normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
1101.
çok pis sarhoş olasım var. tez akşam ola!
devamını gör...
1102.
ekşınsız bir hayat çok bayat ya! (yani bana göre tabi)
sistem enerjime enerji katsın , çevremi de enerjisiz,düz,basiretsiz,bahaneci yaratıklardan temizlesin! (temizliyor zaten)
(bkz: xena) misali lilililililiiiiii diyerek attığım bumeranglar hedefini vursun da gelsin *
sistem enerjime enerji katsın , çevremi de enerjisiz,düz,basiretsiz,bahaneci yaratıklardan temizlesin! (temizliyor zaten)
(bkz: xena) misali lilililililiiiiii diyerek attığım bumeranglar hedefini vursun da gelsin *
devamını gör...
1103.
b : gözlerindeki yorgunluğu silmelisin artık. yeterince durdu orda.
g : mümkün mü ? silinebilir mi ? bir yolu var mı ?
b : senin için gözlerine baharı getirmemi ister misin ?
g : kışa alışkın bir insan için bahar gelir mi ?
b : sen istersen gelir. ister misin ?
g : mümkün mü ? silinebilir mi ? bir yolu var mı ?
b : senin için gözlerine baharı getirmemi ister misin ?
g : kışa alışkın bir insan için bahar gelir mi ?
b : sen istersen gelir. ister misin ?
devamını gör...
1104.
ben artık mutlu olmak istiyorum sözlük. seveyim sevileyim istiyorum.
eskiden de böyle biriydim. ama sonra darbe yedikçe, sadece takılmaya başladım. gönül bağı kurmadım kimseyle. eğlendim, gezdim tozdum vesaire. ama bir süre sonra şu dank etti bana. gece her şey güzel ama sabah kalkınca hiç yaşanmamış gibi. duygusal tatmin 0.
ben artık duyguların da içinde olduğu şeyler yaşamak istiyorum. sadece zevk ve haz odaklı yaşayınca, duygusal olarak çuvallıyor insan. en azından ben çuvalladım.
eskiden de böyle biriydim. ama sonra darbe yedikçe, sadece takılmaya başladım. gönül bağı kurmadım kimseyle. eğlendim, gezdim tozdum vesaire. ama bir süre sonra şu dank etti bana. gece her şey güzel ama sabah kalkınca hiç yaşanmamış gibi. duygusal tatmin 0.
ben artık duyguların da içinde olduğu şeyler yaşamak istiyorum. sadece zevk ve haz odaklı yaşayınca, duygusal olarak çuvallıyor insan. en azından ben çuvalladım.
devamını gör...
1105.
aslında nasıl anlatırlır bilmiyorum. dün bütün gün ispanya nın tubitak ı olan csic den arkadaşlarım ile online toplantılar yaptım ve dün ile bugün sürekli ispanyolca yazıştım. bu benim içimdeki iberia yarım adasındaki yaşama hissini iyice tetikledi. bilmiyorum.... anlam veremiyorum ama burada mutsuzum. yurtdışından ilgi görmek ise bu konuda beni rahatsız ediyor. neden ben ülkemde ilgi görmüyor da yurtdışında ilgi görüyorum. aslında mantık olarak saçma bir soru ama anlamsız geliyor bana. umarım kendim için doğru kararı veririm ama atamın ilk okulda gözümün içine bakan işleyen fotosu da gözümün önünden gitmiyor.
devamını gör...
1106.
bi dayı vardı bugün yanımda, sokakta. türkmenmiş, 19'da gelmiş türkiye'ye. biraz dert dinledik, biraz erduvan gömdük. her şey stabil. her gün birilerini dinliyoruz.
2 ya da 3 gündür uyumuyorum, belirgin bi sebebi yok. dayının ayağı kırılmış, bugün de ona uyuyamam muhtemelen. osuruktan sebeplere bileniyoruz. kendi canımızın bi kıymeti yok çünkü, malız her zamanki gibi.
bu aralar fazla zırtapoz modumdayım, hayırlısı diyek. pazartesi gününü bekliyorum sadece, hiç bilmediğim bi ortam hiç görmediğim insanlar, gecenin köründe evde olacağım. içmeye vakit kalmayacak lan, üzülüyom. bi yandan merak bi yandan bilinmezlik aksiyonu bi yandan belki her şey yolunda gider lan hissi.
dikeyim.
2 ya da 3 gündür uyumuyorum, belirgin bi sebebi yok. dayının ayağı kırılmış, bugün de ona uyuyamam muhtemelen. osuruktan sebeplere bileniyoruz. kendi canımızın bi kıymeti yok çünkü, malız her zamanki gibi.
bu aralar fazla zırtapoz modumdayım, hayırlısı diyek. pazartesi gününü bekliyorum sadece, hiç bilmediğim bi ortam hiç görmediğim insanlar, gecenin köründe evde olacağım. içmeye vakit kalmayacak lan, üzülüyom. bi yandan merak bi yandan bilinmezlik aksiyonu bi yandan belki her şey yolunda gider lan hissi.
dikeyim.
devamını gör...
1107.
herşey herkes susar. kalbinin sesi ve beyninin uğultusu ile başbaşa kalırsın. bir balkon ucu ya da loş bir koltuk kenarı bulursun kendine. beklediğin aydınlığı bulamazsın perdenin ardında. kapattığın gözlerin bambaşka bir gerçekliğe aralanır. bir yağmur bulutu geliverir, bazen pencerene bazen de gözlerine. yalnızsın, evet çekinmeden ağla. ağla ki sabaha göz yaşın kalmasın. özle en çok sen özle, keşke dememek için. ve o mesajı at belki fırsatın olmayacak hayatının geri kalan yarınlarında.
ne kaldı içinde, söylenmemiş hangi söz o yutkunamadığın? sen korktukça kırılmaktan, nasılda bir paslı makasla kestiler kökünden filizlerini. değdi mi gözyaşına, dişlerini sıkmana? kaç hayal kırıklığın var ve ne kadar az hayal kurmuşsun? korkma yıkılmaktan, yeniden yaparsın. bak hala buradasın, yarın başlamak için mükemmel bir gün. yarınlar bunun için var, yarınlar bu yüzden güzel. sen olmazsan yarının ne önemi var? bu kez lütfen, önce 'sen'...
ne kaldı içinde, söylenmemiş hangi söz o yutkunamadığın? sen korktukça kırılmaktan, nasılda bir paslı makasla kestiler kökünden filizlerini. değdi mi gözyaşına, dişlerini sıkmana? kaç hayal kırıklığın var ve ne kadar az hayal kurmuşsun? korkma yıkılmaktan, yeniden yaparsın. bak hala buradasın, yarın başlamak için mükemmel bir gün. yarınlar bunun için var, yarınlar bu yüzden güzel. sen olmazsan yarının ne önemi var? bu kez lütfen, önce 'sen'...
devamını gör...
1108.
otoyolda trafik mi olur yahu.
devamını gör...
1109.
kalbim bazen "biz" için öyle umutsuz bir vaka haline geliyor ki oturup ağlayasım geliyor. beni yine umuda boğan kalbimdeki yerin, gülüşlerin ve güzel kalbin sevdiğimm.
düşünüyorum bazen ne istiyorsam olmuyor çok da bir şey istemiyorum ama olmuyor işte. istemiyorum bir şey artık.
bazen de olmuyorsa hayırdır deyip içimde örseliyorum üstüne gitsem olmadıkça deli oluyorum çünkü.
ayrılalım diyoruz yok olmuyor. mesafe, maddiyat, aile her şey engel gözümde. bu engeller hallolacak bir gün inanıyorum.
kalbin engelini aşamam sadece. gerisini aşarım, şimdi olmasa da aşarım biliyorum. bana bu aşma gücünü veren sen'sin.
seni seviyorum.
bazen buzdolaplı ruhuma bakma sen, senin yerin her zaman sıcacık, cıvıl cıvıl, çocukların güldüğü yer gibi.
ellerin var ya senin sıkıca tutacağım onları. bu engeller hep şeytan işi. gülüşlerin benle olsun, sarılayım, içime atayım seni.
sen içimde öyle güzelsin ki şunu unutma kimse sen gibi olamaz, kimseyi koymam yerine.
bunu hissettiremiyorum biliyorum ama inan ki böyle.
sana böyle kötü bir kelime edeni kesesim geliyor, yargılarıyla bilip bilmeden hareket edeni hiç sevmedim biliyorsun.
gülüşüne yandığımmm, bir tanemsin...
düşünüyorum bazen ne istiyorsam olmuyor çok da bir şey istemiyorum ama olmuyor işte. istemiyorum bir şey artık.
bazen de olmuyorsa hayırdır deyip içimde örseliyorum üstüne gitsem olmadıkça deli oluyorum çünkü.
ayrılalım diyoruz yok olmuyor. mesafe, maddiyat, aile her şey engel gözümde. bu engeller hallolacak bir gün inanıyorum.
kalbin engelini aşamam sadece. gerisini aşarım, şimdi olmasa da aşarım biliyorum. bana bu aşma gücünü veren sen'sin.
seni seviyorum.
bazen buzdolaplı ruhuma bakma sen, senin yerin her zaman sıcacık, cıvıl cıvıl, çocukların güldüğü yer gibi.
ellerin var ya senin sıkıca tutacağım onları. bu engeller hep şeytan işi. gülüşlerin benle olsun, sarılayım, içime atayım seni.
sen içimde öyle güzelsin ki şunu unutma kimse sen gibi olamaz, kimseyi koymam yerine.
bunu hissettiremiyorum biliyorum ama inan ki böyle.
sana böyle kötü bir kelime edeni kesesim geliyor, yargılarıyla bilip bilmeden hareket edeni hiç sevmedim biliyorsun.
gülüşüne yandığımmm, bir tanemsin...
devamını gör...
1110.
sararmış yapraklar gelmiş sonbahar
defterimde kalan iki üç sayfa
sonra ederim sana elveda
yoluma aydınlatmaya çalışma
karanlık yakında
evime bakma
gözlerini kapat sadece bir iki saat
git bu şehirden
adım silinsin zihninden
yağmurlu bir günde
gök gürültüsüne karışmış silah sesiyle
bana elveda de
ama sakın evime girme
görme beni o halde
son görüntüm olsun zambaklar içinde
bana ışık verme
sadece unut ve kendini tüketme
şimdi elveda de
yağmur yaklaşıyor
tren kalkmak üzere
defterimde kalan iki üç sayfa
sonra ederim sana elveda
yoluma aydınlatmaya çalışma
karanlık yakında
evime bakma
gözlerini kapat sadece bir iki saat
git bu şehirden
adım silinsin zihninden
yağmurlu bir günde
gök gürültüsüne karışmış silah sesiyle
bana elveda de
ama sakın evime girme
görme beni o halde
son görüntüm olsun zambaklar içinde
bana ışık verme
sadece unut ve kendini tüketme
şimdi elveda de
yağmur yaklaşıyor
tren kalkmak üzere
devamını gör...
1111.
20.08.2021
küçücük bir tepe vardı önümüzde. engebeli bozuk yollar vardı.
ayaklarımız geçmiş yollardaki gibi çıplak değildi. çocuk değildik, savunmasız değildik, muhtaç değildik, mecbur değildik, gençtik yalnızca.
gençtik; tutkularımız, arzularımız, hayallerimiz vardı.
gençtik ve yürüyorduk o yolda.
hevesle sımsıkı tuttuğun elimi zamanla bırakır gibi oldun, gevşettin.
zamanla ritmini düşürdün. hatta o kadar yavaşladı ki durdun.
durdun ve yüzüme bakacağına arkana bakmayı seçtin. belinden tutan görünmez bağlar için, yalan hoş görüntüler için gerçek olan elimi bıraktın.
vazgeçmedim. sevdiğim, kalbimi açtığım hiç bir insan için vazgeçmem çünkü.
çektiğin elini tuttum önce, geri aldın.
koluna girdim yürütmeye çalıştım seni. ağzıma bal çalar gibi bir kaç adım atar gibi yaptın. baktın yüzüme, nasıl sevinçli nasıl umutlu. alay ettin içinden. belki "yazık." dedin bana.
sürükledikçe gömüldü ayakların toprağa.
ne ardına baktın ne bana. put gibi hareketsiz kaldın karşımda..
yavaşça çektim elimi. "ne seni ne de senin yüklerini bu yolda taşımak istemiyorum." dedim kendime.
küçücük tepeye de çok yaklaştım. biraz gayretle, fazladan atılmış iki adımla kolaylıkla geçerdik halbuki. seçmedin.
seçtiğin hayat seni üzen, yoran bir hayattı. geri döndün. kendi karanlığından seni çıkarmak için uğraştım."dönme, söz iyi olacağız." dememe rağmen uzattığım elime vurdun.
bu yolculukta öğrendiğim şey, varlığını seviyormuşum, taşıman gereken yükleri omzuma attığın zamanları değil. kendi kapasitem belliymiş. fazladan içi dolu ağır çantaları ne bedenim ne ruhum taşıyabilirmiş.
öğrettin bunu bana daha bir çok güzel şeyle birlikte. teşekkür ederim.
küçücük bir tepe vardı önümüzde. engebeli bozuk yollar vardı.
ayaklarımız geçmiş yollardaki gibi çıplak değildi. çocuk değildik, savunmasız değildik, muhtaç değildik, mecbur değildik, gençtik yalnızca.
gençtik; tutkularımız, arzularımız, hayallerimiz vardı.
gençtik ve yürüyorduk o yolda.
hevesle sımsıkı tuttuğun elimi zamanla bırakır gibi oldun, gevşettin.
zamanla ritmini düşürdün. hatta o kadar yavaşladı ki durdun.
durdun ve yüzüme bakacağına arkana bakmayı seçtin. belinden tutan görünmez bağlar için, yalan hoş görüntüler için gerçek olan elimi bıraktın.
vazgeçmedim. sevdiğim, kalbimi açtığım hiç bir insan için vazgeçmem çünkü.
çektiğin elini tuttum önce, geri aldın.
koluna girdim yürütmeye çalıştım seni. ağzıma bal çalar gibi bir kaç adım atar gibi yaptın. baktın yüzüme, nasıl sevinçli nasıl umutlu. alay ettin içinden. belki "yazık." dedin bana.
sürükledikçe gömüldü ayakların toprağa.
ne ardına baktın ne bana. put gibi hareketsiz kaldın karşımda..
yavaşça çektim elimi. "ne seni ne de senin yüklerini bu yolda taşımak istemiyorum." dedim kendime.
küçücük tepeye de çok yaklaştım. biraz gayretle, fazladan atılmış iki adımla kolaylıkla geçerdik halbuki. seçmedin.
seçtiğin hayat seni üzen, yoran bir hayattı. geri döndün. kendi karanlığından seni çıkarmak için uğraştım."dönme, söz iyi olacağız." dememe rağmen uzattığım elime vurdun.
bu yolculukta öğrendiğim şey, varlığını seviyormuşum, taşıman gereken yükleri omzuma attığın zamanları değil. kendi kapasitem belliymiş. fazladan içi dolu ağır çantaları ne bedenim ne ruhum taşıyabilirmiş.
öğrettin bunu bana daha bir çok güzel şeyle birlikte. teşekkür ederim.
devamını gör...
1112.
cuma günü, göz için kök hücre tedavisi için karar vereceğiz. bu tedaviden sonra artış ne kadar olacak, bilmiyorum. bir tarafım ümitle dolu ama diğer tarafım hayal kırıklığına uğramamak için fazla ümitlenme diyor.
devamını gör...
1113.
dizleri çıkmış bir pantolondu çocukluk,
attığın kahkahalar dışında hiçbir şeyi umursamadığın,
ya da salıncak sırasının sana ne zaman geleceğiydi en büyük derdin bir zamanlar,
telaşlar çocuksuydu,
dertler çocuksu...
uzun sürmezdi,
kimse ölmezdi,
kimse terk etmezdi,
canın kaydıraktan düşünce yanardı ancak,
ya da o çok istediğin çikolata alınmadığında dökülürdü gözünden gözyaşların,
karneni iyi getirmeye çabalardın koca bir kış, o bisiklet alınsın diye,
bilemezdin o zamanlar fiziksel olmayan acıların da olabileceğini,
büyüdük sonra;
büyü bozuldu...
görünmez, can yakıcı, dikenli teller sardı her yeri,
her nefeste daha da yüreğine batan,
her adımda daha da engel olan yoluna,
olmadık endişeler edindik büyüdükçe,
adım atmadan hesaplar yapar olduk,
bazılarımız çok iyi kavrayıp oyunu kuralına göre oynadı,
bazılarımız "yedek kamil" gibi hep sıranın ona gelmesini bekledi,
çıkacaktık sahneye ve lafımızı edip herkesi hayran bırakacaktık kendimize,
beceremedik bazılarımız,
çünkü sessizce görülmeyi bekledik,
çok güzel renklerimiz vardı çünkü bizim,
keşfedilmeliydik...
keşfedemeyenler mi suçluydu yoksa biz mi yeterince görünür değildik?
sonra anladık;
bir zamanlar çok istediğimiz o büyümek aslında hiç güzel değildi,
büyüdükçe dertlendik, dertlendikçe büyüdük,
şimdi maalesef hala geri alamadığımız adımlar atıyoruz bilmediğimiz topraklara,
gelmeyecek bir gelecek için hüzünlü haykırışlar biriktiriyoruz içimizde,
söyleyemediklerimiz boğazımıza diziliyor,
tıpkı yaşayamadıklarımız gibi...
bir kez daha çıkıyoruz yollara,
koleksiyonumuza eklediğimiz yeni muhteşem hatalarımız var üstelik...
attığın kahkahalar dışında hiçbir şeyi umursamadığın,
ya da salıncak sırasının sana ne zaman geleceğiydi en büyük derdin bir zamanlar,
telaşlar çocuksuydu,
dertler çocuksu...
uzun sürmezdi,
kimse ölmezdi,
kimse terk etmezdi,
canın kaydıraktan düşünce yanardı ancak,
ya da o çok istediğin çikolata alınmadığında dökülürdü gözünden gözyaşların,
karneni iyi getirmeye çabalardın koca bir kış, o bisiklet alınsın diye,
bilemezdin o zamanlar fiziksel olmayan acıların da olabileceğini,
büyüdük sonra;
büyü bozuldu...
görünmez, can yakıcı, dikenli teller sardı her yeri,
her nefeste daha da yüreğine batan,
her adımda daha da engel olan yoluna,
olmadık endişeler edindik büyüdükçe,
adım atmadan hesaplar yapar olduk,
bazılarımız çok iyi kavrayıp oyunu kuralına göre oynadı,
bazılarımız "yedek kamil" gibi hep sıranın ona gelmesini bekledi,
çıkacaktık sahneye ve lafımızı edip herkesi hayran bırakacaktık kendimize,
beceremedik bazılarımız,
çünkü sessizce görülmeyi bekledik,
çok güzel renklerimiz vardı çünkü bizim,
keşfedilmeliydik...
keşfedemeyenler mi suçluydu yoksa biz mi yeterince görünür değildik?
sonra anladık;
bir zamanlar çok istediğimiz o büyümek aslında hiç güzel değildi,
büyüdükçe dertlendik, dertlendikçe büyüdük,
şimdi maalesef hala geri alamadığımız adımlar atıyoruz bilmediğimiz topraklara,
gelmeyecek bir gelecek için hüzünlü haykırışlar biriktiriyoruz içimizde,
söyleyemediklerimiz boğazımıza diziliyor,
tıpkı yaşayamadıklarımız gibi...
bir kez daha çıkıyoruz yollara,
koleksiyonumuza eklediğimiz yeni muhteşem hatalarımız var üstelik...
devamını gör...
1114.
sözlüğün random başlığıdır diye düşündüğüm başlıktır. karala yerine saçmalama adının da verilebileceği başlıktır. ayrıca bütün sözlüklerin aslında birer forum sitesi olduklarını ispatlayan başlıktır.
devamını gör...
1115.
ne ağzımın tadı var ne de huzur diyen bir şarkının içinden çıkmış gibi günlerim.
ve sürekli aynı, aynı, aynı.
gelmesi gereken gün gecikiyor o geciktikçe ben olmaz dünyanının sularına açılıyorum, yanımda ne bir kürek ne de bir dilim ekmek var üstelik.
bir eksiklik var adı belli değil, orada öyle bekliyor, o malum şarkıdaki gibi bir insan / his de değil, bambaşka bir şey, ne terlikle gidilir ne başka bir şeyle.
üstüme üstüme geliyor, yaralı yerime denk getiriyor vuruyor, can yakıyor ve tekrar gidiyor, sonra yine geliyor.
bana gelenler geliyor, / bak 3. şarkıya geçtim /, o gelmiyor, yağmurlar geliyor ve üstelik ben yağmur da sevmem.
ve sürekli aynı, aynı, aynı.
gelmesi gereken gün gecikiyor o geciktikçe ben olmaz dünyanının sularına açılıyorum, yanımda ne bir kürek ne de bir dilim ekmek var üstelik.
bir eksiklik var adı belli değil, orada öyle bekliyor, o malum şarkıdaki gibi bir insan / his de değil, bambaşka bir şey, ne terlikle gidilir ne başka bir şeyle.
üstüme üstüme geliyor, yaralı yerime denk getiriyor vuruyor, can yakıyor ve tekrar gidiyor, sonra yine geliyor.
bana gelenler geliyor, / bak 3. şarkıya geçtim /, o gelmiyor, yağmurlar geliyor ve üstelik ben yağmur da sevmem.
devamını gör...
1116.
yazın sonunda ben yine aynı bankta. geldim durmaya, dinlenmeye. bank tanıdık, sorgularım da yabancı değil, kulaklığımda. asfalt değişiyor ama. karşımda yol çalışması var. kazmışlar bi’ ton kuru gürültü.
skip intro.
yazlık/kışlık ayrımında kıyıda tozlanmış müzik defterimi gördüm. sabah ki bir saniyelik duraksayışım beni tüm gün düşündürüp, yine aynı noktaya getirdi.
piyano hocamin ilk, tek ve son isteğiydi nota yazmam. son, çünkü epeydir görmedim onu. büyük ihtimalle bir daha karşılaşmayız ben aramadıkça. şuan başka arayışlardayım. hayalleri yine ittim, gerçek hayata odaklandım. ne o piyano benim evime girecek, ne ben nota yazacağım. imkansızım, imkansız kalacak bunu fark etmenin acısındayım bugün.
neyse sudoku, acıyorsa acıyodur çek elini yarayı kurcalama.
skip intro.
yazlık/kışlık ayrımında kıyıda tozlanmış müzik defterimi gördüm. sabah ki bir saniyelik duraksayışım beni tüm gün düşündürüp, yine aynı noktaya getirdi.
piyano hocamin ilk, tek ve son isteğiydi nota yazmam. son, çünkü epeydir görmedim onu. büyük ihtimalle bir daha karşılaşmayız ben aramadıkça. şuan başka arayışlardayım. hayalleri yine ittim, gerçek hayata odaklandım. ne o piyano benim evime girecek, ne ben nota yazacağım. imkansızım, imkansız kalacak bunu fark etmenin acısındayım bugün.
neyse sudoku, acıyorsa acıyodur çek elini yarayı kurcalama.
devamını gör...
1117.
yanlışlıkla yaptığımız yanlışlarımızdan,
her anımızı bize hatırlatacak,
hatta gözümüze sokacak,
bir hafızamız var..
karanlık, farkında olunası şeylerden,
içimizde sessizden çığlıklar,
sizden nehirler akmakta..
derimiz solgun, belki sararmış uykusuzluğumuzdan..
çok şey yok bizden geriye,
sadece bir parça eskiden olduklarımızdan,
herkes için bir laf,
her şey için içimizi geçirmişliğimiz..
geçmişliğimiz..
geçmişimiz..
henüz gerçekleşmemiş anlarımızdan,
derlenmiş bir sürü olmuşluklar,
ölmüşlükler..
ki çaresiz..
yitik bir zamanın kırık aynasıyız,
ikiye üçe böleriz yüzümüze bakanları,
çatlaklarımızdan...
güzel olan, olmayan..
güzelleştirdiklerimiz var,
çirkinleşmeye meyilli..
aldırmazlık, huysuzluk ne dersen,
asil kaprislerimiz içinde,
masum yüzlerimizin olduğu,
gözlerimizin dolduğu anlar,
var olanlar,
yok olanlar,
olacaklar..
içimizdeki meleğin her gözyaşına
zırhlarımız var kuşandığımız,
zindanlarımız, ömür boyu çürüyebileceğin.
gören de bizi hiç yürekten sevmemiş sanır..
“sandıklarımız” var,
çürükleri ayırdığımız sandıklarımızda..
ve solgun hanım efendiler,
azgın beyefendiler için,
söyleyebileceğimiz bir şarkımız,
cılız bir kalabalık kaldı sadece,
şimdi içimizde.
ve hep bir ağızdan..
ölüm “sizi” ayırıncaya kadar,
nefret edeceğimiz...
[hate is just a feeling..]
her anımızı bize hatırlatacak,
hatta gözümüze sokacak,
bir hafızamız var..
karanlık, farkında olunası şeylerden,
içimizde sessizden çığlıklar,
sizden nehirler akmakta..
derimiz solgun, belki sararmış uykusuzluğumuzdan..
çok şey yok bizden geriye,
sadece bir parça eskiden olduklarımızdan,
herkes için bir laf,
her şey için içimizi geçirmişliğimiz..
geçmişliğimiz..
geçmişimiz..
henüz gerçekleşmemiş anlarımızdan,
derlenmiş bir sürü olmuşluklar,
ölmüşlükler..
ki çaresiz..
yitik bir zamanın kırık aynasıyız,
ikiye üçe böleriz yüzümüze bakanları,
çatlaklarımızdan...
güzel olan, olmayan..
güzelleştirdiklerimiz var,
çirkinleşmeye meyilli..
aldırmazlık, huysuzluk ne dersen,
asil kaprislerimiz içinde,
masum yüzlerimizin olduğu,
gözlerimizin dolduğu anlar,
var olanlar,
yok olanlar,
olacaklar..
içimizdeki meleğin her gözyaşına
zırhlarımız var kuşandığımız,
zindanlarımız, ömür boyu çürüyebileceğin.
gören de bizi hiç yürekten sevmemiş sanır..
“sandıklarımız” var,
çürükleri ayırdığımız sandıklarımızda..
ve solgun hanım efendiler,
azgın beyefendiler için,
söyleyebileceğimiz bir şarkımız,
cılız bir kalabalık kaldı sadece,
şimdi içimizde.
ve hep bir ağızdan..
ölüm “sizi” ayırıncaya kadar,
nefret edeceğimiz...
[hate is just a feeling..]
devamını gör...
1118.
o kadar yorgunum ki sözlük.. bir insanın yorgunluktan gözleri dolar mı hiç? doluyor işte.
gözlerim şiş, kızarık ve baygın bakıyor. bugün fark ettim. göz altlarımdan mor çocuklar doğuyor yine. engel olamıyorum. bu kaçıncı? ilk mi? değil. son olacak mı? hayır.
niçin yorulduğumu bilmeden yoruluyorum. yorulmaktan yoruldum, tam olarak bu.
gözlerim şiş, kızarık ve baygın bakıyor. bugün fark ettim. göz altlarımdan mor çocuklar doğuyor yine. engel olamıyorum. bu kaçıncı? ilk mi? değil. son olacak mı? hayır.
niçin yorulduğumu bilmeden yoruluyorum. yorulmaktan yoruldum, tam olarak bu.
devamını gör...
1119.
gidemediğim yerleredir dalıp gitmelerim
bitiremediğim başka bir şiir girişimi.
bitiremediğim başka bir şiir girişimi.
devamını gör...
1120.
off okumayın böyle bir kafa dağınıklığı yok ön editi: şaka yapmıyorum. kendi yazdığım entrydeki düşünce akışını takip edemedim resmen tekrar okuyunca.
insan izlemeyi çok seviyorum. hiç tanımadığım insanları da hayatımdaki insanları da. aslında kendimi en çok eleştirdiğim özelliklerimden biri de tam olarak bu özelliğimle bağlantılı. insanları izliyor ve onların tavırlarına göre konumlanıyorum. karakterin yok mu senin kardeşim niye kaba göre şekil alıyorsun? di' mi ama? yaaaniii.
şaka şaka, bu kadar basit değil tabi ki. mübalağa sanatına saygımızdan hep. bir sürü başka parametre daha var ama demek istediğim şu; a kişisinin bana yaptığı şeyin birebir aynını b kişisi yaptığında aynı tepkiyi vermiyorum. iyi bir şey de olabilir bu kötü bir şey de. a kişisini de b kişisini de sevdiğimi düşünelim. ikisinin de cinsiyetinin aynı olduğunu, her ikisiyle de aramda benzer kanalda bir ilişki olduğunu varsayalım. yapılan şeyin de birebir aynı olması mümkün olmasa da büyük oranda benzerlik taşıdığını düşünelim. bambaşka tepkiler veriyorum... aklımda şu an hiç değilse 7-8 farklı örnek var. çok saçma değil mi?
hadi gelin düşünelim, evet saçma şeyler de düşünülür ve anlamlandırılmaya çalışılır, bence en yakınsak sonuç şu; konu ilk paragrafta bahsettiğim gibi insanları izlemeyi sevmemle direkt olarak ilişkili. insanlarla olan ilişkilerime onlara yüzde yüz güven duyarak başlıyorum mesela. çok büyük kazıklar yemiş, feleğin çemberinden falan geçmiş bir insan olmadığımdan galiba, kolay boşuyorum karıyı. insanlar benim güvenimi kazanmak için bir şey yapmak zorunda değiller bana sebep(ler) vermesinler kafi. illa benimle ilgili/ilişkili şeyler olmasına gerek de yok. benden bağımsız hayatlarındaki aksiyonlarını izleyerek de bulup çıkarabiliyorum o sebepleri. bu oldu mu da barem barem düşüyor onlara duyduğum güven. bu sadece güven özelinde böyle değil elbette. aslında özetin özeti şu, insanları söyledikleri ile değil, yaptıkları ile, yaptıkları da doğru değil, yaptıklarının benim dünyamdaki karşılıkları ile değerlendiriyorum. herkes, herkesin anladığı kadardır. senin kim olduğunun, kendini kim sandığının, kendini kim gibi gördüğünün inan bana hiçbir önemi yok. ben seni nasıl görüyorsam sen benim için o kadarsın. azı ya da çoğu da olamıyorsun. şimdi a kişisi zibilyon farklı konuda trilyon farklı kırılımla bana bir sürü data verdiği ve bir o kadarını da bambaşka sonuçlar doğuracak şekilde b kişisi verdiği için, (dediğim gibi; biri illa pozitifte diğeri nagatifte olmak zorunda değil bu işlemenin neticesinde, her ikisini de sevmeye devam ettiğim örneğinden devam ediyorum) yaptıkları birebir aynı şeylere, onların aksiyonlarına göre tavır alan bir insan olduğum için farklı tepkiler veriyorum.
çok gereksiz mi uzattım acaba ya? neyse. aslında başka bir şey anlatacaktım konuya girince çıkamadım. insanlarla kurduğumuz diyaloglar, birlikte geçirdiğimiz vakitler, aramızdaki duygular anlatmaya anlatılmıyor, yaşandığı gibi ve haliyle kalıyor ya; ana özel, biricik şekilde. beyninde bile anıları tekrar yaşayamıyorsun. sana yaşattığı duyguları anımsıyorsun başka başka hislerinle de harmanlanmış bir vaziyette "izliyorsun" falan. orası başka bir konu, girmeyelim. bağlayacağım yer şurasıydı, dönüp bakıyorum hayatıma, insanlarıma, artık benim olmayanlara da, her birinde başka bir senem görüyorum. bazı senemleri daha çok seviyorum, bazılarındansa daha az razıyım. aslında hiçbiri ben değilim. hiçbiri de onlar değil. benlik bu kadar akışkan, bu kadar dönüşken, bu kadar nesnellikten uzaksa, kalıpları, sınırları var gibi gözükse de aslında bu kadar geçirgense, neyin gerçek, neyin yanılsama olduğunun ayırdına nasıl varacağız? hangisi benim kabulüm, hangisi değil? neyi nasıl tanımlayacağız arkadaşlar?
yaa. öyle işte. bunlar hep soru(n).
insan izlemeyi çok seviyorum. hiç tanımadığım insanları da hayatımdaki insanları da. aslında kendimi en çok eleştirdiğim özelliklerimden biri de tam olarak bu özelliğimle bağlantılı. insanları izliyor ve onların tavırlarına göre konumlanıyorum. karakterin yok mu senin kardeşim niye kaba göre şekil alıyorsun? di' mi ama? yaaaniii.
şaka şaka, bu kadar basit değil tabi ki. mübalağa sanatına saygımızdan hep. bir sürü başka parametre daha var ama demek istediğim şu; a kişisinin bana yaptığı şeyin birebir aynını b kişisi yaptığında aynı tepkiyi vermiyorum. iyi bir şey de olabilir bu kötü bir şey de. a kişisini de b kişisini de sevdiğimi düşünelim. ikisinin de cinsiyetinin aynı olduğunu, her ikisiyle de aramda benzer kanalda bir ilişki olduğunu varsayalım. yapılan şeyin de birebir aynı olması mümkün olmasa da büyük oranda benzerlik taşıdığını düşünelim. bambaşka tepkiler veriyorum... aklımda şu an hiç değilse 7-8 farklı örnek var. çok saçma değil mi?
hadi gelin düşünelim, evet saçma şeyler de düşünülür ve anlamlandırılmaya çalışılır, bence en yakınsak sonuç şu; konu ilk paragrafta bahsettiğim gibi insanları izlemeyi sevmemle direkt olarak ilişkili. insanlarla olan ilişkilerime onlara yüzde yüz güven duyarak başlıyorum mesela. çok büyük kazıklar yemiş, feleğin çemberinden falan geçmiş bir insan olmadığımdan galiba, kolay boşuyorum karıyı. insanlar benim güvenimi kazanmak için bir şey yapmak zorunda değiller bana sebep(ler) vermesinler kafi. illa benimle ilgili/ilişkili şeyler olmasına gerek de yok. benden bağımsız hayatlarındaki aksiyonlarını izleyerek de bulup çıkarabiliyorum o sebepleri. bu oldu mu da barem barem düşüyor onlara duyduğum güven. bu sadece güven özelinde böyle değil elbette. aslında özetin özeti şu, insanları söyledikleri ile değil, yaptıkları ile, yaptıkları da doğru değil, yaptıklarının benim dünyamdaki karşılıkları ile değerlendiriyorum. herkes, herkesin anladığı kadardır. senin kim olduğunun, kendini kim sandığının, kendini kim gibi gördüğünün inan bana hiçbir önemi yok. ben seni nasıl görüyorsam sen benim için o kadarsın. azı ya da çoğu da olamıyorsun. şimdi a kişisi zibilyon farklı konuda trilyon farklı kırılımla bana bir sürü data verdiği ve bir o kadarını da bambaşka sonuçlar doğuracak şekilde b kişisi verdiği için, (dediğim gibi; biri illa pozitifte diğeri nagatifte olmak zorunda değil bu işlemenin neticesinde, her ikisini de sevmeye devam ettiğim örneğinden devam ediyorum) yaptıkları birebir aynı şeylere, onların aksiyonlarına göre tavır alan bir insan olduğum için farklı tepkiler veriyorum.
çok gereksiz mi uzattım acaba ya? neyse. aslında başka bir şey anlatacaktım konuya girince çıkamadım. insanlarla kurduğumuz diyaloglar, birlikte geçirdiğimiz vakitler, aramızdaki duygular anlatmaya anlatılmıyor, yaşandığı gibi ve haliyle kalıyor ya; ana özel, biricik şekilde. beyninde bile anıları tekrar yaşayamıyorsun. sana yaşattığı duyguları anımsıyorsun başka başka hislerinle de harmanlanmış bir vaziyette "izliyorsun" falan. orası başka bir konu, girmeyelim. bağlayacağım yer şurasıydı, dönüp bakıyorum hayatıma, insanlarıma, artık benim olmayanlara da, her birinde başka bir senem görüyorum. bazı senemleri daha çok seviyorum, bazılarındansa daha az razıyım. aslında hiçbiri ben değilim. hiçbiri de onlar değil. benlik bu kadar akışkan, bu kadar dönüşken, bu kadar nesnellikten uzaksa, kalıpları, sınırları var gibi gözükse de aslında bu kadar geçirgense, neyin gerçek, neyin yanılsama olduğunun ayırdına nasıl varacağız? hangisi benim kabulüm, hangisi değil? neyi nasıl tanımlayacağız arkadaşlar?
yaa. öyle işte. bunlar hep soru(n).
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2