3561.
nazım… okurken karmakarışık duygulara kapıldım. başın sağ olsun. seni bu kadar etkilediğine göre cidden değer veriyormuşsun. ama hayat böyle değil midir? seninle ölümü konuşurduk bazen, aslında ne kadar normal olduğunu söylerdik. üzülme sakın yaşamaya devam et. ama babanı asla es geçme. sana ne hissettirmiş olursa olsun gelecekteki sen için babanın hep yanında ol.
beşiktaş’a hiç gelmezsin sanıyordum meğer geliyormuşsun. bir gün haber ver geleceğin zaman için belki 5 dakika sohbet ederiz. ben senden sonra çok kez oturdum oraya değişik duygularla. her oturduğumda…
ameliyat olmana çok şaşırdım geçmiş olsun gözüne iyi bak!!!
müziği bırakamazsın bırakmamalısın nazım. sendeki müthiş bir yetenek. esirgeme bunu lütfen.
hayatında biri var mı? konuştuğun flört ettiğin. neden bunu soruyorsun diye laf etme. merak ediyorum ben de senin mutlu olmanı istiyorum. sen de benim mutlu olmamı istediğini söylemişsin bunu içten söylediğini biliyorum teşekkür ederim fakat seni tanıyorum nazım. ters bir şey duyarsan yine bana kızacaksın, kendi kendine boşuna mıydı cümleleri dönecek aklında.
senden sonra bende neler oldu onları anlatayım. bir gün doktora gittim ve tahliller sonucu çocuğumun olamayacağını öğrendim. vücudum bitik düşüyordu, ateşim çıkıyordu, bense yataktan çıkamıyordum ve bir virüs gibi bir şey vardı ( tıbbi terimlerle anlaşamıyorum :) ) her gün iğne ve günde 5-6 kez ilaç içiyordum. mental olarak kötü hissediyordum. ama bu tedavi sonrası tekrar ve tekrar kontrole gittim artık iyiyim ve başardım. çocuğum olabilecek sağlıklıyım. vejeteryanlığa devam ediyorum. kontrole gidiyorum. partinin etkinlik yürüyüş ne varsa onlara gidiyorum ( tahmin edebilirsin hangi parti olduğunu) :))) siyasetin içinde olmayı seviyorum.
hayat geçiyor hızlı hızlı. yapabileceğim her şeyi yapmaya çalışıyorum. iyiyim ama daha iyi olabilirim. eski yaz günlerindeki nazım ve piraye umarım mutludurlar.
devamını gör...
3562.
iyiye gitmeye uğraşırken salak saçma hatalar yapıp her şeyi daha da kötüye sürüklüyorum. benim lanetim bu sanırım. onarmaya çalışırken daha da beter ediyorum her şeyi.
devamını gör...
3563.
saat gece yarısına yaklaşıyordu yine, içindeki boşluğu gecenin siyahı ile doldurmaya çalışıyordu. hayatım anlamı neydi peki? gecenin sessizliğine doğru savurduğu bu düşünce nereye çarpıp geri dönecekti? çünkü yaşadığı derin ızdırabın kutsal bir amacı olmalıydı. yaşadıkları çağın vebası da buydu işte! anlam bulma çabası... dışarıdan bakılınca gösterişsiz ve mütevazı bu kadın içten içe ne çok kibri taşıyordu. kocaman bir sahneye dört bir yandan atılmış insanlar, kendilerine biçilen biraz da kendilerinin seçtikleri rolleri, ölçülebilirliği birçok değişkene bağlı olan zaman içerisinde sergileyip birkaç alkış için yerlere kadar eğilip sonrasında sahneden ineceklerdi.
devamını gör...
3564.
bugün ulusal nişanlanma günü falan mı.
sabahtan beri 10dan fazla nişan storysi gördüm
devamını gör...
3565.
insanlara daima mutlusun, kimseye kırılmazsın vs duvarlarını yeteri kadar uzun ve geniş ördün artık. şimdi ne kimse seni duyabilir ne de görebilir. asıl kimliğini tamamen rahat bir şekilde yaşayabilirsin. yeni şeyler ekleyebilir ve bunlara çevrenden gelecek eleştirileri duymadan daha gerçekci bir şekilde yaşayıp mutlu olabilirsin. vakti geldi artık...
devamını gör...
3566.
hiraeth: artık kaybettiğimiz ve asla geri dönemeyeceğimiz birine özlem duymak.
devamını gör...
3567.
bı sözlüğe ne zaman bakınsam sürekli değişen tuhaf tuhaf yeni kullanıcı adları görüyorum. sinir bozucu bir durum. sürekli bu denli kendinizi unutturma motivasyonlarınızı güçlendiren hatalar mı yapıyorsunuz yoksa gerçekten yeni kullanıcı mısınız? inanın hiç fark etmiyor, hiçbiri ilgimi çekmiyor. şuraya her gün, her açıdan portre görsellerini bağışlayan ciddi görünümlü adamların istikrarına saygım arttı. yani aslında bu kadar da ön yargısızım.
devamını gör...
3568.
duygularımı kelimelere tam anlamıyla dökmenin daha kolay yolu olsa keşke. yazmak hislerimin sürrealist bir çizimi gibi, herkes istediğini anlıyor. oysa ben ayna gibi yansıtmasını istiyorum.
içimdeki öfkeyi, nefreti, hayal kırıklığını, yersiz coşkuyu, huzursuzluğu hepsini olduğu gibi göstermek istiyorum.
çünkü yetmiyor benim gibilerin de aynı şeyleri hissettiğini bilmek. bize bunları yaşatanların ta içine işlesin istiyorum bu duygular. korksunlar istiyorum bu önüne geçilemez öfkemizden. evet, korksunlar istiyorum! hayatlarında bir kez olsun başlarını yastığa koyarken bizim öfkemizin korkusundan huzursuz olsunlar istiyorum!
ama zaten bundan huzuru kaçacak insan, böyle bir insan olur muydu?
utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürmek isterdim ama ondan da anlamazsınız ki siz!
devamını gör...
3569.
bir şeyler yazabilmek her kimsenin sahip olamadığı bir meziyet; bir sanat. yazacağım şey, sanat nedir meselesi değil aslında. şu an neden yazmaya ihtiyaç duyduğum... ressamı, müzisyeni, yönetmeni anlamaya, onlarla ortak bir içgüdüyü paylaşmaya çabalıyorum. ve sanırım sanatçı olmayı başarabilmiş biriyle duyarlılığını sanata dökemeyen insan arasındaki farkı algılayabiliyorum. sanat neden doğar? hayata, içinde yeşermeye çalıştığın çevreye, yaşanmışlıklara ve izlenimlerin yarattığı duyarlılıktan kaynaklanır. algı kapılarını açabildiğin noktaya getirip tüm duyularınla hissedebildiklerin sayesinde çevrenin üstüne çıkarsın. sadece yaşamak, var olmak ve seyirci kalmak yetmez olur; dünyayı kendi benliğin ve anlatımın aracılığıyla tekrar yaratmak istersin. hayatı kontrolün altına almak, onunla oynamak, ona şekil vermek, yorum katmak ve kendinle bütünleştirmek; onunla ortaklık kurmak... rüzgar eser, yağmur yağar ve sen onlardan bir parçayı kendinde toplamak, onlardan bir şeyleri kendi içine çekmek istersin. salt yaşamak yeterli değildir fakat bazı insanların toplumsal ilişkileri ve yaşadıkları hikayeler bir çeşit sanat yapıtı gibidir; alışılmışın dışında, işlenmiş, sıradışı ve öznel bir iz taşıyan. taşabilmek kabından, kalıplarına sığamamak; bu özel bir duyarlılık ve görü gerektiriyor. sağlam sezgiler istiyor. bu satırları yazmadan evvel zihnime hucüm eden düşünceler de bunları çağrıştırıyor. bir his, aniden gelen bir istek; sanki bir vahiy gibi. yazma isteği bu. dünyayı parmaklarımın ucunda tekrar yorumlayabilmek, zihnimin içindeki renkli dünyayı harfler aracılığıyla açımlayabilmek, oradan çıkan tuhaf ezgileri duyurabilmek... ölümü düşünüyorum. aslında uzunca bir süredir meşgul ediyor zihnimi. elbette hayat akıp gidiyor ve ben gözlemlerime, hislerime rağmen ölümlüyüm; çoğu kez unutmak istesem de... tüm bu süreç bir sona doğru ilerlemek içinse söylediklerimizin ve bıraktığımız şeylerin hiçbir önemi yokmuş gibi geliyor. ötesi var mı? yoksa neresindeyim şu an hayatın? peki yeterince anlayabilmiş miyim bu dünyayı? içinde bulunduğum süreci anlamak ve anlamlandırmak çok daha pratik geliyor; yaşam ve sezgilerle ilgilenmek... ve unutma çabası! duvardaki pörsümüş onca gürültüyü delen şu masum tik tak darbeleriyle bir kez daha farkına varıyorum; zaman hızla tükeniyor. buna karşın ilerleyen saniyeler geçmişle olan bağımızı hızla koparmamız konusunda kolaylık sağlamıyor gibi. oysa daima demezler mi ki, zaman her şeyin ilacı... öğrencilik dönemlerimi düşünüyorum; lise ve üniversite yılları... epey bir geride kalmış. oysa ki dün gibi. o aptal amerikan filmlerindeki kahramanları görünce ilk gençliğim geliyor aklıma. elimde değil. sonsuza dek yaşama isteğimin kaybolmadığı o hiç büyümeyecek çocuk günlerimi özlemle anıyorum. dünyanın en büyük sorunlarıymış gibi gelen dertlerimle boğuştuğum, ölümsüz bir kahraman olduğuma inandığım küçük hayallerle süslü zamanlarım. şimdi ölüm var zihnimde ve bedenimde; varlığını daha sık hatırlatmaya başlayan. ondan korkmuyorum. aksine merakımı da cezbediyor doğrusu. o gelecek ve ben yok olacağım... bunu kabullenmeye başladım artık. fakat mücadele edebilmek için eksik olan bir şeyler var. bunları giderebilmem gerek. kendim için yaşama çabamda ilerleyebilmem için kendi görülerim ve özlemlerimle daha fazla ilgilenmeliyim... "tanrıyı güldürmek istiyorsan 'o'na planlarından bahset..." belki karşılıklı gülümseyebilmek için buna inanmam gerek! düşünce balonları tepemde dolanıyor; müptelası olduğum çizgi alemlerinin sayfalarından fırlamışçasına... ya içlerini doldurmaya çalışmalı ya da harcadığım onca zaman gibi boş boş patlatıp eğlendiğime inanım kendimi kandırmaya devam... istediğim şeyleri gerçekleştirebilecek miyim? hayallere önem veren bir insan olduğuma inanmak istiyorum ama hangi hayalimi kendime tekrarladım uzun zamandır? yahut hangisi için ciddi bir çaba harcadım?.. ne istediğime karar vermem gerek. bir sürü, bir sürü şey düşünüyorum... ama kalbimi ortaya koymuyorum. bu beni yeterince üzdü, yaraladı, sıktı, ve acıktırdı... dinmeyen açlık hali. hayat hızla akıyor ve asıl mesele önüme çıkan fırsatların geri dönmemecesine yitip gitmesi; işte buna katlanamıyorum! sallantı yavaşlamaya başladı. ziyadesiyle saçmalıyorum. ne söylediğimi kendim de anlamaz oldum. müziğe ihtiyacım var. beslemem gerek bu ruhu, ayağa kalkabilmem gerek... hadi o zaman, bu kez sen anlat bana sırlarını. okurken aslında seni dinliyorum.
devamını gör...
3570.


ne zamandır buradayım ve neredeydim hiç bilmiyorum. bu bir ruya sanırım, başını hatırlayamıyorum... mevsim güz, en sevdiğim. altın boynuzun üzerinden batan akşam güneşinin en güzel göründüğü o en sevdiğim sokaktan caddeye doğru giriyorum. her zamanki gibi çok kalabalık lakin bu kez hiçbir yüzü seçemiyorum. kimseden tek bir ses dahi çıkmıyor; ölüm sessizliği hakim. herkes, her şey öyle bulanık, öyle donuk ki saniyeler akrep hızı ile ilerliyor sanki. oysa yakalayabildiğim herhangi birinin gözlerinin ardına bakıp hikayeler uydurmayı öyle çok severdim ki... üzerimde en az benim kadar yorgun kadife ceketim, boynumda ise gri bir atkı. bir elim ceketin sağ cebinde, iki küçük misket ile oynuyorum. diğeri sımsıkı kapalı ve avucumun içinde kanayan bir yara var. tepemde bir kuş, dans ediyor sanki. kuşun belli belirsiz gölgesi ile oynayan siyah bir kedi görüyorum. dokunmasalar sonsuza kadar devam edecek gibi... avucumda milyonlarca iğne darbesine benzer bir acı! açıyorum ve kan duruyor. aniden kuruyan yaranın üzerinde bir yazı beliriyor; "kara kedinin adımlarını takip et!" yazıyı okuyan iç sesimi duyarmışçasına bana doğru dönüyor kedi. yüzünde çocuksu bir gülümseme ve hızla uzaklaşmaya başlıyor. bulutlar üzerinde yürüyormuşçasına hafif ve bir masal perisi kadar zarif... nefesim ve gücüm yettiğince koşuyorum. koşuyorum, hiç durmadan... hep aynı çember etrafında dönüyormuşçasına uzun sürüyor bu takip. tam yaklaştım derken kalabalığın arasında kayboluyor. bir kadın beliriyor kalabalığın arasında. fakat o diğerleri gibi bulanık değil. üzerinde siyah bir elbise ve başında büyük mor bir şapka var. yüzünü göremiyorum. boynundaki siyah fuları çözüp sallıyor sağ eliyle ve yavaşça bırakıyor onu rüzgarın kollarına. bir şeyler anlatmak istiyor, çağırıyor beni. ağır adımlarla ilerlemeye başlıyor. ardından gidiyorum ama gücüm tükenmiş durumda. bir yanım ona yetişmek, yüzünü görmek istiyor. diğer yanımsa bu yorgunluğa dayanamaz halde. pes et diyor. pes et... hadi, pes et... pes etmiyorum. inatla devam ediyorum takip etmeye. ve hiç beklemediğim bir anda duruyor. nihayet kavuşuyorum ona. öylesine güzel bir kokusu var ki sanki düş bahçelerinden koparılmış tüm çiçeklerin karışımı. tam şapkanın gölgesi ile saklanan yüzünü göreceğim derken yüzünde parlayan ışık ile gözlerim kamaşıyor. hiçbir şey söylemiyor. tek kelime bile duyamıyorum. ta ki elini uzatıp elime dokunduğu an... o an hakkındaki her şeyi öğreniyorum. sımsıkı tuttuğum avucundan dökülen cümleler anlatıyor kendini; gerçeklerden kaçış yok. ağlıyoruz... elimi bırakıp uzaklaşırken derinlerden gelen bir piyano sesi ile kendime geliyorum. müzik bitiyor; her şey, herkes normale dönüyor ve aniden mevsim değişiyor... ceplerimde kırık dökük kelimeler, yerini bir türlü bulamadığım derinlerde bir sızı ve tenimde is kokusu ile yürümeye devam ediyorum. yalnızca bir anlık mutlulukmuş perdenin ardındaki.
devamını gör...
3571.
sev!
çocuk yanımdan...

say!
bir
ki
üç
tıp...

öp!
önce yaralarımdan...

b.
devamını gör...
3572.
insanları iyi kötü diye ayırmak kolayımıza geliyor ama tehlikeli olanlar kötüler değil. ne zaman hangi zemine kayacakları belli olmayan saf, silik ve sünepeler, ne kadar zararsız ve etkisiz görünseler de kendi kendilerine karşı bile öngörülemez olduklarından en tehlikeli onlardır.
devamını gör...
3573.


- yazmayı bırakmışsın dedi.
+ beni bağlar deyip sert bi dille kesti sözünü oysa ardından bambaşka bir dil gelecekti...
+ beni bağlar... bırak beni!.. gözlerim açıldığı an, buradan uçacağım. belki ellerim, ayaklarım... bu bağ, bu düğüm...
- uçacaksın...
+ uçacağım! durmam burada. daha evvel durmadığım gibi...
+ oturduğum şey, bir sandık?
- sandık...
+ tek tek yanıtlar verme bana!..
- sormadığın halde kelamının soru olduğunu sadece ben anlarım... görmediğin halde hissederek sen bulabilirsin...
+ gece ve deniz kokusu, merdivenler, 100 metre yürüdükten sonra çıktığımız yokuş, dean bar?
- dean bar... yerinde yeller esiyor...
+ o iğrenç balık kokusu yok burada...
- yok. hala balık sevmiyorsun.
+ seni alakadar etmiyor.
- balık tüketmiyorsan neden tırnaklarında tek beyazlık yok? çünkü sevmediğin halde sağlık için yersin...
+ beni bağlar... bu düğüm, bu bağ... ellerim ve ayaklarım... ayakkabılarım nerede?
- ayağında.
+ hissetmiyorum...
- ruhları hissedersin, bedenleri değil...
+ yine beni bağlar... bu zakkum kokusu... bir kaledeyiz... oradayız... aç gözlerimi.
- açmam.
+ aç dedim. hissederek bulamam.
- açmam. uçarsın.
+ aç dedim. bacaklarımı hissetmiyorum.
- benim bacaklarım var. yeterli...
+ bacaklarımı hissetmiyorum. aç şunu...
- açmam uçarsın.
- hem sandık.
+ ne olmuş sandığa? aç dedim.
- anahtarı sende.
+ umrumda değil. artık ne yazıyorum ne okuyorum. aç şunu... hissediyorum.
- nee?
+ hissediyorum. o halde artık uçabilirim, değil mi?
- hayır, hissedemezsin...
+ deniz, denizine kavuşacak. şimdi, izle ve gör...
- hangi deniz, hissedemezsin...
+ yüreğin varsa ardımdan gelirsin...
o gece iki ceset bulundu biri mavi, biri yeşil...


o*nunla başladık bu*nunla bitirelim...
devamını gör...
3574.
düşünüyorum. nasıl bir anda sana büründüm diye. sen olmaktan korkarken nasıl sen oldum. sildiğim tek bir şey yok. o kadar önemli ya da o kadar önemsiz ki okumaya bile tenezzül etmiyorum. yeri geliyor çok sıkılıyorum. acı çekmek istiyorum düşünüyorum ama yok. bir hissiyat duyamıyorum. hatalarım içinde yüzüyor ve yanlış olanın ne olduğunu biliyorum.
devamını gör...
3575.
keşke yataktayken duş alabilsem.
devamını gör...
3576.
çok istiyorum çünkü her şey istemekle başlar. inanıyorum çünkü inanmak başarmanın yarısı. çalışıyorum çünkü hayaller çaba ister. bir şey değiştiremiyor olabilirim ama biliyorum ki her emeğin karşılığı vardır. bugün değil yarın belki, yarın değil diğer gün belki ama elbet bir gün.
vazgeçmek mi? hayır tabii ki o da neyin nesi. asla!
olmuyor!
olabilir gayet normal bir şey her zaman her istediğin olacak değil ya. biraz sabır ister. sadece istikrarlı bir şekilde yola devam etmek lazım. sadece ne istediğini bil.
korkmuyorum!
kim ne der, çevremdekiler ne söyler, şimdi olmazsa bidaha hiç olmaz diye bir korkum hiç yok. çünkü ben gerçek anlamda istiyorum yapmak istediklerimi. bu yüzden asla ama asla kimse engel olamaz buna. ben kızım kimseye karşı çıkamam benim elimde bir şey yok demek haram bana . çünkü asıl benim elimde çok şey var; hayallerim, umutlarım ,benden yardım bekleyen insanlar ve beni bekleyen kız çocukları. eğer gerçekten bir şeyi başarmak istiyorsam binbir türlü yol bulurum. ben vazgeçsem, korksam kendime tek zarar vermiş olamam, benim bir kız kardeşim var ve böyle umutlar bekleyen bir sürü kız çocuğu. o umudu onlara verecek olan kimdir, onlara bir kadının nasıl güçlü durabileceğini kim öğretecek, kim içlerindeki o korkuyu yok edecek?
bu yüzden asla vazgeçemem.
yani kısacası neyi gerçekten çok istersen o olur...
devamını gör...
3577.
yılın bu zamanlarında yokluğun daha bir belli ediyor kendini...
sanki bir sis bulutu çöküyor yüreğime zihnimde binlerce cevapsız soru ve tüm bunların ortasında ben yokluğunla baş etmeye çalışıyorum...
devamını gör...
3578.
beni etrafındaki duvarlara as. karanlıkta bırak. merkür ensemde. neler anlatıyor? hani neredeyse güneşi kıskandıracak. duvarlar soğuk oysa. duvarlar suretlerin ardında. cümlesinin cümleleri tepeme yığılmış kocaman bir yığın kar. hayal görüyordum. gözlerim ellerinde saklı. hayallerimin perdeleri düşmüş. kim çeliyor bu aklı? bu parçaları kim birleştirdiyse artık. artık eksik bir şeyler var. yitik gövdemde neon lambalar saklıydı. yalnız ben, bir tek, kendimi aydınlatamadım. hikayelerimin boyu boynundan yukarısı olmayan mathilda kadar. kolları kimin boynuna dolanmışsa. bari sen beni aydınlat. başka seferlere kalmasın. dallanıp budaklandım. arşa kollarımı uzattım. müsebbibi neydi, kim, kim onlar? anlayamadım. kuvvetli kollarıyla kıramadıklarına dilleriyle dokunuyorlar. yığınların içinde bir takım mahluklar. çirkin, çok, kimeyse, böyle güzel. kendine ne yapacaksan, yapacağını yap. aynaya bir de buradan bak.
devamını gör...
3579.
seni çok seviyorum. ama önceden daha çok seviyordum. sen bendin. ayrı bedende bir insan olarak tanımlardım bizi. zaman geçti biz kısa bir zamanda çok şey yaşadık. şimdi kendimi en çok senden korumam gerektiğini hissediyorum. biliyorum sen de öyle düşünüyorsun. ben ne düşünüyorsam sen de öyle düşünüyorsun biliyorum. ama ben senin için her şeyi yapmaya hazırdım. ben senin için her şeye göğüs germeye çalışırken, çabalarken sense tüm olup bitenleri "yalnızca" izledin. benim arkamda olduğunu söyledin ama ilk fırsatta karşıma geçtin. seni karşımda görmek benim için bir yıkımdı.

bir ilişkide kaç kere yıkılır bir insan onu da yaşayarak öğrendim. sana çocukluğumu anlatsam, çocukluk anılarımdan dolayı kimsenin beni sevdiğine inanmadığımı bu yüzden sana da inanamadığımı anlatsam beni anlar mıydın acaba? en önce yargılardın. sanki her şeyi ben yapmışım gibi davranırdın. korkuyorum. en çok da senden. o büyük cümlelerinle beni kanatırsın diye, dünyada bunca kötülük varken her şeyin sebebi benmişim gibi davranırsın diye, günlerce süren sessizliğin bir ömür sürecek diye korkuyorum. sana içimi açmaktan korkuyorum.
devamını gör...
3580.
çocukluğumdan beri hep kaçıp gitmeyi düşünürdüm. ailemden, çevremden, sığ düşünceli insanlardan, aklı hep kötülüğe çalışan kişilerden, sevmediğim işten, ilimden, ülkemden herşeyden.
ailem hiç olmadı, zamanında sevdiğim işle de uğraşamadım (şimdi durum farklı ama), aşkta da umduğumu bulamadım. buldum sandımsa da geç kaldım. şimdi yapabildiğim en iyi şeyi yapıyorum bu hayatta, bana en çok yakışan şeyi: kaçıyorum. son zamanlarda ciddi ciddi düşündüm ve üç dört yıla kalmadan ingiltere'ye gitmeye karar verdim. hiç tanımadığım insanlar, kültürünü hiç bilmediğim bir toplum, yepyeni bir coğrafya belki bana daha iyi gelir. hem belki çocuk sahibi de olurum.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim