normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
561.
çok canım sıkılıyor sözlükk
devamını gör...
562.
"alt tarafı bir çiçek koklayıp bir hayvan sahiplenip birkaç insan tanıyıp sevip gidecektik bu dünyadan. nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz; vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin ve cehaletin ortasına düştük."
elmalı çocuk istismarı davası ile ilgili son gelişmeler malumunuz. çocuklardan yaşadıklarını resim çizerek anlatmaları isteniyor, çocuklar bu resimleri çiziyorlar. kız çocuğu diyor ki "en çok beni seçiyorlardı, annem bir şey olmaz diyor ve izliyordu."
resimleri gördünüz, ifadeleri okudunuz mu bilmiyorum. ben okudum, gördüm dayanılacak gibi değil.
kanım donuyor, gözlerim doluyor, boğazıma koca bir yumru oturuyor konuşamıyorum. bu çocuklar susturulmuş; sokakta oynayıp çiçek böcek çizmeleri gerekirken iğrenç bir şeye maruz bırakılmış ve bunu çizmişler. maalesef bunun geri dönüşü, telafisi yok. konuşamayan, susturulan çocukların sesi olmak zorundayız!
elmalı çocuk istismarı davası ile ilgili son gelişmeler malumunuz. çocuklardan yaşadıklarını resim çizerek anlatmaları isteniyor, çocuklar bu resimleri çiziyorlar. kız çocuğu diyor ki "en çok beni seçiyorlardı, annem bir şey olmaz diyor ve izliyordu."
resimleri gördünüz, ifadeleri okudunuz mu bilmiyorum. ben okudum, gördüm dayanılacak gibi değil.
kanım donuyor, gözlerim doluyor, boğazıma koca bir yumru oturuyor konuşamıyorum. bu çocuklar susturulmuş; sokakta oynayıp çiçek böcek çizmeleri gerekirken iğrenç bir şeye maruz bırakılmış ve bunu çizmişler. maalesef bunun geri dönüşü, telafisi yok. konuşamayan, susturulan çocukların sesi olmak zorundayız!
devamını gör...
563.
kadın hakları deniyor, bu topraklarda kadının kaderi doğmadan yazılıyor deniyor. geçen yıl dört yüz dokuz kadın cinayete kurban gitmiş altıncı ayı doldurmak üzereyiz ve şu an yüz seksen dokuz kadın yine çevresindeki koca, baba, evlat, dayı.. namus davası yok çocuğu olmadı, yok çok ses çıkarıyor diye diye kaç kadın öldü?
bir kadınım ama çok gencim yolun başındayım bazı şeylerin farkına yeni yeni varıyorum psikolojik şiddetin ne demek olduğunu öğrendim. geçen hafta başımdan geçen olay sesimi çıkaramazsam aynısının benim üzerimde de yaşanabileceğini öğretti.
haziran ortası yer: ankara haziran ayının yağmurlu(!) geçmeyip güneşin kavurucu sıcağının yaktığı günlerden birinde..
otobüsteydim, yanımda yirmili yaşlarının ortalarında olan genç bir hanımefendi telefonla konuşuyordu. ister istemez kulak misafiri oldum, sevgilisi olduğunu düşündüğüm bir bey ile konuşuyordu. kadın o havada tshirt üstüne uzun kollu gömlek giymiş ve sıcaktan bunaldığı çok belliydi, telefondaki kişiye bu havada bu şekilde giyinmesinin sorumlusu olduğunu hiçbir kıyafetini giymesine izin vermediğini artık insanların onun hakkında fakir diye düşünmesine sebep olduğunu anlatıyordu. anlayacağınız sevgilisi kadının kıyafetlerine çok üst düzey bir şekilde karışıyordu.
hanımefendinin sesi titrediği çok belliydi, duramadım sözlük. durağa geldiğimizde onu durdurup iki kelam etmek istedim belki kendi vicdanımı rahatlattım bilmiyorum ama haddim olmayarak ona onu dinlediğimi, sevgilisinin ona karşı olan tutumunun yanlış olduğunu anlattım. ağlamaya başladı birden ve biz caddenin kenarında birbirimize sarılıp ağlaştık. sevdiğini söyledi, onu kısıtlayan birini sevdiğini söyledi, yargılayamadım ne denir ki? ona onun özgürlüklerini kısıtlayan birisiyle birlikte olmaması için yine haddim olmayarak yalvardım. farkındaydı ona yapılan psikolojik şiddetin farkındaydı ama bir şekilde susuyordu işte bu yüzden korktum yine haberlerde otuz saniyelik bir gündeme konu olmasından korktum.biz orada beş dakika da olsa konuştuk ve ben o beş dakikayı ömrüm boyunca unutmayacağım.
belki buradasın ve bunu okuyorsun kim bilir, fikirlerinde biraz olsa değişim yaşattıysam ne mutlu bana..
bir kadınım ama çok gencim yolun başındayım bazı şeylerin farkına yeni yeni varıyorum psikolojik şiddetin ne demek olduğunu öğrendim. geçen hafta başımdan geçen olay sesimi çıkaramazsam aynısının benim üzerimde de yaşanabileceğini öğretti.
haziran ortası yer: ankara haziran ayının yağmurlu(!) geçmeyip güneşin kavurucu sıcağının yaktığı günlerden birinde..
otobüsteydim, yanımda yirmili yaşlarının ortalarında olan genç bir hanımefendi telefonla konuşuyordu. ister istemez kulak misafiri oldum, sevgilisi olduğunu düşündüğüm bir bey ile konuşuyordu. kadın o havada tshirt üstüne uzun kollu gömlek giymiş ve sıcaktan bunaldığı çok belliydi, telefondaki kişiye bu havada bu şekilde giyinmesinin sorumlusu olduğunu hiçbir kıyafetini giymesine izin vermediğini artık insanların onun hakkında fakir diye düşünmesine sebep olduğunu anlatıyordu. anlayacağınız sevgilisi kadının kıyafetlerine çok üst düzey bir şekilde karışıyordu.
hanımefendinin sesi titrediği çok belliydi, duramadım sözlük. durağa geldiğimizde onu durdurup iki kelam etmek istedim belki kendi vicdanımı rahatlattım bilmiyorum ama haddim olmayarak ona onu dinlediğimi, sevgilisinin ona karşı olan tutumunun yanlış olduğunu anlattım. ağlamaya başladı birden ve biz caddenin kenarında birbirimize sarılıp ağlaştık. sevdiğini söyledi, onu kısıtlayan birini sevdiğini söyledi, yargılayamadım ne denir ki? ona onun özgürlüklerini kısıtlayan birisiyle birlikte olmaması için yine haddim olmayarak yalvardım. farkındaydı ona yapılan psikolojik şiddetin farkındaydı ama bir şekilde susuyordu işte bu yüzden korktum yine haberlerde otuz saniyelik bir gündeme konu olmasından korktum.biz orada beş dakika da olsa konuştuk ve ben o beş dakikayı ömrüm boyunca unutmayacağım.
belki buradasın ve bunu okuyorsun kim bilir, fikirlerinde biraz olsa değişim yaşattıysam ne mutlu bana..
devamını gör...
564.
söze, lönk diye başlamayı sever, ani biçimde konuşmanın sessizi olurum. sevgi ağırmış, hafifmiş böyle hesaplardan anlamam. özendiğimce, ilgimce talep eder baktım ki gidenler gelmiyor, tuvale bir boyada ben süreyim, sökülmüş cebini dikeyim, terlemişsin bez getireyim gibi yankılar karşıdaki dağdan gelmiyor, huysuzlanırım. bu noktada sevgimin daha önce bahsettiğim ayda ve dünyadaki ağırlığı nedir gibi sorular havada süzülen topa vuran forvet oyuncusunun golü kaçırma ihtimali yüksek olan şutu gibi bir izlence sunar.
merhamet, vicdan, emek, zincir, çekiç istenirse doldurulur istenirse boşaltılır şeylerdir. şey sözcüğünü hakir gorenlerden değilim. kiminin ayıla bayıla ağzından düşürmediği piori gibi felsefi terimleri pierre loti' de boğaz'a karşı oturup da kaç kişi tartışmıştır merak eder dururum.
her insanın bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyen sevgili dostum, sen tarih ve felsefe kitaplarını yutarken, bir yandan zihnime bunu işlemeni takdire şayan bulmuşumdur. evet, muhatapsız sorunun cevabını bulmuş, bunu da ingiliz anahtarı gibi kullanıcıların hizmetine adaman içini rahat ettirmiş de olsa sana cevabını dinlemeyeceğim bir soru sormak isterim. buna pek hoş bir söz deseydik eminim daha durmayacak meselin ileri götürülmüş haliyle yalnızlığın en seçkin eylemsizlik hali olduğunu sõylecektin. bir yandan eylemsizlik, içinde bir hareketi barından bütünlüğün yaşlı sabrıdır.
söz çok, çayın lekesi gibi derdimizi boyuyor. gitme vakti geldi de, kime, hem kim bekliyor bizi? sabahleyin yüzümü yıkarken ellerimle yüzümü kapatınca fırsattan istifade iki kişi gitti bile. güle güle diyemedim, gözüme köpük kaçtı, yandım.
saçlar beyazlar, kimi övünür kimi saklar. uzun süredir saçlarım ağlıyorsa sebebi benim, ona kısa vade diye söz verdiğim, oysa ölüme kadar bölünmüş pişmanlığımla hüznümden arındırıyorum. temizim.
merhamet, vicdan, emek, zincir, çekiç istenirse doldurulur istenirse boşaltılır şeylerdir. şey sözcüğünü hakir gorenlerden değilim. kiminin ayıla bayıla ağzından düşürmediği piori gibi felsefi terimleri pierre loti' de boğaz'a karşı oturup da kaç kişi tartışmıştır merak eder dururum.
her insanın bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyen sevgili dostum, sen tarih ve felsefe kitaplarını yutarken, bir yandan zihnime bunu işlemeni takdire şayan bulmuşumdur. evet, muhatapsız sorunun cevabını bulmuş, bunu da ingiliz anahtarı gibi kullanıcıların hizmetine adaman içini rahat ettirmiş de olsa sana cevabını dinlemeyeceğim bir soru sormak isterim. buna pek hoş bir söz deseydik eminim daha durmayacak meselin ileri götürülmüş haliyle yalnızlığın en seçkin eylemsizlik hali olduğunu sõylecektin. bir yandan eylemsizlik, içinde bir hareketi barından bütünlüğün yaşlı sabrıdır.
söz çok, çayın lekesi gibi derdimizi boyuyor. gitme vakti geldi de, kime, hem kim bekliyor bizi? sabahleyin yüzümü yıkarken ellerimle yüzümü kapatınca fırsattan istifade iki kişi gitti bile. güle güle diyemedim, gözüme köpük kaçtı, yandım.
saçlar beyazlar, kimi övünür kimi saklar. uzun süredir saçlarım ağlıyorsa sebebi benim, ona kısa vade diye söz verdiğim, oysa ölüme kadar bölünmüş pişmanlığımla hüznümden arındırıyorum. temizim.
devamını gör...
565.
sözümden başka verebilecek hiçbir şeyim yok sana. gönlüm, duygularım tüm benliğim sende uzun zamandır. yaşadıklarımı unutmama gibi bazen iyi bazen kötü bir huyum var ve ben bu duyguları inan ilk kez bu kadar yoğun, sende yaşıyorum.
devamını gör...
566.
hadi es biraz daha
çok tatlısın
es hafif hafif
dağılsın yorgunluğum
nasıl da nazlısın
biliyorsun ki bekliyorum
hasretin nasıl yakıyor
ama biliyorum
her gece benimlesin
hasta etme bu hastanı...*
çok tatlısın
es hafif hafif
dağılsın yorgunluğum
nasıl da nazlısın
biliyorsun ki bekliyorum
hasretin nasıl yakıyor
ama biliyorum
her gece benimlesin
hasta etme bu hastanı...*
devamını gör...
567.
en sonunda sokakta kırbaçlanan atın boynuna sarılıp ağlayarak kafayı yiyen nietzche gibi yok olup gideceğim.
devamını gör...
568.
gerçek mi bu duyduklarım, gördüklerim
kimin şarkısı bu çalan sabah akşam
kimin bestesi bu kulaklarımda yankılanan
rüzgarda salınan yaprakları görüyor musun
hani şu kimsenin umrunda olmayan
benim için de satırdan ibaret olan
biri koparmak istese dur der miyim
affet beni ağaç
ne de güzelsin oysa
kim kıyabilir sana
ben onları tanımıyorum ki
bak şu anda seni seyrediyorum
hadi gör beni
keşke
ben de senin kadar güzel
senin kadar özgür olsam
mavi sana çok yakışıyor
siyah da yakışıyor
biliyorum ama
benim için bu sefer laciverte boyansan
biraz mavi biraz siyah olsan...
kimin şarkısı bu çalan sabah akşam
kimin bestesi bu kulaklarımda yankılanan
rüzgarda salınan yaprakları görüyor musun
hani şu kimsenin umrunda olmayan
benim için de satırdan ibaret olan
biri koparmak istese dur der miyim
affet beni ağaç
ne de güzelsin oysa
kim kıyabilir sana
ben onları tanımıyorum ki
bak şu anda seni seyrediyorum
hadi gör beni
keşke
ben de senin kadar güzel
senin kadar özgür olsam
mavi sana çok yakışıyor
siyah da yakışıyor
biliyorum ama
benim için bu sefer laciverte boyansan
biraz mavi biraz siyah olsan...
devamını gör...
569.
artık bende yazar oldum hayırlı olsunumu alırım artık
devamını gör...
570.
nedir o, sözcüklere sığmayan? insana, yaşama, zamana...
o biz'den önce de var olup, bizden sonra da var olacak olan? her an ölüyoruz!
o acı bal teknesine yapışmış kanatlarımız.
o biz'den önce de var olup, bizden sonra da var olacak olan? her an ölüyoruz!
o acı bal teknesine yapışmış kanatlarımız.
devamını gör...
571.
dünyada hâlâ iyi şeylerin var olduğuna inanmak istiyorum. okuduğum kitaplar, izlediğim filmler, dinlediğim müzikler, içimdeki ruh, yürüdüğüm, gittiğim yollar bana bunu öğretti. dünyada yaşamaya değer bir şeylerin varlığına inanmak istiyorum sevgili canım kalbim. dünyada ne kadar boktan şeyler yaşansa da hâlen iyi kalabilen şeylere sarılmalı çokça. başka türlü nasıl yaşanır bilmiyorum.
devamını gör...
572.
milyarlarca insanın her biri farklı olmak üzere hikayeleri var. ben senin hikayenin peşindeyim, sana adanmaya razıyım ve hazırım.
devamını gör...
573.
- neden çayına tek şeker atıyorsun
-çünkü çayımada hayatımada ikinciyi bulamadım.
-çünkü çayımada hayatımada ikinciyi bulamadım.
devamını gör...
574.
çünkü zamandan alıntıdır,
bilmenin rengi.
tütsülü portakalların kokusunda dururken
saçların,
yönü bendir uzar sadece..
bir deyişle başlar
avuntunda lal kalmış dudaklar bu ezgi' de..
ellerin ıslak,
ellerin terli,
ellerin bir bahçedir dünya gözüne.
bu gözün kirpik aralığına kurdu gece saatleri..
bir söz var ucu uçlu düğümlerime latife,
bir söz var,
cebinde güneşler taşıyan telaşının içinde..
tuvallerce resim yapasım var rengine...kadrim'e..
bilmenin rengi.
tütsülü portakalların kokusunda dururken
saçların,
yönü bendir uzar sadece..
bir deyişle başlar
avuntunda lal kalmış dudaklar bu ezgi' de..
ellerin ıslak,
ellerin terli,
ellerin bir bahçedir dünya gözüne.
bu gözün kirpik aralığına kurdu gece saatleri..
bir söz var ucu uçlu düğümlerime latife,
bir söz var,
cebinde güneşler taşıyan telaşının içinde..
tuvallerce resim yapasım var rengine...kadrim'e..
devamını gör...
575.
576.
bu topraklara çok kan, çok gözyaşı döküldü. her biri insan olanı insanlığından utandıracak olaylar yaşandı. yine de güneş doğdu. yine de güldük, umut ettik, yaşadık, yaşıyoruz.
inadına yaşatmak için çırpındığımız umutları katletmeye kararlı bağnaz çomarlara rağmen de umut etmeye, çabalamaya, iyileştirmeye devam edeceğiz. bu şekilde karanlıklardan aydınlığa çıkacağımıza eminim.
t: üstümdeki karamsarlığı salmak için yazdığım başlık.
inadına yaşatmak için çırpındığımız umutları katletmeye kararlı bağnaz çomarlara rağmen de umut etmeye, çabalamaya, iyileştirmeye devam edeceğiz. bu şekilde karanlıklardan aydınlığa çıkacağımıza eminim.
t: üstümdeki karamsarlığı salmak için yazdığım başlık.
devamını gör...
577.
ağaç kadar yeşil,
toprak kadar kahve,
rüzgar kadar asi,
deniz kadar saydam,
yol kadar kapalı
ve yollar kadar uçsuz.
gökyüzü kadar mavi,
boşluk kadar dolu,
duvar kadar siyah,
ruh kadar soyut.
düş kadar gerçek
ve gerçek kadar hülya.
ve evler, odalar, odalardaki yalnız.
ve titreyen keman sesi,
ve piyanoların her tuşundaki gözyaşı.
ve hayat,
hayat kadar amansız.
kopuk bir gün tutulması...
toprak kadar kahve,
rüzgar kadar asi,
deniz kadar saydam,
yol kadar kapalı
ve yollar kadar uçsuz.
gökyüzü kadar mavi,
boşluk kadar dolu,
duvar kadar siyah,
ruh kadar soyut.
düş kadar gerçek
ve gerçek kadar hülya.
ve evler, odalar, odalardaki yalnız.
ve titreyen keman sesi,
ve piyanoların her tuşundaki gözyaşı.
ve hayat,
hayat kadar amansız.
kopuk bir gün tutulması...
devamını gör...
578.
biraz kahkahası tükürük
düğmelerin arasından beyaz
kırpmıyor gözlerini hayat.
bisikletin tepesinde gibi
dönen tekere paçanın isyanı yaşam.
düğmelerin arasından beyaz
kırpmıyor gözlerini hayat.
bisikletin tepesinde gibi
dönen tekere paçanın isyanı yaşam.
devamını gör...
579.
bağırsam bağıramam öyle bir hal, oysa o ilk feryat çıksa ağzımdan gerisi gelecek gibi, böyle kırık dökük kalmayacak hiçbişi..
ona bakıyorum, o benden daha ürkek ve milyar kat aşina bana, kuş masalından kış masalına geçiş yapan bana bakıyor, elimi tutuyor sanki, gözleri bana mı dikili onun? kelimeleri nerde peki? bu muyum ben? o mu bu kadar olan? anlamıyorum.
nerede durmam gerekiyor? nereye kadar gitmem gerekiyor bilmiyorum, tutsana ya elimi hadi? "olur öyle bazen" tarzı değil ama, saçlarımı okşasana, saçma bile olsa "geçecek" desene?
saçma olduğunu bile bile inansam sana, kış mevsiminde değiliz ki masalında yiteyim diyeyim, korkuyorum lan, anlasana!!!
ona bakıyorum, o benden daha ürkek ve milyar kat aşina bana, kuş masalından kış masalına geçiş yapan bana bakıyor, elimi tutuyor sanki, gözleri bana mı dikili onun? kelimeleri nerde peki? bu muyum ben? o mu bu kadar olan? anlamıyorum.
nerede durmam gerekiyor? nereye kadar gitmem gerekiyor bilmiyorum, tutsana ya elimi hadi? "olur öyle bazen" tarzı değil ama, saçlarımı okşasana, saçma bile olsa "geçecek" desene?
saçma olduğunu bile bile inansam sana, kış mevsiminde değiliz ki masalında yiteyim diyeyim, korkuyorum lan, anlasana!!!
devamını gör...
580.
hayat beni senin gittiğin gün büyüttü! kolumu kanadımı koparıp savurdu kayalardan aşağı, uçamadım... çarpa çarpa düştüm uçurumdan, tutunacak bir dal bulamadım...
en diplere en diplere...
sonra bir bir gitti herkes.
bir bir bıraktı beni.
ben de gitmeye kalktım yapamadım.
zaten kim gelirse gelsin ruhumun soğukluğunu ısıtamaz ki!
yüreğimin kırıkları batar, yakar canlarını...
sonra yine giderler...
kimse gelmese. yalnız 'sen'...
yalnız 'sen' sorsan yine 'nasılsın küçük muhalefet?' diye.
söz bu sefer her şey kabul.
başımı hafifçe sallayıp onaylayacağım sizi her ne dediyseniz.
hele ki babama hiç ses çıkarmayacağım.
sen demiştin ya hani hep kulaklarımda 'onun hiç kimsesi olmamış bebekken kimsesiz kalmış, ondan bu sevmeyi bilmeyişleri biraz anlamaya çalış' diye.
şimdi o kadar iyi anlıyorum ki.
yaşın kaç olursa olsun kimsesiz kaldıysan sevmeyi bilsen bile unutuyorsun.
içinden ruhunu çekip alıyorlar biliyor musun?
asıl biz bilmiyormuşuz, ben bilmiyormuşum sevmeyi hem.
saf, katıksız sevgiyi görememek, bilememek değil midir hem?
işte senden sonra bir bir gitti herkes...
babam bile...
sevmeyi öğrenmiştim halbuki artık.
senin dediğin gibi önce kendimden başlamıştım hemde.
şimdide sevilmeyi unuttum sanırım.
nasıl bir duyguydu hatırlamıyorum biliyor musun?
can kırıklarıma takılıp düşenler kaçarken bir iki söz mırıldandı ama duvarlarımın yüksekliğinden onları pek duyamadım, anlayamadım.
örme şu duvarları demiştin bana başımı okşarken - hani sokaktaki bir çocukla kavga etmiştim daha doğrusu eşek herif beni dövmüştü de sen ağzımdan laf almaya çalışırken ben herkese nefretle bakıyordum ama ağzımdan tek bir kelime çıkmıyordu ya- işte o gün. işte o gün 'yapma böyle banum aç yaralarını, gizleme dur bakayım, merhem olayım' demiştin. açmamıştım, anlatmamıştım, itmiştim seni bile...
hele şimdi gör bir de sen beni, yaralarımı bırak sormayı varlığını bile bana hatırlatanlar en büyük düşmanım oluyor.
duvarlarım arşı alemden görülüyor.
yaralarıma çomak sokup sonra da neden duvar örüyorsun diyorlar artık biliyor musun abi?
kimse senin gibi şefkatle yaklaşmıyor artık.
kimse senin yaptığın gibi yaralarımı pansuman etmiyor daha çok kanatıyor içten içe.
sahi neden insanlar bu kadar acımasız?
neden bu kadar merhametten uzak ve sevmeyi bilmiyor?
mesela ben neden kimseye açamıyorum yüreğimi sana açtığım gibi?
neden korkuyorum bu kadar yaşamaktan?
'minik kablumbağa olma yolunda ilerliyorsun' demiştin ya hani bana bir de şimdi görsen.
o neşeli, sevimli, korkusuz, gülüşünü senden almış minik kablumbağa kocaman bir insan savara dönüştü.
evet, çok güçlü bir insana dönüştüm ama içim o kadar yalnız ki. içim içime baktıkça küçücük kalıyor...
ne anlatıyorum ben yahu?
canım acıyor yine..
ondan ne dediğimi bilmiyorum..
hayatta ki ilk vurgunum senin gidişin biliyorsun.
ilk tepe taklak oluşum. o yaşıma kadar hep çocuk kalmışım, senin gözetiminde, senin yönlendirme benim kabul etmeyiş karşı çıkış asilik yapış ama yine içten içe sana hayranlıklarımla geçirmişim hayatımı.
en yakınım, en sevdiğim, beni duymadan bile anlayan tek insan olmuştun..
son günleri hatırlıyor musun?
beni zorla yanına getirtmiştin.
başka bir şehirdeydim ve seni aradım 'ben yalova'ya geçiyorum' diye halbuki 2 hafta sonra stajım başlayacaktı senin yanında. 'olur mu canım? önce buraya gel sonra bir haftasonu beraber geçeriz yalova ya' dedin. 'yahu ben kaan'ı özledim* kaç ay oldu görmedim' dedim. 'iyi sen bilirsin peki' dedin buruk bir sesle içime işledi o ses biliyor musun? .
yalova'ya almış olduğum bileti istanbul olarak değiştirdim sonra.
hayatımda ilk defa muhalefet olmadım o gün, ilk defa akışına bıraktım.
ertesi gün c. tesi aradım seni 'ben geliyorum. beni otogardan alır mısın? ' diye.
sesin şen şakrak ama hala bir gariplik var.
aldın beni otogardan bir gece önce gece yarılarına kadar çalışmış, yorulmuş yorgunluktan sözlerin bile sayıyla çıkıyordu ağzından. bir tuhaflık vardı sen değildin sanki gözlerimin içine bakan.
yorgun, bitkin, tutuk...
yeni bir iş kuruyordun ondan gece yarılarına kadar çalışıyor haftasonları bile eve gelmiyordun.
iki gün önce ablamı arayıp 'bu pazar planım var. haftaya pazar alış verişe çıkalım üstüme başıma giyecek bir şeyler alalım iyice kılıksız bir şeye dönüştüm. işler yoluna giriyor artık biraz zaman ayıracağım kendime daha az çalışıp daha çok gezeceğim' demişsin.
eve geçtik. tvde barış akarsu haberleri ona üzüldük. kaza geçirmiş gencecik nasıl yandı yüreğimiz. organ bağışı konuşuldu haberlerde henüz ölmemişti barış ama durumu iyi değildi ve organ bağışı üzerine ailesi bir şeyler söylüyordu hatırlamıyorum şuan. bizi dürttün ve ben ölürsem benim organlarımı bağışlayın dedin. 'allah korusun' dedik. korur muydu? *
gece beraber yattık. bana 'bilal'e* 5 lira borcum vardı onu vermeye uğradım. senin yanına gelmeden' dedin. 'neden ki?' dedim bende 'bilallere zaten gideceğiz p. tesi. hem ne gerek var eniştemin yanına gittin? eve gidecektik onun için gidince adam şaşırmıştır' dedim. 'öyle oldu zaten' dedin 'ne bileyim içimden öyle yapmak geldi, üzerimde kalmasın bugün varız yarın yok' dedin. eskisi gibi konuşa konuşa uyuduk. bir yandan radyonda çalan müzik.
hep dinlerdin zaten kendimi bildim bileli.
senin sayende benim yaşımda insanların bilemeyeceği şarkıları biliyor ve seviyordum.
1 temmuz pazar. sabah erken kalktın arkadaşlarınla denize gittin.
gidiş o gidiş...

gülüşüm, sevişim, hüznüm, özlemim hep sen...
peki ya yine gelsen? *
en diplere en diplere...
sonra bir bir gitti herkes.
bir bir bıraktı beni.
ben de gitmeye kalktım yapamadım.
zaten kim gelirse gelsin ruhumun soğukluğunu ısıtamaz ki!
yüreğimin kırıkları batar, yakar canlarını...
sonra yine giderler...
kimse gelmese. yalnız 'sen'...
yalnız 'sen' sorsan yine 'nasılsın küçük muhalefet?' diye.
söz bu sefer her şey kabul.
başımı hafifçe sallayıp onaylayacağım sizi her ne dediyseniz.
hele ki babama hiç ses çıkarmayacağım.
sen demiştin ya hani hep kulaklarımda 'onun hiç kimsesi olmamış bebekken kimsesiz kalmış, ondan bu sevmeyi bilmeyişleri biraz anlamaya çalış' diye.
şimdi o kadar iyi anlıyorum ki.
yaşın kaç olursa olsun kimsesiz kaldıysan sevmeyi bilsen bile unutuyorsun.
içinden ruhunu çekip alıyorlar biliyor musun?
asıl biz bilmiyormuşuz, ben bilmiyormuşum sevmeyi hem.
saf, katıksız sevgiyi görememek, bilememek değil midir hem?
işte senden sonra bir bir gitti herkes...
babam bile...
sevmeyi öğrenmiştim halbuki artık.
senin dediğin gibi önce kendimden başlamıştım hemde.
şimdide sevilmeyi unuttum sanırım.
nasıl bir duyguydu hatırlamıyorum biliyor musun?
can kırıklarıma takılıp düşenler kaçarken bir iki söz mırıldandı ama duvarlarımın yüksekliğinden onları pek duyamadım, anlayamadım.
örme şu duvarları demiştin bana başımı okşarken - hani sokaktaki bir çocukla kavga etmiştim daha doğrusu eşek herif beni dövmüştü de sen ağzımdan laf almaya çalışırken ben herkese nefretle bakıyordum ama ağzımdan tek bir kelime çıkmıyordu ya- işte o gün. işte o gün 'yapma böyle banum aç yaralarını, gizleme dur bakayım, merhem olayım' demiştin. açmamıştım, anlatmamıştım, itmiştim seni bile...
hele şimdi gör bir de sen beni, yaralarımı bırak sormayı varlığını bile bana hatırlatanlar en büyük düşmanım oluyor.
duvarlarım arşı alemden görülüyor.
yaralarıma çomak sokup sonra da neden duvar örüyorsun diyorlar artık biliyor musun abi?
kimse senin gibi şefkatle yaklaşmıyor artık.
kimse senin yaptığın gibi yaralarımı pansuman etmiyor daha çok kanatıyor içten içe.
sahi neden insanlar bu kadar acımasız?
neden bu kadar merhametten uzak ve sevmeyi bilmiyor?
mesela ben neden kimseye açamıyorum yüreğimi sana açtığım gibi?
neden korkuyorum bu kadar yaşamaktan?
'minik kablumbağa olma yolunda ilerliyorsun' demiştin ya hani bana bir de şimdi görsen.
o neşeli, sevimli, korkusuz, gülüşünü senden almış minik kablumbağa kocaman bir insan savara dönüştü.
evet, çok güçlü bir insana dönüştüm ama içim o kadar yalnız ki. içim içime baktıkça küçücük kalıyor...
ne anlatıyorum ben yahu?
canım acıyor yine..
ondan ne dediğimi bilmiyorum..
hayatta ki ilk vurgunum senin gidişin biliyorsun.
ilk tepe taklak oluşum. o yaşıma kadar hep çocuk kalmışım, senin gözetiminde, senin yönlendirme benim kabul etmeyiş karşı çıkış asilik yapış ama yine içten içe sana hayranlıklarımla geçirmişim hayatımı.
en yakınım, en sevdiğim, beni duymadan bile anlayan tek insan olmuştun..
son günleri hatırlıyor musun?
beni zorla yanına getirtmiştin.
başka bir şehirdeydim ve seni aradım 'ben yalova'ya geçiyorum' diye halbuki 2 hafta sonra stajım başlayacaktı senin yanında. 'olur mu canım? önce buraya gel sonra bir haftasonu beraber geçeriz yalova ya' dedin. 'yahu ben kaan'ı özledim* kaç ay oldu görmedim' dedim. 'iyi sen bilirsin peki' dedin buruk bir sesle içime işledi o ses biliyor musun? .
yalova'ya almış olduğum bileti istanbul olarak değiştirdim sonra.
hayatımda ilk defa muhalefet olmadım o gün, ilk defa akışına bıraktım.
ertesi gün c. tesi aradım seni 'ben geliyorum. beni otogardan alır mısın? ' diye.
sesin şen şakrak ama hala bir gariplik var.
aldın beni otogardan bir gece önce gece yarılarına kadar çalışmış, yorulmuş yorgunluktan sözlerin bile sayıyla çıkıyordu ağzından. bir tuhaflık vardı sen değildin sanki gözlerimin içine bakan.
yorgun, bitkin, tutuk...
yeni bir iş kuruyordun ondan gece yarılarına kadar çalışıyor haftasonları bile eve gelmiyordun.
iki gün önce ablamı arayıp 'bu pazar planım var. haftaya pazar alış verişe çıkalım üstüme başıma giyecek bir şeyler alalım iyice kılıksız bir şeye dönüştüm. işler yoluna giriyor artık biraz zaman ayıracağım kendime daha az çalışıp daha çok gezeceğim' demişsin.
eve geçtik. tvde barış akarsu haberleri ona üzüldük. kaza geçirmiş gencecik nasıl yandı yüreğimiz. organ bağışı konuşuldu haberlerde henüz ölmemişti barış ama durumu iyi değildi ve organ bağışı üzerine ailesi bir şeyler söylüyordu hatırlamıyorum şuan. bizi dürttün ve ben ölürsem benim organlarımı bağışlayın dedin. 'allah korusun' dedik. korur muydu? *
gece beraber yattık. bana 'bilal'e* 5 lira borcum vardı onu vermeye uğradım. senin yanına gelmeden' dedin. 'neden ki?' dedim bende 'bilallere zaten gideceğiz p. tesi. hem ne gerek var eniştemin yanına gittin? eve gidecektik onun için gidince adam şaşırmıştır' dedim. 'öyle oldu zaten' dedin 'ne bileyim içimden öyle yapmak geldi, üzerimde kalmasın bugün varız yarın yok' dedin. eskisi gibi konuşa konuşa uyuduk. bir yandan radyonda çalan müzik.
hep dinlerdin zaten kendimi bildim bileli.
senin sayende benim yaşımda insanların bilemeyeceği şarkıları biliyor ve seviyordum.
1 temmuz pazar. sabah erken kalktın arkadaşlarınla denize gittin.
gidiş o gidiş...

gülüşüm, sevişim, hüznüm, özlemim hep sen...
peki ya yine gelsen? *
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2