken, barış, bir halk şairi kadar temiz ve romantik görünüyordu. köleler sıfatları yanlış kullanmaya alışmışlar ve efendilerini yerin dibine göndermek için çalıştıklarını düşünmeye başlamışlardı. egemen olan güce isyanın adını öyle bir koydular ki güç, denge ve makine devinimi kanın her çeşidini dökmeye başladı.
doğunun mistiği sevgi, günlerce kapı kapı dolaşarak savaşı lanetlese de, herkes içinde bulunduğu durumdan dolayı onu aldatmak zorundaydı. çünkü o da insanları aldatıyordu. insan yalan söyleyerek yaşayabilir ve yok edebilirdi. savaşı yoktan var eden insan değil miydi? kardeşi barışı da yoktan var edebilirdi. sevgi insanlara bunu anlatmayı denedi. ancak anlatımı o kadar bozuktu ki kimse anlattıklarından hiçbir şey anlamıyordu. verdiği her mesaj, eline yeni kalem almış bir yazarınki kadardı. birbirine benzeyen cümleleri çevirdikçe insanların zihinlerini bulandırdığını fark etmemişti. fark etmesi mümkün değildi. çünkü o kaybedendi.
kurt adamları yok eden gerçek kahraman barıştı. sevgi onun şahidiydi. şahit olduğu her şeyi anlatsa kimse onu yargılayamazdı. hatta birçok insan ona inanabilirdi. gölge ettiği yerlerde, var olduğunu düşünmezdi belki hiç kimse. ama sevgi barıştan çok savaşı seviyordu. lanet bir aşkın orta yerindeydi. savaşa âşıktı ancak bu karşılıksız bir aşktı ve takıntı boyutundaydı. barış, sevgiyi yanında hissetse bile, sevgi sahtekârdı. barış bunu görmeyecek kadar temizdi. yakası asla kirlenmeyecek beyaz bir gömlek gibiydi. onu yanında hissettiği için ayrılamıyordu.
savaş, adının anılmasını pek sevmezdi. birileri onun adını duyduğunda, başka birilerinin yok olması onun için bir şey ifade etmiyordu. kölelerin ölümü ya da yaşamı onun ilgi alanının dışındaydı çünkü. savaş, dünya düzlüğünün tek kahramanı olmayı hayal eder ve bunun gerçekleşmesi için–sadece köleleri için- anlamlı fikirler üretirdi. toplum, sınıf, düzen, para, kazanç, kayıp ve güç gibi gereksiz binlerce ayrıntıyı kölelerine sunar ve başka hiçbir şeye karışmazdı.
barış, sevgiyle birlikte dünyaya egemen olduğunu düşünüyordu. sevgi, savaşla barışı aldatıyordu. köleler, savaş için birbirlerini öldürmeye başladılar. savaş kazanandı. tüm bunları anlatması için cübeyr’i seçtiler. cübeyr sevgiyi hiç tatmamıştı, barışın ismini duymuştu. savaşı hayatla birlikte öğrendi. kurt adamlar asla geri gelmediler. dünya düzlüğünü kimse ele geçiremedi. cübeyr, köleler içinde kayboldu.
devamını gör...
2802.
05.08.2022 *
hayatımın en güzel günlerinden bir tanesi... hep başkasının doğum günlerini kutladim. evet mutlu oluyordum ama kendi doğum gününün kutlanmasi bambaşka imiş * bana bu ilki yaşattığın için teşekkür ederim gülüm. insanın böyle bir arkadaşı olunca kendini yalnız hissetmiyor. * çocukluk arkadaşı bir başkadır. birbirimize ne kadar kızsak da sonunda birbirimize geri dönüyoruz. *
eveet çok şanslıyım çünkü sen varsın *
hayatımın en güzel günlerinden bir tanesi... hep başkasının doğum günlerini kutladim. evet mutlu oluyordum ama kendi doğum gününün kutlanmasi bambaşka imiş * bana bu ilki yaşattığın için teşekkür ederim gülüm. insanın böyle bir arkadaşı olunca kendini yalnız hissetmiyor. * çocukluk arkadaşı bir başkadır. birbirimize ne kadar kızsak da sonunda birbirimize geri dönüyoruz. *
eveet çok şanslıyım çünkü sen varsın *
devamını gör...
2803.
düşünmekten kaçmak ne zor şeymiş. her şey normal olsun artık diye uğraşırken kafamda çıkan çatışmaların sesini kısmakta zorlanıyorum bu sıra. gamsızlığa özeniyorum. vazgeçmeye özeniyorum. sabaha gözlerimi sıfır bir kafa ile açmak istiyorum. duygusal olmak insanı çok yaralıyor sogukkanlı olmak istiyorum.
artık bir şeyleri aşmış gibi yapmaktansa gerçekten aşmak istiyorum.
artık bir şeyleri aşmış gibi yapmaktansa gerçekten aşmak istiyorum.
devamını gör...
2804.
çok mutsuzum eğer mutsuzluk somut bir şekilde görünebilseydi her hücremde bunu görebilirdiniz. herkesin ve her şeyin aq.
devamını gör...
2805.
körsek, topalsak, telaşlı, korkak, karmaşık görünüyorsak, kızgınsak... yani bunların hepsi kadar gerçeksek bu, hayatın en güzel mucizesidir.
belimiz bir türlü doğrulmadığı için görünmeyen insanlığımızın gözlerinden öpüyorum. hangi birimizi korkularımız yönetmiyor ki?
dün bir çay içip az soluklanmak için bir cafeteryaya oturur oturmaz, bir gürültünün içine düştüm. ben zaten hep gürültülerin ortasına düşüyorum. anladığım kadarıyla ben gitmeden biraz evvel, bir masada oturan evli çiftten erkek olanı, garsonu biraz azarlamış. yan masada oturan gençlerden oluşan topluluk da bu sevimsiz davranışından ötürü adamı paylıyorlar kendi aralarında. ya da garsonun "örselenmiş gururunu" onun işitebileceği bir tonda toparlamaya çalıştıklarını sanıyorlar.
keşke gururumuz gerçekten sadece böyle şeylerle kırılsa. insanlar, ücret karşılığı mal veya hizmet satın alır, doğal olarak bunu beğenme veya beğenmeme hakkına sahip olurlar. memnun kalmadığımız bir elektronik eşya üreticisine ağzımıza geleni söylediğimizde, bundan kimse rahatsız olmaz. uçak veya otel ücretlerinden dolayı firma ve işletme sahiplerine küfredilmesinden şikayetçi olan var mı? bu tepki, hizmet çalışanlarına yönelik olunca savunmasız hayvanlara yapılan kötülüğe ses çıkarır gibi tepki göstermek, bu insanları aşağılayan asıl yaklaşım değil mi? bu insanlar, hayatları boyunca bir arada göremeyecekleri parayı, bir dakikada harcayan yaşıtlarını görünce ya da hiçbir zaman yakınlarına gururla söyleyemedikleri meslekleri olduğu için, ya da çocuklarının istediği şeyleri doğru dürüst alamadıkları için gururları kırılmıyor da bunlarla mı kırılıyor? oralara gelinceye kadar çoğunun gururu çoktan haşat olmuştur. garsonluk, bir iştir ve küresel anlamda her işin hiyerarşik bir düzeni vardır. bu hiyerarşik silsile içinde; müşteri veya yönetici her türden geri dönüşler, her işin doğasında vardır. sorun belki genel anlamda tepkinin ölçütü, nezaket ve yaklaşım sorunudur ama bu türden ayarsızlıklarla da her gün hepimiz karşılaşıyoruz. bu gibi durumları, duygularımızı karıştırmadan biraz tolore edebilmek gerekiyor. ayrıca bu, ne karşı tarafı kötü, ne de bizleri iyi yapmaz.
önü sonu insanız... bugün evlerdeki huzursuzluk, kalplerdeki huzursuzluk, uğradığımız haksızlıklara çıkan seslerimiz... hangisi gerçek sahibini buluyor ki? yani sorumlusu olmadığımız süreçlerin de zılgıtını, hepimiz bir şekilde yiyoruz.
garson kardeş de orada diklense, akşam ekmek yoğurt almak için her gün uğradığı markete giremeyeceğini biliyor, evdeki eşi de bugünlük hoşnutsuz eve gelişin, bahane arar gibi kavga arayan çemkirmelerin asli nedenini biliyor ve aldırmıyor. aldırmıyoruz, bizim akrabalığımız da bu, aldırmamak.
belimiz bir türlü doğrulmadığı için görünmeyen insanlığımızın gözlerinden öpüyorum. hangi birimizi korkularımız yönetmiyor ki?
dün bir çay içip az soluklanmak için bir cafeteryaya oturur oturmaz, bir gürültünün içine düştüm. ben zaten hep gürültülerin ortasına düşüyorum. anladığım kadarıyla ben gitmeden biraz evvel, bir masada oturan evli çiftten erkek olanı, garsonu biraz azarlamış. yan masada oturan gençlerden oluşan topluluk da bu sevimsiz davranışından ötürü adamı paylıyorlar kendi aralarında. ya da garsonun "örselenmiş gururunu" onun işitebileceği bir tonda toparlamaya çalıştıklarını sanıyorlar.
keşke gururumuz gerçekten sadece böyle şeylerle kırılsa. insanlar, ücret karşılığı mal veya hizmet satın alır, doğal olarak bunu beğenme veya beğenmeme hakkına sahip olurlar. memnun kalmadığımız bir elektronik eşya üreticisine ağzımıza geleni söylediğimizde, bundan kimse rahatsız olmaz. uçak veya otel ücretlerinden dolayı firma ve işletme sahiplerine küfredilmesinden şikayetçi olan var mı? bu tepki, hizmet çalışanlarına yönelik olunca savunmasız hayvanlara yapılan kötülüğe ses çıkarır gibi tepki göstermek, bu insanları aşağılayan asıl yaklaşım değil mi? bu insanlar, hayatları boyunca bir arada göremeyecekleri parayı, bir dakikada harcayan yaşıtlarını görünce ya da hiçbir zaman yakınlarına gururla söyleyemedikleri meslekleri olduğu için, ya da çocuklarının istediği şeyleri doğru dürüst alamadıkları için gururları kırılmıyor da bunlarla mı kırılıyor? oralara gelinceye kadar çoğunun gururu çoktan haşat olmuştur. garsonluk, bir iştir ve küresel anlamda her işin hiyerarşik bir düzeni vardır. bu hiyerarşik silsile içinde; müşteri veya yönetici her türden geri dönüşler, her işin doğasında vardır. sorun belki genel anlamda tepkinin ölçütü, nezaket ve yaklaşım sorunudur ama bu türden ayarsızlıklarla da her gün hepimiz karşılaşıyoruz. bu gibi durumları, duygularımızı karıştırmadan biraz tolore edebilmek gerekiyor. ayrıca bu, ne karşı tarafı kötü, ne de bizleri iyi yapmaz.
önü sonu insanız... bugün evlerdeki huzursuzluk, kalplerdeki huzursuzluk, uğradığımız haksızlıklara çıkan seslerimiz... hangisi gerçek sahibini buluyor ki? yani sorumlusu olmadığımız süreçlerin de zılgıtını, hepimiz bir şekilde yiyoruz.
garson kardeş de orada diklense, akşam ekmek yoğurt almak için her gün uğradığı markete giremeyeceğini biliyor, evdeki eşi de bugünlük hoşnutsuz eve gelişin, bahane arar gibi kavga arayan çemkirmelerin asli nedenini biliyor ve aldırmıyor. aldırmıyoruz, bizim akrabalığımız da bu, aldırmamak.
devamını gör...
2806.
bana arada sırada bir anda masayı, sandalyeyi devirip hepinizin a** deme isteği geliyor. çok tahammülsüz bir insan olmaya başladım. kimseye bir şey açıklayasım gelmiyor artık. mavi olan şeyi görüp ısrarla kırmızı diyene neden mavi olduğunu açıklayacak enerjim yok. kimseyle münakaşaya girecek gücüm de yok.
paltoyu geçirdiğim gibi fırtınalı bir deniz kıyısında ayakta saatlerce denize bakmak istiyorum. güneş de sinirimi bozuyor. zaten oldum olası sıcak ve aydınlık havaları sevmem. bazen kendimi denize atasım geliyor. soğuk suyun içinde süzüleyim, suyun altından kırılan güneş ışınlarına bakayım istiyorum, köpük olayım.denizde doğmalıymışım ben. kalamar falan olsaydım keşke insan olacağıma.
paltoyu geçirdiğim gibi fırtınalı bir deniz kıyısında ayakta saatlerce denize bakmak istiyorum. güneş de sinirimi bozuyor. zaten oldum olası sıcak ve aydınlık havaları sevmem. bazen kendimi denize atasım geliyor. soğuk suyun içinde süzüleyim, suyun altından kırılan güneş ışınlarına bakayım istiyorum, köpük olayım.denizde doğmalıymışım ben. kalamar falan olsaydım keşke insan olacağıma.
devamını gör...
2807.
dinle beni biraz da, duymanla aynı şey değil. baktığında göremediğin bir çok neden gibi silinip gitmesin söylenmemiş gibi. biraz da anla, bilmekle aynı şey değil. öğrendiğin her şey yaşanmışlık değil. unutma biraz da, hissetmek en yakın empati şekliyken, unutma ki yaşamakla eş değer değil. ve bilmen gereken bir şey daha var. az daha kalmış olsaydın, tanıştığıma memnun olacaktım.
devamını gör...
2808.
insan kendinin celladı gerçekten.
bana şiir alıntısı yaptıran hayat sana neler yaptırır? gerçi yaptırmazları konuşmak gerek. günün de hayatın da sonunda asıl mesele onlar değil mi? siyahlar hep ağır basar. her şeyin, hepimizin üzerine çöker. kaçınılmaz. bu hikayenin kaçanı bendim masala göre. gerçekse bambaşka. kaç bakalım kaçabiliyor musun görelim. gör. görsünler ya da.
benden sıyrılmam o kadar zor ki. yemin etmiştim doğru. ama bak, bir diğer iddianla daha düşürüyorum seni kendinle çelişkiye. ben tek bir kırıntıya, tek bir kişisel ileti değişimden bile umuda sarılacak kadar açken senden gelecek herhangi bir şeye, yeminime rağmen kendimden taşmayı engelleyemeyecek kadar dışavurumcuyum senin ketumluğun karşısında. benden sıyrılmam o kadar zor ki... geride bırakılmış, vazgeçilmiş, ötelenmişliğimin yanında senin herhangi bir mücbirliğini düşünebileceğimi mi sanmıştın? tek gördüğüm, gördüğüm de değil, tahmin ettiğim basit, sıradan bir mod düşüklüğü. gerçeği neyse de umrumda değil. sen benim bildiğim, anladığım kadarsın.
seni artık sevmiyorum demeyecek olsam da sana bunu hissedeceğim günün gelmesini iple çekiyorum.
koşulların da zamanın da geçerliliğin de ağzına sıçayım!
bana şiir alıntısı yaptıran hayat sana neler yaptırır? gerçi yaptırmazları konuşmak gerek. günün de hayatın da sonunda asıl mesele onlar değil mi? siyahlar hep ağır basar. her şeyin, hepimizin üzerine çöker. kaçınılmaz. bu hikayenin kaçanı bendim masala göre. gerçekse bambaşka. kaç bakalım kaçabiliyor musun görelim. gör. görsünler ya da.
benden sıyrılmam o kadar zor ki. yemin etmiştim doğru. ama bak, bir diğer iddianla daha düşürüyorum seni kendinle çelişkiye. ben tek bir kırıntıya, tek bir kişisel ileti değişimden bile umuda sarılacak kadar açken senden gelecek herhangi bir şeye, yeminime rağmen kendimden taşmayı engelleyemeyecek kadar dışavurumcuyum senin ketumluğun karşısında. benden sıyrılmam o kadar zor ki... geride bırakılmış, vazgeçilmiş, ötelenmişliğimin yanında senin herhangi bir mücbirliğini düşünebileceğimi mi sanmıştın? tek gördüğüm, gördüğüm de değil, tahmin ettiğim basit, sıradan bir mod düşüklüğü. gerçeği neyse de umrumda değil. sen benim bildiğim, anladığım kadarsın.
seni artık sevmiyorum demeyecek olsam da sana bunu hissedeceğim günün gelmesini iple çekiyorum.
koşulların da zamanın da geçerliliğin de ağzına sıçayım!
devamını gör...
2809.
yaşlanmakla ilgili bir sorunum yok.
ama bunu sorun edenlerin, seni bunu sorun etmemenle ilgili sorunu olması esas sorun.
işte esas insanı yoran, ciddi anlamda yaşlandıran şey de sanırım bu.
ama bunu sorun edenlerin, seni bunu sorun etmemenle ilgili sorunu olması esas sorun.
işte esas insanı yoran, ciddi anlamda yaşlandıran şey de sanırım bu.
devamını gör...
2810.
yazılı iletişim çok sıkıntılı iş.
burada yazıp çizerken kullandığım cümlelerden "doğrusu budur mutlaka. aksi iddia bile edilemez" anlamı çıkaranlar oluyor bazen. aslında alakası yok. bana doğru geleni yazıyorum ama birisi bana mantıklı gelen, benimkine 180 derece ters bir fikirle karşıma gelse kendi doğrumu gözden geçiririm ve fikrimi yenilerim. doğrusu, gerçeği ille de benim dediğim olmalı gibi bir saplantım yok. sonuçta hemen hemen her yazar, kesin yargı cümleleri kullanarak kendi doğrularını yazıyor. benim kimseden farkım yok. başkasının görüşlerini yazacak hâlimiz de yok.
çok suratsız görünüyorum mesela ciddi başlıklara yazdıklarım yüzünden ama alakam yok. tüm gün her fırsatta eşek gibi anırarak gülmeye yer arayan ve genellikle de bulan biriyim. oysa burada sorsak mürebbiye ciddiliğinde, suratsız, sevimsiz, itici bir tip olduğum sonucu çıkar yüksek ihtimalle. siz onu gelin bir de etrafımdakilere sorun...
bir de şu konuşma sonuna emoji koymadığımızda "senin neyin var" diye insanı sıkboğaz edenlere bir çift lafım var: ya her cümlenin sonunda sırıtmaya mecbur muyuz be insan! o an canım istemedi, koymadım. ne diye altında farklı şeyler arıyorsunuz? insanın her anı bir değil ki. bu cümle böyle olur, 10 cümle sonra kondururum bir gülücük. gayet normal şeylere nasıl bu kadar takıyorsunuz, nasıl verem falan olmuyorsunuz çok ince düşünmekten, akıl alır gibi değil...
burada yazıp çizerken kullandığım cümlelerden "doğrusu budur mutlaka. aksi iddia bile edilemez" anlamı çıkaranlar oluyor bazen. aslında alakası yok. bana doğru geleni yazıyorum ama birisi bana mantıklı gelen, benimkine 180 derece ters bir fikirle karşıma gelse kendi doğrumu gözden geçiririm ve fikrimi yenilerim. doğrusu, gerçeği ille de benim dediğim olmalı gibi bir saplantım yok. sonuçta hemen hemen her yazar, kesin yargı cümleleri kullanarak kendi doğrularını yazıyor. benim kimseden farkım yok. başkasının görüşlerini yazacak hâlimiz de yok.
çok suratsız görünüyorum mesela ciddi başlıklara yazdıklarım yüzünden ama alakam yok. tüm gün her fırsatta eşek gibi anırarak gülmeye yer arayan ve genellikle de bulan biriyim. oysa burada sorsak mürebbiye ciddiliğinde, suratsız, sevimsiz, itici bir tip olduğum sonucu çıkar yüksek ihtimalle. siz onu gelin bir de etrafımdakilere sorun...
bir de şu konuşma sonuna emoji koymadığımızda "senin neyin var" diye insanı sıkboğaz edenlere bir çift lafım var: ya her cümlenin sonunda sırıtmaya mecbur muyuz be insan! o an canım istemedi, koymadım. ne diye altında farklı şeyler arıyorsunuz? insanın her anı bir değil ki. bu cümle böyle olur, 10 cümle sonra kondururum bir gülücük. gayet normal şeylere nasıl bu kadar takıyorsunuz, nasıl verem falan olmuyorsunuz çok ince düşünmekten, akıl alır gibi değil...
devamını gör...
2811.
kimsenin konuşmadığı birdil gibiyim…
kimsenin inanmadığı bir deli…
yazarının bile olumadığı bir kitap…
hiç çalmayan bir şarkı…
hiç vatandaşı olmayan bir ülke…
hiç sorulmayan bir soru gibiyim…
kalabalıklar içinde varım ama yok gibiyim…
özelliklede aile*
kimsenin inanmadığı bir deli…
yazarının bile olumadığı bir kitap…
hiç çalmayan bir şarkı…
hiç vatandaşı olmayan bir ülke…
hiç sorulmayan bir soru gibiyim…
kalabalıklar içinde varım ama yok gibiyim…
özelliklede aile*
devamını gör...
2812.
yatarken düşünürsün düşünürsün düşünürsün. sonra balkona çıkıp 1 sigara daha yakarsın. işte o; dünyaya karşı yenilgiyi kabullenme sigarasıdır.
sonra da tavan arasına çıkıp kendini asarsın.
kapanış.
sonra da tavan arasına çıkıp kendini asarsın.
kapanış.
devamını gör...
2813.
özlemek ve ölmek arasında bir bağlantı olmalı. karşılaştırdığımızda ya da incelediğimizde ikisi de bir fiil. iş, oluş, hareket bildiren bir yanı var. özlemek; bir oluşu, kılışı belirtmek yerine bir tavrı gösteriyor. çoğu durum ve tasvir bildiren fiillerin aksine geçişli olan yanıyla onlardan farklılaşıyor. yani neyi ya da kimi gibi bir soruyu özlemek fiiline yöneltebiliyoruz. ne büyük cesaret… ciddi bir fiile böyle bir soru sormak akıl alır gibi değil. ya cevap vermezse, ya uçar giderse… benim fiillerim, fiillerimin soruları ya da cevapları bu kadar güçlü değil sanırım. neyi özlediğimi sorduğumda verecek bir cevap bulamıyor, kaçıyor sanırım. kaçmayı hep sever zaten…
ölmek ise; basit bir fiil. oluş bildirir. yani cümlede yüklemin belirttiği işin olduğunu, oluşun direkt yapana yöneldiğini belirtir. bu yüzden bir nesneye gerek duymaz. başlı başına felaket gibi… oldukça yalnız. soğuk. huzursuz. ölürken kimseye ihtiyaç duymuyorsun. eylemin bu denli sağlam duruşu beni ürkütüyor. ve basit bir fiil desek de ölmenin ciddiyeti onu basitlikten çıkartıyor.
aklım yine “özlemek” fiiline takılıyor. özlemek diyorum; “ölmek”ten iki harf fazla. belki bu iki harf birer uçurum. insanı ölüme götüren birer adım. “insan iki kez ölür mü?” diyorum içimden. iç seslerimden diğeri “öleyazdı belki de” diyor. doğru ya, bir şeylere ramak kalıyor; sonra bi anda dönüyorsun. ve buna ikinci bir şans diyorlar. “eee nereye kadar yaşanacak” diye atılıyor üçüncü bir iç sesim. “z” harfinde ölemediysek “e” harfine gelince kesin ölmeliyiz. özlerken aldığımız nesneyi ölürken kaybediyoruz. bu yalnızlık mıdır?
peki ya özlerken ölüyorsak? hem de bu, her gün yaşayarak gerçekleşiyorsa? 24 saat, saatin içindeki dakikalar, saniyeler, saliseler boyunca hem özleyip hem ölüyorsak?.. sonra yine aynı bu şekilde yeni bir güne başlıyorsak?.. bir şeyi özlerken yaşadığım ölüm, bende bitmiyor. z harfi kadar sessiz, e harfi kadar geniş bir ölüm bendeki. ölmeden yalnızlaşıyorum. malum kitabı karıştırırken adıvar’ın bir eserinin cümlesi karşıma çıkıyor. içimdeki yalnızlığın sebebini buluyorum…
“içimde garip bir yalnızlık var…”
hangi eser olduğunu not etmeyi unuttum. bunun için üzgünüm. o sıra özlemek ve ölmek arasındaki uçurumlardan birindeydim…
ölmek ise; basit bir fiil. oluş bildirir. yani cümlede yüklemin belirttiği işin olduğunu, oluşun direkt yapana yöneldiğini belirtir. bu yüzden bir nesneye gerek duymaz. başlı başına felaket gibi… oldukça yalnız. soğuk. huzursuz. ölürken kimseye ihtiyaç duymuyorsun. eylemin bu denli sağlam duruşu beni ürkütüyor. ve basit bir fiil desek de ölmenin ciddiyeti onu basitlikten çıkartıyor.
aklım yine “özlemek” fiiline takılıyor. özlemek diyorum; “ölmek”ten iki harf fazla. belki bu iki harf birer uçurum. insanı ölüme götüren birer adım. “insan iki kez ölür mü?” diyorum içimden. iç seslerimden diğeri “öleyazdı belki de” diyor. doğru ya, bir şeylere ramak kalıyor; sonra bi anda dönüyorsun. ve buna ikinci bir şans diyorlar. “eee nereye kadar yaşanacak” diye atılıyor üçüncü bir iç sesim. “z” harfinde ölemediysek “e” harfine gelince kesin ölmeliyiz. özlerken aldığımız nesneyi ölürken kaybediyoruz. bu yalnızlık mıdır?
peki ya özlerken ölüyorsak? hem de bu, her gün yaşayarak gerçekleşiyorsa? 24 saat, saatin içindeki dakikalar, saniyeler, saliseler boyunca hem özleyip hem ölüyorsak?.. sonra yine aynı bu şekilde yeni bir güne başlıyorsak?.. bir şeyi özlerken yaşadığım ölüm, bende bitmiyor. z harfi kadar sessiz, e harfi kadar geniş bir ölüm bendeki. ölmeden yalnızlaşıyorum. malum kitabı karıştırırken adıvar’ın bir eserinin cümlesi karşıma çıkıyor. içimdeki yalnızlığın sebebini buluyorum…
“içimde garip bir yalnızlık var…”
hangi eser olduğunu not etmeyi unuttum. bunun için üzgünüm. o sıra özlemek ve ölmek arasındaki uçurumlardan birindeydim…
devamını gör...
2814.
zor zamanlar geçiyor, biliyorum ama geçip gideceğinin de farkındayım. o yüzden bu kadar sabırla direnebiliyorum ve dinleyebiliyorum olanları. ve sanırım son zamanalarda yaptığım en iyi şey dinlemek. anlatmaktan uzak duruyorum ama dinliyorum, dinledikçe kendimden de bir şeyler buluyorum ve kendi yoluma karar veriyorum. öyle her şeye karşı dayanıklı değilim ama çevreme bakınca sanki en sağlam duran benmişim gibi görüyorum. ne olursa olsun yaşadığım anları seviyorum ve tadını çıkarmaya çalışıyorum. bu aralar tek istediğim bu zamanların geçmesi ve daha fazla gülebilmemiz.
devamını gör...
2815.
"annenin doyuramadığını dünya doyuramaz. ilişkileri hatalar bitirmiyor. hataların telafi edilememesi sürecindeki yorgunluklar bitiriyor. ilişkilerin şansa değil emeğe ihtiyacı var. çözülmemiş problemler sağlıksız barışmaların dinamitidir.
sen nerdeydin kimlerleydin demek yerine seni kaybetmekten korkuyorum dediğiniz gün gerçekten gerçek duygunuzdan bahsetmiş olacaksınız. her şeyi tek başına yapmaya çalıştığında insanlardan şunu duyuyorsun; -biz sana nasıl yardım edeceğimizi bilmiyoruz
saygının, sevginin hatta şefkatin bile iyileştiremediği insanlar var."
sen nerdeydin kimlerleydin demek yerine seni kaybetmekten korkuyorum dediğiniz gün gerçekten gerçek duygunuzdan bahsetmiş olacaksınız. her şeyi tek başına yapmaya çalıştığında insanlardan şunu duyuyorsun; -biz sana nasıl yardım edeceğimizi bilmiyoruz
saygının, sevginin hatta şefkatin bile iyileştiremediği insanlar var."
devamını gör...
2816.
ne söyliyeceğimi bilmiyorum...
içimde bir sürü şey var ama kelimeler boğazımda düğüm düğüm oluyor dün benim için en güzel bir gündü ama taki akşam olana kadar tüm mutluluğumu bozdun çimdeki hevesin hepsini kırdın ve senin yüzünden tekrar hayattan sıkıldım. artık hayatta yaşama sevincim kaldımı gerçekten bende bilmiyorum ama çok az bir şey kaldığını biliyorum sadece şimdiye kadar güzel bir söz bile söylemeyen beni mutlu etmeyen tekrardan başardın beni yıkmayı artık ayakta kalamıyorum. kalmaya çalışıyorum ayaklarım titriyor düş artık dayanamıyorsun yeter bu kadar üzülmem git intihar ette sende kurtul bende kurtulayım diye senin bu yükünü taşıyamıyorum artık diye sesleniyor bana, gerizek*** yeter artık her şeyi kafana takman yapma bunu kendine
beni hayattan tekrardan soğutan annemi tebrik ediyorum başardın tekrar tebrik ediyorum seni anne tebrik ediyorum.
bunları yazarken ağlamak istemiyorum ama dayanamıyorum gözyaşlarım kendini dışarı atıyor kimsenin görmemesi için çabalıyorum ama gördüklerini de biliyorum ses etmiyorlar görmemezlikten geliyorlar
aile de varım ama yokmuşum gibi bu kadar kişinin içinde varım ama yokmuşum gibi
sıkıldım artık her şeyden herkesten sıkıldım konuşmaya ihtiyacım var sadece içimdeki her şeyi söküp atmak istiyorum ama nafile
artık hayallerimde gitti bir çöp poşeti gibi attım başardılar yani elimden aldılar
annem beni sevmiyorken bir başkası nasıl sevsin ki beni
bir annenin sevmediği bir evlatım hayatta kalma isteğim kalmadı beni hayata bağlayacak biri varmı yok galiba artık yok oda gitti
hayattan dilediğim bir dilek var oda ölmek ölmeyi diliyorum hayali bile olmayan biriyim artık ne bekliyebilirim ki artık kendimden
sıkıldımmm
içimde bir sürü şey var ama kelimeler boğazımda düğüm düğüm oluyor dün benim için en güzel bir gündü ama taki akşam olana kadar tüm mutluluğumu bozdun çimdeki hevesin hepsini kırdın ve senin yüzünden tekrar hayattan sıkıldım. artık hayatta yaşama sevincim kaldımı gerçekten bende bilmiyorum ama çok az bir şey kaldığını biliyorum sadece şimdiye kadar güzel bir söz bile söylemeyen beni mutlu etmeyen tekrardan başardın beni yıkmayı artık ayakta kalamıyorum. kalmaya çalışıyorum ayaklarım titriyor düş artık dayanamıyorsun yeter bu kadar üzülmem git intihar ette sende kurtul bende kurtulayım diye senin bu yükünü taşıyamıyorum artık diye sesleniyor bana, gerizek*** yeter artık her şeyi kafana takman yapma bunu kendine
beni hayattan tekrardan soğutan annemi tebrik ediyorum başardın tekrar tebrik ediyorum seni anne tebrik ediyorum.
bunları yazarken ağlamak istemiyorum ama dayanamıyorum gözyaşlarım kendini dışarı atıyor kimsenin görmemesi için çabalıyorum ama gördüklerini de biliyorum ses etmiyorlar görmemezlikten geliyorlar
aile de varım ama yokmuşum gibi bu kadar kişinin içinde varım ama yokmuşum gibi
sıkıldım artık her şeyden herkesten sıkıldım konuşmaya ihtiyacım var sadece içimdeki her şeyi söküp atmak istiyorum ama nafile
artık hayallerimde gitti bir çöp poşeti gibi attım başardılar yani elimden aldılar
annem beni sevmiyorken bir başkası nasıl sevsin ki beni
bir annenin sevmediği bir evlatım hayatta kalma isteğim kalmadı beni hayata bağlayacak biri varmı yok galiba artık yok oda gitti
hayattan dilediğim bir dilek var oda ölmek ölmeyi diliyorum hayali bile olmayan biriyim artık ne bekliyebilirim ki artık kendimden
sıkıldımmm
devamını gör...
2817.
bırakıyorum sözlük. her şeyi ve herkesi bırakıp gidiyorum. işimi gücümü, haftada 4 gün yemek yediğim lokantayı, gündelikçimi, limonatamı. sıfırlıyorum tekrar hayatı kendimce ama biliyorum ki bu sıfırlamak değil, kaçmak. kaçıyorum bildiğin. kendimden kaçamadığımdan etrafımdan kaçıyorum, sevilmediğimden sevmekten. şairin "bir yer var biliyorum, her şeyi söylemek mümkün" dediği yeri aradığımı sanırdım ama ben hiçbir şey söylemek istemiyorum artık. duyacağım her şeyi duydum, göreceğim her şeyi gördüm.
seneler önce henüz 13-14 yaşlarımdayken evden ilk ayrılışımda geri dönmeyi hiç düşünmemiştim. aklıma da gelmemişti açıkçası bir gün geri döneceğim, dönebileceğim. o gün herkes ağlarken ardımdan ben gülümsüyordum. vicdansız mıydım da gülüyordum bilmiyorum ama ağlamak değil gülmek geliyordu içimden ne yapayım. her tatilde eve geldiğimde herkes benimle konuşmak halimi hatrımı sormak isterken ben sadece tatilin biteceği günü bekliyordum. alıştım bir yerde de uzak olmaya, uzakta olmaya.
23 yaşındaydım babamın karşısına geçip büyük büyük konuştuğum, derdimi anlatıp yapacaklarımdan bahsettiğimde. demişti ki o gün "sen iyi gidiyorsun, iyi dayanıyorsun ama bir kere tökezlersen toparlayamazsın. bir kere düşersen kimse kaldıramaz seni, yüzükoyun kapaklanıp kalırsın" beni tanımamasına yordum bu sözünü o zamanlar ama şimdş bakınca beni çok iyi tanıyormuş meğer. içime ata ata tuta tuta yaşamışım ben bunca zaman. kimseden yardım beklemeden, kendi başıma halletmişim her şeyi. duygusal anlamda ne kadar yalnız olduğumu bunları anlatacak kimseyi bulamadığımda anladım.
kolum kanadım kırıldı sözlük. deyim yerindeyse dün içimden geçti biri. öyle güzel geçti ki hem de ağzım açık bakakaldım. ben dizlerimin üstüne çökmem hep sırt üstü bırakırım kendimi göğü görebilmek için. baktıkça gökyüzüne zamanla, ufak ufak toparlanıp tekrar doğrulurum. itekleye itekleye ayağa kaldırırım kendimi ama bu defa babamın da dediği gibi yüzükoyun kapaklandım yere.
babam demişken çocukluğum geldi aklıma. seneler önce bir çift köpeğimiz vardı. hemen her gün oynardım onlarla, dişiyle kedileri kovalardık, erkekle de diğer köpeklerle kapışırdık. tam hatırlayamıyorum ne olduğunu ama dişi olan bir gün yok oldu. bulamadım hiçbir yerde. ardında yavruları daha ufaklardı geri gelir diye bekledim bir kaç gün ama gelmedi. o gelmeyince erkek olan da küstü sanki hayata. bir daha hiçbir köpekle kavga etmedi, kimseye havlamadı. sürekli annemin ekmek yaptığı ocağın küllerine yatardı. o kadar bıraktı ki hayvan kendini adeta ölmeyi ister gibiydi.
bugün anlıyorum o köpeğin hislerini, küllerin arasında uyuma sebebini. hazır yüzüstü uzanmışken acaba diyorum, bir parça kül bulabilir miyim? biraz da olsa dindirir belki acımı...
seneler önce henüz 13-14 yaşlarımdayken evden ilk ayrılışımda geri dönmeyi hiç düşünmemiştim. aklıma da gelmemişti açıkçası bir gün geri döneceğim, dönebileceğim. o gün herkes ağlarken ardımdan ben gülümsüyordum. vicdansız mıydım da gülüyordum bilmiyorum ama ağlamak değil gülmek geliyordu içimden ne yapayım. her tatilde eve geldiğimde herkes benimle konuşmak halimi hatrımı sormak isterken ben sadece tatilin biteceği günü bekliyordum. alıştım bir yerde de uzak olmaya, uzakta olmaya.
23 yaşındaydım babamın karşısına geçip büyük büyük konuştuğum, derdimi anlatıp yapacaklarımdan bahsettiğimde. demişti ki o gün "sen iyi gidiyorsun, iyi dayanıyorsun ama bir kere tökezlersen toparlayamazsın. bir kere düşersen kimse kaldıramaz seni, yüzükoyun kapaklanıp kalırsın" beni tanımamasına yordum bu sözünü o zamanlar ama şimdş bakınca beni çok iyi tanıyormuş meğer. içime ata ata tuta tuta yaşamışım ben bunca zaman. kimseden yardım beklemeden, kendi başıma halletmişim her şeyi. duygusal anlamda ne kadar yalnız olduğumu bunları anlatacak kimseyi bulamadığımda anladım.
kolum kanadım kırıldı sözlük. deyim yerindeyse dün içimden geçti biri. öyle güzel geçti ki hem de ağzım açık bakakaldım. ben dizlerimin üstüne çökmem hep sırt üstü bırakırım kendimi göğü görebilmek için. baktıkça gökyüzüne zamanla, ufak ufak toparlanıp tekrar doğrulurum. itekleye itekleye ayağa kaldırırım kendimi ama bu defa babamın da dediği gibi yüzükoyun kapaklandım yere.
babam demişken çocukluğum geldi aklıma. seneler önce bir çift köpeğimiz vardı. hemen her gün oynardım onlarla, dişiyle kedileri kovalardık, erkekle de diğer köpeklerle kapışırdık. tam hatırlayamıyorum ne olduğunu ama dişi olan bir gün yok oldu. bulamadım hiçbir yerde. ardında yavruları daha ufaklardı geri gelir diye bekledim bir kaç gün ama gelmedi. o gelmeyince erkek olan da küstü sanki hayata. bir daha hiçbir köpekle kavga etmedi, kimseye havlamadı. sürekli annemin ekmek yaptığı ocağın küllerine yatardı. o kadar bıraktı ki hayvan kendini adeta ölmeyi ister gibiydi.
bugün anlıyorum o köpeğin hislerini, küllerin arasında uyuma sebebini. hazır yüzüstü uzanmışken acaba diyorum, bir parça kül bulabilir miyim? biraz da olsa dindirir belki acımı...
devamını gör...
2818.
yorgunum. hiçbir şeye yetişememekten ve bu yüzden sürekli stresli olmaktan bıktım sözlük. aslında herşeyi kafamda düzene sokuyorum sonra bir anda herşey üst üste geliyor stres oluyorum, stres yönetimim sıfır. panik içinde yaşamaktan bıktım bu ülkede herşey neden "acil" yapılmalı. ve illa "yapılmalı" .
şunu şöyle yapmalısın bunu böyle yapmalısın. adım atsak o adım o öyle atılmaz böyle atmalısın.
şiştim cidden için şişti. sıfır şaka bimden psikolog yardımı almayı planlıyorum.
şunu şöyle yapmalısın bunu böyle yapmalısın. adım atsak o adım o öyle atılmaz böyle atmalısın.
şiştim cidden için şişti. sıfır şaka bimden psikolog yardımı almayı planlıyorum.
devamını gör...
2819.
sözlükte radikal, ilerici, sivri, aykırı vb. gibi görünen ya da öyle bir algıya sahip ama gerçekte aşırı tutucu, muhafazakar ve yerel simalar var. örneğin, melting lan melting.
ve tersi yönde veya benzer türünde bir takım örnekleri de mevcuttur.
ve tersi yönde veya benzer türünde bir takım örnekleri de mevcuttur.
devamını gör...
2820.
yorgunum sozluk.bazen hiç başlamamasi bir gün bitmesinden iyidir.donup bakınca kocaman bir neden sorusu var kafamda.senin için mumkunatsizdi mesela ben neden oldurdum?hersey böyle keskindi mesela bana niye böyle hissettirdin?neden gel gitler arasında bir yer bulmaya çalıştım neden?nedenlerin ardi arkası kesilmiyor.soyut da değil baya kanlı canlı ortada bir sorgulama hali.simdi kabullenme sonra sallamama evresi.napalim nasip.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2