641.
kedim öldüğünden beri ajandama hiçbir şey yazmamışım. 16 nisan ya da mayıs olabilir. tarih konusunda pek emin değilim.

bugün hiçbir şey yemedim. işin tuhafı aç da hissetmiyorum, hala. bu bir sorun mu bilmiyorum. açken uyumakta zorlanacağımı fark edince bir tane domates yedim ve biraz kahve içtim. kahveyi bitiremedim.

okaliptüs yağı aldım, yerleri ovdum. kokusu fena değildi ama komik bir his bıraktı. kollarım naneli hissediyor.

sürekli aynı şarkıları dinlemekten de sıkıldım. çalma listelerimin hepsini silesim geldi. yeni şeyler bulmaya çalışsam da zor beğeniyorum, bir türlü olmuyor.

dün gece 4-5 saat uyudum. sürekli uyandım. muhtemelen yine sabaha karşı uyuyacağım.
devamını gör...
642.
sevgili sözlük,
bugünde her zamanki gibi berbat bir gündü. bir kez daha fark ettim ki biz bu hayatı yaşamaya değil de izlemeye gelmişiz.
iyi geceler.
devamını gör...
643.
çamurun dibinden bildiriyorum, sen yoksun ya da kendi çamurundasın, bilmiyorum?
dönmem diyen birisin sonuçta, nerden bileyim di mi?

akşam yemeği olarak nutella ve beyaz şarap tükettim, güzel saçmalarım bak şimdi.
gittiğinden beri yazacağım, olmuyor.
tamam yazmayayım, goygoy yapayım sadece diyorum o da olmuyor.

niye bir yaşar şarkısı bıraktın sen bana ya, anlamıyorum. masal demişti yaşar, sen bana beni yollamıştın, sondaki dörtlük çok güzel ambalajındaydı, inanmıştım.
...

varsay ki, rüzgar...

yazamıyorum çünkü, olmuyor..
devamını gör...
644.
bana ne kim şampiyon olmuş
sarhoş gibiyim nasıl araba süreyim
en güzel uykumdan beni
neden uyandırdınız ki hem
zaten uyutmadınız
şimdi ben nasıl uyuyacağım
tekrar
oysa ne güzel sana sarhoştum
tatlı bi rüyadaydım...
devamını gör...
645.
kadınların mabadının olması acayip zoruma gidiyor. regl ve çocuk doğurabiliyor olması ise midemi bulandıran diğer konular. içinden çıkamıyorum bir türlü ve erkeklerin kadın peşinde koşmasını anlayamıyorum. bir kadın gördüğüm zaman direkt mabadı geliyor aklıma. buna engel olamıyorum. küçükken camiye girdiğimde de içimden küfür etmeye engel olamazdım. ne menem bir girdaba tutulduk ya rabbi!
devamını gör...
646.
bugün harbi sinirlerim bozuk. istenmediğimi hissediyorum. ele avuca sığdıramıyorlar beni. kendi evinde istenmiyorsun, en uzaklara gidiyorsun yine yaranamıyorsun. kaç yaşına geldim sevgili ailem içimi böylesine dağlamak zorunda değilsiniz..
devamını gör...
647.
hiçbir şeyi dert etmedim şu geçip giden zamanı ettiğim kadar. daha dün gibi gelen anılar geçeli aylar, yıllar olmuş ve acayip can yakar olmuş. işin kötüsü de kimse geçip giden zamanı ve o güzel anıları benim kadar önemsemiyor sanki. niye böylesin hayat?
devamını gör...
648.
gunlerdir debeleniyorum, cikamiyorum isin icinden.

bu isler gucler bu kadar zor olmamaliydi, risk almaktan bu kadar korkmamaliydim, bu kadar garantici olmamaliydim, bu kadar netligi savunmamaliydim, orta yolcu bir p** olmak istedigim bir an daha yok.

halledemiyorum.

sac uclarimdan ayak parmaklarima kadar stres icindeyim, naparsam yapayim ustumden atamiyorum.
arkadaslarla konusmak, icki icmek, uyumak, tavanla bakismak ya da baska bir aktivite kar etmiyor.

hayat yasadiklarindan ibaret ve bu yasanilanlar hayatimin bir parcasi olsun istemiyorum.

yoruldum lan, valla yoruldum.
*
devamını gör...
649.
herkesin derinlerinde sakladığı bir acısı vardır. oraya gömdüğü ve bir daha gün yüzüne çıkarmaya korktuğu, aklının bir köşesine kazınmış olan ama düşünmemek için kafasını dağıttığı bir derinlik. insan sevdiği birisini artık hayatında görmediğine hissediyor bu derinliği. ve o derinlik geri dönüşü olmayan bir veda olduğunda daha da artıyor.
her görüşün son olduğunu düşünerek yaşamak, zamana sığamamak bu yaşımıza kısmetmiş. heyhat.. elden ne gelir
devamını gör...
650.
nerden nasıl başlayacağım bilmiyorum. hayatımı bir anda tepe taklak etmen dışında bir sorun yok gibi ama tersten oralara bakmak cidden zormuş. ben de her şeyi ters çevireyim belki düz olur dedim ama o da olmuyor. uçuyorum şuan hiçbir şey umrumda değil gibi çok gülüyorum çok eğleniyorum inan bir saniye nefes almıyorum. alırsam şimdi olduğu gibi batıyorum en dipe. yarın sabah yine uçacağım mesela. geceler o yüzden çok garip. sana da o zamanlar gecelerden yakınırdım. 'çok fena bu geceler ikimizi de yıpratan bu, geceler olmasa çoktan gitmiştin gitmiştim' derdim. o geceler yine iyiymiş sen vardın çünkü bana katlanabilmen gerçekten güzelmiş. he bu arada birden aklıma geldi bana mükemmel vazgeçilmez bir insanmış gibi hissettirmenin sebebi neydi? bu his çok güzeldi. yani naparsam yapayım beni bırakmayacak hissiyle yola çıkmak cidden eşsiz bir his. ben seni çok yarı yolda bıraktım mesela. git dedim, olmaz bizden dedim, bak dedim, yok dedim, niye dedim, anla artık babuş dedim hatta bunu bağıra bağıra dedim. her seferinde sakinlikle gelip anlatan sen oldun. affetmek gibi durum yok dediğinde affetme başlığını açan da sendin. sahi tüm bunları yaparken nasıl başkasına da gidebildin. yani her seferinden gitmekten bahsederken ben ve her seferinde döndürmek için çok uğraşırken, yani gerçekten çok uğraşırken madem başkası vardı neden bu kadar mesai harcadın? cidden bir anlatsana bana bunu. ben düşündükçe işin içinden çıkamıyorum. sana güvenmeye güvenmeye bu kadar güvenir hale nasıl geldim bilmiyorum. daha geçen hafta diyordum hayatımda daha güvendiğim insan yoktur herhalde diye. nerden bilebilirdim ki aldatacağını. insan böyle konuşurken en kötüsünü düşünemiyor.
şimdi bakıyorsan kızıyorsundur belki bana, nasıl bu kadar çabuk atlattın diye. adını bir kere anmadım biliyor musun? biraz tanıyorsan biliyorsundur. ilk başlarda nefret ediyorum diyordum. şimdi yanıma gelsen onla gülümserim sadece. bilirsin duygularımı yansıtmamayı da bilen biriyim. mesela bunu da çok severdin. kardeşini hiç sevmezken senin için seviyormuş gibi yapmamı yada sevmediğin insanları sevmeme rağmen sevmiyormuş gibi yapmamı. 'bunu nasıl yapıyorsun bilmiyorum ama harikasın' derken yalan mıydı yani? değil miydim harika? madem öyleydim ona neden gittin? düşünmeden edemiyorum. biliyorum bu beni aciz biri haline getiriyor. sürekli içiyorum düşünmemek için. normalde de öyle yapıyordum biliyorsun. ne zaman elimde bira olsa neyi düşünmekten yoruldun diyordun. tanıyordun çünkü beni, beni en çok sen tanıyordun zaten.
bu arada sahiden mutsuz muydun anlattıkları kadar? o akşam el ele yürürken sarılırken öperken beni kokumu içine çekerken, biraz daha birlikte olmak için evime bıraktığın akşamlarda, aç olup bir ekmek alıp ısırarak yiyerek gittiğimiz o sabahta, yada kahvenin şekerlerini çaldığımda ne bileyim beni güldürmek için dalgaya tekme atmaya çalışırken düşer gibi yapıp ıslandığında, asfaltın tadına baktığın o gece elini yüzünü temizlerken gülüşmelerimizde... mutsuz muydun cidden? sen de az değilmişsin he belli etmemekte duyguları. benzer olduğumuzu bilmezdim bu derece.
yukarda ne yazdım ne ettim ne dedim hiç hatırlamıyorum bilmiyorum. okumak da istemiyorum. seni hala seviyorum ama bu seni ilgilendirmez benle benim sorunum artık. her zaman dediğim gibi ben ve kendim işte. ah etmedim diyemem ama benim ahlar dokunmaz biliyorsun. bir gün affetcem merak etme o zaman yitip gideceksin. unutmak istiyor muyum istemiyor muyum emin değilim ama bir gün istesem de istemesem de unutacağım zaten. sen de bil bunu unutulup gideceğiz. neyse onun ismi durumuna düşeriz belki. bilmiyorum. son paragrafta saçmalamayıp toparlayım demiştim ama onu da yapamadım. yine karmaşık şeyler yazdım ve bir son oldu. aydınlık kafamda karmaşık sonlar. beni hep böyle unut.
devamını gör...
651.
dur kahvemi alıp geliyorum, bekle..

bıraktığın ukdeyi gördüm biraz önce.
muhtemelen benim görüp de doldurmam için bıraktığını düşünüyorum, öbür türlü olsa onu da siler öyle giderdin dönmem dediğin yere.
sen bana "şimdi ne yapar" demiştin ben fuat saka hakkında atıp tutmuştum ama bu halini sana yolladım mı, hatırlamıyorum. mesajlarımıza da bakamıyorum hâlâ, belki bir müddet sonra, bilmiyorum.

bildiğim bir şey var kadın, sen gittin ben kendimi kapattım, mesajı kapattım, gideceğim aslında da haber bekliyorum senden, o yüzden gidemiyorum belki. bilmiyorum.
sonuçlar belli olunca bana olmasa bile çocuklardan birine yazarsan onlar bana iletir.

güzeldik be, güzeldi, sen çok güzeldin. hele burnun?*

çok gün oldu "dönmem" deyip gittiğin günden bu güne.
ben aynı ben, su içiyorum ama unutmuyorum, her içişimde aklımda sen. şarap içiyorum sonra, belki unuturum diye o da olmuyor bla bla bla.
neyse, bilirsin sen beni.

dikkat et kendine.

bir selektörüne bakarım.

hoş kal.
devamını gör...
652.
bugün kendime çok güzel, çok tatlı, çok şeker bir arkadaş buldum. saatlerce sohbet ettik, güldük eğlendik. gerçekten özlemişiz böyle karşılıklı muhabbet etmeyi. çok güzel bir gün geçirdik beraber.
bugünümü sen güzelleştirdin, teşekkür ederim.
devamını gör...
653.
insanlar sırtlarından birbirlerine çok benziyorlar. bir tshirt. bir saç kesimi. bir omuz genişliği. o yürüyen merdivenin başında gördüğüm sen değildin tabi ki. gördüğümde de biliyordum bunu. açımdan dolayı gözden bir-iki saniye içinde kaybolacaktın yine de bilincim kontrol edemedi kas sistemimi. adımlarım hızlandı, öne doğru kaykıldım. sen değildin. çabam beni acı acı bile gülümsetmedi.

bugün bir şeyler yazacağım belliydi aslında. sevişme sonra diyalogları başlığına yazabilirdim ya da gün içinde büründüğüm başka tür ruh hallerinin tezahürlerini. sevdiğim insanlarla zaman zaman hatalı bir şekilde bütünleşmemi kritize edebilirdim. korumacılık içgüdümden söz edebilirdim. abartma dürtümü ne kadar zor dizginlediğimden olabilirdi ya da. sabit fikir konusunu bir ara ele alacağım ama o kesin. diğerleriyle ilgili söz vermiyorum. belli olmaz benim işim. diyeceğim o ki, bugün hissetmiştim bir şeyler çıkaracağımı içimden. bir süredir yine stand by’a aldım kendimi. gittiği yere kadar. kendi zamanlamalarımı ayarladığım düzleme geri dönene kadar böyle olacak bu galiba. neyse, hallederiz zamanı gelince. ama böyle olacağı/olabileceği gelmemişti aklıma ne yalan söyleyeyim. çok güzel patlar kaba etimde öngörülerim kendimle ilgili. sık sık haklı çıkmama rağmen insanlar hakkında üstelik. bu da böyle bir çelişkimiz olsun.

özlem garip bir duygu değil aslında. bir sürü tanımı/formu var. anlatılmış durmuş binyıllardan beri. bir şekilde karşılıyor/kapsıyor bu tanımlar herkesi. ama işte bilmek yönetmeye yetmiyor bu duyguyu. özlüyorsunuz, tanımlıyorsunuz, somutlaştırıp yüzleşiyorsunuz. bedeninizde bir yerinizde konumlandırıyorsunuz, sonra çat, beyniniz yürüyen merdivene binmek üzere bir adamın özlediğiniz kişiden sırt nakli yaptırmış olabileceği ile ilgili gerzek bir yanılgıyla sizi ve tüm çabanızı duvardan duvara vuruyor. tanımsız/anlamsız noktaya geri dönüyorsunuz; yumru. allahın belası o yumru.

o tshirtten yüzlerce (binlerce?) satmıştır mağaza. sırt da sırta benzer nihayetinde. bir insandı bir yerlere gitmekte olan şu an bunlara sebep olduğundan bihaber. varmış mıdır gittiği yere? varsın. onun sırtını özleyecek olan başkalarını ardında bırakarak bir gün çekip gideceği bu hayatı tüm derdi, tasası, yoğunluğu, yorgunluğu ama en çok da mutluluğu ile yaşasın dilerim.

sesini özledim. kokunu özledim. o dimdik yürüyüşünü özledim. çok özledim.
devamını gör...
654.
insanların niçin kedi köpek beslediğini anladım.
özellikle köpek.
belli yaş sonrası, insana hem yoldaş oluyor hem eş oluyor hem dost oluyor.
köpeği olan insanın
özel bir insana ihtiyacı da olmaz
zamanı da kalmaz.
ama ben henüz o yaşa gelmedim.
ya da hiç o yaşa gelmeyeceğim.
ya da o yaşa gelince bahçeli bir evde yaşamalı orda köpek edinmeliyim. *
apartmanda köpek olmaz.
ona da yazık bana da yazık.
bu saate kadar evi temizledim.
köpek iyi hoş ama
ben henüz onun tüylerine tahammül edecek kadar
köpeğe ihtiyaç duymuyorum.
devamını gör...
655.
sevmek yorgunu gönlüm bu aralar,
bir karabasan gibi,
dönmeye çalıştığım bir yolda voltalar atıyor ruhum.
sürekli oradayım, çabalıyor ama gidemiyorum,
kalmak da bir şey ifade etmiyor,
teki kaybolmuş ama çok da giyilmediği için aranmayan;
bir yerlerden eşi çıkar diye de bekletilip atılmayan bir çorap gibiyim sanki,
eşi olmadan anlamı olmayan...
yokluğum da varlığım da bir yere ilişmiyor,
bense bir çatlak bulup sızmaya çalışırken senin ruhuna,
duvar diplerinde ağlarken buluyorum kendimi,
kız çocukları gibi...
dayanıksız ruhum, kırılgan,
senin küçücük bir nefesinle buralarda fırtınalar kopuyor bilmiyorsun,
tutunmaya çalıştığım o incecik dalları yıkıp geçiyorsun,
sonra yine sana dönüyorum yüzümü,
ve bilmiyorsun her gün ölüyorum...

şanssız mücadeleci
devamını gör...
656.
uçsuz bir okyanusta, öleceğimi bile bile yüzüyor gibiyim...
devamını gör...
657.
bugün yaşlıyım be! af buyurun. çünkü çok eski bir arkadaşımı gördüm. anılar fena halde gözlerimi çizdi. sonra sorgulamalar. hayat nerelere getirdi bizi bik bik bik. elde sorular yığını, cevapları aramayacak kadar gündelik yaşantı içinde salınan, devinen, sürüklenen… neyse tatil geliyor. belki bir açılırız.
devamını gör...
658.
size bu satırları mutfakta fransız usulü, çizgili zemine yaldız çiçekli klasik berjerlerden yazıyorum. arka fonda nilüfer'in , bir önceki tanımda bahsettiğim şarkısı çalmakta.
üç ay öncesine kadar, hayatımın kader faslında debelenip duruyorken, bu saatlerde; yüksek ihtimal tombiş yaldız-gümüş alaşımı tenceremde, patates ve yumurta haşlıyordum.
telefonum çalıyor, mesajlar durmuyor, kapım çalıyor, tatlı bir komşum
pişi getiriyordu.
tv'de güzel bir dizi açıyor yahut belgeselliyordum.

hayat, çok değişik değil mi?..
şimdi ise, bu fransız koltuklarda
her yer her yerde halı yıkama fabrikasından gelmelerini bekliyor, evi toplamanın verdiği o ağır nüfuneti atıyor ve gözyaşları içinde sevdiğim, tontik bir akrabamın ölüm haberini alıyorum. hayat değil mi?.. hayat... bir var bir yoksun.
ah tontişim... başına gelenler, 4 ay öncesi benim yaşadığım sağlık problemlerinin aynısı...
belki yaşımdan, belki de görecek günüm var ya da her neyse.. yaşıyorum. ne tatlı komşum kaldı, ne sağlık problemlerim ne de canıma batan o acuze problemlerim.

yaşıyorum.
ve bu mutfakta, çizgi zemin üzeri, yaldız desenli çiçekvari fransız koltuklarda oturup bunları yazıyorum.
hatta anlarıma, bir başka an ekleniyor.

gün uzuyor...
iki ay evveli, sitenin önünden tehditler savurarak geçen o adam, şimdi
bora duran sana doğru şarkısını mırıldanarak geçiyor. kardeşim balkondan çıkıp fotoğrafını çekmek istiyor, lakin kamerası tutukluk yapıyor. yine çekemiyoruz. annem, ilk ben görüp polise bildirdiğim için, benim kalkıp teşhis etmemi bekliyormuş lakin içime çöken çok afedersiniz öküz kalkmıyor ki kalkayım. manidar geliyor...
hangi birini düşüneceğimi şaşırıyorum. cenaze, evin boya rengi, halı yıkama işlemi, bir türlü fasıla vermeyen yemek-içmek işleri, şu garip adam, hayatım, hayatımız...

hepimizin hayatı ve aradan hiç çıkaramadığımız
ölüm...
çok sevdiğim bir yazarın, konuya ufuk açan güzel bir sözü vardı: öldüğünüzde, yapılacak işler listeniz hala dolu olacak
öyle.

öyle işte . . .
devamını gör...
659.
tatil maratonuna 4 saat kadar kaldı ama aklım hala 65 tl verdiğim kıç kadar güneş kreminde. allah belanızı versin!
devamını gör...
660.
ne çok merhaba, ne çok gülücük ne çok yüz var etrafımda. acıtıyorlar bilmeden seninkini hatırlattıkları için. bir merhabaya tüm gülücükler değişilir halbuki. aradığım tek bir renk var hep gözden kaçırıyorum renkler arasında hızla koşarken. sahiden, neden sürekli koşuyoruz?

ne çok gülücük, ne çok renk...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim