normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
481.
her dakikaya tutunuyorum, her saniyeye, her saliseye. onlara tutunduğum her an gücüm biraz daha artıyor, biliyorum.
ne zaman vazgeçmiştim acaba ben?
tam olarak o anı bilsem, o ana gitsem ama şimdiki aklım olsa, tutunma işlemlerini o anda kayıt altına alsam, hangi şarkı çalıyordu acaba o an? kesin bi şarkı dinliyor olmalıyım çünkü böyle boktan kararlar alırken muhakkak bir şarkı olur kulağımda, güzel anların şarkıları daha azdır ama hatırlarım, bunu hatırlamıyorum.
kedi vardı ama bak yanımda, onu iyi hatırlıyorum, mamasını suyunu verdim çünkü bol bol nolur nolmaz diye..
niye bunları yazıyorum, niye böyle berbat bir şekilde, iğrenç bir gramerle yazıyorum ki ben?
hah! o an bir de yazı yazmıştım bak, onu da hatırladım şimdi ama ne yazdığımı değil, hoooop türkçe burada devrildi yine cümleler bazında.. yazıyı da lavaboda yakmıştım zaten, boşver. miş. tim.
lizeta kalimeri'nin sesi ne güzel, keşke benim olsa, keşke dünyanın tüm güzel sesleri benim olsa?
amaan, açar sonsuza kadar dinlerim ki, mis gibi işte?
uyku? gelmedin mi lan daha?
ne zaman vazgeçmiştim acaba ben?
tam olarak o anı bilsem, o ana gitsem ama şimdiki aklım olsa, tutunma işlemlerini o anda kayıt altına alsam, hangi şarkı çalıyordu acaba o an? kesin bi şarkı dinliyor olmalıyım çünkü böyle boktan kararlar alırken muhakkak bir şarkı olur kulağımda, güzel anların şarkıları daha azdır ama hatırlarım, bunu hatırlamıyorum.
kedi vardı ama bak yanımda, onu iyi hatırlıyorum, mamasını suyunu verdim çünkü bol bol nolur nolmaz diye..
niye bunları yazıyorum, niye böyle berbat bir şekilde, iğrenç bir gramerle yazıyorum ki ben?
hah! o an bir de yazı yazmıştım bak, onu da hatırladım şimdi ama ne yazdığımı değil, hoooop türkçe burada devrildi yine cümleler bazında.. yazıyı da lavaboda yakmıştım zaten, boşver. miş. tim.
lizeta kalimeri'nin sesi ne güzel, keşke benim olsa, keşke dünyanın tüm güzel sesleri benim olsa?
amaan, açar sonsuza kadar dinlerim ki, mis gibi işte?
uyku? gelmedin mi lan daha?
devamını gör...
482.
anonim bir twitter hesabı iş görür. ya da (bkz: twitter>taslaklar)
devamını gör...
483.
bilmiyorum
hayatımda hiçbir şey devam etmiyor. 1 haftadır toplasan 10,11 saat ya uyudum ya uyumadım. geceleri şiddetli kramplar ve kabuslar eşliğinde uyanıyorum uykularımdan. bu kabuslar neler? onu bile bilmiyorum. kramplar yüzünden tüm gün topallayarak geziyorum adeta. canım acıyor ama farkında bile olmuyorum.
24 saat yemek yemediğim oluyor. unutuyorum da yemek yemeyi çoğu zaman ama bir an oluyor 3 saat içerisindeki 5. öğünümü yiyorum. neden? yine bilmiyorum. bütün gün alkol almasam bile ayık olmuyorum, hiçbir şeyi tam algılayamıyorum çoğu zaman. kafam başka yerlerde, ama nerede? bilmiyorum .
samimi olduğum, dostum dediğim insanların maskelerinin birer birer düşüşünü izliyorum. neden yaptılar bunları? yine bilmiyorum
bir adama veriyorum kalbimi, olmaz diyorum yapamayız, devam edemeyiz. sonra soluğu yanında alıyorum. ona şiirler hikayeler yazıyorum. anlayamıyor beni*. neden engel olamıyorum kendime? bilmiyorum .
hergün kulaklıklarımı takıp saatlerce yürüyorum. akşama kadar dönmüyorum eve. nereye gidiyorum? bilmiyorum
günden güne yok oluyorum, daha önce var miydim? onu da bilmiyorum
artık üzülemiyorum bile. kafam farklı alemlerde. ruhumun acıya ihtiyacı var, hissediyorum ama neden üzülemiyorum? bilmiyorum
son paramı sigaraya harcıyorum. 1 haftadır ne kadar içtim, bilmiyorum
ne kitap okuyabiliyorum ne film izleyebiliyorum. hemen dikkatimi dağılıyor, sıkılıyorum.
birçok şeyi bilmiyorum, sınıfta kaldım sanırım.
ben biraz gidiyorum dostlarım, bir şeyler ögrenmeye. belki gelirim belki gelmem. kim bilir. artık yazmak bile gelmiyor içimden.
giderim, dönmek için saatler de sayabilirim hiçbir zaman dönmeye de bilirim. her zamanki dengesizliklerim.
kendinize iyi bakın.
kaçtım benn, arivederciii.
hayatımda hiçbir şey devam etmiyor. 1 haftadır toplasan 10,11 saat ya uyudum ya uyumadım. geceleri şiddetli kramplar ve kabuslar eşliğinde uyanıyorum uykularımdan. bu kabuslar neler? onu bile bilmiyorum. kramplar yüzünden tüm gün topallayarak geziyorum adeta. canım acıyor ama farkında bile olmuyorum.
24 saat yemek yemediğim oluyor. unutuyorum da yemek yemeyi çoğu zaman ama bir an oluyor 3 saat içerisindeki 5. öğünümü yiyorum. neden? yine bilmiyorum. bütün gün alkol almasam bile ayık olmuyorum, hiçbir şeyi tam algılayamıyorum çoğu zaman. kafam başka yerlerde, ama nerede? bilmiyorum .
samimi olduğum, dostum dediğim insanların maskelerinin birer birer düşüşünü izliyorum. neden yaptılar bunları? yine bilmiyorum
bir adama veriyorum kalbimi, olmaz diyorum yapamayız, devam edemeyiz. sonra soluğu yanında alıyorum. ona şiirler hikayeler yazıyorum. anlayamıyor beni*. neden engel olamıyorum kendime? bilmiyorum .
hergün kulaklıklarımı takıp saatlerce yürüyorum. akşama kadar dönmüyorum eve. nereye gidiyorum? bilmiyorum
günden güne yok oluyorum, daha önce var miydim? onu da bilmiyorum
artık üzülemiyorum bile. kafam farklı alemlerde. ruhumun acıya ihtiyacı var, hissediyorum ama neden üzülemiyorum? bilmiyorum
son paramı sigaraya harcıyorum. 1 haftadır ne kadar içtim, bilmiyorum
ne kitap okuyabiliyorum ne film izleyebiliyorum. hemen dikkatimi dağılıyor, sıkılıyorum.
birçok şeyi bilmiyorum, sınıfta kaldım sanırım.
ben biraz gidiyorum dostlarım, bir şeyler ögrenmeye. belki gelirim belki gelmem. kim bilir. artık yazmak bile gelmiyor içimden.
giderim, dönmek için saatler de sayabilirim hiçbir zaman dönmeye de bilirim. her zamanki dengesizliklerim.
kendinize iyi bakın.
kaçtım benn, arivederciii.
devamını gör...
484.
sensizlik sardı bedenimi ve ben ağlıyorum sensizliğe sessizce.
devamını gör...
485.
bugün benim doğum günüm.
her doğum günümde olduğu gibi yine seninle sevişiyoruz kadim dostum. uzun bir süredir seni yalnız bıraktığım için özür dilerim. inan bana elime kalemi alırsam eğer kendimi yazarak yok etmekten korktuğum için uzak duruyorum. deniyorum yani.
bugün benim doğum günüm. sahi kaç yaşındayım? kaç yılı geride bıraktığımı biliyorum. bahsettiğim o değil. bahsettiğim şey tam olarak kaç milyon yıldır yaşıyor gibi hissettiğim.
bugün benim doğum günüm. artık yaşamayı istemeyecek kadar uzun süredir hayattayım. gelmiş geçmiş yaşayan tüm canlıları reankarne eden bir smülakr kadar fahişeyim. sahi kaç canım ben? bu benim bilmem kaçıncı canım. son canımı vermek istediğim yaştayım.
bugün benim doğum günüm. artık umut etmek yerine, sonrasını bilmediğim sonsuz bir yolculuğa çıkmak istediğim yaştayım.
her doğum günümde olduğu gibi yine seninle sevişiyoruz kadim dostum. uzun bir süredir seni yalnız bıraktığım için özür dilerim. inan bana elime kalemi alırsam eğer kendimi yazarak yok etmekten korktuğum için uzak duruyorum. deniyorum yani.
bugün benim doğum günüm. sahi kaç yaşındayım? kaç yılı geride bıraktığımı biliyorum. bahsettiğim o değil. bahsettiğim şey tam olarak kaç milyon yıldır yaşıyor gibi hissettiğim.
bugün benim doğum günüm. artık yaşamayı istemeyecek kadar uzun süredir hayattayım. gelmiş geçmiş yaşayan tüm canlıları reankarne eden bir smülakr kadar fahişeyim. sahi kaç canım ben? bu benim bilmem kaçıncı canım. son canımı vermek istediğim yaştayım.
bugün benim doğum günüm. artık umut etmek yerine, sonrasını bilmediğim sonsuz bir yolculuğa çıkmak istediğim yaştayım.
devamını gör...
486.
manipülasyona açık olmak... evet maalesef bazı davranışlarımızla manipülatörlerin ağına düşüyoruz, sonra da bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar. mesela, kendimizi anlatma ve onaylanma isteğimiz. kendinizi her anlattığınızda sizi anlamıyormuş gibi yaparlar. muhtemelen siz iyi niyetli, saf birisiniz ve bir gün gelecek, ona kendimi anlatabileceğim ve bir gün gelecek bana hak verecek umuduyla kendinizi anlatır durursunuz ama o sizi anlamıyormuş gibi yaparak manipüle eder, ayarlarınızı bozar, dengenizi altüst eder. şimdi her seferinde aynı tongaya düşmenin anlamı ne? bu kısırdöngüden ancak kendimizi anlatmaktan vazgeçerek kurtulabiliriz. kısa cümlelerle geçiştirerek, onay beklemeden kendi arkamızda durarak manipüle edilmekten kurtuluruz. o sizin içinizdeki çocuğun onaylanma isteğinin farkında ve bunu esirgeyerek kontrolü elinde tutuyor. başkasından onay beklemeden kendi kendimizi onaylamayı öğrenirsek, o da ayarlarımızı bozamaz. manipülatörün oyununu bozmak, bizim elimizde. kendimizle* yüzleşecek kadar cesur olursak, hiç kimse bizi üzemez, yoramaz, incitemez ve manipüle edemez.
devamını gör...
487.
merhaba sozluk.
hani bayram yaklasirken çocuklarda bir içten içe mutluluk, mutlu bir bekleyiş, sevinçli olma hali olur ya, bilir çünkü bayram bahanesiyle yeni bir kıyafet yeni bir ayakkabı giyecek bir de üstüne harçlık toplayacak, işte bu duyguya benzer bir bekleyiş oluyor her doğum günume yaklaşırken. sanki çok özel bir gün yaklaşıyor gibi kendi içimde her sene meraklı bir bekleyiş oluyor. halbuki biliyorum o gün, diğer günlerden pek farklı olmayacak, olmadı da. buna rağmen kendi içimde bir heyecan oluşuyor. aslında alismissin ailen sana böyle özel bir gün hazirlamamistir doğru dürüst. onlardan yana buna dair cümleler hatirlamazsin ama neden heyecan duyarsın bunu bilmiyorum. ömrümden bir sene daha eksilen bu günü neden heyecanla bekledim?
bu garip sevinci sorguluyorum.
hani bayram yaklasirken çocuklarda bir içten içe mutluluk, mutlu bir bekleyiş, sevinçli olma hali olur ya, bilir çünkü bayram bahanesiyle yeni bir kıyafet yeni bir ayakkabı giyecek bir de üstüne harçlık toplayacak, işte bu duyguya benzer bir bekleyiş oluyor her doğum günume yaklaşırken. sanki çok özel bir gün yaklaşıyor gibi kendi içimde her sene meraklı bir bekleyiş oluyor. halbuki biliyorum o gün, diğer günlerden pek farklı olmayacak, olmadı da. buna rağmen kendi içimde bir heyecan oluşuyor. aslında alismissin ailen sana böyle özel bir gün hazirlamamistir doğru dürüst. onlardan yana buna dair cümleler hatirlamazsin ama neden heyecan duyarsın bunu bilmiyorum. ömrümden bir sene daha eksilen bu günü neden heyecanla bekledim?
bu garip sevinci sorguluyorum.
devamını gör...
488.
tık.
tek bir kelime, bir ses, çoğu zaman duyulmayan, işitilmeyen, farkında olunmayan.
ama bir hali var ki; insanın içinden, en derininden gelen hali bu dediğim, o insan o tık sesini duyduktan sonra bir daha asla eskisi gibi olamıyor, ne yaparsa yapsın, geri kalan ömrünü nasıl geçirirse geçirsin, o tık sesi içinde bir yerde asılı kalıp bekliyor ve zamanı geldiğinde tekrar işitiliyor.
tık.
biraz önce biri bir soru sordu bana, "sana cevabını bilmediğin bir soru sorabilir miyim?" diye, sorusunu sordu, cevabını aldı, benim bilmediğim cevaptı zaten, bilmiyordum, büyük ihtimalle cevabımı işitmedi bile, gitti.
o cevabın içine koymuştum bu kelimeyi ama sanırım o daha bu sesi duymamıştı, gülümsedi ve yoluna devam etti.
umarım hiç de duymaz, benim lafım geride kalanlara, tık tık tık yoluna devam etmeye tık çalı tık şanlara. tık.
tık.
tek bir kelime, bir ses, çoğu zaman duyulmayan, işitilmeyen, farkında olunmayan.
ama bir hali var ki; insanın içinden, en derininden gelen hali bu dediğim, o insan o tık sesini duyduktan sonra bir daha asla eskisi gibi olamıyor, ne yaparsa yapsın, geri kalan ömrünü nasıl geçirirse geçirsin, o tık sesi içinde bir yerde asılı kalıp bekliyor ve zamanı geldiğinde tekrar işitiliyor.
tık.
biraz önce biri bir soru sordu bana, "sana cevabını bilmediğin bir soru sorabilir miyim?" diye, sorusunu sordu, cevabını aldı, benim bilmediğim cevaptı zaten, bilmiyordum, büyük ihtimalle cevabımı işitmedi bile, gitti.
o cevabın içine koymuştum bu kelimeyi ama sanırım o daha bu sesi duymamıştı, gülümsedi ve yoluna devam etti.
umarım hiç de duymaz, benim lafım geride kalanlara, tık tık tık yoluna devam etmeye tık çalı tık şanlara. tık.
tık.
devamını gör...
489.
kader defterim yazılırken kalem siyahtı anladım da kağıt neden siyahtı, onu hiç bir zaman anlayamayacağım.
karanlık, hep mi peşimdesin, hep mi tutuyorsun beni gitmeyeyim diye ? merak etme, artık gidecek takatim de kalmadı.
biraz olsun kıyak yapsan olmuyor değil mi ? illa daha, daha, daha...
karanlık, hep mi peşimdesin, hep mi tutuyorsun beni gitmeyeyim diye ? merak etme, artık gidecek takatim de kalmadı.
biraz olsun kıyak yapsan olmuyor değil mi ? illa daha, daha, daha...
devamını gör...
490.
bağımsız öfke
harpuştaları sıktınız mı? bak ya. geniş koltuğuna oturmuş yaymış bacaklarını hin bakışlarla eleştiriyor beni. neyi eleştirdiğini bilmeden bir de. o saçları alır, büker fırlatırım çok övündüğün salonunun duvarlarına. o çok sevdiğin benlerini tek tek söker, dürer, öptürürüm sana. gece gece gelen bu sinir hayra alamet olmasa da sinirin kaynağından bağımsız bu ufak yazıyı paylaşayım dedim. saygılarımla. hea ayrıca o ferforjeler bir bir girsin…
harpuştaları sıktınız mı? bak ya. geniş koltuğuna oturmuş yaymış bacaklarını hin bakışlarla eleştiriyor beni. neyi eleştirdiğini bilmeden bir de. o saçları alır, büker fırlatırım çok övündüğün salonunun duvarlarına. o çok sevdiğin benlerini tek tek söker, dürer, öptürürüm sana. gece gece gelen bu sinir hayra alamet olmasa da sinirin kaynağından bağımsız bu ufak yazıyı paylaşayım dedim. saygılarımla. hea ayrıca o ferforjeler bir bir girsin…
devamını gör...
491.
-yemek mi yapsan acaba?
-dışarı çıkıcam ben. gelecek misin?
-bu havada mı? içki içtin?
-eee? çıkıcam. hava almam lazım. gelecek misin?
-hayır. bence sen de çıkmamalısın. mutfağa girsen çok daha iyi.
o kadar uzun süre kendim için düşünmek zorunda kalmadım, beni benden iyi tanıyan biri benim yerime düşündü ki benimle ilgili şeyleri, umursamayıp kendi bildiğimi okuduğum zamanlarda bile -ki çoğu zaman böyle oldu bu- düştüğüm çukurlardan sağ salim çıkacağımı bilmenin güvenini yaşadım hiç farkında olmayarak. insan böyle şeyleri yitirdiğinde anlıyor. yitirip kendiyle ilgili kendisi düşünmek zorunda kaldığında ve o çukurlara, hep orada olan, düşüp durduğumuz çukurlara düştüğünde nasıl çıkacağını, çıkınca da bir daha ne zaman düşeceğini, çıkmaya mecali olup olmayacağını düşünürken… o gece girmedim mutfağa. dışarı çıktım. dondum soğuktan. içkiliydim, ağladım; açılmadım. ıslandım. zavallı gibi hissettim kendimi. daha çok içtim, daha çok ağladım ve daha çok açılmadım. çıktığımdan daha yüklü döndüm eve. ıslak saçlarım, üşümüş bedenim, incinmiş ruhumla. incittiğim.
“tek başına, böyle bir zamanda, bok gibi bir yere, bok gibi bir ruh haliyle, üstelik de otobüsle nereye gidiyorsun? mutfağa gir sen miko.”
otogarlar iğrenç yerler. pis yemek aşığı benim için bile, benim için çok özel bir yeri olan “tost”un yenmeyecek halde olduğu bir yer. bağıran, çağıran insanlar. her yerinden çomarlık akıyor. tayt giydim evet, ne bakıyosun yaprağım! silerim ebeni dünyadan. ah bir enerjim olsa.
yoruldum. yorgunum. düşünemiyorum.
-dışarı çıkıcam ben. gelecek misin?
-bu havada mı? içki içtin?
-eee? çıkıcam. hava almam lazım. gelecek misin?
-hayır. bence sen de çıkmamalısın. mutfağa girsen çok daha iyi.
o kadar uzun süre kendim için düşünmek zorunda kalmadım, beni benden iyi tanıyan biri benim yerime düşündü ki benimle ilgili şeyleri, umursamayıp kendi bildiğimi okuduğum zamanlarda bile -ki çoğu zaman böyle oldu bu- düştüğüm çukurlardan sağ salim çıkacağımı bilmenin güvenini yaşadım hiç farkında olmayarak. insan böyle şeyleri yitirdiğinde anlıyor. yitirip kendiyle ilgili kendisi düşünmek zorunda kaldığında ve o çukurlara, hep orada olan, düşüp durduğumuz çukurlara düştüğünde nasıl çıkacağını, çıkınca da bir daha ne zaman düşeceğini, çıkmaya mecali olup olmayacağını düşünürken… o gece girmedim mutfağa. dışarı çıktım. dondum soğuktan. içkiliydim, ağladım; açılmadım. ıslandım. zavallı gibi hissettim kendimi. daha çok içtim, daha çok ağladım ve daha çok açılmadım. çıktığımdan daha yüklü döndüm eve. ıslak saçlarım, üşümüş bedenim, incinmiş ruhumla. incittiğim.
“tek başına, böyle bir zamanda, bok gibi bir yere, bok gibi bir ruh haliyle, üstelik de otobüsle nereye gidiyorsun? mutfağa gir sen miko.”
otogarlar iğrenç yerler. pis yemek aşığı benim için bile, benim için çok özel bir yeri olan “tost”un yenmeyecek halde olduğu bir yer. bağıran, çağıran insanlar. her yerinden çomarlık akıyor. tayt giydim evet, ne bakıyosun yaprağım! silerim ebeni dünyadan. ah bir enerjim olsa.
yoruldum. yorgunum. düşünemiyorum.
devamını gör...
492.
canım,"dedim. "efendim," dedi.
"bak, çiçekler biz yokken solmuş," diye cevap verdim.
"yok, onlar biz gitmeden önce başlamıştı," demesiyle küçük yeşil saksı elimden hızla kayıp yere düştü. ikimiz de önce yere dağılmış kırık saksı parçalarının ortasında boylu boyunca uzanan boynundan kırılmış lübnan sümbülüne, sonra da birbirimizin yüzüne baktık.
"ah canım," dedim.
"onu söylemiştin, "dedi.
yüzündeki acı gülümseme hep var mıydı, yoksa o an radyodan gelen vurgusu yerinde bir şarkının sõzleri mi ya da akşam güneşinin yüzüne değdiği her noktayı eğip büken gölgeler bana oyun mu oynuyordu bilemezdim. sanki, her birinin görüntüsü önce parladı ardından ufacık bir pervanenin dansından düşüp söndü. zihnimde en gereksiz düşüncelerin arasında belki de en üzerinde düşünülmesi gerekenler arasında
sıradan bir hareketle kayboldu.
"unutmanın kolay bir yolu tedavi için sıcağa başvurmak olabilir," dedim.
şaşkınlıkla yüzüme baktı, sümbülün rengi o an ellerine yerleşti sandım. halbuki elindeki masayı kuruladığı toz bezini bana doğru uzatıp yerdeki kırık parçaları toplamaya girişmişti bile.
"üzülme," dedi ve "sıcak hakkında da düşünme. ben bir kaplıca ayarlayacağım, bir haftasonu gider kemiklerimiz ve unutacaklarımız hakkında yazarız olur biter. çay içelim ama kelimeler içerken işe yaramıyor da. "
"sümbül," dedim, "onu evimize getirmiştin."
"kırılmış," dedi, "unutmuştum."
telefon çaldı.
"yo, evde yalnızım, kimse yok," dedim karşıdakine. sümbülün yeri boştu.
"bak, çiçekler biz yokken solmuş," diye cevap verdim.
"yok, onlar biz gitmeden önce başlamıştı," demesiyle küçük yeşil saksı elimden hızla kayıp yere düştü. ikimiz de önce yere dağılmış kırık saksı parçalarının ortasında boylu boyunca uzanan boynundan kırılmış lübnan sümbülüne, sonra da birbirimizin yüzüne baktık.
"ah canım," dedim.
"onu söylemiştin, "dedi.
yüzündeki acı gülümseme hep var mıydı, yoksa o an radyodan gelen vurgusu yerinde bir şarkının sõzleri mi ya da akşam güneşinin yüzüne değdiği her noktayı eğip büken gölgeler bana oyun mu oynuyordu bilemezdim. sanki, her birinin görüntüsü önce parladı ardından ufacık bir pervanenin dansından düşüp söndü. zihnimde en gereksiz düşüncelerin arasında belki de en üzerinde düşünülmesi gerekenler arasında
sıradan bir hareketle kayboldu.
"unutmanın kolay bir yolu tedavi için sıcağa başvurmak olabilir," dedim.
şaşkınlıkla yüzüme baktı, sümbülün rengi o an ellerine yerleşti sandım. halbuki elindeki masayı kuruladığı toz bezini bana doğru uzatıp yerdeki kırık parçaları toplamaya girişmişti bile.
"üzülme," dedi ve "sıcak hakkında da düşünme. ben bir kaplıca ayarlayacağım, bir haftasonu gider kemiklerimiz ve unutacaklarımız hakkında yazarız olur biter. çay içelim ama kelimeler içerken işe yaramıyor da. "
"sümbül," dedim, "onu evimize getirmiştin."
"kırılmış," dedi, "unutmuştum."
telefon çaldı.
"yo, evde yalnızım, kimse yok," dedim karşıdakine. sümbülün yeri boştu.
devamını gör...
493.
sinir uçlarımda bazı kelimeler duruyor görüş alanımın dışında. onları oradan çekip almak, girift bir sıralama yapmak çatı katının denizliğine oturup kahve içmek kadar kolay değil. bir şey eksik bu gün. çok iyi hissediyorum bunu. bir şeyim çok eksik..
sanki sabah sancılı kelimelere uyanacak gibiyim. sanki... hani o hep kavrayamadığım elimden kayıp giden bütün odağımı verdiğim zihnimin yaşadığını hissettiğim o kelimeleri uyandığım an kaybetmenin hüznüyle ağladığım sabahlara döneceğim. sanki..
sanki sabah sancılı kelimelere uyanacak gibiyim. sanki... hani o hep kavrayamadığım elimden kayıp giden bütün odağımı verdiğim zihnimin yaşadığını hissettiğim o kelimeleri uyandığım an kaybetmenin hüznüyle ağladığım sabahlara döneceğim. sanki..
devamını gör...
494.
yazayım bu kez. düşünmeden, goygoya vurmadan, ağlamadan da. belki yazdıkça ağlarım bilmiyorum. muhtemelen. evet sözlükten ayrılacağıma dair yazdım geçen ve evet pek burada değilim ve gerçekten temelli gideceğim şu sıra açık duruyor öyle. ne olacağımı zerre bilmiyorum. sağlığıma kavuşamıyorum. burada intihar gibi can sıkıcı mevzular arttı son zamanlarda biliyorum, insanlar öyle bi duruma geldi ki şu an bu satırları yazarken ‘dikkat çekmek için intiharvari söylemlerde bulunmak’ konusuna değinmeden olmuyor. ben bu konulardan yaklaşık üç senedir çok sıkıldım. majör depresyon sürecinde fazlasıyla hayatım intiharın eşiğindeydi. bu yüzden bahsetmek konuşmak öyle yorucu ve sıkıcı ki. insanlar buraya intihar etmeden önce yazamazmış bilmem neymiş. aptal. tek kelimeyle aptalsın bunu söylediğin için her kimsen. daha önce sosyal medyaya ben ve tanıdıklarım dahil yazıp da intihara teşebbüs eden kişiler tanıyorum. aslında her gün haberlerde görüyoruz. sosyal medya profilleri intihar günlükleri gibi. artık eskisi gibi gizli saklı bir şey değil intihar mevzusu. yok kimseyle bir süre konuşmazmış bilmem neymiş. yaşamak böyle bir şey değil ki. “yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor halkın doğurgan dünyasına dalmakla” ve ufacık bi hareketin intihara ittiğini bilmemekten kaynaklanıyor bu ukalaca söylem. insan sandığımız kadar güçlü bir varlık değil. tamamen komik bi yapıya da sahip. her şey insanla iç içe ve öyle anlamsız ki. sağlıklı insanın bile hareketlerinde mantık ibaresi göremiyoruz ki sağlıksız bireylerin düşünce dünyasını tahmin bile etmek zor. ufacık yeğenimin bir olumsuz sözü bile beni aşağı çekiyor. bütün ruh halim alt üst oluyor. bu ne demek biliyor musun sen? (kime seslendiğimi bilmiyorum, belki ukala insanlara, yine de çok kızmıyorum) bu hayatı yaşamak kolay değil bana da olmadı. şu an ne durumdayım diye bahsedecek olursam işte bunu bilmiyorum. önceden sadece ölmek istiyordum, ölüm hep benimleydi, hep. şimdi dünyanın aptalca güzelliklerine inanmaya başladım ve hala sağlıklı olamıyorum. eziliyorum hayatın güzelliğine meylederken. kötü ufacık bir şeyde öfkemi kontrol edemiyorum. halbuki kırdaki zambak ve gökteki kuşu örnek almalıydım. bazen susmayı bilmeliydim. ve bir kapı olarak ölüm hep yine benimle duruyor orada. güzellikle ölüm arasında sıkıştım kaldım sanki. şunun bilgisine sahibim; ölümüm elimden olacak. ne zaman olduğunu şu an bilmiyorum. inandığım güzellikler beni bi gün yüz üstü bıraktığında ben de bırakacağım bu hayatı. okuyan var mı buraya kadar bilmiyorum ama boşuna korkmasın. yastığa koyduğum başım açtı sözlüğe içini döküyor. keşke korkulan başıma gelse fakat. allah’a inanıyorum, hep inandım, hep ona bıraktım, o hep benimleydi. onun beni bıraktığını hissettiğimde sanırım ben de bırakacağım hayatı. annemi çok özledim. yaşadığım şehri değiştireceğim annemin mezarı burada kalacak. nasıl hissedeceğimi hiç bilmiyorum. tanıdığım kimseyle aram eskisi gibi değil. akrabalarım, arkadaşlarım kimseyle yakın değilim artık. kendimi yapayalnız hissediyorum. kedilerim ölüyor elimde, ufacıktı bir aylıktı. hepsi gidiyor ben kalıyorum. üstelik niye bilmiyorum. yok ben konuşmaktan da yazmaktan da bıkmışım devam edemeyeceğim. şuradan gidene kadar kendi halimde takılırım. şimdi ağlayarak uyuyakalacağım.
devamını gör...
495.
insanın kafasını rahatlatır. bendeki şiirler, kitaplardan alıntılar, ilişiklere ait dip notlar.
her zaman yanınızda taşıdığınız küçük bir defter olsun.
her zaman yanınızda taşıdığınız küçük bir defter olsun.
devamını gör...
496.
bir yer var, biliyorsun orayı. herkesten her şeyden sıkılıp, içine dönüyorsun. kimseye bir şey anlatmak istemiyorsun, biliyorsun anlamayacak. kimseden bir şey beklemiyorsun, açıklama yapmıyorsun, yorulmuşsun çünkü. bir yer var biliyorsun orayı, orda sen ve yalnızlığın varsın hep.bir yer var, hani nefesin kesiliyor bir an; etrafında olan her şey akıp geçiyor sen zihninde anlamlandıramıyorsun. kitap okurken, aynı sayfayı defalarca okuyup ne demek istediğini anlamadığın o yerden bahsediyorum, biliyorsun orayı. bir yer var, kendine bile uzak, boş bir yer.bir yer var, en yakının zannettiklerinin bile giremediği bir yer. böyle ıssız tenha bir yer ama içinde çokça düşünceler var. bekleyişler, umutsuzluklar, cinnetler, cinayetler olmayan hayaller olsun diye çabaladığın ümitler. bir yer var işte, kimse yok orda ama çok kalabalık.bak sahiden biliyorsun orayı, iyi düşün. sarıldığın her elin senden uzakta olduğunu hissettiğin o yerden bahsediyorum. dünyanın durduğu, senin dönmeye devam ettiğin o yer. ağladığın, vurulduğun, yorulduğun güldüğün öldüğün o yer işte. biliyorsun, ne olur bil. orası çok tenha.
devamını gör...
497.
bazı acılar nadirdir, her şeydir aslında, o kadar çok şeyi kapsar ki koca bir anlaşılmazlığa dönüşür. içimdeki bu acının kimsesizliği kaldırılamaz yapıyor onu. sanki ömrüm yanına yaklaşıp onun yalnızlığını teselli etmekle geçecek. taşımaktan yorulmadığım yalanlarını söyleyeceğim, bazen bana da ait hissetmeyecek.
devamını gör...
498.
bir balonun gökyüzünde görülmesi esnasında, ilgi çekici bu görüntüye bakan birinin ona ulaşmaya yönelik umutsuzluğunu, onu elinden kaçıran küçük çocuğun balonun artık özgür olacağına dair gizli sevincinden çıkarırsak, kurutulmuş çiçeklerin kokusunun kitaplara geçtiğine inanan okuyucunun, çiçeğin kuruduğu sayfadaki romanda geçen bir hadise olan samanlarından alev almış bir ahıra ilk suyu taşıyan kahramanın, yangın kontrol altına alındığında bile hala titreyen ellerini sıkan dostunun, beş dakika sonra aynı ellerle dehşete düşmüş bir koyunun başını okşarken gökyüzünden süzülen bu balona aynı anda binlerce gözle birlikte baktığını kurgulayabilirim.
devamını gör...
499.
şu dünyada bir insanın öğrenmesi gereken en önemli şey ne zaman ve ne kadar susması gerektiğini doğru ayarlamak. sonrası çocuk oyuncağı. çok susarsan merak uyandırır. susmazsan seni avuclarının içinde oynatırlar. tüm kartlarını açık oynayanlar ile ilk başta sonsuz kredi verenler yenilgiye hep mahkumdur. takimlar eşit değilse atılan gollerin ne önemi var?
topta umrumda degil, oyunda. sakatlanmış gibi yapıp kenara geçip oturuyorum artık. kim kazanirsa kazansın. en güzel galibiyet; kazanacağını bile bile oynamamak belki de. kafamın içinde mahkemeler kurup savunmalar sunmuyorum yüce divana. "tamam ben öldürdüm" deyip suçu kabul etmek daha kolay. ispatlamak zevkini vermiyorum kimseye. beklemek, umut etmek hep bir mahpusluk. ne zaman ki yeterince bekliyorsun da artık gelse de bir anlamı kalmıyor o zaman kuş gibi özgürsün işte. hani diyor ya şair ; bırak vehmimde gölgeni, gelme artık neye yarar?
"olmuyor ya, olmayacak. ne kadar ugrassam yine de olmayacak." diye bir cümle duymuştum bir zamanlar. çok acımıstım ne çabuk pes ediyor insanoğlu diye. oysa o mertebeye ulaşmak kolay mı ? düşünsene, deneyip deneyip yıkılan bir kuleyi her defasında yine ayağa kaldırmaya calismak. o yıkıntıların üzerine çıkıp , parmak uçlarında yükselip manzarayı görmekmiş zor olan. manzara çok güzel gerçekten. bakmaya değer.
topta umrumda degil, oyunda. sakatlanmış gibi yapıp kenara geçip oturuyorum artık. kim kazanirsa kazansın. en güzel galibiyet; kazanacağını bile bile oynamamak belki de. kafamın içinde mahkemeler kurup savunmalar sunmuyorum yüce divana. "tamam ben öldürdüm" deyip suçu kabul etmek daha kolay. ispatlamak zevkini vermiyorum kimseye. beklemek, umut etmek hep bir mahpusluk. ne zaman ki yeterince bekliyorsun da artık gelse de bir anlamı kalmıyor o zaman kuş gibi özgürsün işte. hani diyor ya şair ; bırak vehmimde gölgeni, gelme artık neye yarar?
"olmuyor ya, olmayacak. ne kadar ugrassam yine de olmayacak." diye bir cümle duymuştum bir zamanlar. çok acımıstım ne çabuk pes ediyor insanoğlu diye. oysa o mertebeye ulaşmak kolay mı ? düşünsene, deneyip deneyip yıkılan bir kuleyi her defasında yine ayağa kaldırmaya calismak. o yıkıntıların üzerine çıkıp , parmak uçlarında yükselip manzarayı görmekmiş zor olan. manzara çok güzel gerçekten. bakmaya değer.
devamını gör...
500.
tamam peki diyorum
duyuyor musun
diyelim duyuyorsun
bana inanıyor musun
peki ya artık sana
tamam peki demek
istemiyorsam
artık senin inancın
koca bir hiçse
biliyorum
yalancının
sahtekarın tekiyim
ama sanma ki
kalbini kıramam
hançer bile saplarım
tam orta yerine
şimdi sen buna da
inanmamışsındır
ciğerimi biliyorsun ya
inansan ne güzel olurdu
iman etseydik beraber
yalnız bırakmasaydın beni
barış benimle olur mu
küs gitmeyelim
hem ben küsemiyorum
kimseye
sendin küsen
bana inanmayan
bit demekle bitse keşke
tüm küslükler
kızamıyorum da kimseye
hastalık mı bu
yoksa bir sirk mi
yoksa bir şirk mi
keşke bir yolu olsa
ümit edebilsem
dağıtabilsem bulutları
ne kadar da siyahlar
kim inanır
güneşi sakladıklarına
ben di mi
inanıyorum güneş doğacak
ısıtacak içimi
ama seni düşündükçe
sanki parçalanıyorum
uzay boşluğuna düşüyorum
çığlığımda boğuluyorum
ağlasam da fayda etmez ki
şimdi söylesene güneş var mı...
duyuyor musun
diyelim duyuyorsun
bana inanıyor musun
peki ya artık sana
tamam peki demek
istemiyorsam
artık senin inancın
koca bir hiçse
biliyorum
yalancının
sahtekarın tekiyim
ama sanma ki
kalbini kıramam
hançer bile saplarım
tam orta yerine
şimdi sen buna da
inanmamışsındır
ciğerimi biliyorsun ya
inansan ne güzel olurdu
iman etseydik beraber
yalnız bırakmasaydın beni
barış benimle olur mu
küs gitmeyelim
hem ben küsemiyorum
kimseye
sendin küsen
bana inanmayan
bit demekle bitse keşke
tüm küslükler
kızamıyorum da kimseye
hastalık mı bu
yoksa bir sirk mi
yoksa bir şirk mi
keşke bir yolu olsa
ümit edebilsem
dağıtabilsem bulutları
ne kadar da siyahlar
kim inanır
güneşi sakladıklarına
ben di mi
inanıyorum güneş doğacak
ısıtacak içimi
ama seni düşündükçe
sanki parçalanıyorum
uzay boşluğuna düşüyorum
çığlığımda boğuluyorum
ağlasam da fayda etmez ki
şimdi söylesene güneş var mı...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2