3601.
sizi gerçekten seven ve saygı duyan biri, davranışlarının sizi nasıl etkilediğini önemseyecektir. nasıl hissettiğinizi umursayacak ve bir sorun olduğunda bir şeyleri düzeltmek için uğraşacaktır. kendinize aksini iddia etmeye çalışmayın.
devamını gör...
3602.
ben hayalleri olan biriydim. bir yanım intihar edip sessizliğe kavuşmak için yanıp tutuşurken diğer yanım yazar olmak ve kafamda dönüp duran dünyaları insanlara anlatmak istiyordu. şimdiyse hiçbir şeye halim yok.
bazı karakterlerim var geleceklerini çok merak ediyorum; ne yapacaklar, nasıl yaşayacaklar (ya da yaşayacaklar mı), sevdiklerine kavuşacaklar mı, intikamlarını alacaklar mı, huzurlu bir uyku uyuyabilecekler mi..... ama kendi geleceğim gibi onların da geleceklerini görmek de çok zor artık. umarım bir gün gönül rahatlığıyla tekrar onlarla ilgilenir, hak ettikleri hayatı yaşarlarken onlara eşlik ederim.
devamını gör...
3603.
bazen denizlerdeki çöp kaparlar gibi hissediyorum, insanları derdinden, pisliğinden ben arındırıyorum ama deniz dahil kimse farketmiyor. başkaları gelip, denize hayran hayran bakıp ne güzel diyor...
neyse iyilik yap denize at demişler, siz atın ben kaparım.
devamını gör...
3604.
antakya'da birkaç gün sohbet ettiğim canım cemre, abla bi' telefonunu alabilir miyim dedi bir gün. tabi tatlım dedim, birini arayacak sandım. tuş kilidini açıp verdim. numara tuşlamadı, ana ekrana dönüp kamerayı açtı ve kendisine bakıp saçlarını düzeltti. belki 3 haftadır aynaya bakmayan cemre, selfie kamerasından o güzeller güzeli yüzüne baktı. hafif üşütmüştüm, bulaştırmayayım kimseye diye sosyal mesafeyi gözetiyordum, dayanamadım, sarıldım öptüm onu. anlamadı. güldü. o da bana sarıldı, öptü.

bakın biz ne yaparsak yapalım, ne kadar düşünürsek düşünelim, ne kadar empati kurmaya çalışırsak çalışalım bir depremzedenin ihtiyaçlarını tam olarak anlayamayız. ayna yaa ayna. ben o gün fark ettim neredeyse bir haftadır aynaya bakmadığımı. benim için bu bir eksiklik mi? değil. dönüp gelebileceğim, içinde aynası olan bir evim var benim hala. ama cemre'nin yok! henüz liseden mezun olmuş canım cemre evini, odasını, tüm eşyalarını, hayatında somut olan neredeyse her şeyini kaybetti. bir hiç uğruna hem de. onu, kendisi için ilmek ilmek inşa ettiği hayatında yaşatamayan, görevi bu olduğu halde bunu beceremeyen kurum ve kuruluşlar yüzünden aynası yok bugün cemre'nin. işte tam bu yüzden her bir depremzedenin kaybettiği her bir eşyasını yerine yeniden koymasını öncelemekten daha önemli bir işi, bir görevi yok bu devletin. yok öyle dört duvar örüp, o dört duvarı da borçlandırarak insanlara verip bu işin için sıyrılmak. bu işte sorumluluğu olan herkesin gerekirse kıçındaki donuna kadar her şeyini alacak, paraya çevirecek ve tüm bu yaraları saracağız... maddi olanlarını. kaybettiğimiz canların diyetiniyse zaten ödeyemezsiniz!
devamını gör...
3605.
neredesin bilmiyorum ama çok yalnızım.
sarılmaya ihtiyacım var.
ben uyurken bana sarılır mısın,
küçükken annemin bana sarıldığı gibi?
kendimi güvende hissetmek istiyorum,
küçük bir çocuk gibi.
ağlamak istiyorum içimdekileri dökene kadar.
yargılar mısın beni, yoksa sever misin?
en savunmasız halimde yanımda olur musun?
saçlarımı okşayıp göz yaşlarımı siler misin?
her şey geçti der misin?
yoksa uyurken yanımdan kalkıp gider misin?
beni karanlıkta yalnız bırakır mısın?
bırakma beni, yalnızlıktan korkarım.
karanlıkta yolumu bulamam.
sabaha kadar benimle kalır mısın?
devamını gör...
3606.
ne kadar büyük umutlarla büyüyoruz öyle ama. ve ne güzel de çakılıyoruz kuyunun dibine, on üçüncü kattan zemine.. vay be. düşününce delirmiş gibi gülüyorum açık ara her şeye rağmen. çünkü resmen kandırıyoruz kendimizi, mesela ben yaklaşık yirmi yıl kandırmışım. yirmi yıl yirmi yıl da neler yaşanmış neler, onlarcasını unutmuşuz ikisinde ölmek istemişiz her mayısta yeniden doğmuşuz. az daha yanıyor muşuz belki bir yerden düşer de yok olurmuşuz. radyo dinlemiş bir şeyler daha unutmuşuz. düşmüşüz denize sarılmışız yılana, şurada bir helal olsun lan sana demek istiyorum laf arasında, anlamamazlıktan geldiğimiz işler güçlerden emekli olmuşuz, bitti sanıyoruz her şey de e daha yeni başlamışız ne olacak şimdi, bu kabusa kaç kez uyanacağız bilmeden yeni bir saat alıyoruz bileğimize. bileğimizi kesmek lazım gelir. ve bazı babaları da gömmek.
devamını gör...
3607.
hayatımı değiştirmeye heveslendiğim her an bırakmaya niyetlendiğim sözlüğe merhaba...
kabul ediyorum sadece asosyallikten değildi bu gidememe halim.
anılarımı arkamda bırakamıyorum ben sözlük.
geçmişimde yaşıyorum ben hep.
bu sözlükte ölü bedenler var, yazısı her bir yere mıhlanmış olan...
gereksiz bir sürü sırra sahip bu hesap.
ama sanal alem böyle değil midir zaten ?
yek kim biliyorum ama nida kim onu bilmiyorum..
neyse siz kendiniz gibi olun lakin nida kadar aptal olmayın balım dediklerim..
herkese içinizi açmayın. sanki ne olacak ? demeyin.
herkes her konuda iyi niyetli olamıyormuş.
öyle olmasını isterdim lakin yek kişinin dileğiyle bir şeyler değişmiyormuş.
kafa iznine çıkıyorum sözlük, kafanı öpeceğim günü iple çek.
veya çekme.
sen bilirsin balım...*
devamını gör...
3608.
tutkumsun belki de.. nedenini hiç bulamadığım ya da kendime soramadığım sorsam da hiç bir cevap alamadığım. görünmez bir güç çekiyor seni bana adeta. savunmasız kalıyorum..... aklımdan geçen bütün düşünceleri bırakıp ta bir kenara yüreğim ne diyorsa onu yapmak istiyorum bazen seni kaybetmekten korkuyorum. böyle değildim ben oysa ben sevigiy bilmezdim sadece laftan ibaret zannederken aslında her gün yeniden aşık olmak neymiş onu görüyorum sendee.....
devamını gör...
3609.
bir parktayım. salıncağın üstüne oturmuş bir şeyler yazıyorum. yağmur çiseliyor, güzel bir esinti de benimle birlikte. güneş bulutların arasından sık sık selam veriyor. çok hoş bir koku var çevrede, yağmurdan olsa gerek. bense huzurluyum. en sevdiğim arkadaşımla bulutları izliyoruz. çok güzeller. gerçek olamayacak kadar... burda çocuklarıyla oynayan bir aile var. itiraf etmekten utanıyorum ama kıskandım açıkçası. hiç yaşamadığım anlara özlem duyuyorum. fakat özlem bu anıları gerçekleştiremiyor. neyse ki yalnız değilim. salıncak, rüzgar, yağmur, bulutlar ve güneş benimle. o yüzden kendimde yalnızlıktan yakınma hakkını görmüyorum. ben yalnız değilim. huzurluyum şu an. o sakin, ılık, tatlı huzur benimle.
devamını gör...
3610.
"amaan, neyse"
devamını gör...
3611.
".. ruhunu gördüğümde gözlerini de çizeceğim.."

modigliani



kapkaranlık derin bir kuyu
gecenin hükmünde derin bir iç çekişle

kimseyi ve hiçbir şeyi beklemeyen bir gölge
yeni bir gökyüzü olasılığına karşı

biraz daha ileri..

karanlığın içine çektiği bir girdap
gülüşleri ve eziyetleri arasında

çarpık bir akış..

uzaklardan bir kelebeğin kanat çırpışıyla
mahzun
ve
titreyerek

inanmak gibiydi

ilk bakışta
aşk'a

kimsenin bilmediği
görmediği

b.

görsel: amedeo modigliani – madame kisling, 1917

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
3612.
hayata bir anlam bulmak.
bir şeyler bulduğumu sanıyordum, bulamamışım. bu karamsarlıkla yazılmış ağlama yazısı değil dürüst über sübjektif uzun bir yazı, pas geçilebilir.
hayata bir anlam bulmak. eskiden insanlar için din ve tanrı idi çoğunlukla bu anlam. neden dünyaya geldikleri ne için yaşayacakları ve ne için ölecekleri belliydi.
sonra din ve inanç anlayışı değişti dünyada. özellikle aydınlanma çağı ve dünya savaşlarından sonra.
nietzche de fark etmişti bu anlamsızlığı. artık tanrı din değildi mana insanlar buna eski zamanlardaki gibi inanmıyorlardi. üst insan kavramını ortaya attı. kendinden yüce olanı yaratmak, dogmalar ve din levhalarını referans almak deĝil kendi olabilmek acıdan kaçmayan onunla yüzleşen yaratan doğuran cesur insan.
inanmıyorsan ve hayatta kalabilecek kaynağın varsa ister istemez bunları düşünüyorsun.
madem burdayım, ne yapmalıyım? ne anlamlı ney buna değer? pek anlamlı bir şey görünmüyor öyle yaşayip gideyim mi içimde bir sızı oluyor ama.
düşündüm aradım ve bir süre inandım tanrıya. bir süre için panenteist bir evren ve tanrı tasavvurum vardı.
tanrı biliyor, tanri isterse olur. uzaklara giden bir dostun var mesela tanrı belki karşılaştırır tekrar sizi. ama bir baktım ki içime inanmıyormuşum bunun olacağına.
özgür olmayan bir miktar iradelerimiz var. bir şeyler yapıyoruz ama çok şeyi de yitiriyoruz. çevreyle öyle iç içeyiz ki bireyliğimiz sandığımızdan çok daha az. çevresiyle o an ki zamanla tümleşik canlılar. sosyalleşmemenin kendini anlatamamanın ve anlamamanın acısı öyle büyük ki. bir mana aradım varoluşuma, bulamadım. mana aramanın gereksizligine inandım bir süre ama baktım ki zihnimin arkasında gene arıyorum. bir şeylere bakıyor ve örüntüler çıkarmaya çalişıyorum zihnim böyle işliyor. insan böyle çalışıyor.
bir sebep arıyorum bir mana bir hedef.
şimdi kariyer ve kişisel kendimi yetiştirmeye dair hedeflerim var tabi uğraşıyorum ve buna devam da edeceğim ama sonunda bir yere bağlanıyor mu bunlar hayır. karamsar değilim hayır ama şu hayata çocuk getirmenin aşırı bencillikten başka bir şey olmadığını düşünüyorum mesela. tabi ki o doğan canlıyi seveceksiniz bir bağ ama acı ve ölüm var sonunda. bir mana bulamadım ki bunlara ne yokluğa ne varlıga ne neyin aslında ne olduğuna bir inancım var.
yazarken gene bi çeşit fikirler geliyor aklıma yazmanın güzelliği işte.
binlerce yıldır insanlar neden bir şeylere inandı bu kadar kompleks fonksiyonel ve öleceğini kaybedeceğini bilen bir beyin ve anlam arayan haksızlığı gören empati yapan ağlayan bir varlık. bazen çok kızsak ta kimi insanlara neredeyse tamamının icinde bir acı, bir inanç ve çaba var. inandı bu insan daha iyi olacagına ve inandı bu yaşadıklarının bir şeyin planı olduğuna. görmese de inanmak, aksi devam etse de inanmak. genellemek yaşamı bütünü ile öyle imkansız ki vücut baska beyin başka evren başka hepsinde bağlantili da olsa bir şeyler başka doğrular başka işlemler var.
mesela desem ki kas yaparken uzun bir süre hiçbir şey görmeyeceksin somut ama kaslarını çaliştırmaya devam edeceksin inanacaksın o vücudun kaslarının gelişeceğine ve birgün gelişecek hayat ta böyledir inanacaksin sen de buralarda bir mana olduğuna ve okuayacaksın düşüneceksin seveceksin sonunda göreceksin. mi? sapla saman birbirine mi karışıyor zorla sıkıp mana suyu mu çıkarıyorum bir şeylerden? belki de. deliller olmaksızın bir şeylere inanmak öyle zor ki.
-
şuan tek bildiğim doğayı, insanı evreni, ay'ı, güneş'i, kendini, nebulaları ve ağaçları big bangle var olmuş olanları sevmeksizin yaşamak öyle çekirdeksiz bir kabuk gibi ki. kendinden bir miktar çıkabilmek biraz dışarıdan bakış. sevmeyi öğrenmeden sevmeye cesaret edemeden ölmek istemem. kolay değildir bu göründüğü gibi, zaman zaman kaybetmek gibi ağır bir bedeli de olabilir bilirim.
devamını gör...
3613.
az önce her şey normal giderken, günlük işlerimi bitirmiş çayımı içmiş telefonda kulağımda müzikle dolanırken listeden bi şarkıya rast geldim. gayet gülerek takılırken telefonu bi köşeye atıp gözlerimin doluşunu ve içimde biriktiğim şeylerin dışıma çıkışını izledim. çok garipti. bazı şarkılar kalbe dokunup insanı nasıl böyle etkileyebilir. şarkı da değil bi şarkının beatiydi aslında. sagopa abim yaktın bu gece bizi. ama iyi de oldu. ferahladım. ıyi manada yaktı yani. sağol abim. *
devamını gör...
3614.
hep buralara yazılan entrileri(ya da tanımları, hiç teknik tartışasım yok) okurken kendimi okuduklarımın yerine koyardım. hala da okuyunca koyarım. burdakilerle bazen sigara yakarım, hiç üzülecek durum yokken, bir yandan birayı kafaya çekip, diğer yandan burda yazılan olayları kafamda canlandırırdım.
şayet, yine bu günlerin birinde bunu yaparken, artık kendimi bu gün yaşadığım bir olayın sonucunda buraya attım. bu sefer ağlama sırası bende, çekilin sadece.

bir kaç hafta öncesine kadar her şey o kadar berbat giderken, yeniden sanki bir ivme yakalamış gibiydim, ama sanırım bir yerlerden bir kader şeytancağızı bana eliyle dur demiş olması lazım. kadere inanan bir yapıda değilim, kaderi biz kendimiz yaratırız. ama oturup düşünürüm, kendine yarattığın bu kader senin yapmak istediğinle, planladığının bir sonucu mu? diye.

bir zamanlar çok haklı bir kelime vardı, bazıları gerçekten yalnız kalmalı. kendimi o kelime üzerine baya sorgulamıştım, ezip üzerimden gürlerdim, ama fayda etmezdi. bunu bana söyleyen narin insanı da suçlamıştım, olamaz bunlar diye. gel gör ki, kendisi aslında kötü bir şey de söylememiş. şuradan bakınca, pek de doğru söylüyor hanımefendi. bazı insanalr gerçekten yalnız kalmalı sözlük. burada nppd ya da başka psikolojik rahatsızlıklardan söz etmiyorum, insanın kendi iyiliği için söylerim bunu. overthinking sonumu getirecek derdim hep. ve gözümün önünde kendi kendime bitiyorum. her gece daha fazla kan çeker gibi bu bana acı veriyor. birini üzmeyi de artık göze alamıyorum. demek ki, vurdum duymaz bir hayat yaşamanın da limitleri varmış. kendimi günahlarımın ağırlığı altında ezilmiş gibi hissediyorum, bu yükü taşıyamıyorum.

evet, çok kalp kırdım, çok ta kalbim kırıldı. ama ben konuyu buraya getirmeyi de hiç istememiştim. her neyse, yine pek fazla süslü-püslü cümle kuramamanın verdiyi büyük rahatsızlıktan acı çekiyorum. ve sana bir sırr vereyim mi, dostum? bu hiç bitmeyecek gibi.

biz rahatlayamıyoruz, gezemiyoruz, kendimize özgür diyoruz, ama kendi zincirlerimizde hapsolduğumuzdan haberimiz bile yok. bu en büyük sorun da değil, sadece ben bazı olayları bir-birine zincirleme bağlı olarak gördüğümden söyledim. karmacı da değilim aslında. dolaylı olarak "ne yaparsan karşına çıkar" değil de, "kendine yaptığın her şeyin sonucunu tecrübe edeceksin"e getirmeye çalışıyorum.

bu gün şanseseri bir toplantıya katıldığımda, yine tamamen şanseseri insanoğlunun nasıl benden daha da şerefsiz ola bileceğinin kanısına vardım. bu beni mahvetmediği gibi, yanımdan düm-düz de gitmedi. ben artık kendimi tutmaktan da yoruldum, bu olaylara karşı. geçmişe dönmek gibi bir niyetim yok, ama geleceği görmek istemiyorum. bu da burdan bitsin.

insanlığımızdan ne kadar ödünç verebileceğimizi gerçekten çok büyük bir arzuyla görmek istiyorum sadece. bu da bana umut ışığı yakan tek kaynak olabilir sanırım. şalterleri indirme zamanı, ya da rubilnik, artık adına ne dersen.

devamını gör...
3615.
durduk yere gelen yalnızlık ve iç sıkıntısı hissi ağlama evresine geçerken yerini hıçkırıklara bıraktı. bir kaç saniye sonra vücğudum karıncalanıp kitlenmeye baslayacak. çok yoruldım herşeyden. bana miras bırakılan bu psikolojiyi kesip atmak istiyorum. kurtarmak, kurtarılmak..
devamını gör...
3616.
takip ettiğim belli belirsiz olan çizgiler kayboldu. uzun zamandır varsayarak ilerledim. birisine sormak, tabelaları okumak varken muhtemelen böyledir diye düşündüm. yanlış yöne doğru gittiğimi bilmeme rağmen istikametimi değiştirmedim.
doğru yolu biliyorum fakat silik çizgiler bana en kolay gelen yoldur.
devamını gör...
3617.
bazen acınası hissediyorum. aslında tam olarak acınası hissetmek denemez buna. bu daha çok karanlıktaki o tek ışığı gördüğünde gereğinden fazla sevinen toy bir çocuk gibi denilebilir. sanki insanların nasıl varlıklar olduğunu bilmeyen biri gibi... hiç deneyimlememiş gibi...

mahallemizde bir market var ve o marketin içinde de ne zaman gitsem benimle sohbet eden bir kasiyer. hiç ben yokmuşum gibi davranmadı. bana hep öğüt verdi hep iyiliğimi düşündü. tuhaf belki ama benim için çoğu kişiden daha değerli. gerçekten konuşmak istediğim biri. minnettar olduğum biri. teşekkür ederim. beni görecek kadar kibar olduğun için.
devamını gör...
3618.
kimseye güveni yoktu. içine, kendi dünyasına kapalı bir insandı. çevresindekilere çok samimi görünmesine, onlarla içli dışlı konuşmasına rağmen hepsinden uzaktaydı. o kırıcı, ağır sözleri, küfürleri, sanki çevresinin kalabalığına, sertliğine, zalimliğine karşı bir tür kabuktu.
o, bu savunmanın gerisinde dünyanın en duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. ama böyle bilinmekten hoşlanmıyordu. dışarıdan garip görünse de . aşırı duyarlılığını saklamak, kendini hayatın gündelik akışına, en kaba , en anlamsız bir yaşayış bırakmak istiyordu.
bunun da cefasını cekiyordu...
devamını gör...
3619.
eskiden buraya harika öyküler dizen yazarlar olurdu. o günleri özlüyorum sözlük, bana kızma...
devamını gör...
3620.
insanların * yaptıklarının bedeli olmayacak sanması bana çok garip geliyor.
birinden borç alsan, o borcu ödeyene kadar o kişiye mahcup olursun, en azından borçlu olduğunu bilirsin yani. ee şimdi dünyaya, elimize kolumuza bakıp düşününce var mı aramızda bunları görmek, hissetmek, bunlara sahip olmak için bedel ödeyen? ee ama bunların bir sahibi olmalı değil mi?
bakın tanrı vardır yoktur tartışması değil bu, dinlerden vs bahsetmiyorum. * diyorum ki ortada bir sonuç varsa nedeni de vardır. ee dünyada da bir denge var, var olan kendi etkisini yaratır, varlığı ile gerçekliği değiştirir yani her hamlenin bir bedeli vardır. hah döndük mü en başa?
insanlar neden yaptıklarının bedeli olmayacak sanıyor? neden kendilerine hesap sorulamaz sanıyor ya da iyi veya kötü her davranışlarının etki oluşturduğunu görmezden geliyor?
sadece bencillikle, ya böyle davranırsam sonu benim için kötü olabilir dense bile durum böyle olmazdı * ama onu bile yapmayı akıl edemeyecek, bencilliği bile cahil insanlar var.
bilmiyorum... umudum var, kendi inanışım gereği kim ne yaptıysa hesap vereceğine de inanıyorum ama bu vurdumduymazlıktan biraz yoruldum.
haydi kalın sağlıcakla...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim