3121.
üsttekini ben de yapmaya çalışmıştım bir zaman ama pek özensizim o konuda. pek olmadı ama halen saklarım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

neyse konumuza gelirsek bugün tarot bana çok güzel şeyleri vurguladı. kılıçlar kınından çıkıp duruyor g*te girmeden havada tutmaya çalışacağız bakalım..
devamını gör...
3122.
bağlam bir çok tercihi istemeden de olsa güçlü bir şekilde etkiliyor. bence bu etkilenme karakterimizi açığa çıkarıyor. zorunluluklar içerisindeki tercihlerimizle, konfor alanı içerisindeki tercihlerimiz, özellikle ileriye dönük aynı zamanda kendi hayatını tasarlama, idame ettirme, meslek seçimi, veya eş seçimi gibi toplumsal geri dönüşleri ve imajları yüksek, birey üzerinde iz bırakan konularda karakterimizin daha da güzel açığa çıkmasını sağlıyor. bu çıktıyı ziyadesiyle veriyor.

bunu niye mi yazıyorum?

bir şeylerin farkında olduğunu iddia eden dost ve konuştuğum insanlar'ın/arkadaşlarımın -mış gibi yapmasından, konuşmaya geldikleri zaman -bik bik konuşuyorlar çünkü. ama iş pratik olana geldiğinde eylemleriyle zıt olan şeyi seçiyorlar. teoride olanın acısına, sonuçlarına katlanmak yerine eleştirdiği şeyin bir parçası haline gelmeyi tercih ediyorlar. o halde nerede kalıyor teori üzerine konuşmalar? haz verdiği, lak lak etmek güzel olduğu için mi konuşuyoruz?

yok efenim yok. çok konuşup da iş tercihe geldiğinde eleştirdiğin şeyin kendisi haline geliyorsan, bazı şeyleri sonuçlarına rağmen taşımayı göze alamıyorsan, "zerdüşt'e ne bundan." git kendini marco paşaya anlat."

ben de biliyorum ortadoğu'da hiçbir şey düzelmeyecek, bu karanlık artarak devam edecek ve insanlar bu karanlıktan rahatsız değil ve olmayacak: çünkü farkında olan insan şikayet etmez, çözümün parçası haline gelir(bireysel olarak). diğer türlü şikayet et, mazlumum, kurtarıcı bekle...

düşünüyorsan ve konuşuyorsan göster! yoksa "zerdüşt'e ne bundan."

amor fati deyip . koyuyorum bu karalamaya
devamını gör...
3123.
uzun zamandır buraya yazmadığımı fark ettim. hazır travmalarım geri dönmek için çabalarken dün bu şarkı çaldı;

sessizce dinledim. ne bir gözyaşı ne de üzüntü. bomboş baktım öyle.
yaklaşıyor yaklaşmakta olan ve geliyor gelmekte olan. sürekli denizlerim kuruyor kabuslarımda.. bu ara ne sık kabus görür oldum sahi?.. sıçrayarak, bağırarak uyanmak uykulardan. bu hissi sevmedim. artık biri şu albümü, son şarkısına sardırsın ve bitsin...

zira hayatımın albümü madrigal'di. bitsin, gerçekten uyumak istiyorum..,
devamını gör...
3124.
ilkokulda ogretmenin cocugu ile ayni sinifta okuyordu. ogretmen okul saatleri boyunca ona cocuguymus gibi davranmadigi icin bunu ancak birinci sinifa basladiktan aylar sonra ogrenmislerdi. cocukla arkadas olmustu. evleri de yakin oldugu icin bazen okul cikisinda beraber yuruyerek evlerine donerlerdi.
sonra ucuncu sinifta cocuk birden okula gelmemeye basladi. bir kac gun sonra merak edip ogretmenine sordu ve hastaneye yattigini ogrendi. nasil olsa gelir diyerek uzerinde fazla durmadi ama bir hafta sonra onun vefat ettigini ogrendiler. ailesi evde konusurken cenazenin ertesi gun yapilacagini ogrendi. o gun kimseye soylemeden ogretmenin evinin oldugu sokaga gitti. evin onu kalabalikti. yaklasti ve uzerinde yesil ortu olan o kucuk tabutu gordu. aglamadi, bir sure bakti ve evine dondu.
ertesi gun ogretmenleri sinifa geldi. gozleri aglamaktan sismisti. "artik sizin ogretmeniniz olmayacagim, cunku size baktikca kendi cocugum aklima gelecek ve bu sekilde size ogretmenlik yapamam. oglum yag surulmus ekmek yemeyi cok severdi. onun icin size ondan getirdim." dedi ve butun sinif icin ekmek kesip uzerine yag surerek cocuklara dagitti. ekmegi aldi ama yemek icinden gelmiyordu. bazi cocuklar gulerek sakalasarak yemeye koyuldular. hayretle o cocuklara bakiyordu. sinif arkadaslari olmusken ve ogretmenleri bu kadar uzgunken onlar hic etkilenmemisti. o sirada ogretmeniyle gozgoze geldi. ogretmeni neden yemiyorsun, lutfen ye der gibi bakiyordu. bunun uzerine istemyerek de olsa yedi ve gidip ogretmenine sarildi.
daha sonra ise uzun yillar boyunca bazen ogretmenler gununde bazen bayramlarda ogretmenini ziyaret etti. ogretmeni her geldiginde onu sanki kaybettigi cocugu geri gelmis gibi karsiliyordu, cunku o siniftan baska kimse ziyaretine gelmiyordu.
devamını gör...
3125.
sabır ve sakinlikle birçok şeyin iyileştiğini ve hallolduğunu bizzat deneyimlemek harika hissettiriyor.
huzurlu bir uykuya dalmadan önceki sıcaklık, sevdiğinin uzun uzun sarılışı ya da sokaktaki muhtaç hayvanları doyurduktan sonraki rahatlama hissi gibi.
mental sağlığın güçlü durumda olması, sizinle olmasalar bile bağınızın uzaklığı bir şey fark ettirmeksizin o insanları da etkiliyor..
güzel ve huzurlu günlere, gecelere..
devamını gör...
3126.
sadece kendi adıma değil, buradaki büyük bir çoğunluk için de söyleyebileceğimi düşündüğüm bir "zor zamanlar" kapsamında olduğumuzu söylemek isterdim ama işin gerçeği bu kapsam "çok zor zamanlar" kapsamı.
kendimi kandırmak, aslında iyi olduğum işlerden biriydi ama bu aralar pek işe yaramıyor. yapmaktan keyif aldığım şeyleri bir bir deniyorum, hepsinde sonuç fiyasko. tüm bunlar, sebepsiz değil tabii ki ve burada açıklayamayacağım çok geçerli bir nedenim ve onu takip eden tali nedenlerim var. fakat böyle olmak zorunda değildi ya da illa olacaksa çok daha doğru bir zamanı bekleyebilirdi. başa çıkabilir miyiz? dediğimiz her şeyin bir şekilde üstesinden gelmesek normal hayatlarımızı sürdüremeyiz. peki hala tek parça sandığımız bedenlerimizden ne kalıyor ertesi güne? bizi bir telefona, bir pencereye, bir kapıya koşturan heyacanlarımızdan eksik kuru bedenlerimizin anlamı ne? gerçekten de yaşamakla nefes almak arasında kocaman bir fark var ve bizler, çoğunlukla o farkın bilmediğimiz bir yerlerinde kayıp durumdayız. kendimize dahi itiraf edemediğimiz yardımlar bekliyoruz belki, kuyunun dibine bir ip, bir ışık... çünkü gücümüz, tek başınalığımız, her zaman her şeye yeterli olmuyor.
devamını gör...
3127.
kurbağaların dilsiz olduğunu bilmek beni rahatlatmıyor mesela. oysa ben onlarla french kiss yapacaktım. çocukluğumu hatırlamak bazen rahatlatıyor biliyor musunuz. bu birbirinden alakasız cümleleri peşi sıra sizinle paylaştığım için üzgün değilim. ne de olsa burası bir sözlük. karalama defteri de rahatlama yeri. üzgün olduğum bir konu var. ya eski deliliğimi tekrar bulamazsam diye korkuyorum. sonuçta delilik yaratım sürecinde itici bir güç ve ben normal denilenin peşinde koşarken gerçekten normal olma sürecine girdim gibi. bundan hoşnutsuzluk duymak da neyin nesi. peki gerçekten neden korkuyorum. yazma sürecimi bir patlamalar silsilesi halinde yapamayacak olmak ve daha bilinçli bir halde masa başına oturarak olduğu gibi ya da olması gerektiği gibi yapabileceğim fikri mi beni korkutuyor. artık bahanelerim kalmadı.

bu arada kurbağaların canı cehenneme. öptüklerimizden bir hayır gelmediği gibi dönüşenler de çekip gitti. koca bir hüsranla geçmiş yetişkinlik yılları. aksi durumları ya da farklı tercihleri yapmış olsaydım da durumun şu an bugün çok da farklı olacağını düşünmüyorum aslında. darbe çocuklarıyız ne de olsa. kanımızda akan mutsuzluğu iki küçük hapla defetmeye çalıştıkça kendimizden uzaklaşmak. oysa özümüz bu işte. hiçbir zaman çok da mutlu olmayı becerememiş koca bir nesil. sürekli daha fazlasını istemek ne de çok yoruyor.

kurbağalara gelince. onlar da yaşayan varlıklar sonuçta. dillerinin olmadığı konusunda başlangıçta yalan söyledim. sadece bazen ne dediklerini bilmiyorlar. yüksek ihtimalle ne düşündüklerini bilmediklerinden kaynaklanıyor bu. erkekler biraz daha mı içgüdüsel davranıyor acaba? hani avcı styla. avına yaklaşan algıları tamamen açık içgüdülerine güvenen ve neredeyse hiçbir zaman anlayamayacağım varlıklar.

sürekli anlam arama çabası da yoruyor. belki inançlı olsaydım bunun üstesinden gelebilirdim. sonuçta ölümden sonrasının anlamlı olması hayata da anlam katıyor. ölümden sonrasının olmadığı ya da yokluk fikri bu hayatı da yokluğun içine sürüklemiyor mu? güzel soru. sürüklemiyor. elimizde sadece bu yaşam var işte. başka bir şey yok ve tercihimiz bile değildi. tercihimiz olmayan bir durumda sürekli doğru tercihler yapmak zorunda olmak da yoruyor. şimdi fark ediyorum da yorulmak o kadar mutsuz etmiyor. işin ucunda dinlenmek de var çünkü. bir nefes almak. bir es vermek. pencereyi açıp gökyüzünün maviliğine birkaç saniyeliğine olsa bile bakabilmek.

kurbağalar demişken. seviyorum onları. bazıları güzel bazıları çirkin bazıları normal bazıları bildiğin zır deli. kanım delileri çekiyor. çocukluktan kalma bir huy olsa gerek. insan neye alışkınsa onun peşinden gitmeyi seviyor. nadiren yerimizden kalkıp gerçekten yeni ama yepyeni bir şey peşinde koşuyoruz. konfor alanından çıkma saçmalığına inanmazdım ama sanırım insan doğasıyla ilgili bir bilgi veriyor. aslında yeni bir şey yapmayarak doğamıza hakaret ediyoruz gibi. çünkü duran varlıklar değiliz. zamanın akışını durduramıyor oluşumuz ona adapte olmamızı gerektiriyor. bilime düstur edinmiş birinin yaşlandıkça durması pek zor. bekli de genellemeler yapmamam gerekiyor. kendimden bahsedersem daha samimi olur muyum? yoksa ilgi delisi bir manyak gibi mi görünürüm. kurbağalar buna ne der? kurbağaların ne dediklerini hiçbir zaman duydum mu acaba?

kulaklarım nerede?
devamını gör...
3128.
millet ne dramlar yaşıyor, ne acılı terk edilmeli aşk hikayeleri var.

gülümsüyorum halime. şu dakika telefon açsam kapıma kadar gelir hatun. whatsapp'tan yazsam bile olur.

yukarıdakinin benimle alay etme yöntemi de bu. sen anca seviş, hiçbir şey hissetme dedi.

kaderime boyun eğdim. işime baktım. yoksa bende terk edilip, zırlamasını bilirdim.

bahtım kara.
devamını gör...
3129.
isyansız istedi güneş aşkımı, gündüzü kaybettim nice yıllar…
devamını gör...
3130.
keşke hep kafam güzel olsa.
devamını gör...
3131.
gerçek nedir? görünen mi gerçektir yoksa görmek istenen mi? gördüğünü kabullenmeyip hala görmek istediği şekilde görmeye devam etmek çok mu acınasıdır? kabullenmek neden bu kadar üzer? halbuki en başından beri pespaye bir şekilde orada duruyordur o gerçek.

var olmak istemek, var olduğunu bilmek, bunu hissetmek... bunların gerçekte olduğunu anlamak için çırpınmak, çok olmasa da ufacık bir sonuca ulaşmak çok mu zor? duygudan yoksun onca kemik yığını arasında, onlar gibi olmayı tercih etmeyip içinden geleni en güzel haliyle paylaşmaya çalışmak çok mu yanlış bir davranış? sahi davranış demişken; davranışa dönmeyen duygular ne kadar gerçek? başta herkesi kendi gibi sanan, sonrasında bile isteye kandırılan bir insan olmak ne kadar doğru?

ne, ne kadar, nasıl, neden, ne zaman, niye? bilmiyorum. tek bildiğim; insan bazı gerçekleri pirincin içindeki siyah taş gibi görüyor bazen. o siyah taş insana çok garip hissettiriyor. zaten gerçekler hep tuhaftır.
devamını gör...
3132.
geldi yine 'yeryüzünde yer kaplamaktan başka ne halta yarıyorsun' perileri.
çabam sonu çıkmaz bir sokak bazen, bazense denize varan bir yol. ben de bilmiyorum ki, ben de bilmiyorum. sadece yürümeye devam ediyorum.
devamını gör...
3133.
baştan söyleyeyim uzun olacak.

şöyle bir baktım. ilk olarak bu başlığa iki ay önce yazmışım. sonra aradan bir ay geçmiş bir daha. sonra 2 hafta sonra bir daha. bir hafta sonra bir daha. sonra bir gün. her seferinde bu başlığa dökülme olayım sıklaşmış. başta içimi dökmüşüm sonra başıma gelen komik şeyleri anlatmışım. sanıyorum burası bir başlığa sığdıramadığım düşüncelerimi derlediğim yer. o halde biraz derleyeceğim. zira kafamdakini anlatacağım birileri olsa da ben kendi kendimi daha iyi anlıyor gibiyim.

sınırları olmadan yaşamaya çalışıyorum genel olarak. hiçbir şeyden alı koymamam gerektiğini düşünürüm kendimi fakat farkında olmadan bazı şeyler için heyecanımı öldürmeye çalıştığımı fark ettim. çünkü ''tutun şunu! bir delilik yapacak!'' cümlesindeki delilik benimdir. bir anda yükselir yükselir her şeyi geri dönülmez bir yola sokarım. geri dönülmez bir yola girmiş şeyi de o yoldan geri döndürürüm. o halde damdan düşer gibi yapmalıyım her şeyi ve bir nihayete ermeli. ermeyeceğini öngörüyorsa kalkışmaz böyle şeylere normal bir insan fakat yaşamaya çalışıyoruz değil mi? ne de olsa galvaniz gelbiraz'ın da dediği gibi herkes kendi boşluğunu arıyor. ben de arıyorum işte. o boşluğa bir koltuk atacağım. önüne de bir sehpa. olmayacak şeylere heyecanlanıp sonra öldüreceğim o heyecanı. çünkü hayatımın büyük bir kısmı ''eeh s*k**ler be'' demekle geçti. alıştım artık. başka türlü olamıyorum. alp budur. tıpkı gerçekçi mucit leeuwenhoek'in romantik ressam dostu vermeer'e su gibi estetik bir doğallığı mikroskopla gösterip suyu vermeer'in kafasında bir öpüşte saklanan milyonlarca minik çirkin yaratığa çevirdikten sonra dediği gibi ''su böyledir ve değildir başka türlü''. tabiatım bu.

kişiliğim üzerine de düşündüm bugün. çok ciddi biriydim ben. sonra her ne olduysa işler komik bir hal aldı. ciddi bir insanla konuşurken bir anlığına kendim olamadığımı hissettim. size de olur mu bu? sanki karşınızdakine uyum sağlamak için kendinizden ödün vermeye mecbur gibi hissedersiniz. sonra düşündüm üzerine. epey ciddi biriydim ben. yeri geldiğinde çok ciddi oluyorum yine. hatta diyebilirim ki bazen melankolik zamanlarım oluyor. hayatı umut sarıkaya gibi görmeye zorlamam kendimi. düpedüz üzülen, kızan biriyim ben. o halde sorun bende değildi. o sebepten yine başa dönüyoruz. ''alp böyledir ve değildir başka türlü''. ''eeh s*k**ler be'' diyip devam ettim ben de.

zira düşününce çok daha ciddi şeyler üzerine düşünmem gerektiğinin farkına vardım. yarın çok yoğun bir gün olacak. diyebilirim ki nefes alamamacasına sıkılacağım çünkü içinde bulunduğum akademik rus salatası kabak tadı vermeye başladı. yüzüme yüzüme konuşulanlar bir uğultu gibi geliyor. sanki su altından duyuyorum onları. bunaldığımı hissediyorum. ihtiyaçlarım var.

-şöyle temizinden 3-5 yıllık bir tatile ihtiyacım var.
-efendime söyleyeyim uzun bir çift bacağın üstüne uzanıp 8 sezonluk bir diziyi bitirmeye ihtiyacım var.
-şöyle bir dans edip ter içinde yorgunluktan soğuk fayanslara uzanmaya ihtiyacım var.


gecenin birkaç saati kendi başıma kalmayı seviyorum. hep kendime ayırdım geceyi hayatım boyunca. düşüncelerimin billurlaştığı, ne istediğime dair kafamdaki sesin en berraklaştığı an gecedir benim. yine bir gece vakti anlıyorum ki önceden istediklerimi artık istemiyorum. önceden istemediklerim ise şehvet uyandırıyor. bu hep böyle oldu. yapmam dediğim her şeyi yaptım ve büyük haz aldım. bir adım öteye götürmek istiyor gibiyim artık. sizin için çok normal olanı istiyorum aslında. hepiniz bu karalama defterine aşklarınızı yazıyorsunuz, yeri geliyor babanıza öfkenizi, annenize kırgınlığınızı, hayatınızda vazgeçilmez olanın elinizden alınışını ve mahvoluşlarınızı. hepinizin hayatında çok önemli, çok anlamlı diyaloglar var. bende eksik olan bu diye düşünüyorum bazen. olmazsa olmaz diyebileceğim hiçbir şey yok. en başta bir ailem yok. varlar ama o kadar manasız ki varlıkları öfke bile uyandırmıyorlar içimde. buraya acı dolu bir şeyler yazamıyorum hiçbir şey hakkında çünkü o kadar alıştım ki kendimi savunmaya, kimsenin karşısında zayıf kalacak denli soyunmadım. soyunabilmeliyim ve kendimi zayıf bırakabilecek kadar güvende hissedebilmeliyim, bu benim hakkım. fakat kafama tek takabildiğim şey yaşama hırsım. oysa hepsini istiyorum. hepsini. sağduyum açgözlülüğümle çelişiyor. hep böyleydim.

çünkü ''alp böyledir ve değildir başka türlü.''
devamını gör...
3134.
çok güzel insanlar var hayatımda. o kadar güzeller ki bazen düşünüyorum onları hak etmek için ne yapmış olabileceğimi, bir cevap bulamıyorum. gerçi laf... hayat sanki adil bir yer.

o kadar saçma ki aslında. yani terör estiriyorum ben sık sık, geçimsiz, kavgacı biri oluyorum özellikle problemli zamanlarımda. modu çok çabuk düşebilen biri olduğum için öyle arada sırada değil sıklıkla tolere* edilmem gerekebiliyor mesela. bazen hareketsiz kalıyorum, içime kapanıyorum, yapıcı önerilerini, daha iyi hissetmem için tavsiyelerini tersliyor, fikirlerini kendilerine saklamaları gerektiğini falan söylüyorum onlara. yanımda olma çabalarını, alanımın ihlal edilmesi falan gibi saçma bir yerden algılayıp tırnaklarımı çıkarabiliyorum. bunun gibi daha bir sürü, bir sürüü şey yapıyorum hayatımdaki insanlara ben. yine de ısrar ve inatla öyle güzel kalıyorlar ki...

iki çok yakın arkadaşım var. birini tanıyorsunuz biraz biraz, dolanmıştı bir ara buralarda diğerininse hiç işi yoktur sözlüklerle falan. onlar mesela, o kadar acayipler ki, yani neyi nasıl anlatacağımı bilmiyorum. sizin tanımadığınızın tamamen keyfi bir sebepten birkaç gün evinde kalmak istediğim bir dönem olmuştu. kendi evimde kalmak istemediğim ama kimseye de gitmek istemediğim bir dönem. o evde yalnız kalmak istediğim için kadın kendi evinden çıkıp, artık arasının pek de iyi olmadığı eski ev arkadaşının yanında kalmak durumunda kalmıştı. sırf benim tepem atık diye, sırf yalnız kalıp kafamı dinleyeyim biraz diye. sizin tanıdığınızın beni kaç karanlıktan, kaç dertten, tasadan fiziksel aktiviteye zorlayarak çıkardığınınsa haddini hesabını ben tutamadım, size nasıl anlatayım. bana neyin lazım olduğunu benden iyi bilerek, sürüklenerek götürüldüğüm kampları mı anlatayım, yüksekten hoşlanmamasına rağmen bir dönem sürekli gittiğimiz lunaparkları mı? başka bir arkadaşım var mesela, çocukluğumuzdan beri beraberiz, yazmıştım onunla ilgili uzun uzun bir ara ama sanırım sadece tek bir örnek vereceğim şimdi; istanbul dışında yaşadığım ve gerçekten bundan dolayı çok mutsuz olduğum bir dönem var. yeni yaşadığım şehre asla adapte olamadığım. yurtdışından 10 günlüğüne dönüp bu 10 günün 6 gününü, o küçücük şehirde benim yanımda kalarak geçirmişti benim canım. kendimi iyi hissedeyim diye sırf, göreceği, hasret gidereceği bir sürü insanı bırakıp benimle...

şimdi ben bunları niye anlatıyorum? unutmuyorum, unutamıyorum elbette bu insanların varlığını, önemlerini hayatımdaki; zaten unutamam güzelliklerini de, sahiden bazen onlara layık olmadığımı düşünüyorum ben. mesela afillibirbey'in işini gücünü bir yana bırakıp, kendimi kötü hissettiğim günlerde çok saçma bi şekilde nerdeyse telepatik bir bağımız varmışçasına bana uzun uzuuun motivasyon konuşmaları yapmasını hak etmiyorum. 0000'ın sinirimi atmam için arayıp bana küfür etsene kızım demelerini falan. daha sayamayacağım bir sürü insan. her biri çiçek gibi olan hayat arkadaşlarımdan bahsetmedim bile! çok, çok şanslıyım…

peki bengaripsengüzeldünyaumutlu'nun hangi güzelcimliğini anlatayım? hayır, zaten denesem de beceremem de sessiz sakin bir köşede normalleşmemi beklerken şunu yapmasını hak etmiyorum abi ben, bunu söyleyebilirim herhalde değil mi?
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

dediğim gibi dünya adil bir yer değil ama bana bir paratoner tahsis etmiş o kesin. minnettarım! iyi insanlar, güzel, harika insanlarım benim.
devamını gör...
3135.
yani hayat cidden çok ilginç. tam diyorsun evet oluyor şimdi sonra bambaska bir şey olup sttr çekiyor resmen sana. hop başa döndük.
ben zaten o yaşamak istemediğim noktaya geri dönmüşüm. belki biraz sevgi istiyorum biraz da başımın okşanmasını. sağ olsun bunu verenler var. var da yani benimki artık açgözlülük mü bilmiyorum. tamam kendi çapınızda sevgi gösteriyorsunuz teşekkürler allah razı olsun da diğer yandan niye değişik işler yapiyorsunuz ki. ne bileyim yani ben bir şeylerin beden saklanmasını hak ediyor muyum? söylense tepenize mi binicem mesela? öyle bir insan olduğum mu düşünülüyor? yani biliyorum beni üzecek bir şey yapmadığını, ama böyle gizli saklı bir şeyler olunca insanın aklına ilk beni üzecek şeyler yaptığı için böyle davrandı geliyor.
şimdi ben de seni üzmeyecek şeyler yaparken senden gizlesem, kıyametleri koparacaksin biliyorum. yaptın daha önce.
ben kendi derdime mı yanayım, bunlarla mi savasayim? zaten yetersiz hissederken bir de bu oluyor. ne yapayım yani şimdi? ölsem keşke.
devamını gör...
3136.
bugün dolmuşta yüzümüzü güldüren bir olay yaşadık. hem biraz güldük, hem de umutlandık.
dolmuştan bir öğrenci inmiş ayaktaki yolcular olurmamıştı. az ileride bir hanımefendi bindi ve o boş yeri ayaktaki yolculardan birinin verdiğini düşünüp, "ne gerek vardı çocuğum, sen otursaydın" dedi. çocuk* zannımca ablayı bozmamak için sadece "yok abla" demekle yetindi. abla oturdu teşekkürünü etti, sonra da çoğunun ücretini de kendisi ödemeye çalıştı. genç adam itiraz edince bir süre birbirini ikna konuşması sürdü aralarında, abla galip geldi tabi. sonra aklında kalmış olacak ki çocuğa dönüp "öğrencisin değil mi" dedi, o da ne yapsın "öğrenciyim abla, hiç gerrek yoktu ama sağol" deyiverdi. abla inerken gence tekrar teşekkür etti ve gitti.
sonuç olarak yapılmamış bir iyiliğin bile, farzımisal yaşanmış olmasının, yüzde ufak bir tebessüm bırakan bir olaya dönüşmesi mümkün. iyiliğe o kadar hasret kalmışız ki çok basit bir hareket bile bize umut, yüzümüze gülümseme olabiliyor. biz öyle zannetmiş olsak bile iyi insanlar iyi ki varlar
devamını gör...
3137.
az önce konuştuğum bir çocuk var onunla konuşurken acele acele çantama cüzdan filan koymaya çabalarken adın çıkıverirken durdurdum kendimi. sana dair her şeyden çok yoruldum.
devamını gör...
3138.
insanlar birtakım değiştirmek istedikleri davranışları, huyları için bazı slogan, mantra ve özlü sözlere sarılıyorlar. bunları kendilerine sık sık hatırlatıp iyi davranışı pekiştirmek, kötü davranışı azaltıp yok etmek istiyorlar. lakin elbette ki bunların bazılarının verdikleri mesaj sıkıntılı oluyor. mesela az konuşmaya övgü konusu. illa ki önünüze çıkmıştır. söz gümüşse sükut altındır, az konuşursan konuştuğunda cümlelerin çok değerlidir. çok geveze, düşünmeden konuşan, dilini tutamadığı için sıkıntıya giren bir insan az konuşmayı çok ulvi ve değerli bir nitelik olarak gorebilir ama normal koşullarda değil. mesela az konuşan ama konuştuğunda da ortalama olan biri niye daha iyi oluyor ki öbüründen. az konuşunca otomatik bilge, filozof, eren mi olunuyor?
bunu eleştirme sebebim bir miktar ortalamaya göre sessiz bir insan olmam. ancak şahsen ah şunu demeseydim durumunu pek yaşamamak dışında pek faydasını görmedim.
sürekli konuşmak istemek değil mesele ancak konuştuğunda rahat ve kendini doğru bir şekilde ifade etmek epey önemli. dostluk, aile, romantik ilişkilerde en temelde bulunur bu. kariyer yolunda, kurumsal hayatta da kesinlikle kayda değer derecede önemlidir. ve sessizliğin, konuşmamanın övülmesinden rahatsızım, sıkıldım. evet birçoklarının ah dilimi tutsaydım, dedikodusunu yaptım ayıp oldu gibi yakınmalarının az konuşan insanlarda pek karşılığı yok. ancak kendini güzelce ifade etmek, konuşmak, insan iletişiminden keyif almak güzel bir şey yahu. iyi tarafı da bir yetenekten ziyade gelişebilir bir özellik oluşudur.
milleti de çenesini kapasın yeter ki diyerek şu sözlerle teşvik etmeyin*.
devamını gör...
3139.
başlangıcı...

küçük kuytu köşesinde, yerde, bacaklarını dizlerinden kendisine çekmiş, cenin pozisyonunda duruyordu esen. iki haftadır yıkanmamıştı ve kafasından yayılan kokuyla evin içindeki çöplerin kokusu birbirine karışmıştı. göbeği müsaade ettiği derecede kıvrıldı. bir süredir hareket etmeyen kolları karıncalanmaya başlamıştı. kulaklarındaki uğultu geçmiyordu bir türlü ve bu sebeple kapı zilinin feryat figan çalınışını duymadı.

devamını getirmeyi umuyorum. zor oluyor ama deneyeceğim. bir süredir yazamıyorum. proje gün geçtikçe gömülüyor ve bu beni üzüyor.
devamını gör...
3140.
iyi olmaya çalışıyorum sözlük.

çokça karalama defterine yazdım; her yazdığımda aklımda farklı düşünceler, üzüldüğüm, streslendiğim farklı şeyler var.

ama hiç bu kadar kötü ve stresten hiç bir şey yapmadığım bir dönem olmadı.

bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
hep yetersiz geliyor.

yapacağım belli ama görünmez bir el beni alıkoyuyor.

hayatımla kumar oynuyorum sözlük.
bütün her şey benim omuzlarımda.

her şey belli,
halletmeye çalışıyorum.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim